Print Friendly and PDF

İZ SÜRÜCÜ’YE



Kendimi arıyorum, gören var mı?
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.leri
Belirmez Ârifin nâm-ü nişânı,
Değil irfân,  filân ibn-i filânı,
Yerin terk edenin yoktur mekânı,
Hakîkât ehlinin olmaz nışânı.

İzi yoktur ki izinden biline,
Dahi tozmaz ki tozundan biline,
Sen anı sanma sözünden biline,
Hakikât ehlinin olmaz nişânı.

Ne denli var ise âlemde evsâf,
Sıfatlanır ânı bil ehl-i â’raf,
İnâd ehli değilsen eyle insâf,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Sen anın sabr u şükrünü sorarsın,
Bulamazsın o vasfıyla yürürsün,
Bilindi kim nişânını ararsın,
Hakikât ehlinin olmaz nişânı.

Kubâb-ı Hakk-ta mestur olan erler,
Sıfât-ı halk içinde görünürler,
Ne doğarlar onlar ne dolanurlar,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Gazab şehvet iki ayaktır anlar,
Binip üstünde seyyâh oldu canlar
Bunlarla çıktılar arşa çıkanlar,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Ne kim âfâkta hor görmezse ârif,
Vücûdunda da olmaz anı sârif,
Anın için der bunu ehl-i maârif,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Görünse taşradan bir vasf-ı fâil,
İçinden de biri olsa mukâbil,
Yakına yardım eyle olma hâ’il,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Anı uran urur ağlatmak için,
Ya gayret gösterir darlatmak için,
O da ağlar darılır çatmak için,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Nefessiz dünyada bir harf dirilmez,
Nefes de harfe boyanır arılmaz,
Şu kim Hakk-tan gelir cânâ yorulmaz,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Cihanda bir gürûh olmaz ki ey cân,
Bulunmaya içinde ehl-i irfân,
Olur mevsûf sıfatlar ile her an,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Kimi şâdân,  kimi nâşâd olurlar,
Kimi üstâd,  kimi nerrâd olurlar,
Niceler sûretâ cellâd olurlar,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Şerîatle olursa ger ol ef’âl,
Dime ana ki bu gâyet bed ef’âl,
Şer’i red etmese sen de kıl ikbâl,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Ne kim mevcûd oluptur bu cihânda,
Ger işlense kamu yerli yerinde,
Bahâne bulamazlar hiç birinde,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Niyâzî ye gelir her gayb u hâzır,
Görünür cümle a’râz ve cevâhir,
Nişâniyle olur herbiri zâhir,
Hakîkat ehlinin olmaz nişânı.

Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem miraç için yola çıktığında izlerin haberdârı idi. Fakat yolun yine de bir klavuzuna muhtaç idi. Cebrail aleyhisselâm yolun izlerinden birer birer bahsetti. En son geldiği yer Sidretü’l Müntehâ’da durdu. İz vardı, bilirdi, fakat geçmesine izin verilmemişti.
Bildiğin ile bilmediğinin şeyin eşitlendiği durumda, izin varlığı ve yokluğu değersizdi. Bulmak ise fayda vermeyecek bir durumdu. Azâzil izleri takipte usta idi. Birşeyi önceden farketmiş, ilk asiye laneti kendi kendine farz etmişti. Kendine lanet eden olmak ve pişmanlığı hep içinde hissetmek ise ileride çok üzmesi ve lanetinin intikamını almak için küfrü seçmişti. Arkadaş arıyordu yaptığı hatası için.
Yalnız gitmek, bir izin peşinde olmak.
Sormak gerekir. İnsan hangi şeye kavuştu ki, kendini vasfından ayırma imkânı onu sarmalardı.
İnsan değişmeyen yerinde döndüğünü hissettiğinde acizliğini tekrar tekrar görmesi değil mi, kuyusuna düşmüş karanlığında boğulur gibi ağlamaktan öte hiçbir eylemi kalmazdı. Tanrısını öldüren Nietzsche bulduğu hiçliği de onu memnun etmediği gibi, ölümün zevkini de bulamadı. Çünkü izini kaybetmiş çöl yolcusu gibi, etrafında döndü dolaştı. Dolaştığı yer ona huzur vermedi.
İzler aradığımız izler, bizi bizden uzaklaştıran izler.
Ne kadar çok bir iz bulduysak –sayısızdır- mutlu etmediği kadar, çaresizliğimizi bize hatırlattıkça dünyamızı daralan dört duvar gibi kasvetini içimize bıraktı. Sızdığını zannettiğimiz ince bir ışık  ve yollar umutlarımızı izle yakınlaştırmadı. Uzaklaştırdı.
İzi yok izinden biline.. de olan biri olmak, Janus’un ağlatıcı ve güldürücü veçhesinden biirni tercih etmek, hangisi bize uygun düşer demeye gerek kalmadan, kısa bir ömür için bulduğumuz fazlalıkta rahatsız edici oldu.
Umutlar bulununca biter. Bulmadıklarımız değil mi ki bize hayat vermektedir. İnsan buldukları ile çok mutlu olduğunu kabul edememektedir. Bu hayat tarz değil mi ki, insan arayış içindedir. En son bulduğu iz, bir sonraki izin varlığını istemeyerek sürekli göstermektir. Bıktırırcasına.
Öteki dünya hayatında bu insan cennetle doyacak deniliyorsa, doymayacağı kesin, kendi yaratanını görmekten gayri ile itminan olmayacaktır.
Hakkı görmek.
Hangi veçhesiyle olursa olsun insanın doyuruculuğunu nispeten hissedeceği bir husustur. Köşk huri ve gılman benzeri hediyeler dünyada tatmin olmayan insanı biraz oyalayabilir. Fakat sonunda o da “bu değil, bu değil” diyerek arıyoruma düşeceği kesindir.
Tanrının izini bulmak ve sonuçta ona varmak ve onda kaybolmak.
Bu daha doğrusu yok oluşun bir derdidir. Suyun aradığı yine su ise –büyük ve küçük - çektiği gayret neyedir?
 Biz kimi arıyoruz?
Hangi izi arıyoruz?
Biz bizi arıyorsak, neden arıyoruz?
Bizim içimize sardıran bu kaçınılmaz isteğimizde, bulduğumuz kendimiz ise, neden bu kadar acı çekiyoruz?
Bizi bizde bulmak için, beni bende aradığımız şeylerin hikayesini kaç kerre yazacağız.
Bir bahçenin başını bekleyin. Çiçek yok olmak için büyürken, tekrar var olmanın yokluğunu tatmak için, kaçıncı denemeyi yapması gerekecektir. Her var oluş bir yokoluşu bize ihsan ediyorsa var olmak, yok olmak arasındaki, izin işaretlerini çok bilmek, bir yerde haberi olduğumuz uzun yolun, bir çöl ile bitişi varsa bu yürümenin zevki mi olur, yoksa acıların canımadamı olup sarsıla sarsıla yıkılmak korkusuyla yaşar durmaya çalışıyoruz.
Var olurken neden var olduğumuzu anlatamadığımızı, yok olurken engelleyemediğimizi, kısacık hayatımızda yokluğu kendimize yakıştırmayıp, tanrının mülkünde çirkince bağırmak güzel olsa gerektir. Bunu en güzel yapan ise hayvanatın içinde eşeklerdir. Eşek bu hikmeti bildiğinden, ağlayışın çirkinleşen böğürtüsünü duyuruşu değil mi ki, “onlar kitap yüklü eşeklerdir” diye beyan edilirken, bilenler hakkında bu temsil verilmiştir.
Bildiklerimizin verdiği sıkıntı ile olur ve olmaz dedikleri hayatı irdelerlerken bizler, sürekli sorguladığımız Tanrıya çok zaman itiraz ettik.
İzlerin kaybolması ve hatırlatıcıların çok gelişi ile değişen hiçbir şey yoktu. Tekrar tekrar olan bu sorun bitmiyor belki, canları yandığından isyan bayrağını çeken şeytana yakınlığı artırdılar.
Şeytan izlerin kaybolduğu yerleri bulmaya çalışılırken değişen hükümlerin tekliğini, çoklukla karıştırınca insan itiraz edecektir. Bulduğumuz bir önceki ile aynı veya değildi. Tercih edeceğimiz her şey bizi bizden uzaklaştıracaksa, bizi bulduracak olan nedir sorgulamasına cevap bulamıyoruz.
Sonuçta ne olacaktır?
Sorusuna verilecek cevap gerçekte bir söz ile bitecek. Ölümden başka her şey yalan.
Öleceğiz.
Bu dünyada ölümü istekli ve isteksiz kabul edeceğiz.
Öteki dünyada ise ölüm, bizi terk edecek deniliyorsa, bu ölümsüzlüğü kabullenmekse zorluktan maada Yunan tanrıları gibi bir kaos ortamına düşülmeyeceği de haber veriliyorsa, ve bahsedilen sonsuzlukta, Allah Teâlâ’nın sonsuzluğu gibi de olmayacağına göre, bir yerde bir nokta olması gerekiyor.
İşte o nokta, bizim ulaşacağımız izin başladığı ve bittiği yerdir.
Bütün aradığımız iz, hep bu küçük noktanın içinde kalıyorsa, üzüldüğümüz ve sevindiğimiz şeylerle bezenmiş hayatımız, anılmaya değer olmayacak kadar basit ise;
Bu noktayı, biraz aramaktan vazgeçmek huzurumuzun kaynağı olacağını düşünüyorum.

 Ve iki gün sonra, aralarından iki kişi yaklaşık 60 mil uzaklıktaki bir köye doğru yola çıktılar.
  İsmi  Ve aralarında her konu üzerine gevezelik ediyorlardı.
  Ve onlar aralarında tartışıp söyleşirlerken O, kendisi suretini gösterdi.
  Ve onlarla yürümeye başladı.
  Fakat gözleri onu tanımamaları için engellenmişti.
  Ve O dedi ki: "Birbirinize sarf edip durduğunuz bu sözler de ne, ve neden bu kadar üzgünsünüz?"
Ve aralarından biri, ismi  Uyandınız mı?
 Bunu büyük bir zevk kaynağı haline getiren bizi duraksatan ve bir araya gelmemizi sağlayan?
 Buna neden ihtiyacımız var?
  Oraya.
 Gitmek zorunda mıyız?
 Maalesef evet.
  Başka bir yol yok.
  Sizce de iğrenç görünmüyor mu, Profesör?
 İçeri ilk giren olmak istemiyorum.
  Ve izciler asla gönüllü olmazlar.
  Sanırım burada kura çekmemiz gerekiyor.
  Olur mu?
 Bunun için bir gönüllümüz olmasını tercih ederdim.
  Kibrit çöpünüz var mı?
 Teşekkürler.
  Uzunu çeken gider.
  Çek.
  Uzun çöp.
  Bu sefer şanslı değildin.
  En azından şu somunlarından birini fırlatabilir misin?
 Tabii.
  Nasıl istersen.
  Bir tane daha?
 Tamam.
  Gidiyorum.
  Acele edin, Profesör!
Burada  Burada bir kapı var.
  Yola devam et! Kapıyı açıp içeri gir! Yine mi ben?
 Önce ben girmek zorunda mıyım?
 Çöpü sen çektin.
  Haydi, orada çok beklenmez! O elindeki ne?
 Buraya  Buraya silah getiremezsin! Kendini öldürteceksin.
  Kendini öldürteceksin.
  Tankları hatırlamıyor musun?
 At onu, sana yalvarıyorum! Beni anlamıyor musun?
 Eğer, bir şey olursa seni kurtarırım, ama bu şekilde olmaz.
  Sana yalvarıyorum! Karşına, kim çıkacak ki vuracaksın?
 Haydi, devam et.
  Çok zamanımız yok.
  Burada su var.
  Parmaklıklara tutun ve yola devam et.
  Ama hiçbir yere gitme! Çıkışta bizim gelmemizi bekle.
  Umarım senin yanında da böyle bir şey yoktur?
 - Ne gibi?
 - Bir silah gibi.
  Hayır.
  Son çare olarak yanımda getirdiğim şey, bir ampul.
  - Ne ampulü?
 - Şırınga ampulü.
  Yani zehir.
  Aman Tanrım! Sen buraya ölmek için mi geldin?
 Ah.
  Ampul sadece önlem olarak var.
  Yazar! Geri dön! Geri dön! Kendini öldürtmek mi istiyorsun?
 Sana çıkışta beklemeni söylemiştim! Dur ve hiç hareket etme!
Bu tamamen senin hatan.
  - Neden?
 - Önden senin gitmen gerekiyordu.
  O kadar çok korktu ki yanlış yoldan gitti.
  Buradaki her şey bir idiyotun icatları.
  Her şey çok saçma.
  Bunu fark etmiyor musunuz?
 Ama elbette siz bunun, kimin icadı olduğunu bulmalısınız.
  Ve neden olduğunu.
  Bu bilgi ne işinize yarayacak ki?
 Bunun için hangimiz suçlu hissedeceğiz?
 Ben mi?
  Bunun için hazırlar mı peki?
Dostum, gerçekten de çok şanslıydın.
  Neredeyse hiç şüpheye düşmedim.
  Orada olmanın nasıl bir eziyet olduğunu tahmin ediyorum.
  Bu boru korkunç bir yer! Bölge'nin en korkunç yeri.
  Buraya "kıyma makinesi" denir.
  Ama bütün makinelerden kötüdür.
  Bir sürü insan burada mahvolmuştur! Kirpi kardeşini buraya getirmişti.
  Ölmesi için.
  Harika bir çocuktu.
  Çok yetenekliydi.
  Şunu bir dinleyin.
  İşte yaz geçip gitti.
  Hiçbir iz bırakmadan.
  Güneş hala ısıtıyor.
  Ama artık yetmiyor.
  Avucumun içine yerleşen yumuşacık beş parmak gibi her şey gerçek olabilir.
  Ama artık yetmiyor.
  Geriye güzellikler kaldı.
  Kötülük zayıfladı.
  Dünya şenlikle aydınlandı.
  Ama artık yetmiyor.
  Hayat her zaman katmanlı.
  Endişeli, ve eğlenceli.
  Ve ben gerçekten şanslıydım.
  Ama artık yetmiyor.
  Yapraklar daha sararmadı.
  Dallar fırtınayla kırılmadı.
  Gün, cam gibi, her şeyi yıkadı.
  Ama artık yetmiyor.
  Güzeller, değil mi?
 Bunlar onun dizeleri.
  Neden rahat duramıyorsun?
 Neden her zaman telaşlısın?
 - Ben sadece 
- Seni görmeye bile katlanamıyorum! Çok mutluyum! Buraya gelen herkes, burayı geçmeyi başaramaz.
  Sen, her şeyi doğru yaptın.
  Siz iyi, nazik ve dürüst insanlarsınız.
  Sizin hakkınızda yanılmadığım için çok mutluyum.
  Beyefendiye bakın! Her şey yolunda gittiği için mutluymuş!
Kader! Bölge!
Benim iyi bir adam olduğumu da söylüyor! Bana iki uzun kibriti uzattığını görmediğimi mi sanıyorsun?
 - Hayır, bunu anlamıyorsun 
- Tabii, nasıl anlayabilirim ki zaten  Kusura bakmayın Profesör, kişisel almayın ama  sanıyorum ki bu pislik sizi gözde adamı olarak seçeli çok oluyor.
  Yapma, bu haksızlık! Ve ben de ikinci sınıf bir yaratığım.
  O borunun içine gönderebileceği biri.
  Kıyma makinesi! Ne isim ama! Sana kimin yaşayacağını kimin kıyma makinesine gireceğini belirleme hakkını veren şey nedir?
 Ama anlamıyorsun, sen bunu daha önceden, kendin seçmiştin.
  Nasıl?
 İki uzunun arasından uzun olanı çekerek mi?
 Kibritlerin bir önemi yok.
  Bölge, daha önce de senin geçmene izin vermişti.
  Somunlar olmadığında.
  Bu yüzden kıyma makinesini geçebilecek tek kişinin sen olduğun ortaya çıkmıştı.
  Biz arkandan geldik.
  Ama bu kadarı çok fazla! Bu noktada hata yapmanın ne kadar tehlikeli olduğunu tahmin edemezsin! Ama birinin önden gitmesi gerekiyordu.
  Evet?
 Hayır, burası bir klinik değil.
  Anlıyorum, birinin önden gitmesi gerekiyordu.
  Anlıyorum.
  Dokunma ona! Laboratuvar dokuzu bağlayın lütfen.
  Bir dakika.
  - Alo?
 - Umarım seni rahatsız etmiyorumdur.
  - Ne istiyorsun?
 - Birkaç şey söyleyeceğim.
  Sen saklamıştın.
  Ben onu buldum.
  Eski binada.
  Dördüncü ambarda.
  Beni duyuyor musun?
 Hemen güvenliği harekete geçiriyorum.
  Yapabilirsin.
  Şu anda oradan, sadece bir taş atımı mesafedeyim.
  Anlatabildim mi?
 Bunun bir bilim adamı olarak kariyerini noktalayacağının farkında mısın?
 Keyfini çıkar! Bunu yapmaya cüret edersen, neler olacağının farkında mısın?
 Yine göz dağı mı veriyorsun?
 Hayatım boyunca durmadan bir şeylerden korktum.
  Hatta senden bile.
  Ama artık hiçbir şeyden korkmuyorum.
  Buna emin olabilirsin.
  Aman Tanrım, Herostratos kadar bile değilmişsin.
  Bunu yapmanın sebebi sadece hayatımı katlanılmaz hale getirmek istemen.
  Çünkü yirmi yıl önce, senin karınla yattım.
  Ve şimdi ödeştiğimizi düşündüğün için kendini harika hissediyorsun.
  Tamam, git ve o iğrenç şeyi yap bakalım.
  Sakın telefonu suratıma kapatmaya kalkma! Başına gelebilecek en kötü şey hapse girmek değil.
  Olabilecek en kötü şey, bunun içi kendini asla affedememen.
  Hücrende kendini pantolon askılarından tavana asmış halin gözümün önüne geliyor.
  Neyin peşinde olduğunuzu söyler misiniz, Profesör?
  Buraya asla böyle insanları getirmem.
  Anlamaz mıyım sanıyorsun?
 Sen, dünya üzerinde olan neyi anlayabilirsin ki?
 Ama dünya üzerindeki tek iz sürücü sen değilsin.
  Hiçbir iz sürücü, önderlik ettiği kişilerin buraya ne getireceğini ve buradan neler götüreceğini bilemez.
  Ve sebebi olmayan suçların sayısı her geçen gün artıyor.
  Sen de bunu yapmıyor musun?
 Orduların yaptıkları askeri darbeler, ya da hükümetlerin içlerine sızmış mafya üyeleri.
  Bütün bunlar senin müşterin değil mi?
 Ya da o lazerler, o titizlikle korunan süper bakteriler?
 Bu kadar zamandır özenle güvende tutulan bütün o pislik.
  Lütfen şu sosyolojik ağız ishalini keser misin?
 Bütün bu hikayelere gerçekten inanıyor musun?
 İyi olanlarına inanmıyorum.
  Ama kötü olanlarına, kesinlikle evet! Haydi ama, yapma!
  En iyi ihtimalle şu Nobel Ödülü'nü alırsın.
  Hatta belki de tamamen bambaşka bir şey olur.
  Aklından bile geçirmediğin bir şey.
  Mesela, şu telefon gibi.
  Bir şey hayal edersin, ve bambaşka bir şey olur.
  Bunu neden yaptın?
 Telefon  Elektrik  Bak, bunlar çok iyi uyku hapları.
  Artık bu kadar iyilerini yapmıyorlar.
  Burada onlardan çok var.
  Belki de geri dönmeliyiz?
 Yakında hava kararacak.
  Geri dönmek zor olur.
  Bu arada, artık eminim ki, bütün bu şiir okumalar, ve dolambaçlı yollardan geçmeler sana göre bir özür dileme biçimi.
  Seni anlayabiliyorum.
  Zor bir çocukluk, kötü bir çevre.
  Ama yanlış fikirlere kapılma, seni affetmeyeceğim.
  Bana bir iyilik yap.
  Kes şunu.
  Profesör! Buraya gelin lütfen! Bir dakika bekleyin.
  Acele etmeyin.
  Acele ettiğim filan yok zaten.
  Bana çok kızacağınızı biliyorum.
  Her neyse, size söylemek zorundayım.
  Şu anda biz tam eşikteyiz. .
  Bu sizin bütün hayatınızın en önemli anı.
  Şunu bilmeniz gerekiyor.
  Burada en içteki istekleriniz gerçeğe dönüştürülecek.
  En içten dilediğiniz şeyler.
  Acılarınızdan doğmuş olanlar.
  Söylenecek çok bir şey yok.
  Yapmanız gereken şey konsantre olup bütün hayatınızı gözden geçirmek.
  İnsan kendi geçmişini düşündüğünde, daha nazik olur.
  Ve en önemlisi  En önemlisi  İnanın.
  Şimdi gidebilirsiniz.
  İlk kim girmek istiyor?
 Belki de sen?
 Ben mi?
 Hayır, ben istemiyorum.
  Anlıyorum, bu kolay değildir.
  Ama bu his biraz sonra geçecek.
  Ben bunun geçeceğinden şüpheliyim.
  Eğer hayatımı gözden geçirmeye başlarsam daha kibar olacağımı hiç sanmam.
  Ayrıca, bunun ne kadar utanç verici bir durum olduğunu görmüyor musunuz?
 Kendini aşağılayıp, sızlanıp, dua ediyorsun! Dua etmenin neresi kötü?
 Senin bir papaz gibi konuşuyor olman.
  Sakin ol.
  Daha hazır değilsin.
  Bu sık sık olur.
  Belki sen girersin?
 Evet.
  Ben.
  İşte! Huzurlarınızda profesörün yepyeni icadı! İnsan ruhunu inceleyen bir alet! Bir ruhölçer! Bu sadece bir bomba.
  Ne dedin sen?
 Bu, şaka olmalı.
  Hayır.
  Bu bir bomba.
  Yirmi kilotonluk.
  Ne için?
 Bunu arkadaşlarımla birlikte yaptık.
  Eski iş arkadaşlarımla.
  Birlikte.
  Burası hiç kimsenin hayatına, hiçbir zaman mutluluk getirmeyecek.
  Ama eğer bu yanlış ellere geçerse  Aslında artık çok da emin değilim.
  Sonuca gelecek olursak sanırım Bölge'yi patlatmamamız gerekiyor.
  Eğer bu, bir çeşit mucizeyse de, yine de doğanın bir parçası.
  Bu yüzden de içinde umut barındırıyor.
  Onlar bu bombayı saklamıştı.
  Ben buldum.
  Eski bina, dördüncü ambar.
  Her şeyi anlıyorum.
  Ben manyak filan değilim.
  Ama bu musibet ortalıkta, her serserinin ulaşabileceği gibi durduğu sürece  Bana huzur ve uyku yok.
  Ya de belki içimdeki istekler bunu yapmama engel olur?
 Zavallı adam.
  Kendi kendine problem yaratmış.
  Ver onu bana! Ver onu bana! Sen medeni bir insansın, değil mi?
 - Neden?
 Senin neyin var böyle?
 - Seni zavallı iki yüzlü! Neden?
 Ben sana ne yaptım ki?
 Senin elindeki umudu yok etmek istiyor!
 Kapa çeneni! Senin içini görebiliyorum.
  İnsanlara hiç değer vermiyorsun.
  Sadece bizim acılarımızı kullanarak para kazanıyorsun.
  Mesele para bile değil.
  Burada kendi kendini eğlendiriyorsun.
 Hayır, bu Doğru değil.
  Sen 
 Evet.
  Haklısın.
  Ben berbat birisiyim.
  Bu dünyada iyi hiçbir şey yapmadım.
  Bundan sonra da yapamam.
  Karıma bile hiçbir şey veremedim.
  Bir tane arkadaşım bile yok.
  Ama bana hakkımı vermen gerekiyor! Onlar zaten her şeyimi deminki yıkık boruda elimden aldılar.
  Yani, benim her şeyim işte burada.
  Anlıyor musun?
  Başka bir şey istemiyorum.
  Bilmiyorum Belki de.
  Her neyse, kusura bakma ama bence sen gerçekten büyük bir aptalsın.
  Burada ne olup bittiğinin farkında bile değilsin.
  Ve bir şey daha 
Bu mucizenin gerçekten de olduğunu sen nereden biliyorsun?
 Burada gerçekten de tüm dileklerin gerçekleştiğini sana kim söyledi?
  Demek döndünüz.
  Bu nereden çıktı?
 Peşime takıldı.
  Onu orada bırakamazdım.
  Gidelim mi?
 Maymun bekliyor.
  Geliyor musun?
 Aranızda bir köpeğe ihtiyacı olan var mı?
 Benim evde beş tane köpeğim var.
  O halde köpekleri seviyorsun, değil mi?
 Ne?
 Bu çok güzel.
  Haydi.
  Gidelim.
  Öyle yorgunum ki.
  Yapma bunu.
  Haydi.
  Yatağa gir.
  Burada yatma.
  Burası çok rutubetli.
  Burada yatmamalısın.
  Çıkar şunu.
  Ah, Tanrım, şu insanlar  Sakin ol.
  Bu onların suçu değil.
  Onlara acımalısın.
  Kızmamalısın.
  Onları görmedin mi?
 Gözleri boş bakıyor.
 Bırak artık.
  Sakinleş.
  Biraz uyumaya çalışsan?
 Haydi, uyu şimdi.
  Neden böyle söylüyorsun?
 Kes şunu.
 Nereye?
 Sence benim isteyecek bir şeyim yok mudur?
 Hayır  Sen gidemezsin.
  Neden?
 Hayır.
  Hayır.
  Peki ya bu sende de işe yaramazsa?
 Biliyor musunuz, annem .
  her zaman buna karşıydı.
  Muhtemelen onun bu dünyaya ait biri olmadığını fark etmişsinizdir.
  Mahalledeki herkes ona gülerdi.
  Öyle beceriksizdi ki, acınası görünürdü.
  Ama ne yapabilirdim ki?
 Onun yanında mutlu olacağıma emindim.
  Bir çok üzüntü yaşayacağımı da biliyordum.
  Ama renksiz ve kısır bir hayat yaşamaktansa acılı bir mutluluk daha iyidir.
  Belki, daha sonra bütün bunları düşündüm.


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar