YAHUDİ KİMLİĞİ
[Kur'ân-ı Kerîm'e göre Yahudiler bir türlü
huzur ve güven zeminine oturtamadıkları devletlerine de soyundan geldikleri
zatın ismini koyan ve Yahudiliği din olarak benimsemiş bulunan millet, tarihin
akışı içinde edindikleri, nesilden nesile aktardıkları olumsuz vasıflar ve
seciyeler sebebiyle genellikle diğer insanlar ve milletler için zararlı, itici,
güvenilmez, egoist ve acımasız olarak bilinmiş, böyle değerlendirilmişlerdir.
Bugün dünyada, çifte standart kavramının en
tipik örneğini de bu millet sergilemektedir. San'atı ve kitle iletişim
araçlarını kullanarak, kendilerine, İkinci Dünya Harbi yıllarında yapılan
zulümleri bıkmadan, usanmadan gündemde tutan Yahudiler, vatanlarından, temel
hak ve hürriyetlerinden yoksun bıraktıkları bir toplumun (Filistin halkının)
hak talebini kan ve işkence ile bastırmakta, kendilerine yapılan zulüm olurken
onların başkalarına yaptıkları hak ve adalet (!) sayılmaktadır. Endülüs'ten
Kuzey Afrika ve Orta Doğuya kadar birçok bölgede tarih boyunca kendilerini
acılardan, işkencelerden, katliamlardan korumuş ve kurtarmış, din ve vicdan
hürriyeti temin etmiş Müslümanları bugün bu millet, baş düşmanı olarak ilân
etmekte, arkasına süperleri alarak özellikle Müslümanlara zulmetmektedirler.
Bütün bu davranışların bir tesadüf olmadığını anlayabilmek için Kur'ân-ı
Kerîm'e başvurmak ve tarihleri boyunca Yahudi kimliğini oluşturan başlıca
nirengi noktalarını buradan tesbit etmek faydalı olacaktır.
Kur'ân-ı Kerîm, Yahudiler için "Yahûd,
Benî-İsrâîl, Ehlu'l-Kitâb, Ehlu't-Tevrât" gibi isimler kullanarak
yüzlerce âyet sevk etmekte, bu milletin geçmişini, geleceğini ve ahlâkını bize
tanıtmaktadır. Hiç şüphe yok ki iyi bir toplum içinde kötüler, kötü bir toplum
içinde de iyiler bulunabilir. Ancak bir toplum hakkında hüküm verirken aza,
müstesnalara değil, çoğa, hâkim nüfusa ve davranışa bakılacaktır:
"Onların çoğunun, inkâr edenlerle
dostluk ettiklerini görürsün. Nefislerinin kendileri için önceden hazırladığı
şey ne kötüdür: (Hazırlanan) Allah'ın onlara gazap etmesi ve kendilerinin azâb
içinde kalıcı olmalarından ibârettir" [1]
"Onları grup grup yeryüzünde dağıttık.
Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda olanlar vardır;
belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik."[2]
Bu millette çoğunluğu teşkil eden insan
tipinin temsilî resmi Kur'ân-ı Kerîm'e göre şöyledir:
1.
Nankördürler, şımarıktırlar, iyiliğe kötülükle mukabele ederler:
Bakara sûresinin özellikle 40-61. âyetlerinde
Allah Teâlâ, İsrâîloğullarına sayısız nimetler bahşettiğini, bu cümleden olarak
onları Firavun'un zulmünden kurtardığını, buzağıyı ilâh edindikleri hâlde
onları bağışladığını, kendilerine yurt ve yuva verdiğini, yerden sular
fışkırttığını, en güzel yiyecekler ile beslediğini... bildirmekte, bütün
bunlara rağmen onların daima nankörlük ettiklerini, daha fazlasını, yahut kötü
de olsa değişik şeyleri istediklerini, olmayacak şeylerin peşine düştüklerini,
peygamberlerini üzdüklerini ifade buyurmaktadır.
2. Vefâsız ve sadâkatsizdirler, sözlerine
güvenilemez:
"(Tevrat ile amel edeceğinize dair)
sizden sağlam bir söz almış, Tûr'u üzerinize kaldırmış (şahit tutmuş), size
verdiğimize sağlam yapışın, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki
korunursunuz demiştik. Ondan sonra sözünüzden dönmüştünüz..."[3]
Yahûdîler döneklikleri, vefâsızlıkları
sebebiyle maymuna[4],
eşeğe [5]
ve köpeğe[6]
benzetilmişlerdir.
3. Hîleci ve ikiyüzlüdürler:
"Şimdi (ey müminler) onların
(yahûdîlerin) size inanacaklarını mı sanıyorsunuz? Oysa ki, onlardan bir zümre
Allah'ın kelâmını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif
eder, değiştirirlerdi. İnsanlar ile karşılaştıklarında 'iman ettik' derler.
Birbirleri ile yalnız kaldıkları vakit ise 'Allah'ın size açtıklarını
(Tevrat'taki bilgileri), Rabbiniz katında sizin aleyhinize delil kılmaları için
mi onlara anlatıyorsunuz, bunları düşünemiyor musunuz?' derler."[7]
"Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi
(Tevrat'ta bulunan, Son rasül ile ilgili bilgiyi) gizleyip onu az bir baha
karşılığında değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına
doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir" [8]
"Yahûdîlerden bir kısmı, kelimelerin
yerlerini değiştirirler, dillerini eğip bükerek ve dîne saldırarak (Peygamber'e
karşı belli belirsiz) 'işittik ve karşı geldik', 'dinle, dinlemez olası'...
derler..." [9]
4. Zâlim, âsî ve hâindirler:
"Verdikleri sözden dönmeleri sebebiyle
onları lânetledik ve kalblerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini
değiştirirler. Kendilerine öğretilen ahkâmın önemli bir bölümünü de unuttular.
İçlerinden pek azı hariç onlardan daimâ bir hâinlik görürsün. Yine de sen
onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever."[10]
Zulüm ve isyanları için bir-iki âyet meâli
yeterli değildir, zikredilenlerin tamamı buna delâlet etmektedir.
5. Başkalarının zararına aldırmadan
haksız ve ölçüsüz kazanç peşinde koşarlar, özellikle tefeci ve faizcidirler:
"Yahûdîlerin zulmü sebebiyle, bir de çok
kimseyi Allah yolundan çevirmeleri, menedildikleri hâlde faizi almaları ve
haksız yollar ile insanların mallarını yemeleri yüzünden kendilerine (daha
önce) helâl kılınmış şeyleri haram kıldık ve içlerinden inkâra sapanlara acı
bir azap hazırladık."[11]
6. Mü'minlerin en çetin düşmanıdırlar:
"İnsanların içlerinde, iman edenlere
düşmanlık bakımından en şiddetli olarak yahûdîler ile şirk koşanları
bulacaksın..."[12]
7. Kendilerinin üstün bir millet,
Allah'ın çocukları, seçkin kulları, dünyaya hâkim olmak için gönderilmiş bir
topluluk olduklarına inanır veya böyle görünürler.[13]
8. Karakterleri, yapıp ettikleri
sebebiyle kalbleri mühürlenmiştir, Allah'ın lânetine ve gadâbına uğramışlardır,
maddî veya mânevî bakımdan daima zillet içinde olacaklardır.[14]
9. Kibir ve gururlarına rağmen müminler
hakkıyle karşı durur, savaşırlarsa yenilirler. [15]
10. Devamlı devlet ve hâkimiyet sahibi
olabilmeleri, kötü huy ve davranışlarından vazgeçmelerine bağlanmıştır;
vazgeçmedikleri müddetçe tekrar tekrar burunları yere sürtülecektir:
"Biz kitapta İsrâiloğullarına 'Sizler
yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre
kapılacaksınız' diye bildirdik. / Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize
güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar evlerin arasında dolaşarak sizi
aradılar. Bu yerine getirilmiş bir söz (vaat) idi. / Sonra onlara karşı size
tekrar galibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık,
sayınızı daha da çoğalttık. / Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük
ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezâlandırma zamanı
gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid-i
Aksâ'ya girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler
(diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık.) / Belki Rabbiniz size
merhamet eder; fakat siz yine fesatçılığa dönerseniz biz de (cezâlandırmaya)
döneriz. Biz cehennemi, kâfirler için bir hapishane yaptık..."[16]][17]
“DECCÂL” ve “YAHUDİ” BENZEŞMESİ
Deccâl kelimesi on türlü manaya gelmektedir.
Bu sayılan şeyler Yahudilerin özellikleridir. Kurdukları ve niyet ettikleri
bütün şeylerde bu özellikleri bulmak mümkündür. “Siyon Liderlerinin
Protokolleri” [18]
adıyla çıkan kitap bu konuları deşifre etmektedir.
Birincisi: Deccâl çok yalancı (Kezzab) demektir. Hakkı batıl ile örtmek manasına
gelir. Deccâl yalanları ile gerçeği gizleyicidir.[19]
İkincisi: Deve uyuz olduğunda katran ile boyanır ve buna “Decl” denir. Deccâl de
sihri ile gerçeği adeta katranla kapatır gibi örtecektir.[20]
Üçüncüsü: “Adam yeryüzünün etrafını
dolaştığı zaman; “deceler raculü” derler.” [21]
Dördüncüsü: Örtmek manasınadır. Şüphesiz o yeryüzünü kalabalık kitlesi ile
örtecektir.[22]
Beşincisi: Yeryüzünü kat ettiği (her yerini dolaştığı) için bu isim verilmiştir.
Mekke ve Medine haricindeki bütün beldelere girecektir.
Altıncısı: İnsanları şerri ile karıştırıp, değiştirmesidir.[23]
Yedincisi: Deccâl; yalan uyduran demektir. Şu ayetteki gibi “Ve bilgisizce ona
oğullar ve kızlar uydurdular. O onların vasfetmekte olduklarından münezzeh ve
çok yücedir.” [24]
Manası; “onlar böyle yapmakla yalan söylediler, iftira ettiler, küfrettiler”
demektir.[25]
Sekizincisi: Deccâl; yaldızlayan demektir. [26]
Dokuzuncusu: Deccâl; faydasız bir şeyi altın suyu ile
güzel göstermeye çalışmak demektir. İşte Deccâl'de böylece batılı güzel
göstereceğinden bu isim verilmiştir. [27]
Onuncusu: Deccâl; kılıç süslemek demektir.[28]
YAHUDİYİ TANIMAK İÇİN SEYREDİLMESİ GEREKEN FİLM VE OYUN
Venedik Taciri, ünlü İngiliz oyun
yazarı ve ozan William Shakespeare'nin tanınmış bir oyunudur.
Oyun, bir komedi olmakla birlikte ciddi
bölümler de içerir. Bazı edebiyat tarihçilerine göre Venedik Taciri
Shakespeare'in tragedyaya en çok yaklaşan oyunudur.
Oyundaki kötü adam, Yahudi tefeci
Shylock'tur. Bütün gemileri açık denizlerde dolaşan ve nakit sıkıntısında olan
Antonio, Venedik'teki itibarını kullanarak, arkadaşı Bassanio'yu sevgilisi
Portia'ya gönderebilmek için bir vakitler hakaretler yağdırdığı Yahudi tefeci
Shylock'tan üç bin düka borç alır. Shylock ise Antonio'nun borcu ödeyememesi
halinde, vücudunun neresinden isterse oradan, bir pound (yaklaşık 450 gr) eti
keseceğini senedin sonuna şart olarak ekletir.
Zamanla, Antonio'nun gemilerinin teker teker
battıkları haberleri ulaşmaya başlar. Soylu tüccar borcunu ödeyemez ve Shylock
kızının kaçmasının da gerginliğiyle Hristiyanlara olan nefretini Antonio'ya
kusar. Venedik'te "Hakkımı isterim, senette ne yazıyorsa onu
isterim!" diye bağırmaya, yeminler savurmaya başlar.
Duruşma sırasında Shylock, dramatik yapının
"sevilmeyen adam" rolünü zedeleyici sözler sarfeder fakat haklı
olduğunu elbette ispatlayamaz. Shylock'un açgözlülükle bıçağını bilediği
gerilimli bir duruşmadan sonra Antonio kendisini savunan genç bir avukatın
zekâsı sayesinde kurtulur. Avukat ise, kılık değiştirerek mahkemeye katılan
Bassanio'nun sevgilisi ve miras sahibi bir genç kız olan Portia'dır. Senette
sadece et yazıldığını, kan yazılmadığını savunur. O halde Shylock, tek damla
kan akıtmadan senete göre hakkı sayılan eti almalıdır. Eğer kan akarsa, bir
Hristiyan'ın kanını akıttığı için Shylock'un tüm mal ve mülkü müsadere
edilecektir, kanun böyledir.
Sonuç olarak Shylock, senete dayanan
hakkından vazgeçer. Fakat bu sefer de bir Hrıstiyanın canına dolaylı yoldan
kasdetmekten mallarına el konur, hayatı ise Antonio'nun merhametine bırakılır.
Antonio ise Shylock'u Hristiyan olması şartıyla bağışlar.
“Heva ve hevesini tanrı edinen, bilgisi
olduğu halde Allah'ın şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü
perdelediği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola
eriştirebilir? Ey insanlar! Anlamaz mısınız?”[29]
[18]Siyon Liderlerinin
Protokolleri bir kısım, Yahudi liderleri tarafından, hiçbir zaman
gerçekleşmesine imkân olmayan dünya üzerinde Yahudi hâkimiyeti altında tek bir
devlet kurmak hayalleri ile hazırlanmış bir programdır.
Bu
kitabın ilk defa 1902/1903 kışında bir Moskova gazetesinde tefrika halinde
neşredildiği sanılmaktadır. 1903 yılında yine Rusya'da diğer bir Rusça gazetede
tefrika edilmiştir. Her iki tefrika da Rusya dışında meçhul kalmıştır. 1905
yılında Rus papazı Profesör Sergyei Nilus tarafından kitap halinde bastırılarak
neşredilmiştir. Sergyei Nilus bahis konusu kitabın baş tarafındaki yazısında,
kitabın kendisine bir arkadaşı tarafından el yazması halinde verildiğini, o
arkadaşının bunları bir kadından aldığını, kadının ise Fransa’daki bir mason
cemiyeti toplantısı sonunda bunları mason cemiyetinin en nüfuzlu liderlerinden
birinden çalmış olduğunu beyan etmiştir. Sergyei Nilus aynı yazısında bunların
bir toplantı zabıtnamesi olmayıp toplantıda okunan nutuklar olduğunu ve bu
protokollerden bir tanesinin kayıp olduğunun açıkça anlaşıldığını ifade etmektedir.
Yukarda
bahsedilen Rusça neşriyat komünist ihtilalinden evvel Rusya dışında meçhul
kalmış ise de komünist ihtilâlinden sonra Rusya dışına kaçabilen bir kısım
kimseler tarafından Sergyei Nilus'un neşrettiği kitap Amerika ve Almanya'ya
götürülmüştür. Bu arada İngiltere'de British Museum Kütüphanesi bunlardan bir
nüsha elde etmiştir ve halen o kütüphanede 3926.d.5 numarada kayıtlı olarak
bulunmaktadır.
Sergyei
Nilus 1917 senesinde, 1905 senesinde neşrettiği kitabın diğer bir baskısını
hasırlamış fakat bu kitap piyasaya çıkmadan Yahudi Kerenski tarafından ihtilal
yapılmış ve iktidara geçen Kerenski bu kitabın bütün nüshalarının toplanarak
imha edilmesi için emir vermiştir. Daha sonra Sergyei Nilus komünist gizli
polis teşkilatı tarafından tevkif edilerek kendisine işkence yapılmış ve
Sibirya'ya sürülmüştür. Bilahare Sergyei Nilus orada ölmüş veya öldürülmüştür.
Rusya'da
komünistler iktidara geçince bu kitaba sadece sahip olmayı dahi Ölüm cezasını
gerektiren bir suç saymışlardır. Bu kanun Rusya'da, halen yürürlüktedir.
Rusya'da bu kitabın basılması ve satılması yasak olduğu gibi bu kitaptan bir
nüshasına sahip olan kimseler de ölüm cezasına çarptırılmaktadırlar. Diğer
komünist devletlerde de durum aynıdır. Komünist olmayan devletlerde ise Güney
Afrika Birliğinde bu kitaba sahip olmak kanunla yasaklanmıştır ve bu kitaptan
elde eden kimselere ölüm cezası dışında ağır cezalar verilmekledir.
Siyon
Liderlerinin Protokolleri Rusya'dan kaçan bir kısım göçmenler tarafından Kuzey
Amerika ve Almanya'ya götürülmesinden bir müddet sonra meşhur olmuş ve yirminci
yüzyılda siyasî sahadaki kitap satışlarında en çok satılan kitaplardan birisi
haline gelmiştir. Yalnız İngilizce nüshası bir milyon adetten fasla
satılmıştır.
İngiltere'de
Rusçadan ilk tercüme G. Shanks tarafından yapılmış ve 1920 yılında basılmıştır.
Amerika Birleşik Devletlerinde ilk İngilizce tercümeler 1920 yılı sonlarında
Boston ve Newyork da yayınlanmıştır.
Almanya
ve Fransa'da 1920 yılından sonra müteaddit baskılar piyasaya çıkarılmıştır.
1925
yılında Şam'da Arabça bir tercümesinin neşredildiği ve ayrıca çeşitli
tarihlerde hemen hemen dünyadaki her lisana çevrildiği muhtelif kitaplarda
kaydedilmektedir.
Türkiye'de
Sami Sabit Karaman 1943 yılında Roger Lambelin'in Fransızca tercümesinden
Türkçeye yaptığı tercümeyi neşretmiştir.
Siyon
Liderlerinin Protokoltarı'nın Avrupa, Amerika ve diğer birçok yerlerde çok
miktarlarda basılıp satıldığım gören Yahudiler büyük bir telaşa kapılarak
bunların baskı ve satışını önleme çarelerini aramağa başlamışlardır. Komünist
devletlerde ve Güney Afrika Birliğindeki neşretme ve bulundurma yasağını diğer
devletlerde tatbik ettiremeyince bu kitabın Yahudi olmayan bir kısım kimseler
tarafından yazıldığını ve Yahudiler tarafından yazılmış şeklinde gösterildiğini
iddia etmişlerdir. Yahudiler bu iddialarını bir mahkeme kararı ile güya ispat
etme çarelerini bulmak yolunu denemişler ve bir dava yoluna müracaat
etmişlerdir. 26 Haziran 1933 tarihinde, İsviçre Yahudi Cemiyetleri Federasyonu
ve Bern Yahudi Cemiyeti, İsviçre Milli Cephesinin beş üyesine karşı dava açarak
mahkemeden Siyon Liderlerinin Protokolleri'nin sahte olduğu hususunda karar
verilmesini ve neşrinin yasaklanmasını istemişlerdir. Mahkemedeki hâkimin
muhakeme sırasında tatbik ettiği usul İsviçre'de uygulanan usûl kanunlarının çok
haricine çıkmış ve onun bu kasdî tutumu İsviçre’de büyük hayret ve heyecan
uyandırmıştır. Mahkemede duruşmayı idare eden hâkim, davacı tarafın şahit
listesinde yazılı 16 şahitten hepsini çağırarak dinlemiş davalıların şahit
listesinde yazılı 40 şahitten ise ancak birinin ifade vermesine müsaade
etmiştir. Ayrıca mahkemede resmî zabıt kâtibi tarafından zabıt tutulması
gerekli iken hâkim davacı tarafa iki hususî kâtip tâyin etme hususunda müsaade
ederek şahitlerin dinlenmesi ve muhakeme celselerinde cereyan eden hadiseleri
zabıt halinde yazmaları için onlara yetki vermiştir. İsviçre muhakeme usulü
kanunlarında yeri olmayan bu ve diğer bir takım tutumları; hakimin davacı taraf
lehinde karar verme temayülünde olduğunu ortaya koymuştur. 14. 5. 1935
tarihînde mahkeme Siyon Liderlerinin Protokolleri'nin sahte olduğuna dair bir
karar vermiştir. Bu sırada dikkati çeken bir hadise daha olmuş ve mahkeme
kararının açıklanması tarihinden evvel Yahudi basını mahkeme kararını
neşretmiştir. 1 Kasım 1937 tarihinde İsviçre Federal Mahkemesi (İsviçre
Yargıtayı) mahkeme kararının tümünü bozmuştur. O tarihten sonra Yahudi
propagandacılar İsviçre Federal Mahkemesinin mahalli mahkeme kararını bozarak
hükümden kaldırdığı hususuna hiç temas etmeden sadece mahalli mahkeme kararını ileri
sürerek Siyon Liderlerinin Protokolleri’nin sahte olduğunun mahkeme kararı ile
ispat edildiğini iddia etmektedirler. Burada, dikkat edilecek bir husus da
şudur: İsviçre’de Siyon Liderlerinin Protokoleri'nin basılması, satılması,
bulundurulması ve okunması halen kanunen serbesttir.
Üçüncü
protokolün baş taraflarında sembolik yılandan bahsedilmektedir. Protokollerin
İngilizce tercümesinde bu mevzuda yazılanlara göre Yahudilerce, yılanın başı
Yahudilerin plânlarını tertip eden kimseleri, yılanın gövdesi ise diğer
Yahudileri temsil ediyormuş. Yılanın başı bir yere girince oradaki Yahudi
Olmayan güçler ile mücadele ederek onları ezmeğe çalışırmış ve yılanın başı
Kudüs’ten hareket ederek birçok yerleri işgal edip tekrar Kudüs’e dönerek
devrini tamamlayacakmış. İngilizce tercümede yılanın işgal hedeflerinden
Kudüsten evvelki son şehrin İstanbul olduğu kaydedilmekte ve şu not ilâve
edilmektedir: “Bu harita Jön Türk hareketinin yani Türkiye’deki Yahudi
ihtilâlinin vukuundan senelerce önce çizilmiştir.”
On
dördüncü protokolde Yahudilerin "bütün inançların kusurlarını
münakaşa edeceklerine fakat kendi inançlarının kendilerinden başka kimseler
tarafından tam olarak bilinmemesi sebebi ile onları kimsenin münakaşa,
edemeyeceğine" dair bir nazariye yürütülmektedir. Yahudilerin bu
nazariyeleri kendi inançlarına kendilerinin de itimatları olmadığının tam bir
tezahürüdür. Ayrıca onların inançlarına dair bilinen kısımlar gerekli şeyleri
söylemek için yeterlidir. İslâmiyet’te ise hiçbir kusur mevcut olmadığına göre,
İslâmiyet düşmanlarının daima ya iftira yoluna başvurma veya doğru şeyleri
kusur gibi göstermeğe çalışma metodu takip ettikleri bilinen hususlardır.
Dikkat
edilecek bir nokta da Sosyalizm, Anarşizm ve Komünizmin Yahudilerce desteklenip
yürütüldüğünün üçüncü protokolde açıkça beyan edilmiş olmasıdır.
Protokollerde
rastlanan Yahudi Olmayanlar ibaresinin, yerine göre Yahudi Olmayanların hepsini
veya bir kısmını hedef aldığı anlaşılmaktadır.
Protokolleri
okuyanlar bunların üççeyrek yüzyıl kadar evvel yazılmış olduklarını hatırda
tutmalıdırlar.
Siyon
liderlerinin Protokollerindeki her fikri ayrı mütalaa etmek ve her biri için
ayrı hüküm vermek gerekir.
[19] “Üzerine basacağımız toprağı daima çok ihtiyatlı bir
şekilde yoklayarak böyle metodlar sayesinde zaman zaman icap eden şekilde
vakıaları veya onların tekziplerini iyi veya kötü karşılanacaklarına göre kâh
gerçek kâh yalan olarak neşrederek siyasî meseleler üzerinde halkın zihnini
heyecanlandıracak veya sakinleştirecek, ikna edecek veya karıştıracak bir
durumda olacağız. Biz muhaliflerimiz üzerinde kesin bir zafer kazanacağız.
Çünkü yukarda bahsedilen basınla uğraşma metodları sebebiyle onlar
temayüllerinin görüşlerini tam ve kesin olarak ifade edecekleri basın
organlarına sahip olmayacaklardır. Hattâ bizim onları sathî istisnalar dışında
tekzip etmeğe bile ihtiyacımız olmayacaktır.” (Protokol: 12)
[20] Bize çok huzursuzluk
verebilecek kimseleri siyasî meselelerin münakaşalarından başka tarafa çevirmek
için şimdi siyasette yeni meseleleri yâni sanayi meselelerini ileri sürüyoruz.
Bırakın bu sahada kendi kendilerine budalaca münakaşalar yapsınlar. Kitleler
siyasî faaliyet zannettikleri işlere karışmaya razıdırlar (ki bu faaliyet
sahasında biz onları Yahudi Olmayan hükümetlere karşı savaş vasıtaları olarak
kullanmak için hazırlamış bulunuyoruz). Ancak şu şartla ki çalışacak yeni işler
bulsunlar. Bu işlerde biz onları aynı siyasî mevzulara benzeyen şeylerle
uğraştırıyoruz. Kitleler kendi bulundukları durumları anlamasınlar diye biz
onları ayrıca zevkler, oyunlar, eğlenceler, tutkular, halka mahsus eğlence
yerleri ile de başka yönlere çekeceğiz. Pek yakında her çeşit sanat ve spor
müsabakaları yapılmasını basın vasıtası ile teklif edeceğiz. Bu alâkalar
nihayet onların zihinlerini bizim onlarla mücadeleye mecbur kalacağımız
meselelerden başka tarafa çekecektir. Halkın bizzat kendi düşüncelerini teşkil
etmeğe ve aksettirmeğe alışık olmayışları gittikçe büyüyecek ve bizimle
dayanışma halinde bulunduğu hususunda şüphe çekmeyecek kimseler vasıtası ile
halka yalnız biz yeni düşünce istikametleri arzetmemiz sebebiyle onlar bizim
ile aynı tonda konuşmağa başlayacaklardır.
Liberallerin ve ütopik
hayalcilerin rolü bizim hükümetimiz tanındığı zaman nihayet bitmiş olacaktır. O
zamana kadar onlar bize faydalı hizmette bulunmağa devam edeceklerdir. Bundan
dolayı onların zihinlerini her çeşit yeni ve güya ilerici boş telakkiler ve
tuhaf nazariyeler ile yönetmeğe devam edeceğiz. Biz bütün başarımızı, ilerleme
kelimesi ile Yahudi Olmayanların beyinsiz kafalarını döndürerek kazanmadık mı?
Yahudi Olmayanlar arasında bu kelimenin altında yatan ve içinde maddî icadlara
ait bir mesele bulunmayan, hakikattan her hali ile ayrı olan mânayı, hakikatin
bîr olduğunu ve hakikatin içinde ilerleme için yer olmadığını fark edecek bir
dimağ bile yoktur, ilerleme, Allah'ın seçtiği kavim olan bizlerden başkası
bilmesin dîye hakikati gizlemeğe hizmet eden aldatıcı bir fikirdir.
Beşeriyeti lütüfkâr
idaremiz altına almak gayesiyle onu altüst etmiş bulunan büyük meseleleri,
krallığımızı kurduğumuz zaman konuşmacılarımız açıklayacaklardır.
Bütün bu halkları yüzyıllar
boyunca kimsenin keşfedemediği bir siyasî plâna göre bizim kademe kademe
aldattığımızdan o zaman kim şüphe edebilir?” (Protokol: 13)
[21] Biz para borsalarının
yerine hükümetin muhteşem kredi müesseselerini geçireceğiz. Bunların gayesi,
hükümet görümlerine göre sanayi değerlerinin fiyatlarını sabit tutmak
olacaktır. Bu müesseseler piyasaya bir günde beş yüz milyon sanayi senedi
sürecek veya aynı miktarın tümünü satın alacak bir durumda olacaktır. Bu
suretle bütün sanayi teşebbüsleri bize bağlı hale gelecektir. Onunla kendimiz
için ne muazzam bir kuvvet temin edeceğimizi kendiniz tasavvur edebilirsiniz. (Protokol:
21)
[22] Bizim kontrolümüz olmadan
bîr tek tebliğ bile halka ulaşmayacaktır. Hattâ bütün haberlerin, bürolarında Dünyanın
her tarafından haber toplanan birkaç ajans tarafından alınması sebebiyle şimdi
bile bu neticeyi zaten elde etmiş bulunmaktayız. Bu ajanslar bilahare tamamen
bizim olacak ve sadece bizim kendilerine dikte ettiklerimizi yayacaklardır. (Protokol:
13)
Otoritenin İtibarı için en
öldürücü zehir olan gizli polis teşkilâtının sıkı tedbirlerini daha
kuvvetlendirmek bizim için zarurî hale geldiği zaman biz, taklit karışıklıklar
düzenliyeceğiz veya güzel konuşan konuşmacıların işbirliğinde ifadesini bulan
bazı hoşnutsuzluk gösterilerinde bulunacağız. Bu konuşmacıların etrafında
onların sözlerine yakınlık duyan herkes toplanacaktır. Bu durum Yahudi
Olmayanların polis teşkilatı arasında bulunan hizmetkârlarımız vasıtası ile
bize evlerde arama yapma ve gözaltında tutma bahaneleri verecektir.
Konuşmacıların çoğu eğlence
sevgisi ve konuşma uğruna hareket ettiklerinden açıktan açığa bir davranışları
olmadıkça onlara dokunmayacağız. Sadece onların arasına gözetleyici elemanlar
sokacağız. Hatırlanmalıdır ki eğer kendisine karşı sık sık suikastler meydana
çıkarırsa o otoritenin itibarı azalır. Bu durum onun zaafiyeti ve daha kötüsü
adaletsizliği fikrini hatıra getirir. Biliyorsunuz ki bizim koyun sürümüzün kör
koyunları olan ajanlarımız vasıtası ile Yahudi Olmayan kralların hayatlarına
karşı sık sık suikastlar yaparak onların nüfuzunu kırdık. O ajanlar ki birkaç
liberal cümle onları kolayca cürüm İşlemeğe sevkeder. Yeter ki o cümleler
politik renklerle boyanmış olsun. Biz hükümdarları gizli polis teşkilatının
tedbirlerini açıkça ilân etmekle zaafiyetlerini kabule icbar etmekteyiz ve bu
suretle de otoriteyi yıkıma sürükleyeceğiz.
Bizim hükümdarımız sadece
ufak bir muhafız birliği tarafından gizlice korunacaktır. Çünki biz kendisinin
mücadele etmeğe kuvvetinin yetmeyeceği veya saklanmağa mecbur kalacağı şekilde
kendisine karsı bir ayaklanma olabileceği düşüncesini kabul etmeyeceğiz.
Yahudi Olmayanların yaptığı
ve yapmakta olduğu gibi eğer biz de bu düşünceyi kabul edersek hükümdarımız
için olmasa bile uzak olmayan bir tarihte onun hanedanı için bu sebepten dolayı
bir ölüm hükmü imza etmiş olurduk.
Bizim hükümdarımız
titizlikle uygulanan dış görünüşüne göre iktidarını sadece milletin menfaatına
kullanacak, kendisinin ve hanedanının çıkarını düşünmeyecektir. Bundan dolayı
bu durumun müşahadesi ile onun otoritesi bizzat teb'ası tarafından hürmet
görecek ve korunacaktır.
Bu şekilde bir açıktan
açığa koruma onun kuvvetinin teşkilatlanmasındaki zaafiyeîi isbat eder.
Hükümdarımız daima halk
arasında zahiren meraklı görünen erkek ve kadınlardan teşekkül eden bir kitle
tarafından kuşatılacaktır. Bunlar onun etrafında görünüşte bir tesadüf neticesi
imiş gibi ön safları işgal edecekler ve saygısız bir şekilde olan diğer safları
geride tutarak iyi bir düzen içinde gibi göstereceklerdir. Bu durum diğer
saflar içinde de intizamlı durma numunesi olacaktır. Eğer bir dilekçe sahibi
halk arasında görünüp saflar arasından yol açmağa çalışarak dilekçesini
hükümdarın eline vermek isterse ön saftakiler bu dilekçeyi alarak dilekçe
sahibinin gözlerinin önünde ona vermelidirler ki herkes verilen şeyin yerine
ulaştığını ve bunun neticesi olarak da bizzat hükümdarın kontrola tâbi olduğunu
bilsin. İktidar hâlesinin mevcudiyeti halkın «kral bundan haberdar olsaydı»
veya «kral bunu işitecek» diyebilmesini gerekli kılar.
Resmî gizli polis
teşkilâtının kurulması ile otoritenin mistik itibarı kaybolur, muayyen bir
cür'et meydana gelir ve herkes kendini onun efendisi sayar. Hükümete karşı
serkeşlik satan kimseler otoritenin kuvvetinin farkındadırlar ve ne zaman bir
fırsat çıkarsa otoriteye karşı suikast yapacakları anı gözlerler. Biz Yahudi
Olmayanlara başka şeyler telkin ettik. Fakat her hadise gizli polis
teşkilâtının onları nerelere götürdüğünü görmemizi mümkün kıldı.
Bize karşı suç işleyenler
ciddî bir temele istinad etsin veya etmesin ilk şüpheler ürerine evkif
edileceklerdir. Siyasî bir kabahat veya cürüm işlediğinden şüphelenilen bir
şahsa muhtemel bir hata yapma korkusu ile kaçma fırsatı verilmesine müsaade
edilemez, Çünki bu mevzularda biz tam mânası ile merhametsiz olacağız. Eğer
müsamaha göstererek basit cürümlerde suçun saik ve sebepleri üzerinde durmayı
kabul etmek mümkün olsa bile hükümetten başka kimsenin bir şey anlamayacağı
meselelerle meşgul olan kimseler için affedilme imkânı yoktur ve hiçbir hükümet
de gerçek siyaseti anlayamamıştır. (Protokol: 18)
[23] Bir zaman için Dünyadaki
bütün Yahudi Olmayanların bir koalisyonu bizimle belki başarılı bir şekilde
mücadele edebilirdi. Fakat onların aralarında mevcud ve kökleri şimdi asla
koparılıp çıkarılmayacak derecede derine atılmış olan anlaşmazlıklar sebebiyle
bu tehlikeye karşı emniyette bulunmaktayız. Biz, Yahudi Olmayanların şahsi ve
kavmi hesaplarını, son yirmi yüzyıl boyunca besleyip çok geliştirdiğimiz dini
ve ırki kinlerini birbirlerinin karşısına çıkardık. Bu sebepledir ki bize karşı
kolunu kaldıran herhangi bir yerdeki bir devlet destek görmeyecektir. Onların
herbiri hatırlarında tutmalıdır ki, bize karşı herhangi bir anlaşma kendisi
için faydasız olacaktır. Biz çok kuvvetliyiz. Bizim kuvvetimizden kurtuluş
yoktur. İçinde bizim esrarlı elimiz bulunmadıkça milletler önemsiz bir hususi
anlaşma bile yapamazlar. (Protokol: 5)
[24] En'am; 100
[25] Yöneticiliğimizin en mühim
amacı, şu husuları ihtiva eder: Halkın zihnini tenkid ile bozmak, onu mukavemet
uyandıran ciddi düşüncelerden uzaklaştırmak, zihni kuvvetleri boş nutukların
sahte savaşı ile meşgul etmek.
Her çağda dünya halkları da
fertler gibi sözleri iş şeklinde kabul etmişlerdir. Çünkü onlar genel araneda
ki gösteri ile tatmin olurlar ve va'dleri icraatin takip edip etmediğine
nâdiren dikkat ederler. Bundan dolayı biz halka söz ile hitap edilecek
müesseseler kuracağız ve bu müesseseler gelişmeye olan faydaların beliğ
delilini vereceklerdir.
Her yöndeki bütün
partilerin serbest dış görünüşlerini zahiren kabulleneceğiz ve bu dış
görünüşlere nutuklarda ses vereceğiz. Nutuk veren kimseler o kadar konuşacaklar
ki dinleyicilerin sabrını tüketecek ve bu nutka karşı bir nefret hasıl
edeceklerdir.
Kamuoyunu avucumuzun içine
almak gayesiyle her taraftan birbirlerine zıt fikirleri netice çıkmayacak
şekilde karşı karşıya getirerek, bu karışıklık içinde Yahudi olmayanların
başlarının dönmesini ve her çeşit siyasi mevzûlarda hiçbir fikir sahibi
olmamanın en iyi hal olduğu kanaatine varmaları için, yeterli bir zaman boyunca
çalışarak onları şaşkın hale getirmeliyiz. Halkın siyâsi mevzûları anlamaması
gerekmektedir. Çünkü o mevzûlar yalnız halkı idare edenler tarafından
anlaşılır. İşte bu birinci sırdır. (Protokol: 5)
[26] Halkın içinden
kabiliyetleri ve kölece itaatlerine göre titiz bir dikkatle seçeceğimiz
idareciler, idare etme sanatında eğitim görmemiş kimselerden olacak ve bundan
dolayı kendilerinin müşavirleri ve uzmanları olan ve çocukluklarından beri
bütün dünya işlerini idare etmek için yetiştirilen bilgi ve zeka sahibi kimselerin
ellerinde oyuncak olacaklardır. İyice bildiğiniz gibi bizim bu uzmanlarımız
idare hususunda ihtiyaç duydukları malûmatı bizim siyasi planlarımızdan, tarih
derslerinden ve her an geçen hadiselerin müşahedesinden çıkarmışlardır. Yahudi
Olmayanlar peşin hükümsüz tarih müşahedelerinin tatbikatı ile yönetilmezler.
Onlar neticelerden tenkidi bir görüş çıkarmayan nazari usule alışıktırlar.
Bundan dolayı bizim onları hesaba katmaya ihtiyacımız yoktur. Bırakın onlar
vakti gelinceye kadar kendilerini eğlendirsinler veya girişken mazilerinin yeni
şekillerinin ümidi içinde ve zevklerinin hayalleri ile yaşasınlar. Bırakın;
bizim onları ilmin emirleri diye kandırdığımız oyunların başrolünü oynasınlar.
Bu maksatla devamlı olarak basınımız vasıtası ile bu nazariyelere körü körüne
itimad uyandırıyoruz. Yahudi Olmayanların bilim adamları bilgileri ile
böbürlenecek ve ilimden elde edeceği bütün malûmatı mâkûl bir şekilde
doğruluğunu ispat etmeden tatbik mevkiine koyacaktır. Hâlbuki bizim uzman ajan
kadromuz onların kafalarını bizim arzu ettiğimiz istikamette eğitmek için
bunları kurnazlıkla tertip etmişlerdir.
Bir an bile bu ifadelerimi
boş sözler sanmayın. Bizim tertip ettiğimiz Darwinizm, Marxism, Nietzcheism'in
başarılarını dikkatle düşünün. Biz Yahudiler için bu direktiflerin Yahudi
Olmayanların fikirleri üzerinde nasıl bir bölücü etki yaptığını görmek herhalde
zor olmayacaktır. (Protokol: 2)
Yahudi Olmayanlara düşünme
ve farkına varma hususunda vakit bırakmamak için onların aklını sanayi ve
ticarete çevirmelidir. Böylece bütün milletler kar peşinde ve yarışında bütün
bütün yutulacaklar ve müşterek düşmanlarını fark etmeyeceklerdir. Fakat yine de
hürriyetin Yahudi Olmayanların toplumlarını parçalayıp yıkması için sanayiyi
spekülatif temele oturtmalıyız. Netice olarak sanayi ile topraktan ne
çıkarılmış ise onların ellerinden kayarak spekülasyona yani bizim sınıflarımıza
geçecektir.
Üstün gelmek için yapılan
şiddetli mücadele ve ekonomik hayata yayılacak sarsıntılar hareketi, soğuk ve
merhametsiz toplumlar meydana getirecektir ve şimdiden getirmiştir de. Bu
toplumlar yüksek siyasete ve dine karşı kuvvetli bir nefret besleyeceklerdir.
Onların yegâne kılavuzu kâr yani altın'dır, onunla elde edecekleri maddi
zevklerden dolayı ona tapacaklardır. Sonra vakti gelince Yahudi Olmayanların
aşağı tabakları, iyiyi elde etmek için değil, hatta server kazanmak için değil,
fakat sadece imtiyazlılara karşı kinlerinden dolayı, bizim iktidar rakiplerimiz
olan Yahudi Olmayanların alimlerine karşı bizi takip edeceklerdir. (Protokol:
4)
[27] Çok eski zamanlarda
"hürriyet, eşitlik, kardeşlik" kelimelerini halk kitleleri arasında
ilk defa biz bağırdık. O günlerden beri her taraftan gelip bu oltaya takılan
budala papağanlar tarafından bu kelimeler çok defalar tekrar edildi. Bunlarla,
evvelce avamın baskısına karşı çok güzel muhafaza edilen dünyanın refahını ve
ferdin hakiki hürriyeti giderildi. Yahudi Olmayanların sözde zeki insanları,
ilim sahipleri, bu mücerred kelimelerin hakiki manâlarını anlayamadılar.
Bunların manâlarının ve karşılıklı münasebetlerinin çelişmesine dikkat
etmediler. Görmediler ki mahlukat arasında eşitlik yoktur ve hürriyet olamaz.
Yaratılıştan akıl, seciye ve kabiliyetler eşit değildir. Düşünmediler ki avam
tabakası kördür. Onların arasından seçilip yönetimi üzerlerine alan sonradan
görmeler de siyaset mevzuunda avam tabakasının kendisi gibi kördürler. Yetişmiş
bir kimse bir budala da olsa yine hükmedebilir. Halbuki yetişmemiş kimse çok
zeki olsa da siyasetten birşey anlamaz. Bütün bu husulara Yahudi Olmayanlar
dikkat atfetmedi. Oysa ki her zaman hanedan hükümdarlıkları bu fikre
dayanmıştır. Çünkü baba, siyasi işlere dair bilgileri oğula naklederdi. Bu
suretle bunları hanedan ailesinden başka kimse bilmez ve kimse onları
yönetilenlere ifşa etmezdi. Zaman geçtikçe siyasi işlerin gerçek pozisyonu olan
hanedan içindeki intikal, manasını kaybetti ve bu durum davamızın başarısına
yardımcı oldu.
Dünyanın her köşesinde "hürriyet,
eşitlik, kardeşlik" kelimeleri şuursuz ajanlarımız sayesinde, bizim
sancağımızı coşkunlukla taşıyan çok sayıda kimseleri saflarımıza soktu. Bu
kelimeler daima Yahudi Olmayanların refahını kemiren, her tarafta sulhu,
sükûneti, dayanışmayı yok eden, Yahudi Olmayan devletlerin bütün müesseselerini
tahrip eden mahvedici kurtçuklar oldular. İlerde göreceğiniz gibi bu durum bize
zaferimiz için yardım etmektedir. Bu, diğer şeyler meyanında en kuvvetli
imkânı, yani imtiyazları yıkma, başka bir ifade ile Yahudi Olmayanların
aristokrasisinin tüm mevcudiyetini yok etme imkânını elimize geçirmeye bizi
muktedir kıldı. Bu sınıf, hakların ve memleketlerin bize karşı sahip oldukları
yegâne müdafaa vasıtası idi. Yahudi Olmayanların normal ve soya dayanan
aristokrasisinin yıkıntıları üstünde biz para aristokrasisinin önderliğinde
bizim tahsil görmüş tabakamızın aristokrasisini kurduk. Bize bağlı olan serveti
ve bizim Siyon Liderlerimizin tertip ettiği tahrik kuvveti olan bilgiyi bu
aristokrasinin şartları olarak tesis ettik.
İhtiyacımız olan insanlarla
münasebetlerimizde daima beşer düşüncesinin en hassas duyguları, para hesabı,
tamah ve insanın maddi ihtiyaçları hususundaki açgözlülük üzerinde işlemek
suretiyle zaferimiz kolaylaştırılmış bulunmaktadır. Bu beşeri zafiyetlerin her
biri tek başına ele alınınca şahsi teşebbüsü felce uğratmaya yeterlidir. Çünkü
insanların temayüllerine göre istedikleri verilerek faaliyetleri satın
alınmıştır.
Hürriyetin mücerretliği,
her memlekette avamı; hükümetlerin, memleketin sahipleri olan halkın kâhyası
olmaktan başka bir şey olmadıkları ve kâhyanın ise eskimiş bir eldiven gibi
değiştirilebileceği fikrine inandırmaya bizi muktedir kıldı. (Protokol: 1)
[28] (ERDOĞMUŞ, 2002) , s. 13-15
[29] Casiye, 23
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar