Print Friendly and PDF

TARİHTE TÜRKLER VE HATUNLARI


“Artık Türkler, her şeye hakim ve sahip oldular.
Diğer bütün insanlara Türklerin (emirlerini) dinlemek
ve (isteklerine boyun) eğmekten başka yapacakları bir şey kalmadı.”
Arap Şairi

 Allah Teâlâ dinini /töresini korumak için milletler yarattı ve devletler kurdurdu. Türk Milleti olarak şanlı tarihî geçmişimizle övünmek ve ne kadar şükretsek azdır. İslâmiyet kıyamete kadar bakî kalacağına göre Allah Teâlâ’nın, Türkleri nizâm-ı âlem için tercih etmesi büyük bir lütuf ve inayetidir. Kur’ân-ı Kerim’ de buyurdu ki:
“Eğer haktan yüz çevirirseniz, ben müsterihim, zira size ulaştırmakla görevli olduğum buyrukları size tebliğ ettim. Rabbim dilerse, sizi gönderip yerinize başka bir topluluk getirir. Ama siz O'na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Muhakkak ki Rabbim her şeyi denetlemektedir.” (Hud, 11/57)
Tarihin derinliklerinden cennet nehirleri gibi akıp gelen ve ebediyete doğru akıp gidecek olan Türk tarihinin çok yüklü olayları ve binlerce meseleleri vardır. Bu binlerce konudan biri olan Tarihte Türk Kadını ve onun tarihi misyonu da araştırılması gereken en önemli konulardan biridir. Bu konunun da birçok yönleri, devirleri ve safhaları vardır.
Huzurunda saygıyla eğildiğimiz Mete Han'ın şerefli eşi:
Kendisini zevzek, küstah bir Çin kralına teslim etmek istemeyen, atının Türk sınırını geçmek için attığı ilk adımla birlikte, vatan sevgisiyle dolu bağrına ilk hançeri yine kendisi saplayan ve yine kendi mukaddes vatan toprağında can veren Mete Han'ın şerefli eşi, devlet ananın vatan hamurunun bir bakıma mayası olan kanı, hâlâ yerlerde kalmıştır.
Bunun gibi bir yudum şehâdet şerbeti içmek ve bir vatan türküsü çağıra çağıra ölümün kucağına giden daha bir nice çilekeş, cefâkâr faziletli Türk anaları vardır. Onların kemikleri yattıkları yerde hâlâ sızlayıp durmaktadır. Çünkü bu Türk anaları ve isimlerini kimse bilmemektedir. Onların, gelecek nesillerin en az bir minnet borcu ödeyebilmeleri için bu tarihi fonksiyonlarını ortaya koyan hiçbir ciddi çalışma yapılmamıştır.
Gerçekte bir milleti tanımak için her şeyden önce onun anasının kim olduğunu, onun biyolojik ve fizyolojik özellikleri, beden ve ruh yapısı, millî şuuru, maşeri vicdanını bilmek gerekir. Bu bilinmeden o milleti tam olarak bilmeye, tanımaya imkân yoktur. Bu bakımdan milleti millet yapan temel unsurun altında kadının mübârek manevi varlığı yatmaktadır. Gel gör ki; Oğuz Hanları, Mete Hanları, Alp Arslanı, Fatihi, Yavuzu ve ulu önder Atatürk'ü doğuran Türk anaları ve onların sosyal ve dini duyguları, milli şuurları hulâsa yukarda da ifade edildiği gibi tarihte Türk kadın varlığı hakkında hiç bir ciddi çalışma yapılmamıştır. Bu ise, tarihi aile yapımızın bin bir entrikalarla pörsütülmeye başladığı ve dejenere edilmeye çalışıldığı, böylesine belâlı ve meşum bir devirde hemde hiç ihmal edilmeyecek bir keyfiyettir.
Evet işte bu mütevâzi çalışmamız; bu büyük boşluğa doldurmak, asırlardır nisyân denizinde boğulup gitmek üzere olan, üstelik gerekliğinde ata binen, kılınç kuşanan, yurdunu yuvasını her şeyin üstünde tutan Türk analarının, özellikle hilâfet saraylarının yaldızlı kubbeleri altında yansıyan altın seslerine kulak vermek, bir vebalden kurtulmak, bir hakkı yerine getirmek ve onlara karşı kendi iç dünyamızın derinliklerinden kopup gelen minnet borcunu ödemek, tarih ve toplum huzurunda onların manevi varlığından özür dilemek için yazılmış bir eserdir. Çok daha açık bir ifâde ile bu Türk analarının uhrevi âlem ve irfan bahçelerine atılmış bir tohumdur.
Bu tohum bundan sonra filizlenecek ve bu yöndeki çalışmalarla tarihin şeref sayfalarına geçmiş ünlü birçok Türk anasının manevi varlığının gölgeleneceği ulu bir çınar ağacı olacaktır. Artık onları görmek ve onlarla tanışmak, sohbet etmek isteyenler, bundan böyle bu ağacın altına gelecekler ve burada kalbleri gönülleri millet ve devlet sevgisi ile çırpınıp duran ve bunun için yaşayan bu fazilet âbideleri Türk analarının mânevi varlık ve rûhâni kişilikleri ile karşılaşacaklar, onlarla hem hâl olacaklardır.
Bütün bu açıklamalarımızdan sonra, burada son olarak söylemek istediğimiz bir şey daha vardır. O da, bu yeni çalışmalar bir kere daha değerlendirilmeli ve Türk tarihine kazandırılan bu yeni boyutların ışığı altında. Selçuklu Tarihi; bir devre adını vermiş Türk Hâtûnlarının bu çok mUstesnâ tariki fonksiyonları da nazarı itibara alınarak artık yeniden yazılmalıdır.
Aksi takdirde bu tarihi realiteler nazarı itibara alınmadan yazılan bir Türk Tarihi, bizim tarihi zengin büyük kültür mirasımızı yansıtmak şöyle dursun, bu asırlardır varlığımızı kucaklayan Türk Kültürü ve büyük Türk medeniyeti içinde bir eksiklik, hemde çok önemli bir eksiklik olacaktır.
Mâmâfih, buraya kadar yaptığımız bu kısa değerlendirmelerden çıkardığımız sonuç şudur. O da, büyük millet olmanın, büyük devlet ve imparatorluklar kurmanın, dil, din, ırk, etnik yapı ve kültürel değerler bakımından birbirinden farklı birçok millet ve ülkeleri idare etmenin, hele hele Selçuklu ve Osmanlılar da olduğu gibi, uluslararası bir dünya gücü ve denge unsuru hâline gelmenin öyle pekte kolay bir şey olmadığıdır. Diğer taraftan, geçmişte böyle yüce, tarihi bir misyonu ifâ etmiş köklü bir millete mensup olan kişilerin omuzlarına yüklenmiş büyük vebal ve çok ağır mesuliyetler vardır.
Bu bakımdan bugünün siyâsî kadroları, milletimizin bir nevi alın yazısı ve kaderini teşkil eden bu büyük misyonun tam manası ile şuur ve idrâki içinde olmaları gerekmektedir. Zira bizim sık sık dert yandığımız gibi;
Milletler için dünün politikası, bu günün tarihi ve bu günlerin politikası ise yarınların tarihi olacaktır. İyi bir tarih mirası bırakmak isteyenler lütfen dünü unutmayınız! Tarihin omuzlarınıza yüklediği bu büyük misyonun şuurunda olunuz! Aksi halde gelecek nesiller sizleri hiç bir zaman affetmiyecektir.
Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI
“Tarihlere baktım ve bakanlarca da bilinmektedir ki; Selçuklu Sultanlarının zamanında olan nizam ve intizam, adâlet ve doğruluk, uğur ve bereket ve Peygamber Şeriatine riâyet ve halkı himâye, geçmiş pâdişahlar zamanında olmamıştır. Ve bunlar gibi temiz kalb ve inançlı Sultanlar daha gelmemiştir. Allah onların saltanatlarını dâim ve (mülklerini) kıyâmete kadar bâkî eylesin!”
Muhammed b. Mahmûd : Selçuknâme

Kaynak: Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI, Abbâsi Hilâfetinde Selçuklu Hatunları Ve Türk Sultanları,  Selçuk Üniversitesi Basımevi 1994 — Konya
KİTABI İNDİR

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar