TANRI KELİMESİNİN GÜNÜMÜZDE KULLANILMASI ÜZERİNDE DÜŞÜNCELER
En eski Türklerde Tengri veya sonra Tanrı
kelimesi XII. yüzyıl tarihçilerinden Süryani Mihail bile:
demek insafını göstermiştir.
Doç.Dr, Hakkı Dursun Yıldız: “
diyor
Halife
zamanında, Tanrı denildiği anlarda hiçbir yadırgama ve tartışma doğmadığı halde
günümüzde, Tanrı kelimesinin Allah anlamında kullanılmasına karşı ağır, sert
saldırılar olmaktadır:
“Tanrı, Allah
demek değildir. Tanrı eski putların adıdır. Allah ise Islâm’ın getirdiği bir
isimdir. “Allah” kelimesi Islâm’ın haber verip tavsif ettiği “’Âllah” ın özel
adı olup hiçbir put için kullanılmamıştır. Halbuki birçok put’a “Tanrı”
denilmektedir. Dolayısıyle “Tanrı”, “Allah” anlamını ifade edemez.
Müslümanlar “Tanrı” kelimesini
kullanmamalıdırlar. Aslında Allah adı Kur’ân’dan çok önceleri vardı. Kur’ân’la
belirtilmiş değildi. Müşrikler de Allah adını kullanıyorlardı. Bunlara karşı
bir zamanlar müftülük yapmış olan Zekeriya Beyaz etraflı olarak konuyu tahlil
etmiş ve cevaplandırmıştır. Biz bunu onun (Islâm’a Göre Milliyetçilik) adlı
eserinden aynen alacağız:
“Hemen ifade edelim ki, ilk bakışta doğru
ve akla uygun gibi görünen bu ifadeler, gerçekte hiç de öyle değildir. İlmî ve
İslamı bir hüküm olmaktan çok uzaktır. Bunu kısa bir inceleme ile ortaya koymak
mümkündür. Şöyleki:
1- Herşeyden
önce bilinmelidir ki, Türkler sadece müslüman olalıdan bu yana, bin seneden
beri “Tanrı” kelimesini “Allah” manâsına kullanagelmişlerdir. Yüzlerce
seneden beri Türkçe yazılan tefsirlerde çeşitli dinî eserlerde, mevlitlerde
Yunus Emre ve benzeri büyük Türk şâirlerinin şiirlerinde hep “Tanrı” kelimesi
“Allah” anlamına hem de sık sık zikredilmiş bulunmaktadır. Buna karşılık,
şeyhülislâmlardan, büyük dm alimlerinden hiç te itiraz eden, “hayır, Tanrı,
“Allah” demek değildir, “Tanrı”, “put” demektir” diyen olmamış, bu yolda hüküm
ve fetvâ veren bulunmamıştır. Tersine akaid kitaplarında Allah’a Türklerin
“Tanrı”, Acemlerin “Hûda” demelerinde hiç bir sakınca olmadığına büyük imamlar
ve büyük din âlimleri arasında ittifak bulunduğu açıklanmış bulunmaktadır.
Binaenaleyh “Tanrı” kelimesine karşı
yapılan itirazların yersiz ve gerçek dışı olduğunu ortaya koymaya bu bile
yeterli olsa gerektir. Öyle ya, yüzlerce seneden beri Müslüman Türkler Allah’a
put mu diyorlar dı? Bunu bilen hiç mi yoktu? O büyük şeyhülislâmlar, o büyük
din âlimleri bu kadar cahil’mi idiler? Kaldı ki büğün, “Tanrı” ya itiraz
edenler biç bir İlmî yetki ve ehliyeti olmayan, İslâmî ilimlerden nasibi
bulunmayan sorumsuz kimselerdir.
2- “Tanrı”
ya karşı itirazlar çok yenidir. Kanaatımıza göre bu itirazın iki sebebi vardır.
Birisi; Türkçe okutulan Ezân’a karşı gösterilen tepki İle birlikte Türkçe
Ezân’ın içinde yer alan “Tanrı” kelimesine karşı da vatandaşlarda bir soğukluk
ve şüphenin uyanmasıdır.. Tabiî bu anlayış ve davranış yersiz ve mantıksız idi.
Çünkü, Türkçe Ezân’a karşı çıkmak, O Ezan ’ın içindeki kelimelerin asıllarına,
manâlarına karşı çıkmak sayılmazdı. Buna göre Türkçe Ezân’ın içinde geçen
“Namaz”a da (kelimeye) karşı çıkılması gerekirdi.
Diğer sebep ise, bazı kimselerin Türk ile,
Türklük ve Türkçe ile ilgili ne varsa hepsine karşı çıkmayı bir fazilet ve
marifet sanmalarıdır. Yani bazı kimseler “Tanrı” kelimesi Türkçe olduğu için,
Türkçe ile ilgili bulunduğu için karşı çıkmaktadırlar. Son zamanlarda «Tanrı”ya
karşı yapılan itirazların genellikle bu duygunun bir sonucu olduğunu söylemek
mümkündür. Zira “Tanrı’ya karşı itirazlar Türk Milliyetçiliğine karşı olan
çevreler arasında yaygın bulunmaktadır. Bunlar Türk Milliyetçiliğine düşman
olacağım diye “Tanrı”ya düşman olmaktadırlar.
3- İslâm
Hukuku Mecelle’nin ikinci maddesi şöyle başlar: “Bir işden maksad ne ise,
hüküm ona göredir.” Bu madde Kur’ân-ı Kerîm’den sonra dinin en büyük kitabı
olan Buharî-i Şerif’in ilk badis-i şerifi olan “Ameller ancak niyetlere göredir
“hükmünün bir ifadesi olmaktan başka bir şey değildir. Bütün işlerde ve
sözlerde bu böyledir. Bir söz ile ne kasd edilmiş ise, hangi manâ murad edilmiş
ise hüküm ona göredir. Bu örfde de böyledir.
Dolayısıyle “Tanrı”, “Hûda”, “İlah,”
“Rabb”... ve benzeri kelimeler ile de ne kasd edilir ise, hüküm ona
göredir. Kur’ân-ı Kerîm’in tavsif ettiği Alemleri yaratan” kasd edilir ise, bu
kelimeler o manâyı ifade eder; yok bu kelimeler ile bir put kasd edilirse, bu
defa hüküm ona göredir. Tanrı”, doğrudan “put” manâsına değil, mutlak “ilâh”
manâsınadır. “Mabud” yani kendisine ibâdet edilen manâsınadır. Bu ilâh ve
“mabud ile kim kasd edilmiş ise hüküm ona göredir. Müslüman Türkler ‘Tanrı”
kelimesi ile Âlemleri yaratan Kur’ân-ı Kerîm’in tavsif ettiği “Allah” manâsında,
kullanmaktadır. “Tanrı” kelimesi ile bizzat Allah ı kasd etmektedir.
Dolayısıyle de hüküm ona göredir.
“İlâh” kelimesi de öyledir. Müşrik Arablar
putlarına “İlâh” derlerdi. Kur’ân-ı Kerim, “İlâh”ın bir olduğunu, onun da
“Allah” olduğunu ilân etti. Tevhid kelimesi budur. “Laîlahe illallah”, yani
Allah’dan başka ilâh yoktur.” Allah ilâhdır. Ye Allah’dan başka ilah yoktur.
Hani müşrikler putlarına “ilâh” diyorlardı. Bu defa “Allah”a “ilâh”
denilmektedir. “Tanrı” kelimesi de böyle, eskiden bazı putlara “Tanrı” denilmiş
olması mümkündür. Bugün Allah’a “Tanrı”
denilmesine bu zarar vermez. Çünkü Tanrı kelimesi ile bu defa Kur’ân-ı Kerim’in
tavsif ettiği Allah’ı kasd etmekteyiz. “ilâh” ve “Rabb” kelimeleri de öyle. Allah
ilâhdır, Rabb’dır” derken, “Allah’dan başka ilâh yoktur” derken putları değil
Kur’ân-ı Kerîm’in tavsif ettiği Allah’ı kasd etmekteyiz. “Tanrı” “İlâh”
manâsına olduğu içindir ki ve onunla da Kur’ân-ı Kerîm’in kasd ettiği “Allah”
murad edildiği içindir ki, ileridenberi olduğu gibi son zamanlarda yapılan
Türkçe tefsirlerde “Allah’dan başka ilâh yoktur” cümlesinin yerine genellikle “Allah’dan
başka tanrı yoktur” diye terceme etmişlerdir. Bilhassa Haşan Basri Çantay
merhum ile Elmalık Haindi Yazır Kur an-ı Kerım’de geçen “Lâilâhe illallah”
cümlelerini hep “Allah’dan başka Tanrı yoktur” diye tercüme etmişlerdir.
Yani bir tane Tanrı vardır, O da Allah’dır, Allah, Tânrı’dır.
4- İslâm
akaidinde İlâhî isimler tevkifi midir, kıyası midir? şeklinde yapılan
tartışmaların amacı “Allah’a lâyık olmadığı noksan bir sıfatı, bir ismi
vermekten sakındırmak içindir. Yoksa Allah’ın isim ve sıfatlarının başka
dillere tercüme edilmesini önlemek için değildir. Daha açık bir ifâde ile
Allah’ın isimleri mevkuftur, kıyasî değildir. Yani Allah’a yeni bir sıfat ve
isim uydurmak, Kur’ân-ı Kerîm’dekilerin dışında bir başka yeni isim ve sıfat
uydurmak câiz değildir. Ama Kur’ân’da zikredilen isim ve sıfatların tercümesini
yapmak caizdir.
“Hâlık” isminin türkçesi “Yaratan”,
“Mabûd” isminin türkçesi “tapınılan” ve “kâdir” isminin türkçesi “Gücü yeten”
olduğu gibi “İlâh” isminin de Türkçesi “Tanrı”dır. Binâenaleyh, biz Tanrı
demekle yeni bir isim uydurmuyoruz. “İlâh”ı Türkçeye tercüme ediyoruz, “İlâh”
isminin Türkçe karşılığı olan “Tanrı”yı söylüyoruz ki, normaldir.
Araf sûresinin 180. âyet-i kerîmesi
Allah’ın isimlerini bozarak putlarına isim yapan müşrikler ile ilgilidir. Bizim
konumuzla ilgili değildir. Müşrikler “Allah”
isminden “Lât”, “Azız” isminden “Uzzâ”, “Mennân” isminden “Menât” diye bir
takım isimler uyduruyorlar ve bunları putlarına veriyorlardı.
Yukarıdaki âyet-i kerime bunları dikkate alarak: “En güzel isimler Allah’ındır.
O’nu onlarla çağırın ve Allah’ın isminde bozukluk ve sapıklık yapanları bırakın
buyurmuştur. Bunun konumuzla ilgisi yoktur, çünkü “Tanrı” hiç bir ismin
bozuntusu değil, “ilâh” isminin Türkçe tercemesidiı-. Sonra biz “Tanrı demekle
“Allah”ın hiçbir ismini bozmuyoruz.
5- “Allah”
kelimesini Islâm getirmiştir. Kâinatı Yaradanın özel ismidir. Hiç bir pufa da
“Allah” denilmemiştir”, ifadeleri üzerinde de biraz durmak gerekmektedir. Bir
defa, Islâm’dan önce de müşrik Araplar “Allah” kelimesini biliyorlardı.
Kâbe’nin üstüne asılan muallakat-ı Seb’a şiirlerinde “Allah” kelimesi sık sık
geçmektedir. Eski müşrik Arab şâirlerinin şiirlerinde “Allah” kelimesine rastlamak
her zaman mümkündür. Hem de İslâm’ın tavsif ettiği manada olmamak üzere.
İslâm’dan önce yaşayıp ölen Peygamberimiz (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’in
babasının ismi de “Abdullah” yani “Allah’ın kulu” idi. Demek ki, İslâm’dan önce
Câhiliye Arabları da “Allah” kelimesini biliyor ve İslâm’ın tavsif ettiği
manânın dışında da kullanılıyordu. Binaenaleyh Allah kelimesini Islâm
getirmiştir ve hiç bir put için kullanılmamıştır sözü doğru değildir.
Sonra bugün bir putperest put’una “Allah”
dese, ki diyorlar da, bir Hindu taptığı ineğe “Allah” dese, biz, bunlar “Allah
dedi diye doğru ve normal olarak Kur’ân-ı Kerîm’in tavsif ettiği Allah’ı
söylemiş olduğunu kabul edebilir iniyiz? Bir İngiliz de Kur’ân-ı Kerîm’in beyân
ettiği Allah’ı kasd ederek kendi lisanınca “GOD” dese biz bunu red mi edeceğiz?
Binaenaleyh biz bunların kasıd ve niyyetlerine, izah ve açıklamalarına bakarız.
Allah, Tanrı, God, Rab, v.b. isimlerle neyi kasd ederlerse ona göre hüküm
veririz. Putlara “Allah” denilmemiş diye bir şey yoktur. Şimdi bile nice
putlara “Allah” demektedirler. Kaldı ki Câhiliyyet ve muşriklik devrinde,
Islâm’ın gelmediği bir zamanda....
Kâinatın Yaratıcısının bir özel adı
vardır”, o da “Allah ismidir” cümlesi de düşünmeye değer. Gerçi akaidde “Allah”
ismi ismüzzât, yâni özel isim diye kasd edilmiştir. Fakat Kur-’ân-ı Kerîm’de
“Esmâ’ül-Hüsnâ”dan bahsedilmiştir. Yâni Allah’ın bir değil birçok isimlerinden
bahsedilmiştir. Allah’ın doksan dokuz ismi bulunduğu herkesin malumudur. Ne
ise, burası konumuzun dışında kalır... girmiyoruz.
6- Dikkat
çekici, dolayısıyle de üzücü olan bir lıusus da, “Tanrı”ya itiraz edenlerin
“Hüdâ”ya itiraz etmemeleridir. Tabiî “Hüdâ” kelimesi her ne kadar Arabca
değil ise de, Farsçadır. Türkçe değildir. Maksat, Türk e, Türklüğe, Türkçe’ye
hülâsa Türklük ile ilgili olan her şeye karşı çıkıp itiraz etmektir. “Tanrı”
bile olsa Türkçe olması hasebiyle Türklük ile ilgilidir, o halde ona da karşı
çıkılıp itiraz edilecek ve bu da Islâm adına diye ilân edilecektir!.. insâf!..
Vicdân!..
‘Tanrı”
kelimesi mutlak “İlâh” manâsına olduğu için doğrudan doğruya rahatlıkla “Allah”
manâsını ifâde etmekte ve öylece de kullanılmaktadır. Farsça olan “Hûda”
kelimesi ise doğrudan “efendi”, “sahip” ve “mâlik” manâlarını taşımaktadır.
“Hüdâyi kitâb” kitab sâhibi; hüdâyi hâne”, ev sahibi manâsına gelir. Aynı Hüdâ
kelimesi Allah manâsında kullanılmaktadır. O zaman da, “Hüdâ-i Cihân” “Cihân’m
Sahibi ve Efendisi” manâsını taşımaktadır. Böylece bu kelime hem “Allah”
manâsına, hem de normal “efendi” ve “sahip” manâsına asırlardan beri
kullanılmakta, dinî eserlerde sık sık zikredilmekte ve bir kişi çıkıp da bu
yanbştır diyen olmamaktadır. Çünkü yanlış değildir. Hangi manâyı kasd ederseniz
hüküm ona göredir.
Arabca’da “Allah” manâsına kullanılan
böyle çift manâlı kelimeler vardır. Meselâ “Rabb” “besleyen ve terbiye eden”
demektir. “Sahip ve efendi” manâasına da gelir. Aynı “Rab” Allah için
kullanıldığı zaman “Kâinâtın Sahibi, Efendisi ve bütün canlıları besleyip
terbiye eden” manâsını ifâde eder. Aynı “Rab” kelimesi insanlar için
kullanıldığı zaman normal terbiyeci, sâhip ve efendi manâsında,'insânî sınırlar
içinde kullanılmaktadır. Meselâ Yûsuf Sûresinin 41. âyet-ı kerîmesinde “Rab”
kelimesi “kölenin efendisi ve kıral” mânasında kullanılmıştır. Aynı kökten
gelen “mürebbi” kelimesi de Türkçemizde çocuk bakımı ile uğraşan terbiyeciye
denilmektedir.
“Mevlâ” kelimesi
ise daha da dikkat çekicidir. “Mevlâ” Arabcada aynı anda hem “köle” mânasına,
hem de “kölenin efendisi” manâsına gelebilmektedir. Yani “Mevlâ” kelimesinde
hiç bir değişiklik yapmaksızın yerine göre “köle” yerine göre “efendi anlamına
kullanılabilmektedir. Bakara Sûresinin son âyet-i kerîmesinde olduğu gibi.
Allah’a da “Mevlâ” denilmektedir. Tabiî “Efendi” manâsına alınmaktadır. Fakat
aynı kelime, aynı “efendi” manâsına olmak üzere insanlar için de
kullanılmaktadır. Bir çok büyük âlimin lâkabı “Mevlânâ” olduğu gibi, Konya’daki
Büyük Türk şâir mutasavvıfının da lâkabı “Mevlânâ Mevlâmız-dır. Unutulmamalıdır
ki, “Mevlâ” kelimesi insanlar için kullanıldığı zaman İnsanî sınırlar içinde
bir efendilik .veya kölelik manâsı ifade ederken, Allah’a “Mevlânâ” denildiği
zaman ise, Kâinatın Efendisi” anlamını taşır. Çünkü kasıd ne ise hüküm ona
göredir.. •
İşte
bütün bunlar göstermektedir ki, “İlâh” mânasına gelen “Tanrı” kelimesine karşı
yapılan itirazlar, yersiz ve ilim dışıdır. Farsça’da “efendi” ve “sahip”
manâsına gelen “Hüdâ” kelimesini, Arabcada “köle” ve “efendi” anlamına “Mevlâ”
kelimesini ve daha nicelerini “Allah” manâsında kullanmakta hiç bir mahzur
görmeyip, itiraz etmeyip de, Türkçe’de “İlâh” manâsına gelen “Tanrı” kelimesini
“Allah” manâsında kullanmaya 'gelince itiraz edip karşı çıkmak cehaletle
yoğrulmuş Türk düşmanlığının hir taassub, bir hası alık haline gelmesinden
başka bir şey değildir. Türk düşmanlığı yaparken Tanrı Teâlâ Hazretlerine kafa
tuttuklarının farkında bile değildirler”.
Sh:188-192
Kaynak: Prof. Dr. Hikmet TANYU,
İslâmlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, 1980, Ankara
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar