Korona İnanç Dünyamızı Nasıl Etileyecek?
[Amerikanın Sesi)
İnsanlık tarih boyunca birçok
salgın hastalıkla karşı karşıya kaldı. Bu hastalıklar toplumsal yapıyı,
bilimsel çalışmaları ve ekonomik faaliyetleri olduğu kadar inanç dünyalarını da
etkiledi. Peki bugün Corona salgınıyla mücadele eden insanlar nereye sığınacak?
Dini inançlar yükselişe mi
geçecek, geleneksel inaçlar değişime mi uğrayacak yoksa inançsızlık mı ön plana
çıkacak?
Dini jeopolitik uzmanı ve Türkiye
odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Hilmi Demir'e göre, geçmişteki büyük salgınlara karşı
gösterilen tepkilerle bugün Corona virüsü karşısında gösterilen tepkiler
arasında önemli benzerlikler var. voa Türkçe'nin sorularını cevaplayan Demir,
"14. yüzyılda Kara Ölüm diye adlandırılan veba salgınında
hem dini cemaatlerin, dini liderlerin hem de diğer insanların süreci
okumalarında bugünküyle benzerlikler olduğunu görüyoruz. Salgının Tanrı'nın
cezası olduğu, insanları günahlarından dolayı cezalandırdığı şeklinde bir
anlayış var mesela. Ancak salgın bir yandan da Kilise'nin otoritesini ciddi
biçimde sarsmış" dedi. İnsanların salgınla mücadele ettiği bir
dönemde Kilise'nin bir yandan vergi toplayıp bir yandan da görkemli katedraller
inşa ettiğini hatırlatan Demir, buna duyulan tepkinin daha sonra Reform ve
Rönesans hareketlerini tetiklediğini söyledi.
"Kurumsal dinlerin erozyonu hızlanacak"
Corona salgınının dünyanın daha
seküler ve global bir hale dönüştüğü bir dönemde yaşandığını belirten Demir, "o
günkü salgın kurumsal dinler açısından nasıl bir kriz doğurduysa bugünkü
salgının da muhtemelen zaten krizde olan kurumsal dinlerin bu krizini daha da
tetikleyeceği yönünde bir öngörüm var. Kiliselere gidenlerin sayısı zaten
azalıyordu. İslam dünyasında da sekülerleşme çok hızlı biçimde artıyor. Bu
sekülerleşmeyle birlikte dini otoriterler, kurumlar yıpranıyor. Bu salgın böyle
bir süreçte geldi. Dolayısıyla bu salgın sonrasında muhtemelen kurumsal dinlere
yönelik erozyonun daha da hızlandığına şahit olacağız" diye konuştu.
Ancak Demir'e göre, kurumsal
dinlerdeki yıpranma inançsızlığı değil, inançların biçim ve form değiştirmesini
beraberinde getirecek: "Biz din derken genelde kurumsallaşmış dinleri
kastediyoruz. Hıristiyanlık, Yahudilik, İslam gibi. İnanç derken ise bu
kurumsal yapıların dışında da oluşabilecek grupları kastediyoruz. İşte bu
ikincisi kendisine yeni alanlar kazanıyor. Daha da hızlı genleşiyor ve
güçleniyor. o yüzden insanlar bu kurumsal dinlerden kaçtıkları zaman ateizme ya
da agnostisizme evrilmiyorlar. Kendilerine farklı bir inanç dünyası, inanç
alanı oluşturuyorlar. Bu, bireysel inanç alanı. aidiyetsiz dini kimlikler
oluşuyor. Yani bir dine ait değiller, İslam’a ait değiller, Hristiyanlığa,
yahudiliğe ait değiller, kendilerini o dine bağlı görmüyorlar, ama dindarlar ve
inançlılar. Kendilerini inançlı görebiliyorlar. Bu küme dünyada gittikçe
genişliyor ve büyümeye başladı."
"Yeni Bir Pozitivizm Doğmayacak"
Resmi kurumsal dinlerin dışında,
karizmatik liderlere bağlı kült grupların, etnik ya da lokal kültürel inanç gruplarının
güç kazanacağını savunan Demir, bilime yönelik güvenin de yeni bir pozitivizme
yol açmayacağı görüşünde: "Bu süreç bilimi hem otorite anlamında hem de
güven anlamında yeniden zirveye doğru taşıdı. Ihtisaslaşma daha da önem
kazandı. Tıp bilimi adeta yeniden doğdu. Çünkü herkes doktorlardan bu
hastalığın çaresini bulmasını bekliyor. Muhtemelen bulunacak da. ama bu,
19'uncu yüzyılda yaşadığımız gibi bir pozitivizm doğurmayacak. Bunu nereden
biliyorum? Radikal gruplara ve kült gruplara aidiyet duyan insanların büyük bir
kısmı aslında mühendislerden, pozitif bilimlerden gelen insanlardan oluşuyor. DAEŞ'e
katılan mühendisler var." corona salgınının kıyametin kopacağı
yönündeki düşüncele re ve radikal fikirlere de uygun bir zemin hazırladığına
vurgu yapan Demir, Hitler faşizminin de mitolojik ve mistik kült teolojisinden
beslendiğine dikkat çekti. Demir, insanların eve kapandığı ve sosyal medya
kullanımının arttığı bu dönemde radikal grupların kendilerine sanal cemaatler
kurma ihtimalinin de arttığını vurguladı ve "Ben bu sürecin DAEŞ gibi örgütlerin çok işine yaradığını
düşünüyorum. Hem onlara zaman kazandırdı hem de kıyametin geleceğine yönelik
apokaliptik inançları güçlendirdi. İnternette, sosyal medyada, forumlarda bizim
bilmediğimiz mecralarda bunlar tartışılıyor. Bu da terör örgütlerinin işine
yarıyor. Devletler de muhtemelen sağlık meselesiyle ilgilenirken güvenlik
meselesini ihmal ettiler. o yüzden Corona sonrası bir, iki yıl içinde hızlı bir
şekilde bir terör dalgasının doruk yapabileceğini düşünüyorum"
dedi. Demir, bu nedenle salgının ekonomik etkileri kadar inanç dünyasında yol
açabileceği sorunlar üzerinde de tartışılmasının büyük önem taşıdığını
kaydetti.
"Kaygı ve korkular insanı kutsala yönlendiriyor"
Dokuz Eylül Üniversitesi Ilahiyat
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. osman Bilen de çeşitli dini geleneklerin bu tür
salgınları Tanrı'nın gazabı, cezalandırması olarak gördüklerini hatırlattı
ancak bu inancın günümüzde zayıfladığına dikkat çekti. VOA Türkçe'ye konuşan Bilen,
"Bunda bilimsel açıklamaların epeyce bir katkısı oldu. İslam geleneği
açısından baktığımızda ise İslam, insan aklının en üst seviyesine hitap eden
bir dindir. Elbette olan bitenler Tanrı'nın bilgisi ve kudreti dahilindedir.
ancak insanın tedbiriyle ortadan kaldırılabilir. Bu yüzden halk arasında da
'tedbir bizden, takdir Allah’tan' inancı yaygın" diye konuştu.
Corona salgını sürecinin
Türkiye'de dindarlık ve inancı güçlendirdiği görüşünü dile getiren Bilen,
"Salgınla mücadelede temizlik gibi şartlar, İslam’ın ibadet esaslarıyla da
uyumlu olduğu için bunu kendi inançlarının teyidi olarak gören çok sayıda
Müslüman var. Sadece Islam dünyasında değil, başka inanç grupları için de ekonominin
kapanması, sokağa çıkma yasakları insanları yalnızlaştırdı. Sosyal medya ya da
dijital toplumsallaşma bunu önlemedi. Bu da insanları dini inançları konusunda
yeni bir muhasebeye, sorgulamaya yöneltti. yaşanan kaygı ve korkuların
insanları kutsal bildikleri şeylere yönlendirdiğini düşünüyorum"
dedi.Çağdaş devletin bütün vatandaşlarına eğitim, sağlık, güvenlik gibi
vaatlerde bulunduğunu hatırlatan Bilen, "Bu felaket, dünyanın pek çok
yerinde görüldüğü gibi çağdaş devletin aslında bu vaadi yerine getirmekten çok
uzak bir yapılanma içinde olduğunu gösterdi. Böyle bir durumda insanların
yaşadığı ümitsizlik ve korku onlara kutsala yönelmekten başka bir çıkar yol ya
da çare bırakmadı" diye konuştu.
"Ahlaki Değerleri Öne Çıkartan Bir Sorgulama Başlayacak"
Corona virüsünün insan yapımı
olup olmadığı konusundaki tartışmaların sürdüğünü hatırlatan Bilen, bunun da
devletlerin denetimindeki gizli bilimsel araştırmaların sonuçlarıyla ilgili
ahlaki sorgulamaları beraberinde getireceğini söyledi. Demir, bu tartışmanın
bilimi yücelten pozitivist bir anlayışa yol açmayacağı görüşünde: "Devletlerin,
insana zararlı olabilecek bilimsel çalışmalara yatırım yapması, kaynak
ayırması, teşvik etmesinin sonuçları olacaktır. Bu felaket bize tabiatla olan
ilişkimizin yanlış olduğunu gösterdi. Tanrı'nın yaratıcı olduğunu ve insanı
korumak için tabiatı korumak gerektiğini söyleyen dini anlayışların daha
kuvvetli savunulacağını düşünüyorum. Bilimin açtığı dünya görüşü yerine o tür
ahlaki değerleri ön plana çıkaran tabiat ve insan hakkındaki bir sorgulamanın
başlayacağını düşünüyorum."
Bilen, İslam’daki temizlik
anlayışının, nelerin yenip nelerin yenmeyeceği konusundaki Islami kuralların
Islamiyet'e yönelik entelektüel ilgiyi artıracağını ve Batı'daki Islamofobinin
azalacağını da sözlerine ekledi. (Amerikanın Sesi Radyosu, 7 Mayıs 2020)
24 MAYIS 2020 – Turque
Diplomatique
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.