(TRANS) DEĞİŞİMİN TABİATI: ÖTELEME= YAYILMA = DEĞİŞİM
Toplum üzerine yapılmış olan ilmî sistematik
araştırmalar, çeşitli faktörlere bağlı olarak bütün insan topluluklarının
değişime uğradığını göstermektedir. Her toplumda, tarihi gelişim süreci içerisinde farklı
uygarlıklar, kültür ve dinlerle ilişki içerisine girmek suretiyle bünyesinde
sosyo-kültürel içerikli değişimler ortaya çıkmaktadır. Bilineceği gibi sosyal
bir sistem olarak toplum, toplumsal olgular veya kurumlardan oluşan bir yapı
olup, toplumsal yapı, kurumların
belirlediği sosyal ilişkilerden oluşmaktadır. Sosyo-kültürel değişimle ifade
edilmek istenilen ise, toplumun kültürü ve yapısında ortaya çıkan
değişimlerdir.
[İnsanlık tarihi bir değişim tarihidir. Değişimin olmadığı hiçbir mekân ve zaman olmamıştır
ve olmayacaktır. Zira değişmeyen tek şey değişimdir. Değişime direnç her
düzeyde ve her zaman var olmuş ama bu çabalar hep yenilmeye, mahkûm
olmuşlardır. Değişim her zaman bir süreç olayıdır ve bu sürecin hızı hep aynı
olmamıştır.
Günümüzde değişim neredeyse baş döndürücü bir hıza
ulaşmıştır, insanın bu değişim olgusunu kabul edip, buna ayak uydurmaya çalışmaktan başka çaresi
yoktur. Değişime ayak uyduramayan, İster
istemez basamaklardan aşağı düşecek, sonra kendisini adapte etmeye başlayacaktır.
Ne var ki bu kez çıkış noktası diğerlerine göre daha altta olacağından yetişmek
için daha fazla çaba harcayıp, daha harcamak zorunda olacaktır.] (Değişim ve
Etik, CHANGE AND ETHICS, Hilmi ÖZDEN , Ömür ELÇİOĞLU Dr.Osmangazi Üniversitesi
Tıp Fakültesi Deontoloji ABD, Eskişehir)
İnsan ve toplum değişiminin olumlu veya tersi
olması çokta önemli değildir. Önemli
olan etkiye maruz bırakan faktörün doğru veya eğriliği olabilir. Ancak tarih
boyunca görülen değişim süreçleri için pek olumlu düşüncelere sahip olmamız pek
mümkünde değildir. Öyle ki kaderî bazda itilmişlikler vardır. Düşünün bir kere
Âdem aleyhisselâm Allah Teâlâ’nın “yeryüzünde halife yaratacağım” müjdesine mazhar iken cennetten çıkışında ve
değişime uğramasında bir zorlama olduğunu hatırlamak gerekir. Günümüzden misal
verecek olursak, İslâm’ın cihan hâkimiyetinden bahsederken dar bir dünyaya
sığınmaya yönelmesinden çıkarmak ve hareket geçirmek için, onu rahatsız edip
dış dünyaya açılmasında zahirden gelen “müceddid” (yenileyici) e muhtaç olmuştur.
Burada Mehdi veya İsâ aleyhisselâm
konusunu ele almak istemiyorum. Çünkü bu meselenin her tarafı hakikat olsa da
İslâm Dünyası’nı atalete düşürmüş ve Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme
karşı yanlış yapmamıza sebep olmuştur. Dünyayı müslüman etmeyi Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve selleme layık görmeyen İslâm Dünyası’nı bu “beklenti
sendromu”ndan çıkarmanın da, ne kadar zor olduğunu da söylemek gerekir.
Franz Kafka’nın “Değişim” isimli eserinde
gördüğümüz kadar, değişimin ev içinde dahi zor olduğunu göstermeye yeter ve
artar.
[“…hiç beklemediği inanılmaz ağrı sanki
yer değiştirirse kaybolup gidecekmiş gibi, ileriye doğru sürüklenmek istedi;…”
“…müstahdem göreviyle çalışmaya
başladığından beri davranışlarında açığa vurduğu bir dikbaşlılıkla, babası
biraz daha masa başında kalmak için diretiyor, ancak bu arada hep de uyuyakalıyor
ve o zaman sandalyesini yatakla değiştirmeye kendisini razı etmek için
evdekiler akla karayı seçiyordu….”
“…Gregor; çünkü birkaç hava deliği bırakılmış uygun
bir sandığın içine koyup onu, bir yerden bir yere kolaylıkla götürebilirlerdi;
ailesini ev değiştirmekten en başta alıkoyan, daha çok, kendilerini
kaptırdıkları tam bir umutsuzlukla bütün akraba ve eş dost çevresinde kimsenin
başına gelmeyen bir felakete uğradıkları düşüncesiydi. ..”] (Değişim, Franz
Kafka, trc: Kâmuran Şipal, Cem yayınevi, Kasım 1993)
Değişim zor iştir.
Doğu milletlerinde ise bu daha zordur. Hayat
şartlarının sertleştiği ortamlarda bu meseleyi daha bariz görürüz. Tahavvülatın
yavaş seyretmesi eski zamanlarda olumlu sonuçlar verse de günümüzde bu
beklentiye sabır tahammülsüzlük doğurmuştur. Yani tekkeye bir dervişi kırk yıl
alıp yetişsin diye bekletirsen ona en büyük zararı vermiş oluruz. Yine memleket
meselelerinden olan “Kürt Meselesi” de bu meyandan çıkmış işlerdendir.
Tahammülü, itaati sabrı çok fazla olan bir milleti değişime uğratmak için akla
hayale getirmek istemediğimiz şekillerle elektrik şokuna tutulmuş gibi
savurdular.
Sebep değişim, ama ne için değişim?
İşin merkezindeki niyetin ne olduğunu anlıyor gibi
olsak da zamanla gerçeği göreceğimiz için biraz daha bekleyeceğiz.
Önemli olan fert-toplum-millet-devletin “Zorla
değişim” e uğratılmasıdır. Bunun birçok menfi ve müspet sebebini
sayabiliriz. Ancak günümüzde emperyalist
güçlerin kıyamet beklentileri veya dünya düzenini kontrol edebimede daha hırslı
ve aceleci olmaları ile “hızlı hareket” e geçmeleri ile karmaşayı
insanlığa getirdiler. Öyleki kâhinlere söylettirdikleri tarihleri tutturmak
için uğraştılar. (Baba Vanga 2010’da üçünü dünya savaşı çıkacak dedi.)
Sonuçta bir gerçeği gördük. Biraz anlayışımızı aşsa
da dünyada hâkimiyetin ve değişimin insana ait olmadığı ve Allah Teâlâ’nın
hiçbir şekilde kullarına bırakmadığıdır.
“Eğer yerde ve gökte Allah Teâlâ'dan başka tanrılar
bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki
Arş'ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.” (Enbiya, 22)
Bazen “iyi ki Allah Teâlâ’m sen varsın”
demek ne hoş geliyor.
İhramcızâde İsmail Hakkı
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar