YANYALI ŞEYH YÛSUF EFENDİ NAKŞBENDÎ TA‘RÎFU’S-SEYR VE’S-SÜLÛK RİSÂLESİ TERCÜMESİ
Hzl: İhsan ERKUL
Risâle’nin tam adı, “Risâletü
ta‘rîfi’s-seyr ve’s-sülûk ilellâhi Azze ve Celle bi’s-salâti ale’n-nebiyyi
sallallâhü aleyhi ve Sellem”dir. Bu risâleyi Yanyalı Celâl Efendi Zâde Muhammed
Abdülkerim, “el-Meslekü’l-kavî li tahsili’t-tarîki’l-Üveysî” ismiyle
şerhetmiş ve Risâle’nin metnini şerhinin sonuna eklemiştir. Şârih Muhammed
Abdülkerim Yanyavî, Yanyalı Yûsuf Efendi’nin, “Rütbe-i velâyete ulaşmak arzusunda olupta Mürşid-i kâmil
bulamayanların Resûl-i Ekrem’e salât ü selâm ile vusul ve nâiliyyetin mümkün
olduğuna dâir risâlesini” bazı dostları ve sevenleri istifâde etsin
diye kendi hattıyla yazdığını ifâde ettiği bu eser, beş sayfa olup, Arapçadır.[1] Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri’ nde
bu eserden bahsetmiştir.[2]
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA
[1]
Şurası muhakkak ki,
Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e salât ü selâm okumanın sevabının
büyüklüğü, O’nun tarafından büyük bir müjde olduğu, salât ve selâmın dindeki
yeri ve önemi bilinmekle beraber, O’na gerçek anlamıyla salât ve selâm okuyan
kimse, sünnete uyan ve bid’atlerden uzak olan kimsedir. O’nun sünnetine uyan
kişi, lâfzen salât ve selâm getirmese bile, gerçekte salât ü selâm getirmiş
demektir. İster darlıkta ister bollukta bir an bile O’na salât ü selâm
getirmekten geri durmasa bile, O’nun yolundan ayrılan kimse hakikatte, O’na
salât ü selâm getirmiş sayılmaz. Ancak şu var ki, Allah’ın da yardımıyla o
salât ü selâmın bereketi o kişinin lehine olacağı ümîd edilir. Delâil-i
Hayrât şerhinde de bu böyledir.
Bunlardan sonra kitabın başka bir yerinde de, “Şüphesiz ki, salât ü selâm, Allah tarafından gelen bir rahmettir. Allah
kime bir defa rahmet ederse, bu onun için dünyâdan ve içindekilerden daha
hayırlıdır” denilmektedir. Bir rahmetin fayda ve saadetinin
büyüklüğü bu derece ise onlarca rahmetin büyüklüğünü tahmin etmek mümkün mü?
Allah Teâlâ o rahmet sebebiyle (kulundan) nice belâ ve sıkıntıları defeder ve
biz de böylece onun bereketiyle birçok latif nimetler elde ederiz. Salât ü
selâm okuyan kimse, bu mertebeye ancak, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve
sellem)’in makâmının bereketiyle ulaşabilir. Salât ü selâm getirirken
niyetinin Allah’ın emrine uymak ve O’nun rızâsını elde etmek olması için çalış.
Bu da ancak salât ü selâmın bereketiyle olur. Sen gücün ölçüsünde salât ü selâm
getirirsen, şunu bil ki Allah’da Rabb olması hasebiyle sana salât ü selâm getirir.
Bu mertebeye başka bir ibâdetle ulaşamazsın. Neticede, salât ü selâm
mürşîd-i kâmil makâmına kâim olur.
Eğer velâyet rütbesini elde etmek isteyen bir âşıksan, o zaman sahih bir
itikâd üzere olmalısın. İtikadını ilmiyle
âmil olan âlimlerin (şifâhî beyânlarına), veya insânlar arasında uygun bulunan
ve elden ele dolaşan muteber kitaplarındaki sözlerine arzet. Eğer itikadını
onların söylediklerine uygun bulursan, Allah’a şükredersin. [2] Yok eğer
muhâlif bulursan onu terk edersin. Şayet, doğru bir itikada sahip olur, sünnete
uygun hareket eden biri olursan, gerçek anlamda O’na salât ve selâm getirmiş
bir kimse olursun. Önce de söylendiği gibi.
Sonra kendi ahlâkına bak. Bu konuda Birgivî risâlesi ve şerhine bakman
senin için yeterlidir. Amelinin riyâ ve kendini beğenmişlikten arınmış olmasına
gayret etmelisin. Kendini, babam, anneni, kardeşini sevdiğin gibi, vefât etmiş
ve yaşayan bütün mü’minleri sevmelisin. Bütün mahlukâta karşı şefkatti
davranmalısın. İçinde bulunduğun şartlar ne olursa olsun hayır yapmaya hazır
durumda olmaya gayret etmelisin. Böylece kalbinde kibr, kin, haset nâmına bir
şey kalmamış olacak. Her ne zaman günah işlesen görevli melekler daha bu günahı
defterine yazmadan hemen günahından tevbe etmiş olacaksın. Bunun sonunda da
sünnete ittibâ edip, bidatlerden uzaklaşan biri olmuş olacaksın.
Sonra zâhirine bak. Emirlere uymaya nehiy ve bid‘atlerden kaçınmaya gayret
et. Bütün işlerinde sünnete uygun davran. Böylece ilmiyle amel eden biri
olursun. Eğer sen sahih bir itikâd üzere olup, ihlâsla amel eden, gücü
ölçüsünde kötü ahlâktan sakınan, her hâl ve şartta şerîatle amel eden biri
olursan, bu minvâl üzere sebât edip doğru yolda olmaya da devâm edersen, Hz.
Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e gerçekten salât ve selâm getiriyorsun
demektir. Aksi takdirde devamlı salât ve selâm getirsen bile gerçekte sen salât
ü selâm okumuş sayılmazsın. Ama sen O’nun şerîati üzere olmayıp, bid‘at üzere
olduğun halde, tâkatin ölçüsünde her zaman salât ü selâm okursan, çokça salâvât
okumanın bereketiyle, ehl-i sünnetten olup, içini dışını ıslâh ederek
sâlihlerden biri olman ümîd edilir. Bu bid'at ehlinden olan biri için büyük bir
müjdedir. (Ehl-i bid‘at için müjde olan bu durum) itikadı sahih, ameli şerîate
uygun ve bu hâl üzere devâm edene nasıl müjde olmaz! [3] Bu, sırf hıfz-ı
İlâhî ve inâyetten başka bir şey değildir. Bu yüzden ehl-i tahkik, en büyük
kerâmet, sahih itikâd ve şerîatle amele devâm etmek demişlerdir.
Durumu bu olan kimsenin, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e
yakın olacağı âşikârdır. Kim de O’na yakınsa, yakınlığı ölçüsünde O’nu sever.
Kim, birine yakın ve onu severse (onunla beraber olmadığı zaman bile) onu
görüyormuş gibi iç dünyasında da ona sevgi besler. Çünkü ehlince ma‘lûm olduğu
gibi basiretle görmek göz ile görmekten daha kuvvetlidir.
Yüce bir konumda olan birine, birisinin âşık olduğunu tasavvur et. O
mahbûbu ile ne kadar da bir arada olmak ister, ne kadar da telezzüz eder. Nasıl
nefs ve rûhu ile o mahbûba teslim olur ve onda fâni olur. Senin tasavvur
ettiğin (bu mahbûbun muhabbetinin lezzeti), ruhâniyyâtın muhabbetinin lezzetine
nisbeten, zerre ve hiç mesâbesindedir. Bu durumda sana aşk ve zevk gerekir ki,
bu muhabbetin lezzetinin derecesini anlayasın. O âşık için bu lezzetten başkası
olmasaydı bu ona mutlaka yeterdi.
Bu dereceye ancak sünnete uyarak bâtınî ve zâhirî bid‘atleri terk ederek
ulaşılabilirsin. Gücün ölçüsünde eğer çokça salât ü selâmla meşgûl olursan,
dünyâ ve âhirette maksadına ulaşmaman mümkün mü? İmâm Senûsî ve sahasında
yetkili olan âlimlerin, Ebû Hureyre’nin rivâyet ettiği hadîs-i şerifi[3]
delil olarak gösterdikleri gibi.
Şunu düşünmen senin için yeterlidir. Zihninde bir sûreti
çokça düşünürsen o sûret sürekli hâfızanda, hayâlinde, uykunda ve uyanıklığında
seninle olur. Yâni kişi hem bu dünyâda hem öteki dünyâda sevdiği ile
beraberdir. Nitekim bütün mu’teber kitaplarda bu belirtilmiştir.
Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’i mülâhaza etmenin (lezzeti), senin
bildiğin ve mülâhaza etmekle lezzet duyduğun hiçbir şeye benzemez. Hatta İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe’nin
bütün kemâlâtını günlerce gerçek anlamda düşünürsen, ruhâniyyetinin sırını mülâhaza etmeye gücün yetmez. O ruhâniyyetin lezzetinden
yığılıp kendinden geçersin. [4] İmâm’ı düşünmek bu iken, Efendimiz’in,
kurtuluş ümidimizin, durumunu var sen düşün? Burada bir takım
sırlar vardır ki, onu mutasavvıfların kitaplarının farklı bölümlerinde
bulabilirsin. Seni evhâmlardan kurtaracak zevk işte budur!
Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e çokça salavât getirmek,
muhabbetin, tasarrufun, teslîmiyyetin ve O’na boyun eğmenin artmasına ve yine
O’nun sana şefâat etmesine sebep olur. Nasıl olmasın ki, senin adın birçok
vakit Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in huzûrunda zikrediliyor.
Neticede ilim ehlinden muhakkiklerin ve Delâil-i Hayrât’ın şerhinin açıkladığı
gibi O, senin için mürşid-i kâmil makâmına kâim olur.
Sonra şunu bil ki, havâss indinde senin için makbûl olan şey, itikâdının
sahih amellerinin şerîate uygun olmasıdır. Bunun gerçekleştirmen için,
kesinlikle harâm ve mekrûhlardan kaçınman, farzları, vâcipleri ve müekked
sünnetleri yapman, helâl olanı yemen, harâm bir yana tahrîmen mekruh bile olsa
işlememen, hiçbir sünneti terk etmemen, hiçbir bid‘ati yapmaman ve bu hâl üzere
devam etmen gerekir. Bunlara devâm etmekle beraber niyetin bütün işlerinde
sadece rızây-ı İlâhîyi kazanmak olduğu sürece sende vecd ve benzeri şeyler
gibi, evliyâda görülen haller zuhûr etmese bile bu kadan sana ikrâm ve kerâmet
olarak kâfi getir. Çoğu vakitlerinde ve Cenâb-ı Hakk sana güç verirse bütün
vakitlerinde, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e salât ü selâmla
meşgûliyyetin sebebiyle, va‘dolunduğu ve ehl-i sülük indinde tecrübe edildiği
gibi, dünyâ ve âhirette maksadına ulaşırsın. O halde bunları sadece dinlemekle
kalma, tecrübe ederek zevkini tadanlardan ol.
Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e hâlis niyetle salât ü selâm
okumak, ya kabûlü kat‘îdir ki, bâzı âlimlerin tercih ettiği görüş budur veya
gâlibi zann ile kabûlü zannîdir. Kabûlü kat‘î olsun zannî olsun salât ve
selâmın okunmasında başka ibâdetlerde olmayan bir takım feyizler ve bereketler
ümîd olunur. Fâsî’de[4]
olduğu gibi. [5] Bundan dolayı salât ve selâm tarîkim tecrübe et ki,
başka ibâdetlerde bulamayacağın esrâr ve feyizleri elde edesin.
Müellifin sözü sona erdi. Bu onun hattının sûretidir. Bu risâlenin altında
onun imzası vardır. Allah O’na rahmet etsin.
Bu risâlenin aslını Şeyh Yûsuf Saatçızâde yazmıştır.
Sh: 106-110
Kaynak: İhsan ERKUL,
Yanyalızâde’nin El-Meslekü’l-Kavî Li Tahsıli’t-Tarıki’l-Üveysı Risâlesi
Ve Tasavvufta Üveysîlik, T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İlahiyât Anabilim Dalı Tasavvuf Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi ,İstanbul 2006
[3] Müellifin atıf
yaptğı hadîsi-i şerif şudur: Ebu Hureyre (radiyallâhü anh), gücü nisbetinde
bütün vaktini salâtu selâm ile meşgûl olmaya niyet ettiği vakit, bu niyetini
Hz. Peygamber’e arzetmiş O da Ebû Hureyre’ye hitâben:
"Bu takdirde,
(dünyevî ve uhrevî) dilediğin kabûl edilir, günahın affedilir" buyurdular. Tirmizî,
Kıyâmet, 24.
[4] Fâsi’nin Delâil-i Hâyrat şerhi diye ifâde
edilen eser, Muhammed Mehdi’nin, Metâliu’l-meserrât adlı eseridir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar