TOPLUMDA AŞK SORUNSALI
Hzl:Tayfun Aydınoğulları
.. kim o? ... Sen misin?
Gerçekten sen misin Tchaikovsky?
... bize şöyle canlı birşeyler çalsana Tchaikovsky?
... Mutsuzsunuz Çaykovski. Çünkü aşırı önemsiyorsun bazen hayatı
... bak ben senin dostun değilmiyim Çaykovski? Neden anlatmıyorsun bana
derdini?
... kelimelerden neden bu kadar korkuyorsun Çaykovski?
Şu kadar yıldır birlikteyiz.
Bir kerecik ağzını açıp da tek laf etmedin Çaykofskiy (1)
Duysan bilmediğin bir sevgiyle mi seveceklerdi seni (2)
**
Uğruna bireylerimizi feda edeceğimiz birisinin
olması ne güzel. Âdem ile Havva'nın mevcut zoru isyanlarıyla ortaya çıkan bir
meyve masalından kaynaklandığı öne sürülen, diğer yandanda Pandora'nın
kutusunun açılmasıyla ortaya çıkan insani durumlardan birisidir sevgi.
Yapacağımız
kısa bir tarih gezisinde aşk yüzünden yapılan düellolar, savaşlar, intiharlar
ve birçok edebiyat şaheserini görmemiz kaçınılmaz olacaktır.
Aşkı
ilk boyutta, insanda ulaşılmaz olana büyüttüğü duygu birikimi olarak
tanımlayabiliriz. Bir eylem olarak aşk ancak karşıyı kusursuzlaştırdığı,
büyüttüğü anda varolabiliyor.
Bireyin
bir başkasıyla çıplaklığını, saflığını bölüşmesi günümüzdeki dolara endeksli
yaşamlar gibi kirletilemez. Bir bebeğin anne karnından çıkıp, geldiği mekana
gözlerini açması ne kadar elinde olmayan bir durumsa o bebeğin büyüyüp yaşamını
sürdürmesi de o kadar kutsaldır. Aşk bu bebeğe doğuştan yerleşen bir yaratma,
güzelleştirme duygusudur. Gündüz Vassaf, "Cehenneme Övgü" adlı
eserinde, aşkın aritmetiğini yapanlara ve aşkı yıllardır farklı yorumlayan
ideolojilere karşı çıkıyor. Aşk insandaki bir yeniye ulaşma özlemidir. Salt
seks, cinsellik potasına sığdırılmaya çalışılan bu yaşamsal öz, ister istemez
karşıtlarını olduğu kadar yandaşlarını da beraberinde büyütüyor.
Gelinen
noktada, aşkın ve cinselliğin ayrışımını, bütünselliğini görebiliyoruz. Kısa
tanımıyla cinsellik, seks, insanda oluşan üreme gücünün sağaltımı, farklı bir
cinsle bunun boşalımıdır. Oysa bu yapılan, aşk değildir. Yalnızca aşk
felsefesi içinde daha bir güzellik bulabilecek insani bir eylemdir. Eğer
iki insanın beraberliği ortak bir hülyayı yaratamıyorsa, taraflardan birisinin
bu deneyimden hoşnutsuzluğunu açığa çıkarır. Bu koşullarda sürüklenen bir
ilişki ister istemez bireyleri olduğu kadar çevreyi de rahatsız edecektir.
Dostoyevski, “Yeraltından Notlar" adını verdiği eserinin yüzbirinci
sayfasında bakın ne diyor; "Fuhuş, gerçek bir sevginin bittiği yerde, tüm utanmazlığı,
kabalığı ve sevimsizliğiyle başlıyordu."
Aşkın
günümüzdeki çözümsüzlüğünü görmek için mitolojik bir destandan alıntılar
yapacağım;
"Kerem,
İsfahan hükümdarının tek oğludur. Aslı' da İsfahan hükümdarının yanında çalışan
hazinedarın kızıdır. Doğumları aynı güne rastgelen bu iki çocuk anneleri
tarafından birleştirilmiş ve daha kundakta yatan iki çocuk bundan böyle evli
kabul edilmişlerdir. Ama daha sonraki olaylar hiçte beklenildiği gibi gelişmez.
Hıristiyan dinine mensup olan baba hazinedar biricik kızı Aslı'yı, Hükümdar
oğlu bile olsa Müslüman bir adama vermek istemez ve böylece başlar yıllarca
sürecek at üzerindeki yaşam. Kerem, gittiği her yerde Aslı'yı arar, bu
yolculukta sayısız türkü yakar, gittiği yaban ellerinde Aslı için duyduğu
katıksız sevgiyi aşikâr eder... Anadolu'da Yeşilırmak nehrinin doğusunda
gitmediği köy, kasaba, il kalmaz, Kerem'in. Destan içinde gördüğü güzelliklere,
acılı olaylara bir türkü yakmış ve öylece 'yola koyulmuştur.
Buraya
alacağım birinci türkü Kerem'in yaralı olan kuzulu bir ceylana yaktığı ağıttır;
‘Süre süre avcu dağdan indirmiş
Kaç kuzulu ceylanım kaç avcu geldi
Zalim avcu gelmiş seni sindirmiş
Kaç kuzulu ceylanım kaç avcu geldi.
Kaç kuzulu ceylanım kaç avcu geldi
Zalim avcu gelmiş seni sindirmiş
Kaç kuzulu ceylanım kaç avcu geldi.
***
Böyle molur avcuların töresi
Koltuğundan vurmuş sızlar yarası
Hekime göstermiş yoktur çatası
Kaç kuzulu ceylanım kaç avcu geldi‘
Koltuğundan vurmuş sızlar yarası
Hekime göstermiş yoktur çatası
Kaç kuzulu ceylanım kaç avcu geldi‘
Kerem
daha birçok türküler yakacaktır ama ikinci olarak buraya alacağım türkü;
Kerem'in, gökte uçan turnaları görüpte söylediği dizelerdir...
"Turnalar gider Mardin'e
Turnam yâre selam söyle
Karlı dağların ardına
Turnam yâre selam söyle
Turnam yâre selam söyle
Karlı dağların ardına
Turnam yâre selam söyle
Turnalar gider Aktaş'a
Karlı dağlar aşa aşa
Hem kavmime hem kardaşa
Turnam yâre selam söyle
Karlı dağlar aşa aşa
Hem kavmime hem kardaşa
Turnam yâre selam söyle
Turnalar gider güneşe
Yerlere hep düşe düşe
Akıl ermez böyle işe
Turnam yâre selam söyle
Yerlere hep düşe düşe
Akıl ermez böyle işe
Turnam yâre selam söyle
Turnam gelir yar elinden
Yüce dağların belinden
Dertli Kerem'in halinden
Turnam yâre selam söyle"
Yüce dağların belinden
Dertli Kerem'in halinden
Turnam yâre selam söyle"
Halk
edebiyatındaki ortak imgeyi aramaya çıkmıştır Kerem. Ortak imge sevgilidir,
bütünleyendir. Yıllar sonra kavuşur iki sevgili, gerdek gecesi Kerem'in bir of
çekmesi yeter bedeninin çıra gibi yanmasına, kül olur Kerem. Aslı odaya dağılan
külleri toplamak İster saçıyla, Oysa aynı ateş onu da yakacaktır. Ve külleri
dilden dile ta bugünlere gelecektir.
Bu
destanın son dörtlüğü buraya alacağım üçüncü ve son türkü olacaktır.
Kerem'in
can dostu Sofu tarafından söylenmiştir;
‘Yandı
Kerem Aslıhan'ın elinden
Seveceksen vefalı yar sev gönül
Her yar ataş almaz yarin külünden
Seveceksen vefalı yar sev gönül.' (3)
Seveceksen vefalı yar sev gönül
Her yar ataş almaz yarin külünden
Seveceksen vefalı yar sev gönül.' (3)
Edebiyatta
aşkın işlenimi, ortak bir imge olarak bize sunuluşu böyle, o halde günümüz
ilişkileri nasıl?
Aşk
olmadan cinselliğin giderilmesi nasıl?
'Sen burada neyini teslim ettiğini, neyini başkalarına
kiraladığını biliyor musun?
Ruhunu, ruhunu!
Sen burda elinde olmadan vücudunla birlikte ruhunuda
kiralıyorsun.
Önüne çıkan her sarhoşun aşkını ayağının altına almasına
katlanıyorsun!
Aşk..!
Bu da herşeydir.
Aşk bir elmastır.
Bir genç kızın tüm hazînesidir aşk.
İşte bu aşk için pek çok kişi kendi ruhunu vermeye, bile bile
ölüme koşmaya can atar.
Peki senin aşkının ne değeri var şimdi?
Sen her şeyinle satılıksın!"
Yukarıda
adı geçen kitabın 114. sayfasında yazar bunları Dostoyevski. Bir yüzyıl
öncesinde belirtilmiştir. Aşkın olmadığı cinselliğin bütünselliğini
Günümüzde,
Brecht'in de belirttiği gibi, aşkda bir meta durumunu almıştır.
Cinsellik,
seks en çok bastırıldığı toplumlarda farklı arayışları beraberinde getirir. Bu
açıdan; köylük yerlerde bir hayvanla öğrenilen ilk deneyimin, şehirlik yerlerde
bir genelevde öğrenilen ilk deneyimden hiç farkı yoktur. İkisi de insan aklına
ters gelen birleşmelerdir.
Kapitalist
gelişme zincirinde, 12 Eylül sonrası tüğü yolunan tavuklar gibi kendini sokağa
atan insan yoğunluğu, mevcut medya ağıyla pornografik bir saldırı altına
alınmıştır. Ki bu konuda çizilen proje tasarlanandan da başarılı olmuştur. Daha
sonra çıkacak olan sansür yasasıyla bu dergiler ne kadar perdelerin ardına,
poşetlerin içine gömülse de amaç yine tektir ve başarı şansı yüksektir, bu da
darbeyle parçalanan insan bilincini daha çok manüpüle etmek, bireyi daha
korkak, daha karamsar, daha “evet efendim"ci bir çizgiye çekmektir.
Bu
dergide daha önce yazıldı, artık utanç duymamayı öğrendik. Bir ülkede genelev
patroniçesinin biri ardı ardına yıllarca vergi rekortmenliğini kazanıyorsa, o
ülkenin güzelleşmesi hakkında iyi şeyler düşünmemek gerekiyor. Büyük
şehirlerin merkezlerinde bir insan yığını görüpte, o insanların gözlerindeki
"at gözlüklerini" görememek doğrusu ayıp olur.
Özünde
insani olan ve insani hareket içinde daha büyük ütopyalara yol açan aşkın bu
haliyle ayaklar altına alınması acı vericidir.
Sosyalist
insan, tüm bu pisliklerden, aşkını arındırabildiği ölçüde alternatif bir
bütünlük kazanacaktır.
Aşk,
birinin bir diğerine ortak ütopyalar için dokunmasıyla başlayan, insanı olduğu
yerden bir üst konuma sürükleyen duygular yoğunluğudur. Erotizm bu bütünsellik
içinde varolabildiği sürece ilerleticidir. Tanımı daha önce yapıldı; "Erotizm
pornografinin tersine fantaziler ile değil imgelerle çalışır. Pornografi,
izleyende "olaya" katılma hissi uyandıracak fantastik semboller
kullanırken; erotizm, izleyicinin önüne kendi özel yaşantılarını İrdeleyebileceği,
başka özel yaşantıların imgelerini sunar. "(4)
Aşk,
bireyde zamanı yenmenin, onun önüne geçmenin dilini oluşturur. Arayışı
oluşturur. Ortaklaşmacılığın, bilinçte bir üst bütünselliğin dilini oluşturur.
Yeni
İnsan aşkıylada, bu üst bütünlük için mülksüzleşmeyi seçen insan olmalıdır.
Dipnotlar:
1. Enis Akın, Edebiyat ve Eleştiri, Sayı 1, sf. 13
2. Edip Cansever, Alaşım,
3. Anonim Halk Edebiyatı.
4. Şükrü Argın, Edebiyat ve Eleştiri, Sayı
5. sf 64
Sh:13-14
Alıntı
Kaynak: Yeni İnsan,
Politika
,Eylem , Sanat Aylık Dergi
,Yıl:3 Sayı: 24, Haziran 1994
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar