Print Friendly and PDF

VOLTAIRE

Bunlarada Bakarsınız



Emin DOĞAN
“Söylediğiniz hiçbir söze katılmıyorum, fakat bu sözlerinizi söyleme hakkınızı sonuna kadar savunabilirim...”
Tarihe geçmiş bu meşhur cümleyi,
          Fransa’nın yetiştirdiği en bilgili en zeki filozoflarından biri olduğu kadar, yarattığı eserlerle de en büyük edebiyatçıların arasında sayılan Voltaire söylemişti.
           Serbest düşünüşü ve alaycı zekasıyla dikkati çeken,
         Büyük Fransa ihtilalini hazırlayan hür düşüncelerin esaslarını orta­ya koyan,
          Çok hareketli ve parlak geçen 18.y0zyıla kendi damgasını vuran Voltaire’i kısa bir süre de eksiksiz anlatmak mümkün değildir.
1964 Yılında, asıl adı Françoıs Marie Arouet olan Voltaire, babasının noterlik yaptığı Paris’te doğdu. Öğrenimini gerici Cizvit papazlarının yö­nettiği bir kolejde yaptı. Bu okul Voltaire üzerinde tam ters bir etki gös­termiş, kendisini gericilik yerine hür fikirlere itmiştir.
Doğuştan zayıf ve çelimsiz olan Voltaire daha çocukluğunda bedeni ile çatışan bir canlılık örneği vermiştir. Alışılmışın dışında öğrenme iste­ği olan, ve “Ben edebiyatçı olmaktan başka bir şey istemiyorum diyen Voltaire”ye babası karşı çıktı. Kollejden mezun olduğu zaman, onu pek başarılı olamayacağı bir hukuk bürosunda çalışmaya zorladı.
Fakat o, “Yazar olmak açlıktan kıvranmaktır” diyen ve onu evlatlık­tan reddeden babasına rağmen kendini yazarlığa verdi.
Genç Voltaire yazdığı yazılarla kısa zamanda ün sahibi oldu. 23 ya­şında sarayı küçük düşürücü sözler yazdığı için Bastille’e hapsedildi. Fakat Bastille’de de boş durmadı. Fransa’nın en büyük şairi olmak isti­yordu. II ay kaldığı cezaevinde Kıral 4.Henri’nin hayatı ile ilgili ünlü “La Henriade” adlı destanını yazdı. Voltaire hayatı boyunca sunacağı fikirle­ri bu eserle tam anlamı ile ortaya koydu. La Henriade, zulüm ve istibdata karşı güzel bir savunma idi.
Genç düşünür hapisten çıktıktan sonra, kendi kendini vaftiz ederek Voltaire takma adını kullanmaya başladı.
Başarısı, hemen hemen bütün kitaplarını yasaklayan sarayın sansür­cüleri tarafından engellenmek isteniyordu. Piyesleri genellikle daha üçüncü akşamında kapatılıyor, açılış gecesi oyunlarını seyreden halk tarafından kulaktan kulağa anlatılıyordu. Kitapları ise, gizli bir yeraltı ör­gütünün broşürleri gibi elden ele dolaşıyordu.
Voltaire, hapisten çıktıktan 8 yıl sonra asilzadelerden biri ile yaptığı kavga yüzünden yeniden Bastille’e hapsedildi. Az sonra Fransa’dan çı­kıp gitmesi koşulu ile cezaevinden çıkarıldı.
Fransa’ya karşı içinde duyduğu küskünlük hisleri ile İngiltere’ye sı­ğındı ve orada 3 yıl kaldı. Onu İngiltere’ye çeken en etkili sebep, İngilizlerin o tarihlerde benimsediği şu felsefe idi. “İnsanlar dindar olacaklar, fakat müteasıp olmayacaklar.”
3 yıl İngiltere’de kalan Voltaire’in, burada nasıl yaşadığı ve daha son­ra niçin ayrıldığı pek o kadar iyi ve ayrıntılı olarak bilinmemektedir.
Fakat İngiltere’de çok iyi karşılandığı bir gerçektir. Voltaire, İngilizlerin adalete verdiği öneme ve İngiliz parlamentosunun bağımsızlığına hayran kalmıştı.
1729 da kendisine Paris’e dönmek izini verilince İngiltere’de öğren­diği, servetin özgürlük sağladığı fikrini benimseyerek ticari hayatta bazı kombinezonlarla servet sahibi de oldu. Ayrıca yazdığı eserlerle, aydınla­rın gözdesi olma durumuna devam etti.
1731 de “Lettres sur les Anglais” adlı eseri ortalığı yeniden karıştır­dı. Din adamları bu kitabın yakılması ve Voltaire’in Paris’ten sürülmesi için karar çıkartmayı başardılar.
Bir müddet sonra tekrar Fransa’ya dönme fırsatı bulan Voltaire, Mar­kiz de Chatelet adlı evli bir kadınla tanıştı. Bir fizik ve matematik bilgini olan bu kadın, Voltaire’in yalnız yaşamak zorunda kaldığı bir sırada ha­yatının bir dönemini doldurmuştur.
Bu dönem Markiz’in Lorrain’deki şatosunda Mme. de Chatlet’nin ölümüne kadar sürdü.
1746 da Voltaire, halkın baskısı ile Fransız Akademisine üye seçildi. Akademi üyeliği, yaşayan bir yazara Fransa’da verilen en büyük payedir.
1750 de Büyük Frederıc II onu Prusya’ya çağırdı. Bir yıl önce ölen Markiz de Chatelet’nin anısından bir türlü kurtulamayan Voltaire, kendi­sini Paris’ten uzaklaştıracak bu daveti memnunlukla kabul etti.
Sarayda çok saygı gören Voltaire, 3 yıl sonra Fransa’ya dönmek iste­diyse de, yurdundan tekrar sürülmüş olduğunu gördü. Cenevre’ye gide­rek burada satın aldığı bir malikaneye yerleşti! Fakat fazla kalmayarak 1758 de hayatının son dönemi olan, 20 yılını geçireceği İsviçre sınırında­ki Ferney’e yerleşti ve burada Mme. Deniş, Mme. Fontaine adlı yeğenleri ile beraber yaşadı.
Kendisine Ferney Patriği adını veren Voltaire en ünlü eserleri, traje­di, hikaye ve mektuplarını burada yazdı. Şöhreti bütün dünyaya yayıldı. Yaşadığı dönemin tüm büyük insanları ile mektuplaştı.
Bu tezatlarla dolu adam Ferney’de bir kilise inşa ettirdi. Üzerine “Voltaire Tanrı için yaptırdı” ibaresini yazdırdı. Femey’deki nüfusu artınca da burayı bir küçük şehir haline getirmek için elinden geleni yaptı. “Ben Hür milletleri severim, fakat kendi vatanımda kendi başıma buyruk ol­mayı tercih ederim.” diyen Voltaire, vatanını özlüyordu. 15. Louis onun Paris’e dönüşünü yasaklamıştı. 16. Louis tahta çıkınca Voltaire’e Paris yolu açıldı.
Fransa halkına hitaben “Sizi kucaklamak için can çekişmemi yarıda bıraktım” diyen 83 yaşında ölüm döşeğindeki Voltaire’in dönüşü Paris’i yerinden oynattı. Her yerde ondan bahsediliyordu. Kaldığı Hotel de Villette ziyaretçilerle dolup taşmaktaydı. Academie Française özel bir tem­silci gönderdi. Comedie Française’deki sanatçıların hepsi geldi. Ziyaret­ler arasındaki ünlü fizikçi Benjamin Franklin’e elini uzattı “Allah ve Hürriyet” dedi.
Hasta hali ile, kendi eseri Irene’i, sahneye konuşunun altıncı gününde seyretmek istedi. Oteli ile tiyatro binası arasındaki yola bütün Paris döküldü. Halk “Voltaire’e yol açın” diye bağırıyordu...Bütün aka­demi üyeleri tiyatro kapısında onu karşıladılar. Locasına girdiği zaman bütün seyirciler ayağa kalktılar. Herkes “Yaşasın Voltaire” diye bağırı­yordu. Voltaire’e yapılan bu sevgi gösterisinin eşi o ana kadar hiçbir ya­zara yapılmamıştı. Oyunun sonunda, büyük kalabalık ayni görkemli te­zahüratla onu oteline kadar alkışlar içinde uğurladı.
Bu olaydan sonra fethettiği Paris’te ancak birkaç hafta dışarı çıkabil­di. II Mayıs 1778 de ağzından kan geldi. 30 Mayıs’ta öldü. Ölüm döşeğin­deki en son sözleri, sekreterine yazdırdığı şu sözlerdi.
“Allaha taparak, dostlarımı severek, düşmanlarımdan nefret etmeye­rek, ama batıl inançlardan iğrenerek ölüyorum.”
Paris’teki papazlar onu dinsiz saydıkları için gereken dini töreni yap­madılar. Dostları cenazesini, gömülmek üzere yeğeninin rahip olduğu Scellieres’e götürdüler.
Fransa, çok yakında “İnsanlar uyanın, zincirlerinizi kırın” diyen bu insanın sözlerine uyarak uyandı.
Fransız ihtilalinden sona, cesedi yakılarak en büyük Fransızların gö­müldüğü Panteon’a merasimle getirildi. Bu büyük matem olayına 700. 000 kişilik bir halk kütlesi katılmıştı.
Voltaire, son Paris seyahatinde ölümünden birkaç ay evvel huzura ka­vuşmuştu. Tekrisine, Üstadı Muhterem meşhur astro­nom Lalande idi. Merasimde Amerikadan gelen Benjamln Franklin’de ziyaretçi olarak bulunmuştur. Cenazesinde hazır bulunanların hep­si tarihe mal olmuş meşhur kişilerdi.
“Benim mesleğim, tüm düşündüklerimi yazmaktır” diyen Voltaire 99 cilt eser vermiştir. Bunların doğrudan doğruya felsefeyi ilgilendireni az­dır. Fakat hemen hepsi de felsefi görüşleri benimsemiştir.
Voltaire, Fransız ihtilalinden önce bu dünyadan ayrılmışsa da o ihti­lali hazırlayan hür düşüncenin esaslarını ortaya koyan fikir adamların­dan biri idi.
Papazların düşünce hayatı üzerine yüzyıllar boyunca yaptıkları ağır baskıyı kaldırmak için hayatı boyunca bilgisiyle zekâsıyla cesurca sa­vaşmıştır.
Masum insanlara yapılan eza ve cefaya karşı isyan bayrağını açanla­rın başında gelmiştir. Seksen üç yaşına kadar sürdürdüğü mücadelenin türlü safhaları, bu dahinin düşünce tarzını açıkça ortaya koymuştur. Çağdaşlarına, kendiniz için düşünün inanmadığınız şeylerden şüphe et­meniz en doğal hakkınızdır demiştir.
Büyük Fransız aktrisi Adrienne Le Couvreur’ün can çekişirken yanın­da bulunmuş, rahibin artistliğin utanılacak bir meslek olduğunu aktris­ten istemesi ve red cevabı alması üzerine kaçması ve aktristin isimsiz bir mezara gömülmesi, Voltaire’i çok kızdırmıştır. Bu olaya şahit olan Voltaire, o tarihten sonra Hristiyanlıktan değil, Hristiyanlığın tatbikatta­ki zalimliğinden nefret etmeye başlamıştır.
Voltaire, kendisine yapılan haksızlıklara katlanabilir, ama başkaları­na yapılanlara tahammül edemezdi.
1762 de Toulouse’daki bir dükkanda bir genç asılı olarak bulundu. Dedikodulara göre asılı bulunan adam bir protestandı ve katolik olmak istiyordu. Fakat yaşlı ve geleneklerine bağlı katı bir adam olan babası Jean Calas oğlunu asmıştı. Hiçbir şey itiraf etmeyen baba Calas ölüme mahkum edilmişti. Bu olay Voltaire’in ilgisini çekmişti.
Cinayet kanunları ile ilgilenmeye ve onları incelemeye başladı. Hiç­bir jürinin olmadığı suçlulara hiçbir savunma hakkı tanınmadığı rasgele cezalar verildiğini gördü.
Voltaire bütün gücü, etkisi ve parası ile harekete geçti. Yetkili bütün makamlar ve kişilerle görüştükten sonra öldürülen adamın suçsuz oldu­ğunu anladı. Bu durum 800 yıldır hükümetlerin izlediği adaletsiz cinayet kanunlarına bir reform getirdi.
Voltaire’i en çok kızdıran kilisenin suçlama gücünün bu denli büyük olması ve kanunlara bu derece karışabilmesiydi. Dinin, politika ve ka­nun işlerinden uzaklaşıp sadece dini işlerle uğraşmasını istedi. Rahipler sınıfının, devlet idaresinde hiçbir siyasal güce sahip olmaması gerekti­ği fikrinde idi.
Voltaire, bazı düşünürlerin ileri sürdüğü gibi Dinsiz, Tanrı tanımaz aptal bir ateist değildi. Büyük eseri “Felsefe Sözlüğü” nde “Ath’e” keli­mesine yaptığı tarif bunu ispat eder. Voltaire’in Athe kelimesine yaptığı tarif şu şekildedir.
“..Tanrı tanımazların çoğu İyi düşünmeyen, dünyanın yaradılışına günahın kaynağına ve öteki güçlere akıl erdiremedikleri için herşeyin ilksiz, karşılıksız olması varsayımına başvuran yolunu şaşırmışlardır..”
Lise Fransız edebiyatı dersini okutan katolik papazı öğretmenin, Vol­taire için düştüğü not ise şu şekildedir.
Voltaire, Tanrıya inanır, ruhun ölmezliğini kabul eder.
Voltaire, “Kötüyü ezelim” demiştir.
Kötü olan acaba ne idi?
Din mi?
Kilise mi?
Şüphesiz hayır. Batıl inançlar ve hurafelerdir. Voltaire, batıl inançları ve hurafeleri yok etmek için peşlerine düşmüştü. Çünkü bunlardan çok çekmiş, taassubun in­sanları betbaht ettiğine inanmıştı. Bir kelime yüzünden 18. yüzyılda bir­birlerini boğazlamaya kadar giden ve yaptıkları delilikten başka bir şey olmayan çeşitli insanlara mensup bir sürü insanın dramına şahit olmuş­tur.
Voltaire’in Allah hakkında tarifi ise şu şekildedir.
“Gözümüzü açtığımız anda Allah’ın varlığını tanımak kadar tabii bir şey olamaz. Ortada görünen eser, onu yapanı hatırlatıyor. Bütün yıldızla­rın güneşin etrafında dans eder gibi dönüşü çok ustalıkla ayarlanmıştır. Hayvanlar, bitkiler, madenler her şey ölçülü, orantılı ve hareketlidir.
Voltaire, mutasıpların Allah hakkında fikirlerini yermekte, insanların kendi icatları olan Tanrıları tenkit etmektedir.”
“..Ben Hint ve eski Mısırlıların canavar şeklindeki Tanrılarını kabul edemem. Kainatın sahibi Allah varken, onu bırakıp kendi icat ettikleri bir sürü Tanrı’ya tapanları yermek gereklr...Blr tek Allahın varlığına inan­maktan başka çıkar yol yoktur...”
“Ben Allah için çalışıyorum, çünkü vatanımı severim, çünkü her pa­zar kiliseye gider ve dua ederim. Çünkü okullar ve hastahaneler yaptır­dım. Benim yanımda fakir yoktur. Ben Allaha inanıyor ve ona hizmet edi­yorum...” demektedir.
Voltaire’in ahlak inanışı hümanisttir? Çünkü insan haklarının en be­lirli esaslarından bir kısmı onun eserleri vasıtasıyla dile getirmiştir. O dü­şündüğünü söylemek ve yazmaktan çekinmeyen ve inandığı gibi yaşa­maktan vazgeçmeyen ve yaşamı boyunca gerçek özgürlük için olduğu kadar da hoşgörünün bilinçlenmesi ve din adamlarının sefalet ve bilgi­sizlikleri yüzünden İnsanlığa yapmış oldukları kötülükleri sergilemekten çekinmemiş bir düşün kahramanıdır.
Büyük dahilerin çoğunda olduğu gibi, Voltaire’de de zaman, zaman bir çocuk ruhunun oynaklığı ve dengesizliği görülür. Kırallarla hem alay eder, hem de onları methederdi. Hem cömert hem cimri idi. Davranışların da değil, düşüncelerinde gözüpek görünürdü. Sağlıksız vücut yapısına rağmen inanılmayacak kadar çalışkan ve dayanıklıydı. Bazı eserlerinde günümüzde bile aşırı sayılabilecek fikirlerin, engizisyon Avrupa’sında olay yaratacağını ve bazı çevrelerde çok ters etki yapacağını kale almaz­dı. Kalemiyle tek bir vuruşta öldürme gücü varken uzlaşma isteğini ka­bul edecek şekilde çelişkili bir adamdı.
Bu durum, Voltaire’in bazı düşünürler tarafından tenkit edilmesine hatta dinsiz damgası yemesine yol açmıştır.
Karşısında olanlara göre.
Voltaire kendi inancının inanılmasını isteyen bir inanç düşmanıydı. Voltaire’in Tanrısı doğanın Tanrısıdır, insanlığın değil. Voltaire dinleri iyi anlayamamıştır. Dinlerin doğuşunun insanlık yapısının gereği olduğunu görememiştir. Hristiyanlığı, onu bozanlarla karıştırmıştır. Hristiyanlık, insan mutluluğuna engel olan ve aklın ilerlemesini baltalayan bir kurum­dur.
Karşısında olanların pertavsızla yakaladıkları bu satırlara göre 18. yüzyılın bu güçlü dehasını mahkûm etmek, önce tarihe karşı işlenmiş bir suç olacaktır.
Çağındaki herhangi bir kimseden daha çok çalışmış ve daha çok şey başarmış olan Voltaire, “Tembeller dışında erkes iyidir, insan bu dünya­da elinden geldiği kadar çalışmalı ve faydalı olmalı” diyecek kadar hü­manisttir.
“Çalışmak zevklerin en büyüğü olmalı, yapacak bir şeyimiz her za­man olmalı” diyen Voltaire bütün çağı ömrü ile doldurmuştur.
Victor Hugo, “Voltaire demek bütün bir yüzyılı anlatmak” derdi.
Lamartine ise Voltaire’i şu şekilde dile getirmiştir, “insanları, yapmış olduğu şeylerle yargılayacak olursak, şüphe yok ki Voltaire’e çağdaş Av­rupa’nın en büyük yazarı demek gerekir. Zamanla savaşacak zamanı vardı. Sırtı yere geldiğinde ise fatihti artık.”
Voltaire ile J.J. Rousseau, yönetimin derebeylik aristokrasisinden orta sınıfa geçişinde iki sembol idiler.
Fransız halkı Voltaire’in akılcılığını, Rousseau’nun doğacılığını des­tekliyordu. Voltaire ile Rousseau’nun eserlerini gören 16.Louis, “Bu iki adam Fransa’yı yıktı” demişti. 16.Louis benim soyumu demek istiyordu.
Voltaire, ’’Dünyayı yöneten kitaplardır, bir ulus düşünmeye başladı mı önüne geçilmez artık” diyordu. Fransa ise ancak Voltaire ile düşün­meye başladı.
Voltaire kendisini sevenlere gönderdiği mesaj şu şekildedir.
“Allah Dünyayı genel kuralları ile yaratmıştır. En doğrusu iyi hareket­lerin ödüllendiricisi fenalıkların cezalandırıcısı Allaha inanmak, insan cinsine en yararlı inanıştır. Size bu kutsal inancın şerefine gölge düşü­ren batıl fikir ve hurafelere inanmanızı istemiyorum. Dinsiz bir canavar­dır. Hurafelere inanan ise başka bir canavar. Allaha, yani bu güzel kâinatı yaratan ve bize ahlak kurallarına uymayı emreden üstün bir gücün var­lığına inanmalıyız.”
Voltaire “İşim düşündüğümü söylemektir” demişti.
Düşündüğü şeyler, hep söylemeye değerdi.
Söyleyişi de eşsiz güzellikte idi..
Ocak 1986
Kaynak: Kardeşlik Kitabından, Hazırlayan: Şadan GÖKOVALI, İZMİR-1986
************
BİR İNSANIN; HANGİ KADERİ YERİNE GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN DÜNYAYA GETİRİLMİŞSE, ONU EN İYİ BİÇİMDE GERÇEKLEŞTİRMESİ DUALARIN EN DOĞRUSU, EN İYİSİDİR...
(Cümle Alemin Atası Gardi Geç: Kral Buzkaşisi.
; JOSEPH KESSEL’in “ATLILAR” ROMANINDAN)

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar