VİCTOR HUGO- NOTRE DAME’NIN KAMBURU HANİF MİYDİLER?
“Bu bir tezdir”
Hanef
kelimesinin ayaktaki eğrilik, sağ ayağın baş parmağının sola, sol ayağın baş
parmağının sağa doğru eğilmesi, ayağın ters dönmesi sureti ile o ayağın, sırtı
üstünde yürümek, istikamet, doğruluk, meyletmek, sapmak ve dönmek ma’nalarına
geldiği, İslâmi kaynaklarda yer almaktadır
(Cemaluddin Muhammed b. Mükrim İbni Manzur Lisanu’i-Arab, C. IX, s .56;
İsmail b. Hammad el-Cevherl, es-Sıhah, C. IV, Mısır 1956, s.. 1347; Seyyid
Muhammed, Murteza ez-Zebidi, Tacu’l-Arus, C. VI., Beyrut, 1966 s. 77).
Sh: 115
**
İbrahim
motifi, sadece Arap yarımadasında değil, Suriye’de, Anadolu'da hatta Avrupa’da
da zaman zaman görülmüştür. IX, yüzyılda Antakyalı İbrahim tarafından organize
edilen, Allah’ın biriğine inanan ve İsa'nın ulûhiyetini reddeden bir grup
ortaya çıkmıştır. Bunlara «İbrahimîler» (Abrahamites) adı verilmekteydi
(Amrahamities, The Encyclopedia Americana, V. I, Newyork, 19G8, p. 64). Bunlar,
bu ismi kurucularına nisbetle almış gibi görünüyorlarsa da O’nlar, İbrahim ile
sembolleşen tevhid inancına sıkı sıkıya bağlı idiler. Benzer bir diğer grup, Avrupa’da
XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Bohemya’da ortaya çıkmıştır. Bunlara da
«İbrahimîler» deniliyordu ve liderleri Jan Huss idi. Bunlar, Tanrının
birliğinden başka hiç bir dinî doktrin kabul etmiyorlardı, Eski ve yeni Ahd'i
kabul etmiyorlar, sadece On Emir ile Tanrıya dua etme ilkesini benimsiyorlardı.
[https://ismailhakkialtuntas.com/2014/05/29/jan-hus-johannes-huss/
]
Hristiyan bir
muhitte ortaya çıkan bu cemaatin, tek Tanrıcılıktaki rehberi İbrahim
aleyhisselâm olduğu için, bunlar kendilerine «İbrahimîler», adını veriyorlardı.
1782 yılında imparator Joseph II, Onlara
Hristiyan veya Yahudi doktrinlerinden birini kabul etmeleri halinde kendilerine
müsamahalı davranılacağını, aksi halde sürgün edileceklerini söylemesine rağmen
O'nlar bu teklifi reddettiler. Bunun üzerine Macaristan, Transilvanya ve
İskandinavya'ya sürgün edildiler. Bunlardan bir kısmı daha sonraları
Katolikliğe döndü. Bir kısmı ise inançlarında sabit kaldı. İbrahimî görüşte
baki kalan bu kimseler, inançlarını kendilerinden sonra gelen nesillere intikal
ettiremeden ortadan kayboldular ve bu hareket yok oldu (Abrahamities, The
Encyclopedia Britanica, V. I Cambridge, 1910, p. 72; Abralıamities, The
Encycîopedia Americana, V.I; p. 40).
Sh: 184-185
Victor
Hugo’nun Notre Dame’nın Kamburu isimli eserindeki karakterlerden: Quasimodo:
Sağır bir kambur; Notre Dame Kilisesi'nin çanını çalmakla görevlendirilmiş.
Kuvvetli ve çirkin bir adam; kendisiyle alay edenlere vahşîce davranır;
efendisi Claude Frolio hariç; cemiyetin hemen hemen dışında yaşar.
Kaynak:
Yrd. Doç. Dr. Şaban Kuzgun, Hz. İbrâhim ve Haniflik, Birinci Baskı : 1985,,
Kayseri
Hristiyan dünyasının asırlardır tartıştığı Victor Hugo’nun Hazreti Muhammed
(SAV) için yazdığı dizelerin tam metni Türkçeye çevrildi.
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Dil Eğitim Merkezi
Fransızca Bölümü Öğretim üyesi Yakup Yaşa tarafından uzun araştırmalar sonrası
orijinal metnin üzerinden 'Mahomet' şiirinde Hugo Hz. Muhammed'in yaşam tarzını ve ölmeden önceki son günlerini anlatıyor.
Hazreti Muhammed'in doğumunun 1443'üncü yılının kutlandığı günlerde Fransız
düşünür ve yazar Victor Hugo'nun Hazreti Muhammed için yazdığı dizeler Türkçe'ye
çevrildi. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Dil Eğitim Merkezi Fransızca Bölümü
Öğretim Görevlilerinden Yakup Yaşa, uzun araştırmalar sonrası orijinal metnin
üzerinden tercüme ettiği 'Mahomet'in her dizesinde Peygamber'in mütevazı yaşamı
ve yüceliğinden izler var. Hugo eserinde Hz. Muhammed'in ölmeden önceki son
zamanlarını anlatıyor.
Victor Hugo, uzun yaşamı, üstün dehası, insana ve
insanlığa dair soylu düşünceleri ve güçlü yapıtlarıyla, 19'un yüzyıla damgasını
vuran yazarlardan biri. Yapıtları güçlü bir lirizm içeren Hugo, eserlerinde
daha çok, aşk, baba şefkati, ölüm, insan yazgısı, özgürlük, yoksullara iyi
davranma, emeğin kutsallığı, hayatın hüzün ve neşesi ile tüm evreni kuşatan
Tanrı'nın varlığı gibi konulara yer vermişti.
Ünlü Fransız yazar Victor Hugo'nun, 1855 yılında sürgündeyken
yazmaya başladığı, insanlık tarihi ve gelişimini anlatan ve hala Fransa'nın
gerçek anlamdaki tek destanı olarak kabul edilen, "La Légende des Siècles
(Yüzyılların Efsanesi)" adlı eserinde; Allah, İslam, Kur'an ayetleri ve
Hz. Muhammed ile ilgili çok sayıda şiirinin olduğu yüz yıllardır biliniyor.
Ancak, aynı eserin Brüksel'de 28 Eylül 1859 yılında yapılan ilk baskısında yer
alan İslam ve İslam peygamberine dair 'Mahomet', diğer baskılarından
çıkarılmıştı. Yüzyılın Efsanesi'nde de yer alan "Mahomet"'i Le Centre
national de la recherche scientifique (Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma
Merkezi), ancak, Hugo'nun ölümünden yüzyıl sonra yani 1985 yılında
yayınlamıştı. Bu yayınla birlikte Hristiyan dünyasında bir çok tartışmaya neden
olan Hugo'nun Müslüman olduğu da tartışılmaya başlanmıştı.
Hugo'nun 'Mohamet'i nin orijinal metinlerini Le Centre
national de la recherche scientifique 'den elde eden Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi Dil Eğitim Merkezi Fransızca Bölümü Öğretim Görevlilerinden Yakup
Yaşa, uzun bir çalışma sonucu eseri Türkçe'ye çevirdi. Yakup Yaşa, "7
yıldır yaklaşık 400'e yakın Fransızca şiiri Türkçe'ye çevirdim. Uzun süredir
Hugo'nun Hz. Muhammed'e yazdığı şiir üzerinde çalışıyordum. Fransa'da çeşitli
üniversitelerde görev yapan edebiyatçı akademisyenlerle görüştüm. Hugo'nun
şiirinin orijinalini bulup Türçe'ye çevirdim. Çeviriyi henüz bitirdim.
Üniversitede üzerinde çalışmalarımız sürüyor. Hugo şiirinde Hz. Muhammed'i o
kadar güzel anlatıyor ki etkilenmemek mümkün değil. Bu anlatımlar Hugo'nun İslamiyet'le
ne kadar ilgili olduğunu gösteriyor" dedi.
"Son zamanlarda Victor Hugo ile ilgili yazılan en
ciddi yapıtlardan biri olan ve ünlü yazın araştırmacısı, Henri Guillemin
imzasını taşıyan "Hugo" adlı eserin ön sözünde, Hugo'nun şu sözlerine
yer vermektedir:
Hugo'nun, gerek iki oğlu gerek erkek torununun vaftiz
edilmediğini ve Hristiyanlık adetlerine göre defnedilmediğini belirten yazar,
ayrıca kitabın bir çok yerinde onun sürekli evinde gizli ibadet ettiğini
belirtir. Bu durum ve "Mahomet" mersiyesindeki içerik, detaylar ve
anlatılan öykü Hugo'nun Müslümanlığının konuşulur hale gelmesine en büyük
etkendir. Yaşar'ın çevirdiği dizeler şöyle:
Vazifesinin yakın olduğu içine doğmuştu
Metindi, kimseyi kınamıyor, incitmiyordu
Yolda gördüğü kimselerle selamlaşıyordu
Her gün sanki biraz daha yaşlanıyordu
Oysa sadece yirmi ak vardı siyah sakalında
Durup su içen develeri izliyordu arada sırada
Böylece, deve güttüğü zamanları hatırlıyordu.
Sanki Cenneti görmüş, İlahi Aşkı bulmuştu
Sanki kâinatın yaratılışına şahit olmuştu
Alnı dik, yanakları kusursuz, benzersizdi
Kaşları ince, bakışları anlamlı ve keskindi
Boynu, gümüş bir testinin boğazıydı sanki.
Tufanın sırlarını bilen Nuh'un havası vardı.
Ona danışmaya gelenlere, adil davranırdı
Kimi itiraf eder, kimi güler ve inkâr ederdi
Sessizce dinler, en son konuşurdu kendisi
Ağzından dua ve zikir hiç eksik olmazdı
Çok az yer, karnının üzerine taş koyardı.
Boş durmaz, koyunlarını sağıp oyalanırdı
Oturur yere, elbiselerini kendi yapardı
Artık genç değildi, eski gücü de kalmamıştı
Yine de, herkesten daha fazla oruç tutardı
Altmış üç yaşında, bir ateş sardı vücudunu
Kutsal Kitap Kur'an'ı bir kez daha okudu
Sonra, sancağı, Said'in oğluna teslim etti.
Onlara: "Artık aranızdan ayrılma vakti geldi
Allah birdir, hep onun yolunda savaş" dedi.
Mahzundu, bakışlarında, yurdundan zoraki
Sürülen yaşlı bir kartalın hüznü vardı sanki
Yine, her günkü vaktinde mescide geldi,
Ali'ye tabi olanlar da arkasından geliyordu
Ve, kutsal sancak rüzgarda dalgalanıyordu.
Benzi soluktu, döndü ve kalabalığa seslendi
"Ey insanlar, ömür
bitiyor, hayat gelip geçici
Biz, karanlıkta birer
zerreyiz, yüce olan O'dur
Ey insanlar, O'ndan
başka rehberim yoktur
Onsuz bir değerim
olmazdı."
Bir zat ona : "Ey müminlerin gerçek Sultanı!
Seni dinler dinlemez, herkes inandı sözüne
Sen doğduğunda, bir yıldız doğdu gökyüzüne
Kisra sarayının üç kulesi birden devrildi" dedi.
O da: "Melekler ölümümü müzakere etti;
Vakit tamam, dinleyin! Eğer herhangi birinize
Bir kötülük yaptıysam, çıksın herkesin önünde
Ben ölmeden, gelsin intikamını alsın şimdi;
Kime vurmuşsam, o da bana vursun" dedi.
Ve uzattı usulca asasını oradan geçenlere.
Yaşlı bir kadın, bir koyunu kırpıyordu eşikte
Ona: "Tanrı yardımcın olsun!" diye
seslendi.
Bakışlarında bir hüzün vardı, oldukça bitkindi
Dalgındı; birden, şöyle dedi: "Herkes duysun!
Allah benim adımı andı! Bundan emin olun
Topraktan insan, nurdan bir peygamberim
İsa'nın getirdiği dini tamamlamaya geldim.
Ashabım, ben sabır taşıyım, İsa tatlı dilliydi.
Zira her şafak, doğacak
güneşin müjdecisi
İsa benden önce, ama ne
Tanrıdır ne de oğlu
O, gülü koklayan Bakire Meryem'den doğdu.
Unutmayın, ben de etten kemikten bir faniyim
Kuruyan bir balçıktan başka bir şey değilim;
Şu dünyada başıma gelmeyen şey kalmadı;
Çektiğim çilelere, yol olsa, dayanmazdı
Baskı ve işkenceden, şu bedenim çok çekti;
Ve eğer işlediğimiz her bir günahın bedeli
Korkunç bir haşere olsaydı, o karanlık mezarı
Bize dar eder, cehenneme çevirirdi orayı.
Tekrar tekrar bedenlenir cehennem ehli
Ve kurtlar yeniden kemirir tüm bedenlerini
Böylece, defalarca tükenir ve yeniden dirilir
Cezalarını çekince de, yeniden huzura erişir.
Ben, kutsal savaşların mütevazı meydanıyım
Bazen bir efendi bazen de bir köle gibiyim
Kelamım, tıpkı çöldeki kum ve kuyular gibidir
Bir sözüm korkutuyorsa, bir diğeri müjdecidir;
Ey inananlar! Çektiklerimi görüyorsunuz işte!
Karşıma alıp, insanı aldatıp yeniden delalete
Sürüklemek isteyen o dehşet saçan iblisleri
Engellemeye çalıştım, bağladım o pis ellerini
Çoğu zaman, Yakup gibi, karanlıklar içinde
Çarpıştım durdum, görmediğim kimselerle;
Fakat insanlar beni özellikle öldürmek istedi
Bana karşı sürekli kin ve kıskançlık besledi
Ben ise, asla, Hak davamdan vazgeçmedim
Onlarla savaştım, ama kimseden incinmedim
Savaş boyunca: "Bırakın yapsınlar!" diyordum
Kanlar içinde tek yaralı ben olayım istiyordum
Varsın hepsi vursun bana, zaten durmazlar ki
Zira sağ ellerine Ayı, sol ellerine Güneşi
Versem de, düşmanlarım vazgeçmezdi asla
Yine de saldırırlardı bana şu çileli yolculukta
Fakat ne olursa olsun geri adım atmadım
Zira bu kutsal dava uğruna tam kırk yıl savaştım
İşte, böyle geçen bir ömrü nihayet tamamladım
Şimdi Allah'a gidiyorum, dünyayı geride bıraktım.
Greklerin Hermès'i, Yahudilerin de Lévi' yi
Desteklediği gibi siz de hiç bırakmadınız beni
Çektiğiniz bu sıkıntılar, mutlaka son bulacak
Bu soğuk, ıssız geceye elbet Güneş doğacak
Müminler, asla ümidinizi kesmeyin O'ndan
Zira Kronnega dağlarını aslan yuvası yapan,
Denizleri incilerle, karanlıkları da yıldızlarla
Donatan Allah, elbet sizleri de koymaz darda.
Sonra: "O'na inanıp teslim olun " diye ekledi
İnanmayan, ancak, inkâr da etmeyenlerin yeri
Cennet ile cehennemi ayıran duvarın üzeri
Kararmıştır kalpleri, günah işlemek tek işleri;
Hiç kimse tamamen günahsız değildir belki
Ama çabalayın ki, Allah cezalandırmasın sizi
Namaz kılın, bütün azalarınız değsin yere
Zira o dayanılmaz cehennem ateşi, sadece
O'nun için yere kapanmayan bedenleri yakar
O, kapkaranlık dünyayı, masmavi gökle açar;
Misafiri sevin, dürüst olun, adaletle hükmedin
Yüce katında türlü türlü nimetler var sizin için
Yedi göğü geçmek için altın eğerli atlar,
Ve yıldırımları geride bırakan hızlı arabalar
Huriler, tertemiz, hep ter ü taze ve neşeli
İncilerden yapılmış köşklerde oturur her biri
Cehennem ateş ehlini bekler, vay hallerine!
Ateşten ayakkabıları olacak ve giydiklerinde,
Sıcaklıkları kazan gibi beyinlerini kaynatacak
Cennet ehli ise, pek neşeli ve gururlu olacak."
Biraz durdu, hep ümitli olmalarını öğütledi
Sonra, ağır adımlarla yürümeye devam etti
Ardından : "Ey insanlar! Size sesleniyorum
Vakit saat doldu, ebedi bir âleme gidiyorum
Belki bu sizinle son görüşmemiz, acele edin
Beni tanıyan herkes gelip son kez dinlesin
Bir hatam olduysa, yüzüme söylesin" dedi.
Kalabalık sessizce sağa sola açılıp yol verdi
Gitti ve Ebufleya Kuyusunda sakalını yıkadı
Biri ondan üç drahmi istedi, çıkardı verdi
"Şimdi, mezara bırakmaktan daha iyi" dedi.
Herkesin, bir güvercininki gibi ışıl ışıldı gözleri
Bakıp, kendilerini hep kollayan o yüce insana,
Ağlıyordu halk; evine kadar eşlik ettiler ona
Birçoğu gözünü bile kırpmadan orada bekledi
Bütün geceyi dışarıda taşların üzerinde geçirdi
Ve ertesi sabah, günün ağardığını fark edince
"Ben artık kalkamıyorum, dedi, Ebubekir'e
Kitap'ı alıp yanına, sen kıldıracaksın namazı."
Eşi Aişe de o sırada cemaatin arkasındaydı
Ebubekir okuyor, Muhammed ise dinliyordu
Nihayet, okuduğu ayetleri usulca bitiriyordu
O, dua ve zikrini yaparken herkes ağlıyordu
Ve, Ölüm Meleği çıka geldi akşama doğru
"İçeri girebilir miyim" diye müsaade istedi
"Gelsin" dedi. Dünyaya açtığı o
ilk günkü gibi
Yine ışıl ışıl parlıyor ve gülümsüyordu gözleri,
Ve, Melek ona : "Allah seni bekliyor"
dedi
Memnuniyetle, dedi. Şakakları şöyle bir titredi
Bir an aralandı dudakları ve ruhunu teslim etti.
Erişim:
http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/2014/04/20/iste-v-hugonun-hz-muhammed-icin-yazdigi-dizeler
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar