Print Friendly and PDF

TURQUIE DIPLOMATIQUE


ORTA DOĞU'DA SU KRİZİ ÇIKACAK
Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde etkili politikalar uygulanmaması, su kullanım davranışlarının değiştirilmemesi ve uluslararası işbirliğine gidilmemesi durumunda bölgede önümüzdeki 10 yıl içinde çok ciddi bir su krizi yaşanacağı iddia edildi. Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti Abu Dabi'de düzenlenen Arap Su Akademisi Su Diplomasisi Programı'na katılan Sudan Dışişleri Bakanlığı su ve tabii kaynaklar tam, yetkili bakanı Abdül Rahman Halil Ahmed, Gulf News Gazetesi'ne yaptığı açıklamada bölgedeki su kaynaklarının yüzde 60'ının sınırlar arasında paylaşıldığını ve olası bir felaketin önlenmesi için ülkelerin bölgesel ve uluslararası manada işbirliği yapması gerektiğini söyledi.
Bakan Ahmed, 'Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da içecek ve tarımda kullanılabilecek su azalırken bu krize yönelik politikalar geri kalmış vaziyette. Bu yüzden dış politikalarımıza su kıtlığı problemini eklemek durumundayız. Ayrıca insanların problem hakkında bilgilendirilmeleri ve su tüketiminin azaltılması gerekmektedir' dedi. Dünya Bankası Sürdürülebilir Kalkınma Departmanı Ortadoğu ve Kuzey Afrika su sektörü müdürü Ato Brown, bölgedeki su kıtlığının ancak artan uluslararası işbirliği ile çözülebileceğini söyledi. Brown, 'Bölge nüfusunun 2030'a kadar 200 milyondan 500 milyona çıkacağını ve suyun büyük kısmının sınır ötesinde paylaşılmasından dolayı su ile ilgili kararların sadece sınır ötesi işbirliği ve diplomasisi ile alınabileceğini' ifade etti. Yetkili ayrıca dünyadaki su arıtımının yüzde 60'ının bu bölgede yapıldığını ve bunun da ciddi miktarda enerji tükettiğini hatırlattı. (AJANSLAR)

ÖFKENİN YAKITI GIDA
İsyanlar, gıda fiyatları enflasyonundan aylar sonra patlak verdi. Her iki ülkede de yeni bir küresel gıda krizinin habercisi oldular.
Dünya nüfusunun çoğunluğu için yeni bir gıda krizinin baş göstereceği geçen yaz duyurulmuştu.
Birleşmiş Milletler (BM), yoksulluğun, 2011 yılında yeni isyanları başlatacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.
Endonezya ve Meksika’da toplumsal huzursuzlukları kışkırtan ve temel gıda maddeleri yol açan 2008 yılı küresel gıda krizi döneminin, tekrar edebileceği söylenilmişti. Şimdi, BM yetkililerinin haklılığı görülüyor.
2008 yılındaki gereklilikler yoksul ülkelerde kanlı ayaklanmalara yol açtı. Yalnızca Haiti’de değil, Mısır’da görüldü.
Gıda ve Tarım Örgütü'nün gıda fiyat endeksi- alışveriş sepetindeki temel gıda maddelerinden buğday, mısır, pirinç, soya, şeker, yağ ve süt ürünleri fiyatları- 1990 yılında açıklanmaya başlamasından bu yana en yüksek noktasına ulaştı. O zamandan bu yana açlık zirveye ulaştı.
Şu anda 215 puanda, 2008 yılı Haziran ayındaki 213,5 puanın üstünde, aralık ayında, buğday, yağ, mısır, pirinç, et ve sütün fiyat endeksleri tüm rekorları paramparça etti. (BBC Radyosu)

KAYNAK: TURQUIE  DIPLOMATIQUE, Mart-Nisan 2011, SAYI: 26

Yorum:
Ülkemizde eğer çiftçilik ve hayvancılığı destekleme projeleri hayata geçirilmezse gelecekte sorunların çok olacağı açık şekilde görülmektedir. Devlet eliyle inşaat sektörüne aktarılan kredilerin % 10’u niye çiftçiliğe verilmiyor, diye düşünmekteyim.
Kotaları olan bir tarım ülkesi olmaktan; yerlisi varken ithalini yemekten; genetik yapımıza uygun olmayan ve bizden olmayan ürünlerden ……ne zaman kurtulacağız.

      


YENİ PARA SİSTEMİ ARAYIŞI

Dünya ekonomisi, 20'inci yüzyılın ortalarında Bretton Woods'ta ayağa kaldırılmıştı. Reel ekonominin yerini sanal paraya kaptırması dengeli büyümenin sonu oldu.
Şimdi ise yeni bir para sistemi arayışı başladı. Eski Uluslararası Para Fonu Başkanı Michel Camdessus, dünya para sisteminin radikal reformlara ihtiyacı olduğunu söylüyor. 20'ler Grubu Dönem Başkanı Fransa'nın Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'ye danışmanlık yapan Camdessus döviz piyasalarında aşırı dalgalanmaların olduğunu, çoğu zaman para kurlarının ekonomik realiteleri yansıtmadığını ve bu nedenle de dünya paralarının yeni bir sabit çıpaya ihtiyacı olduğunu belirtiyor.
New Hampshire mucizesi
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından dünya ekonomisinin yeniden şekillendirildiği yılları hatırlayan iktisatçılar nostaljik bir şekilde iç geçirmeden edemiyorlar. O yıllarda dünyanın düzeni vardı. Sabit döviz kurları, düşük faizler ve bütün dünyada rezerv para birimi ve ödeme aracı olarak kabul görmüş Amerikan doları vardı. Bu nasıl olmuştu? 1944 yılında ABD, savaşın yerle bir ettiği dünya ekonomisini ayağa kaldırmak üzere, Almanya ve Japonya ile savaşan bütün devletleri New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods kasabasına davet etmişti. Uluslararası yeniden imar ve kalkınma bankası, kısa adıyla Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu bu buluşmada kurulmuştu. Dünya Bankası, Avrupa ile Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki gelişme halindeki ülkelerin yeniden imarıyla görevlendirilmişti. Para Fonu ise, ekonomik yetersizliklerin baskısı altındaki milli paraları istikrara kavuşturacaktı.
Dolar dünya parasıydı
Bretton Woods'un en önemli sonucu ise, savaş sonrası dünya ekonomik sistemine altın ve Amerikan dolarının baz alınacak olmasıydı. ABD dünya altın rezervinin üçte ikisine sahip olduğundan Amerikan dolarının rezerv para birimi olması kaçınılmazdı. Böylece ABD savaştan sonra siyasi ve askeri olduğu kadar ekonomik bakımdan da dünya liderliğine yükselmişti. Viyana'daki Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü'nden Stephan Schulmeister o yılları biraz arar gibi konuşuyor:
"1950 ve 60'lı yılların reel kapitalizmi ekonominin motoru olmuştu. Kâr gayesi sistematik şekilde reel ekonomiyle ilgili faaliyetlere odaklandırılmıştı. Döviz kurları sabit, faizler de düşüktü. Borsalar adeta uykudaydı. Hammadde fiyatları istikrarlıydı. Böyle bir ortamda finans piyasasında spekülasyon yapıp zengin olmak mümkün değildi. Bu şartlar altında kâr güdüsü mecburen reel ekonomiye yöneliyordu. Bunun sonucunda ekonomik mucize yaratılmış, tam istihdam sağlanmış ve kamu borçları azalırken, sosyal devleti büyütmek mümkün olmuştu."
Savaşla gelen bozulma
ZAMANIN ABD BAŞKANI LYNDON B. JOHNSON, VİETNAM'DA KÖŞEYE SIKIŞAN FRANSIZ İŞGAL GÜCÜNE YARDIM ETMEYE KALKIŞINCA İŞLER BOZULDU. Savaş çok pahalıya mal oldu. ABD'nin altın rezervi dolar tahvillerini karşılayamaz duruma geldi. Sabit kur sistemi sallanmaya başladı. Fransa ve diğer devletler ellerindeki doları altına çevirmek isteyince Başkan Richard Nixon dolar-altın paritesini kaldırdı. İktisat profesörü Schulmeister 1971'den sonra sadece döviz kurlarının dalgalanmaya bırakılmadığını ama aynı zamanda ekonomik rejimin de değiştiğini anlatıyor. Schulmeister, şunları kaydediyor:
Zamanın ABD başkanı Lyndon B. Johnson, Vietnam'da köşeye sıkışan Fransız işgal gücüne yardım etmeye kalkışınca işler bozuldu. Savaş çok pahalıya mal oldu. ABD'nin altın rezervi dolar tahvillerini karşılayamaz duruma geldi. Sabit kur sistemi sallanmaya başladı. Fransa ve diğer devletler ellerindeki doları altına çevirmek isteyince Başkan Richard Nixon dolar-altın paritesini kaldırdı. İktisat profesörü Schulmeister 1971'den sonra sadece döviz kurlarının dalgalanmaya bırakılmadığını ama aynı zamanda ekonomik rejimin de değiştiğini anlatıyor. Schulmeister, şunları kaydediyor:
"Son 40 yılın finans kapitalizmi istikrarsız döviz kurlarının, tutarsız faiz oranlarının, bir inip, bir çıkan borsa endekslerinin ve son derece değişken hammadde fiyatlarının müsebbibidir. Bu durum spekülasyona davetiye çıkarıyor, vurgunculuk fiyat istikrarını bozuyor ve şirketler de bu yüzden reel yatırımlarını azaltıp talihini spekülasyonla deniyor."
Spekülasyon karşılıksız parayı katlıyor
Böylece dünya para sistemi reel değerlerden soyutlanmış oluyordu. Dünya ekonomisi artık genel geçer bir değer kıstasından mahrumdu. Para ancak özel bankaların açtığı kredilerle yaratılabiliyordu ve bu maddi karşılığı olmayan paraydı. Bilgisayar teknolojisi sayesinde sanal para elektrik hızıyla dünyayı dolaşıyor, spekülatif (havadan) döviz ticareti astronomik boyutlara varıyordu. Günümüzde mal ve hizmet mübadelesi döviz ticaretinin sadece yüzde beşini karşılıyor. Döviz alım satımlarının yüzde 95'i spekülatif amaçla yapılıyor. Böyle bir manzara karşısında 1950'lere dönmek daha iyi olmaz mı? Stephan Schulmeister bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
"Hayır. Ama önce teşhis doğru konmalı. Krizin sisteme bağlı nedenlerini ortaya çıkaran teşhise göre finans cambazlığı ve spekülasyonun değil işletmeciliğin muteber olması gerekirdi. Ama son otuz yılda bunun tam tersi yapıldı. Hatanın düzelmesi için 1950'lere dönmeye lüzum yok. Ama tedavinin her aşamasında nasıl işletmeciliğin ön plana çıkartılıp mali spekülasyonun önlenebileceğinin düşünülmesi gerekir."
Onunla da onsuz da olmuyor
Eski Para Fonu Başkanı Michel Camdessus da Bretton Woods'un çökmesiyle para sisteminin reel referanstan mahrum kaldığını belirtiyor. İkilem de burada ortaya çıkıyor. Referans noktası olmadığı için Amerikan doları alternatifsizliği sayesinde anapara birimi olmaya devam ediyor. Çin dolar devrinin kapandığını savunuyor ama doların yerine ne konacağını Pekin yönetimi de bilmiyor. Bu nedenle yenidünya para sistemi hakkında kafa yormanın bir anlamı olmadığını söyleyenlerden biri de, Kiel Dünya Ekonomisi Araştırma Enstitüsü Başkan Vekili Rolf Langhammer:
"Döviz kurları ve dünya ekonomisindeki dengesizliklerin belli bir koridorda dalgalanabileceği bir para sistemi yararlı olmaz. Dünya para sisteminin merkezini oluşturacak bir rezerv birimine ihtiyacımız var. Ama dolardan başka rezerv para birimi de tanımıyoruz. İşte Çinlilerin açmazı da burada yatıyor: En büyük dolar alacaklısı onlar. Doları yeriyorlar ama aynı zamanda da destekliyorlar. Bu ikilem ortadan kalkmadan yeni dünya para sistemini gündeme getirmek nafiledir."
(Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, 2009 yılında, Çinlilerden ABD Hazinesi bonolarını satın almalarını rica etmişti.)
( ROLF WENKEL)

*****

VAADEDİLMİŞ TOPRAK: TÜRKİYE

ING, BNP Paribas Fortis ve Dexia'dan Sonra Ageas da Boğaz'ın Deniz Kızlarının Cazibesine Kapıldı...
Güçlü büyüme perspektifinin çektiği Batılı büyük mali kurumların çoğu, son yıllarda birbiri ardına Türkiye'ye ayakbastılar. Boğaz'ın cazibesine kapılan sonuncusu Ageas oldu. 162 milyon avro karşılığında Belçika sigorta şirketi, Türkiye'nin hayat sigortası yapmayan dördüncü büyük (piyasa payı yüzde 8) sigortacısı Sabancı grubunun yüzde 31 'ini aldığını açıkladı.
Ageas böylece, Türkiye'de bulunan diğer çok sayıdaki Belçikalı aktörün yanında yerini aldı. 2005 yılında Fortis 1 milyar avro karşılığında Dışbank'ı satın almıştı.
Ondan bir yıl sonra Dexia, 2,4 milyar avro karşılığında Denizbank'ı ele geçirdi.
ING ise 2007 yılında 2,7 milyar avro karşılığında Oyak Bank'ı satın aldı.
Satın alınan bu üç kurum şimdi bizim "başlıca" bankalarımızın çok umut bağladıkları bir aracı oldu. Zamanı geldiğinde Denizbank, Dexia'nın büyüme motoru olacak. Dexia'nın Türkiye'deki faaliyetleri, Bankanın gelirinin üçte birini teşkil edecek. BNP Paribas ise, TEB ve eski Fortis'in mirasının birleşmesi ile ülkenin başlıca bankalarından biri olmaya başladı. ING ise, ING Türkiye'yi iki kat büyültmeye hazırlanıyor.
Türkiye'nin kurumlarını sadece "Belçika" banka ve sigorta şirketleri almadı. İngiliz HSBC 2001 yılında Demirbank'ı satın aldı. Citigroup, Türkiye'nin başlıca bankalarından biri olan Akbank'ın yüzde 20'sini elinde bulunduruyor.
İtalyan UnıCredıt, 2005 yılında Yapı Kredi'ye el attı.
İspanyol BBVA son olarak Garanti Bank'ı aldı.
İtalyan sigortacı Generali ise Generali Sigorta ile Türkiye’de.
TÜRK PİYASASININ ÇEKİCİLİĞİ NEREDE?
Ekonomi giderek büyüyor. 2000'li yıllardan beri büyüme oranı, dünyanın en yüksek oranlarından biri. Üstelik bankacılığa ve sigortaya alışmamış 75 milyon nüfus. (Onlara göre soyulmaya hazır kitle demek oluyor. Y.) Ayrıca Türkiye'nin, Avrupa ve Asya arasındaki özel coğrafi konumu göz ardı edilemeyecek bir çekicilik sağlıyor.
(SEBASTIEN BURON) (Trends-Tendances - 2 Mart 11)




YORUM:
Bu yazılardan benim anladığım dar gelirli kardeşlerim ve maaşlı olan kardeşlerim altına her ay bir kısım para ayırınız. Yukarıdaki yazıya göre gelecekte oluşacak finans kriz muhakkak var. İnsanların kıyameti depremi finans sektörü ile olacak gibi.
Faizdeki paralarınızın başına ne geldiğini biliyor musunuz? Yurt dışında
Şu anda onlar yok, hepsi kâğıt üstünde var. Bankaya gidin yüklü bir paranız varsa hemen ödeme yapmadıkları gibi sizi kandırmak için dalavereler sunacaklardır.
Ayrıca köyünde tarlanız ve arsanız varsa bir an önce oraları sağlama almaya çalışın. Yarın mecburen açlıkta, finansal krizin peşinden gelecektir. Hiç olmazsa toprağınız olurda belki ekip biçersiniz.
Sakın sakın bankalardan kredi çekmeyin. Sigorta adı altında paranızı toplamaya çalışanlara inanmayın hepsi muhakkak batacaklardır. Bu nedenle faize güvenip ihtiyarlığınızda sıkıntı çekmeyiniz. Kendi tasarrufunuzu kendiniz yapınız. Altın alın. Kimseye inanmayın tarih boyunca en geçerli akçe altındır.  Allah Teâlâ altını ticaret metaı olarak yaratmıştır. Şu an Sırbistan’daki insanların çektikleri durumu kendimize örnek almalıyız. Bizimde onlardaki gibi nüfusumuzda ihtiyar sayısı artış göstermektedir.
Yatırım diye çok açılmayın. Elinizdekiler ile kanaat edin. Bu şekilde rahat nefes alma imkânınız olur.
KAYNAK: TURQUIE  DIPLOMATIQUE, Mart-Nisan 2011, SAYI: 26

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar