El, İl, Allah
İSRAİL (İSRAEL’)İN TANRISI EL İLE ALLAH İSMİNİN TARİHİN DERİNLİKLERİNE ETİMOLOJİK BİR SEYAHAT
İbranioğullarının bulunduğu Filistin bölgesi ve geniş bir alanı kapsayan çevresinde Paganların en popüler baş tanrısı El idi.
El, Sami dilinde bütün Tanrıların babası olan en yüce Tanrıdır. El, güç anlamına gelir. Muhtemelen El’den Türeyen ve İbranice Tanrı anlamına gelen Eloha güçlü olan demektir. El'den bir çok Tanrı ve melek ismi türetilmiştir.
El ataerkil-patriyarkal emreden bir Tanrıydı. Yunan baş tanrısı Zeus gibi, Tanrıların babasıydı. El tanrısı oldukça enteresan bir bakış açısıyla doğadaki herhangi bir güç ile özdeşleştirilmemişti. El bir nevi tek Tanrı inancına modellik etmiş bir tek Tanrı protipi idi. Tanrılar divanın başında oturur bu divanın kararlarını açıklardı. BaşTanrı İbranice El çoğulu Elim, Akadca da tlu”Ellil* çoğulu İlanu, Kenan dilinde ‘İl’, İbranicede ‘El Elah’, Aramice ‘El -Elah/Alaha’ Arap ‘el-İlah’ İl-İlah Süryanice Aloho/Alaha/Elaha, Babil’de, Ba’al isimlerim almıştı.
Azra-il, Cebra-il Mika-il, İsraf-il, Bab-il, İsra-il, İsma-il gibi isimler İbranicedir İl/El eki alarak Tanrı ile bir ilahilik ile işkilendirilmişlerdir. Arapça El, kökünden gelen buna benzer isimleri el ekine il ekleyerek bazısısnın anlamını değişirerek aynen kullanır. Bu kelimeler Arapçada ‘il’ eki İbranicede ‘el’ eki almıştır:
Mika-El,Cebra-El(cebri eloha=Tanrı nın gücü), Cebra-il/el: (cebri eloha=Tanrı nın gücü)
Cabrael İbranice, Cebrail Arapçadır. Aralarında fazla bir fark yoktur. Cebrail İslam’da Allahın gücünü bildiren Allah’ın kelamını peygambere iletir. Diğer Tanrıyla bağlantılı bazı örnekler şöyledir
İsra-il/el: (israelohi=Tanrıyı yenen)Samu-El,Sama-il/el veya İsma-il/el(Sam-ı-Eloha=Sam’ınTanrısı), Dani-El (Dan-ı-Eloha=Tanrı Hükmü) İsma-El kelimesi İsma-Elah şeklindedir. Araplar bunu İsma-İl şeklinde okurlar.
Allah kelimesinin kökenleri üzerinde bazı tartışmalar vardır. Bu tartışmaları netleştirmek için oldukça gerilere gitmek gerekmektedir. Dilbilimciler, sözcüğün kökünün İlah’tan (el-ilah) ya da el-laha’dan gelmiş olabileceğini söylerler. Allah sözcüğünün kökeni bazı alimlere göre İlah’tır. Bazılarına göre ise Lah’tır. Bu kelimeye karşılık Süryanice’de Laha vardır. Muhtemelen Lah Arapçaya Süryanice Laha’dan geçmiştir. Lâh gizlenme ve yükselme mânâsına fiilinin masdarı olduğu gibi bundan “ilâh” anlamında da bir isimdir ve lâh isminin başına “el” getirilerek “Allah” denilmiş ve özel isim yapılmıştır. Diğer bir görüşe göre de İlah’ın başına yüceltmek maksadıyla elif ile lam konmuş, el-ilah olmuş. Bu kelime genelde Sami dillerinde En üst ilah anlamına gelir. Allah ismi arapça Elif (E/A), Lam (L), ve He (H) harfleriyle yazılır. A dediğimiz Elif, L dediğimiz Lam ve H dediğimiz He. El-ilah dile ağır geldiğinden ilah’taki (i) kaldırılmış, ve biraraya gelen iki lam(L) birbirinin içine geçirilmiş (idğam), böylece “Allah” sözcüğü meydana gelmiştir.
Arapça ile akraba olan dillerde de ilah kelimesi benzer şekillerde seslendirilir; İbranice Tanrı anlamına gelen Eloah/ Elohim, Keldanice Alaha, Aramice Elaha, Süryanice Alaha, Aloho gibi...
Aslında çoğunluk isim ve kelimelerin bir etimolojik kökeni vardır. Allah’ın etimolojik kökeninin tartışmalı olduğu gibi Yahudilikte Tanrı yerine kullanılan Elohim’in etimolojik kökeni de tartışmalıdır. İngiliz Arkeolojist, araştırmacı yazar, Godfrey Higgins (1772-1833) klasik eseri Anacalypsis’de Yahudi’lerin Tanrı anlamına kullandıklan Elohim kelimesinin etimolojik kökenlerini bulmaya çalışır. Elohim’in daha önceki orijinal telafuzunun aracı, uzlaştıncı, korumaya aracı olan anlamında Aleim (çoğulu Alim) olduğunu bunun İbrani dilinde sonradan Elohim diye teleafuz edildiğini belirtir.
Elah Allah deyimine çok yakın bir ifadedir. Aramicenin Süriye ve bölgesinde kullanılan Süryanice lehçesinda Tanrı yerine kullanılan Alaha, Aloho Arapça Allah kelimesinin oluşumunda diğer büyük etkisi olan kelime kökenlerinden biridir. Allah sözcük olarak aslı, Süryanice “Aloho” dan geldiği öne sürülür. Süryanice’de şöyle bir deyim vardır: Nhayloğ Aloho (Allah Güç versin). Büyük İslam tefsircisi Razi’ye göre de Allah Arapça değildir. İbranice veya Süryanice’dir.
Bütün bu Tanrıyı çağrıştıran El, İl, Lila, Lilu, Eli, Eloi, Ellil, Enlil, El-İlah, El-Lah, Ellah, Eloah vb. gibi isimler çeşidi Mezopotomya dillerinde aşağı yukarı bir ilahi gücü çağrıştırıyordu. Arapça Tanrı anlamına gelen İlah’ın Aramice kökeni Elah, İbranice Eloah’tır. El’den türemiş birbirine benzer sayısız isim vardır. Korkulan bir ataerkil Tanrı olan El ve bu isme yakın Tanrı adlan olan: Elohim, Elyon, Al, Eloah, Elah gibi adlar genellikle Tanrı’nın güçlü, büyük, yüce, korkulan niteliklerine odaklanır.
Tevrat’ta çoğunlukla İbranicede Tanrı anlamına gelen Elohim kullanılır (2500 civan). El’de yine Tevrat’ta Tanrı anlamında kullanılır. Elohim kelimesinin daha önce çoğul olarak kullanılan Eloah’ın kelimesinin tekili olduğu öne sürülür. İbranicede genelde ‘im ’ ile biten kelimeler çoğul olarak kullanılır. Eloh-im kelimesi genelde tekil değil çoğul anlamda kullanılır. Fakat İbrani-Yahudi tanrısını belirtirken tekil anlam alır. Diğer Tanrıları belirtirken çoğul anlam alıyor diye düşünmemiz gerekiyor.
Tevratta El, Elohim, Elyon, Adonay (İbranice; din/dün), isimleri Tanrı’nın en yüce olma özelliğini vurgular. Elyon kelimesi İbranice yukarıya gitmek anlamındaki Allah kelimesinden gelir. El Arapçada İl olmuş El İlah, İlah muhtemelen Allah’a kadar giden bir evrim geçirmişti.
Bizim Babil olarak adlandırdığımız medeniyet aslında Bab-El’dir. Asurcada Bab kapı demektir El de Tanrı demek olduğuma göre Babil (Babel) Tanrının kapısı anlamındadır. Bizim Osmanlıda kullandığımız Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Sadrazamlık binasına ve daha geniş anlamıyla da Osmanlı hükümetine verilen isim olan Bab-ı Ali (Babıali) binlerce yıllık süreç içinde Babil’in evrimleşerek dilimize girmesinin sonucudur. Bab Arapça’ya da kapı olarak geçmiş Farsça yüce, ulu anlamına gelen Ali ile birleşerek Bab-ı Ali olmuştur.
Ali ismi Allah’ın 99 isminden biri olan ‘El-Aliyy’ isminden alınmıştır: “Gerçekten O, Aliyy’dir (Aliyyun-en yücedir), Hakim’dir” (Kuran; Şura, 51).
Sonuç olarak konuyu özetlersek; El-İl takısının kökenleri, evrimi üzerindeki tartışmalar günümüze kadar açık ve net bir sonuca ulaşmadan gelmiştir. Eloah veya diğer söylenişiyle Elohim kelimelerinin etimolojik kökeni tartışmalıdır. Bazı araştırmacılar Eloah kelimesinin Arapça’da Allah kelimesine dönüştüğünü ileri sürerler. Allah kelimesinin köken itibariyle Arapça Tanrı anlamına gelen ‘İlah’ dan türetilmiş olduğu bunun Arapça, İbranice, Aramice ailesinin bulunduğu Sami dinlerin ortak kullanımı olan El/İl den türetilmiş olduğu daha kabul edilebilir bir görüştür.
Pagan baş Tanrısı ölümsüz El’in isminin geçirdiği linguistik değişmelerin Hem Yahudilere hem Müslümanların hem de diğer birçok dinin Tanrı isimlerinin oluşumunda katkıda bulunmuş olacağı ihtimali kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Bütün dinler bir önceki dinlerin inanç, dil, kültür, yaşam, dünya görüşü gibi birçok öğelerinden beslenerek gelişmişlerdir. Aramca-Süryanice konuşan Hz. İsa da Tanrıya Eli diyordu. Aramca ifadeyle Hz. İsa son nefesinde şöyle diyordu; “Eli, Eli, lama şevaktani” Yani, ‘Tanrım, Tanrım beni neden terk ettin?”.
Sh: 45-49
Kaynak: İsmail TOKALAK, Yahudiliğin Kökenleri Ve Küresel Gücü, Ataç Yayınları Baskı Tarihi: Mayıs 2014, İstanbul
TANRI BİR ÇOK KONUDA YAHUDİLERE TEVRAT YOLUYLA VERDİĞİ SÖZÜ TUTMUYOR.
Kendiside Eşkinazi kökenli bir Yahudi olan Kevin Alan Brook Hazar Yahudileri üzerine yazdığı kitapda şöyle der:
“Bir çoklarımız bir zamanlar Rusya bozkırlarını egemenliği altına almış olan büyük Hazar İmparatorluğu’nun mirasçılarıyız.”
Kökenleri Hazarlara kadar giden ve çoğunlukla Alman, Polonya kökenli Doğu Avrupa’dan gelen Yahudilerin teşkil ettiği Eşkinazi Yahudileri grubunda bugün köken olarak ne kadarının Hazarların teşkil ettiğini bulmak oldukça zordur. Fakat en azında köken olarak İbranioğulları ile bir ilişkileri olmadığını biliyoruz.
Bütün bunlar Yahudilerin İbranioğulları-İsrailoğulları olarak Tanrı katında özel ve seçilmiş bir ırk oldukları teorisini de yıkıyor. Tanrı acaba ayrıcalıklı ve seçilmiş ırk olarak dışarıdan evliliklerle karışmadan saf ve temiz kalmalarını önerdiği İbranioğullarının bu kadar karışmasına nasıl izin verdi? Bu soru II. Dünya Savaşı’ndan sonar Yahudilerin kendi kendilerine sorup da cevap veremedikleri soruyla aynıdır.
Tanrı acaba neden II. Dünya savaşında 5-6 milyon Yahudi'nin soykırımına uğramasına izin verdi.
Acaba Tanrı sanıldığının aksine dünya işerine müdahale etmiyor mu?
Yoksa Yahudiler bir kaç bin yıldır reforme edemedikleri kendi kutsal kitaplarının şövenist ve arkaik öğretilerinin kurbanı mı oldular?.
Tanrı Yahudilere sizi her zaman koruyacağını sözünü tutmamış görünüyor. Tanrı bir çok konuda Yahudilere Tevrat yoluyla verdiği sözü tutmuyor.
Tanrı genelde Yahudilere nüfuslarının çok arttıracağı konusunda şöyle bir söz verir; Ayrıca diğer bir çok sözünü de tutmuyor. Yahudilere Tevrat’ta
“Seni fazlasıyla kutsayacağım; soyunu göklerdeki yıldızlar, deniz kıyısındaki kumlar kadar çoğaltacağım, soyun düşmanlarının kentlerini mülk edinecek”, deniliyor. (Tekvin 22:17)
Bu sözde üzerinden birkaç bin yıl geçmesine rağmen tutulmamış görünüyor Yahudilerin binlerce yıllık süre içinde sayılan fazla artmıyor. Bugün dünya nüfusunun sadece % 0.2’si gibi çok ufak bir rakamı teşkil ediyorlar. Fakat bir gerçek var dünya nüfusuna çok ufak bir oranı teşkil eden Yahudiler dünya ticaret, finans alanlarına oldukça hakim oldukları gibi küresel siyasi acendanın belirlenmesinde ve yönlendirilmesinde nüfuslarının çok üzerinde söz sahibidirler.
Yahudiler tek bir ırk olmadıklarından Yahudilerin ayrıcalıklı bir ırk olma ideolojisi de inanırlığını yitirmektedir. CIA verilerine göre, İsrail devletindeki nüfusun bileşimi şu şekildedir:
Ülkede toplam olarak (işgâl edilmiş bulunan Batı Şeria ve Gazze Şeridi dâhil) yaşayan 6 milyon insanın % 80,1’i Musevîdir. Musevilerin dağılımında ise, en büyük pay, % 32,1 ile ABD ve Avrupa’da doğmuş ve ‘Arz-ı Mevud’a, yani ‘Vaat Edilmiş Topraklar’a göç ederek gelmiş bulunan Yahudilere aittir. İkinci büyük grup, İsrail’de doğmuş yeni nesil’ Yahudilerdir; oranlan % 20,1’dir. Afrika’dan göç etmişlerin oranı % 14,6; Asya kökenli Yahudilerin oranı ise, % 12,6’dır. Yahudi Kürtler de vardır. Bugün Yahudi Kültlerin sayısı, 150.000 olup, çoğunluğu İsrail’de yaşamaktadır. Irak’taki Yahudi Kürtlerin sayısı ise, oldukça azdır.
Tevrat tarafından öngörülen ve artık bugün bu ırkçı şövenist bir doktrin olarak kabul edilen Yahudilerin Tanrı tarafından seçilmiş bir millet olduğu inancı bugün Yahudilerin bazı kesmi arasında da kabul görmemektedir.
İsrail’de bir vakıf tarafından (AVI CHAI Foundation) 2009’da başlayıp 2012’de sonuçlan yayınlanan uzun süren araştırmanın sonucunda; İsrail’de halkın %30’a yakını Yahudiliğin en temel felsefesi olan seçilmiş halk doktrinine inanmıyor.’
Ayrıcalıklı ve üstün ırk olma konusu tarih boyunca Yahudilerde büyük bir problem ve travma yarattı.
Her gittikleri yerde Yahudi olmayanların tepkisini çektiler birçok zülüm, haksızlık ve katliama maruz kaldılar. Yahudiler bu gerçeğin özünü araştırmadılar.
Eğer araştırıp ortaya koysalardı Yahudilik inancının temel doktrini çökmüş olacaktı.
Onlarda bu karşılaştıkları trajedilerin sorumlularını hep kendi, dışlarında aradılar. Anti-semitizmi kısaca Yahudi düşmanlığını suçladılar.
Bu çektiklerinin aslında birçok nedeni olmasına rağmen önemli bir nedeni de kendilerini diğer milletlerden ayrıcalıklı ve kutsal görmeleriydi.
Sh:61-63
Kaynak: İsmail TOKALAK, Yahudiliğin Kökenleri Ve Küresel Gücü, Ataç Yayınları Baskı Tarihi: Mayıs 2014, İstanbul
HİTLER -HOLOKOST?
Hitler’in yanındaki bir sürü üst rütbeli askeri ve sivil kişinin de Yahudi kökenli (Rudolf Hess, Hermann Göring, Dr. Josef Goebbels, Heinrich Himmler Alfred Rosenberg Wilhelm Kube, Reinhard Heydrich, Adolf Eichmann, General Erich von, General Odilo Globocnik.. .vb) olduğu ileri sürülür. Hitler’in bir miktar Yahudi kanı taşımasına karşı yapılan itirazlar 2010 yılında yapılan araştırma sonucunda geçersiz kılındı. Gazeteci Jean-Paul Mulders ve tarihçi Marc Vermeeren 2010 yılı başlarında DNA testi uygulayarak Hitler’in yaşayan 39 yakın akrabası üzerinde yaptıkları testler sonucunda Hitler’in %25 oranında Yahudi kanı taşıdığını ortaya çıkarttı.
Hitlerin belli ölçüde de olsa Yahudi kanı taşıması kaderin bir cilvesidir. Hitler’in dini inancı üzerinde de tartışmalar vardır. Hitler Katolik olmasına bazen dindar görünmesine rağmen pek dindar olduğu söylenemezdi. Dindar olsa bu kadar katliamı yapması oldukça zor olurdu. Joseph Goebbels’in 1939 yılma ilişkin tuttuğu günlüğünde, şöyle yazıyordu; Hitler dindardı fakat Hristiyanlığın yeterli şekilde sertliği önermediği oldukça yumuşak bulduğu için Hristiyanlığı fazla benimsemiyordu. Bir konuşmasında şöyle demişti. Neden bizim Japonlar gibi tanrıları aşkına ülkeleri için ölecek gibi inancımız yok. Müslümanlık bile Hristiyanlıktan bize daha uygun bir din. Hristiyanlık neden böyle zayıf ve kırılgan.
Yahudiler uzun yüzyıllar Hristiyanlar tarafından küçük görülüp, bir çok eziyet görmeleri, onların kollektif bilinçlerinde bir travma yaratmıştır. II. Dünya savaşında karşı karşıya kaldıkları soykırımı neticesi 6 milyon Yahudinin hayatını kaybetmesi, onların hatıralarında unutulması mümkün olmayan akıllarında devamlı canlı olarak tuttukları daha büyük bir travmaya sebep oldu. İlk defa kendi kendileriyle ve inançlarıyla ciddi olarak yüzleşmeye başladılar. Eğer Yahudiler Tanrılarının ayrıcalıklı ırkı ise Tanrı bu vahşete nasıl müsade etmişti. Neden, niçin sorularına hala tatmin edici, doyurucu bir cevap bulamadılar. Bu olay karşısında binlerce yıldır çeşidi dinler tarafından formüle edilmiş tek bir cevap vardı o da Tanrı kullarını günah işledikleri için zaman zaman ağır bir şekilde cezalandırmasıydı.
Yahudiler oldukça dindar insanlardı nerede hata yapmışlardı da Tanrı tarafından cezalandırılmışlardı. Zaten uzun yüzyıllar yersiz yurtsuz gurbet ellerde yeteri kadar eziyet çekmişlerdi.
Neden niçin böyle olduğuna kesin bir çözüm getirmelerinin mümkün olmadığını gördükten sonra, bu soykırımından alabildiğine faydalanma formülünü geliştirdiler. Belli Yahudi gurubları gördüler ki iyi organize olup soykırımını kullanıp oldukça etkili propoganda ve lobi faliyetleri geliştirebilirler. Zekalarını, pazarlama kabiliyetlerini, ticari tecrübelerinı Yahudi soykırımını üzerinde yoğunlaşürarak bunu kendilerine büyük avantaj sağlıyan bir sektöre dönüştürdüler.
Yahudi kökenli Amerikalı akedemisyen Norman Finkelstein kendi ırk ve dininden dindaşları ve soydaşları Yahudilerin bu tutumunu ifşa eden bir kitap yazdı. Kitabın adı ‘Soykırımı Endüstrisi’ idi. Finkelstein bu kitabında Yahudilerin soykırımını bir endüstri haline getirdiğini ve bunu politize ederek alabildiğine faydalanmaya çalıştığını anlatır. Finkelstein kitabında bugün olduğu gibi II. Dünya savaşı ertesinde uzun bir süre soykırımı öncelikli bir şekilde söz konusu edilmediğine değinir. Sosyolog Nathan Glazer’in 1957 de yaptığı araştırmaya göre (American Judaism, Chicago: 1957) Nazi’ler tarafından yapılan Yahudi soykırımının Amerikan Yahudi halkının yaşamını çok az etkilediğini ortaya koyduğuna dikkat çeker. 1949 yılında Batı Almanyanın soğuk savaş başlangıcında Amerikanın yanında yer alması, 1950’lerin başında Batı Almanyanın soykırımı kurbanlarının ailelerine tazminat ödemeyi kabul etmesi Soykırım meselesinin Yahudi cemaatı arasında esas gündem konusu teşkil etmediğini, fakat 1967 yılındaki İsrail-Arap savaşından sonra Soykırımının Amerikan Yahudi yaşamının temel meselesi haline getirildiğini ve bunun sebeplerini izah eder.
Yahudiler soykırımı olayını bilinçli bir şekilde bir sektör haline getirip devamlı gündemde tutarak kendilerine bir koruma çerçevesi içinde dokunulmamazlık kazandırdılar, ve bunu da rakiplerine karşı silah olarak kullanmaktan hiç çekinmediler. Artık Yahudiler ne yaparsa yapsın eleştirmek kader kurbanı, mazlum bir milleti eleştirmekle eşit tutuldu. Batı dünyasında herhangi bir sebeple Yahudileri eleştiren toplumdan aforoz edilme tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Yahudiler bu yarattıkları silahı kullanarak insanları Yahudiler ve onların gücü karşısında pasifize etmek için gizli bir terör yarattılar. Soykırımını bir terör silahı gibi kullanan Yahudi örgütlerin karşısına çıkabilen birkaç cesur gerçek aydının başında yine Yahudi akademisyenler gelir. Bunların bir tanesi Norman Finkelstein ise bir diğeri de Kudüs Hebrew Üniversitesi’nden Prof. Israel Shahak’dır(1933-2001) Shahak soykırımdan kurtulmuş bir kişiydi. Bütün eleştirilere baskılara rağmen İsrail’de yaşarken yalnız Yahudiler için değil bütün insanların temel haklan için mücadele vermişti.
Onun Yahudi olması Yahudilerin yaptıkları haksızlıkları görmemezlikten gelmesini tarafsız bir dünya görüşüne sahip olmasını önleyemedi. Shahak gerçek bir aydın gerçek bir bilim adamıydı. Kitaplarında tarihsel ve güncel olaylardan örnekler göstererek Yahudilerin geleneksel olarak Yahudi olmayanlara karşı ne kadar düşmanca davrandıklarını göstermekten hiç çekinmedi. Yahudilerin Yahudi olmayan halkları aşşağı sınıftan, temiz olmayan yaratıklar olarak görmelerini hem İsrail devletinin hem Yahudi halk için Hem Orta Doğu ve diğer halklar için büyük tehlike arz ettiğini yazdığı eserlerde açıkça belirtmişti.
Yahudi kökenli dil bilimcisi Noam Chomsky, Yahudi Prof. Norton Mezvinsky, Yahudiler soykırımını kullanarak Soykırımı Endüstrisi yarattı diyen Yahudi kökenli Amerikalı politik bilimci Norman Finkelstein, Yahudilerin tek taraflı dünya görüşlerini Filistin halkına karşı yaptıkları haksızlıkları eleştiren, onların soykırımını bile bir silah olarak kullandıklarını ortaya koyan Yahudi kökenli gerçek aydınlardan birkaçıdır. Bu akedemik kökenli aklı başında aydınları da komplo teorocileri Yahudi düşmanı olarak suçlamak oldukça zordur.
Sh: 112-116
Kaynak: İsmail TOKALAK, Yahudiliğin Kökenleri Ve Küresel Gücü, Ataç Yayınları Baskı Tarihi: Mayıs 2014, İstanbul
YAHUDİ KÖKENLİ ABD BİR GAZETECİNİN B. OBAMA’YA AÇIK SUİKAST TEHDİDİ
Yahudi kökenli ABD’lilerin ve İsrail’in ABD politikaları üzerindeki gücü ile dokunulmazlıkları sonucunda yaptıkları kanunsuzluklar dünya barışını tehdit ederken ABD’nin de sosyal ve ekonomik çöküşünü de hazırlamaktadır
Havai Honolulu doğumlu olan Barack Obama (1961-)’nın hem doğum sertifikasının orijinal olup olmadığı ve hen gerçekten Hristiyan olup olmadığı üzerine tartışmalar zaman zaman gündeme gelmektedir. Barack Obama’nın ailesi Afrika'nın en büyük tatlısu gölü olan Victoria Gölü çevresinde yaşıyan Luo kabilesinden. Kenya nüfusunun %13’ü bu kabileden. Bu kabile büyük oranda Hristiyan olmasına rağmen kabilede küçük oranda da olsa Müslümanlar var. Obama’nın ortanca ismi Hussain (Hüseyin) bir Müslüman ismi. Obama’nın dini inancı üzerinde tartışmalar olmasına rağmen Obama Hristiyan ve bunu zaman zaman vurgulamak zorunda kalıyor. Amerika’da meşhur Washington Ulusal Katedral’inin fazla tanınmayan ‘Cathedral Age’ adlı dergisine Ağustos 2012’de Obama dini konularda roportaj verdi. Dinin hayatınızdaki rolü nedir sorusunu Obama şöyle cevaplandırıyordu; ‘Öncelikle, benim Hristiyan inancım bana bir bakış açısı ve güven duygusu veriyor... Başkanlık süremde daha da inançlı bir insan haline geldiğimi daha önce dile getirdim. Bu görev, insanı daha fazla dua etmek durumunda bırakıyor." Bütün bunların yanında ABD’nin siyasi yapısı gereği Obama Yahudi kökenli yardımcılar, danışmanlar tarafından çevrilmiş durumda. Obama ilk defa ABD Başkam seçilmeden önce Yahudilere ve İsrail’e yakın olduğunu göstermek için çeşitli atraksiyonlar yapılır.
Obama Kasım 2008 ABD Genel Seçiminden dört ay önce 24,Temmuz.2008’da İsrail’ gitmiş, Kudüs’teki kutsal Süleyman Tapınağı’ndan kalan Ağlama Duvarı önünde dua edip, Yahudi geleneğine uygun olarak bir kağıda dilek notu yazıp onu duvarın oyuklarına koymuştu. Yahudi ileri geleneğine göre bu notları iki sende bir toplanır diğer kutsal yer olan Kudüs’teki Zeytin Dağı’nda yakılırdı. Obama’nın notu geleneklere tersi yapıldı tamamen politik bir şova dönüştürüldü ve bu not Yahudi otoriteler tarafından alınıp medyaya sızdırıldı. Notta şöyle yazıyordu: “Tanrım bana neyin doğru neyin adaletli olduğu yolunu göster (sağduyusunu ver). Benim ailemi koru. (God, give me he wisdom to do what is right and just, and protect my family)”.
Obama’nın Başkan Yardımcısı olarak seçtiği Joseph R. Biden Mart 2007 yılında İsrail Shalom TV’e İsrail’e sempatik görünmek için ben de sionistim . Sionist olmak için Yahudi olmanıza gerek yok. İsrail Amerikanın Ortadoğuda en güçlü direnme noktasıdır gibi demeçler veriyordu.
Obama 2 Temmuz 2009 da yaptığı açıklamada İsrail’in 200’ün üzerinde nükleer silaha sahip bölgede büyük bir nükleer güç olduğunu görmemezlikten gelerek, İran’ın nükleer bir güç olmasına müsade edemeyiz demecinden dört gün sonra Başkan Yardımcısı Biden’den daha sert bir demeç gelir. Biden 6 Temmuz 2009’da yaptığı konuşmasında da eğer İsrail İran’a nükleer çalışmalarını hedef alarak askeri müdahalede bulunursa Amerika bunu önlemek için bir girişimde bulunmayacak diyerek, İsrail’in İran’a askeri müdahalede bulunması için dolaylı yoldan desteklemekteydi. Obama şirin gözükme politikasına Müslümanları da katmıştır. ABD Başkanı olarak ilk defa Arapça Müslüman selamı veren kişidir. Bu Müslümanların çok hoşuna gitmiş bir kısmı Obama’yı adeta bir kurtarıcı olarak görmeye başlamışlardı.
Obama 4 Haziran 2009 Mısır’ı ziyaretinde Kahire’de konuşma yapar. Konuşmasına esselamünaleyküm diye başlar ve İslam dünyasına sıcak mesajlar verir. Bütün İslam dünyası Obama’nın bu konuşmasını ve İslam dünyası tarafından olumlu karşılanır. Hatta onu dinleyen Müslüman çoğunluğun bulunduğu özellikle ön sıralarda Müslüman ilahiyatçıların oturtulduğu çok ihtiyatla seçilmiş dinleyiciler topluluğu arada seni seviyoruz (we love you) diye bağırarak konuşma karşısındaki memnuniyetlerini belli ederler. Bir yandan Müslümanlara şirin gözükmeye çalışan Obama sağ kolunu bile İsrail’e çok yakın olan militan bir Yahudi kökenliden seçer. Obama’nın ilk kabine ataması olarak Beyaz Saray Genel Sekreteri görevine getirdiği fazla kibar ve diplomatik olmamasıyla meşhur finans sektöründen gelen Yahudi kökenli şahin ‘Rhambo’(Rambo) lakablı Rahm Emanuel (1959 -) idi. Çevresine saldırgan köpek şöhreti(attack dog reputation) ile korku salarken bu kimliği zaman zaman kendisini de rahatsız ediyor olmalı ki Beyaz Saray Genel Sekreteri kendisinin bu nefret dolu saldırgan kişiliğini şöyle itiraf eder; ‘Bazı sabahları uyandığımda kendimden bile nefret ediyorum.’
Emanuel Birinci Körfez Savaşı sırasında İsrail’e gidip burada gönüllü askerlik yapmış olup babası Benjamin M. Emanuel da Siyonist terör örgütü Irgun’ın silahlı militanlanndan biriydi. ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) ödüllü eski ajanı Wyne Madsen, Rahm Emanuel’in İsrail gizli servisi Mossad ile bağlantısı olduğunu iddia etmişti. Rahm Emanuel’in İsrail’in en etkin ajanlanndan biri olduğunu birçok kaynak belirtiyor. Emanuel 2011 yılında Chicago tarihinin ilki Yahudi kökenli Belediye Başkanı olur.
Obama’nın Mısır ziyaretine gitmeden önce uğradığı Suudi Arabistan’da Kral Abdullah’ı ziyareti. Bu Obama’nın aynı zamanda ilk Suudi Arabistan ziyareti oluyor (Haziran 2009).
S. Arabistan Kralının sağ yanında Barack Obama, sol yanında İsrail ordusunda gönüllü askerlik yapmış olan Obama’nın sağ kolu Rahm Emanuel(şimdi Chicago Valisi)
Obama’nın Başkan Yardımcısı olarak seçtiği Joseph R. Biden Mart 2007 yılında İsrail Shalom TV’e İsrail’e sempatik görünmek için ben de sionistim . Sionist olmak için Yahudi olmanıza gerek yok. İsrail Amerikanın Ortadoğuda en güçlü direnme noktasrdır gibi demeçler veriyordu. Bunun yanında bir ABD Başkanı Yahudilere ne kadar sempatik görünmeye çalışırsa çalışsın, bu yeterli değildir. Belli Yahudi güçler tam teslimiyet ister. Amerika’yı perde arkasından yörieten güçler hem kendilerinin hem İsrail’in her istediği ABD Başkanları tarafından yerine getirilsin istenir. Bunu görmediklerinde aba altından sopa göstermekten çekinmezler.
Amerika Atlanta şehrinde yayınlanan Yahudi gazetesi olan Atlanta Jewish Tımesın baş yazarı hatta sahibi olan Andrew Adler gezetesinin 13. Ocak. 2012 tarihinde çıkan makalesinde 7 milyon Yahudinin yaşadığı İsrail’i kurtarmak onları güvence altına almak için gerekirse İsrail hükümetinin İsrail İstihbarat servisi MOSSAD’a talimat vererek Barack Obama’yı bile bir suikastla ortadan kaldırılması gerektiğini yazabiliyor. Bu açık suikast kışkırtması talebine karşı tepkiler gelince Andrew Adler özür diledi ve istifa etti. Fakat Adler vermek istediği mesajı vermişti. Bize yanlış yapan gider. Bu teklifi bir Hristiyan veya Müslüman gazeteci yapsaydı terörist muamelesi görür mahkeme mahkeme sürünüldü. Fakat ABD’deki belli Yahudi kökenli güçler öyle bir dokunulmazlık kazanımlar kendilerini o kadar güçlü hissediyorlar ki ABD Başkanına suikast yapılmasını açık olarak teklif etme cesaretini bile kendilerinde buluyor üstüne üstlük hiçbir soruşturmaya bile tabi olmuyorlar ve ceza dahi almıyorlar. Kennedy’nin suikasta uğramasında İsrail İstihbarat Servisi MOSSAD’ın da parmağı olduğu konusunda şüpheler olduğunu daha önce belirtmiştik. Kendisine suikast yapılması istenen Obama bizim önceliğimiz İsrail’dir diye demeçler veriyor, İsrail ağlama duvarına gidip kafasında Yahudi takkesi (kippa) ile dua ediyor İsrail ve Yahudilere sempatik görünmek için her fırsatı değerlendiriyordu. Fakat yine de belli güçlere yaranamıyordu. Aynı ABD Başkanı ve Kongre’nin onayıyla İsrail senede Amerika’dan $3 milyar dolarlık hibe tarzında yardım alıyordu. Bu yardımda taksit taksit değil her sene mali yılbaşında bir kere de ödeniyor. Ek ödemelerle esas rakam senede $43 milyar doları buluyordu.
Güç odakları için ne yaparsanız yapın yaranamazsınız daha bütün taleplerle karşılaşırsınız. Sizi tamamen kontrolleri altına almak isterler. Onların her istediğini yapmazsanız böyle açıkça ölüm tehditleri bile alırsınız.
Obama’ya yapılan açık suikast tehdidi Yahudi dokunulmazlığının verdiği cürretin sonucudur. Amerika bu güçlere çok önceden teslim olmuştu. 20 yüzyılın ortalarında küresel güç kademelerine hızla tırmanan Amerika’nın bu yozlaşmış güçlerin kontrolü altına girmişti. Amerikan rüyası kalıcı değildir ve Amerika’nın en demokratik ülke olduğu iddiası çok büyük bir illüzyondan ibarettir. Bu düzende ABD Başkanlarının bile bağımsızlığı ve güvenliği garantide değildir. Amerika’da hangi demokrasi diye sorarsanız burada gerçekten demokrasi falan yoktur. Amerikanın bu iki yüzlü çelişkili yapısını Amerikalı meşhur roman yazarı, edebiyatçı Mark Twain (Samuel Langhome Clemens) (1835-1910) şöyle ifade ediyordu;
‘Onurunu yitirmiş, cepleri rüşvet, ağzı dindarca iki yüzlülüklerle dolu görkemli ana. Bu görkemli ana aslında Hristiyanlar ve ön planda görünen politikacılar tarafından tarafından idare edilmiyor.
Obama Temmuz 2008’de İsrail’e gitmiş Kudüs şehrini ziyaret ederek Yahudilerce kutsal sayılan Ağlama Duvarı’nda (Wailing Wall) dua etmiş Yahudi geleneğininde olduğu gibi bir kağıda dilek yazarak duvarın taşları arasına rulo yaparak bırakmıştı. Sözde gizli yapılmış bu ziyaretin fotoğrafları önce İsrail sonra dünya basınında yayınlandı. Burada asıl amaç Kasım 2008 seçimlerinden önce İsrail ve Yahudi desteğini almaktı.
Howard Zinn, Amerikan Birleşik Devletleri Halklarının Tarihi, Çeviri: Sevinç Sayan Özer (Ankara: İmge Kitab. 2005, s. 342).
Kaynak: İsmail TOKALAK, Yahudiliğin Kökenleri Ve Küresel Gücü, Ataç Yayınları Baskı Tarihi: Mayıs 2014, İstanbul
YAHUDİ GERÇEĞİNDEN HİÇ VAZGEÇMEDİ
Tanrının ayrıcalıklı ırkı yoktur. Paul Tıllich(1886-1965)’in de dediği gibi Tanrı, var olmanın ta kendisidir, ayrı bir varlık değildir.
Kendini üstün ve ayrıcalıklı görerek her şeye sahip olmaya çalışarak dünyaya hâkim olmak Tanrıyı oynamak demektir. Bu çağdışı hastalıklı ideoloji herkesi felakete sürükler dünyaya barış ve huzur getirmez.
Yahudiler binlerce yıllık tarihlerinin belli kısmını değişik yazarlar din adamları vasıtasıyla kayda almışlar olayların bazılarını abartmışlar bazılarına gerçeküstü mitolojik hikayeler eklemişler. Kitaplarının içine Tanrıyla diyaloglar Tanrıdan emirler de koyarak kitaplarını kutsallaştırarak hem tanrılarını hem dinlerini de millileştirmişlerdi. Millileştirilen Tanrı ve dinleri ileride kendi ırklarının bir arada tutulmasına çok büyük yardımcı olacaktı. Kısaca kitaplarını yaşadıkları dönemin mitolojik kültürel anlayışımda etkileriyle de sentez ve harman yaparak (Torah-Tevrat) ismini vererek tamamlamışlardı.
Karl Marx “Para İsrail’in kıskanç tanrısıdır. Yahudi tanrısı dünyevileştirilip dünyanın Tanrısı haline getirildi. ”demişti.
Aslında Yahudiler Tanrıyı dünyanın değil Yahudilerin tanrısı haline getirmişlerdi.
Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat kutsal bir din kitabı olmakla beraber milli bir değere de sahiptir: Yahudiler, Diaspora (sürgün) dönemlerinde bile varlığını ve milli benliğini bu kitap sayesinde korumuşlardır. Onlar, en zor şartlarda ve günlerde Tevrat’a dayanarak onun Yahudi kurtuluşu için verdiği önerilerle umut bulmuşlar, geleceklerini ve ideallerini Tevrat’tan destek alarak şekillendirmişlerdi Tevrat, Yahudileri binlerce yıllık tarih sahnesinde tutan ve bugünlere kadar getiren temel dinamik olmuştur. Bu yüzden Yahudiler Tevrat’ı küçük yaştan itibaren çocuklarına öğretmeyi temel dini zorunluluk olarak görürler. Esasen Yahudiler, tarihi geçmişleri itibariyle hep başka ülkelerde yaşamış ve siyasette yer almamış olduklarından malmülk edinmeleri engellenmiş veya sürgünlerle varlıklarını geride bırakmak zorunda kalmışlardı. Bundan Dolayı Yahudiler para altın gümüş gibi hep taşınabilir mallar üzerine yatırım yaptılar. Bu konuda uzmanlaştılar. Ticaret, para faiz işleri ile uğraşmak belli bir okuma yazma ve matematik bilgisine ihtiyaç gerektiriyordu. Ayrıca Tevrat’ı küçük yaşta öğrenmek içinde okuma yazma bilmek gerekiyordu. Bütün bunlar Yahudileri diğer milletlere nazaran daha eğitimli kıldı. Hem ticaret ve para ile uğraşmaları hem eğitimli olmaları onların daha bilgili ve zeki olmasına neden oldu. Yahudiler genetik kodlan ve gelenekleri vasıtasıyla bütün bu avantajlarını gelecek nesillere aktardılar. Yahudiliğin zekası bu birikimden ve tarihi süreçten kaynaklanır. Yahudilerin seçilmiş insan olduklarını, başka milletlerden üstün olduklarını Tanrılarının yalnız kendi halklarını koruyup kolladığını kendi dışındakilere sönürülecek soyulacak kaz gibi görmeleri artık modern çağda hem eleştirilecek hem kızılacak bir dünya görüşüdür. Çağımızda bu çağdışı düşmanca ve şövenist görüşler eşliğinde davranış normları geliştiren Yahudileri eleştirenleri topyekün Yahudi düşmanı Anti Semitik diye karalamaları artık fazla inandırıcılığı olmayan bir savunmadır. Fakat hala çok etkili olmakta büyük bir kitleyi korkutup susturmaktadır. Bu kısır döngü kırılmadığı sürece ne Yahudiler bir özeleştiri yapacak ne de dünyaya barış ve huzur gelecektir.
Yalnız Yahudiler bütün olarak haksızlık etmemek gerekir evet Yahudiler tarih boyunca kutsal kitaplarını çok eski geleneklerden ve mitolojik inançtan gelen bazı katı ve acımasız öğretilerinin mağduru olmuştur.
Fakat Yahudiler dini inaçları dışında çok iyi eğitimli dünyayı bilen yeniliklere açık kültürlü bir ırktır. Yahudiliğin çağdışı kalmış çok katı kurallarına artık onlarda inanmamaya ve bu kuralları terk etmeye başlamışlardır. İsrail’de son yıllarda yapılan bir kamuoyu araştırması bunu açıkça göstermektedir.
İsrail’de bir vakıf tarafından (AVI CHAI Foundation) 2009’da başlayıp 2012’de sonuçlan yayınlanan uzun süren araştırmanın sonucunda;
İsrail’de halkın % 20’nin Tanrıya inanmadığını göstermektedir.
Yalnız %56’sı öbür dünyada yaşam olduğuna inanıyor.
Bunun yanında yalnız %46’sı kendisini laik ve % 15’i kendisini dindar olarak görüyor.
Yalnız %51’i Mesih’in geleceğine inanıyor. Fakat bütün bunların yanında İsrail’de nüfusun % 67’si kendilerini hala seçilmiş ayrıcalıklı halk olarak görüyor.
Yani %30 yakım kendisini Yahudiliğin en temel felsefesi olan seçilmiş halk doktrinine inanmıyor.’
Dini dogmatik inancın öne sürdüğü görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğu zaman süreci içinde belli bir mantık süzgecinden geçirildiğinde bir çelişki oluşturabilir. Bu paradoks aşağı yukarı dinlerin ortak tarafım da teşkil eder. Bundan dolayı burada yalnız tek taraflı Yahudilerin kutsal kitabındaki katı tutumu ve bugün ile çelişki teşkil eden görüşlerini eleştirmek haksızlık olur. Dinler Kuran’da birçok barışçı hoşgörü içeren ayetlerin yanında Yahudi ve Hristiyanlara olumsuz yaklaşan savaşa teşvik eden bir çok ayetin yeniden ele alınması gerekmektedir. Allah adına eline silah alıp terörist faaliyetlerine katılan Müslümanların meşruiyet dayanaklarının ne olduğu da soruşturulmalıdır. Hz. İsa’yı “bir yanağına tokat atana diğer yanağım çevir” (Luka, 6/29) diye konuşturan, hep uzlaşma barış öneren savaş ve şiddetten uzak durmayı öğütleyen kutsal kitaplan İncil’e rağmen Hristiyanlar nasıl oldu da engizisyon mahkemelerini kurdular?
Birçok katliama neden olan Haçlı seferleri düzenlediler, I. ve II Dünya Savaşlarında nasıl birbirlerini boğazladılar ve hala nasıl uydurma nedenlerle enerji bölgelerinde savaşlar çıkartıyorlar?
Para ve çıkarlar işin içine girince din ve Tanrının kurallarıda değişikliğe uğramaktadır.
Yahudiler kendi ağızlarından kendilerini şöyle tarif ederler:
“Biz Yahudiler dünyanın en güçlü halkıyız. Çünkü bu sahip olduğumuz gücün nasıl uygulamaya koyacağımızı biliyoruz”.
Yahudiler yaşadıkları ülkelerin geleneklerini, dilini öğrenip oraya adapte olabilirler, fakat çok azı bu ülkenin halkının bir parçası olur. Onlar bir devlete değil aslında Yahudi toplumuna aittir.
Onun için aşın tutucu Yahudiler İsrail devletine bile karşıdır.
Yahudiler yukarıdaki tanımlamalarla kendi ağızlarından kendilerini çok güzel bir şekilde izah etmektedirler. Yahudilerin bir özelliği de yalnız dünyada olup bitenleri (ekonomik, siyasal vb.) iyi bilmeleri değil kendilerini ve güçlerini de iyi tanımalarıdır. Yahudiler genelde zeki akıllı bilgili dünyada ne olup bittiğini en iyi bilen toplumdur. Binlerce yıllık tecrübeleriyle kimliklerini kaybetmeden her yerde yaşayabilme becerisini kazanmışlardır. Kutsal kitapları ve dinleri onları hep geleceğe umutla bakınasım sağlamış birliklerini güçlendirmiştir. Yahudilerin küresel gücünde biraz da bu etkenin önemli bir rolü vardır.
Toplumu, kısacası hepimizi şekillendiren olgular içinde yaşadığımız zıtlıklar, çelişkiler, sürekli değişiklik yanında yerleşmiş sabit inançlar, gelenekler değimli?
Türkolog İrene Melikoff'un (1917-2009) dediği gibi ‘Aslında hepimiz aşılması çok güç olan ve çoğu kez uzun sürede kabul edilegelmiş fikirlerin sonuçlan değil miyiz?’
Yahudilerde dindarlık hamuru içinde şekillenmiş olmasına rağmen yaşama rasyonel açıdan bakan bir kültürün ürünüdür.
Aslında bütün mesele ne kadar inançlı olunup olunmadığı değil ne kadar rasyonel olunup olunmadığıdır.
Yahudiler aşırı dindarlık ölçüleri içinde bile dünya yaşamlarındaki mücadelede rasyonel olmayı becerebilmişlerdir.
Başarılarını da biraz bu olguya borçludurlar.
sh:306-309
Kaynak: İsmail TOKALAK, Yahudiliğin Kökenleri Ve Küresel Gücü, Ataç Yayınları Baskı Tarihi: Mayıs 2014, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.