Print Friendly and PDF

Gelecekle İlgili Bütün Bilgiler Uçar.

Bunlarada Bakarsınız


Kim evli değilse Şam'a göçsün, çünkü başka şehirlerde öyle karanlık fitneler kopacak ki oralardaki halkın çoğunun kurtuluşu güç olacak”  (aynı Vasıyyetnâme'den terceme).

Sadreddin'in İstanbulda, Ayasofya Kütüphanesinde 4849 No. lu mecmuada Mehdî hakkında bir risalesi vardır. Mecmuanın son - risalesi olan ve ciltte sahifeleri karışan bu küçük risale (168. a - 180. a), Sadreddin, İbn-ül Arabî ile Ekberiyye mensuplarının fi­kirlerini anlamak bakımından pek değerlidir. Şeyh-i Kebîr, bu risalede,

İMÂM HASAN ALEYHİSSELÂM SO­YUNDAN OLAN MEHDÎ'NİN 613 RAMAZANININ YİRMİ YEDİNCİ CUMA GECESİ DOĞDUĞUNU (187. b),
654 HİCRÎDE KENDİSİ GÖSTERDİĞİNİ (168. b),
666 YILINDA, HALKIN, BİRÇOK ŞAŞILACAK ŞEYLERE ŞAHİD OLACAĞINI (180. a),
683 YILINA KADAR DA İSA'NIN İNECEĞİNİ BİLDİRMEDEDİR (179. b).

654 yılın­dan bahsedilirken, “vaktimizden üç yıl önce” kaydı, risalenin 651 de yazıldığını açıklar. Sadreddin'in bu risalesiyle İbn-i Sina'nın risalelerini muhtevi ola bu mecmuada, “81. b ve 87. B” de 697 hicrîde, yazılan, diğer bir nüshayla mukabele edildiğine dair iki kaydın mevcudiyeti, mecmuanın değerini arttırmadadır. (GÖLPINARLI A. , 1985), s.235


DEPREMİN SUÇLUSU YİNE KADER Mİ OLACAK?


Önce eski bilgileri hatırlayalım.
MARMARA DEPREMİ
17 Ağustos 1999, Gölcük Saatler gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle kendilerini evlerinden dışarıya atarken sanki bir kıyameti yaşıyor gibiydiler. Ali Kırca'nın yönettiği Siyaset Meydanı'nda enkazdan kurtarılan bir bayan şunları söylüyordu.
'O gece ne olduğunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki bu, depremden farklı bir şeydi. Bir iddiaya göre depremden hemen önce Gölcük' ten Avcılar' a kadar geniş bir alanda görülen "ateş topu" ile ilgili bilimsel bir açıklama yapılamıyordu. Birtakım teoriler ortaya atılmaya başlandı. Kimine göre Ruslar bomba patlatmıştı. Kimine göre de Yugoslavya’ya atılan bombaların yer kabuğunun dengesini bozması sebebiyle depremin gerçekleştiğini söylüyordu. Hatta bazılarına göre işi PKK bile yapmış olabilirdi. 
Nitekim CNN televiyonu Başbakan Bülent Ecevit ile yaptığı bir röportaj sırasında depremin arkasında PKK mı var? " sorusuna "Sanmıyorum" cevabını vermişti. Oysa bu sorunun doğal yanıtı
"siz ne saçmalıyorsunuz, depremle PKK nın ne alakası var." Olmalıydı. Bu soruya verilen cevap, akıllara, PKK nın deprem oluşturabilme ihtimalinin olduğunu düşündürdüğü gibi, yapay depremlerin olabileceği sonucuna da götürmektedir.   Bu teoriler arasında akla en yatkın olanı Future Times da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikâyeydi. Bu senaryoya göre, San Andreas fay hattında meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu.  Yıllar önce Sırp asıllı Amerikalı bilimadamı mucit Nicola Tesla tarafından geliştirilen bu “düşük frekanslı elektromanyetik ışınımla yüksek enerji nakli" tekniğini, hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle, çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabileceklerdi. Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü bir silah geliştirmek amacıyla üzerinde çalıştığı bu projeyi, bir yandanda barışçı "deprem indirgeme" sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmayı ve fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu.
Bu nedenle proje önce Avustralya'nın çıplak ve seyrek nüfuslu kırsal bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi sıra. 
Değişik zamanlarda Kafkaslar' da, Okyanus tabanında ve Güney Amerika'daki Ant dağlarında tektonik uyarılar verilmek suretiyle endüktif deprem yaratma konusunda büyük adımlar atıldı.  Bu araştırmalar Amerika' da HAARP ve diğer askeri tesislerin kumanda merkezlerinde yürütülüyordu. Bu arada, Türkiye, Japonya ve benzeri deprem bölgelerinde de sismik ağ şebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesine devasa bilgisayarların kayıtlarına gönderilmeye başlandı. Ve gün geldi bu sistem Türkiye'de denenmek istendi.  Bölge zaten yılardır bu amaçla sismik espiyonaj altındaydı. Nitekim gelişmeleri dikkatle takip edenler, depremden hemen sonra, Türk Telekom' un Türkiye'nin sismik bilgilerini Pentagona ileten NATO Üssü' nün iletişimini nasıl kestiğini ufak puntolarla gazetelere düşen haberlerden hatırlayacaklardır.
ABD' nin asıl hedefi, Kuzey Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği tecrübe ve bulguları, San Andreas fay hattına uygulamaktı. Bu iş yine çok yüksek askeri gizlilik taşıdığından yürütme işi İsrailli uzmanlara verilmişti. Gerekli makine ve donanım gizlice denizaltılarla Gölcük üssüne getirilerek oradaki, yeraltı, denizaltı korunaklarına kuruldu.
TÜRK MAKAMLARI DURUMDAN DETAY BAZDA HABERDAR DEĞİLDİ. DENEY BAŞARILI OLACAĞINDAN SONUNDA KİMSE NORMAL DIŞI BİR ŞEYİN OLDUĞUNU FARK ETMEYECEKTİ.  Bu amaçla Gece Şahini tatbikatı’nın Gece 03:00 da başlaması planlandı. Gece saat tam 03:00 da düğmeye basılacak ve Gece Şahini devreye alınacaktı. 1-2 dakika içinde de oluşturdukları muazzam enerjiyle Marmara'nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerinden kırıp, aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklardı. Böylece büyük bir deprem önlenmiş olacaktı. Ama o gece bir şeyler yanlış gitti Doğa kendini yönetmek isteyenlerden bir kez daha intikam almıştı. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10.000 kat üstünde bir güçle gelmişti. Zayıflayan titreyen elektrikler geri geldiğinde, gece saat 03:05'i gösteriyordu.  Daha bir kaç dakika öncesine kadar korunağın içinde şampanya patlatmayı bekleyenler, şimdi korkudan buz gibi donmuş, hareketsiz ayakta duruyorlardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. On binlerce insan, çoluk çocuk, o enkazın altında can çekişiyor veya cansız yatıyordu. Bu tarihin en büyük felaketiydi; hem de insan eliyle yaratılan... 
İşte o andan sonra çantalardan çıkan Q planı çalışmaya başladı. İlk önce bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi felç edildi. Kimsenin birbiriyle haberleşmesi istenmiyordu. Cumhurbaşkanı dahi sabahleyin "benim de telefonum kesikti" şeklinde garip bir açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı ve başbakan şaşkındı. Saatlerce "üzgünüz" bile diyemediler. 
4 dakika içinde İsrail Başkanı Barak ve birleşik Devletler Başkanı Clinton ile irtibat kuruldu. O anda İsrail' de Ben Gurion' un Lod askeri havaalanından 4 adet savaş uçağı savaş uçağı eşliğinde 2 nakliye uçağı havalanıyordu. 2 dakika sonra da İsrail Deniz Kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha komutanlığı'na bağlı tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6' ncı filosuna bağlı gemiler de rotalarını İstanbul' a çevirmek için Pentagon'dan emir aldılar. Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki de onlardan da Türkiye için sözler alınıyordu. Yunanistan bile harekete geçirilerek Türkiye' ye karşı olan hasmane tutumuna son vermesi sağlanıyordu. Tüm Batı başkentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Her şey kontrol ve koordinasyon altındaydı; bir tek Türkiye dışında. İSRAİLLİ ASKERLER VE ÜST DÜZEY SUBAYLAR O GECE GÖLCÜK’TE NE ARIYORLARDI. Bu devir teslim töreni her yıl yapılan rutin bir ulusal törendi. Uluslararası bir kimliği yoktu.  Bunun nedenini şimdi daha iyi anlıyoruz. Hiç kimse bu güne kadar hiç katılmadıkları bu devir teslim törenine neden katıldıklarını sormadı. Ya şaşkınlıktan, ya da telaştan, enkaz altında kaç İsrail askerinin öldüğü, kaçının yaralandığını da soran olmadı.
O felakette kaç İsrail askerinin öldüğünü ne Genelkurmay yayınladı ne de İsrail böyle bir bilgiyi açıklamak nezaketinde bulundu. Herkese verdikleri imaj ise oraya biz yardım için geldikleriydi.  Hemen bir hastane kurdular. Esas amaçları enkaz altındaki askerlerini ve önemli askeri malzemeyi çıkartarak götürmekti. Biz de "Bak şu İsrail'e helal olsun, hemen yardımımıza koştu" diyerek sevindik. Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasında Batı'da bu hareketlilik yaşanırken bölgede de çok hızlı ve çok gizli askeri hareketlilik hâkimdi.  Ancak herkes kendi derdine düşmüş olduğundan bu olağanüstü gizli operasyondan kimsenin haberi olmuyordu. BÖYLECE BU İŞİ PLANLAYANLAR GECENİN KARANLIĞINDAN DA YARARLANIP DENİZALTINDAN PARÇALARI YÜZEYE VURAN TESLA MAKİNESİNİN KALINTILARINI TOPLAYIP, YER ALTI VE YERÜSTÜNDEKİ TÜM İZLERİ YOK ETMEYE ÇALIŞIYORLARDI. Ve bölgeye son hızla gelen Rus araştırma gemisi dahi sabah saat 06:30' da bölgeye vardığında, havanın aydınlanmasıyla birlikte etrafta delil olabilecek tek bir cisim bile kalmamıştı. Deniz altında oluşan radyasyon anlaşılmasın, dibe çöken kalıntılar araştırılmasın ve patlama sonucu meydana gelen denizaltı krateri ve çukur ortaya çıkarılmasın diye bu bölge derhal askeri karantinaya alınarak dalışa yasak bölge ilan ediliyordu. Ancak bütün bu temizlikler yapıldıktan sonra Ecevit ve daha sonra da Demirel'in bölgeye gitmesine izin veriliyordu.  Amerika tüm imkânlarını seferber etti. Clinton Amerikan halkından Türkiye'ye yardım etmesini istedi. Kasım' da Türkiye'ye geleceğini ilan edip; Ecevit' in de bu arada Amerika' ya (belki de binlerce şehidin diyetini konuşmaya) kendini ziyarete geleceğini haber verdi. 
İlk anda çok yadırgadığımız Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un "yabancılara tek bir hasta bile vermem demesini, ABD Deniz Kuvvetlerine ait yüzer hastanede tek bir hastanın bile tedavi edilmediğini, 750 ton yardım malzemesiyle yüklü bir İsrail gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutulmasını şimdi yadırgayabiliyor musunuz?
Enkaz altında binlerce Mehmet, Hatice, Ayşe ve Ali'ye karşı bir vicdan borcumuz var. Onlar geride gözleri yaşlı on binlerce sevenlerini, sıcaklıklarından mahrum bırakırken, sırf Kaliforniya'da Johnny' ler, Susan'lar ve Alice' ler yaşasın diye yaşamdan çalındıklarını dünya bilsin.

 JAPONYA DEPREMİNE NÜKLEER DENEME Mİ SEBEP OLDU?

Eğer Deprem oluyorsa ve arkasından iki gün sonra Yanardağ faaliyete geçiyorsa ardında da Nükleer tesis patlıyorsa, Bu zinciri enteresan buluyormuşsunuz?
Ben çok enteresan buluyorum. Dünyanın bacaları yanardağlardır. Yanardağ faaliyette olduğu zaman deprem olmaz. DÜNYAYI YANARDAĞLAR RAHATLATIR.
Dünya bir yumurtaya benzer. Bazen yumurtanın sarısı tam ortada olmaz kenara kayık olur. Beyazı bir tarafta çok bir tarafta az olur. Dünyanın merkezindeki Akkor da öyle. Magmalar ise yeryüzüne en yakın kayık taraftır. Dünyadaki termal kaplıcaların olduğu bölgelerdir.
Örneğin: Afyon kaplıcaları depremi 1969, Dinar depremi 1998 Bursa termal kaplıcaları depremi 1999
Çin’de Japonya  Haiti’de Bu kaplıcalardan çıkan sular Akkor’u rahatlatıyor yani kaplıca olan yerde 7,5 tan Büyük deprem olmaz! Olasılığı da imkânsızdır.

JAPONYADA OLAN NÜKLEER DENEMEDIR DERİM!
Mesela 5 yıl önce Japon borsası dünyanın 17. borsası iken 5 gün önce dünyanın 5. borsası idi.
Ya bugün?
Japon borsasında kimin paraları var?
Arap petrol şeyhlerinin yani Petro dolarların Ne oluyor Arap yarımadasında bugün?
HALK HAREKETLERİ!
Bu hareketin karsında olanların paraları nerede?
Japon borsalarında Güme giden Petro dolarlardan kazançlı çıkan ülke hangisidir?
Benden bu kadar gerisini siz duşunun  
(H.Erroll Gelardin 14.03.2011)

JAPONYA DEPREMİ DOĞAL MI? YOKSA HA(A)RP MI?
    Japonya'da deprem oldu, büyüklüğü en son 9.1 olarak ölçüldü. Ölen ve yaralananlar oldu. Mal kaybı oldu. Ama depremin etkisi bununla bitmedi. Yüksekliği 10 metreye varan dalgaların oluşturduğu Tsunami ile Japonya depremden daha büyük bir felaket yaşadı.     Haberleri ve deprem ile ilgili siteleri araştırırken karşıma HAARP isimli bir Amerikan projesi çıktı. "Yapay Deprem" , "HAARP deprem" , "Gölcük Yapay Deprem" gibi anahtar kelimeler kullanırsanız Google size okumaktan üşeneceğiniz kadar site ve bilgi dökebiliyor.     
Gelelim sadede, bu deprem ve Tsunami "doğal" mıydı?
Yoksa suni olarak çıkarılan ekonomik kriz gibi dünyayı yeniden şekillendirmeye yönelik bir çalışma ve gözdağı mıydı?     
Birileri Japonya ve Asya'ya yönelik "ince" mesajlar mı veriyordu?
Komplo teorileri üretmek mümkün.

HAARP NEDİR?

 
Kısa adı HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) olan ve ABD tarafından İyonosfer'in özelliklerini ve davranışlarını araştırmak üzere Alaska'da sürdürülen çalışmadır. İlk kez Sırp asıllı Amerikalı bilimadamı Nikola Tesla tarafından ortaya atılmış bir fikirdir.
Bu projenin hayata geçirilmemesi için birçok ülkede kampanyalar olmuştur. Çünkü HAARP projesi iklim kontrol ve yapay deprem silahı olarak kullanılabilme iddialarından dolayı çok tartışmalı bir konu halini almıştır.
HAARP, Pentagon'un kontrolünde ve ABD ordusunun hizmetinde olan önemli bir projedir. Alaska'daki merkezde şu anda, yüksek frekansta radyo sinyali yayımlayabilen toplam 48 adet anten bulunmaktadır. Bunların yanı sıra, çok yüksek frekanstaki sinyallerle ilgili çalışmalarda kullanılacak olan bir radarın yapılması da planlanmaktadır.
HAARP projesi kapsamında, iyonosferin ısıtılması yoluyla ELF (çok düşük frekans) dalgaları da üretilmektedir.
Elektromanyetik dalgalar üzerine birçok deneyin yapıldığı bu alan uçaklar için çok tehlikelidir. Bu yüzden HAARP tesislerinde, uçak kontrol sistemi kurulmuştur. Herhangi bir uçağın yaklaşması durumunda antenlerin faaliyetleri otomatik olarak durdurulmaktadırlar.
HAARP meydana getirdiği olayları inceleyelim.
1-İklimleri değiştirebilir.
2-Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir.
3-Ozon tabakası ile oynayabilir.
4-Deprem yaratabilir.
5-Okyanus dalgalarını kontrol edebilir.
6-Dünyanın enerji kuşakları ile oynayarak insan biyolojisini ve beynini etkileyebilir.
7-Radyasyon yaymadan termonükleer patlama oluşturabilir.

HAARP ve Doğa Olayları İlişkisi:
1981 yılında nükleer mühendis ve ABD nin önde gelen Tesla araştırmacılarından Albay Thomas Bearden, Amerikan Psikotronik Derneği’nde bir konferans verdi. Konuşmasının bir bölümünde 1978 yılında Specula dergisinde de tartışılan Tesla vericileri tarafından üretilen kalıcı dalgalardan bahsetti.  “Yaptığımız şey frekansı değiştirmektir. Eğer frekansı bir yönde değiştirirseniz, enerjiyi dünyanın diğer bölümünde hedeflediğiniz yerin ilerisindeki atmosfere boşaltırsınız. Havayı iyonize etmeye başladıkça, hava akışı seyrini, jet gidişlerini vb. şeyleri değiştirebilirsiniz. Bu mükemmel bir hava makinasıdır. Eğer ani bir şekilde boşaltırsanız, bunun gibi küçük iyonizasyon elde etmezsiniz. Bu kez kıvılcımlar ve ateş topları dünyanın yüzeyine boşalacaktır. Bu aletle ileri geri oynayarak, dünya çapında dev hava değişikliklerine yol açabilirsiniz.”
28.Temmuz 1976 yılında Çin, Tanghan’da yaşanan ve 650.000’in üzerinde kişinin ölümüyle ilgili New York Times’da bir yazı çıktı. SARSINTIDAN HEMEN ÖNCE GÖKYÜZÜ ANİDEN AYDINLANMIŞTI. BEYAZ VE KIRMIZI IŞIKLARDAN OLUŞAN BU ATEŞ TOPU 200 mil uzaktan bile görülmüş, birçok ağacın yaprakları yanmış ve sebzeler kavrulmuştu, tıpkı 17 Ağustos 1999 depreminde olduğu gibi.  1979 yılında 56 önemli deprem olmuş. (HAARP Kıyamet Teknolojisi, Aydoğan Vatandaş.-Kıyamet Alametleri, Ergun Candan. )

İNSANLARI TEPKİSİZ KIL  VE  ÖLDÜR  PROJESİ


Sıcak savaşı bittiği günümüzde soğuk savaşlardan biride tabii felaketleri tetikleme projeleridir. Yukarıda örneklerini verdiğimiz hususlar ile Türkiye hakkında önümüzdeki günler için bir felaketi kabullenme projesi başlatılmış durumdadır. Bu sonuca nasıl ulaşıldığı sorulursa söyleyebiliriz ki;
17 Ağustos 1999 depreminden önce etrafımızda deprem senaryolarında artış yaşanmıştı. Birde inançlı kesimde depremden korunma duaları namıyla birçok dua dile düşmüştü. Bir yerler keramet saçıyorlar, felaket üzerimize gelecek dua edelim, diye topluca dua etme ve  umre proğramları vb. düzenleniyordu.
Dua felaketlere engel olur.
Ancak dualarımız Allah Teâlâ tarafından kabul edilmedi ve felaket kapımıza geldi.
Niye gelmesin ki?
İnsanları köle etmek isteyen zihniyet savaşına başlamış, biz ise karanlık odalarda sadece dua ederek beklemek, bulunduğumuz yerleri terk edip, başka yerlere gitmek çözümleri üretmekle geçiştirdik.
Tabii ki deprem oldu.
Acılar içimizde kaldı.
Asıl önemli olan aynı senaryo yine bir şekilde işletilmeye başlatılması. Öyle ki insanların itibar ettiği Allah Teâlâ dostları ağzından deprem olacak diye haberler yayılıyor.
NİYE YAYILMASIN Kİ, EKONOMİLERİ BATMA NOKTASINA GELMİŞ EMPERYALİST GÜÇLER KAZANÇ KAPILARINI ARALAMAK İÇİN FELAKETE İHTİYAÇLARI VAR. HAARP in kerametiyle yine deprem olacak, sonra bize diyecekler ki “bakın sizin güvendiğiniz insanlar nasıl bildiler.”
Binlerce bebek yine ölecek.
Kim tarafından?
Ölüm Allah Teâlâ’nın emridir. Ancak cinayetler teknolojinin kudretiyle işlenecek. Bunu  görmekte mümkün olmayacaktır.
İnsanlar günahkar,
Allah Teâlâ azap emri verdi,
Kader suçlu
Fay vardı şu vardı,
şu oldu….

HAKİKİ CEPHENİN BU ŞEKİLDE OLMADIĞINI SİZE AÇIKLAMAK İSTİYORUZ.

Hadisi şeriflerde bu husus hakkındaki rivayetler şu şekildedir.

1-Sa'd b. Ebû Vakkas radiyallâhü anh dedi ki:
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bir gün yayladan geldi. Benî Muâviye'nin mescidine uğradığında içeri girerek orada iki rekât na­maz kıldı Onunla birlikte biz de kıldık. Namazda Rabbine uzun uzun dua etti. Sonra bize döndü de şöyle buyurdu:
"Rabbimden üç şey istedim. Bana ikisini verdi, birini ver­medi: Rabbimden ümmetimi açlıkla helak etmemesini diledim, onu da verdi. Felaketlerini kendi aralarında vermemesini diledim. Bunu, bana vermedi."

2-Hz. Mu'âz İbnu Cebel radiyallâhü anh anlatıyor:
"Bir gün, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, bir namaz kılmış ve namazı çok uzatmıştı. Namazdan çıkınca biz:
"Ey Allah'ın Resûlü! Bugün namazı çok uzattınız!" dedik. şu açıklamayı yaptılar:
"Ben bugün, bir ümit ve korku namazı kıldım. Ben (namazda) aziz ve celil olan Allah'tan ümmetim için üç şey talep ettim. Allah bunlardan ikisini verdi, birini vermedi.
Ben Allah'tan ümmetime, kendileri dışında bir düşman musallat etmemesini talep ettim, bu talebimi kabul etti.
Allah'tan ümmetimi (eski ümmetler gibi) toptan suda boğarak helak etmemesini talep ettim.
Allah bunu da kabul etti. Allah'tan ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını talep ettim, Allah bunu reddetti."

3-Sevbân radiyallâhü anh 'ın rivayetiyle şöyle buyuruyor.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
"Gerçekten Allah, bana yeri topladı da onun doğusunu, batısını gördüm. Hiç şüphe yok ki, ümmetim bana toplanan yerlerin mülküne ulaşacaktır. Bana kırmızı ve beyaz iki define de verildi.
Ben Rabbimden, ümmetimi, kıtlık sebebiyle helak etme­mesini diledim. Bir de onların üzerine kendilerinden başka bir düşman musallat edip de onların kökünü kibrit suyu damlat­mamasını istedim.
Rabbim:
"Ya Muhammed, Ben, bir hüküm verirsem, o geri çevril­mez. Ben, ümmetini umumi kıtlıkla helak etmeyeceğime ve üzerlerine kendilerinden başka varlığına son verecek bir düş­man musallat etmeyeceğime söz verdim. Velev ki üzerlerine yerin her tarafındakiler -yahut yerin memleketleri arasındaki­ler, demiştir- toplanmış olsunlar. Tâ ki, birbirlerini helak edip birbirlerini esir alıncaya kadar, buyurdu." [1]
RASÛLÜLLAH SALLALLÂHÜ ALEYHİ VE SELLEMİN ÜMMETİ OLARAK BAHSE KONU OLAN İNSANLAR HAKKINDA DİKKAT EDECEĞİMİZ HUSUS YERYÜZÜNDEKİ BÜTÜN İNSANLARDIR. İnsanların bir kısmının inançsız olması onları ümmet olmaktan çıkarmaz. Sadece günahkâr olan kısmı olarak bilmeliyiz. Felaketler bir kısım insan üzerine geldiği zaman onların cezalandırılmış olması ile yargıya kapılmamız gerekir. Asıl burada her zaman bahse konu ettiğimiz YENİ DÜNYA DÜZENCİLERİ dediğimiz güçlerin, krallıklarını kurmak için Müslüman ve günahkar fark etmeden insanları öldürmekten vaz geçmedikleridir. Onların sadece emelleri vardır. Kavuşmak için her şeyi caiz görürler.
Onların birinci vazifesi  emelleri için toplumun değer verdiği kişiler ağzıyla yalan haberleri yaymak, sahte suçlular üretmektir. Çünkü işledikleri ve işleyecekleri cinayetler için sanal konular ve suçlular olursa emniyette olurlar. Açıklayalım.
Mesela gelecek olayları, kıyamet, Mehdi,  konusu onların en başarılı ve istismar ettiği konulardır.
Gelecek kavramı içine giren bütün konularda birileri zaman ve sayı veriyorsa bilin ki doğruda olsa şeytana hizmet eder gibi durum oluşturmak olur. Çünkü gelecek sadece ve sadece Allah Teâlâ’ya aittir. Allah Teâlâ’nın geleceği bir kimseyle paylaşacağını düşünmek aptallıktır. Belki işaretler ve belirtiler huşunda bir bilgi veriliyorsa bu durum tedbir amaçlıdır. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemde bu şekilde yapmıştır.
Görüyoruz ki, bazı kişiler tarih veriyor, sonra tarihleri başlarına bela oluyor. Aslında velilerin söyledikleri çok zaman tutmaması aslında insanların tevhid inançlarının korunması için Allah Teâlâ’nın lütfudur.
Bunlara Mehdî’nin Çıkış Zamanı ile ilgili birkaç örnekle düşülen garip durumu daha iyi anlayabiliriz.
1-Muhyiddin ibn Arabi kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz Fatıma evladından olacak olan Mehdî’nin hicretten خــجــف yıl sonra, yani ebced hesabıyla (Hı=600)+(Cim=3)+(Fe=80)=683 yılında zuhur edeceğini iddia etmiştir. Bu tarih geldiğinde Mehdî görünmeyince bazıları bu tarihin Mehdî’nin doğum tarihi olduğunu, onun hicri 710 yılından sonra ortaya çıkacağını, dolayısıyla 683 yılında doğan Mehdî’nin 26 yaşında olacağını söylemişlerdir. [2]
2-İmam Şa’rani de Mehdînin h.1255 yılı Şaban ayında çıkacağını söylemiş, tarih aksini göstermiştir.[3]
3- Bistâmî, Cifr’ul Câmî adlı eserinde Mehdî’nin çıkış tarihi ile ilgili şu hesaplamayı yapar: Besmeledeki harflerin ebced hesaplamalarına (küçük ebced) göre sayısal değeri 784’tür. Mehdî’nin çıkış tarihi hicri 784 olarak düşünülse de bu doğru değildir. Çünkü bu hesaplamada sadece harflerin değeri toplanmıştır. Hesaplamada harflerin okunuşundaki sayısal değerlerin (büyük ebced) göz önüne alınması gerektiğini ileri süren yazar, bu hesaplama ile 1392 ve 1403 olmak üzere iki sonuca ulaştığını belirtmekte ve Mehdî’nin çıkış tarihinin hicri takvimine göre bu tarihlerin olabileceğini savunmaktadır. Ayrıca sonraki sayfalarda Hz. Ali kerremâ’llâhü veche ye atfedilen bir sözü aktarmaktadır:
“Besmeledeki harflerin sayısı hicri yıla göre tamamlansa İmam Mehdî’nin doğum zamanı olur. Onun çıkışı Ramazan ayının akabinde olur” Bistâmi’nin önceki hesaplamayı Hz. Ali kerremâ’llâhü vecheye atfedilen bu rivayete dayanarak yapmış olması muhtemeldir.
Hz. Ali kerreme’llâhü veche meşhur divanında Hz. Mehdî ve bazı ahirzaman hadîsatından bahsetmiştir. Bu divanın Müştakzade şerhinden aldığımız bir kısmı şöyledir:
Tercümesi: Âyâ oğlum! (...) cûş ettiklerinde (kaynadığında, karış­tığında...) Mehdî-i Âdil'e muntazir ol...
...Kudemadan Şeyh Sa'deddin Muhammed Hamuli kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz zuhur-u Mehdî hakkındaki takribeleri
Yani “Zaman huruf üzre besmele ile tamam âdedi miktarına baliğ olsa Mehdî kaim ola.
Savm-ı Ramazan akabinde hurucuna tesadüf olundukta benden ona selam isal eyle” demek olur. Hesabı bindörtyüz tarihini tecavüz, eder ki; muhakkikin ...
Yani taht-el lafz: “Habibim! Senden sonra onların devam-ı ihti-
lat ve ülfetleri katildir.”                       
Pes mükerreratı hazf ile 1399 olup sinin-i kameriyenin müddet-i merkumede[4] küsurunu zam ile hicretten 1422 yıl 3 ay 24 gün olur.
Ehl-i velayet Hz. Mehdî'nin huruç zamanını bu ayetten keşf etmişler. Fakat hadiseler vuku bulmadan evvel bu ayet ile Mehdî arasında münasebet görülemiyordu. Bu ayetin evvelinde Cenab-ı Hak Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme mealen şöyle hitab ediyor:
“Kâfirler sana vahy ettiği­miz şeyden seni çevirmek istiyorlar ki eğer sen ta'viz verirsen seni dost tutacaklar. Sakın onların nevalarına uyup taviz verme, yoksa sana dünya ve ahirette kat kat azab ederiz. Ve sen ta'viz vermedi­ğin için seni memleketinden çıkaracaklar. Ama senin ardından o memleketlerinde fazla kalamayacaklar.” [5]
İşte bu ayetler işaret ediyor ki Hz. Mehdî'ye zemin hazırlayan ve onun bayraktarı olan insanlar, hiçbir kimsenin kınamasından korkma­dan, bütün dünyanın hücumlarına rağmen tavizsiz bir şekilde Şeriat-ı Muhammediye'yi tatbik ettikleri için memleketlerinden çıkarılacaklar. Fakat o Süfyanîler ve bid'atçılar onların arkasından o memlekette fazla ülfet edemeyecekler.
Burada Mehdî'nin kıyamı hakkında verilen tarih olan hicretten 1422 yıl 3 ay 24 gün sonrası ise; hicrî 1423 tarihinin 3. ayı ve 25. günü etmektedir. Bu da miladî 2002 yılının 6 Temmuz tarihine tekabül etmek­tedir.
Fakat metinde de belirtildiği gibi bu ve 'bunun gibi” istikbalden haber veren tarihler takribîdir, tahdidî değildir. Bu sebeple birkaç ay yahut birkaç sene evvel veya ahir olması haberin doğruluğuna zarar vermez. Bununla beraber tam bu tarihden itibaren bu hâdisenin emare­leri görülmeye başlamıştır. [6]
Büyük mutasavvıf Sibgatullahi Arvasi'nin yeğeni Allame Mu­hammed Hafid'in büyük Allame Hafız Muhiddine naklettiğine göre;
Mehdînin doğumu: 1385
Zuhuru (çıkması): 1425'dir                                
...Mehdînin doğumunun hicri 1385 ve zuhrunun hicri 1425 oldu­ğu “zuhuru’l Mehdî ve deccal” adlı eserde Mehdî ile ilgili nakledilen bir hadiste açıkça söylenmiştir.
Ayrıca bu eserde; ''Mehdînin sırtında üzerinde bu Allah Teâlâ'nın halife­si, beklenen Mehdîdir yazılı bir mühür olacağı anlatılmaktadır.” Ayrıca Mehdînin müçtehit(içtihat eden) çok büyük bir İslam âlimi olacağı da o eserde geçmektedir.” “Zuhrul Mehdî ve deccal” adlı kitap Allame Resul Sibki'nin yazdığı en son eserdir.
...”Muhakkak Allah'ın taraftarları galip olanların ta kendile­ridir.” Cümlesinin cifir hesabından anlaşılıyor. Bu cümlenin cifr he­sabı, hicri 1428 ediyor. Bu tarih Mehdînin çıkmasından üç sene son­radır. Çünkü Mehdî çıktıktan üç yıl sonra ilk büyük galibiyetini alı­yor. Mehdînin ilk büyük galibiyeti hicri 1428 olduğuna göre Zuhüru-da “Mehdîliğinin ilan edilmesi” hicri 1425'tir...
…..
...Bu delillerde galibiyetin Mehdînin galibiyeti olduğu hangi veriler­den anlaşılıyor. Önceki tarihlerde olan, İslamiyet'in galibiyetlerinden her­hangi biri olmaz mı? Niçin illa da Mehdî sonucu çıkartılıyor... Ayetteki kelimeleri “Kur'an Belagati” ilmine göre incelediğimizde, ayette geçen galibiyetin Mehdînin galibiyetinden başka bir şey olmadığını açıkça gör­mekteyiz.
Çünkü ayette 4 tekid (pekiştirme) vardır... En büyük tekidin cümle de zikir edilmesi cümledeki galibiyetin en büyük galibiyet oldu­ğu açıkça bildiriliyor... Tarihte böyle bir galibiyet bugüne kadar olma­mıştır. Fakat Mehdî müjdesini veren hadisler böyle bir galibiyetin ahir zamanda Mehdî sayesinde olacağını açıkça haber verir...
Yaptığım araştırmalar Mehdînin 2005'te çıkacağını gösterdiğine göre, Süfyanın da 2004 yılının sonunda çıkacağını göstermektedir. (Ser­kan Tekin, Kuran'da gizlenen tarihler, s. 160-202, Nokta Yayınları, 2002) [7]

Süleyman Bakırgani (Hâkim Ata) kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz “Ahir zaman Kitabı” kitabında kıyamet alametleri ve Mehdî aleyhisselâmın çıkış zamanı hakkında şunları anlatmaktadır.
Zaman ahır olsa, neler olur,
Dünya çeşit çeşit bela ile dolar,
Âlimler içki içer, zina yapar,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Namı büyük âlimler içki içer,
Helâlı bırakır, haram işe bulaşır,
Hak Teâlâ bela kapısın tamamen açar,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Cimriler haramla taşkınlık yapar,
Birçok kadın eşlerine haram olur,
İslam’ı bilmeyen bedbahtlar sevinir,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Zaman ahır olsa, âlimler yoldan çıkar,
Müminlerin çocukları esir düşer,
Kâfirler durmadan kibirlenir,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Melun Deccâl çıkar, Rum’a gider,
İslam’ı bilmez bedbahtlar sevinir,
Mehdî çıkar, Bağdat tarafında savaşır,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Müslümanlar Mehdî tarafında toplanır,
Güneş tutulur, kavga büyür, çığlıklar atılır,
Muhammed’in ümmetleri ağlamaya başlar,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Mehdî çıkar, Mekke tarafına sefer eder,
Muhammed’in Ravzasına yüzünü sürer,
Ravzadan ses çıkar, İsâ der,
Bundan başka garip şeyler de olur.
İsâ iner, dokuz yüzün bitiminde, (900) (Miladî: 1495)[8]
Deccâl’ı öldürürler bilin bu zamanda,
Mehdîni imam yapar İsâ o zamanda,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Dokuz yüzde on beşte Yecüc çıkar, (915) (Milâdî: 1510)
Mehdî ile İsâ varır, Tur’u aşar,
O kâfirler bu dünyayı yok ederler,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Havadan kuşlar iner, taşlar atar,
O taşlar Yecücleri helak eder,
O Allah heybetiyle hüküm sürer,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Dokuz yüzde yine bir şeyler olur,
Dabbetül Arz çıkar, Kur’an yükselir,
Muhammed’in ümmetleri ağlamaya başlar,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Dokuz yüzde yine garip bir şey olur,
İsrafil emir ile surun çalar,
Gök Yer arasında diri canlı kalmaz,
Bundan başka garip şeyler de olur..[9]

  BU VERİLEN BİLGİLER İLE MEHDİ’NİN ÇIKIŞ ZAMANINI KİMSE TUTTURAMAMIŞTIR.
Gaybi meselelerin çok kullanılması ile kitlelerin kontrolü yapıldığı birçok misalle sabittir. Çünkü ümitsizliğe düşüldüğünde, kahredici, zalim idareciler, istilâlar, sürgünler, baskılar döneminde insanlar böyle bir ümide muhtaçtır. O sayede kötü şartlara sabredilir, tahammül edilir. Onun için Mehdî inancı bir nevi kullanılmıştır. Birde hidayete ermiş sıfatıyla içimize giren ajanların kazıkları ise çok çetindir. Görene aşk olsun.
Mesela; Osmanlı imparatorluğunun yıkılmaya başladığı dönemlerde halk düşüncesini anlatan bu alıntı durumu çok güzel belirtmektedir.
 “Mekke’den, Medine’den gelen hacıların getirdikleri düş-nâmelerden gûyâ Hazret-i Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin zaman-ı âhir gelmiş ve kıyamet pek yaklaşmış olduğundan ve sâir gûne alamât-ı kıyametten bahisle akşam, sabah Mehdî-i âl-i resulün zuhûr edeceğini ve Hazret-i İsâ’nın gökten inip Mehdî ile birleşerek din-i Muhammedî üzerinde dünya ahâlisini cem’ ve icrâ-yı adalet ve gazâ ve cihadı ref’le temin-i emniyet ve selâmet eyleyeceğini destan şeklinde okumak suretiyle kadın, erkek ashab-ı hamiyet ve merhameti hasis menfaatlerine celp ve daveti iş edinmiş ve hurâfe-cû ve softa-gûların pazarı revâcına yardım ve rağbet göstermeğe çalışmış ve muvaffak olmuş bulunuyorlardı.
Hükümetin devâir-i mütenevvia-i müteşekkilesinde mevki işgal edenler ise böyle şeyleri men edip de terakkîyât-ı medeniye-i zamaniyeyi iltizam ve takibe ve cahil halkı bu yola sevk ve teşvike hasr-ı himmet ve irşad edecekleri yerde, bilakis gaflet ve cehâlet-i halktan ekseriyetle istifâde-i zâtiye yollarını arıyor ve düşünüyorlardı.[10]
….halk dahi bir yeis ve ümitsizlik içinde boğuluyor ve kimseye bir şey diyemeyip yalnız öteden beri kendilerine vaizler, şeyhler taraflarından telkin edilen “Mehdî“ âl-i resûlü intizâren hükümet memurlarını daima ayrı bir meslekte ve dinsizlik tavrında görüyor ve onlara asla kalben muhabbet-i ciddiye ve muâvenet-i fiiliye göstermiyordu.[11]
… zavallı halk bir şey demeye ve bir hak istemeye cesur, atılgan olamayınca hükümet ne isterse sormaksızın onu veriyor ve çoluk çocuğunu aç kalsa da ölmeyecek kadar bir ekmek parası bulabilmek gayretinden başka bir şey düşünemiyor ve gece-gündüz yakında geleceğini haber veren kerametçilerin inandırdıkları Mehdî-i Adili bekliyor. Buna da adalet ve itaat-ı kâmile manası veriliyor. Bu namla ilân ve mensubatına arz-ı şükran-ı bî-pâyân (Sonsuz teşekkür etme) olunuyordu. [12]
O zaman da padişahın nüfuzu İstanbul’dan başka mahallere câri olamayacaktır. Bunun üzerine düşmanlar her taraftan baş göstererek Mehdî-i âl-i resul zuhûr edecek, bütün dünya halkı üzerinde adilâne hüküm yürütecek, kurt ile koyun o zaman yek-diğere saldırmaksızın beraber gezecek ve ondan sonra kıyamet kopacak derler. Git gide hâl bu raddeyi bulacak ve hafazanallah düşmanlar etrafından saracak olursa İstanbul sâkinleri o vakit dûçâr-ı ye’s ve nedamet olacaktır, …[13]

İngiliz entrikası olan bu düzmece rivayetler insanları aldattı.

SONUÇ:
Gelecek Allah Teâlâ’nın elindedir. İnsanlara bazı tarihleri vererek düşüncelerini donuklaştırıp, hareketsiz hale getirmek ile ancak emperyalist güçlerin emellerine destek olmaya gerek yoktur. Eğer insanlar bu hain emellerin farkında olamıyorlarsa uyaralım. Çok defa bu aldatma ve hileler ile yerlerinden yurtlarından ve geleceklerinden mahrum kalırlar.  Ayrıca rahmeti çok olan Allah Teâlâ’yı zalim, narsist rab olarak tanıtarak insanları ateist etmenin lüzumu yoktur.
Gölcük depremi ve yakın zamandaki Japonya’nın başına gelen felaketin faturasını Allah Teâlâ’ya çıkartmak isteyenlere hizmet etmekten kaçınmalıyız. Çünkü Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin yaptığı ve kabul edilen duası varken dehşet verecek büyük felaketler ümmetin üzerine geleceğini söylemek günahtır. Eğer insanların geleceği hakkında şahsa bildirilmiş bir bilgi var olduğunu kabul edelim. Bunu ifşa ederek insanların psikolojisini bozmanın ne kadar günah olduğu hakkında yorum yapmak istemiyorum.
Ey Allah Teâlâ’m Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemi çok seversin. Bu sevgi hakkı için bizi helak edecek şeylere izin vermemeni diliyoruz.
And olsun size kendinizden öyle bir rasül gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.
 (Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir. (Tevbe;128-129)
Müslüman kardeşim gelecek rivayetçilerinin rivayetinden çok kendi üzerine düşen vazifeyi yap, çalış. Allah Teâlâ vermediğinden insanı sorumlu tutmayacaktır. Siyaset ilmi bilmeyen insanlar ile düşüp kalkma. Onlar ancak ölümü ve felaketi bekler. Çünkü ölümün ve zamanın çözmediği sorun yoktur.
Ah…….
İhramcızâde İsmail Hakkı



[1] (bkz:Sahih-i Müslim, Kitabü'l-Fiten, B. 5, Hds.19. Sünen-i Tirmizî, Kitabü'l-Fiten, B.13, Hds. 2267. Sûnen-i Ebü Davüd, Kitabü'l-Fiten, B. l, Hds. 4252. Sünen-i İbn Mâce, Kitabü'l-Fiten, B. 9, Hds. 3952. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5, Sh. 284 (Şeddad b. Evs'den)
[2]Kim evli değilse Şam'a göçsün, çünkü başka şehirlerde öyle karanlık fitneler kopacak ki oralardaki halkın çoğunun kurtuluşu güç olacak”  (aynı Vasıyyetnâme'den terceme).
Sadreddin'in İstanbulda, Ayasofya Kütüphanesinde 4849 No. lu mecmuada Mehdî hakkında bir risalesi vardır. Mecmuanın son - risalesi olan ve ciltte sahifeleri karışan bu küçük risale (168. a - 180. a), Sadreddin, İbn-ül Arabî ile Ekberiyye mensuplarının fi­kirlerini anlamak bakımından pek değerlidir. Şeyh-i Kebîr, bu risalede,

İMÂM HASAN ALEYHİSSELÂM SO­YUNDAN OLAN MEHDÎ'NİN 613 RAMAZANININ YİRMİ YEDİNCİ CUMA GECESİ DOĞDUĞUNU (187. b),
654 HİCRÎDE KENDİSİ GÖSTERDİĞİNİ (168. b),
666 YILINDA, HALKIN, BİRÇOK ŞAŞILACAK ŞEYLERE ŞAHİD OLACAĞINI (180. a),
683 YILINA KADAR DA İSA'NIN İNECEĞİNİ BİLDİRMEDEDİR (179. b).

654 yılın­dan bahsedilirken, “vaktimizden üç yıl önce” kaydı, risalenin 651 de yazıldığını açıklar. Sadreddin'in bu risalesiyle İbn-i Sina'nın risalelerini muhtevi ola bu mecmuada, “81. b ve 87. B” de 697 hicrîde, yazılan, diğer bir nüshayla mukabele edildiğine dair iki kaydın mevcudiyeti, mecmuanın değerini arttırmadadır. (GÖLPINARLI A. , 1985), s.235
[3] (ERDOĞMUŞ, 2003), s. 25
[4] Merkum: Cem'olmuş, toplanmış, birikmiş
[5] İsra,73-76
[6] (GÜMÜŞEL, 2003), s. 18-19
[7] (GÜMÜŞEL, 2003), s. 98-99
[8] Dokuz yüzden kasd edilen aynî bir tarih mi? Belki 1900- 1915 yılıda olabilir. Bu senelerde I. Dünya harbinin olması kıyamete eş değer olması gibi mi? Belki 2900-2915 yıllarıdır. Allahu a’lem.
[9]   Özbekçe’si için bkz. Hakkul, İbrahim-Rafiddin, Sayfuddin, Bakirgon Kitobi, Taşkent 1991, s. 57-62. (AHMEDOVA, 2006)
Süleyman Bakırgani kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz: Büyük Türk mutasavvıflarından biri olan Süleyman Bakırgani XII yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. O, Harezm bölgesinin Bakırgan obasında doğmuştur. Doğum tarihi net olarak bilinmemekle beraber tahminen 1186 senesinde olduğunu söyleyenler vardır. Asıl adı Süleyman olup Hâkim Ata, Kul Süleyman, Bakırgani gibi isimlerle de anılmıştır.
[10] Süleyman Sami BÖCÜZÂDE, Hakayık’ül-beyân fi eşkâli’l-ezmân “Yahut”“Ne Derekeye İnmiştik Ne Dereceye Çıktık” “Üç Devirde Gördüklerim” [Kitap]., s. 16-17
[11] (BÖCÜZÂDE), s. 109
[12] (BÖCÜZÂDE), s. 20
[13] (BÖCÜZÂDE), s. 43

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar