Print Friendly and PDF

ZİHNİ BABA 1834-1891

Bunlarada Bakarsınız





Şem-i aşk-ı Hasaneynem âleviyim âlevi
Ruh-u adayı yakar ateş-i ahım âlevi 
Zihni Baba, 1834’te Kilis’te doğdu. Babası Çermik Müftüsü Abdullah  Efendi’dir. Adı Mehmet Nadrat’dır. İlköğrenimini bitirdikten sonra Bekir Vahid  Efendi’nin ve Hattat Hoca’nın derslerine devam etti. İçki düşkünlüğü yüzünden  okuyamadı. Zihni mahlasını kullanmağa başladı. Daha sonra halk arasında Zihni Baba  diye anıldı. İçkiye düşkünlüğü kadar Allah’ın varlığını ve birliğini tanıyan bir zattı.  Baytazoğlu tekkesi müdavimiydi. Yine Kilisli diğer  şairlerden olan Abdullah Sermest  Efendi hayatında en çok sevdiği ve saygı duyduğu kişi idi. Abdullah Sermest Efendi’nin  ölümünden sonra Kilis’te kalmadı, Birecik’e gitti.  Dört yıl sonra1891 yılında, orada  Hakk’a yürüdü.  Şiirlerinde aşk, esriklik ve ince bir tasavvuf havası iç içedir. Söyleyiş akıcı ve rintçedir. Mısralar üzerinde çalışmaz. Yer yer,

Ta haşre kadar gitmez olur renc-i humârı
Bir mey ki anın neş’e-yi minnet var içinde

gibi Nedim’i anımsatan parçalarına karşılık anlaşılması güç ve ağır bir dili  vardır. Şiirlerini “Divan-ı Zihni-i Kilisi’’ adıyla toplanmıştır. Taş basması olarak az  sayıda basılmış olan divanı tükenmiştir. Bir örneği Ankara’da Milli Kütüphane’dedir. 
mef’ûlü / mefâ’ilü / mefâ’ilü / fe’ûlün
Ben şevk ile midhatger-i sultan-ı Hüseynem
Nefretkeş-i dâyi asil-i nesebeynem
Merdân-ı Hüdâ râhına hâk-i kademeynem
Gayri değilem anla bu esrârı ki aynem
Ben bende-i dergâh-ı Resûl-i sakaleynem
Ben ‘âşık-ı sıdkaver-i ceddel Hasaneynem
*
Ref oldu gözümden hemen perde-i zûlmet
Gönlünde ziy saldı benim mihr-i muhabbet
Zerre kadar etmem şu fen âleme rağbet
Dünyâ-yı deniye dahi baş eğmezem elbet
Ben bende-i dergâh-i Resûl-i sakaleynem
Ben ‘âşık-ı sıdkaver-i ceddel Hasaneynem
*
Şimşir-i muhabbetle kesüp kayd-i sivâyı
Çektim yed-i ümmid ile dâmen-i ridâyı
Çekmem elem-i keşmekeş-i çûn-ı çirâyı
Haheş edemem rütbe-i iklim-i fenâyı
Ben bende-i dergâh-ı Resûl-i sakaleynem
Ben ‘âşık-ı sıdkaver-i ceddel Hasaneynem
*
Dil uğradı bir halete mürşid nefesinden
Dâreyni elim çekti hevâ-yı hevesinden
Çıksa dahi o bülbül-i ruhum kafesinden
Zannetme gönül fariğ olur mültemesineden
Ben bende-i dergâh-ı Resûl-i sakaleynem
Ben ‘âşık-ı sıdkaver-i ceddel Hasaneynem
*
Ey Zihni-i Rûmeli der-i Hazret-i Sermest
Sahba-i hakikat anı kılmış ebedi mest
Serpenç-i ‘aşk etti giribanımı derdest
Yazdı bu iki mısraı ikrârıma pervest
Ben bedâ-i dergâh-ı Resûl-i sakaleynem
Ben ‘âşık-ı sıdkaver-i ceddel Hasaneynem

**

Gazel
mefâ’ilün / mefâ’ilün / mefâ’ilün / mefâ’ilün
Şekerden tatlıdır çeşmi-i lâl-i lebin cânâ
Hele takrir olunmaz zevk-i bûse gabğabin cânâ
Gehi taltif-i hürmet gâh nigâh-i pür gazab âlût
‘Acep tâlimi kimdendir bu tarz-ı meşrebin cânâ
Nedir bu hoş bakışlar hoş tebessümler bu imâlar
Utanma doğru söyle var ise bir matlabin cânâ
Gubârın sürme çekmiş hahiş ile çeşm-i nemnâke
Beher gün bekler oldum rehgüzâr-i mektebin cânâ
Seni de bir cefâ-cû yâre mecbur eylesin Mevlâ
Ki ta Zihni gibi fark olmayan rûz-i şebin cânâ
*
Ġazel
mef’ûlü / mefâ’ilü / mefâ’ilü / fe’ûlün
‘Aşkın eseri hesti-i cân-ı dilimizdir
Şevkin sebebi mâye-i âb-ı gülümüzdür
Virân biliriz bezm-i Cem’i rind-i cihânız
Kâşâne-i eyvân-ı fenâ mahfelimizdir
Hallodu biraz hokka-i lâl-i lebin amma
Mevhum Nüket-i dehenin müşkülümüzdür
Biz rahrev-i Kâbe-i iklim cemâliz
Mecnûn dahi nakakeşi mahmilimizdir
Divâne-yi ‘aşkız yine ey Zihni bakılsa
‘Akl ile Felâtun-ı zamân câhilimizdir
Gazel
fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün
Rind-i rüsvâ-yı cihânım itibârım sorma hiç
Hâne ber-dûşum bu gün doğrudan diyârım sorma hiç
Bir kadd-i nazik hırâmın gerd-i râhı olmuşum
Rûzgâr bilir benim cây-ı karârım sorma hiç
Dilde nâ-gâh oldu peydâ şûriş-i ġavġâ-yı ‘aşk
Gitdi yağmaya metâ-ı iftihârım sorma hiç
Şimdi oldum bir gedâ-yı hırka-i sad pâre pûş
Hep telef oldu reh-i ‘aşkında varım sorma hiç
Zihniyâ cevlângeh-i meydân-ı nâz u şivede
Pâymâl etdi beni ol şeh-suvârım sorma hiç
Gazel
fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün
Ârızın âteş midir yâ gül müdür bilmem nedir
Gönlümüz pervâne mi bülbül müdür bilmem nedir
Hatt-ı nev-hizin hele sebz-i İrem’dir anladım
Kâkülün şeb-bû mudur sünbül müdür bilmem nedir
Nûş eden hemzinde-i câvid olur hem mest olur
Lâ’lin âb-ı Hızr mı ya mül müdür bilmem nedir
Gâh alır aklım gehi gönlüm yıkar hâl-i ruhun
Habbetü’s sevdâ mıdır fülfül müdür bilmem nedir
Bir hayâl-i hâma düşmüş Zihni-i şeydâ yine
Ana bâ’is hat mıdır kâkül müdür bilmem nedir
Gazel
fe’ilâtün / fe’ilâtün / fe’ilün
Bak hele sâki ne hoş mey çakıyor
Süzülüp nergis-i mesti akıyor
Maksâdı lûtf u acep kahr mıdır
Gûşe-i çeşm ile yan yan bakıyor
Ülfet-i ġayra kızıştıkça mâh
Ciğerim âteş-i gayet yakıyor
Dil-berân eyledi meyl-i rukebâ
‘Âşık-ı zârı meğer kim takıyor
Gülşen-i vaŝf-ı cemâlinde sensin
Yine bülbül gibi Zihni şakıyor
Gazel
müfte’ilün / müfte’ilün / müfte’ilün / müfte’ilün
Çin-i seher kıldı çün ol gonce-femi bâd-ı sabâ
Gül gibi açtı beni eyledi dilşâd-i sabâ
Sümbül-i bâğ-ı melâhettir o pek nâziktir
Etme gel tura-i cânânemi berbâd-ı sabâ
Şebnemi bâde güli sâki edip bülbülü rind
Kıldı hep gülşeni bezm-i tarâb âbâd-ı sabaâ
Hâr-i gülzâr-ı felek felekten o da azerde imiş
Gece ağlattı beni nâle vü feryâd-ı sabâ
Gazel
mef’ûlü / fâ’ilâtün / mefâ’ilü / fâ’ilâtün
Cân verir ‘âşıkına lâl’l-i zülâl-i cânân
Mürdeyi zinde eder âb-ı viśâl-i cânân
Düşürür ‘âşıkı sahralara ahû manend
Nigeh-i fitnedir çeşm-i galâl-i cânân
Âh-ı humkeşte kadem kıldı nigeh-bânlıkta
Hasret-i gurre-i ebrû-yi hilâl-i cânân
Ayni zulmet görünür rûy-i zemin-i eflâk
Merdüm-i çeşmin eğer olmasa hâl-i cânân
Gâh pervâneye gâh bülbüle benzer Zihni
Gülü mü âteşi mi aceb ârız-i âl-i cânân
Gazel
mef’ûlü / fâ’ilâtü / mefâ’ilü / fâ’ilün
Mir’ât-ı dile bak ki safvet var içinde
Ruhsâre-i didare nazâret var içinde
Geldi bu sene nâme-i nev hatt-ı izârı
Mehcûr-i dile müjde-i vuślat var içinde
Tâ haşre kadar gitmez olur renc-i humârı
Bir mey ki anın neş’e minnet var içinde
Dükkânçe-i bâzar-ı dil-i ‘âşıkı seyret
Çok kâle-i rengin-i muhabbet var içinde
Bir şi’rile fahreyleme Zihni bu cihândır
Bin şâir-i Pâkize tabiat var içinde
Gazel
fe’ilâtün / fe’ilâtün / fe’ilâtün / fe’ilün
Sinede dağ-ı temâşa ederiz gül yerine
Dinleriz nevha-i dil nâle-i bülbül yerine
Yârim ağyâre fedâ kıldı şarâb-ı lebini
Şimdi biz nûn-i ciğer nûş ederiz mül yerine
Doladı erkâm-ı hiç rânını gerdânımıza
Ham-be-ham çin-be-çin tura vü kâkül yerine
Bana şimşir-i cefâkeş olur ağyâre veli
Nigeh-i endâz-ı vefâ tir-i tegâfül yerine
Dağ-ı pür-hûni yeter bâğ-ı cihânda Zihni
‘Âşıka seyredecek lâle vü sümbül yerine
Gazel
fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün
Ol kadar tuttu teb-i hicrânın ey âfet beni
Koymadı hiç mecâlim kıldı bi-tâkat beni
Nusha-i zevk ü sefâ içre bulunmam pek baid
Fihris-i endûhe yazmış kâtib-i kudret beni
Âkil olsam da yine mir’at-ı çeşm-i âleme
Gösterir divâne sûret çarh-ı bed siret beni
Hâne-i câne şirar-paş olması bi-şüphedir
Öyle sarmıştır serâpa âteş-i firkât beni
Bir zaman ma’mûr idim kûy-i vatanda Zihni
Şimdi bir virâne kıldı sadme-i gurbet beni
Gazellerinden
I.
fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün
Rind-i rüsyâ-yı muhabbet nâm ü şân etmez kabul
Hâne berdûşan müebbed hânumân etmez kabul
Lâübali mest-i hipervâ kalender meşrebân
Devr-i nâ-saz-ı felekten imtihân etmez kabul
Minnet-i çarha tenezzül eylemez tâb-ı bülend
Şâh-ı pest üzre hümâ çün âşiyan etmez kabul
II.
mef’ûlü / fâ’ilâtü / mefâ’ilü / fâ’ilün
Bir came-hâbına değmedik biz zamânenin
Kaldık hâsır-ı könesinde kahvehânenin
Kendi cezâ-i filidir hep çektiği belâ
Yoktur mahalli kâri Hudâda bahânenin
Sâz-i derûne öyle düzen ver ki Zihniyâ
Değsin samâh-ı çarha sadâsı terânenin
III.
mefâ’ilün / mefâ’ilün / mefâ’ilün / mefâ’ilün
Çırağa nûr-i şöhret sûziş-i pervâneden gelmiş
Bilinmez andelibe yanmadan pervâ neden gelmiş
Ne meydan ne edâ-i nağme-i mutribden
Bu neş’e meclise ol dide-i mestâneden gelmiş
Elinde tiğ-i ġamze çeşmi dönmüş tâs-ı pür-hûne
O hûni meşrebim sarhoş olup meyhâneden gelmiş
Abes sanma rakibe ettiğim ta’zimi ey Zihni
Tavâf-ı hâk-i kûy-i hâzret-i hânâneden gelmiş
IV.
müfte’ilün / fâ’ilün / müfte’ilün / fâ’ilün
Câhile mesned-i ikbâl ile izzet gelmez
Ârife baht-ı ni-gûnsar ile zillet gelmez
Ey şeh-i milket-i nâz her ne kadar cevretsen
Dehen-i ‘âşıkına harf-i şikâyet gelmez
Kâkülün küfrüne bir kimse ki imân etmez
Dil-i târikine envâr-i hidâyet gelmez
Kılsa nefrin ana ednâ ile alâ-ı cihân
‘Âşktan Zihni-i divâneye nefret gelmez
V.
fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün
Gerçi biz ehl-i kemâle göre kâmil değiliz
Bi-hıret sofi-i hod-bin gibi câhil değiliz
Şemlev ü şalde yok hâhişimiz kılca kadar
Tavr-ı erbâb-ı riyâ şeklini şâmil değiliz
Bir alay rind-i meyâşam ka’deyiz nidelim
Dâhil-i bezm-i kibâr olmağa kâbil değiliz
Eyleriz fenn-i dirayette cihânı mebhût
‘Aşk bahsinde yine kısden âkil değiliz

Kilisli Divan şairlerinden elimize oldukça şiiri geçen bir şairdir. Bu bakımdan  yaptığımız değerlendirmeler daha sağlıklı olabilir. Yukarıda hayatı ile ilgili malumat verdiğimiz Zihni Baba Nakşibendi Tekkesi  olan Bayzadoğlu Tekkesi’ne bağlıdır. Burada hayatının önemli bir kısmı geçmiştir.  Dolaysıyla şairimizin şiirlerinde bu hayatın, mutasavvıf yanların ve mazmunların  görülmesi doğaldır. Şairimiz tasavvuftaki ilahi aşkı, yaratılanı yaratandan ötürü sevmek  anlayışını şiirlerine yansıtmıştır. Örneğinin şairimizin Nakşibendi olmasına rağmen  aşağıdaki beyti söylemesi bu konuda güzel bir örnek teşkil etmektedir. 
Şem-i aşk-ı Hasaneynem âleviyim âlevi 
Ruh-u adayı yakar ateş-i ahım âlevi 
Kadri Timurtaş, Zihni Baba’nın çok güzel ve etkili  bir sesi olduğunu yazıyor.  Şiir okuduğu, ilâhiler söylediği anlar hem kendisi coşar, hem de dinleyenleri  coştururmuş. Zihni’ nin şiirlerinde Divan şairlerimizin birçok ortak noktasını görmek  mümkündür. Mutasavvıflığı, içki tutkusunun verdiği saki, meclis ve sohbet mazmunlar  ve bütün divan şairlerimizde görülen güzel sevme hasletleri bunların arasında  sayılabilir. Şair duygusallığı Zihni’ de oldukça ön plandadır. Zira çok sevdiği Abdullah  Sermest Efendi’ nin ölümü üzerinde düştüğü manevi boşluk onu Kilis’ ten Birecik’ e  göç ettirmiştir.
 Sh:100-110
Kaynak: Bahanur ÖZKAN BAHAR ,  KİLİS ŞAİRLERİ,  T.C.  Dumlupınar Üniversitesi  Sosyal Bilimler Enstitüsü  Türk Dili Ve Edebiyatı Anabilim Dalı  Yüksek Lisans Tezi ,2011, Kütahya

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar