Print Friendly and PDF

TATLI OLACAKSAN EKŞİ YEMEYECEKSİN

Bunlarada Bakarsınız



İçeceklerde gizlenmiş bir hakikat
Kahvede  ekşi  şeyler  yasaktı.  
Limonata,  meyve  suyu hattâ   ayran   bile   satılmazdı   kahvede.  
Bu   da  Cavit  Abi'nin başka   bir   fedakârlığıydı.  
Bunları   satsa   eminim   kazancını katlardı. 
Ama  Cavit  Abi  kazancı  parada  aramıyordu  ki...
Ayran  mayran   isteyen   olursa  soğukça,   'Biz   satmıyoruz  kardeşim!'  derdi. 
'Ekşi'  lafı  bile  pek  kullanılmazdı  kahvede.  
Sadece,  o  gün  kötü  üfleyen  bir  talebe  olursa,  Dede,  yüzündeki tebessümü hiç bozmadan, 'Ekşi mi yedin?' diye hafif yollu bir tarizde  bulunurdu.
Nasıl oldu bilmiyorum. 
Galiba talebelerden biri dışardan geçen turşucudan turşu alacak oldu.
İşte o zaman  Dede'nin  suratı  biraz  ekşidi.  
Cavit  Abi  de  terslendi, Turşuyu  turşucuda  ye  oğlum!'  dedi. 
Dede  gene  açıklamak  ihtiyacı  duymuş  olacak  ki  mırıldandı,  'Ekşi  nağmeyi  ekşitir’ inanmadım.   
Halbuki   ezoterik   bilgiymiş.  
Yıllar   sonra doğruluğunu kendi talebelerimde  gördüm.  Ekşi  yalnız  ağzı sulandırıp,  sesi  bozmakla  kalmıyor;  gerçekten  de  neyzenin tavrı   üstünde,   Dede'nin   'Ekşi'   diye  nitelendirdiği   menfi   bir hal  yaratıyor.  
Herhalde   ağız   sulanması   neyzende  psikolojik bir etki yapıyor. 
Ezoterik bilgilerin böylesine muğlak oluşu, belki de ispatının çok derin bir kültüre muhtaç olmasındandır. 
Öğrenenin bu tip bilgileri kurcalaması,  öğretime sekte, öğretene  de  sıkıntı  verir. 
Dede'nin  böylesine  psikolojik  meseleleri bilmemesine şaşmamak lazım.
Böyle öğrenmişti.
Böyle öğretiyordu. 
Kaldı  ki  biliyor  da  olabilirdi. 
Ama  bu  konular  on dört, on beş yaşlar için bir hayli ağır.
Sh:24-25
Gel ey sâkî bulunmaz böyle âlî dilgüşâ meclîs.
Getir  câm-ı  musaffayı  kim  olsun pürsafâ  meclis.
Piyâle aks-i mir'ât-i felekte  âfîtâb olsun.
Fürûg-i sâgar-ı sahbâdan olsun pürziyâ meclîs.
Bâkî
Kaynak: Ahmet Doğan Özeke, Neyzenler Kahvesi - Bir Neyzenin Hatıraları, Pan Yayıncılık, 2000, İstanbul


Hzl:Onur Güler
İnsan öyle bir varlıktır ki,  var olduğu andan itibaren ‘birileriyle’/şeyler ile etkileşmiştir. 
Buna mecburdur, seçme şansı yoktur.
Seçmesi ancak ‘nisbi cebr olan’ alanda kudreti  kadardır. İnsan,  annesine babasına bağlanandır.
 Vücudunu sevendir, doğaya  bakandır.
Mal edinen, malı seven,  tutkularına aşık olandır.
Kadın-erkek seven-sevilen  olur,  âşk; nörobiyolojik yönü olan,  yarı-teolojik bir gariplik olsa da,  kadersel bir yön  taşır. 
Ancak,  ‘her şeyden öte’, geniş bir bakış yaptığımızda şunu görürürüz,  Kur’ân-ı  Kerim’de de işaret edildiği gibi;
SEVGİ, HOŞLANMA, ÂŞK gibi hisler, duygular, kalbin  yani inançların tarlası olan yerde  yetiştikleri için önce ‘iman’ ile hakikate  eklemlenip,  ilim-iman-amel bütünlüğünde,  Allah sevgisi ile kâinata bakmak ve  ‘şeyleri’ bu merkezde ‘ölçülü’ sevmek gerekir.
Kadın, para, makam, hûzuz [Erkek tavşan:simge ] ‘süslü’  gösterilen sevgilerdir.
Ancak bu onların ‘değersizliğini’ değil,  cennete giden yolda  kulun dikkatli olması gerektiğinin fitne makamında örnekliğini gösterir.
X’in Y ile  yaşadığı ‘sevgi’,  bir ömür hislere, şehvete atıflarda bulunuyor olabilir , bu yetmez.  Cennete de atıfta bulunulmalıdır.
Âşk,  sevgide ifrat ise; benimle meşru yolda yakınlaşacak,  bana  ‘sadık  olacak’, bana itaat edecek,   kavvâmûne alâ annisâ ayetinin en güzel şekilde  hükmüne gelecek ve ‘cenneti’ kazanma/Allah’ın sevdiğini yapma merkezinde bu  dünyadaki her türlü rakipleri kenara bırakıp ‘eş makamından’ yanımıza gelecek kadına atf ediyorum bu yazıyı…
Şüruh edelüm dedik,  edebildiysek ne mutlu bize. Yazımı seleflerimizin ‘ilâhi’ sevginin  kökenleri hakkındaki enfes sözleri ile bitiriyorum:
Allah'ı sevmenin alâmeti,  Kur'ân'ı sevmektir;
Kur'ân'ı sevmenin alâmeti,  Resûl'ü sevmektir;
Resûl'ü sevmenin alâmeti,  sünneti sevmektir;
Allah'ı,  Kur'ân'ı,  Resûl'ü ve  sünne-ti sevmenin alâmeti ise âhireti sevmektir;
Âhireti sevmenin alâmeti ise  kendisini sevmektir;
Kendisini sevmenin alâmeti ise dünyaya buğzetmektir;
Dünyaya  buğzetmenin alâmeti,  ondan ancak yeteri kadar azık ve kendisini hayatta bırakacak  kadarını almasıdır. 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar