Print Friendly and PDF

YANYALI ŞEYH YÛSUF EFENDİ NAKŞBENDÎ TA‘RÎFU’S-SEYR VE’S-SÜLÛK RİSÂLESİ TERCÜMESİ



Hzl: İhsan ERKUL

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA
[1]                       Şurası muhakkak ki, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e salât ü selâm okumanın sevabının büyüklüğü, O’nun tarafından büyük bir müjde olduğu, salât ve selâmın dindeki yeri ve önemi bilinmekle beraber, O’na gerçek anlamıyla salât ve selâm okuyan kimse, sünnete uyan ve bid’atlerden uzak olan kimsedir. O’nun sünnetine uyan kişi, lâfzen salât ve selâm getirmese bile, gerçekte salât ü selâm getirmiş demektir. İster darlıkta ister bollukta bir an bile O’na salât ü selâm getirmekten geri durmasa bile, O’nun yolundan ayrılan kimse hakikatte, O’na salât ü selâm getirmiş sayılmaz. Ancak şu var ki, Allah’ın da yardımıyla o salât ü selâmın bereketi o kişinin lehine olacağı ümîd edilir. Delâil-i Hayrât şerhinde de bu böyledir.
Bunlardan sonra kitabın başka bir yerinde de, “Şüphesiz ki, salât ü selâm, Allah tarafından gelen bir rahmettir. Allah kime bir defa rahmet ederse, bu onun için dünyâdan ve içindekilerden daha hayırlıdır” denilmektedir. Bir rahmetin fayda ve saadetinin büyüklüğü bu derece ise onlarca rahmetin büyüklüğünü tahmin etmek mümkün mü? Allah Teâlâ o rahmet sebebiyle (kulundan) nice belâ ve sıkıntıları defeder ve biz de böylece onun bereketiyle birçok latif nimetler elde ederiz. Salât ü selâm okuyan kimse, bu mertebeye ancak, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in makâmının bereketiyle ulaşabilir. Salât ü selâm getirirken niyetinin Allah’ın emrine uymak ve O’nun rızâsını elde etmek olması için çalış. Bu da ancak salât ü selâmın bereketiyle olur. Sen gücün ölçüsünde salât ü selâm getirirsen, şunu bil ki Allah’da Rabb olması hasebiyle sana salât ü selâm getirir. Bu mertebeye başka bir ibâdetle ulaşamazsın. Neticede, salât ü selâm mürşîd-i kâmil makâmına kâim olur.
Eğer velâyet rütbesini elde etmek isteyen bir âşıksan, o zaman sahih bir itikâd üzere olmalısın. İtikadını ilmiyle âmil olan âlimlerin (şifâhî beyânlarına), veya insânlar arasında uygun bulunan ve elden ele dolaşan muteber kitaplarındaki sözlerine arzet. Eğer itikadını onların söylediklerine uygun bulursan, Allah’a şükredersin. [2] Yok eğer muhâlif bulursan onu terk edersin. Şayet, doğru bir itikada sahip olur, sünnete uygun hareket eden biri olursan, gerçek anlamda O’na salât ve selâm getirmiş bir kimse olursun. Önce de söylendiği gibi.
Sonra kendi ahlâkına bak. Bu konuda Birgivî risâlesi ve şerhine bakman senin için yeterlidir. Amelinin riyâ ve kendini beğenmişlikten arınmış olmasına gayret etmelisin. Kendini, babam, anneni, kardeşini sevdiğin gibi, vefât etmiş ve yaşayan bütün mü’minleri sevmelisin. Bütün mahlukâta karşı şefkatti davranmalısın. İçinde bulunduğun şartlar ne olursa olsun hayır yapmaya hazır durumda olmaya gayret etmelisin. Böylece kalbinde kibr, kin, haset nâmına bir şey kalmamış olacak. Her ne zaman günah işlesen görevli melekler daha bu günahı defterine yazmadan hemen günahından tevbe etmiş olacaksın. Bunun sonunda da sünnete ittibâ edip, bidatlerden uzaklaşan biri olmuş olacaksın.
Sonra zâhirine bak. Emirlere uymaya nehiy ve bid‘atlerden kaçınmaya gayret et. Bütün işlerinde sünnete uygun davran. Böylece ilmiyle amel eden biri olursun. Eğer sen sahih bir itikâd üzere olup, ihlâsla amel eden, gücü ölçüsünde kötü ahlâktan sakınan, her hâl ve şartta şerîatle amel eden biri olursan, bu minvâl üzere sebât edip doğru yolda olmaya da devâm edersen, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e gerçekten salât ve selâm getiriyorsun demektir. Aksi takdirde devamlı salât ve selâm getirsen bile gerçekte sen salât ü selâm okumuş sayılmazsın. Ama sen O’nun şerîati üzere olmayıp, bid‘at üzere olduğun halde, tâkatin ölçüsünde her zaman salât ü selâm okursan, çokça salâvât okumanın bereketiyle, ehl-i sünnetten olup, içini dışını ıslâh ederek sâlihlerden biri olman ümîd edilir. Bu bid'at ehlinden olan biri için büyük bir müjdedir. (Ehl-i bid‘at için müjde olan bu durum) itikadı sahih, ameli şerîate uygun ve bu hâl üzere devâm edene nasıl müjde olmaz! [3] Bu, sırf hıfz-ı İlâhî ve inâyetten başka bir şey değildir. Bu yüzden ehl-i tahkik, en büyük kerâmet, sahih itikâd ve şerîatle amele devâm etmek demişlerdir.
Durumu bu olan kimsenin, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e yakın olacağı âşikârdır. Kim de O’na yakınsa, yakınlığı ölçüsünde O’nu sever. Kim, birine yakın ve onu severse (onunla beraber olmadığı zaman bile) onu görüyormuş gibi iç dünyasında da ona sevgi besler. Çünkü ehlince ma‘lûm olduğu gibi basiretle görmek göz ile görmekten daha kuvvetlidir.
Yüce bir konumda olan birine, birisinin âşık olduğunu tasavvur et. O mahbûbu ile ne kadar da bir arada olmak ister, ne kadar da telezzüz eder. Nasıl nefs ve rûhu ile o mahbûba teslim olur ve onda fâni olur. Senin tasavvur ettiğin (bu mahbûbun muhabbetinin lezzeti), ruhâniyyâtın muhabbetinin lezzetine nisbeten, zerre ve hiç mesâbesindedir. Bu durumda sana aşk ve zevk gerekir ki, bu muhabbetin lezzetinin derecesini anlayasın. O âşık için bu lezzetten başkası olmasaydı bu ona mutlaka yeterdi.
Bu dereceye ancak sünnete uyarak bâtınî ve zâhirî bid‘atleri terk ederek ulaşılabilirsin. Gücün ölçüsünde eğer çokça salât ü selâmla meşgûl olursan, dünyâ ve âhirette maksadına ulaşmaman mümkün mü? İmâm Senûsî ve sahasında yetkili olan âlimlerin, Ebû Hureyre’nin rivâyet ettiği hadîs-i şerifi[3] delil olarak gösterdikleri gibi.
Şunu düşünmen senin için yeterlidir. Zihninde bir sûreti çokça düşünürsen o sûret sürekli hâfızanda, hayâlinde, uykunda ve uyanıklığında seninle olur. Yâni kişi hem bu dünyâda hem öteki dünyâda sevdiği ile beraberdir. Nitekim bütün mu’teber kitaplarda bu belirtilmiştir. Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’i mülâhaza etmenin (lezzeti), senin bildiğin ve mülâhaza etmekle lezzet duyduğun hiçbir şeye benzemez. Hatta İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe’nin bütün kemâlâtını günlerce gerçek anlamda düşünürsen, ruhâniyyetinin sırını mülâhaza etmeye gücün yetmez. O ruhâniyyetin lezzetinden yığılıp kendinden geçersin. [4] İmâm’ı düşünmek bu iken, Efendimiz’in, kurtuluş ümidimizin, durumunu var sen düşün? Burada bir takım sırlar vardır ki, onu mutasavvıfların kitaplarının farklı bölümlerinde bulabilirsin. Seni evhâmlardan kurtaracak zevk işte budur!
Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e çokça salavât getirmek, muhabbetin, tasarrufun, teslîmiyyetin ve O’na boyun eğmenin artmasına ve yine O’nun sana şefâat etmesine sebep olur. Nasıl olmasın ki, senin adın birçok vakit Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in huzûrunda zikrediliyor. Neticede ilim ehlinden muhakkiklerin ve Delâil-i Hayrât’ın şerhinin açıkladığı gibi O, senin için mürşid-i kâmil makâmına kâim olur.
Sonra şunu bil ki, havâss indinde senin için makbûl olan şey, itikâdının sahih amellerinin şerîate uygun olmasıdır. Bunun gerçekleştirmen için, kesinlikle harâm ve mekrûhlardan kaçınman, farzları, vâcipleri ve müekked sünnetleri yapman, helâl olanı yemen, harâm bir yana tahrîmen mekruh bile olsa işlememen, hiçbir sünneti terk etmemen, hiçbir bid‘ati yapmaman ve bu hâl üzere devam etmen gerekir. Bunlara devâm etmekle beraber niyetin bütün işlerinde sadece rızây-ı İlâhîyi kazanmak olduğu sürece sende vecd ve benzeri şeyler gibi, evliyâda görülen haller zuhûr etmese bile bu kadan sana ikrâm ve kerâmet olarak kâfi getir. Çoğu vakitlerinde ve Cenâb-ı Hakk sana güç verirse bütün vakitlerinde, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e salât ü selâmla meşgûliyyetin sebebiyle, va‘dolunduğu ve ehl-i sülük indinde tecrübe edildiği gibi, dünyâ ve âhirette maksadına ulaşırsın. O halde bunları sadece dinlemekle kalma, tecrübe ederek zevkini tadanlardan ol.
Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e hâlis niyetle salât ü selâm okumak, ya kabûlü kat‘îdir ki, bâzı âlimlerin tercih ettiği görüş budur veya gâlibi zann ile kabûlü zannîdir. Kabûlü kat‘î olsun zannî olsun salât ve selâmın okunmasında başka ibâdetlerde olmayan bir takım feyizler ve bereketler ümîd olunur. Fâsî’de[4] olduğu gibi. [5] Bundan dolayı salât ve selâm tarîkim tecrübe et ki, başka ibâdetlerde bulamayacağın esrâr ve feyizleri elde edesin.
Müellifin sözü sona erdi. Bu onun hattının sûretidir. Bu risâlenin altında onun imzası vardır. Allah O’na rahmet etsin.
Bu risâlenin aslını Şeyh Yûsuf Saatçızâde yazmıştır.
Sh: 106-110
Kaynak: İhsan ERKUL,  Yanyalızâde’nin El-Meslekü’l-Kavî Li Tahsıli’t-Tarıki’l-Üveysı Risâlesi Ve Tasavvufta Üveysîlik, T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyât Anabilim Dalı Tasavvuf Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi  ,İstanbul 2006


[1] el-Meslekü’l-kavî, sayfa numarasının olmadığı giriş bölümü.
[2] Bursalı, a.g.e., aynı yer.
[3] Müellifin atıf yaptğı hadîsi-i şerif şudur: Ebu Hureyre (radiyallâhü anh), gücü nisbetinde bütün vaktini salâtu selâm ile meşgûl olmaya niyet ettiği vakit, bu niyetini Hz. Peygamber’e arzetmiş O da Ebû Hureyre’ye hitâben:
"Bu takdirde, (dünyevî ve uhrevî) dilediğin kabûl edilir, günahın affedilir" buyurdular. Tirmizî, Kıyâmet, 24.
[4] Fâsi’nin Delâil-i Hâyrat şerhi diye ifâde edilen eser, Muhammed Mehdi’nin, Metâliu’l-meserrât adlı eseridir.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar