Books of Blood...2020
107
dk
Yönetmen:
Brannon
Braga
Senaryo:
Clive Barker, Brannon Braga, Adam Simon
Ülke:
ABD
Tür:
Dram, Korku, Gizem, Bilim-Kurgu
Vizyon
Tarihi:
07
Ekim 2020 (ABD)
Dil:
İngilizce
Oyuncular
Britt Robertson
Anna
Friel
Rafi Gavron
Yul
Vazquez
Cory Lee
Özet
Meşhur
korku roman yazarı Clive Barker'ın imzasını attığı Books of Blood'tan uyarlanan
film, uzay ve zaman ögelerinin birbirine girdiği üç farklı hikayeyi anlatıyor.
Daha önce keşfedilmeyene doğru bir yolculuk yapılıyor. Filmde Anna Friel, bir
psikolog olan Mary'yi canlandırıyor. Mary, 7 yaşındaki oğlunu lösemiden
kaybetmiştir. Yeni sevgilisi Simon, Mary'nin ölü oğlu ile konuşması
konuşabileceğini söyler. Robertson ise Jenna'ya hayat veriyor. Jenna, sesten
iğrenme rahatsızlığı olan misfoniden muzdariptir. Annesinin onu çiftliğe geri
göndereceğini öğrenince Los Angeles'ın yolunu tutar. Üçüncü hikayede ise bir
katilin hikayesi anlatılıyor. Katil paha biçilemez bir kitap bulur. Bu sayede
eşi ile birlikte kirli işlerden emekliye ayrılabilecektir. Bu karaktere ise Yul
Vazquez hayal veriyor.
Altyazı
KAN
KİTAPLARI 1984 YILINDA YAYINLANDI.
TÜM DÜNYADA MİLYONLARCA İNSANI ETKİ ALTINA
ALIP KORKUTTULAR.
BU FİLM O SAYFALARI TEKRAR AÇMA CESARETİNDE
BULUNUYOR.
Hepimiz bir gün öleceğiz.
Ama bazen ölümümüzün hikayesi o kadar şok
edicidir ki sonsuza kadar kolektif
hafızamıza kazınması gerekir.
Bu korkuların ölüler tarafından yazıya
döküldüğü bir yer vardır.
Ve hikayelerinin anlatılmasını isterler.
…
Bennett,
sana söylemiştim.
Ödeyebilirim!
Ama zamana ihtiyacım var.
Zamanın doldu.
Artık kan istiyorlar.
Elimde bir şey var.
Çok değerli bir şey.
Bir kitap.
Milyonlar değerinde nadir bir kitap.
Devam et.
Onu nerede bulacağını söyleyebilirim.
Teşekkürler.
Pazarlık etmeye çalıştı.
Paraya çevirebileceğimiz bir bilgi verdi bana.
Öyle mi?
Bir kitap varmış.
Türünün tek örneğiymiş.
Nerede?
Ravenmoor'da.
Oranın berbat bir yer olduğunu biliyorsundur.
Orada bir şey olmuş.
Çernobil'e benzediğini söylerler.
Kentsel çürüme.
Olan şey bu.
Ravenmoor rotası, 47 Tollington Place.
Hayatının geri kalanında o lanet sıçanlarla mı
takılmak istersin?
Bu kitabın adı ne?
Kan Kitabı.
KAN KİTAPLARI
Burayı
manzarasından dolayı satın aldım.
Çok güzel.
Çok ıssız.
Sanki iki farklı yere bakan insanlar gibiyiz.
O buz gibi suda on dakika geçirirsen donarak
ölürsün.
Niye böylesin?
Niye bir şeyden zevk almıyorsun?
Okulda olanlar onun hatasıydı.
Senin değil.
Olanları bilmiyorsun ki.
Anlat öyleyse.
Birine anlat.
Anlatmadığın sürece sana yardım edemeyiz.
Belki de Doktor Lerner ilaçlarının dozunu
değiştirmeli.
Onları almayı bıraktım.
Ne?
Evet, bir hafta önce ilaçları almayı bıraktım.
İlaçlarını almayı öylece bırakamazsın, Jenna.
Doktor bu konuda gayet açıktı.
Bir faydaları olmuyordu.
Kendimi sürekli halsiz ve uyuşuk hissetmeme
sebep oluyordular.
Halsizlik ve uyuşukluk, hasarlı beyinden daha
iyidir.
Evet, tabii.
Onları almak zorunda olan sen değilsin.
Akşam yemeği hazır.
İlgini çekerse tabii.
Merhaba prenses.
Kadınlar artık kraliçe olmayı tercih ediyor,
Dan.
Biraz saygı göster.
Niçin?
Senin yaşındayken evde ölü gibi dolaşmazdım
ben.
Bu ne demek ki?
- Ne?
- Ölü gibi dolaşmak?
Bu senin sorunun, Jen.
Ağaçların arasında o kadar kayboldun ki, yaprakları
bile göremiyorsun.
Orman.
Ağaçları görmeni engelleyen de bu.
İşte yine başladık.
Jenna ilaçlarını bıraktı da.
Ağzımdaki yiyecekleri eritmemi mi istiyorsun?
Çiğnemeden nasıl yiyeceğim ki, Jenna?
İlaçlarını almaya başlayacaksın.
Yine aynı şeyleri yaşamak istemiyorum.
10 yaşından beri 3 farklı psikiyatriste
götürdüm onu.
Üniversiteye girebilsin diye ona özel ders
verecek hocalar tuttum.
Ama o hepsini bir kenara atıyor.
Onun da bir kurban olduğunu kendin dedin.
Bu yüzden kurbanı suçlama.
Kurbanı suçlamak istemiyorum.
Kurbana fatura çıkarmak istiyorum.
Onu çiftliğe geri göndereceğim.
Ve ne var biliyor musun?
Bunu da mahvederse biterim.
Yarın onu almaya gelecekler.
Buraya gel.
Tanrım!
Bakar mısınız?
Los Angeles otobüsü kalktı mı?
Beş dakika sonra kalkıyor.
Harika.
Bir bilet alacağım.
Lütfen.
Son çağrı.
Kalkıyoruz.
Tamam.
Tanıştığımıza memnun oldum Jenna.
Sen burada biraz dinlen.
Biz de gidip odanı hazırlayalım.
Tamam mı?
Biliyordum.
- Ne?
- Seni demin Örümcek Ağı Kafe'de gördüm.
Tanrım, doğru kelime neydi?
Bu sanki kozmik bir tesadüf falan.
Eşzamanlılık mı?
Aynen, eşzamanlılık.
Sanki anlamı
olan bir tesadüf.
Ailen çok hoş insanlar.
Hayır, tam bir kabusturlar.
Neyse ki, Sydney'e döndüler.
Aileden değil misin yani?
Burada kalan herkesi ailemiz gibi görürüz.
Bu kader.
Ya da eşzamanlılık.
KIZLAR ŞEKER, BAHARAT VE HOŞ ŞEYLERDEN MEYDANA
GELİR ERKEKLER KELEPİR, SALYANGOZ VE ENİK KUYRUĞUNDAN MEYDANA GELİR
Çok üzgünüm, canım.
- Sorun yok.
- Seni korkutmak istememiştim.
Her şey yolunda mı canım?
Evet.
Evet.
Sanırım çok yorgunum.
Müzik seversin diye yatağının baş ucuna bir
radyo bıraktım.
Aslında pek müzik sevmem.
Bu kulaklıkları bir şey duymamak için
takıyorum.
Anladım.
Duyarlısın.
Elbette.
Sen bir sanatçısın.
Hayır, bunlar sadece öylesine çizimler.
Yabancı bir kasabada, yabancı birinin evinde uzun bir gece yolculuğundan sonra çay ve kek insana çok iyi gelir.
Gel hadi.
Burada inmeyi planlamamıştım.
Aslında
Los Angeles'a gidiyordum.
Otobüste 1,5 gün mide bulantısı yaşama
düşüncesine dayanamadım.
Eminim miden bulanmamıştır canım.
Ama
bulandı.
Miden
bulansaydı kusardın.
Mideni
bulandıran otübüsteki insanlardı.
Ellie
kelimeleri özenle seçer.
Özellikle
de tıbbi kelimeleri.
Ellie bir hemşireydi.
Doktorla aynı işi yapar ama daha az para
alırdı.
Sam Austin, bu doğru değil.
Doktorlar ve hemşireler tamamen farklı işler
yapar.
Doktorlar hastalıkları tedavi eder.
Hemşirelerse insanları tedavi eder.
Bana gelince, marangoz olmasaydım bu ellerimle
ne yapardım bilmiyorum.
Bu masa ve sandalyeleri ben yaptım.
Dolapları da ben yaptım.
Kendime bir tahta bacak bile yaptım.
Hayır, şaka yapıyorum.
Hayal edebiliyor musun?
Bu evi de siz mi yaptınız?
Oraya buraya bir şeyler ekledim.
Çok alçakgönüllüdür.
Evin alanını iki kat artırdı.
Bir şeyleri onarmaya başlayınca duramıyorum.
Hep yapacak bir şey çıkıyor.
Hayır, yapma.
Biraz hamam böceği sorunumuz var.
Ama dert etmeyin.
Evi ilaçlayalım diyorum ama Ellie bunu
istemiyor.
Can almak can vermekten kolaydır.
Mesaj alındı.
Yatma vaktim geldi.
Size iyi geceler.
Los Angeles'ta ne var?
Doğruyu söylemek gerekirse nereye gittiğimden emin değilim.
Belki
de nereye gittiğini bilmenin tek yolu, onu bulana kadar devam etmektir.
Belki
de.
Etrafa
bakmak için biraz zaman ayırıyorum.
Peki ya sen?
Biliyor musun?
Üzgünüm.
Bu beni ilgilendirmez.
Okuldaki bir erkekle kötü bir deneyim yaşadım.
Kötü bir ayrılık mı?
Daha çok hasarlı bir ayrılıktı.
Hayat
berbat.
Aynen.
Babam hep şöyle der: Gülmek için doğmadık.
Zeki
bir adama benziyor.
Babamın
en önemli hayat tavsiyesini söyleyeyim.
Bu
dünyada ya örssündür ya da çekiçsindir.
Hangisi
olmak istersin?
Karınca
olmayı tercih ederim.
Karınca
mı?
Çekiç
vurduğu sırada örste gezinen karınca.
Böyle
daha çabuk son bulurdu.
Üzgünüm.
Ağız şapırdatma sesine dayanamıyorum.
Aslında hiçbir sese dayanamıyorum.
Bazen sağır olsaydım daha mutlu olurdum
diyorum.
Böyle söyleme.
Hayır, hayır.
Bu gerçek.
Doktorum nörolojik olduğunu söylüyor.
Adı mizofoni.
Yani,
sesten hoşlanmama.
Vay be.
Çok berbatmış.
Rahme geri dönüp orada kalsam muhtemelen daha
iyi olurdum.
Tuhaf birisin.
Tuhaflığı
severim.
Üniversiteyi gezmek için erken kalkacağım da.
Yarın buralarda mısın?
Belli olmaz.
Sanırım.
Belki kahve içmek için buluşabiliriz.
Bana mesaj atarsın.
Tam bir umutsuz vaka.
Onun gitmesini istiyorum.
Belki de Dr. Lerner ilaçlarının dozunu
değiştirmeli.
Günaydın.
Onlara imreniyorum.
Kuşlar zevk olsun diye uçmazlar.
Bitmek
bilmez yiyecek arayışı için uçarlar.
Yine de eğlenceli görünüyor.
- Yardımcı olayım.
- Merhaba.
Büyük boy bir kahve alayım.
Kafeinsiz.
Büyük boy ve kafeinsiz.
Hayır.
Ben İyi
misiniz?
Oraya giremezsiniz.
Canım.
- Ne oldu?
- Ben Gavin'le
buluşacaktım ama buluşmaya gelmedi ve Bilmiyorum.
Bilmiyorum.
Bazen kaygılandığımda bazı şeyler görüyorum.
Ben Zavallı
kız.
Bugün bahçede çalışıyorum.
Gelip görmek ister misin?
Kendimizi sakinleştirmek için bitki sessizliği
gibisi yoktur.
Melekotu.
Çok iyi bir enerji kaynağıdır.
Burada da fesleğen var.
Defne yaprağı, öksürük otu, şeytan bitkisi.
Şeytan bitkisi kulağa tehlikeli geliyor.
Hayır canım.
Sam'in çayına çok koyunca epey bir ısrarcı oluyor.
Bunun adı ne?
Ateş böceği bitkisi.
Ateşi düşürmede eczaneden satın aldığın her
ilaçtan daha iyidir.
Bahçeciliğin ilk kuralı şudur: Yabani otların ayıklanması gerekir.
Bunu yapmayı sevmiyorum.
Yabani otlar da bitkidir.
Ama bahçeyi korumak için bu şart.
Bazen bitki olmanın çok daha güzel olacağını
düşünmeden edemiyorum.
İnsan hayatı çok acımasız.
Özellikle de anneler için.
Doğurduğun her şey yanından ayrılıyor.
Ama bahçemde durum böyle değil.
Bahçemde her şey ekildiği yerde büyümeye devam
ediyor.
Çocuğun var mı?
2 tane.
Kızım Shiloh ve ikiz erkek kardeşi Sam.
Bebek Sam
doğumdan kısa süre sonra öldü.
Başın sağ olsun.
Teşekkür ederim.
Tanrıya şükürler olsun ki bana Shiloh'ı ve 2
güzel torun verdi.
Birbirimize çok bağlı bir aileyiz.
Ve bu şekilde kalmasını istiyorum.
Canım?
Sorun ne?
Ellie'ye güven.
Söyle gitsin.
Rahatlamanı sağlayacaktır bu.
Kötü bir şey oldu üniveristede.
Hep bildiğim şeyi doğrulamış oldu.
Az önce de dediğin gibi dünya berbat ve acımasız bir yer.
Ah canım.
Öyle.
Öyle.
Üniversite'de olanlardan sonra sanki kendim değilmiş gibiyim.
Sanki herkes bana bakıyormuş gibi.
Sanırım aşırı paranoyak oldum.
Annem de beni çiftliğe gönderdi.
Çiftlik mi?
Adına böyle diyorlardı.
Ama orada yetiştirdikleri tek sebze hasta
insanlardı.
Oradan ayrıldıktan sonra işler daha da kötüleşti.
Ne yaptın?
İlaçlarımı almayı bıraktım.
Kendini nasıl hissettin?
İyi.
Çok iyi.
İlk başlarda ama.
Sonra, bilemiyorum, yapamadım.
Orada kalamazdım.
Bu yüzden de kaçtım.
Sonra da
Ne?
Hayır, çok aptalca.
Duygularını yargılamayı kesip onları
hissetmeye çalış.
Söyle bakalım ne hissettin?
Takip edildim.
Var olmadığından emin olduğum biri tarafından
takip edildiğimi hissettim.
- Kim olabilir?
- Bilmiyorum.
Galiba büyük bir hata yaptım.
Belki de o hastanede kalmalıydım.
Hastaneler seni hasta eder ve hasta kalmanı
sağlar.
Bir şeyin yok.
İlaçlarını bıraktığın için yoksunluk
belirtileri bunlar.
Burada güvendesin.
Sam ve ben yanındayız.
Ama olur da gitmek istersen Sam seni götürür.
MERHABA.
GELEMEDİĞİM İÇİN ÜZGÜNÜM.
DAHA BURALARDA MISIN?
GÜZEL SORU.
Lanet olsun ya!
Hey.
Sakıncası yoksa burada biraz daha kalmak istiyorum.
Kurtulmak üzeresin.
Birkaç gün içinde, yeni doğmuş gibi olacaksın.
Gel.
Bitkilerde bana yardım et.
Bu sabah topladıklarımız bunlar.
Yıl boyunca kurutulmaları gerek.
Jenna?
İyi misin canım?
Evet, evet.
Üzgünüm.
Kabus gördüm de.
Bir şey ister misin?
Hayır.
İyiyim.
Sağ ol.
N'ABER JENNA.
911'İ ARA, YARDIM ÇAĞIR.
CİNAYET VAR!
POLİSİ ARIYORUM.
YOLDAYIM.
ÇABUK OL!
NEREDEYSE VARDIM.
ENDİŞELENME.
ODAMDA KİLİTLİ KALDIM.
Kapıyı aç da sana yardım edeyim.
Kritik bir dönemdesin, Jenna.
Sezgilerine güvenemezsin.
Bu kapıyı açmanı istiyorum.
Jenna.
Ellie?
Ellie May?
Ellie!
Her şey yolunda mı?
Ellie.
Üst katta mısın?
Hadi be kadın, cevap versene.
Tanrım, Ellie.
Ne oldu?
Yaralanmışsın.
Bana sert bir şeyle vurdu.
Tamam.
Hey!
Burada korkacak bir şey yok.
Cefa yok, acı yok.
Korku ya da kaygı da yok.
Hiçbiri yok.
Bu ailenin her üyesi bu evdeki her bir kişi doğal ağrı kesicilerim ve besinlerim tarafından
harika şekilde tedavi görüyor.
Sakin olun.
Seninle tanışmaya can atıyorlar.
Sanırım bu çağrıyı ilk olarak hastanede duydum.
Bir sürü zavallı, hasta ve yapayalnız insan vardı.
Acılarını
dindirmek için yapmam gerekeni yaptım.
Her
şey çok açıktı.
Duygusuz
ve umursamaz makinelere bağlı şekilde yalnız
ve ıstırap dolu bir ölüm bekliyordu onları.
Ama
onları bu kaderden kurtardım.
Galiba hastane yaptığım şeyi anladı.
Ama
başkalarının bilmesini istemediler.
Bana
erken emeklilik verdiler.
Sonra
tesis kapatıldı ve Sam de işini kaybetti.
İşte tam o dönem kızımız ve ailesi de evden gitmeye kalktılar.
Bu en kötü Şükran Günü olacak gibiydi.
Hemen dönerim.
İşte o an yine hastanede duyduğum o çağrıyı
duydum.
Tüm sevgimi ve bilgimi nasıl bir araya
getireceğimi anladım.
Sam'in becerileriyle birlikte ailemizi sonsuza dek bir arada
tutabilecektim.
Shiloh buna karşı çıkmadı.
Gözlerindeki rahatlamayı gördüm.
Ama kocası bundan hoşlanmadı.
Ben de onun icabına baktım.
Ellie'nin ilk yabani otuydu o.
Torunlarıma gelince etki altına alana dek onları kollarımda
salladım.
Onları gözlerinden ve dillerinden kurtardığımız
zaman direnmediler.
Artık hepimiz tek bir çatı altında yaşıyoruz.
Ben bahçeyle ilgileniyorum.
Sam'se evin bakımını yapıyor.
Çok şey istemezsen hayatın mükemmel olur.
Bu oda kiralama işiyle, hem geçinecek parayı
kazanıyoruz.
Hem de bahçeyi sulayıp besliyoruz.
Bazen de yardımımıza ihtiyaç duyan birilerinin evimize gelmesine vesile oluyor.
Tanrı'nın o küçük çiçeklerinin gözlerinin
içine bakamıyorum.
Bu zalim dünyanın ileride onlara ne yapacağını
bilerek.
Burada kaldığın ilk gece seni ölçüp
değerlendirdik.
Sana özel formülümün ilk dozunu verdik.
Gavin O
da burada.
Kök salmasına yardım ediyoruz.
İkiniz birbirinize aitsiniz.
Bizim yanımızda.
Hayır, evlat.
Sakın korkma.
Acı hissetmemeni sağlayacak bu.
Ellie'nin yöntemleri çok hafiftir.
Hiçbir şey hissetmeyeceksin.
Görmek zorunda olmamak ve ağlamamak rahatlık
getirir.
Bil bakalım ne yaptım!
Sana en küçük, en rahat yeri yaptım.
Tek sorun şu ki lanet hamamböcekleri her şeyi kemirip duruyor.
Sus, Sam.
Şu an bunu düşünmesine gerek yok.
Üzgünüm.
Yakında hayatın tüm zalimliğinden sonsuza dek kurtulacak.
Nasıl yardımcı olabilirim?
Bu kızı gördünüz mü acaba?
Bir süredir onu takip ediyorum.
Motele gittim ama orada değildi.
Burada kalabileceğini düşündüm.
Evet, burada kalıyordu.
Ama sabah erkenden gitti.
Emin misiniz?
Gittiğini görmedim de.
İçeri gelsenize.
Bunu açıklığa kavuştururuz.
Teşekkür ederim.
Buyrun.
- Şuraya oturun Bay - Balsam.
Pekala Bay Balsam, yorgun görünüyorsunuz.
Ne kadar yorgunum bilemezsiniz.
Burada bekleyin.
Size güzel bir fincan sıcak çay getireyim.
Teşekkür ederim.
Konuşalım.
Oğlum Tony.
Çok yakışıklı bir delikanlı.
İyi bir oğlandır.
Bir sineği bile incitmez.
Bir süredir depresyondaydı.
Ama durumu iyiye gidiyor.
Bize çok hoşlandığı bir kızla tanıştığını
anlatınca sevindik.
Onu gerçekten anlayan bir kızla.
Jenna Branson adında bir kız.
Gençler anlayamıyorlar.
Hislerini ayarlayamıyorlar.
Onlara göre her şey devasa, dramatik ve
korkutucu.
Tutlulu bir dönem bu.
Öğreneceklerdir.
Zaman en iyi öğretmendir.
Tony'nin o kadar zamanı yok.
Kayıtlara göre, telefonda Jenna'yla görüşmüş.
Jenna'yla konuşmak istiyorum.
Kimseyi suçlamaya çalışmıyorum.
Sadece bilmek istiyorum.
Biraz daha erken gelebilirdin.
Arabasını arkaya getir.
Çabuk ol.
ANAHTAR TESPİT EDİLEMEDİ
Onu
taş ocağına götüreceğim.
Onu geri getireceğiz, tamam mı?
Tamam.
Gidelim.
Yardım et.
Bacaklarını tut.
Amma iri.
Tamam mı?
Jenna konusunda ne yapacağız?
Hiçbir yere gidemez.
İşini sonra bitiririz.
Ayıklamadan sonra yani.
Nereden geldi bu?
Sabah buraya geldiğimde kapınızın önündeki
zarftaydı.
Çöpe at.”
O
kaset, Simon'la ilk tanışmamdı.”
"Hor gördüğüm şeyleri somutlaştırmıştı.”
"İnsanların en savunmasız hallerinden yararlanan
kalpsiz asalaklar vardır ya.”
Ama onunla tanıştığım ilk andan itibaren Simon'da çok farklı bir şey hissettim.”
Aslında
işin başında onu mahvetmek için oraya
gelmiştim.”
O halde ilk görüşte aşk.
Nefret desek daha doğru olur.
Evet.
Bunu onaylayabilirim.
Kitabın Miles hakkında.
Çok zor biliyorum ama oğlundan bahseder misin?
Son birkaç günü mü yazanlar?
Dünyaya geldiğinde Miles'ın yanında sadece
ben vardım.
Bu dünyadan göçtüğünde de yanında sadece ben vardım.
Bak ne diyeceğim.
Ben onun babasıyım.
- O benim de oğlum.
- Onun babası değilsin.
Kürtaj yaptırmak istemediğim için çekip giden
bir adamsın sadece.
Öyle ama artık buradayım.
Aman Tanrım, sarhoşsun.
İşleri böyle hallediyorum ben.
Gözümün önünden kaybol.
- Sen misin anne?
- Merhaba, Miles.
Nasılsın?
İyiyim.
İstediğin bir şey var mı?
Anne.
Sence öldükten sonra nereye gidiyoruz?
Bence biz
derin bir uykuya dalıyoruz.
Bu iyi bir şey.
Artık çok yoruldum.
Nereye gitmek istersin?
Tek istediğim
seninle birlikte olabilmek.
Gözlerini kapa.
Seni çok ama çok seviyorum.
Ben de seni.
Karada hayatta kalmaya çalışan bir balık gibiydim.
Ama sonra işler değişti.
Merhaba.
Ne yapıyorsun?
Bir selam vereyim dedim.
Hayır, ofisimde ne yapıyorsun?
Seni kim içeri aldı?
Önce hangi sorunu cevaplayayım?
Ne?
Burada ne yaptığımı mı yoksa beni içeri alanı
mı söyleyeyim?
Lütfen gider misin?
Mesai saatin değil mi?
Öğrenci misin?
Hayat okulunda.
Ya şimdi gidersin ya da kampüs polisini ararım.
Beni ne için tutuklayacak ki?
Ünlü Profesör Mary Florensky ile görüşmek
cüreti gösterdim diye mi?
Kesinlikle bu cüreti gösterdim.
Profesör, bunu meslek olarak görmüyorum ben.
Bir çağrı, bir davet olarak görüyorum.
Bu tam olarak neyin çağrısı?
Ölüler adına konuşurum ben.
Kasedimi seyrettin mi?
Senin miydi o?
Ya büyücüsün ya da akıl hastasısın.
Çağrıyı reddettiğim sıralarda bir süreliğine
kafayı yemiştim.
Bulabildiğim her uyuşturucuyu denedim.
Hala iyileşme sürecindeyim.
İnsanlar pek öyle düşünmese de aklım mükemmel
derecede yerinde.
Ya da ceza almaya heveslisin.
Ne iş yaptığımı biliyor musun?
Evet.
Biliyorum.
Sahtekarlıkları açığa çıkarıyorsun.
Onları herkesin önünde küçük düşürüyorsun.
Kitaplarını okudum.
Seni televizyonda izledim.
Açıkçası pek eğlenceli biri değilsin.
Dolandırıcılar da değil.
Herkesi yalan olduğuna ikna etmek neden bu
kadar önemli?
Aslında kimi ikna etmeye çalışıyorsun?
Pekala, zaman doldu.
Çok işim var.
Hemen gitmezsen kampüs polisini arayacağım.
Profesör, ben de burada kalmaya istekli
değilim.
Güzel.
Hemfikiriz.
Artık git.
Bunu yapamam.
Niyeymiş o?
Çünkü beni buraya Miles yolladı.
Bir zamanlar bilim doğayı sorgulamak olarak tanımlanırdı.
Sanırım
ben de bir bakıma Simon'a bu şekilde yanaştım.
Onu
her yerde ve her şekilde test ettim.
Şüpheci
birinden inanan birine mi dönüştün yani?
İnanan
mı?
Hayır.
İnanç,
göremediğin şeylere inanmaktır.
Ama Simon'ın yapabildiklerini gördüm.
Aslında bunu yapan ben değilim.
Peki ama onun aracılığıyla oluyor.
Her birinizle iddiasına varım ki Simon'un çağrılarından birini görüp de
değişmeden kalamazsınız.
Pekala, bugünkü deneğimiz Simon McNeal.
28 yaşında.
Çekici bir narsist olmanın yanı sıra medyum
olduğunu iddia eden bir erkek.
Bugün bu iddiaları test edeceğiz.
Gördüğünüz üzere oda boş.
Simon da çıplak.
Kollarını kaldır.
Buraya gelmek üzere.
Bilmeyenleriniz için geçenlerde oğlum Miles'ı lösemiden kaybettim.
7 yaşındaydı.
Simon gibi insanlar bunun gibi şeylerden
yararlanır.
Kederden.
Bugün ona bunun bir örneğini yaşatacağız.
Pekala Simon, bizi duyuyor musun?
Mucizelerine hazırız.
Çok rahatsız edici sesler duyacaksınız.
Hepsi
çağrının bir parçası.
Ama
ne duyarsanız duyun bu kapı kapalı
kalmalı.
Mary, kontrollerini ve önlemlerini kabul ettim.
Ama tam bir karanlığa ihtiyacım var.
Ya da daha doğrusu, onların.
- Onlar derken?
- Ölülerin yani.
Simon, bizi duyuyor musun?
Simon?
Hey, hey.
Sorun yok.
Her şey yolunda.
- Doktor çağırın.
- Tamam.
Sorun yok, Simon.
Rahatla.
UYUYAMIYORUM ANNECİĞİM
Orada ne oldu öyle?
Konuşmalarına izin verdim.
Konuşmasına izin verdim.
Bu imkansız.
Mary.
Hazır değilsin.
Orada ne oldu bilmem gerek.
Hazır değilsin, Mary.
Ne oldu?
Hanımefendi.
Lütfen.
Orada değil, biliyorsun.
Gerçek o orada değil.
Bunlar geride bıraktığı eski kıyafetler
yalnızca.
İyileştiğini görüyorum.
- Anlamadığını görüyorum.
- Hayır, anlayamıyorum.
Onu düşünmeden edemiyorum.
SEVGİLİ OĞLUM 9 MAYIS 1987-20 NİSAN 1993
Bu yüzden mi beni buraya çağırdın?
Açık fikirli biri yeni kanıtlar karşısında
varsayımları sorgulamalıdır.
En iyi bilim insanları sorgulamayı bırakmazlar.
Zihnimi açmaya hazırım.
Senin yardımınla.
Sana söyledim
oğlun burada değil.
Öyleyse nerede?
Tek istediği seninle birlikte olabilmek.
Bana söylediği son sözlerdi bunlar.
Sandığından çok daha yakında.
Hayır, almayayım.
Üzgünüm.
Unutmuşum.
Dert etme.
Artık daha iyi başa çıkabiliyorum.
Bu duruma gelmem çok zamanımı aldı.
Niye oğlum bana değil de sana geldi ki?
Ben onun annesiyim.
Anlayamıyorum.
Anlamam gerek.
Lütfen.
Bir zamanlar gezgindik.
Kendimize kalıcı evler inşa etmeden çok
önce ölüler için evler inşa ettik.
Rahatlamaya, telafi etmeye, onları onurlandırmaya
geleceğimiz yerler.
Ama gezinmeyi bırakınca yeni evler inşa etmeyi
de bıraktık.
Ölülerimizin yanına taşındık.
Onları onurlandırmaya devam ederken bir yandan
da onları altımıza gömdük.
Onlar tarafından korunup gözetilmek için.
Ama zaman geçtikçe, onlar hakkındaki
düşüncemiz değişti.
Onlardan korkmaya başladık.
Ve bu korku yüzünden onları sürgün ettik.
Evlerden kilise bahçelerine.
Sonra daha da uzaklara.
Şehir surlarının dışına.
Adım adım onları otoyollara sürdük.
Onları evsiz ve sessiz bıraktık.
Hikayeleri anlatılsın istiyorlar.
Sesleri duyulsun istiyorlar.
En çok da sevdikleriyle birlikte olmak
istiyorlar.
Tıpkı oğlun gibi.
Oğlum artık sadece anılarımda.
Sana bir mesaj bırakmadı mı?
O gün her ne olduysa bu hiçbir şeyi kanıtlamaz.
Miles beni sana bir nedenden yolladı, Mary.
Çünkü tüm bilimsel araçlarınla tüm bilgi deneyiminle yalan söylediğimi
kanıtlayamazsan bu dünyayı değiştirecek.
Ve bu olunca
oğlunun sana ne kadar yakın olduğunu göreceksin.
Simon kimsenin bilemeyeceği şeyleri biliyordu.
Ve onun aracılığıyla Miles bana başka kimseden
gelemeyecek mesajlar yolluyordu.
Sanırım ona bu yüzden aşık oldum.
Sanki Miles bana izin veriyormuş gibiydi.
Bir yıl geçti ve gittiğim her yerde oğlumu
hala hissediyorum.
Sonra bunun sadece ben ve oğlumla ilgili
olmadığını anlamaya başladım.
Bu hepimizle ilgiliydi.
Ya bilim insanları gerçeği bulmak için en iyi kaynakları kullanmak yerine inançla hareket etselerdi?
Bir atomdan milyar kat daha küçük kuantum nesnelerini inceleme yeteneğine
sahibiz.
Ama en büyük yapı, evrenin kendisidir.
Bu
vakfı da bu yüzden kurduk.
Finansal
desteğinizle bilimin sunacağı en iyi imgeleme
gücüne erişebiliriz.
Simon'ın bu konuda harika bir lafı var.
Evet.
”Ufuk,
gördüklerimizin sınırlarından ibarettir.”
O özel bir varlık değil mi?
Neler yapabileceğine dair hiçbir fikriniz yok.
Ne yapıyorsun?
Kahretsin.
Çok üzgünüm, Profesör.
Bana öyle bakmayı keser misin?
Nasıl?
Sanki köpeğini öldürmüşüm gibi.
Kendini açıkla.
Ben ayılınca bunu kouşsak ya!
Hayır.
Şimdi.
Her şey gün gibi ortada, değil mi?
Bu sen değilsin, Simon.
Ya öyleysem?
Ya ben tam olarak buysam?
Yapma böyle.
Hayır.
Simon.
Seni tanıyorum.
Beni tanımıyorsun.
Hiçbir şey bilmiyorsun.
İyileşme sürecindesin.
Sana bahşedilen yeteneğinle baş etmenin bir
parçası bu.
Bilmediğin şey şu: Eski kocanla orada tanıştım.
Bağımlılar programında onun destekçisiydim.
Bana ölmekte olan oğlunuz hakkında her şeyi
anlattı.
Ne Ne
diyorsun sen?
Hayır.
Cevap ver bana!
Ben bir hiçtim, Mary.
Önemli biri olmama yardım ettin.
Ama yatırımcı olayı bambaşka bir hikaye.
Bir süre hapis yattım.
Oraya geri dönme gibi bir niyetim yok.
Zengin insanlar dolandırılamaz.
Anlıyor musun?
Dolandırıcılığı hoş karşılamazlar.
Ne dolandırıcılığı?
Mary, uyan artık.
Bu bir dolandırıcılıktı.
Hepsi birer kandırmacaydı.
Hayır.
Bu imkansız.
Kandırmaca olamaz.
Oradaydım.
Laboratuvardaki o olay tamamen bir düzmeceydi.
Elektriği kesmesi için bir bakım elemanına
para verdim.
Öteden gelen mesajlarıysa bir önceki gece
yazmıştım.
Fenolftalein kullandım.
Amanyak gibi bir dış etkene maruz kalana kadar
görünmez.
Nöbetlerin sebebiyse bir mikrodoz penisilindi.
Penisiline alerjim var da.
Etki etmesi bir saat sürer ve numarayı daha
inandırıcı yapar.
Kandın, Mary.
Çok fena kandın.
İşleri yavaşlatmaya çalıştım ama sen aşırı
takıntılı oldun.
Bu iş şu an burada sona eriyor.
Oğlun öldü.
Artık yok.
Toprağın 6 metre altında.
Pisliğin tekisin.
Neden Mary?
İnsanlara duymak istediklerini söylediğim için
mi?
Acı çekmelerine son verdiğim için mi?
Seni kahrolası ayyaş!
Sadece şunu unutma.
Bu işte benimle işbirliği yapmadığına kimse
inanmaz.
Yani ben hapse girersem sen de benimle hapse
girersin.
ONU BİZE GETİR
Dün
gece sana ne dedim tam olarak emin değilim.
Sarhoş olduğum için hatırlamıyorum.
Bir süredir içki içmediğim için beni çok fena
etkiledi.
Anlıyorum.
- Tam olarak ne dedim?
- Bana gerçeği anlattın.
Evet, bundan korkuyordum.
Gidip eşyalarımı toplayayım.
Neden?
Nereye gideceksin?
Bilmem.
Artık burada kalamam.
Beni artık burada istemezsin.
Hiçbir yere gitmiyorsun.
Yapacak bir sürü işimiz var.
Biz derken?
Belki başından beri biliyordum.
Ama artık bunun bir önemi yok.
Bu mesele ikimizi de aşıyor.
Özür dilerim ama anlamadım.
Gösteri devam etmeli.
İşin içinde çok fazla para var.
Bu gece yeni yatırımcılar gelecek.
Gidip üstünü değiş.
Git hadi.
Hayatı ölümden ayıran ufkun ötesini görmek
için sizi Manhattan Projesi'nin parçası
olmaya davet ediyoruz.
Gerçek son sınır.
Hazır mısın aşkım?
Hazırım.
Büyük bir sürpriz sizi bekliyor.
Simon bu gece bir çağrı yapmayı kabul etti.
Üst kata çıkıp Simon'un neler yapabildiğine
tanıklık edelim.
Hadi.
Ne işler karıştırıyorsun?
Sen rolünü oyna.
Anlayacaksın.
Onları gerçekten kızdırdın.
Çok rahatsız edici sesler duyacaksınız ama sakın endişelenmeyin.
Hepsi çağrının bir parçası.
Simon ölülerin bu dünyaya geçeceği bir yol
yaratıyor.
Tabiri caizse bir geçit.
Ne olursa olsun, ne duyarsak duyalım kapıyı açmamalıyız.
Öyle değil mi, Simon?
Uyuyamıyoruz.
Bu ne be?
Mary!
Kurtar beni!
Bana neler oluyor böyle?
Öteki tarafla iletişim kurması için bu acıya
katlanması gerek.
Mary, çıkar beni buradan!
Ama müdahale etmememiz gerek.
Çok özür dilerim.
Sorun değil.
7.50 dolar.
- Tamam.
- Teşekkürler.
Üzgünüm.
Sanırım cüzdanım öbür ceketimde kalmış.
Ben öderim.
Kahretsin.
Bunları alsak da parasını sana sonra ödesek
olur mu?
Bu mümkün değil.
Öyle mi?
Hadi ama dostum.
7.50 dolar verin alın.
Ravenmoor'ı biliyor musun?
Evet.
Hoş bir yer midir?
Hayır.
Biz oraya gidiyoruz da.
Aracımızın bagajında bizimle gelmek
istemiyorsan o içecekleri bize
vereceksin.
Parasını daha sonra ödeyeceğiz.
Ama bunu içeceklerimiz soğumadan yapman gerek.
- Tamam, bunlar bizden.
- Çok teşekkür ederiz.
- Hey, hey!
- Kahretsin!
Kulaklıkla gezen mal gençler.
Zombi nesli dostum.
Kusura bakma, B.
Her neyse dostum.
Burası berbat bir yer dostum.
Ben çocukken burada kötü şeyler oldu.
Herkes bu mahallenin perili olduğunu bilir.
Hey, nereye gidiyoruz?
47 Tollington Place'a.
Muhtemelen üst sokağın birkaç blok ötesindedir.
Sen sürmeye devam et.
Kahretsin.
O da kim dostum?
O benim mutlu yerim.
Kitabı alıp buradan gideceğiz.
Meksika sahilinde bir villa alacağım.
Jeannie'yle tekila yudumlayıp boşanmış kişilerin yoga dersinde aşağı bakan
köpek duruşu yapmasını izleyeceğiz.
Kitap da okuyacağım.
Jack Reacher ve William Shakespeare okuyup lanet fareleri lağımda bırakacağım.
Ne yapıyorsun be?
Onu görmedin mi dostum?
Önümüzden bir kadın geçti.
- Ne kadını?
- Tam önümüzden geçti.
Kahretsin.
Hayır, hayır, hayır.
Tamam, kaputu aç.
Hey, sorun ne, B?
Bekle.
Stevie Şimdi
dene.
Dostum, duydun mu?
Hey, nereye gidiyorsun?
Nereye gidiyorsun dostum?
Steve!
Steve?
Dua mı ediyorsun?
Tanrı'ya mı?
Bence boşuna dua ediyorsun.
Hayır.
Tanrı'ya değil, B.
O zaman kime?
Anneme dostum.
- Annen mi?
- Evet.
Annemi hatırlıyor musun, B?
Elbette anneni hatırlıyorum.
Müthiş bir kadındı.
Evet, öyleydi.
Benim için de dua et.
Seni hep sevdiğini söylüyor, B.
Bu ne be?
Ne yapıyorsun, Steve?
Beni yanına çağırıyor dostum.
İndir o silahı dostum.
Annem çok güzel bir yerde.
Orası mutlu bir yer dostum.
Dinle beni dostum.
Haklıydın.
Burada bizim için hiçbir şey yok.
MİLES'I BULMA ARAYIŞI, YAZAR MARY FLORESCU.
Nerede o?
Ne?
Kitap.
Beni oyalama kadın.
İstediğimi ver de gideyim.
Bence ne istediğini bilmiyorsun.
Ya da nereye gittiğini.
İster inan ister inanma bugün kimseyi öldürmek
istemiyorum.
O yüzden sana son kez soruyorum, kitap nerede?
Ne kitabı?
Kan Kitabı.
O kitap.
Ona bakıyorsun.
O da sana bakıyor.
Ona ne oldu?
Tüm ölülerin hikayeleri vücudunda yazılı.
Aslında, sahip oldukları tek şey bu.
Onların sayfası olması için Simon'ı seçtiler.
Ölülerin sesi olsun diye halen hayatta.
Kimsin sen?
Burada
ne yapıyorsun?
Ben
onun tek okuyucusuyum.
Bu
terk edilmiş sokakların her yanında ölüler duyulabilir.
Ama
Simon, yollarının dünyaya açıldığı geçit.
Simon
sayesinde olmak istediğim yerdeyim.
Mutlu
yerimdeyim.
Tek
istediğim kitap, bayan.
Madem
lanet kitap o, onu yanımda götürüyorum.
Kan
Kitabı'nı isteyen ilk kişi sen değilsin
son kişi de sen olmayacaksın.
Kitabı
isteyenlerin hikayesi onun üstünde.
Seninki
de öyle olacak.
Hayatın
boyunca hikayeni yazdın.
Artık
hikayenin sonuna geldin.
Benim
hikayem burada bitmeyecek.
Tüm
hikayeler burada bitiyor.
Kahretsin!
Çekilin!
Pekala, bir, iki, üç.
Bu gece ne kadar pasta yedin?
Sana nasıl yardım edebilirim?
Bahçeyi korumak zorundayım.
Onu tanıdın mı?
Sanırım eski erkek arkadaşının babası.
Muhtemelen çocuğa ne olduğunu duymuşsundur.
Jenna bu konuda çok üzgündü.
O zamandan beri kendinde değil.
Onu tanıyor muydun?
Ya da babasını?
Hayır.
Bizimle görüşmeye çalıştı.
Jenna ile konuşmak istedi.
- Ona izin vermedim.
- Niye ki?
Maziyi deşmenin ne yararı olacaktı?
Sonuçta oğlan ölmüştü.
Jenna'nın bir suçu yoktu.
Hayatına devam etmesi gerekiyordu.
Oğlunun ölümünden kızınızın sorumlu olduğuna
inanıyormuş.
Bir süredir onu takip ediyormuş.
Ya onu buluşma için ikna etmiş ya da onu yoldan kaçırıp sakinleştirici ilaç
vermiş.
Araç yazılımı uçurumdan düşmeden önce park
halinde olduğunu gösteriyor.
Patinaj veya fren yapmaya dair biz iz olmaması
bunun kaza olmadığının kanıtı.
En iyi tahminim hem hendini hem onu öldürmeyi
planlamıştı.
Ama sadece kendi ölümüyle sonuçlandı.
Kızınız çok şanslıymış.
Fiziksel olarak iyi olacağından hiç kuşkum yok.
Olanların çok azını hatırlıyor.
Sakinleştiriciler ve travmadan dolayı.
Bu kadar hatırlaması bile bir lütuf bence.
Bu konuda konuşmak ister misin?
Peki.
Tamam.
İstemiyorsan konuşma.
Annen her şeyle ilgilenecek.
Pekala.
Şanslı kız.
Hukuk diploması.
Güzel.
Hayata hazırsın.
Keşke burada olsaydın.
Nerede olduğumuz önemli değil.
Biliyorum, ama bana aşık olduğun o ilk anı yine anlat.
O saçmasapan derste tam arkamda oturuyordun.
Neoliberal Görüşü Yıkma dersiydi.
Omzumun üzerinden bakıp herkesi çizdiğimi
gördün.
Uçurumun kenarından yürüyen zombi kır faresi
sürüsü gibi.
Ve eğilip kulağıma şunu fısıldadın: "Hayat, çözüm arayan bir
sorundur.”
O an birbirimiz için yaratıldığımızı anladım.
Öyleyiz.
- Keşke
- Ne?
Birlikte olabilsek.
Büyük, sonsuz hiçliğe katılınca birlikte
olacağız.
Hayır, demek istediğim keşke bunu birlikte yapabilsek.
Hayır, anlamıyor musun?
Mevzu sadece biz değiliz.
Asıl mevzu ardımızda bıraktığımız iz.
Kumdaki ayak izlerinin başkalarına yolu göstermesi.
Ailemiz ve tüm öğrenciler deliler gibi aşık olduğumuzu düşünecek ve Sana çok aşığım.
Ben de sana aşığım, ama amacımız bu değil.
Mesajın anlaşılması zorlaşır.
Mesaj
mı?
Bu
hayat bir yalan.
Tüm
bu saçmalıkları reddettik.
Ölerek
bundan kurtulmayı seçtik.
Doğru.
Pişman
olduysan söyle bana.
Hayır,
sadece Tamam, şunu dene.
Gözlerini
kapat.
Beni
gözünde canlandır.
Tam
yanındayım.
Aynı
anda yapacağız.
Çatıdasın,
değil mi?
Ben de.
Yapmak
istiyorum.
Gerçekten
çok istiyorum.
Ama
yapabileceğimi sanmıyorum.
Korkuyorum.
Eğer
şimdi yapmazsan, asla yapamayacaksın.
Anladığını
sanıyordum.
Pencere pervazından ineceğim.
Sakın ineyim deme, seni korkak!
Tamam.
Hala çatıdayım.
Tamam, güzel.
Hadi yapalım şunu, birlikte.
Şimdi yapıyoruz, tamam mı?
Bunu tam şu anda yapacağız!
Alo?
Tony?
Alo?
Çok fazla hikaye var, aşkım.
Bir sürü hikaye var.
Sıradaki
kişi kim olacak?
Clive Barker'dan Kan Kitabı (2009) Book of Blood
100
dk
Yönetmen:John
Harrison
Senaryo:John
Harrison, Darin Silverman, Clive Barker
Ülke:İngiltere
Tür:Dram,
Korku, Gizem
Vizyon
Tarihi:08 Mayıs 2009 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:
Guy Farley
Nam-ı Diğer: Clive Barker's Book of Blood
Oyuncular
Jonas
Armstrong
Sophie
Ward
Clive
Russell
Paul
l Blair
Romana
Abercromby
Özet
Doğa
üstü güçlerin ve olayların varlığını yıllarca süren araştırmalarıya kanıtlamaya
çalışan Dr. Mary Florescu, sonunda teorilerinin geçekliğini kanıtlayabilmek
için bir fırsat yakalar. Çok güvendiği dostu ve iş arkadaşı, Reg Fuller ile
Tollington'da sebebi ve nasıl olduğu açıklanamayan cinayetlerin işlendiği bir
eve yerleşirler.
Dr.
Florescu yanında içgüdülerine güvendiği öğrencilerinden birini de almıştır.
Simon McNeal, oldukça yakışıklı bir gençtir ve geçmişindeki paranormal olaylar
yüzünden Mary'nin hem kişisel hem de profesyonel anlamda dikkatini çekmiştir.
Mary Torrington'daki bu karanlık evin sırrını çözmekte onun medium güçlerinden
faydalanmayı ummaktadır.
Araştırmaları
sırasında olan garip, korkunç ve açıklanamaz durumlar Mary'i ispatları
konusunda yüreklendirecektir. Fakat bu sırada Mary ve Simon'ın arasında
başlayan tutkulu ilişki Tollington'daki bu garip evin tarif edilemez
sakinlerini bu genç ve yetenekli adama yöneltir. Mary bu evin yolunu kaybetmiş
ruhların buluşma noktası olduğunu çok geç anlayacaklardır. Simon'ın özel
güçlerinden ise faydalanma şekilleri çok acı verici ve korkunç olacaktır..
Altyazı
Ölülerin yolları vardır.
Bizim hayatlarımızın
gerisinde uzanan bedenlerinden ayrılmış
ruhlarının, sonsuz bir trafikle gidip
geldikleri yollardır bunlar.
Dünyamızdaki bozulmuş
yerlerde, barbarca davranışların, şiddetin ve
ahlaksızlığın neden olduğu çatlaklardan onları duyulabiliriz.
Bu yollar üzerinde işaretler,
kesişme noktaları ve kavşaklar vardır.
Bu kavşaklar, ölülerin bir
araya geldikleri yerlerdir.
Ve bazen, dünyamıza girerler.
KAN KİTABI
Merhaba,
tatlım.
İyi misin?
Aman Tanrım!
Şu anda ona bakıyorum.
Bunu yapmak istediğinden emin misin?
Onu tek parça halinde mi istiyorsun?
Çıkıyor.
Seni sonra ararım.
Üstü kalsın.
Yakaladım.
Tamam.
Kahramanımız kontrol altında.
- Kaç yaşındasın, fıstık?
- Söyleyemem.
Ben de söylemeyeceğim.
Duramam.
Devam etmeliyim.
Elbette devam etmelisin.
İçer misin?
Hepsi bana kaldı o zaman.
- Nereye gidiyorsun dostum?
- Uzağa.
Uzağa mı?
Gidebileceğim kadar uzağa Sanırım sana bu konuda yardım edebilirim.
Uyumaya ihtiyacım var.
Rahat mısın?
- Neredeyiz?
- Yolun sonundayız, dostum.
Yolun sonundayız.
Koleksiyoncunun biri beni aradı.
Muhtemelen, odası raflarında bir yığın mide bulandırıcı sanat
eseriyle turşusu kurulmuş diller, rock
yıldızlarının alçıdan yapılmış penisleri
formaldehitle şişelenmiş sürüngen fetüsleriyle doludur.
Ama her koleksiyoncu gibi o da sıradaki'şey'i merakla bekliyor.
Sıradaki'şey'in ne olduğu tahmin edebilir
misin?
Senin cildin.
Garip, değil mi?
Neyse ben kim oluyorum da yargılıyorum.
İyi para verdi.
Üstüne bir de bonus kazanabilirim, Eğer
hepsini tek parça halinde tutabilirsem.
Lütfen.
Lütfen ne?
Tuzu mu uzatayım?
Hala merak ediyorum da nasıl olurda biyoloji öğrencisi olarak senin gibi bir güzelliğin masaya tutturulmuş bir halde, bir sosyopat
tarafından derisi yüzülür?
Yüce Tanrım.
Sen kan kitabısın.
Oku bana.
Neden okuyayım?
Pekala Çünkü anlaşma şu.
Bunu yavaşça ve acı verici bir şekilde
yapabiliriz ya da daha hızlı olabilirim.
Sana bağlı.
- Çabuk mu?
- Sana bağlı.
Ölülerin yolları vardır.
Kavşaklara uzanan yollardır bunlar.
Ve bu kavşaklardan dünyamıza girilir.
Eğer kendini bu kavşaklardan birinde bulursan durmalısın ve dinlemelisin.
Çünkü ölülerin sana anlatacağı hikayeleri
vardır.
Janie!
Kapıyı aç, Janie.
Hemen kapıyı aç.
Sadece sen ve ben.
Sen benimsin.
Polisi ara.
Janie, kapıyı aç.
Janie!
Aç kapıyı!
Janie!
Janie!
Janie!
- İçeri girmeme izin verin, lütfen!
- Uzak durun!
Lütfen uzak durun!
- Hayır!
- Janie!
- Olamaz!
- Janie!
Janie!
Yüzbaşı!
Aman Tanrım!
Bizimle alay etmeyin.
Paranormal.
Webster'deki tanımına göre "bilimsel olarak açıklanamayan"
anlamına geliyor.
Paranormalliğin etrafında yaşıyoruz.
Eğer bakabilseydik, eğer dinleyebilseydik bunu
anlardık.
Hatırlayın
bir kanıtın olmayışı, böyle bir şey olmadığını kanıtlamaz.
Ama bu iyi bir başlangıç.
İstediğiniz yere oturabilirsiniz Bay McNeal.
Simon McNeal.
Ben, kısa bir süre önce Strathclyde'den
transfer edildim.
Pekala.
Hoşgeldin, Simon McNeal.
Hoşgeldin, Simon McNeal.
Neden bu tür yerler hep bu kadar şey
görünürler Sıradan mı?
Çocukları öldürüldükten sonra sahipleri
alelacele taşındılar buradan.
O günden beri ev satılık.
1900'lü yılların başlarında inşa edilmiş.
Sonra da J.D Tollington adındaki bir adam ekonomik kriz zamanında evi satın almış.
Yılan yağı satıcısıymış, öyle mi?
Ölülerle konuşabildiğini iddia etmiş.
Avrupa'dan pek çok insan onu görmeye gelmiş.
Zenginleri ve ünlüleri burada, üst katta
ağırlarmış.
Ürkütücü şeylerin olduğu kesin.
Dediklerine göre bir seans sırasında görünmez
bir el ağzını kapatarak onu durdurmuş.
El, o kadar soğukmuş ki, teninde bıyık varmış
gibi bir izlenim bırakmış.
Kanıt, otopsi yapılırken çıkmış ortaya.
Öyle büyük bir güçle duvara fırlatılmış
ki Kırık kemik parçaları, akciğerlerine
saplanmış.
Kendi kanıyla boğulmuş.
- Bunu mu keşfediyorsun?
- Tam şurada olmuş.
Tollington, şu klozet kapısındaki mesajı kime
vermiş olabilir?
Kanla yazılmış.”
Bizimle
alay etmeyin." Janie'nin öldürüldüğü gece bulduğumuz mesajın aynısı.
Önce sen.
Burada yanlış bir şey yok.
Anne ve babasına göre, Janie seks ve ölümle
ciddi bir şekilde ilgileniyormuş.
Arkadaşlarıyla burada ruh çağırma seansları
yapıyormuş.
Vudu ve oral seks.
Gençler bu günlerde çok çabuk büyüyorlar.
Muhtemelen kamyon geçti.
Steven!
Steven!
Hayır!
Olamaz!
Bırakın beni!
Oğlum orada!
Oğlum!
Bırakın beni!
Kitaplarda anlatılan şu şeylerin doğru
olduğunu nereden biliyorsun?
Bunların gerçekten doğru olduğunu nereden
biliyorsun?
Eğer aklımızı olasılıklara kapatırsak hiçbir ilerleme kaydedemeyiz, değil mi?
Ama gerçek görecelidir.
Eğer dokunamıyorsanız, göremiyorsanız o zaman nasıl emin olabilirsiniz ki?
Profesör?
Profesör?
Yani bunların hepsini inanç olarak
değerlendirebilir miyiz?
Asıl mesele de bu zaten.
İşe inançtan başlamamız gerekiyor.
Yöresel yemekleri merak etmiyor musunuz,
profesör?
Ne oldu?
- Uykusuzluğuma yardımcı oluyor.
- Yeterince seks yapmıyorsun.
Ben hala işine yararım.
Ne düşünüyorsun?
Şu evi mi?
Başka bir kitap için, mükemmel bir malzeme,
değil mi?
- Öyle sanıyorum.
- Afedersin, heyecandan içim içime sığmıyor
olmalıydı.
Okurlarımın yarısı bunun bir kurmaca olduğunu
düşünüyor.
Öyle değil mi zaten?
Reg, neredeyse 10 yıldır paranormal olaylar
üzerinde çalışıyorum ve doğruluğu
kanıtlanmış tek bir olay bile yok, hem
de tartışmasız bir şekilde.
Sadece bir dizi spekülasyonlar ve varsayımlar
var.
Tarihe geçen bütün bilimsel keşifler bir
zamanlar spekülasyon ya da varsayımdan
öte değillerdi.
Galileo, Newton veya Darwin'e sorabilirsin.
Sence de şu yüksek teknolojik aletlerinden biri sonunda bilimsel
olarak bir şeyi kanıtlayabilseydi harika
olmaz mıydı?
Şu kitapları dikkate alabilirdim böylece.
Ne zaman taşınıyoruz?
McNeal.
Bu havada dışarıda ne yapıyorsun?
- Eve gidiyordum.
- Arabaya bin.
Seni bırakayım.
Sorun nedir?
- Bu gece araba kullanmasanız iyi edersiniz.
- Ne?
Sadece çok dikkatli olun, Profesör.
Kardeşi bir araba kazasında ölmüş.
Kamyoneti su kanalına girmiş.
Kafası ön camdan dışarı çıkmış.
Boynu kırılmış.
Simon olayı görmüş.
Görmüş demekle ne demek istiyorsun?
Bir gece mutfağa girmiş, annesine ve babasına siyah noktayı, Stevie'in öldüğünü ve
kamyonetin kaza yaptığını söylemiş.
Bir süre sonra da polis telefon etmiş.
Ailesi olay yerine vardığında her şeyin tam olarak onun anlattığı şekilde
gerçekleştiğini görmüşler.
- Bu çocukta bir şeyler var, Reg.
- Evet, iyi birine benziyor.
Geçen gece lastiğimin patlayacağını bildi.”
Tesadüf"
kelimesinin bunun için uygun bir ifade olduğunu düşünüyorum.
Sence de araştırmalarımız için yararlı olmaz
mı?
Bay McNeal?
Bir dakikanızı alabilir miyim?
Her şey o gece başladı.
Sadece
zihnimde canlandı.
Sonra röportaj yapmak istediğini söyleyen bir
gazeteci çıktı ortaya.”
11
yaşındaki çocuk, kardeşinin ölümüyle ilgili görüntüler gördü".
İnsanın dikkatini çekiyor, değil mi?
- Sen nasıl hissettin?
- Tuhaf.
İnsanlar bana ünlü biriymişim gibi davrandılar.
- Gösterilen ilgi hoşuna gitmedi mi?
- Şey Sanırım
hayır.
Ama henüz bir çocuktum.
Neler olduğundan haberim yoktu.
Daha sonra insanlar evimize gelmeye başladılar.
Onlara dokunmamı ve ne gördüğümü anlatmamı
istediler.
Ben de istediklerini yaptım ve bir şeyler gördüm.
- Sonra da insanlar bana şey demeye başladı - Kahin.
Öyle misin?
- Eski şarkıları sever misin?
- Sadece bunu seviyorum.
Dans etmek ister misin?
Ne oldu?
Haydi ama.
Haydi, benim şarkım için.
Nasıl hissettin?
- Ne?
- İlk defa böyle bir şey başına geldiğinde
yani?
İlk defa mı?
Sen henüz küçük bir kızken, ve çeşmeden kan
aktığı zaman.
Sonra da o küçük kızı bulduklarında.
Eminim kendini özel hissetmişsindir, değil mi?
Simon, buranın yakınlarında bir ev var.
Tollington'un yeri.
Orada çok kötü bir şey oldu.
Açıklanamayan bir şeydi.
- Genç bir kız öldürüldü.
- Tanrım.
- Kitabında mı yazacaksın?
- Benimle birlikte çalışmanı istiyorum.
Ne diyeceğimi bilmiyorum.
Pek çok insan, ailemin, kardeşimin ölümünden
çıkar sağladığını söylediler.
Yani .
Ailemin
bu işten para kazandığını söylediler.
O zavallı kıza çok kötü şeyler oldu.
Sence bu anlatılmaya değer bir hikaye değil mi?
Doğuştan gelen bir yeteneğin var, Simon.
Yazık etme.
Bana o evde ne olduğunu bulmama yardım et.
Sen istedin!
Evet!
Yakala!
Bunun iyi bir fikir olduğundan emin misin?
Zarar veremez.
Ama o çocuğu tanımıyorsun.
Bütün bunları ne için istediğini bilmiyorsun.
Demek istediğim belki de Tanrım!
Üç kat merdiven çıkacağımızdan bahsetmemişti.
Burası tüylerimi ürpertiyor.
Hey, Derek!
- Sırtımda bir şey var.
- Tabii tabii.
Dinle, şu lanet şeyi bırakalım ve gidip birer bira
içelim.
Şaka yapmıyorum.
Sırtımda bir şey var.
Lanet olsun!
Aniden tuhaflaştı.
Numara yapıyor.
Kahretsin!
Neden bunu söylemek zorundaydın ki?
Şaka yaptım, dostum.
İyi şakaydı ama.
Lanet olsun.
Çok komikti.
Adi herif!
Büyü artık biraz!
Merhaba.
Şey Her
şey hazır, değil mi?
Evet.
Burada güvende olacağından emin misin?
- Getirmemi istediğin bir şey var mı?
- Hayır.
Hayır.
Her şey tamam.
İyiyim böyle.
Teşekkürler.
Benim odam hemen seninkinin altında.
Çağırırsan, duyarım.
İyi.
İyi geceler.
- Ben çıplak uyurum.
- Pekala.
Dinle.
- Hiçbir şey duymuyorum.
- Haklısın.
Ne bir sinek, ne bir örümcek, ne de bir
karınca sesi bile gelmiyor.
Hiçbir yerden ses gelmiyor.
Sen duyabiliyor musun?
Bu yer sanki korunmuş gibi.
Seni de mi uyku tutmadı?
Sanırım ateşim var.
Küçük bir kızken, uykum gelmediğinde annem bana ılık süt içirirdi.
Mastürbasyon yaparsam, bazen faydası oluyor.
Profesör?
İyi misiniz?
- Bağırıyordunuz da.
- Ben iyiyim, Simon.
İyiyim.
Sadece rüya görüyordum, hepsi bu.
Kapıyı kapatabilirsin, Simon.
Yapma, Reg.
Simon'ın yalan söylediğinden bahsediyorsun.
Profesyonelce davranmadığımızı söylüyorum,
hepsi bu.
Ne demek istiyorsun?
Ben yapmam gerekeni yapmaya çalışıyorum.
Doktoran var.
O neden bu işin bir parçası yaptın?
Bu evdeki sırrı ortaya çıkarmak için bize en
ufak bir yardımı bile olursa onu
cesaretlendireceğim.
Tabii.
Sadece bu evdeki sırrı ortaya çıkaracağın
konusunda dikkatli ol.
Bak, Reg.
Eğer bu araştırmayı ele alma şeklimi
beğenmediysen kablolarımı taşıyacak başka
birini bulabilirim.
Ne yapıyorsun?
Mary?
Doğru olanı yapıyorsun.
Çocuklar duyacak.
Bunun hayal olduğunu sanacaklar.
Tanrım!
Üzgünüm.
Beni çağırdığını duydum.
- Sen de duydun mu?
- Neyi?
Fısıldayan sesleri.
Zemin kattan geliyorlardı.
Dinle.
Hepsini kaydettim.
Burada hiçbir şey yok.
Lanet olsun.
Burada kapalı kaldım.
Çıkamıyorum.
Simon?
Yardım edin!
Çıkarın beni buradan!
İçeride kalmış, Reg.
Simon!
Simon!
Açılmıyor, Tanrım.
Reg, bir şeyler yap!
Simon!
- Aman Tanrım, Simon.
Ne oldu sana?
- Bilmiyorum.
- Ne olduğunu bilmiyorum.
- Konuşmaya çalışma şimdilik.
Ne olduğunu bilmiyorum.”
Ben
ölüm'üm.”
"Tehlikedesiniz."
"Ben
cehenneme hizmet ederim, cehennem de bana hizmet eder." Buraya bir baksan
iyi olacak.
Aman Tanrım!
Simon.
Bu her gün göremeyeceğin türden bir şey.
- Bunların hepsi nasıl oldu, Reg?
- Bilmiyorum.
Aynı zamanda, David Copperfield'in kocaman fili nasıl yok ettiğini de
bilmiyorum.
Yani bunların hepsinin hile olduğunu mu
söylüyorsun?
Duyduğun fısıltılar da mı hileydi?
Ya bu?
Biraz dinlen.
Ne yapıyorsun?
Bu her neyse, incelenmesi gerekiyor.
Uzmanlar tarafından.
Emin olmak istiyorsun, doğru mu?
Simon nerede?
Bilmiyorum.
Yürüyüşe çıkmış olabilir.
Bu şeylerin duvara nasıl geldiklerini çok
merak ediyorum, Nigel.
Sen bildiğim en iyi adli tıp uzmanısın.
Beni şımartıyorsun.
Beraber akşam yemeği yiyelim.
Karın da aşçı mı olacak?
Haklısın.
Bununla bugün ilgilenirim.
Bir şey bulursam haber veririm.
Simon!
Bakalım Simon'un çantasında sakladığı
numaraları var mı?
Aspirin.
Hayal kırıklığına mı uğradın, Reg?
Sakladığım bir şey yokmuş, değil mi?
- Neden bir delik araştırması yapmıyoruz?
- Şaka yapıyorsun.
Kendini evindeymiş gibi hisset.
Hiç bekleme.
Hepsi senin, zeki adam.
- Bu da neydi?
- Bilmiyorum.
Tuvaletteydim ve ve geldiğimde aletlerin çıldırdığını gördüm.
Bütün aletler birbirine girdi Bir şeyler araya
giriyor.
Bekle.
Bunların hepsini tek başına yapamaz.
Simon!
Simon, iyi misin?
Simon?
Simon!
Onu kaldırmama yardım et.
Sakin ol.
Sakin ol.
Uzanmalısın.
Şuraya yatıralım seni.
- Gerçekti.
- Geçti artık.
Önceki gibi değildi.
Hepsi buraya geldi.
Şaka yapıyor olmalısın.
Reg?
"Bizimle alay etmeyin.”
- İlkyardım çantasını getirmeliyim.
- Dinle Mary, bence buradan hemen çıkmalıyız.
- Şaka mı yapıyorsun?
- Burada yeterince var.
Reg, bunun gibi bir şeyi daha önce hiç
görmemiştik.
Ben de bunu demek istiyorum zaten.
Bu Bunun
ne olduğunu bilmiyorum.
Bence bu o.
Bunların olmasının nedeni o.
O bizim yolumuzu aydınlatan kişi.
Güzel, ama bence elektrik çarpılmasından ölmeden
önce buradan hemen gitsek iyi olur.
İçki içmem gerekiyor.
Mary Sana
bir şey söylemem lazım.
- Dinlenmen gerekiyor.
- Hayır.
Sana burada gerçekte neler olduğunu anlatmam
gerekiyor.
Düşündüğün gibi değil.
Anlıyorum, Simon.
Gerçekten.
Hayır, anlamıyorsun.
Anlayamazsın.
Bu gece farklıydı.
Bu gece burada olanlar bir mucizeydi.
Asıl mucize sensin.
Sen tüm bunların gerçekleşmesini sağlayan
sensin.
Sen uzun zamandır beklediğim kişisin.
Bütün dünyaya anlatacağım, ve herkes inanacak.
Anlamıyorum.
Olanlar böyle değildi.
Orada bir şey vardı.
Beni tutan, beni iten bir şey vardı.
Orada bir şey vardı.
Nereye bakıyorsun?
Bu kadar önemli olan şey neymiş?
Fıskiye.
Bir zamanlarki kızı hatırattı sana, değil mi?
On yaşındaydım.
Evimizin karşısındaki sokakta bir park vardı.
Etrafında oynadığımız bir fıskiyesi vardı.
Ama eskiydi.
Suyu akmazdı.
Ta ki bir gece bir ses beni uyandırana kadar.
Her tarafa püskürtüyordu.
Doluydu ama
suyla değil.
Kanla.
Ne olduğunu anlayamadım ama neredeyse her gece
aynı şey oldu.
- Ve kimseye bir şey söylemedin?
- Çok korkmuştum.
Sabahları ise fıskiye tamamen kuruydu, sanki
hiçbir şey olmamış gibi.
Tüm bu olanlardan çok korkmuştum.
Delirmek üzereydim.
Bir kaç hafta sonra, şehir işçileri otopark yapmak için gelip fıskiyeyi kaldırmak
istediler.
Yeri kazmaya başladıktan bir süre sonra altında 10 yaşındaki bir kızın cesedini
buldular.
Kıza işkence
edilmişti.
DNA'sı dört blok aşağıdaki bir adamınkiyle
bağlantılı çıktı.
Onu buldukları zaman, 6 kıza daha aynı şeyi
yaptığını gördüler.
Eğer bir şeyler söylemiş olsaydım Bu senin hatan değildi.
Bir süre buradan uzaklaşmam gerekiyor, Reg.”
Dinlemedin.”
Simon, sorun nedir?
13 yaşıma kadar devam etti.
Sonra aniden kesildi.
Ben de onlara inanmaya başladım.
Belki de hiç gerçekleşmedi.
Belki de hiç böyle bir yeteneğim olmamıştı.
Sonra seni buldum.
Ve her şey tekrar başladı.
Hem de hiç olmadığı kadar yoğun bir şekilde.
Ve bunu bir daha kaybetmek istemiyorum.
İstemiyorum.
Seni de kaybetmek istemiyorum.
Bence dışarı çıkmak kötü bir fikirdi.
Buna inanabiliyor musun?
Evet, haydi gidelim.
Afedersiniz?
Afedersiniz!
Siz Mary Florescu'sunuz, değil mi?
- Evet, o benim.
- Bu kitabı benim için imzalar mısınız?
Agnes Wishington'ın ruhuna.
Bu benim'Paranormalliğe Ziyaretler' kitabının
ikinci kopyası.
Ötekini o kadar okudum ki, sayfaları kopmaya
başladı.”
Bütün
kalbimle inanıyorum ki bizim
evrenimizle paralel bir evren var.”
"Ruhların, göremediğimiz topraklarında anlatılması gereken hikayeler çığlık atıyor.”
'Kötü ölümler dışındakilerinin asla unutulmaması gerekir.”
- "Hiç bir anlamı yok ama Tanrı, daha fazla acı için tam arkanızdadır.”
Özür dilerim, bu Simon McNeal, projelerimde
bana yardımcı oluyor.
Anlıyorum.
Sizin de imzalamanız lazım.
Teşekkür ederim.
- Özür dilerim bir dakika izin verebilir
misiniz?
- Şuraya yazıyorum.
- Alo?
- Mary, ben Nigel.
Tüm gün sana ulaşmaya çalıştım.
Üzgünüm, kapsama alanı dışındaydım sanırım.
- Verdiğin maddeyi analiz ettim - Ne?
Seni duyamıyorum.
Şimdi anlat, Nigel.
Analiz sonucundan barut çıktı.
Emin misin?
Kesinlikle, Potasyum Nitrat.
- Ben de bunu farketmiştim.
- Buna odaklanmanız gerekiyor.
- Sizinle tanışmak çok güzeldi.
- Çok teşekkür ederim.
Hangi cehennemdeydin?
Yani, şimdi de bir çeşit oyun mu oynayacağız?
Bunca zamandır boş yere mi uğraşıyorduk?
Potasyum Nitrat.
Diğer adıyla
barut.
Duvarlara izler bırakmak için mükemmeldir, ve
rastgele alev alabilir.
Ve burada da proteinimiz var.
Aslında proteinin bir türü.
Kükürt.
İyi çocuk.
Kükürt ve karbon.
Bir bakalım
Ah evet, karakalem yapılır bundan.
Ressamların karakalemi.
- Duvarlara yazı yazmak için bire birdir.
- Pekala.
Pekala, yani
bazı şeyleri yanlış yaptım.
- Ya arabamın lastiği?
Ya fıskiye, ya çocukluğumla ilgili söylediklerin?
- Bunları nereden öğrendin?
- Ev ödevimi iyi hazırladım.
Sana anlatmaya çalıştım, açıklamayı denedim.
Ama sen dinlememekte ısrar ettin.
- Gitsen iyi olacak.
- Dinle.
Mary Bu
evde bazı şeyler oluyor, anlıyor musun?
Üst kattaki ilk olay, evet haklısın.
O bir kurmacaydı.
Ama ikincisi, gerçekti.
Bir kaç karakalem yazısının ötesindeydi.
Laboratuardaki adamın sana anlatabileceğinin
ötesinde bir şeydi.
Bundan daha akıllı olduğunu sanıyordum, Simon.
Bir an için
gerçek olduğunu düşünmüştüm.
Seni kaybetmek istemiyorum.
Sakladığın bir şey var mı?
Pekala, ilki kurmacaydı.
Ama ikincisi, tamamen gerçekti.
Sana anlatmaya çalıştım.
Sana açıklamaya çalıştım, ama beni dinlemedin.
Lütfen, dur artık!
Barutu, buraya bu şekilde getirmiş.
Haydi gel, daha fazlası var.
Dikkatli izle.
Yuttuğunu geri çıkarıyor, Houdini'nin yaptığı
gibi.
- İşte böyle yapıyor.
Eline dikkat et.
Bunu farketmek biraz zamanımı aldı.
- Manyetik darbe transmisörü.
- Bunu yatağının altında buldum.
Aletlerimi mahveden buymuş demek.
Sanırım o adamlardan birini şans eseri gördüm.
Bunu oraya yerleştirmesi için para vermiş
olmalı.
Tanrı bilir başka ne numaralar kurdu oraya.
Özür dilerim.
Ben sadece bunların gerçek olmasını istemiştim.
Sorun değil, unut gitsin.
Kendinde değildin.
Haklısın, kendimde değildim.
Zayıftım ve sen de Kalpsizdim.
Küçük yalancı
Küçük şirin yalancı Onun
gerçekten özel biri olduğunu sandım.
Aslında ben de öyle sanmıştım.
Bir an için yani.
Eliot'un yerine gitmeye ne dersin?
Pizza yeriz, birer bardak şarap içeriz.
Şu dolandırıcıyı unuturuz.
Ben dolandırıcı değilim.
Defol buradan hemen!
Sen Sen
bunu anlayamazsın.
Ve hiçbir zaman da anlamayacaksın.
Mary Burada
olmam gerekiyor.
Bu ev, beni istiyor.
Beni seçti.
Beni!
Öyleyse sorun seninle ilgili, değil mi?
Her zaman sen.
Evet!
Benimle ilgili!
Sana yeteneğim olduğunu, ve bunu kaybettiğimi
söylemiştim.
Ama şimdi geri geldi.
Şimdi yine geldi.
Ve geri gitmesine izin vermeyeceğim.
Bunu sana kanıtlayacağım.
Gideceğim ve ne pahasına olursa olsun
kanıtlayacağım.
Kes artık şunu, Simon.
Lütfen.
Bunu kanıtladığım zaman, hikayem için bana
yalvaracaksın.
Şimdiye kadar yazdığın bütün kitaplardan daha
iyi olacak.
Neden, biliyor musun?
Çünkü hepsi gerçek olacak.
İyi.
Öyleyse kendin yaz.
Pekala, hile yok.
Onu burada öylece bırakamayız.
Neden polisi aramıyoruz?
İçeride hırsız olduğunu söyleriz.
Piç kurusu, bu defa kandıramazsın.
Yüce Tanrım!
Bunu duymalısın.
Aman Tanrım!
Bir kavşağın ortasındayız.
Artık anlıyorum.
Bu ev böyle bir yer.
Ölülerin kavşağı.
Ölülerin yolları vardır.
Yollar, kavşaklara uzanırlar.
Kavşaklardan dünyamıza gelirler.
Mary?
Mary?
O bizi bir kavşağa yönlendirdi.
Bunu yapan o değildi.
Sendin.
Dur!
Mary!
Simon!
Mary!
Dur!
Mary!
Onları dinleyeceğini söyle.
Neyi dinleyeceğim?
Hala anlamıyorsun, değil mi?
Onlar, uzun zamandır kendilerini dinleyecek birini bekliyorlardı.
Hikayelerini duyacak birini bekliyorlardı.
Sizi dinleyeceğimize söz veriyoruz.
Ve hikayelerinizi bütün dünyaya anlatacağız.
Onlara söz verdi.
Yerine getirmem gereken bir söz verdi.
Ve hikayeleri gelmeye devam etti.
Günden güne
geceden geceye Beni,
kitaplarından kazandığı parayla satın
aldığı o eve kilitledi.
Cildimi okuyarak yazdığı kitaplardan Devam edelim.
Benim, onun kitabı olduğumu ve kendisinin de onların tercümanı olduğunu
söyledi.
Hikayelerini yazdı.
Ölülerin üzerime yazdığı hikayeleri Ama daha fazla dayanamadım.
Bu yüzden kaçtım.
Kaçtım ve kaçtım Ama onlar hala yazıyorlar.
Yazmaya devam ediyorlar.
Biliyor musun?
İyi bir hikaye anlattın, dostum.
Ama üzülerek söylemeliyim ki, etkilenmedim.
Şu anda hiçbir şey hissetmiyorum.
Çabuk yap.
Parayı aldın mı?
Elbette.
Düzgünce hallettim.
Freeman için hazır.
Hikayeler devam ediyor Kim var orada?
Ne?
Yardım edin!
Yardım edin!
Yardım
edin!
Hikaye devam ediyor.
Kanıyorlar ve kanamaya devam ediyorlar.
Ölülerin yolları vardır.
Sadece yaşayanlar kaybolurlar.
Ama ölülerin durdukları, ve hikayelerini anlattıkları, işaretli yerler ve köprüler
vardır.
Çünkü hikayelerini anlatarak rahatlarlar.
Yapılabilecek en iyi şey, onları dinlemek
olacaktır.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar