Print Friendly and PDF

BİZİMSİN, AYRILIK YAZILMAYACAK KADAR

 

Sevgili dedi ki: Hâfız, bize sen gönül verdin..

hulâsa biz kimseyi zorla kendimize âşık etmedik ki.


Biz, seni çok sevdik. Sen çok değerlisin.

-Bende seviyorum?

– Sevdiğim dediğin sen ve biz neyin peşindeyiz. Sevdiğini bulmadım diye yanıp duruyorsun.

Kendinden haberin var mı?.

Hangi dünyanın sahibisin?

 Bura yok, orası yok.

-Bedenler vardır, eşleriyle bulunur. Biliyor musun, ruhunun eşini bulmak için daha hangi diyarlarda dolaşman gerekiyor? Aradığın eşinin diyarı buralar değilse.

Adem’e sormuşlar,

-Aşkından neden vazgeçmiyorsun. Ayrıl da rahat etsene.

-Melekler aşkımı bilir. Havva’da zaten benimdir. Fakat ruhumun hali başka, onda melekte var cinde . Hepsi bana meftunlar.

-Nasıl birşeyden bahsediyorsun ki, cinsleri aykırı şeyler muttasıl olur?

-Görmedin belki, fakat cennette huriler insanları bekliyor deniliyor.

-Duyduk. O nasıl iştir. Biri insan diğeri melekimsi.

-İnsanlar vardır. Âşıktır. Ancak aşklarında beden mefhumu yoktur. Onlar ruhun sevdası peşindedir. Bir ruhu sevdi mi, onu kimseye yâr etmez. Başkalarının olsun istemez. Unutma ki Tanrının da aşık olduğu ruhlar vardır..

-Nasıl?

-Ruhlar aleminde ruhlar saf saf olunca bazıları birbirlerine sargın olurken bazen bu çok ileri varmıştır. Bu ruhların birbirinden ayrılması mümkün değildir. Onlar dünyaya, farklı yerlerde, inançlarda gelseler de beraberdir.

-Tam anlayamadım.

-Duyarsın, harflerden kelimeler doğar. Kelimelerin doğmaları ayrı melekleri ayrı olsada asılları o harflerdir. Nice ayrı geldiğini zannedenler aslında o beraberlik içinde gelmiştir. Âlemin içinde dönen dolaşan bedenlerin bir kısmının canı ayrıksı değildir.

– Ruhların aynı oluşundan mı bahsediyorsun?

– Ruhlarda parçalanma olmaz. Onlar aynanın görüntüsündeki resme benzer. Kendi varlığını varlık gibi zannetsende yine “o” sun.

Sevenler sevilenler diye ayrılan şeyler aslında o ruhun cam fanusundan süzülen ışıkların karanlıkta parçalanmış halleridir.

-Ey sevgili itiraz etsende etmesende ya “o”sun ya da sen “o”nunsun.

Diyorum ki, inkarcı görünsen, inançlı bilinsen, onu, sen olarak bulamayacaksın. Hep bir eksik ve mehcur olarak kalacaksın.

Bütün olan birliğimiz hep bir yerde iken hala sen, ondan dolayısıyla bizden kaçmaya çalışıyorsun. Unutma ki boynunda duran o yazgı seni hiç hürriyetine kavuşturmayacak. Belki ölüm bir kurtuluş olur, diye düşünüyorsan, aşıklara ölüm kader olarak yazılmamıştır. Aşıklar ölmez.

-Allah Teâlâ ölümü koç şeklinde öldürecek deniliyor. Bunun manası ölüm hayvanlar içindir. İnsan olarak bulduğumuz varlık hayvanlıktan ayrılınca ölümden uzaktır.  Bu nedenle birbirimizden kaçmakta ısrarının bir önemi yoktur. Izdırap çekerek olgunlaşacağım diye çok gayret sarfetme, dünya mistiklerin zahmetiyle hiçbir zaman bir değişikliğe uğramadı. Onlar kendi dünyalarını imar ettiler. Fakat değersiz gördüğün köpek meşrepli zalim insanlar -köpeklerin adını anmak pek hoş gelmiyor- dünyayı daha çok değiştirdiler. Gel misafir kaldığın gülistanı zor yaşamakla kazançlı kılamazsın. Bırak her şeyi seni uçuracak kadar güzel gönülüne sahip olan bir eş ruhun var. eğer bir değer verebilsen.

– Canım ruhum.

– İnkârı bırak. İçin gururuna dokunsun. Çünkü ezelde sen  ruhuna “o”nun yazıldın, şimdi geçici olarak ayrıldın. Sen “o”nunsun istesen de istemesen de, Kalem yazdı. Bizimsin, ayrılık yazılmayacak kadar.


İsmail Hakkı Altuntaş

*********

EZELÎ FEYİZ, ZORLA VE ALTINLA ELDE EDİLSEYDİ ABIHAYAT, İSKENDER’E DE NASİP OLURDU!


494. •

Dün gece rüyada gördüm, bir ay doğuyordu.

Yüzünün aksiyle hicran gecesi sona erişmekteydi.

Tabii' ettim de sefere giden sevgili geliyor dedim.

Daha pek tez, pek erken ama ah ne olur kapıdan giriverse!

Allah selâmetler versin, benim kutlu sâkim daima kapıdan kadehle, şarapla gelirdi!

Ne hoş olurdu, rüyada diyarım görseydi de bizimle sohbet ettiği demleri hatırlasaydı ve bu hatırlayış onun bu tarafa gelmesine kılavuz olsaydı!

Ezelî feyiz, zorla ve altınla elde edilseydi Abıhayat, İskender’e de nasip olurdu!

Anılsın o demler ki kapımdan, bacamdan her an sevgilinin haberi, güzelimin mektubu gelirdi!

Mazlumun biri bir gece âdil padişahın kapısına baş vursaydı rakibin, bu kadar zulmetmeye nerden mecal bulurdu?

Yola düşmemiş hamlar, aşk zevkini ne bilsinler? Sen bir deniz gibi geniş ve tahammüllü gönül sahibi, bir er, bir yiğit ara!

Sana taş yüreklilikte kılavuzluk edenin de ne olurdu, ayağı bir taşa dokunaydı!

Başka bir şair de Hâfız gibi şiirler söyleseydi elbette hüner ehlini koruyup yetiştiren padişahın makbulü olurdu!

Didem behâb düş ki mâhi berâmedı

Kez caksi rüyi o şebi hicran serâmedi




24. Kıta

Bu kulun can kulağına Tek Tanrı’dan bir hatif şöyle bağırdı:

Azizim, bir kimsenin nasibi horluk olursa hakikaten ne kadar çalışsa, zorlaşa rütbe ve mevki elde edemez!

Birinin baht kilimini kara dokudular mı onu zemzemle, kevserle yıkansa da ağarmaz!

Begüşi can ı rehi munhii nida derdâd


AŞK ERLERİNE ANLAŞILMAZ SÖZLER SÖYLEDİN. YARABBİ, SEN BU MUAMMAYI HALLET.


251.

Ey sırlar söyleyen dudu, dilerim gagandan şeker eksik olmasın.

Başın daima yeşil, gönlün ebediyen hoş olsun. Sevgilinin yüzündeki tüylerden ne güzel bir numune gösterdin bana!

Aşk erlerine anlaşılmaz sözler söyledin. Yarabbi, sen bu muammayı hallet.

Uyanık baht, bir uykuya dalmışız, yüzümüze kadehten gül suyu serp de uyanalım.

Çalgıcının çaldığı bu makam, ne makamdı ki sarhoşla ayık beraber oynamada!

Sâkinin şaraba kattığı bu afyondan içenlerde ne baş kaldı, ne sarık!

Abıhayatı İskender’e vermezler., bu, zorla, parayla olacak iş değil ki!

Gel de manası çok olan bu kısa sözden gönül ehlinin ahvalini duy, anla!

Çin güzeli, düşman, şeyhimiz sarhoş, gönül tuzağa tutulmuş, avcı da gaddar mı gaddar!

Ayıklara sarhoşluk sırlarından bahsetme., can sözünü duvardaki resme söyleme!

Hâfız, Şah Mansur’un devleti sayesinde şiir söylemede şöhret buldu.

O Padişah, kullarına efendilik etti. Yarabbi, sen de onu âfetlerden koru!

Ela ey tüti-i güyâ-yı esrar

Mebâdâ hâliyet şekker ziminkar


NE ZULÜMLER GÖRDÜK DE KİMSECİKLERE ŞİKÂYET BİLE ETMEDİK; HİÇ BİR SURETLE HÜRMETİ BIRAKMADIK.


378 t

Sevgililerden dostluk umuyor, vefa gözetiyorduk. Zaten bu zannımız yanlıştı bizim!.

Şimdilik dostluk tohumunu ektik, gittik., bakalım bu ağaç ne vakit meyve verir?

Dedikodu dervişlerin âdeti değil, yoksa seninle ne maceralarımız var!

 *         Gözünde savaş hileleri varmış., biz yanıldık, sulh edecek sanmıştık!

*          Güzellik fidanın kendi kendine gönüller parlatır bir hale gelmedi. Onu himmet nefesiyle biz yetiştirdik.

Ne zulümler gördük de kimseciklere şikâyet bile etmedik; hiç bir suretle hürmeti bırakmadık.

Sevgili dedi ki: Hâfız, bize sen gönül verdin.. hulâsa biz kimseyi zorla kendimize âşık etmedik ki.

Mâ zi yaran çeşmi yâri dâştim

Hod ğalet bud ançi mâ pindâştim


Kaynak: HÂFIZ DİVÂNI ŞİRÂZÎ Çeviren: ABDÜLBÂKIY GÖLPINARLI, MEB, 1992, İstanbul

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar