Gelecekle İlgili Bütün Bilgiler Uçar.
“Kim evli değilse Şam'a göçsün, çünkü başka şehirlerde öyle karanlık fitneler kopacak ki oralardaki halkın çoğunun kurtuluşu güç olacak” (aynı Vasıyyetnâme'den terceme).
Sadreddin'in İstanbulda, Ayasofya Kütüphanesinde 4849 No. lu mecmuada Mehdî hakkında bir risalesi vardır. Mecmuanın son - risalesi olan ve ciltte sahifeleri karışan bu küçük risale (168. a - 180. a), Sadreddin, İbn-ül Arabî ile Ekberiyye mensuplarının fikirlerini anlamak bakımından pek değerlidir. Şeyh-i Kebîr, bu risalede,
İMÂM HASAN ALEYHİSSELÂM SOYUNDAN OLAN MEHDÎ'NİN 613 RAMAZANININ YİRMİ YEDİNCİ CUMA GECESİ DOĞDUĞUNU (187. b),
654 HİCRÎDE KENDİSİ GÖSTERDİĞİNİ (168. b),
666 YILINDA, HALKIN, BİRÇOK ŞAŞILACAK ŞEYLERE ŞAHİD OLACAĞINI (180. a),
683 YILINA KADAR DA İSA'NIN İNECEĞİNİ BİLDİRMEDEDİR (179. b).
654 yılından bahsedilirken, “vaktimizden üç yıl önce” kaydı, risalenin 651 de yazıldığını açıklar. Sadreddin'in bu risalesiyle İbn-i Sina'nın risalelerini muhtevi ola bu mecmuada, “81. b ve 87. B” de 697 hicrîde, yazılan, diğer bir nüshayla mukabele edildiğine dair iki kaydın mevcudiyeti, mecmuanın değerini arttırmadadır. (GÖLPINARLI A. , 1985), s.235
DEPREMİN SUÇLUSU YİNE KADER Mİ OLACAK?
Önce
eski bilgileri hatırlayalım.
MARMARA DEPREMİ
17
Ağustos 1999, Gölcük Saatler gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle
kendilerini evlerinden dışarıya atarken sanki bir kıyameti yaşıyor gibiydiler.
Ali Kırca'nın yönettiği Siyaset Meydanı'nda enkazdan kurtarılan bir bayan
şunları söylüyordu.
'O
gece ne olduğunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki bu, depremden farklı
bir şeydi. Bir iddiaya göre depremden hemen önce Gölcük' ten Avcılar' a kadar geniş
bir alanda görülen "ateş topu" ile ilgili bilimsel bir
açıklama yapılamıyordu. Birtakım teoriler ortaya atılmaya başlandı. Kimine
göre Ruslar bomba patlatmıştı. Kimine göre de Yugoslavya’ya atılan
bombaların yer kabuğunun dengesini bozması sebebiyle depremin gerçekleştiğini
söylüyordu. Hatta bazılarına göre işi PKK bile yapmış olabilirdi.
Nitekim
CNN televiyonu Başbakan Bülent Ecevit ile yaptığı bir röportaj sırasında
depremin arkasında PKK mı var? " sorusuna "Sanmıyorum"
cevabını vermişti. Oysa bu sorunun doğal yanıtı
"siz
ne saçmalıyorsunuz, depremle PKK nın ne alakası var."
Olmalıydı. Bu soruya verilen cevap, akıllara, PKK nın deprem oluşturabilme
ihtimalinin olduğunu düşündürdüğü gibi, yapay depremlerin olabileceği sonucuna
da götürmektedir. Bu teoriler arasında
akla en yatkın olanı Future Times da yayınlanan araştırma dizisinde yer
alan hikâyeydi. Bu senaryoya göre, San Andreas fay hattında meydana
gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini
bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan
tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp
boşaltarak, büyük depremi küçük depremler haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllar önce Sırp asıllı Amerikalı bilimadamı
mucit Nicola Tesla tarafından geliştirilen bu “düşük frekanslı
elektromanyetik ışınımla yüksek enerji nakli" tekniğini, hem Ruslar
hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu
arıyorlardı. Bu yöntemle, çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat
yapabileceklerdi. Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü bir silah geliştirmek
amacıyla üzerinde çalıştığı bu projeyi, bir yandanda barışçı "deprem
indirgeme" sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmayı ve
fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu.
Bu
nedenle proje önce Avustralya'nın çıplak ve seyrek nüfuslu kırsal bölgelerinde
denendi ve geliştirildi. Daha sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi
sıra.
Değişik
zamanlarda Kafkaslar' da, Okyanus tabanında ve Güney Amerika'daki Ant
dağlarında tektonik uyarılar verilmek suretiyle endüktif deprem yaratma
konusunda büyük adımlar atıldı. Bu
araştırmalar Amerika' da HAARP ve diğer askeri tesislerin kumanda
merkezlerinde yürütülüyordu. Bu arada, Türkiye, Japonya ve benzeri deprem
bölgelerinde de sismik ağ şebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri
saniyesi saniyesine devasa bilgisayarların kayıtlarına gönderilmeye başlandı.
Ve gün geldi bu sistem Türkiye'de denenmek istendi. Bölge zaten yılardır bu amaçla sismik espiyonaj
altındaydı. Nitekim gelişmeleri dikkatle takip edenler, depremden hemen sonra, Türk
Telekom' un Türkiye'nin sismik bilgilerini Pentagona ileten NATO Üssü' nün
iletişimini nasıl kestiğini ufak puntolarla gazetelere düşen haberlerden
hatırlayacaklardır.
ABD'
nin asıl hedefi, Kuzey Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği tecrübe ve
bulguları, San Andreas fay hattına uygulamaktı.
Bu iş yine çok yüksek askeri gizlilik taşıdığından yürütme işi İsrailli
uzmanlara verilmişti. Gerekli makine ve donanım gizlice denizaltılarla
Gölcük üssüne getirilerek oradaki, yeraltı, denizaltı korunaklarına kuruldu.
TÜRK
MAKAMLARI DURUMDAN DETAY BAZDA HABERDAR DEĞİLDİ. DENEY BAŞARILI OLACAĞINDAN
SONUNDA KİMSE NORMAL DIŞI BİR ŞEYİN OLDUĞUNU FARK ETMEYECEKTİ. Bu amaçla Gece Şahini tatbikatı’nın Gece
03:00 da başlaması planlandı. Gece saat tam 03:00 da düğmeye basılacak ve Gece
Şahini devreye alınacaktı. 1-2 dakika içinde de oluşturdukları muazzam
enerjiyle Marmara'nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerinden kırıp,
aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklardı. Böylece büyük bir deprem önlenmiş olacaktı.
Ama o gece bir şeyler yanlış gitti Doğa kendini yönetmek isteyenlerden bir
kez daha intikam almıştı. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10.000 kat üstünde
bir güçle gelmişti. Zayıflayan titreyen elektrikler geri geldiğinde, gece
saat 03:05'i gösteriyordu. Daha bir kaç
dakika öncesine kadar korunağın içinde şampanya patlatmayı bekleyenler, şimdi
korkudan buz gibi donmuş, hareketsiz ayakta duruyorlardı. Kimsenin ağzını bıçak
açmıyordu. On binlerce insan, çoluk çocuk, o enkazın altında can çekişiyor veya
cansız yatıyordu. Bu tarihin en büyük felaketiydi; hem de insan eliyle
yaratılan...
İşte
o andan sonra çantalardan çıkan Q planı çalışmaya başladı.
İlk önce bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi felç edildi. Kimsenin
birbiriyle haberleşmesi istenmiyordu. Cumhurbaşkanı dahi sabahleyin "benim
de telefonum kesikti" şeklinde garip bir açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı
ve başbakan şaşkındı. Saatlerce "üzgünüz" bile diyemediler.
4
dakika içinde İsrail Başkanı Barak ve birleşik Devletler Başkanı Clinton ile
irtibat kuruldu. O anda İsrail' de Ben Gurion' un Lod askeri havaalanından 4
adet savaş uçağı savaş uçağı eşliğinde 2 nakliye uçağı havalanıyordu. 2
dakika sonra da İsrail Deniz Kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha komutanlığı'na
bağlı tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6' ncı filosuna
bağlı gemiler de rotalarını İstanbul' a çevirmek için Pentagon'dan emir
aldılar. Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki
de onlardan da Türkiye için sözler alınıyordu. Yunanistan bile harekete
geçirilerek Türkiye' ye karşı olan hasmane tutumuna son vermesi sağlanıyordu. Tüm
Batı başkentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Her şey kontrol ve
koordinasyon altındaydı; bir tek Türkiye dışında. İSRAİLLİ ASKERLER VE ÜST
DÜZEY SUBAYLAR O GECE GÖLCÜK’TE NE ARIYORLARDI. Bu devir teslim töreni her
yıl yapılan rutin bir ulusal törendi. Uluslararası bir kimliği yoktu. Bunun nedenini şimdi daha iyi anlıyoruz. Hiç
kimse bu güne kadar hiç katılmadıkları bu devir teslim törenine neden katıldıklarını
sormadı. Ya şaşkınlıktan, ya da telaştan, enkaz altında kaç İsrail askerinin
öldüğü, kaçının yaralandığını da soran olmadı.
O
felakette kaç İsrail askerinin öldüğünü ne Genelkurmay yayınladı ne de İsrail
böyle bir bilgiyi açıklamak nezaketinde bulundu.
Herkese verdikleri imaj ise oraya biz yardım için geldikleriydi. Hemen bir hastane kurdular. Esas amaçları
enkaz altındaki askerlerini ve önemli askeri malzemeyi çıkartarak götürmekti.
Biz de "Bak şu İsrail'e helal olsun, hemen yardımımıza koştu"
diyerek sevindik. Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasında Batı'da bu hareketlilik
yaşanırken bölgede de çok hızlı ve çok gizli askeri hareketlilik hâkimdi. Ancak herkes kendi derdine düşmüş olduğundan
bu olağanüstü gizli operasyondan kimsenin haberi olmuyordu. BÖYLECE BU İŞİ
PLANLAYANLAR GECENİN KARANLIĞINDAN DA YARARLANIP DENİZALTINDAN PARÇALARI YÜZEYE
VURAN TESLA MAKİNESİNİN KALINTILARINI TOPLAYIP, YER ALTI VE YERÜSTÜNDEKİ TÜM
İZLERİ YOK ETMEYE ÇALIŞIYORLARDI. Ve bölgeye son hızla gelen Rus araştırma
gemisi dahi sabah saat 06:30' da bölgeye vardığında, havanın aydınlanmasıyla
birlikte etrafta delil olabilecek tek bir cisim bile kalmamıştı. Deniz
altında oluşan radyasyon anlaşılmasın, dibe çöken kalıntılar araştırılmasın ve
patlama sonucu meydana gelen denizaltı krateri ve çukur ortaya çıkarılmasın
diye bu bölge derhal askeri karantinaya alınarak dalışa yasak bölge ilan
ediliyordu. Ancak bütün bu temizlikler yapıldıktan sonra Ecevit ve daha
sonra da Demirel'in bölgeye gitmesine izin veriliyordu. Amerika tüm imkânlarını seferber etti. Clinton
Amerikan halkından Türkiye'ye yardım etmesini istedi. Kasım' da Türkiye'ye
geleceğini ilan edip; Ecevit' in de bu arada Amerika' ya (belki de binlerce
şehidin diyetini konuşmaya) kendini ziyarete geleceğini haber verdi.
İlk
anda çok yadırgadığımız Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un "yabancılara
tek bir hasta bile vermem demesini, ABD Deniz Kuvvetlerine ait yüzer
hastanede tek bir hastanın bile tedavi edilmediğini, 750 ton yardım
malzemesiyle yüklü bir İsrail gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutulmasını
şimdi yadırgayabiliyor musunuz?
Enkaz
altında binlerce Mehmet, Hatice, Ayşe ve Ali'ye karşı bir vicdan borcumuz var.
Onlar geride gözleri yaşlı on binlerce sevenlerini, sıcaklıklarından mahrum
bırakırken, sırf Kaliforniya'da Johnny' ler, Susan'lar ve Alice' ler yaşasın
diye yaşamdan çalındıklarını dünya bilsin.
JAPONYA
DEPREMİNE NÜKLEER DENEME Mİ SEBEP OLDU?
Eğer
Deprem oluyorsa ve arkasından iki gün sonra Yanardağ faaliyete geçiyorsa
ardında da Nükleer tesis patlıyorsa, Bu zinciri enteresan buluyormuşsunuz?
Ben
çok enteresan buluyorum. Dünyanın bacaları yanardağlardır. Yanardağ
faaliyette olduğu zaman deprem olmaz. DÜNYAYI YANARDAĞLAR RAHATLATIR.
Dünya
bir yumurtaya benzer. Bazen yumurtanın sarısı tam ortada olmaz kenara kayık
olur. Beyazı bir tarafta çok bir tarafta az olur. Dünyanın merkezindeki Akkor
da öyle. Magmalar ise yeryüzüne en yakın kayık taraftır. Dünyadaki termal
kaplıcaların olduğu bölgelerdir.
Örneğin:
Afyon kaplıcaları depremi 1969, Dinar depremi 1998 Bursa termal kaplıcaları
depremi 1999
Çin’de
Japonya Haiti’de Bu kaplıcalardan çıkan
sular Akkor’u rahatlatıyor yani kaplıca olan yerde 7,5 tan Büyük deprem
olmaz! Olasılığı da imkânsızdır.
JAPONYADA
OLAN NÜKLEER DENEMEDIR DERİM!
Mesela
5 yıl önce Japon borsası dünyanın 17. borsası iken 5 gün önce dünyanın 5.
borsası idi.
Ya
bugün?
Japon
borsasında kimin paraları var?
Arap
petrol şeyhlerinin yani Petro dolarların Ne oluyor Arap yarımadasında bugün?
HALK
HAREKETLERİ!
Bu
hareketin karsında olanların paraları nerede?
Japon
borsalarında Güme giden Petro dolarlardan kazançlı çıkan ülke hangisidir?
Benden
bu kadar gerisini siz duşunun
(H.Erroll
Gelardin 14.03.2011)
JAPONYA DEPREMİ DOĞAL MI? YOKSA
HA(A)RP MI?
Japonya'da deprem oldu, büyüklüğü en son 9.1 olarak ölçüldü. Ölen ve
yaralananlar oldu. Mal kaybı oldu. Ama depremin etkisi bununla bitmedi.
Yüksekliği 10 metreye varan dalgaların oluşturduğu Tsunami ile Japonya
depremden daha büyük bir felaket yaşadı. Haberleri ve deprem ile ilgili siteleri
araştırırken karşıma HAARP isimli bir Amerikan projesi çıktı. "Yapay
Deprem" , "HAARP deprem" , "Gölcük Yapay Deprem" gibi
anahtar kelimeler kullanırsanız Google size okumaktan üşeneceğiniz kadar site
ve bilgi dökebiliyor.
Gelelim
sadede, bu deprem ve Tsunami "doğal" mıydı?
Yoksa
suni olarak çıkarılan ekonomik kriz gibi dünyayı yeniden şekillendirmeye
yönelik bir çalışma ve gözdağı mıydı?
Birileri
Japonya ve Asya'ya yönelik "ince" mesajlar mı veriyordu?
Komplo
teorileri üretmek mümkün.
HAARP NEDİR?
Kısa
adı HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) olan ve ABD
tarafından İyonosfer'in özelliklerini ve davranışlarını araştırmak üzere
Alaska'da sürdürülen çalışmadır. İlk kez Sırp asıllı Amerikalı bilimadamı
Nikola Tesla tarafından ortaya atılmış bir fikirdir.
Bu projenin hayata geçirilmemesi
için birçok ülkede kampanyalar olmuştur. Çünkü HAARP projesi iklim kontrol ve
yapay deprem silahı olarak kullanılabilme iddialarından dolayı çok tartışmalı
bir konu halini almıştır.
HAARP, Pentagon'un kontrolünde ve
ABD ordusunun hizmetinde olan önemli bir projedir.
Alaska'daki merkezde şu anda, yüksek frekansta radyo sinyali yayımlayabilen
toplam 48 adet anten bulunmaktadır. Bunların yanı sıra, çok yüksek frekanstaki
sinyallerle ilgili çalışmalarda kullanılacak olan bir radarın yapılması da
planlanmaktadır.
HAARP projesi kapsamında,
iyonosferin ısıtılması yoluyla ELF (çok düşük frekans) dalgaları da
üretilmektedir.
Elektromanyetik dalgalar üzerine
birçok deneyin yapıldığı bu alan uçaklar için çok tehlikelidir. Bu yüzden HAARP
tesislerinde, uçak kontrol sistemi kurulmuştur. Herhangi bir uçağın yaklaşması
durumunda antenlerin faaliyetleri otomatik olarak durdurulmaktadırlar.
HAARP meydana getirdiği olayları
inceleyelim.
1-İklimleri değiştirebilir.
2-Kutupları eritebilir veya
yerinden oynatabilir.
3-Ozon tabakası ile oynayabilir.
4-Deprem yaratabilir.
5-Okyanus dalgalarını kontrol
edebilir.
6-Dünyanın enerji kuşakları ile
oynayarak insan biyolojisini ve beynini etkileyebilir.
7-Radyasyon yaymadan termonükleer
patlama oluşturabilir.
HAARP ve Doğa Olayları İlişkisi:
1981
yılında nükleer mühendis ve ABD nin önde gelen Tesla araştırmacılarından Albay
Thomas Bearden, Amerikan Psikotronik Derneği’nde bir konferans verdi.
Konuşmasının bir bölümünde 1978 yılında Specula dergisinde de tartışılan Tesla
vericileri tarafından üretilen kalıcı dalgalardan bahsetti. “Yaptığımız şey frekansı değiştirmektir.
Eğer frekansı bir yönde değiştirirseniz, enerjiyi dünyanın diğer bölümünde
hedeflediğiniz yerin ilerisindeki atmosfere boşaltırsınız. Havayı iyonize
etmeye başladıkça, hava akışı seyrini, jet gidişlerini vb. şeyleri
değiştirebilirsiniz. Bu mükemmel bir hava makinasıdır. Eğer ani bir şekilde
boşaltırsanız, bunun gibi küçük iyonizasyon elde etmezsiniz. Bu kez kıvılcımlar
ve ateş topları dünyanın yüzeyine boşalacaktır. Bu aletle ileri geri oynayarak,
dünya çapında dev hava değişikliklerine yol açabilirsiniz.”
28.Temmuz 1976 yılında Çin,
Tanghan’da yaşanan ve 650.000’in üzerinde kişinin ölümüyle ilgili New York
Times’da bir yazı çıktı. SARSINTIDAN HEMEN ÖNCE GÖKYÜZÜ ANİDEN
AYDINLANMIŞTI. BEYAZ VE KIRMIZI IŞIKLARDAN OLUŞAN BU ATEŞ TOPU 200 mil
uzaktan bile görülmüş, birçok ağacın yaprakları yanmış ve sebzeler kavrulmuştu,
tıpkı 17 Ağustos 1999 depreminde olduğu gibi. 1979 yılında 56 önemli deprem olmuş. (HAARP
Kıyamet Teknolojisi, Aydoğan Vatandaş.-Kıyamet Alametleri, Ergun Candan. )
İNSANLARI TEPKİSİZ KIL VE ÖLDÜR
PROJESİ
Sıcak
savaşı bittiği günümüzde soğuk savaşlardan biride tabii felaketleri tetikleme
projeleridir. Yukarıda örneklerini verdiğimiz
hususlar ile Türkiye hakkında önümüzdeki günler için bir felaketi kabullenme
projesi başlatılmış durumdadır. Bu sonuca nasıl ulaşıldığı sorulursa söyleyebiliriz
ki;
17
Ağustos 1999 depreminden önce etrafımızda deprem senaryolarında artış
yaşanmıştı. Birde inançlı kesimde depremden korunma duaları namıyla birçok dua
dile düşmüştü. Bir yerler keramet saçıyorlar, felaket üzerimize gelecek dua
edelim, diye topluca dua etme ve umre
proğramları vb. düzenleniyordu.
Dua felaketlere engel olur.
Ancak dualarımız Allah Teâlâ tarafından
kabul edilmedi ve felaket kapımıza geldi.
Niye gelmesin ki?
İnsanları
köle etmek isteyen zihniyet savaşına başlamış, biz ise karanlık odalarda sadece
dua ederek beklemek, bulunduğumuz yerleri terk edip, başka yerlere gitmek
çözümleri üretmekle geçiştirdik.
Tabii ki deprem oldu.
Acılar içimizde kaldı.
Asıl önemli olan aynı senaryo yine
bir şekilde işletilmeye başlatılması. Öyle ki insanların itibar ettiği Allah
Teâlâ dostları ağzından deprem olacak diye haberler yayılıyor.
NİYE
YAYILMASIN Kİ, EKONOMİLERİ BATMA NOKTASINA GELMİŞ EMPERYALİST GÜÇLER KAZANÇ
KAPILARINI ARALAMAK İÇİN FELAKETE İHTİYAÇLARI VAR. HAARP in kerametiyle yine
deprem olacak, sonra bize diyecekler ki “bakın sizin güvendiğiniz insanlar nasıl
bildiler.”
Binlerce bebek yine ölecek.
Kim tarafından?
Ölüm
Allah Teâlâ’nın emridir. Ancak cinayetler teknolojinin kudretiyle işlenecek. Bunu
görmekte mümkün olmayacaktır.
İnsanlar
günahkar,
Allah
Teâlâ azap emri verdi,
Kader
suçlu
Fay
vardı şu vardı,
şu
oldu….
HAKİKİ CEPHENİN BU ŞEKİLDE OLMADIĞINI SİZE AÇIKLAMAK
İSTİYORUZ.
Hadisi şeriflerde bu husus hakkındaki rivayetler şu
şekildedir.
1-Sa'd b. Ebû Vakkas radiyallâhü anh dedi ki:
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bir gün
yayladan geldi. Benî Muâviye'nin mescidine uğradığında içeri girerek orada iki
rekât namaz kıldı Onunla birlikte biz de kıldık. Namazda Rabbine uzun uzun dua
etti. Sonra bize döndü de şöyle buyurdu:
"Rabbimden üç şey istedim. Bana ikisini verdi,
birini vermedi: Rabbimden ümmetimi açlıkla helak etmemesini diledim, onu da
verdi. Felaketlerini kendi aralarında vermemesini diledim. Bunu, bana
vermedi."
2-Hz. Mu'âz İbnu Cebel radiyallâhü anh anlatıyor:
"Bir gün, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, bir namaz
kılmış ve namazı çok uzatmıştı. Namazdan çıkınca biz:
"Ey Allah'ın Resûlü! Bugün namazı çok uzattınız!" dedik. şu açıklamayı yaptılar:
"Ben bugün, bir ümit ve korku namazı kıldım. Ben (namazda)
aziz ve celil olan Allah'tan ümmetim için üç şey talep ettim. Allah bunlardan
ikisini verdi, birini vermedi.
Ben Allah'tan ümmetime, kendileri dışında bir düşman musallat
etmemesini talep ettim, bu talebimi kabul etti.
Allah'tan ümmetimi (eski ümmetler gibi) toptan suda boğarak
helak etmemesini talep ettim.
Allah bunu da kabul etti. Allah'tan ümmetimin kendi aralarında
savaşmamalarını talep ettim, Allah bunu reddetti."
3-Sevbân radiyallâhü anh 'ın rivayetiyle şöyle buyuruyor.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
"Gerçekten Allah, bana yeri topladı da onun
doğusunu, batısını gördüm. Hiç şüphe yok ki, ümmetim bana toplanan yerlerin
mülküne ulaşacaktır. Bana kırmızı ve beyaz iki define de verildi.
Ben Rabbimden, ümmetimi, kıtlık sebebiyle helak etmemesini
diledim. Bir de onların üzerine kendilerinden başka bir düşman musallat edip de
onların kökünü kibrit suyu damlatmamasını istedim.
Rabbim:
"Ya Muhammed, Ben, bir hüküm verirsem, o geri
çevrilmez. Ben, ümmetini umumi kıtlıkla helak etmeyeceğime ve üzerlerine
kendilerinden başka varlığına son verecek bir düşman musallat etmeyeceğime söz
verdim. Velev ki üzerlerine yerin her tarafındakiler -yahut yerin memleketleri
arasındakiler, demiştir- toplanmış olsunlar. Tâ ki, birbirlerini helak edip
birbirlerini esir alıncaya kadar, buyurdu." [1]
RASÛLÜLLAH SALLALLÂHÜ ALEYHİ VE SELLEMİN ÜMMETİ OLARAK
BAHSE KONU OLAN İNSANLAR HAKKINDA DİKKAT EDECEĞİMİZ HUSUS YERYÜZÜNDEKİ BÜTÜN
İNSANLARDIR. İnsanların bir kısmının inançsız olması onları ümmet olmaktan
çıkarmaz. Sadece günahkâr olan kısmı olarak bilmeliyiz. Felaketler bir kısım
insan üzerine geldiği zaman onların cezalandırılmış olması ile yargıya
kapılmamız gerekir. Asıl burada her zaman bahse konu ettiğimiz YENİ DÜNYA
DÜZENCİLERİ dediğimiz güçlerin, krallıklarını kurmak için Müslüman ve günahkar
fark etmeden insanları öldürmekten vaz geçmedikleridir. Onların sadece
emelleri vardır. Kavuşmak için her şeyi caiz görürler.
Onların birinci vazifesi emelleri için toplumun değer verdiği kişiler
ağzıyla yalan haberleri yaymak, sahte suçlular üretmektir. Çünkü işledikleri ve
işleyecekleri cinayetler için sanal konular ve suçlular olursa emniyette
olurlar. Açıklayalım.
Mesela gelecek olayları, kıyamet, Mehdi, konusu onların en başarılı ve istismar ettiği
konulardır.
Gelecek kavramı içine giren bütün konularda birileri
zaman ve sayı veriyorsa bilin ki doğruda olsa şeytana hizmet eder gibi durum
oluşturmak olur. Çünkü gelecek sadece ve sadece Allah Teâlâ’ya aittir. Allah
Teâlâ’nın geleceği bir kimseyle paylaşacağını düşünmek aptallıktır. Belki
işaretler ve belirtiler huşunda bir bilgi veriliyorsa bu durum tedbir
amaçlıdır. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemde bu şekilde yapmıştır.
Görüyoruz ki, bazı kişiler tarih veriyor, sonra
tarihleri başlarına bela oluyor. Aslında velilerin söyledikleri çok zaman tutmaması
aslında insanların tevhid inançlarının korunması için Allah Teâlâ’nın lütfudur.
Bunlara Mehdî’nin Çıkış
Zamanı ile ilgili birkaç örnekle düşülen garip durumu daha
iyi anlayabiliriz.
1-Muhyiddin ibn Arabi kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz Fatıma
evladından olacak olan Mehdî’nin hicretten خــجــف yıl sonra, yani ebced hesabıyla (Hı=600)+(Cim=3)+(Fe=80)=683
yılında zuhur edeceğini iddia etmiştir. Bu tarih geldiğinde Mehdî görünmeyince
bazıları bu tarihin Mehdî’nin doğum tarihi olduğunu, onun hicri 710 yılından
sonra ortaya çıkacağını, dolayısıyla 683 yılında doğan Mehdî’nin 26 yaşında
olacağını söylemişlerdir. [2]
2-İmam Şa’rani de Mehdînin h.1255 yılı Şaban
ayında çıkacağını söylemiş, tarih aksini göstermiştir.[3]
3- Bistâmî, Cifr’ul Câmî adlı
eserinde Mehdî’nin çıkış tarihi ile ilgili şu hesaplamayı
yapar: Besmeledeki harflerin ebced hesaplamalarına (küçük ebced) göre sayısal
değeri 784’tür. Mehdî’nin çıkış tarihi hicri 784 olarak düşünülse de bu doğru
değildir. Çünkü bu hesaplamada sadece harflerin değeri toplanmıştır.
Hesaplamada harflerin okunuşundaki sayısal değerlerin (büyük ebced) göz önüne
alınması gerektiğini ileri süren yazar, bu hesaplama ile 1392 ve 1403 olmak
üzere iki sonuca ulaştığını belirtmekte ve Mehdî’nin çıkış tarihinin hicri
takvimine göre bu tarihlerin olabileceğini savunmaktadır. Ayrıca sonraki
sayfalarda Hz. Ali kerremâ’llâhü veche ye atfedilen bir sözü
aktarmaktadır:
“Besmeledeki harflerin sayısı hicri yıla göre
tamamlansa İmam Mehdî’nin doğum zamanı olur. Onun çıkışı Ramazan ayının
akabinde olur”
Bistâmi’nin önceki hesaplamayı Hz. Ali kerremâ’llâhü vecheye atfedilen bu rivayete
dayanarak yapmış olması muhtemeldir.
Hz. Ali kerreme’llâhü veche meşhur divanında Hz. Mehdî ve
bazı ahirzaman hadîsatından bahsetmiştir. Bu divanın Müştakzade şerhinden
aldığımız bir kısmı şöyledir:
Tercümesi: Âyâ oğlum! (...) cûş ettiklerinde
(kaynadığında, karıştığında...) Mehdî-i Âdil'e muntazir ol...
...Kudemadan
Şeyh Sa'deddin Muhammed Hamuli kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz
zuhur-u Mehdî hakkındaki takribeleri
Yani
“Zaman huruf üzre besmele ile tamam âdedi miktarına baliğ
olsa Mehdî kaim
ola.
Savm-ı Ramazan akabinde hurucuna tesadüf olundukta benden ona
selam isal eyle” demek olur. Hesabı bindörtyüz tarihini tecavüz, eder
ki; muhakkikin ...
Yani
taht-el lafz: “Habibim! Senden sonra onların devam-ı ihti-
lat ve ülfetleri katildir.”
lat ve ülfetleri katildir.”
Pes mükerreratı hazf ile 1399 olup sinin-i
kameriyenin müddet-i merkumede[4] küsurunu zam ile hicretten 1422 yıl 3 ay
24 gün olur.
Ehl-i
velayet Hz. Mehdî'nin huruç zamanını bu ayetten keşf etmişler.
Fakat hadiseler vuku bulmadan evvel bu ayet ile Mehdî arasında münasebet
görülemiyordu. Bu ayetin evvelinde Cenab-ı Hak Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
selleme mealen şöyle hitab ediyor:
“Kâfirler
sana vahy ettiğimiz şeyden seni çevirmek istiyorlar ki eğer sen ta'viz
verirsen seni dost tutacaklar. Sakın onların nevalarına uyup taviz verme, yoksa
sana dünya ve ahirette kat kat azab ederiz. Ve sen ta'viz vermediğin için seni
memleketinden çıkaracaklar. Ama senin ardından o memleketlerinde fazla
kalamayacaklar.” [5]
İşte
bu ayetler işaret ediyor ki Hz. Mehdî'ye zemin hazırlayan ve onun bayraktarı olan
insanlar, hiçbir kimsenin kınamasından korkmadan, bütün dünyanın hücumlarına
rağmen tavizsiz bir şekilde Şeriat-ı Muhammediye'yi tatbik ettikleri için
memleketlerinden çıkarılacaklar. Fakat o Süfyanîler ve bid'atçılar onların
arkasından o memlekette fazla ülfet edemeyecekler.
Burada
Mehdî'nin kıyamı hakkında verilen tarih olan
hicretten 1422 yıl 3 ay 24 gün sonrası ise; hicrî 1423 tarihinin 3. ayı ve 25.
günü etmektedir. Bu da miladî 2002 yılının 6 Temmuz tarihine tekabül etmektedir.
Fakat
metinde de belirtildiği
gibi bu ve 'bunun gibi” istikbalden haber veren tarihler takribîdir, tahdidî
değildir. Bu sebeple birkaç ay yahut birkaç sene evvel veya ahir olması haberin
doğruluğuna zarar vermez. Bununla beraber tam bu tarihden itibaren bu hâdisenin
emareleri görülmeye başlamıştır. [6]
Büyük mutasavvıf Sibgatullahi Arvasi'nin
yeğeni Allame Muhammed Hafid'in büyük Allame Hafız Muhiddine naklettiğine
göre;
Mehdînin doğumu: 1385
Zuhuru (çıkması): 1425'dir
...Mehdînin
doğumunun hicri 1385
ve zuhrunun hicri 1425 olduğu “zuhuru’l Mehdî ve
deccal”
adlı eserde Mehdî ile ilgili nakledilen bir hadiste açıkça söylenmiştir.
Ayrıca
bu eserde; ''Mehdînin sırtında üzerinde bu Allah Teâlâ'nın halifesi, beklenen
Mehdîdir yazılı bir mühür olacağı anlatılmaktadır.” Ayrıca Mehdînin müçtehit(içtihat eden) çok
büyük bir İslam âlimi olacağı da o eserde geçmektedir.” “Zuhrul Mehdî ve
deccal” adlı kitap Allame Resul Sibki'nin yazdığı en son eserdir.
...”Muhakkak
Allah'ın
taraftarları galip olanların ta kendileridir.” Cümlesinin cifir hesabından
anlaşılıyor. Bu cümlenin cifr hesabı, hicri 1428 ediyor. Bu tarih Mehdînin
çıkmasından üç sene sonradır. Çünkü Mehdî çıktıktan üç yıl sonra ilk büyük galibiyetini
alıyor. Mehdînin ilk büyük galibiyeti hicri 1428 olduğuna göre Zuhüru-da
“Mehdîliğinin ilan edilmesi” hicri 1425'tir...
…..
...Bu delillerde galibiyetin Mehdînin galibiyeti
olduğu hangi verilerden anlaşılıyor. Önceki tarihlerde olan, İslamiyet'in
galibiyetlerinden herhangi biri olmaz mı? Niçin illa da Mehdî sonucu
çıkartılıyor... Ayetteki kelimeleri “Kur'an Belagati” ilmine göre
incelediğimizde, ayette geçen galibiyetin Mehdînin galibiyetinden başka bir şey
olmadığını açıkça görmekteyiz.
Çünkü
ayette 4 tekid (pekiştirme) vardır... En büyük tekidin cümle de zikir edilmesi
cümledeki galibiyetin en büyük galibiyet olduğu açıkça bildiriliyor... Tarihte
böyle bir galibiyet bugüne kadar olmamıştır. Fakat Mehdî müjdesini veren hadisler böyle bir galibiyetin
ahir zamanda Mehdî sayesinde olacağını açıkça haber verir...
Yaptığım araştırmalar Mehdînin 2005'te çıkacağını
gösterdiğine göre, Süfyanın da 2004 yılının sonunda çıkacağını göstermektedir. (Serkan
Tekin, Kuran'da gizlenen tarihler, s. 160-202, Nokta Yayınları, 2002) [7]
Süleyman
Bakırgani (Hâkim
Ata) kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz “Ahir zaman Kitabı” kitabında
kıyamet alametleri ve Mehdî aleyhisselâmın çıkış zamanı hakkında şunları
anlatmaktadır.
Zaman ahır
olsa, neler olur,
Dünya çeşit çeşit bela ile dolar,
Âlimler içki içer, zina yapar,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Namı büyük âlimler içki içer,
Helâlı bırakır, haram işe bulaşır,
Hak Teâlâ bela kapısın tamamen açar,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Cimriler haramla taşkınlık yapar,
Birçok kadın eşlerine haram olur,
İslam’ı bilmeyen bedbahtlar sevinir,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Zaman ahır
olsa, âlimler yoldan çıkar,
Müminlerin çocukları esir düşer,
Kâfirler durmadan kibirlenir,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Melun Deccâl çıkar,
Rum’a gider,
İslam’ı bilmez bedbahtlar sevinir,
Mehdî çıkar,
Bağdat tarafında savaşır,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Müslümanlar Mehdî tarafında toplanır,
Güneş tutulur, kavga büyür, çığlıklar atılır,
Muhammed’in ümmetleri ağlamaya başlar,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Mehdî çıkar,
Mekke tarafına sefer eder,
Muhammed’in Ravzasına yüzünü sürer,
Ravzadan ses çıkar, İsâ der,
Bundan başka garip şeyler de olur.
İsâ iner,
dokuz yüzün bitiminde, (900) (Miladî:
1495)[8]
Deccâl’ı öldürürler bilin bu zamanda,
Mehdîni imam yapar İsâ o
zamanda,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Dokuz yüzde on beşte Yecüc çıkar, (915) (Milâdî: 1510)
Mehdî ile
İsâ varır, Tur’u aşar,
O kâfirler bu dünyayı yok ederler,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Havadan kuşlar iner, taşlar atar,
O taşlar Yecücleri helak eder,
O Allah heybetiyle hüküm sürer,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Dokuz yüzde yine bir şeyler olur,
Dabbetül Arz çıkar, Kur’an yükselir,
Muhammed’in ümmetleri ağlamaya başlar,
Bundan başka garip şeyler de olur.
Dokuz yüzde yine garip bir şey olur,
İsrafil emir ile surun çalar,
Gök Yer arasında diri canlı kalmaz,
Bundan başka garip şeyler de olur..[9]
BU VERİLEN
BİLGİLER İLE MEHDİ’NİN ÇIKIŞ ZAMANINI KİMSE TUTTURAMAMIŞTIR.
Gaybi
meselelerin çok kullanılması ile kitlelerin kontrolü yapıldığı birçok misalle
sabittir. Çünkü ümitsizliğe düşüldüğünde, kahredici, zalim idareciler,
istilâlar, sürgünler, baskılar döneminde insanlar böyle bir ümide muhtaçtır. O
sayede kötü şartlara sabredilir, tahammül edilir. Onun için Mehdî inancı
bir nevi kullanılmıştır. Birde hidayete ermiş sıfatıyla içimize giren ajanların
kazıkları ise çok çetindir. Görene aşk olsun.
Mesela; Osmanlı imparatorluğunun yıkılmaya
başladığı dönemlerde halk düşüncesini anlatan bu alıntı durumu çok güzel
belirtmektedir.
“Mekke’den, Medine’den gelen hacıların getirdikleri
düş-nâmelerden gûyâ Hazret-i Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin zaman-ı
âhir gelmiş ve kıyamet pek yaklaşmış olduğundan ve sâir gûne alamât-ı
kıyametten bahisle akşam, sabah Mehdî-i âl-i resulün zuhûr edeceğini
ve Hazret-i İsâ’nın gökten inip Mehdî ile
birleşerek din-i Muhammedî üzerinde dünya ahâlisini cem’ ve icrâ-yı adalet ve
gazâ ve cihadı ref’le temin-i emniyet ve selâmet eyleyeceğini destan şeklinde
okumak suretiyle kadın, erkek ashab-ı hamiyet ve merhameti hasis menfaatlerine
celp ve daveti iş edinmiş ve hurâfe-cû ve softa-gûların pazarı revâcına yardım
ve rağbet göstermeğe çalışmış ve muvaffak olmuş bulunuyorlardı.
Hükümetin
devâir-i mütenevvia-i müteşekkilesinde mevki işgal edenler ise böyle şeyleri
men edip de terakkîyât-ı medeniye-i zamaniyeyi iltizam ve takibe ve cahil halkı
bu yola sevk ve teşvike hasr-ı himmet ve irşad edecekleri yerde, bilakis gaflet
ve cehâlet-i halktan ekseriyetle istifâde-i zâtiye yollarını arıyor ve
düşünüyorlardı.[10]
….halk
dahi bir yeis ve ümitsizlik içinde boğuluyor ve kimseye bir şey diyemeyip
yalnız öteden beri kendilerine vaizler, şeyhler taraflarından telkin edilen “Mehdî“ âl-i resûlü intizâren hükümet
memurlarını daima ayrı bir meslekte ve dinsizlik tavrında görüyor ve onlara
asla kalben muhabbet-i ciddiye ve muâvenet-i fiiliye göstermiyordu.[11]
… zavallı halk bir şey demeye ve bir hak
istemeye cesur, atılgan olamayınca hükümet ne isterse sormaksızın onu veriyor
ve çoluk çocuğunu aç kalsa da ölmeyecek kadar bir ekmek parası bulabilmek
gayretinden başka bir şey düşünemiyor ve gece-gündüz yakında geleceğini haber
veren kerametçilerin inandırdıkları Mehdî-i Adili bekliyor. Buna da adalet ve itaat-ı kâmile
manası veriliyor. Bu namla ilân ve mensubatına arz-ı şükran-ı bî-pâyân (Sonsuz
teşekkür etme) olunuyordu. [12]
O zaman da padişahın nüfuzu İstanbul’dan başka mahallere câri olamayacaktır. Bunun
üzerine düşmanlar her taraftan baş göstererek Mehdî-i âl-i resul zuhûr edecek, bütün
dünya halkı üzerinde adilâne hüküm yürütecek, kurt ile koyun o zaman yek-diğere
saldırmaksızın beraber gezecek ve ondan sonra kıyamet kopacak derler. Git gide
hâl bu raddeyi bulacak ve hafazanallah düşmanlar etrafından saracak olursa
İstanbul sâkinleri o vakit dûçâr-ı ye’s ve nedamet olacaktır, …[13]
İngiliz entrikası olan bu düzmece rivayetler insanları
aldattı.
SONUÇ:
Gelecek Allah Teâlâ’nın elindedir. İnsanlara
bazı tarihleri vererek düşüncelerini donuklaştırıp, hareketsiz hale getirmek
ile ancak emperyalist güçlerin emellerine destek olmaya gerek yoktur. Eğer
insanlar bu hain emellerin farkında olamıyorlarsa uyaralım. Çok defa bu aldatma
ve hileler ile yerlerinden yurtlarından ve geleceklerinden mahrum
kalırlar. Ayrıca rahmeti çok olan Allah
Teâlâ’yı zalim, narsist rab olarak tanıtarak insanları ateist etmenin lüzumu
yoktur.
Gölcük depremi ve yakın zamandaki Japonya’nın
başına gelen felaketin faturasını Allah Teâlâ’ya çıkartmak isteyenlere hizmet
etmekten kaçınmalıyız. Çünkü Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin yaptığı
ve kabul edilen duası varken dehşet verecek büyük felaketler ümmetin üzerine
geleceğini söylemek günahtır. Eğer insanların geleceği hakkında şahsa bildirilmiş
bir bilgi var olduğunu kabul edelim. Bunu ifşa ederek insanların psikolojisini
bozmanın ne kadar günah olduğu hakkında yorum yapmak istemiyorum.
Ey Allah Teâlâ’m Rasûlüllah sallallâhü aleyhi
ve sellemi çok seversin. Bu sevgi hakkı için bizi helak edecek şeylere izin
vermemeni diliyoruz.
“ And olsun size kendinizden öyle bir rasül gelmiştir
ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere
karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.
(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah
bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce
Arş'ın sahibidir. (Tevbe;128-129)
Müslüman
kardeşim gelecek rivayetçilerinin rivayetinden çok kendi üzerine düşen vazifeyi
yap, çalış. Allah Teâlâ vermediğinden insanı sorumlu tutmayacaktır. Siyaset
ilmi bilmeyen insanlar ile düşüp kalkma. Onlar ancak ölümü ve felaketi bekler.
Çünkü ölümün ve zamanın çözmediği sorun yoktur.
Ah…….
İhramcızâde İsmail Hakkı
[1]
(bkz:Sahih-i
Müslim, Kitabü'l-Fiten, B. 5, Hds.19. Sünen-i Tirmizî, Kitabü'l-Fiten, B.13,
Hds. 2267. Sûnen-i Ebü Davüd, Kitabü'l-Fiten, B. l, Hds. 4252. Sünen-i İbn
Mâce, Kitabü'l-Fiten, B. 9, Hds. 3952. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5, Sh. 284
(Şeddad b. Evs'den)
[2]
“Kim evli değilse Şam'a göçsün, çünkü başka şehirlerde öyle karanlık
fitneler kopacak ki oralardaki halkın çoğunun kurtuluşu güç olacak” (aynı Vasıyyetnâme'den terceme).
Sadreddin'in İstanbulda, Ayasofya Kütüphanesinde
4849 No. lu mecmuada Mehdî hakkında bir
risalesi vardır. Mecmuanın son - risalesi olan ve ciltte sahifeleri karışan bu
küçük risale (168. a - 180. a), Sadreddin, İbn-ül Arabî ile Ekberiyye
mensuplarının fikirlerini anlamak bakımından pek değerlidir. Şeyh-i Kebîr, bu
risalede,
İMÂM HASAN ALEYHİSSELÂM SOYUNDAN OLAN MEHDÎ'NİN
613 RAMAZANININ YİRMİ YEDİNCİ CUMA GECESİ DOĞDUĞUNU (187. b),
654 HİCRÎDE KENDİSİ GÖSTERDİĞİNİ (168. b),
666 YILINDA, HALKIN, BİRÇOK ŞAŞILACAK ŞEYLERE ŞAHİD
OLACAĞINI (180. a),
683 YILINA KADAR DA İSA'NIN İNECEĞİNİ BİLDİRMEDEDİR
(179. b).
654 yılından bahsedilirken, “vaktimizden üç yıl
önce” kaydı, risalenin 651 de yazıldığını açıklar. Sadreddin'in bu risalesiyle
İbn-i Sina'nın risalelerini muhtevi ola bu mecmuada, “81. b ve 87. B” de 697
hicrîde, yazılan, diğer bir nüshayla mukabele edildiğine dair iki kaydın
mevcudiyeti, mecmuanın değerini arttırmadadır. (GÖLPINARLI A. , 1985), s.235
[3] (ERDOĞMUŞ, 2003), s. 25
[4] Merkum:
Cem'olmuş, toplanmış, birikmiş
[5] İsra,73-76
[6] (GÜMÜŞEL, 2003), s. 18-19
[7] (GÜMÜŞEL, 2003), s. 98-99
[8] Dokuz
yüzden kasd edilen aynî bir tarih mi? Belki 1900- 1915 yılıda olabilir. Bu
senelerde I. Dünya harbinin olması kıyamete eş değer olması
gibi mi? Belki 2900-2915 yıllarıdır. Allahu a’lem.
[9] Özbekçe’si için bkz. Hakkul,
İbrahim-Rafiddin, Sayfuddin, Bakirgon Kitobi, Taşkent 1991, s.
57-62. (AHMEDOVA, 2006)
Süleyman Bakırgani kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz: Büyük Türk
mutasavvıflarından biri olan Süleyman Bakırgani XII yüzyılın ilk yarısında
yaşamıştır. O, Harezm bölgesinin Bakırgan obasında doğmuştur. Doğum tarihi net
olarak bilinmemekle beraber tahminen 1186 senesinde olduğunu söyleyenler
vardır. Asıl adı Süleyman olup Hâkim Ata, Kul Süleyman, Bakırgani gibi
isimlerle de anılmıştır.
[10] Süleyman
Sami BÖCÜZÂDE, Hakayık’ül-beyân
fi eşkâli’l-ezmân “Yahut”“Ne Derekeye İnmiştik Ne Dereceye Çıktık” “Üç Devirde
Gördüklerim” [Kitap]. , s. 16-17
[11] (BÖCÜZÂDE), s. 109
[12] (BÖCÜZÂDE), s. 20
[13] (BÖCÜZÂDE), s. 43
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.