Print Friendly and PDF

TURQUİE DIPLOMATIQUE

Bunlarada Bakarsınız



TURQUİE DIPLOMATIQUE, Yıl: 6, Sayı: 70, 12 Kasım 2014
Patatesinizi nasıl seversiniz?
Haşlanmış, kızarmış, ezme... Bazıları ise patatesin ışık saçanını tercih ediyor.
JONATHAN KALAN
Kudüs İbrani Üniversitesi’nde araştırmacı Haim Rabinowitch ve arkadaşları birkaç yıldır patatesten elektrik üretme projesi üzerinde Çalışıyor. Patatese basit bir metal düzenek ve ampul takarak elektrikten yoksun köyleri bu yolla aydınlatmayı hedefliyorlar. Rabinowitch, bir tek patatesin bir odayı 40 gün aydınlatacak kadar elektrik üretebileceğini söylüyor. Bu düşünce bazılarına saçma gelse de, aslında bilimsel temellere dayanıyor. Fakat Rabinowitch ve ekibinin de keşfettiği gibi bu düşünceyi hayata geçirmek göründüğünden daha zor.
Organik bir maddeden pil yapmak için iki metal parçası gerekiyor. Çinko gibi bir metal negatif yüklü elektrot, yani anot, bakır gibi bir metal de pozitif elektrot, yani katot olarak kullanılabilir. Patatesin içindeki asit, çinko ve bakır ile kimyasal tepkimeye neden oluyor ve elektronlar bir metalden diğerine doğru akarken enerji meydana geliyor.
Süper Patatesler
Okullarda elektrik akımıyla ilgili fizik derslerinde genellikle patates kullanılır. Fakat bugüne kadar kimse patatesi enerji kaynağı olarak incelememiş. 2010’da Rabinowitch, California Üniversitesi’nden başka bir ekiple birlikte bu fikri denemeye karar vermiş. Yine daha fazla enerji için patatesi dört-beş dilime ayırıp aralarına bakır ve çinko metal tabakaları koyarak bir devre oluşturmuşlar.
Önce patatesi sekiz dakika kaynatarak içindeki organik maddenin parçalanmasını, böylece direncin azalmasıyla elektronların daha serbest hareket etmesini ve daha çok enerji üretilmesini sağlamışlar. Rabinowitch bundan düşük voltajlı enerji üretildiğini, “fakat elektrik olmayan bölgelerde aydınlatma ve cep telefonu ya da başka bir elektrikli cihazı şarj etmede kullanılabileceğini” belirtiyor.
Bu elektriğin maliyeti kilovat saat başına 9 dolar civarında; yani normal bir pilden 50 kat daha ucuz. Geri kalmış bölgelerde aydınlatma amacıyla kullanılan gazyağından ise altı kat ucuz olduğu söyleniyor. Peki neden patates hâlâ bu amaçla kullanılmıyor?
Patates besin kaynağı olarak büyük önem taşıyor. 2010 yılında 324 milyon tondan fazla patates üretildi. 130 ülkede tahıl dışındaki gıdalar içinde en çok tüketilen ürün ve milyarlarca insan açısından başlıca karbonhidrat kaynağı. Ucuz ve çabuk bozulmayan bir ürün. Dünyada 1,2 milyar insan elektriksiz yaşıyor.
Araştırmacılar patatesin çözüm olabileceğini ve politikacıların ve kuruluşların ilgi göstereceğini sandı. Fakat deneylerin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen patates enerjisi neden beklenen ilgiyi görmedi? Rabinowitch bunun nedenini “haberleri yok” şeklinde açıklasa da, asıl neden biraz daha karmaşık görünüyor.
Birincisi, enerji amacıyla bir gıda ürününün kullanılıyor olması. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nden Olivier Dubois, bu amaçlı kullanımda gıda stokunun azalması ya da çiftçilerle rekabet durumunun oluşmaması gerektiğini belirtiyor. “Önce şu soruyu sormalıyız: Yeteri kadar yiyecek patates var mı? Sonra, patates satışından geçimini sağlayan çiftçilerle rekabet durumuna düşüyor muyuz? Bu iki konuda sorun yoksa ve elde hala patates varsa o zaman bu iş olabilir.”
Bazı uzmanlar, satılamayıp elde kalan patateslerin enerji amacıyla kullanılabileceğini belirtiyor. Örneğin Kenya’da üretilen 10 milyon ton patatesin yüzde 10-20’si pazara ulaşamıyor ya da kötü depolama koşulları nedeniyle heba oluyor.
Patates pilin zayıflıkları... Fakat bazı ülkelerde yerel üretilen patateslerin pahalı ve az olması bazı bilim insanlarını başka ürünlerden enerji elde etmeye yöneltti. Sri Lanka’da KD Jayasuriya adlı fizikçi, elektrik enerjisi üretiminde bir tür muz kökü kullanıyor. Kökü kaynattıktan sonra doğrayarak enerji üreten ekip, bir ampulü 500 saat boyunca aydınlatacak elektrik üretmeyi başardığını söylüyor. Patatesten enerji üretme fikrine yeterince sıcak bakılmıyor. Massachusetts Üniversitesi'nden Derek Lovley bu projeye ilgisizliğin nedenini şuna bağlıyor: “Bu enerji aslında çinkonun aşınması yoluyla elde ediliyor. Yani zaman içinde patates ya da muzu da yenilediğiniz gibi çinkoyu da yenilemek gerekiyor,.”
Aslında çinko gelişmekte olan ülkelerde ucuz bir maden. Sri Lankalı bilim adamı çinkonun yine de gaz yağından daha az maliyetli olacağını söylüyor. Ayrıca magnezyum ve demir gibi madenler de aynı amaçla kullanılabilir. Tabii bir de güneş enerjisi gibi modern tekniklerin kullanıldığı bir çağda patatesten enerji üretme fikri tüketiciye pek de cazip gelmiyor.
Fakat patatesi pil olarak kullanmanın mümkün olduğu ve ucuz bir enerji kaynağı olabileceği görüldü. Bu fikrin takipçileri bu işten kolay ki lay vazgeçmeyecek görünüyor. (İngiliz bbc radyosu - 28 Ekim 20 1 4)
Berlin Duvarı'nın yıkılışından sonra diğer duvarların da yıkılacağına dair ümitler büyüktü. Ama bunun yerine yenileri geldi ve insanları kimliklerine, hayat standartlarına ya da dinlerine göre ayırdı. Berlin Duvarı'nın 9 Kasım 1989'daki yıkılışının dünya tarihinde önemli bir yeri var. Olay Soğuk Savaş'ın ve Avrupa'nın bölünmüşlüğünün sona erişini simgeliyor. Ama "Antifaşist koruma duvarı"nın çöküşünden sonra hâlâ yıkamayanları var. Duvarlar bugüne kadar insanları vatandaşlık bağlarına, hayat standartlarına ve dinine göre ayırdı. Onların fotoğrafları Berlin Duvarı'nın kalıntılarını süslüyor. Bağdat boyunca uzanan bir duvar Sünnilerle Şiileri ayırıyor. Yüksekliği üç metreden fazla olan duvar, Irak'ın başkentindeki tek duvar da değil, bir başkası da idari bölgeyi koruyor. Güvenlik için dikilen duvarlar, Iraklıların çoğu tarafından reddediliyor. Onlara göre duvar her gün Irak toplumunun bölünmüşlüğünü ispatlıyor.
'Sistemleri ve aileleri ayıran duvar
Panmunjom'daki duvar sadece birkaç santimetre yüksekliğinde, ama buna rağmen geçilebilir değil. Çünkü bu sınır, birbirine düşman iki Kore devletini ayırıyor. Komünist Kuzey Kore, dünyadaki en yoksul ülkelerden biri. Demokratik Güney Kore ise gelişmiş bir sanayi ülkesi. 250 kilometrelik sınır bölgesi sadece iki sistemi değil, birçok aileyi de ayırıyor.
İsrail on yıldan beri Batı Şeria’da 700 kilometre uzunluğunda ve 8 metre yüksekliğinde bir duvar inşa ediyor. İsraillilere göre saldırılardan korunmak için yapılan duvar, Filistinliler için hayatı zorlaştırıyor. Uluslararası toplum İsrail'i Ortadoğu'daki barış yoluna engel koyduğu için eleştiriyor.
6 metre yüksekliğindeki bir tel duvar, Avrupa Birliği'nin Afrika kıtasındaki sınırlarını belirtiyor, İspanya’nın Kuzey Afrika'daki toprakları Ceuta ve Melilla, Fas'tan bu tel örgüyle ayrılırken, sınır insanların farklı hayat standartlarını da gözler önüne seriyor. Ancak bu tel örgüler, Avrupa düşü için hayatını riske etmeye hazır mültecilere engel olmuyor. Sınırda bu yüzden ölümler yaşanabiliyor. Kuzey İrlanda ihtilafının başlangıcından beri 7 metrelik bir güvenlik duvarı, Belfast'ın içinden geçiyor. Kimlik ve iktidar mücadelesi 1998 yılında siyaseten son ermiş olsa da, Katolik ve Protestanlar arasındaki gerginlik sürüyor. Turistler için duvar, şehrin ilgi çekici noktalarından biri.
'Tortilla duvarı' her yıl 500 can alıyor
ABD kendini dünyanın en özgür ülkesi olarak görse de ülkenin güneyine gidildikçe sınırların yükseldiği görülüyor. İronik bir şekilde "Tortilla Duvarı" olarak adlandırılan duvar, Meksika'dan yasadışı yollarla gelen göçmenleri durdurma ve uyuşturucu kaçakçılığını engelleme amacı taşıyor. Her yıl duvarı aşmak isteyen 500 kişi hayatını kaybediyor ama duvar yüz binleri planlarından caydıramıyor. (dwelle, 8.1 1.2014)
Avrupa'ya büyük bir sarsıntı yaşatan Euro krizi tamamen sona ermemiş olsa da, eski gücünü kaybetmiş görünüyor. Birçok uzmana göre siyasetçilerin, bu sorunu kökünden çözmek için gerekli kararlan almaya cesaretleri yok. Geçen pazartesi günü (10 Kasım) Almanya’nın Frankfurt kentinde I4’üncüsü gerçekleştirilen Mali Piyasalar Yuvarlak Masa Toplantısı’na çok sayıda maliye ve ekonomi uzmanı katıldı. Bunlardan biri de organizasyona ev sahipliği yapan DekaBank’ın Baş ekonomisti Ulrich Kater idi. Kater, Deutsche Welle’ye yaptığı açıklamada, Euro bölgesinin 2008 - 2014 yılları arasında yılda sadece ortalama yüzde 0,1 oranında bir ekonomik büyüme kaydettiğini ve bu bölgede koca bir on yılın heba edildiğini dile getirdi. Kater ayrıca, aşırı borçlanma gibi Euro krizine sebep olan nedenlerin hala çözülemediğine dikkat çekti. Alman Ekonomi Enstitüsü’nden Jürgen Matthes ise, Yunanistan, İrlanda, ispanya ve Portekiz’in uyguladıkları reformlarla yeniden rekabet güçlerini arttırdıklarını fakat bu reformların ancak dışarıdan gelecek kredileri alabilmek için yürürlüğe sokulduğunu vurguladı.
Euro Bölgesi’nde büyük endişeler yaratan ekonomik olumsuzlukların yeni adresleri ise İtalya ve Fransa. İtalya’da çok düşük seviyede de olsa belli bir istikrar sağlanabilmiş görünüyor. Fransa’nın verdiği görüntü ise hiç iç açıcı değil. Avrupa'nın Almanya’dan sonra en büyük ikinci ekonomik gücü olan Fransa’da yaşanan sıkıntılar da örneğin bir Yunanistan’ın yarattığı etkiden çok daha vahim sonuçlar doğurabilir. Alman Ekonomi Enstitüsü Müdürü Michael Hüther, Deutsche Welle'ye verdiği mülakatta Fransa'nın, son 10-15 yıllık dönemde herhangi bir şey yapmadığı ve küreselleşmenin verdiği mesajları alamadığı için şu anda Avrupa’nın en dertli çocuğu olduğunu savundu.
'Fransa'da orta sınıf kalmadı'
Hüther’e göre söz dinlemeyen ve zayıf bir Fransa bütün Avrupa’nın sırtına ağır bir yük olur. Peki bir zamanların kudretli ekonomik gücü Fransa neden bu duruma düştü? Şu anda ülkede eksik olan ne? Hüther’e göre Fransa'da bir orta sınıf mevcut değil. Sanayi'nin ekonomiye katkısı sadece yüzde 11 civarında yani Almanya’da olanın yarısı kadar. Ayrıca Fransa'nın kayda değer bir ihracat gücü de bulunmuyor. Gerek Fransa gerek ise İtalya içinde bulundukları ekonomik darboğazı atlatmak için kendileri çabalamak yerine Avrupa Merkez Bankası’ndan gelecek olası bir desteği bekliyorlar. AMB Başkanı Mario Draghi de onları hayal kırıklığına uğratmayacak gibi görünüyor. Avrupa Merkez Bankası'nın son konsey toplantısında, Fransız ve İtalyan devlet tahvilleri karşılığında bu iki ülkeye destek olunması kararına varıldı. Ancak Michael Hüther’e göre bu da problemli bir durum. Söz konusu tahviller gerçekten değerli ise, bunların serbest piyasada da alıcı bulacağını vurgulayan Hüther, eğer durum böyle değilse ve Avrupa Merkez Bankası değersiz kağıtlar alıyorsa, bu durumun bu bankayı sıkıntıya sokacağını ve böyle bir işlemin Avrupa Merkez Bankası’nın görevi olmadığını ifade ediyor.
Geçen yıllarda Yunanistan, ispanya ve Fransa gibi AB ülkelerinin ekonomileri sallanırken Alman ekonomisinin performansı şaşırttı. Bu yılın başına kadar istikrarlı bir büyüme eğilimi yakalayan ülkede işsiz sayısı da sürekli düştü. Nitekim daha bir kaç yıl önce 5 milyona dayanan işsiz sayısı 1997'den bu yana kaydedilen en düşük düzey olan 2,7 milyona inmiş durumda. Ancak ekonomik büyümeye rağmen son on yıldır Almanya'da ödenen ücretler yerinde sayıyor, bazı gelir gruplarlarında ise hissedilir oranda geriliyor. Buna paralel Doğu Avrupa’daki AB üyesi ülkelerden gelen göçmenlerin taşeron işçi çalıştıran firmalarda çok az paraya çalışmaları iş piyasasında rekabetin kızışmasına ve düşük gelirlilerin ücretlerinin azalmasına neden oluyor.
Ekonomistler, Almanya’yı ABD’de önceden beri bilinen ‘Working poor’ şeklinde ‘çalışan yoksullar’ ülkesi olarak tanımlamaya başladı. Son verilere göre ülkede 13 milyon insan, başka bir deyişle nüfusun %16,l’i fakirlik sınırında. Almanya’da 2010 yılında, kira ücreti çıkarıldıktan sonra kendisine yaşantısı için yılda I I bin 749 Euro’dan daha az para kalan bir kişi, yoksul olarak tanımlanıyor. Bu rakam yalnız yaşayanlar için ayda 979 Euro’ya, 2 çocuklu bir ailede aylık 2.056 Euro’ya tekabül ediyor. Avrupa Birliği’ne bağlı 28 ülkede yoksulluk oranı % 16,7. Dünyanın en refah ülkelerinden biri olan Almanya’daki bu şaşırtıcı durumdan en çok etkilenenler çocuklarını tek başlarına yetiştiren anneler, yalnız yaşayanlar ve kalifikasyonu olmayan göçmenler. Uzmanlar Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler arasında fakirlik oranının %34,2 olduğunu, Türk vatandaşı 1 milyon 950 bin kişinin üçte birinin fakirlik sınırının altında yaşam sürdürdüğünün altını çiziyor.Türk göçmenler arasında kira, sosyal ve çocuk yardımı denilen devlet destekleriyle geçinenlerin oranının her geçen gün artığı biliniyor. Federal hükümetin aldığı çeşitli önlemlere rağmen göçmenlerin iş pazarında ve meslek eğitim yeri aramada dışlanmaları devam eden bir sorun.
Kaynak: TURQUİE DIPLOMATIQUE, Yıl: 6, Sayı: 70, 12 Kasım 2014, İstanbul
Doğu Batı Araştırmaları Enstitüsü

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar