MEVLÂNA’NIN RUBÂİLERİ
1
Yabancı bellemeyin, ben de bu
eldenim.
Sizin Diyarınızda kendi ocağımı
aramaktayım.
Düşman gibi görünüyorsam da düşman
değilim.
Hintçe söylüyorum amma aslım
Türk’tür.
2
Bizim kafilemiz aşk ile adem
diyarından yola çıktı.
Gecemiz bitmeyen visalin
şarabından içip aydınlandı.
O şarap bizim mezhebimizce haram
değildir.
Ondan tatmış olan dudağımız, adem
sabahına kadar kurumayacaktır.
3
Başımı koyduğum her yerde secde
edilen O’dur.
Dört köşe ve altı bucakta tapılan,
hep O’dur.
Bağ, gül, bülbül, sema, sevgili.
Bütün bunlar hep bahanedir;
Yalnız ve asıl maksut hep O’dur.
4
Gönlümün içinde ve dışında var
olan hep O’dur.
Tenimdeki can, kan ve damar hep
O’dur.
Buraya nasıl olur da şirk ve iman
sığar?
Varlığımın “Neden”i “Niçin”i
kalmadı,
Çünkü vücudum da O’ndandır ve hep
O’dur.
5
Minare ve medreseler viran
olmadıkça
Kalenderlik ahvali intizam bulmaz.
İman küfür ve küfür iman olmadıkça
Hakk'ın bir kulu hakkiyle müslüman
olmaz.
6
Ben göklerin her birinde bir takım
insanlar
Onların üzerinde de melekler
görüyorum.
Ey şaşı, eğer sen biri iki
görüyorsan,
Ben de senin aksine ikiyi bir
görüyorum.
7
İstek yolunda ergin kimseler,
cihandan elini eteğini çekmiş
erler gerektir.
Sen kendi görüşünü tedavi et.
Yoksa bütün âlem O’dur; yeter ki
görecek göz olsun!
8
Varlığım hudutsuz bir deniz olduğu
zaman
O, benim vücudumdaki zerreleri
aydınlatır.
Bunun için ben, şule gibi yanarım;
tâki aşk yolunda
Bütün zamanlarım bir andan ibaret
olsun!
9
De ki: Gece olsa da, bizim
gündüzümüze gece yoktur.
Aşk mezhebinde aşka mezhep olmaz.
Aşk öyle bir denizdir ki ne ucu
bucağı, ne de sahili ve kenarı vardır.
Oraya düşüp boğulurlar; fakat “Aman!”
diye bağırmak, “Ya Rabb!” diye haykırmak yoktur.
10
Ey can, haberin var mı ki cananın
kimdir?
Ey gönül farkında mısın ki mihmanın
kimdir?
Ey ten, türlü hile ile kaçmak
yolunu arıyorsun;
Hâlbuki o seni çekiyor. Dikkat et,
seni arayan kimdir?
11
Cihan güzellerinin özlemi senin
güzel yüzünedir.
Zahitlerin kıblesi senin lâtif iki
kaşındır.
Bütün evsafımdan sıyrıldım,
soyundum;
Tâ ki senin dil-nişin ırmağında
çıplak olarak yıkanayım!...
12
Sevgilim, sana yakın olmanın
sebebi hep muhabbettir.
Ayağını nereye basarsan biz oranın
zeminiyiz.
Aşk mezhebinde reva mıdır ki
Âlemi seninle gördüğümüz halde
seni görmeyelim?...
13
Gönlümü belâ uğrağına saldım
Onu yalnız senin arkandan
koşturdum.
Sevgilim, bugün rüzgârdan senin
kokun, geldi;
ben şükrâne olsun diye kokunu
getiren rüzgâra gönlümü verdim.
14
Seninle beraber olduğum zaman
sevgin beni uyutmaz.
Sensizken de hasretinle gözlerim
uyku tutmaz.
Sübhânallah, ker iki gecede de ben
yine uyanık kalırım.
Bu iki uykusuzluk arasındaki farkı
artık sen anla !
15
Ben bir zerreyim, benim güneş
yüzlüm sensin.
Ben gam hastasıyım, bana sen aynî
devasın.
Kolsuz, kanatsız, senin arkandan
uçar dururum; sanki küçük bir çöpüm;
beni tutan ve çeken “kehrüba”
sensin !...
16
Bizim şu kara topraktan olan
bedenimiz feleğin nurudur.
O kesiften, asumanda öyle sür’atle
uçar ki bu çalâkî meleklerin bile gıptasını davet eder.
Bazen gök insanları, biz toprak
adamlarının temizliğini kıskanırlar;
Hazanda şeytanlar bizim
kötülüğümüzden kaçarlarlar.
17
Bugünde her günkü gibi haraplık
içinde harabız.
Düşünce kapısını açma; rübabını
çal.
Kendisine dostun cemali mihrap
olan kimseye
Bin türlü namaz ve o kadar da rükû
ve sücut vardır.
18
Sübhânallah, Ey parlak inci,
seninle daima
Her suretle muhalefetimiz var:
Ben senin taliinim, hiç
uyumuyorum.
Sen benim bahtımsın, hiç
uyanmıyorsun.
19
Evet, ey varlığına taptığım! Seni
kaybetmemin sebebi kendiliğinden hasıl oldu;
Uyku geldi ve bizden seni alıp
götürdü.
İyi uyu ki ben ta seher vaktime
kadar
Senin uykulu nergis göklerinden
müşteki, feryat edeceğim.
20
Yârsız olmaktan daha güzel yar
olamaz,
İşsiz olmaktan daha lâtif iş
bulunamaz.
Allaha yemin ederim ki hile ve ayyarlıktan
azade olan kimseden
Daha akıllı ve kurnaz bir insan
olmaz.
21
Bu gün sabah şarap ile dolu olan
kadeh elimde düşüyorum.
Kalkıyorum ve mest oluyorum,
Benim mestliğim servi boylu
sevgilimin güzelliğindendir.
Ondan başka var olan bir şey
bulunmadığı zaman ben de yok olurum.
22
Bu gece benim çok zar ve zarif
olduğum bir gecedir.
Bu gece sırların meydana çıkacağı
gecedir.
Gönlümde gizli olan şeylerin hepsi
sevgilimin hayalidir.
Ey gece, çabuk geçme; zira bizim
işimiz var!...
23
İnsaf et ki aşk ey i bir iştir.
Fakat fena tabiat onun saffetini
bozar.
Sen şehvetinin adını aşk
koymuşsun;
Hâlbuki şehvetle aşk arasında ne
uzun mesafe vardır?
24
Bu acı sözler öyle gönül kırıcıdır
ki...
İnsaf et, o ağza bunlar yaraşır
mı?
Yok, yok; onun tatlı dudağı hiç
acı söz söyler mi?
Bu tatsızlık ancak benim bahtımın
kötülüğündendir.
25
Güzel yüzünü perilerin kıskandığı
insan,
Seher vakti idi, geldi. Gönlüme
gözünü dikti.
Ta sabah oluncaya kadar o ağladı,
ben ağladım. Sordu:
Acaba ikimizden âşık olan
hangimiziz?
26
Bu mevsim, bahar değildir; başka
bir, devirdir.
Her gözün mahmurluğu ayrı bir,
visalden olduğu gibi..
Her ne kadar bütün dallar ihtizaz
ederse de
Her birinin sallanmasının başka,
başka sebepleri vardır.
27
Bizim sarhoşluğumuz şu kırmızı
şaraptan değildir.
Bizim şarabımız sevda kadehinden
başka yerde yoktur.
Sen benim kadehimi kırmaya ve
şarabımı dökmeğe geldin;
Fakat ben o türlü mestim ki
şarabım meydanda değildir.
28
Bu aşk bir hükümdardır amma
bayrağı meydanda değildir.
Kur’an haktır; fakat ayeti zahir
ve aşikâr olmamıştır.
Her âşık bu avcıdan bir ok
yemiştir,
Kan içer; fakat cerahati görülmez.
29
Sevgili, senin sebebinden gönlüm
yasemenle doludur.
Senin menzilinde benim gibi ve
bana benzeyen acaba kim vardır?
Can ve cihandan kalkıp gitmek güç
değildir;
Asıl güç olan senin bulunduğun
yeri terk etmektir.
30
Rüzgâr geldi, mey içenlerin
üzerine gül döktü.
Yar geldi, dostların kadehine mey
döktü.
Onun, sümbül gibi güzel kokulu
olan saçı, güzel kokulu yerlerde revnak bırakmadı;
Nergis gibi mest olan gözler ile
de aklı başında olanların kanını döktü.
31
Senin ayağına sarılmışım, elini
tutamıyorum,
Senden medet isteyemiyorum; kimden
derman arayayım?
Gönlüm senin muhabbetinle
hastadır...
Hey gafil, “ciğerinde su yoktur,
hasta değilsin” diye bana tan ediyorsun;
sanki ciğerimde su yoksa ne
olmuş.” kirpiklerimde yar ya!...”
32
Bu zulüm sana kimden geldi
kelimesiz ve dilsiz,
Böyle feryat ve figan nedendir; ey
ney? O cevap verdi:
—Beni bir şeker dudaklıdan kesip
aldılar, onun için
Nale ve feryatsız yaşamak nedir
bilmiyorum!...
33
Eğer sevgilim olan aya imanın
varsa
Bu çabuk geçişin bir kusur değil
midir?
Gece yüzünü bana çevirdi ve
böylece itizar etti:
“Bizim ne günahımız var; aşkın ucu
bucağı yok ki”
34
Havada ve sahrada olan zerrelere
iyi bak,
Onların hepsi bizim gibi mecnundur
ve hepsi bi-karardır.
İster mahzun, ister memnun olsun,
ne kadar zerre varsa hepsi,
Her türlü kayıttan âzade olan ezel
güneşinin pervaneleridir.
35
Gönlüm senin gamından her gün bir
kat daha zar olmakta
Ve senin merhametsiz gönlün benden
gittikçe bizar kalmaktadır.
Sen benden geçtin; fakat gamın
benden geçmedi.
Doğrusu, gamın senden daha
vefalıymış!..
36
Güzelliği vasfetmenin üstünde olan
sevgilim,
“Gönlün nasıldır?” Diye hatırımı
sormak için evime geldi.
O eteğini kaldırıyordu; Gönlüm ona
dedi ki:
Eteğini iyi topla! zira evim kanla
doludur..
37
Ey yüzü güzelliği ruh aynası olan
sevgili!
Sabah şarabında senin hayalinin
ayaklarına
Gözlerimi sürmek isterim.
Fakat korkarım ki onlar
kirpiklerimin oku ile yaralı olurlar!
38
Sayısız hikâyeler anlattılar,
yokluğa, varlığa dair birçok sözler söylediler
Gaflet içinde akıllarınca mana
gevherini deldiler.
Kâinatın esrarına vakıf
olmadıkları için
evvelâ uzun uzun çene çaldılar,
sonra uyuyup kaldılar..
39
Senin sözünü söyleyip mütemadiyen
seni anmak, beni sükûte mecbur etti.
Seninle meşgul olmaktaki zevk ve
lezzet beni işsiz bıraktı.
Senin tuzağından gönlüm evine
kaçtım.
Hâlbuki gönlüm tuzak oldu ve ben
gene sana tutuldum.
40
Ben kendisini bilen insanların
kuluyum,
Ki onlar her zaman kendi
gönüllerini hatalardan kurtarmaktadırlar.
Kendi zat ve sıfatlarından bir
kitap yaparlar
O kitabın fihristini (Enel Hakk -
ben Hakkım) sözü ile icmal ederler.
41
Senin sevgin ateşinden kalbimde
bir aydınlık
Senin sohbetinden gönlümün ırmağında
bir su vardı.
O su serap, o ateş şimşek oldu.
Şimdi hep o masallar geçti; bütün
bunlar sanki birer rüya imiş!...
42
Senin aşkından derya dalgalanıp
karıştı,
Bulutlar senin ayağına inciler
döküyor.
Yere senin aşkından bir yıldırım
düştü.
Bu duman onun için göklere
yükseliyor.
43
Hekimin gönlünü kapan o sevgiliyi
hekim nasıl tedavi edebilir?
Hiç ona ilâç tavsiye edilebilir
mi?
Eğer o, güzelliğinden bir zerre
gösterecek olursa
Vallahi o hekime de bir başka
tabip lâzım gelecektir.
44
Ruhum göklere uçtuğu ve tenim
topraklara karışdığı gün
Kabrimin üzerine parmağınla “kalk!..”
diye yaz;
Yaz ki ben mezarımdan sıçrayayım
Bu ölü vücudum tekrar canlansın!
45
Ey beni güçlüklerden kurtaran ve
ihsanı ile
Serviyi, gülü, bahçeyi mest eden
sevgilim!
Gül, humarınla senin sermestin ve
diken bedmestindir.
Bir kadeh daha ver ki hepsi bir
olsun!..
46
Aşk olmayınca içkinin neşesi
artmaz,
Aşk olmayınca güzel vücutlara
uygunluk gelmez.
Eğer deryaya bulutlardan yüzlerce
katreler yağsa,
aşkın tesiri olmadıkça o katreler
ilelebet inci olamaz!...
47
Bir can ki onda senden bir hayal
vardır,
O can nasıl zeval bulur?
Aya noksan gelip incelir ve hilâl
olursa da,
Bu incelmesi bir kemalin
başlangıcı değil midir?
48
Ey sevgili! Aşkının ateşi son
haddine erdi.
Senin sevginden, işim sadece
şikâyet, oldu.
Eğer her seher inlediğimi
istemiyorsan bana acı;
Zira derdim tahammül edilmez bir
hale geldi.
49
Senin gözünün bin türlü sihri
vardır.
Yüzlerce, binlerce can ona
bağlıdır.
Sevgilim, senin siyah saçların
küfürdür; din ise ay gibi olan yüzündür.
Küfürle kıyas et, bak ki din ne
parlaktır?!...
50
Hakkın muhabbeti sabah gibi aşikâr
olmaya başlayınca
Yaşayanların teninden canları
uçmak ister.
İnsan öyle bir makama erişir ki
her nefeste göze muhtaç olmaksızın
Sevgiliyi görmeye muktedir
olabilir.
51
Sabır ve kararı kalmamış âşıktan
daha biçare kimse olur mu?
Zira bu aşk, devasızlığa
uğramaktır.
Aşk eleminin dermanı ne cimrilik
ve ne de riyadır.
Çünkü hakikî sevgide ne vefa
vardır, ne de cefa .
52
Anladım ki sevgi, benim varlığımın
bağıdır.
O bin telli saç benim elimdedir.
Ben her ne kadar dün kadehten mest
olmuşsam da
Bugün kadeh benden sarhoştur.
53
Sevgilinin varlığı sana açılsın
istiyorsan
İç yüze geç, dış yüzde durma...
O öyle bir zattır ki onu senden
yine senin örtülerin kapamıştır.
Hâlbuki kendisi kendi varlığına
batmış ve her iki âlem de onda boğulmuştur.
54
Divane oldum: divane hiç uyku uyur
mu?
Mecnun uykunun nerede olduğunu
bilir mi?...
Zira Allah uyumaz, uykudan
münezzehtir.
Bil ki Allah’ın divanesi de uyumakta
onunla beraberdir
55
Dediler ki aşkın akıbeti
sükûnettir.
Evveli şuriş (Karışıklık) nihayeti
temkindir.
Can, bu aşk değirmeninin altında
duran taştır
Bu kararı olmayan beden ise üstte
görünen döner parçadır.
56
Dediler ki altı cihet Allah’ın
nuru ile doludur.
Halktan “O nur nerededir?”
diye feryat koptu,
Yabancı olan kimse, sağa, sola
baktı; onu göremedi.
Dediler ki : —Onu görebilmek
için -bir an- sağsız, solsuz bak”
57
Büyüklere hâkipay olmayan baş ve
onların
Sevdasına candan gark olmayan
gönül yok olsun!
Dediler ki onlarla bu baş ve bu
gönül arasına kıl sığmaz, o kadar biribirine yakındırlar.
Hâlbuki ben bizzat kıl oldum.
Artık benim, için oraya sığıp
sığmamak meselesi kalır mı?
58
Ne yukarda ne de aşağıda olmayan
Ay nerededir?
Ne bizimle ne de bizsiz olmayan
nerededir?
Orada burada deme; doğrusunu
söyle; âlem hep O’dur.
Fakat onu görebilecek göz
nerededir?
59
Cadı gibi sihirbaz ve nergis gibi
güzel gözerinin şarabından mestim.
Senin yanına geldiğim zaman niçin
beni kovuyorsun?
Ben öyle dudağını ıslatmakla
doyacaklardan değilim.
Beni kendi ırmağına at, ruhumu
ancak o kandırabilir!..
60
Hallacı Mansur “Ben Hakkım”
dedi.
Bütün yolların topraklarım
kirpikler ile süpürdü.
Kendisinin yokluğu denizine daldı
Ancak ondan sonra “Enelhak”
incisini buldu ve deldi.
61
Güneşin, senin huzuruna çıkacak ne
liyakati var?
Çabuk giden bir rüzgârın, senin
zülfüne yetişmesi, haddine mi düşmüştür?
Varlık şehri içinde bilgiçlere
hocalık eden akıl,
Senin köyüne ve civarına geldiği
zaman divane olur.
62
O mest olan güzel, ansızın
kapımdan içeri girdi,
Yakut gibi duran şarap kadehinden
içip geçti oturdu.
Onun dalgalanan saçını görüp
tutabilmek için
Bütün yüzüm göz ve gözüm
baştanbaşa el oldu.
63
Aşkta yükseklik, alçaklık,
akıllılık, akılsızlık,
Hafızlık, şeyhlik, müritlik
yoktur.
Rintlik, hiç bir kayda bağlı
olmamak,
Az söylemek ve kaygusuzluk vardır.
64
Çok bilgili olan akıl senin
aşkından bihaberdir, gafildir.
Seni özleyen yürek ateşler içinde
uyur.
Eğer gözsüz ve gönülsüz uyuyacak
olursam şaşmayın.
Zira iki gözüm kan olmuştur;
uyuyan gözlerim değil, kandır.
65
Senin aşkın hususunda hana
nasihatin ne faydası olur?
Zehir içmişim, şeker bana kâr eder
mi?
Benim için “onun ayağına zincir
bağlayın” diyorlar;
halbuki deli olan gönüldür,
ayağıma zincir vurmak neye yarar?..
66
Dün gece benim taptığım, gökteki
Ay gibi idi
Yok, yok! Belki güzellikte
güneşten de üstündü.
Şunu biliyorum ki güzeldi, fakat
bilmediğim bir şey varsa güzelliğinin nasıl olduğudur.
Hayale sığmayan bir güzellik
bilinebilir mi?
67
Gözünü dik ki gönlün göz olsun;
Gönül gözüyle sana başka bir cihan
görünsün!
Eğer sen kendini beğenmekten
kurtulursan
Her işin başkaları tarafından
beğenilmiş olur.
68
Onun ay gibi güzel yüzüne tutulan
ve kereminin sakisinden
Mest ve harap olan kimse şadumân
olsun.
Ben şad değilim; gözyaşlarım
akıyor, gözlerime hiç uyku girmiyor. . ,
Uyku gelmekten korkuyor; çünkü
gelecek olursa gözyaşlarım onu alıp götürecektir.
69
Akıldan yüz merhale uzaklaşmak,
İyi ile kötünün vücudundan
kurtulmak istiyorum.
Benim vücudumun perdesi, arkasında
o derece güzellik var ki
-ey bihaberler!- benim kendime
aşık olacağım geliyor..
70
Sevgilimin aşkına tutulduğum ilk
zamanlar
Feryatlarım komşularımı
uyutmuyordu.
Şimdi feryatlarım azaldı, aşkım
arttı.
Zira ateş alevlendiği zaman dumanı
kalmaz.
71
Âşık tevazu göstermez de ne
yapabilir?
Geceleri senin olduğun yere gelmez
de ne eder?
Büklüm büklüm olan saçını öperse
şaşma, darılma.
Divane, zincirlerini ısırmazsa,
çiğnemezse ne yapar?..
72
Nazı ve nazikliği terk etmiş olan
âşık,
Aşk mezhebinde civanmert olur.
Bağrı yanıklara ateş satmak
yaraşır mı?
Yusufluk etmeye yeltenen Yakup ne
kadar soğuktur.
73
İyi bil ki âşık müslüman olamaz,
Çünkü aşk mezhebinde küfür ve iman
yoktur.
Aşkta ten, akıl, can ve gönlün
yeri olur mu?
Böyle olmayanlar âşık değildirler.
74
Seven için her nerede bulursa
bulsun şarap içmek,
Yahut akıl ve hicap perdesini
yırtmak gerektir.
Ben şarabı nerede içeyim? İçecek
olsam da şarabın,
Başımdan alıp götüreceği akıl
bende yok ki?
75
Senin güzel olan sevgin, kan
dökmek istediği zaman can,
Ten kafesinde memnuniyetle
çırpınmaya başlar.
Senin şeker gibi dudağında günah
imkânım bulup ta
Perhiz eden kimse kâfir olmaz da
ne olur.
76
Senin, gönlünde bir şey parlıyor;
ona bak!
Yoksa hikâye dinlemekle esrar
düğümü çözülemez.
Nitekim dışardaki koca ırmaktan,
Evin içindeki küçük bir çeşme daha
faydalı ve daha güzeldir.
77
Eğer âşıka yok olmak ve ölmek
Veya aşk yolunda canını feda etmek
düşüyorsa
Artık aşk için “sonsuzluk
pınarından ab-ı hayat içmektir”
Demeleri boş bir söz olmaz mı?..
78
Maşuka güneş gibi taban oldu.
Âşık zerre gibi döndü durdu.
Aşk baharının rüzgârı esince
Kuru olmayan dallar elbette
harekete gelir.
79
Ben o sevgilinin bendesiyim ki
akıl onun mecnunudur.
Ondan pür-hûn olan bir gönül yüz
can kıymetindedir.
Yemin ederim ki âşıkların gözünden
Akan yaşlara abı hayat gıpta eder.
80
Ayın güzelliği biraz onun-yüzüne
benzer,
O melek huyluyu biraz andırır,.
Hayır!, Hayır!,.. Nereden
nereye?.. Ay kim oluyor?
Canım ona kurban olsun; O’na
benzeyen varsa ancak kendisidir.
81
Senin yanağın put olunca
putperestlik iyidir.
Şarap senin kadehinden olursa
mestlik iyidir.
Senin aşkının varlığı içinde öyle
yok oldum ki
Bu yokluk bin varlıktan yeğdir.
82
Keremkâr dildarın mezarı başına
gittim.
O teninin toprağından mahzun bir
gül gibi zahir oldu.
Toprağa seslendim, dedim ki:
“Ey toprak benim vefadâr olan
yârimi incitme, hoş tut!..”
83
Dün gece benim yanıma şirin sözlü,
tatlı dudaklı mağrur bir güzel geldi:
Beni güneş gibi yüzüyle uyandırdı:
“Güneş görülünce kalkılır,
beni gördün kalk, ne
duruyorsun?...
dedi.
84
Gece geçti, benim ise ne geceden
ne de gündüzden haberim var.
Gecelerim, gündüzlere ışık veren,
o sevgilinim yüzüyle pür-nûrdur.
Ey gece sen o sevgiliden habersiz
olduğun için böyle karanlıklar içinde kaldın.
Ey gündüz, sen de git o sevgilinin
gündüzünden gündüz olmayı öğren.
85
Dün gece gördüm ki sevgilim bir
mecliste oturuyordu.
Kucaklamağa muvaffak olamadım,
Kulağına lâkırdı söylemeyi bahane
ederek hiç olmazsa
Yanak yanağa gelmek fırsatını
kaçırmadım.
86
Aşık sevgilisinin izini takip ile
onun oturmuş ve gezmiş olduğu yerlerin etrafını dolaşır,.
Zahit te tespih ile rükû ve secde
ile uğraşır.
Âşık susamış ve zahit acıkmış
olduklarından
Biri su kenarında, diğeri ekmek
arkasında koşar,.
87
Bağa bülbül geldi. Kargadan
kurtulduk.
Ey gözümün nuru sevgilim, seninle
bağa gidelim ve gül ve susam gibi açılalım.
Âkan sular gibi bağdan bağa revan
olalım.
Akalım ve hiç durmayalım.
88
Sevgilimden başkaları ile hem-bezm
olmama rağmen
Vallahi gönlümde ondan başka hiç bir
kimsenin aşk ateşi yoktur.
Güneş batınca karanlıkta kalan,
güneş yerine kandil yakmaz mı?..
89
Âlemde tek olan eşi bulunmayan
sevgilimle?
“Tek mi, çift mi?” oynadık.
Bana: “tek mi istersin, çift
mi?” dedi.
Ben de: “Seninle çift olmak ve
bütün âlemden tek kalmak isterim,” dedim.
90
Gönlümü senden çekip almak mümkün
değildir.
En iyisi onu bütün bütün senin
sevgine terk etmektir.
Eğer aşkının gamına gönlümü
bırakmazsam onu ben ne yaparım?
Artık gönlümü göğsümde taşımamın
manası kalır mı?..
91
Aşkım kemale ermiş, sevgilim hüsün
ve cemalde yükselmiş.
Gönül söylenecek bin bir sözle
dolu, dil söylemekten aciz.
Susamış olduğum halde önümde akan
temiz ve berrak suyu içemiyorum.
Cihanda bundan daha garip bir hal
görülmüş müdür?
92
Aşkım, abı zulâlden daha lâtif ve
paktır.
Bana aşk ile oynamak helaldir.
Başka âşıkların aşkı halden hale
inkılâp eder.
Benim aşkım ve benim maşukumun ise
zeval ve intikali yoktur.
93
Senin aşkınla âlemin erganunu (söz
dinleyeni) oldum.
Senin mızrabınla gizli ahvalim
âleme faş oldu.
Sevgin beni çenge benzetti,
Hangi perdeme dokunursan oradan
inliyorum.
94
Sermest olan bülbülden sevgilimi
hatırlatan nağmeler işitiyorum,
Semâın rüzgârından gönlümü çeken
bir hal duyuyorum.
Sularda daima yârimin hayalini
görüyorum
güllerden bütün onun aşinalık
kokusunu alıyorum..
95
Bendeki neş'e şaraptan değil
kendimdendir.
Bendeki hararet yine bendendir,
sudan ve ateşten değildir.
Âşk beni o kadar hafifletmiştir ki
vücudumu mizana çekseniz
hiçten pek çok daha eksik
çıkarım!.,.
96
Elime ne beklenilmez bir av düştü;
ben ne yapayım?..
Başıma tatlı bir sarhoşluk geldi;
nasıl edeyim?..
Sofuyum, zahidim.. İyi ama, yolda
giderken
Güzelin biri ya bana bir buse
verirse ben ne yaparım?
97
Bugün mestçe bir dolaşmak
Kafatasından peymane (kadeh)
yapmak istiyorum.
Bu şehirde sarhoş sarhoş dolaşıp
durdum.
Bir akıllı adam arıyorum ki onu
divane deyim...
98
Sevgilim, sitemler ile bana uykuyu
haram etti.
Yarabbi, ne olur sen de onu
uykusuz bırak!
Bırak ki, o da uykusuzluğun
acısını anlasın
sözünün manasını düşünsün.
99
Ne ben benim, ne sen sensin, ne
sen “ben”sin.
Hem ben benim , hem sen sensin,
hem sen “ben” sin..
Ben seninle o haldeyim ki - ey
güzel sevgilim!...
Ben sen miyim, yoksa Sen ben
misin, bir türlü kestiremiyorum.
100
Mademki gönlümde perileri
kıskandıran sevgilimin hayali vardır;
Bu âlemde benim gibi bahtiyar olan
kimdir?
Allaha yemin ederim, ben şad
olmadıkça yaşayamam.
Gam diye bir şey olduğunu
işitiyorum; fakat onun ne olduğunu bilmiyorum.
101
Kendim güzel değilim ama güzellere
tapanlardanım;
Bâde değilsem de - hiç olmazsa —
ondan mest olanlardanım.
Münacat ehlinden değilim;
Fakat senin harabat ehlinden
olmakla bahtiyarım ya
102
Ey sevgili! Her kesin kalbinde
senin aşkından bir parıltı vardır.
Ve her mihraptan sana yalvarışlar
yükselir.
Seninle oturup çektiğim elemleri
sana söylemek için
Bahtiyar bir gece ve lâtif bir
mehtap lâzımdır.
103
Ey cihanın canı olan sevgili!
Senin yüzün bana kıble olalıdan beri
Ne Kâbe’den haberi var; ne de
kıble nerededir biliyorum.
Senin yüzün gözümün önünde iken
kıbleye dönmeğe kudret bulamıyorum.
Çünkü o, kalıbın, suretin
kıblesidir; senin yüzün ise ruhun kıblesidir!...
104
Sevgilim! Ben senin yüzüne
baktıkça içimde güller açardı
Ben bir gülistan kesilirdim. Ve
iki gözüm seni görerek nurlanır, parlardı,
“Allah seni kem gözden esirgesin,
kem gözler senden uzak olsun!...” diye yalvarırdım.
Ne yazık ki, o kem göz ben oldum
ve senden ben, seni seven ben uzak düştüm!,..
105
Bu gece, gönlüme uygun bir
arkadaşla
Çayırda bir meclis kurduk.
Şarap, meze, ışık sazlar ve
okuyanlar... hepsi tamamdı.
Ah!... Keşke ey sevgili, bütün
bunların hiç biri olmayaydı da yalnız sen olsaydın!....-
106
Önümde kendi ayrancağızım oldukça,
Yemin ederim ki, başkalarının bal
şerbeti gözümde yoktur.
Eğer zaruret ve mahrumiyetten
öleceğimi bilsem,
Yine hürriyetimi esaretle değişmem
107
Bana sıdk ile ikrar verdiği halde
Beni âleme oyuncak eden
kimselerden bizarım
Çünkü benim âlemle alış verişim
yoktur.
Bu türlü ikrar edenlerden ziyade
ben, beni inkâr edenlerin bendesiyim.
Kaynak:
Hasan Âli YÜCEL, Mevlâna’nın
Rubaileri, Remzi Kitabhânesi, İstanbul, 1932
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar