Cinler Bizim Uzaylılar
İnsanoğlunun en kuvvetli bir özelliği gizeme ve kuvvete dayanmak/tapmaktır.
Bunu doğru/eğri bir şekilde bulabilir. Bulmazsa kendi dünyasında muhakkak oluşturacaktır.
Allah Teâlâ, bu nedenle fıtratının gereği dayanma/tapma ihtiyacı olan insanoğluna
peygamberler göndermiştir. Ancak bazı insanlar bu verilen doğru bilgiler yerine
kendi havsalalarından oluşturdukları gizeme tapmayı, dolayısıyla kendi
tanrısını ve inancını yaratmak istemiştir. Gereklilik olan bu ihtiyacın sorgulamasını
yapmakta çeşitli yorumlar olsa da, inanç, iman olarak hepimizde bulunmaktadır.
Asıl bu konuda değinmek istediğimiz şeytanın izin aldığı illegal
faaliyetleridir. Onun etkisi ve noksan bilgiler ile yeni yeni inançlar sürekli çıkmıştır.
Zaman içinde bu tür saçma inançlar kaybolsa da tekrar yeşeren/bulunan bilgiler,
inanç dünyasında yer almakta ve insanlar hoşlanmaktadır.
Mesela doğan çocuğunun isminin orijinal olsun diye günlerce araştıran insanların,
hayatında faal ve bağımlı olacağı inanç dünyasını kendince oluşturma gayreti de
normal karşılanabilir. Eski bir dine inanmak yerine yeni bir din çıkarmak ve
tapmak gurur verici bir hadisedir. İspatlanması hala zor, katman katman olan
gizemli dünya, sihir, mistik ve gnostikler bütünüyle sembollerin altına
itilmiş, çözülmesi zor tılsımlar altında
insanoğlu, tanrılaşma güdüsünü de iç dünyasından alarak, bu yöne doğru kendini
sevk etmektedir. Ancak temelsiz ve sapık seviyesine kadar düşen yeni yetme inançlar
bahsedilenler etkili olsaydı yeryüzü muhakkak bütünüyle fesada uğrar düzen
bozulurdu.
Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de
düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah, onların nitelemelerinden
uzaktır, yücedir. Enbiya 22
Günümüz modası uzaylılara inceden değinecek olursak:
Reptilianlar: Cinler;
Galaktik Federasyon; Melekler
İllimünati: Azgın İnsanlar
Buna benzer sınıflamalar yapabileceğimiz gizemli bilgilerin safi içeriği
Allah Teâlâ'ya inancın silinmesi temelinde geliştirilmiştir. Günümüzün pozitivizm
ve nihilizm temelli felsefi yaklaşımlarını rahatsız etmeyecek entelektüel bakış
açısına yakın olan uzaylı kültürüyle inançsızlık yavaş yavaş sindirilerek, insanların
manevi dünyası işgal altına alınmaktadır. Görünen ve görünmeyen dünyanın
arasındaki etkileşimleri karma/renakarnasyon temeli altında tarihte olmuş
melekler ve cin savaşlarını hatırlayan ve tarih okuması yapan cinler ile geçmiş
ve gelecek birbirine karıştırılmıştır. Medyumlar bir nevi kafa karışıklığında
başrol oynamaktadırlar. Unutmayalım ki, spritüalizimde "zaman en
sevilmeyen kavramdır". Aşk, seks, kadın fonksiyonel elamandır. Seksin
gücünü kullanılmakta olan bu tür inançlarda kapalı iç devre gibi masonik
yapılanma vardır. Bütün sistemi cinsel birleşmedeki tahrik ve boşalma ile
gerçekleştirirler. Yanlarında bulundurdukları sihir ve büyü ritüelleri boyutlar
arasında atlamalara neden olabilirler. Oluşan bilgilerde zayıflıkların
tesiriyle başkalaşım gösterir. Her şeyiyle kaos bu alemin tek sermayesidir. Onların
zamanı kabul etmemelerinden dolayı geçmiş olayları günümüzde yaşanmış gibi
algılamalarına verdiğimiz örnek melekler ve cinlerin savaşı hakkında nakledildiğine
göre,
"...Yeryüzünde ilk önce cinler yaşarlardı. Onlar yeryüzünde kan
döktüler, , birbirlerini öldürdüler. Allah onlara, İblisin komutasında da
meleklerden askerler gönderdi, bunlar meleklerin cin adını taşıyan boyundandı.
İblis ile komutası altında bulunanlar, öteki cinlerle savaşarak onları
denizlerdeki adalara ve dağların etraflarına sürdüler...” denilmektedir.
[ Tabarî, Câmhı’l-Beyân, I, 199, 201-, Krş. Aydemir,
Tefsirde İsrâiliyat, s. 98]
Şeytanın da meleklerin komutanı olduğundan bahsedilişi ile ortak bilgileri
olan cinler ve meleklerin mücadelesi günümüz itibarıyla devam edeceği kesindir.
Bu meyanda şeytanlara sığınan insanların karizmatik vasıflar kazanmak için nefislerine
hoş gelen ritüller hoşlarına gideceğinden, yeni nesil dinlerin temelinde cinler
eskisinden daha fazla aktif yer almaları bir gerçektir.
Allah Teâlâ yolunda olanlar olduğu gibi, şeytanında hizbi vardır. Bu
hiziplerin çarpışması ile şiddetlenen ortamda kendimizi muhafaza etmek
eskisinden daha kolay olmayacaktır. Ancak Allah Teâlâ'nın bir vaadi vardır.
“İşte bana varan dosdoğru yol, bu (ihlâslı kullardan olmak yolu) dur.”
“Şüphesiz ki benim kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyet (ve nüfûzun)
yoktur!. Ancak azgınlardan sana uyanlar hâriç!” (Hicr, 41-42)
“Elbette benim (ihlâslı) kullarım üzerinde senin hiçbir te’sîrin
olmayacaktır. (Zîrâ onları) koruyucu olarak Rabbin yeter.” (İsrâ, 65)
Hadîs-i kudsîde ise şöyle buyurulur:
“İhlâs, benim sırlarımdan (öyle) bir sırdır (ki), onu kullarımdan (ancak)
sevdiğim kimsenin kalbine emanet ederim. Onu (ecir defterine) yazmak için bir
melek ve ifsâd etmek için de bir şeytan ona (ihlâsa) muttalî olamaz.”
Sonuçta kendimizi korumak ve inancımızı muhafaza etmek
için çok gayret göstermeliyiz.
İhramcızâde İsmail Hakkı
***
Aşağıdaki okumalar
konu hakkında sizlere faydalı olacaktır.
Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de Cinn
Süresinde buyurdu ki;
1- Deki: Hakikat bir
takım cinnin Kur´ân dinleyip de şöyle dedikleri bana vahyedildi. Şüphesiz biz,
hayret verici bir Kur´ân dinledik.
2- O Kur´ân hidayete
erdiriyor, biz de ona iman ettik. Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız.
3- Doğrusu, Rabbimizin
şanı çok yüksektir. Ne bir arkadaş edinmiştir, ne de bir çocuk.
4- Meğer bizim
beyinsiz (İblis), Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş.
5- Doğrusu biz
insanları ve cinleri Allah´a karşı asla yalan söylemez sanmışız.
6- Doğrusu
insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların
şımarıklıklarını artırırlardı.
7- Doğrusu onlar sizin
zannettiğiniz gibi, zannetmişlerdi ki, Allah asla kimseyi Peygamber
göndermeyecek.
8- (Cinler, dediler
ki): "Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçiler ve alevlerle dolu
bulduk."
9- "Doğrusu
biz göğün bazı mevkilerinde dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim
dinleyecek olursa kendini gözetleyen parlak bir alev buluyor."
10- "Doğrusu biz
bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir
hayır mı diledi?"
11- Doğrusu bizler;
bizden iyi olanlar da var, olmayanlar da var. Biz çeşitli yollara ayrılmışız.
12- "Doğrusu biz
anladık ki, Allah´ı yerde acze düşürmemize imkân yok. Kaçmakla da O´nu asla
âciz bırakamayacağız."
13- "Doğrusu biz
o hidayet rehberini dinlediğimizde ona iman ettik. Kim Rabbine inanırsa, ne
hakkının eksik verilmesinden korkar, ne de kendisine kötülük
edilmesinden."
14- "Ve biz,
bizlerden Müslümanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Müslüman olanlar,
işte onlar doğru yolu arayanlardır."
15- Ama yoldan
çıkanlar, işte onlar cehenneme odun olmuşlardır.
16. Onlar gerçekten o
yol üzere dosdoğru gitselerdi, elbette kendilerine bol bir su verirdik.
17- Ki onları onunla
sınayalım. Kim Rabbini anmaktan yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir
azaba sokar.
18- Mescitler kuşkusuz
Allah´ındır. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın.
19- Allah´ın kulu (Hz.
Peygamber) kalkmış O´na dua ederken, neredeyse (cinler) onun etrafında keçe
gibi birbirlerine geçeceklerdi.
20- De ki: "Ben
ancak Rabbime dua eder ve O´na hiçbir şeyi ortak koşmam"
21- De ki,
"Haberiniz olsun, ben size kendiliğimden ne bir zarar verebilirim, ne de
bir yol gösterebilirim."
22- De ki,
"Allah´tan beni kimse kurtaramaz ve ben O´ndan başka bir sığınacak
bulamam."
23- "Benim
yapabileceğim, sadece Allah´tan size duyuru yapmak ve O´nun elçilik görevlerini
yerine getirmektir." Artık kim Allah´a ve onun elçisine baş kaldırırsa,
ona içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır.
24- Kendilerine vaad
edilen şeyi gördükleri zaman, kimin yardımcısının en zayıf ve en az olduğunu
bileceklerdir.
25- De ki: "Ben
bilmem, o size vaad edilen şey yakın mı, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre
mi koyar.."
26- O bütün gaybı
bilir. Fakat gaybını hiç kimseye açmaz.
27- Ancak seçtiği
elçiye açar. Çünkü onun önünden ve ardından gözetleyiciler salar.
28-Bilsin diye ki,
onlar Rablerinin elçiliklerini yerine getirmişlerdir. Allah onlarda bulunan her
şeyi kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır.
ÇAĞIMIZDA CİN KONUSUNDA ORTAYA ATILAN YENİ GÖRÜŞLER
Hzl:Prof. Dr. A. Saim
KILAVUZ
Çağımızda her şeyi
madde, deney, pozitif bilim verileri ve duyular âlemiyle açıklamaya çalışan,
fızikölesi âlem ve varlıkları, bu arada cinlerin varlığını da inkar eden
materlayalist ve pozitivist yaklaşımların yanında, onların mevcudiyetini kabul
edip, mahiyetleri ve nitelikleri konusunda yeni bir takım açıklamalar getiren
görüşler de bulunmaktadır. Bu görüşlerin başlıcaları şunlardır:
a. Cinler, vaktiyle bir
gezegende yaşayan daha sonra bu gezegenin komşu gezegenin çekim gücüyle
dağılması sebebiyle üzerindeki hayatın kalıntılarıyla yeryüzüne gelmiş
varlıklar olup, insandan önceki tekamül safhasının yaratıklarıdır. Yeryüzündeki
cin kavmi fesat çıkartmış ve kan dökmüş sert mizaçlı varlıklardır. Bu görüşe
göre “canın ateşten bir mâricden yarattık” ayetindeki mâric, ateşten
katılan demektir. Bu deyim, karbon bileşimlerinin ilki olan karbon asidini
ifade eder. O halde cinler, karbon asidinden yaratılmıştır. Bu görüş Cin suresi 72/8-9 ayetlerinin
tevili zorlanarak üçlülendirilmek istenmiştir.
b. Cinle.,
maddeye nüfuz edici ve dumansız ateşten yani ışınlardan ezelde yaratılmış,
varlığını ve canlılığını ruhtan alan varlıklardır. Cinnin, kendi varlığını
bilmesi, perisperi ve (rûh-i hayvânî) bürünmesinden itibaren olmaktadır. Bu da
bir anlamda cinlerin doğumu demektir. Mutlak manadaki ölümleri kıyametle
meydana gelecek olan cinlerin, basit ölümleri, kendileri için belirlenmiş
sürenin sonunda perisperilerinden soyunmaları tarzında olmaktadır. Yine bu
görüşe göre cinlerin kendi öz zamanlarına göre altmış-yetmiş yıl olan ömürleri
insanlara göre bin yıla yakın olduğundan, insanların bilmediği bazı şevleri
bilmeleri mümkündür. Onlar geçmiş bir takım olayları bilebilirler. Bu da seyyal
bir yapıya sahip olmaları ve maddeyle kayıtlı bulunmamalanndandır. Cinlerin
yapıları çok gelişmiş olmakla beraber düşünce ve şuur açısından insandan
geridirler. Ruh çağırma denilen şey bazı insanların cinlerle temas kurmasıdır. UFO
(Unidentified Flying Objcets*Bilinmeyen Uçan Objeler) veya onlarla gelen
kişiler görüntüsünü, veren varlıklar cinlerdir. Bu görüşte yer alan cinlerin
ezelde yaratıldığı fikri ile doğum ve ölümlerinin olduğu fikri bir çelişki
oluşturmaktadır. Ayrıca cinler, insanlar gibi sonradan yaratılmış (hadis)
varlıklardır. Bu görüşün, cinlerin varlık ve canlılığını kendisinden aldıkları
şey olarak ileri sürdüğü ruh da kelamcılara göre sonradan yaratılmıştır, ezelî
değildir.
c. Maddeyi
son derece yoğun bir enerji, enerjiyi de son derece seyrek bir madde olarak ele
alan bir görüşe göre cinler akıllı enerjidirler. Enerjinin ölümlü olması
sebebiyle ölürler. Cinler, maddî unsurlarla uğrama biçiminde teğetleştikleri
gibi, melekût alemle de teğetleşebilirler ve bu yolla Mele-i A’lâ’yı dinleyerek
geleceği öğrenmek isterler. Fakat cinlerin bu mekanizması Kur’an’da da ifade
edildiği gibi yasaklanmış, dinleme mevkilerinde kendilerini izleyen ve
gözetleyen sert bekçiler olan kozmik şihaplar oraya gelen cinleri
yakmıştır. Bu görüşe göre de dünya
atmosferinde gözüken UFO’Iar cinlerdir. Uzaylılar uydurması da cinler tarafından
tezgahlanmaktadır.
d. Cinler ateşin siyahıyla karışmış olan alev (mâric)den, bir başka
ifade ile ışınların biraz daha yoğunlaşıp maddeye yaklaşmış şeklinden
yaratılmıştır.
Bu görüşe göre yaratılış
sırası melek, cin, insan şeklindedir. Melek tamamen soyut ruhtur. Ruhun
hiçbir maddî özellik almayıp ancak belli bir şekle (kalıba) sokulmasıyla melek
yaratılmıştır. Biraz maddeye yaklaşmakla birlikte ruhanî tarafı fazla olan
varlık ise cindir.
Ruhanî ve maddî yönü
dengeli biçimde yaratılan varlık ise insandır. Melek tamamen soyut ruh
olduğundan ve maddî hiç bir yönü bulunmadığından kötülüğe eğilimi yoktur. Cin
lâtîf cisim olmakla birlikte maddî yönü dolayısiyle iyi ve kötülüğü eğilimi
olan fakat madde ve ruhanîyet dengeli olmadığı için kötülük ve hafiflik tarafı
ağır basan varlıktır. Yaptığı işler kendi şuurlarına dayandığından dolayı
sorumludurlar.
e. Cinler, bazı hastalıkların sebebi olan mikroplardan ibarettir.
Yukarda zikrettiğimiz cinlerin mahiyetlerinin karbon asidinden, ezelde var
edilen ışınlardan, UFO’Iardan ve
enerjiden yahut mikroplardan ibaret olduğu tarzındaki görüşler, İlmî bakımdan
henüz temellendirilememiş bazı teoriler, faraziyeler ve yorumlar
niteliğindedir. Zira duyular ötesi varlıklardan olmaları sebebiyle sadece nakil
yoluyla doğru bilgi edinebileceğimiz cinlerin mahiyeti hakkında nasslarda
ateşten yaratıldıklarının ötesinde bir bilgi mevcut değildir. Bu konuda
müslümanın inanması gereken şey, cinlerin ateşten yaratılmış olmasıdır. Onun
dışındakiler yorum ve şahsi görüşlerden ibarettir. Ban Haşviyye mensuplan hariç
tutulursa" İslâm alimlerinin hemen hepsine göre mükellef yaratıklar olan
cinler, mükellefiyetin üstesinden gelebilmeleri için şuur, idrak ve irade
gücüne sahip olmaları gerekir ki, bu hususu çağımızda ileri sürülen cinlerin
karbon asidi, enerji, ışın, mikrop vb. şeylerden ibaret olması hususuyla
bağdaştırmak mümkün görünmemekledir. Çünkü anılan şeylerde şuur, idrak ve
iradeden söz edilemez.
Sh: 33-37
Kaynak: Prof. Dr. A.
Saim KILAVUZ, İSLÂM İNANCINDA CİN, U.Ü. İlahiyat Fak. Öğ. Üyesi ,KapIıkaya,
1994
UFO VE UZAYLI OLAN CİNLERE ÖRNEK BİR DÜŞÜNCE
Reptilianlar Diğer Bir Adıyla Drako Ve Reptoit (Reptoid Ve Draco)…
Reptilian adı verilen varlıklarla ilgili
ilk bilgiler ufoloji dahilinde yani ilk ufo gözlemleriyle ortaya
çıkmıştır. Uzaylılar tarafından kaçırıldığını iddia eden insanların
anlattıkları ortak noktalardan edinilen bilgilerle, reptilianlar hakkında
bildiklerimiz oluşmaya başlamıştır.
İnsanoğlu, dünya dışı yaşam ile
tarih boyunca ilişki kurmuştur. Bunun kanıtlarına birçok tarihi belgede hatta
taş devrine ait mağara resimlerinde dahi rastlamak mümkündür. Ancak biz bu
süreci yakın tarihimiz üzerinden incelemek istersek, çağdaş zamanlı dünya dışı
varlıklarla temas akımının, Polonyalı profesör “George Adamski” ile
başladığını görüyoruz. Adamski, insana benzeyen uzaylılarla tanıştığını dile
getiren ilk kişidir.
http://e-mistik.com/gizemli-uzaylilar-reptilianlar/
Reptilian meselesini ilk
ortaya atan kişi David Icke dır.
Bu meseleyi anlamamız önemlidir çünkü İlluminati üzerinde dönen pek çok
yalan-yanlış bilgilerden biride bu sürengen ırk meselesidir. David Icke bugün
dünya çapında oldukça meşhur birisidir. Dünya'yı gezerek bu adına reptilian
dediğimiz sürüngen ırk ve İlluminati hakkında seminerler, konferanslar
düzenliyor. Güzel tespitleri olmasına karşın kendisi dinleri reddeder ve
İlluminati dediğimiz elit kimselerin insanlık tarihi boyunca bu tip dini
inançları kendilerine siper ederek insanları kandırdıklarını buna binaen de
insanlık tarihi boyunca din gibi insanları kontrol altında tutucak sistemleri
bu ırkın kurduğunu söyler.
David Icke İlluminati
hakkında büyük gerçeklikleri ortaya çıkaran insanlardan birisi ve uzun
yıllardır piyasada. Kendisini biraz bile takip ederseniz muazzam tespitleri
olduğunu farkedersiniz. Reptilian ırkı meselesini de ilk ortaya atan kişi
kendisidir. Bu teori kabaca İlluminati denen örgüt üyeleri aslında cinlerle
falan iletişim kurmuyorda sürüngenimsi ve dünya dışından gelen bir ırk olan ve
dünyaya nesiller boyunca kanbağı ile hükmeden reptilianların devamı üzerine
kurulu olmasıdır. Evet Icke'a göre insanları yöneten ağababaları aslında
uzaylılardır ve bu uzaylılar o kadar üstün bir ırktır ki herhangi bir insanın
bilinç seviyesiyle algılanamazlar. Icke uzun yıllardan beri bu konuda ısrarını
sürdürüyor. İllüminati üyelerinin satanist ritüellerinde başka boyutlarla
iletişim kurabildiğini red etmiyor fakat bu ritüeller esnasında cinlerle değil
de reptilian denen varlıkları çağırabildiklerini ileri sürüyor. Ona göre
reptilianlar sadece başka bir gezegenden gelmiş uzaylılar değiller, aynı zamanda
başka bir boyuttanda geliyorlar.
1- Programlanmış
insanlardır yani reptilianlar tarafından kontrole alınmış insanlardır.
Bilinçten ve özgür iradeden yoksundurlar. Günümüz Gençleri bunları
İlluminati'nin sanatçıları olarak bilir.
2- İkinci grup koyun sürüsü
olan insanlar. İnsanlığın tamamına yakınını bu kitle oluşturur. Bilince
sahiptirler fakat büyük abiler tarafından önemsenmezler çünkü ne söylenirse onu
yaparlar. Sorgulamadan koyulan kuralları uygularlar. Dünyaya hakim olduğu ileri
sürülen ırkın, en büyük geçim ve sömürü kaynağı bu gruptaki insanlardır. Bu
grupta ki insanlar aynı zamanda 1.grupta ki insanları çok fazla önemseyip
hayatlarını onlara adarlar.
3- Bu grup ise en önemlisi. Sayıca en az olan
grup budur. Çünkü bu insanlar ilüzyonun/yanılsamanın arkasındaki gerçeği
görebilirler. Matrix`teki Neo gibi insanlardır ve toplum tarafından “ deli ”
gözüyle bakılırlar. David Icke ve illuminati diye bir oluşumun farkında olan
insanlar buraya dahil edilebilir.
**
UFOLARIN VE UZAYLI CİNLERİN TENKİDİ
Cinlerde mantıksal bir bütünlük mevcut değildir, devamlı çelişkili bilgiler
verip bu yönlü vizyonlar oluştururlar. Benlikleri, büyüklük duyguları ise, çok
yüksektir. Kendilerini kontrol edemeyip seviyelerini bir türlü sabit tutamazlar.
Verdikleri tebliğlerde de devamlı tekrarlar bulunmaktadır. Mesajlarında ve
halüsinasyon türü uyku-uyanık hallerinde gösterdikleri rüya ve imajlarda bu
temel dört özelliği görmek daima mümkündür. Bu ve diğer başka özelliklerini
günümüzde de en yoğun olarak uzaylılar şeklinde göstermektedirler ki, bunlar da
Cinlerin ortaya koydukları olayların farklı şekle bürünmüş, ama genelde hep
aynı oyunlarından başka bir şey değildir.
Ufolar akla gelince de genelde bunu hemen ya fizikçilere ya da Astronomlara
sorarlar. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü, uzaylılar konusunda, üzerinde
araştırma yapılacak ne madde, ne molekül, ne atom ne de atom-altı parçacıkları
bulunmaktadır. Dolayısıyla olmayan şeyin bilimi ve bilim adamı da olamaz.
Çeşitli ruhsal ve fiziksel temaslarda kendilerini ülkemizdeki Müslüman
toplumuna, önce "Cinler" olarak tanıtırken daha sonra birden çeşitli
insan ya da varlıkların Ruhları olarak göstermeye, bilim ve teknolojinin
gelişmesiyle de gökten gelen uzaylı yaratıklar şeklinde bildirmeye başlamışlar,
fakat en sonunda yine kendilerinin Cin olduklarını çünkü, kendileri hakkında en
geniş ve detaylı bilgileri veren Kuran ve Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve
sellem açıklamalarında Cinlerin ters ve kötü varlıklar olarak anlatıldığı için
saklanmak ihtiyacı gösterdiklerini belirtmektedirler.
Ayrıca şunu
da hemen söylemek gerekirse Ufo yani, tanımlanamaz uçan nesneler olarak
adlandırılan görüntülerin birçoğu uçak, balon, füze, kuyruklu yıldız, oldukça
parlak görünen Sirus yıldızı, Venüs gezegeni, yıldırımlar veya başka atmosferik
ya da yer altı hareketlerinin, gazlarının neden olduğu plazma (ışık) topları
gibi normal doğal olayları iken, bazı görüntülerin bunlardan tamamen farklı ve
ayırt edici özellikli olması, bazı varlıklarla çeşitli şekil ve düzeylerde
ilişkiye geçilmesi ve bunların belli felsefelerinin bulunması, olayı başka
noktalara taşımaktadır ki, işte biz bunları incelemekteyiz.
Tamamıyla kendi deneyimlerine dayanan, bunun dışında, hiçbir insanın tanık
olmadığı, olamadığı Ufo olaylarındaki meşhur araçlar; havada, karada, deniz içinde veya üstünde
pilotlara, kaptanlara, yolculara, çok büyük oranla da ıssız yollarda, gece
karanlığında görünmekte, bazılarını takip edip kovalamakta, bazen de güya uçakların,
gemilerin, araçların motor ve elektrik sistemlerini geçici olarak etkileyip
durdurmakta, bozmakta, eğer bu evlerin yakınında cereyan ediyorsa bu sefer de
elektrikli ev aletleri aynı şekilde stop etmekte, bunun yanında bazı insan ve
hayvanların hareketlerini bloke edip geçici olarak felç geçirmelerini
sağlamakta ve bu araçlar ya da içindeki uzaylı varlıklar gözden kaybolunca da
tüm bu durumlar eski hallerine dönmektedir.
Oysa
radarlara yakalanmalarına, bilinen tüm fizik yasalarına aykırı olarak ani ses
üstü hızlarda birden yer değiştirip manevralar yapmalarına (ki bu durum da ses
üstü hızlara geçen araçlarda olduğu gibi, şok dalgaları yani ses patlamaları
duyulması gerekirken tiz bir vızıltı türü ufak sesler ya da hiçbir ses
duyulmamaktadır) bir anda ortadan kaybolmalarına rağmen, tüm bu ve diğer
olayların gerçekten fiziksel görüntüler, yaşanmış olaylar değil, bir başka
boyuttan projekte edilen holografik görüntüler olduğu, yapılan bazı laboratuar
araştırmalarıyla da gösterilmiştir.
Mesela, hile
olmadığı kanıtlanan filmlerin devamlı olmayıp çok, çok kısa süreler içinde
gidip gelen (yok olup beliren) görüntüler oldukları açıkça ispatlanmıştır.
Hatta bazı ufo gözlemleri ve sahte olmayan filmlerde bu araçların somut
maddesel bir yapıda görünürken birden şeffaflaştıkları ve tamamen ışıklar saçar
hale geldikleri, çok parlak ve canlı ışınlara dönüştükleri ya da çeşitli
geometrik şekil ve büyüklükteki uzay gemilerinin birden diğer bir türe
dönüştükleri açıkça görülmektedir ki bu da onların gerçekten maddi
olmadıkları anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla,
kişilerce görüldükleri yerden bu araçların bir anda yok olmaları, sahip
oldukları yüksek hız teknolojileri nedeniyle değil, tamamen birer soyut
görüntü olduklarından ileri gelmektedir. Bazen de bunlara, havaya uçup
gittikleri görüntüsü eşlik etmektedir.
Yine maddi
bir niteliğe sahip olmadıklarını, bunun yerine başka bir boyutun varlıkları
olan Cinler tarafından insan beyinlerinden projekte edilen görüntüler olduklarını
belgeleyen bir diğer olay da, bu uzay gemilerinin ve içindeki yaratıkların
havada, gökyüzündeki boşluk yerine evlerdeki, iş yerlerindeki küçücük bir
odanın ortasından, duvarından, tavanından ya da çalışmayan TV ekranından da
çeşitli şekillerde görünmeleri, o insanlarla bağlantıya geçip birtakım mesajlar
vermeleri ve hatta bu yolla da gemilerine alıp onları çeşitli mekanlara
kaçırmaları, gezdirmeleri... v.b. türlü, türlü oyunlar oynamalarıdır.
Zaten buna
maruz kalanların çok gerçekçi bir biçimde görüp yaşadıkları tüm bu şeylerin rüya
mı yoksa gerçek mi olduklarına emin olamamaları, bazılarının da yaşadıkları
olayı ve varlıkları, flu olarak görmeleri bütün bunları onaylamaktadır.
Uzaylılarla maddi ve manevi karşılaşmaların çok sayıda olması da bunların
uzaylı oldukları fikrini ortadan kaldırmaktadır.
Ufolarla
karşılaşmalar yanında, dördüncü türden yakın ilişkiler adı verilen,
kişilerin gönüllü olarak ya da zorla onlar tarafından kaçırıldıklarını iddia
ettikleri olaylar da vardır. Bu olaylar da incelendiğinde açıkça görülmektedir ki, bu kişiler bir
yerlere götürülmekten çok, oldukları yerde (genelde gece ve sabaha karşı
olmakta) sekerat halinde ya da uyuyorken veya uyutulmak suretiyle belli
vizyon ve algı oyunlarına maruz kalmaktadırlar.
Gerçekte bu
türden şeyler, insanların hayal dünyalarında meydana getirdikleri,
ancak,
kendilerinin bizatihi olmuş zannettikleri, deneyimledikleri olaylarda ise, uzay
gemilerinin yere indikleri, içindeki varlıkların yaklaşarak onları arabadan
veya araçlardan çıkartıp beraberce yürüyerek gemilerine götürdükleri,
bazılarında da direkt uçan dairelere ışınlanmak suretiyle veya su üzerinde
yürüyen, havada sabit durabilen, süzülüp uçabilen imajlarını gösteren bu
uzaylılarca taşınarak gönüllü, tatlı sert ya da zorla gemilere alındıkları
belirtilmektedir.
Hatta bazı
vizyonlar öyle abartılmaktadır ki, içinde gittikleri aracın boyutları hiç
düşünülmeksizin, güya büyük güçler uygulanarak araçla birlikte gemilere
de alınmaktalar. Elbette rüyalar, pardon olaylar, burada bitmemekte,
insan beyinlerinde hazırladıkları dekorlar, geminin içinde de devam etmektedir.
Bunlar
geminin içinde üstün teknolojik aletlerin bulunduğu dişçi koltuğuna benzer
ameliyat masasına incelenmek amacıyla yatırılmakta, bir çeşit ameliyata sokulmakta,
bu yüzden vücutlarında kesikler, delikler oluşturulmakta, kan nakilleri
yapılmakta, et, tırnak, saç, deri örnekleri alınmakta, uzaktan o kişileri daha
sonra da izlemeleri ya da belli nedenlerden ötürü vücutlarının herhangi bir
yerine parçalar, fiber optik kablolar, çipler takılmakta sonra da sözüm ona insanların
geleceklerini de bildiklerinden ameliyatlar sırasında bu kurbanların
geleceklerini de programlamakta, sonra yine aldıkları yere bırakmaktadırlar.
Kimileri bu esnada acı çekerken, kimi de bir şey hissetmemekte. Bu esnada,
deneklerin büyük çoğunluğu kendilerini yine uyurken bulmaktadır.
Genelde bu
yaşanılanları unuttukları ya da unutturulduğu için, daha sonra da vücutlarında
belli değişiklikler olduğu izlenimini veren, hafif yara ve iğne deliği izleri,
çeşitli kızarıklıklar, yanıklar... v.b. olduğunu fark etmekte, doktora gidip
film çektiklerinde de vücutlarında belli nesnelerin olduğunu görmekte ve
olayları çeşitli şekillerde hatırlamaya başladıklarında ise, uzaylı varlıklarca
kaçırıldıklarını söylemektedirler.
Tüm bunların açıklamalarına gelince, bir defa Cinlerin geleceği büyük
bir oranla bilemeyeceğini, bilseler de detayına inemediklerini daha önceki
bölümlerde anlatmıştık. Ayrıca, bugün bilim adamları insan beyinlerinin çeşitli
bölümlerine belli frekanslarda dalga ya da elektrik akımı vererek o bölgeleri
irrite etmekle o kişide belli çağrışımlar, duygular, hisler uyandırılabilmekte,
çeşitli kokuları algılaması, belli sesleri duyması sağlanabilmekte ve belli
şeyleri hatırlayıp çeşitli şekillerde tıpkı gerçekmiş gibi vizyonlar görmesi
temin edilebilmekte, bunun yanında acı, ıstırap ya da tam tersi mutluluk
verici... v.b. haller oluşturulabilmektedir.
İşte paralel
boyutumuzun varlıkları olan Cinler de yapılarının gereği olarak, çok
iyi bildikleri insan beyinlerine bu türden dalgalar göndermek suretiyle
kişilerin veri tabanlarına uygun, hali ve durumlarına göre çeşitli vizyon ve
seslerin, kokuların... her tür somut algılamalar ile o kişilerde geçici süreler
boyunca süren mutluluk, huzur duygusu yada vecd hali, sonsuzluğa
ulaşmış-zamansızlık hissi, duygusu... vs. sanrıları meydana
getirebilmektedirler.
Vücutlarında
görülen çeşitli izlere, maddelere gelince, onların da yapılan araştırmalarda
dünyaya ait maddeler oldukları ve bunların genelde çocukken ya da daha önceden
vücutlarına batan, ağız veya burun yoluyla içlerine giren ve oldukça da küçük
cam, porselen, metal türü şeyler oldukları, ama bunları o güne kadar fark
etmedikleri anlaşılmıştır. Bu durum bazı yara izlerinin oluşmasını da
açıklamaktadır.
Cinler kimi
olaylarda insanların bu durumlarını kullandıkları gibi, tıpkı reenkarnasyon
vakalarında ya da cinlerin insanlara musallat oldukları poltergeist olaylarında
görüldüğü üzere, insan bedeninde birtakım fiziksel etkiler meydana
getirerek, vücutlarına giren parçacıklara şekiller vererek, biçimlendirerek,
onlara yaşattıkları hayallerin gerçekliğine ilişkin dayanak oluşturmaktadırlar.
Genelde
gördükleri ufoların hemen ertesi ya da bir iki hafta içinde yaşanılan bu
kaçırma esnasında, kişilerin felç benzeri bir hal geçirip transa girmeleri,
şehrin göbeğindeki gökdelenin penceresinden dışarı alınarak gemilere
bindirilmesine rağmen, hiç kimsenin bu araçları görmemesi, aynı anda birden
fazla kişinin bu ve benzeri deneyimleri yaşarken yanlarında bulunan diğer kişi
ya da kişilerin bunları hiç görmemeleri, duymamaları, algılamamaları,
radarların bir kaçında görünürken diğer radarlarda hiç görünmemeleri, bu
olayların tamamen insan zihninde ve birkaç cihaz üzerinde oluşturulan
etkiler olduğunu açıkça göstermektedir. Yine beyin aracılığıyla sinir
sistemini etkilemeleri bu geçici blokajlara açıklama getirmektedir.
Gemilerde
yaşanıldığı iddia edilen bir başka durum da, Cinlerin eskiden beri hep yapa
geldikleri, ama burada şekil değiştirdikleri, insan görünümlü uzaylı
varlıklarca cinsel tacizlere, cinsel ilişkilere hatta tecavüzlere de maruz
kalmalarıdır. Bu kurbanların çoğu da kadınlardır. Nadir de olsa erkekler,
insanları büyüleyecek düzeyde çok güzel kadın suretindeki bu uzaylılarla
ilişkiye girdiklerinde bu varlıklar bunun sebebini, inceleme araştırma amaçlı
olmanın ötesinde ara türler, melez ırklar oluşturmak için hamile kalmak
istediklerini söylemişlerdir.
Elbette çok,
çok yakışıklı erkek uzaylıların da kadınlarla girdikleri cinsel ilişkinin
nedeni budur. Bazen de bunu erkeklerden ve kadınlardan sperm ve yumurtalık
örnekleri alarak yapmaktadırlar. Bazı kadınlar da, bu yollarla önce hamile
bırakıldıklarını sonra da karınlarındaki ceninlerin alınarak bunların belli
bölümlerde fabrikasyon ortamdaki tüplerin içinde büyümelerinin sağlandığını, en
sonunda da bunların uyandırılıp tüplerden çıkarıldıklarını, bu melez ırklar ve
kendi çocuklarının onlara gösterildiklerini, gerekiyorsa sonradan onlarla
bağlantıya geçmelerinin yöntemlerinin anlatıldığını ya da bunun direkt onlar
tarafından sağlandığını anlatmaktadırlar.
Kimi önceden
hamile kalmış kadınlar ise, kaçırılma olayını yaşadıktan sonra hamileliklerinin
ve bu özelliklerinin tamamen ortadan kaldırıldığını iddia etmişlerdir. Oysa yapılan ciddi
araştırmalarda, gerçekte bu olayın kendilerinden başka kimse tarafından
görülmediği, izlenmediği, bu olayların tanığının da sadece kendileri olduğu ve
bunların somut olarak da kanıtlanamadığı ortaya çıkmıştır.
Hamileliklerinin
tamamen ortadan kalkması ise, yine tamamen kendilerinde olan böyle bir
özelliğin onlar tarafından algı oyunlarıyla kullanılmasından başka bir şey
değildir. Ayrıca bu olayda çok eskiden beri bilinen, Cinlerin insanları
etkilemek için çok, çok güzel kadın ve erkek suretlerine girerek insanlarla
zorla cinsel ilişkide bulunmalarının ve bu ilişkilerinin sonucunda da cinlerden
çocukları olduğu (çocuk edindikleri) yalanıyla aynıdır. Bununla birlikte bu
yolla cinsel tacize uğrayan kadınların bu olayın neden olduğu travmadan ötürü
kendilerini eve, odaya hapsedip yaşadıklarını sadece kendilerinin bilmesi,
durumlarını saklamaları da cinlerin onlar üzerinde oynadıkları oyunların
kökleşmesini sağlamakta ve bunların açığa çıkmasını önlemektedir.
Bu konuda
yapılan bilimsel çalışmalarda, uzaylıların tacizine uğrayan insanların,
kendilerini uzaylı dışında farklı varlık şeklinde tanıtan Cinlerin benzer
saldırısına ya da gerçek tecavüze maruz kalanlarla aynı ruhsal travmaları
geçirdikleri, bunun yanında diğer türden uzaylılarla karşılaşma olaylarını
yaşayan bazı kişilerin de şok geçirip yıllarca tedavi görmeleri veya akıl
rahatsızlıkları geçirmeleri bu varlıkların iddia ettikleri, edildikleri gibi
dost, yardım sever, insanlığın iyiliği ve çıkarı için çalışan... varlıklar daha
doğrusu uzaylı varlıklar olmadığını ispatlamaktadır.
Hiçbir
mantıklı varlık, bir diğer varlığa zarar vererek yardımda bulunmaz. Uzayın
bilmem ne kadar uzaklığından üstün teknolojileriyle gelip kendilerini çok üstün
akıllılar olarak gösterenlerin yaptıkları bu basit, sıradan şeylerde en ufak
mantıklı bir davranış, açıklanabilecek bir izah da yok ama çelişki çok. Burada
görülen bariz bilimsel bir hata da birincisi, bizden tamamen farklı evrimleşmiş
olan bir türün insanlara ilgi duyması İkincisi de, daha dünyada bilinen türler
arasında genetik uyuşmazlık nedeniyle tohumlama gerçekleşmezken (mesela bir
fille bir köpek...) bizden çok farklı bir türle cinsel birleşme yoluyla
üremenin gerçekleşmesidir ki bu da tamamen imkansızdır. Kısacası
bunların, dışarıda bilfiil gerçekleşen olaylardan çok, insan beyni içinde
gerçekleşen olaylar olduğu açıkça görülmektedir.
Cinlerin, uzaydan geldikleri, insanlarla ilgilendikleri yalanını yutturma
yöntemlerinden biri de, deprem, yanardağ patlamaları...v.b. afetler öncesinde, deprem fayları, ley
hatları, yer altı maden yataklarının olduğu bölgeler, uzay ve diğer teknolojik
lab. ve üsler, nükleer ve askeri tesislerin bulunduğu yerler, eski çağlarda
kutsal olarak kabul edilen (ki bunlardan bir kısmı şu anda deniz altındadır)
yüksek enerji merkezleri (odakları), tesisleri üzerlerinde daha sık görüntü
vermeleridir. Bununla birlikte, bunlardan bir kısmının doğal etkenler olduğunu
daha önceden belirtmiştik.
Uzaylı
varlıkların, uzaydan geldikleri yolundaki görüşe hiç uymayacak türden
ilginçliklerinden, çelişkilerinden biri de, bunlar bir taraftan güya, farklı
yıldız sistemleri, galaksiler... v.b. evrenin çeşitli yerlerinden, sistemlerden
geldiklerini bu yüzden de farklı evrime uğramaları dolayısıyla farklı şekil ve
tiplerde olduklarını söylerken, diğer taraftan da deneklerin gemilerde
gördükleri gibi, bir türden diğer bir türe ve bazen de kendilerinin tanıdığı
kişilere ya da kurbanın görmek istediği suretlere dönüşebilmekte, bu şekilde
görünebilmektedirler.
Mesela,
önceleri insan suretinde yolda, sokakta,... dostça görünüp onlarla arkadaş
olmak, yardım talebinde bulunmak suretiyle yaklaştıkları bu insanları, bir
nedenden ötürü bir yere götürüp orada beliren uçan dairelerin içine almaları ve
en sonunda bu dostun suretinin değişerek bilinen uzaylı tipine bürünmesi gibi.
Çok ilginçtir ki, uzaylılarla hiçbir ilgisi olmayan ve çok çok eski zamanlardan
beri insanlara çeşitli şekillerde musallat olan, ıssız eski köy yollarında,
mezarlıklarda, tekinsiz evlerde olmadık suret ve olaylarla insanların karşısına
çıkan, arada bir de suretten surete dönüşen Cinler, " uzaylılar" diye ortaya çıkan varlık tipleriyle tıpatıp
aynıdır. Bunlardan daha sık görüneni
ise, bildiğimiz uzaylı tipi yani, koca üçgen kafalı, büyük gözlü, kılsız, burnu
ve ağzı küçük olan cüce tipidir.
İnsanların hayal dünyalarına hükmetmek suretiyle gerçekmiş, maddeselmiş
izlenimi, görüntüsü veren bu varlıkların uzaylı olamayacağını gösteren bir
önemli kanıt da bu uzaylı tipleridir.
Bunlardan kimi, insan suretinde ama uzun boylu, beyaz tenli sarışın ya da
kızıl, mavi gözlü, çok güzel ve yakışıklı görünmekte olup (ki bunlara,
İskandinavyalIlara benzediği için kuzeyli anlamına gelen Nordik ismi
verilmekte) kimi, bildiğimiz uzaylı tiplerinde kimi, gorillere benzeyen türlü,
türlü kıllı yaratıklar biçiminde kimi de, sürüngen ya da kuş kafalı olup belden
aşağısı insan veya başka bir yaratık, belden üstü de ayrı bir yaratık suretinde
görüntü vermektedirler.
Görüldüğü
üzere bunlar, hep dünyadan bildiğimiz, dünya üzerinde yaşamakta olan insan
ya da hayvan türlerinden varlıklardır. Bunlar gerçekten uzaylı olsalardı, çok
çok farklı suretlerde, bizlerin hayal bile edemeyeceği türde olmaları
gerekirdi. Çünkü evrim bunu gerektirir. Oysa, durum bunun tam tersi.
Bu türden
uzaylı görüntüsü vermelerinin önemli bir başka nedeni de, bir yandan
ulaşılamayacak derecede çok güzel görüntü vererek, insanların kökeninin aslında
kendileri oldukları imajını vermek suretiyle bizleri küçük göstermek, diğer
yandan da, hayvan türü yaratıklar şeklinde görünerek insanların yaratılışı, sahip
oldukları yetenek ve idrak kapasitesince hayvanlardan da daha aşağı olduğunu
vurgulamak böylece, dalga geçip, bizleri aşağılayarak egolarını tatmin
etmektedirler.
İnsanların halife
özelliğiyle yaratılmış olduğunu hazmedemeyen ve benlikleri aşırı
derecede güçlü olan şeytani vasıflı Cinler, her fırsatta insanları
aşağılık, seviyesiz, ilkel; kendilerinin ise üstün ve her şeye hükmedici
olduklarını göstermeye çalışmaktadırlar. Bu özelliklerini, ortaya koydukları
tüm senaryolarda açıkça görebiliriz.
Bir başka çelişki de, bazı uzaylılar tarafından verilen bir kısım bilgilere göre, bu dört tipleme
içinde insan suretinde olan türün bunların en akıllısı, en zekisi ve tümünün
üstatları oldukları, diğerlerinin ise, bunların altında, onların hükmettiği,
programladıkları varlıklar olduğu söylenmektedir. Halbuki, başka yerlerde de
diğerinin, geri kalanların başı ve önderi olduğu belirtilmektedir ki tüm bu
çelişkili ifadelerin en önde gelen sebebi, Cinlerin kendi aralarındaki
üstünlük kavgasını uzaylı kimliklerine yansıtmalarından ibarettir. Sonuçta,
uzaylıların bu tutarsız hareketleri bize, bunların gerçek olmadığının
kanıtlarını açıkça göstermektedir.
Çok keskin bir zekaya sahip olan Cinlerin, insanların hayal dünyalarıyla
istedikleri gibi oynamaları, ortaya koydukları senaryolar sınırları zorlamakta,
ipin ucunu iyiden iyiye kaçırmaktadırlar.
Aslında,
sıradan bir aklın küçük bir analiziyle bile bunların gerçek olamayacağını gösteren
böyle bir hayal de, güya uzay
gemilerine götürülenlerden hepsi zorla kaçırılan insanlar olmayıp bazıları
gönüllü olarak tamamen eğitim amaçlı olmalarıymış.
Kaçırıldığını
söyleyenlerin bir kısmı, ameliyatlarının hemen akabinde geri gönderilirken kimi
de, ameliyat sonrası insanları çeşitli konularda bilgilendirmek daha doğrusu çaldıkları
minareye kılıf uydurmak için mesela, Venüs'e, Mars'a, Satürn'e, Ay'a ve
bilhassa Dünya'dan hiç görünmeyen Ay'ın karanlık yüzüne ya da başka yıldız
sistemlerindeki gezegenlerin yörüngesinde hareket eden dev uzay gemilere
alınarak gezdirilmekte, teknolojileri, uygarlıkları, uçan dairelerin çalışma
prensipleri, insanlık için amaçları ve insanların ev ödevlerini yapmadıkları
taktirde başlarına neler geleceği ile ilgili, öğütler verilmekte, oralarda
yaşayan halk ve yaşam formları (ki bu kendilerininki de olabilmekte) hakkında
görüntüler seyrettirilip detaylı bilgiler sunulmakta, bazıları da orada hiçbir
koruma önlemi almaksızın çıkıp gezebilmekte, oradaki yaşayan varlıklarla da
rahatlıkla çeşitli yakın ilişkilere geçebilmekteymişler. Bunların yanında o
kişilere, insanların evrendeki yeri, geleceği, Yaratıcıyla olan bağlantıları ve
sistemle ile ilgili çeşitli bilgiler de sunulmaktaymış. Tüm bunları tek kişi
deneyimleyebildiği gibi, bunlara nispetle az sayıda görülen bir den fazla
arkadaş grubu da bunu deneyimleyebilmekteymişler.
Bununla
birlikte, bu tür olayları yaşamış olan sözüm ona lider konumundaki
kişiler, uzaylılardan gelen bir biçimde 5-6 yaş gibi daha küçük yaşlarda iken (cinlerin
bilhassa bu yaştan itibaren kendilerine yatkın, beyinleri hassas insanları
etkilemeye başladıklarına başka yazılarımızda değinmiştik) onlarla
bağlantıya diyaloğa geçmekte, gemilere alınmakta ve onlar tarafından belli
özellikler, güçler verilerek beden dışı deneyimler (o.b.e), ışınlama,
materyalizasyon, uzaktan görme, algılama... v.b. olağan üstü yeteneklere sahip
olmaktaymışlar.
Yine
kimileri, o küçük yaşlardan itibaren bunun farkında bilincinde iken, kimileri
de onlarla açık bağlantıya geçtikleri sırada ya da hemen sonra geçmişte onlarla
her an irtibatta olduğunu anlamakta, hatırlamakta ve bu tür normal üstü
yeteneklere o andan itibaren sahip olmakta, gözlerindeki perdeler kalkarak her
tür ruhsal varlıklarla her an görüşebilmekte, insanlığın gelişimi, evrimi için
uzaylılarla birlikte evrensel plandan sorumluluklar yüklenmekteymişler.
Bu tür
bağlantılara geçen hemen hemen bütün insanların da yeteneklerinde az ya da çok
belli artışlar olmakta bunun sonucunda da metafizik konula eğilmekte,
hayatlarını tamamıyla bu temeller üzerine yeniden inşa etmekte, hayatları ve
yaşama bakış açıları tamamen değiştirmekteymiş.
İster zorla
isterse de eğitim amaçlı, gönüllü olsun fark etmez, bu uzay gezileri, birden
çok fazla da olabilmekte, tekrarlanabilmekteymiş. Bazen de bu üstün
varlıklarla, fiziki beden yerine yine onlar tarafından oluşturulan beden dışı
deneyimler dediğimiz, ruhun bedenden ayrılmasıyla da çeşitli ortamlarda,
gemilerde... görüşmeler yapılabilmekteymiş.
Kaçırılma olaylarının bu bölümüne baktığımızda da, yine bir yığın çelişkili
durumlar, sistemde olmayan birtakım yanılgıların varlığı bulunmaktadır. Öncelikle
bunların hayalde yaşanılan şeyler olduklarını gösteren önemli bir olay
da, götürüldüklerini söyledikleri uzay araçlarının dıştan çok küçük olmalarına
karşın, içine girdiklerinde içinin çok büyük olmasıdır. (Öyle ki, 3 m. çapındaki
bir uçan dairenin içinde koridorlar, odalar, araştırma lab.... vs.
bulunmaktadır. )
Ayrıca bugün
çok iyi bilindiği gibi, güneş sisteminde dünya dışında hayatı barındıracak
hiçbir gezegen ve uydu yoktur. Bunlardan kimi yüzlerce derece sıcakken, kimi,
birkaç yüz derece soğuktur. Bununla birlikte, bunlardan bir kısmı da tamamen
gazdan oluşup üzerine basılacak bir katı yüzeyi yoktur. Dolayısıyla insan ya da
uzaylı gibi görünen varlıkların yaşaması mümkün değildir. Kaldı ki bir insanın,
atmosfer dışında koruyucu bir elbise giymeden bulunması, bizler için hayati
önem taşıyan oksijen, basınç, ısı... v.b. faktörlerin yanında, uzaydan ve
güneşten gelen kozmik radyasyonlar, insan bedenini saniye mertebelerinde
yakması için yeterlidir.
Bunun
gerçekten olduğunu iddia edenlerden bazıları da bu olayların, planetlerin
maddesel boyutlarında değil de, alt boyutlarındaki ışınsal yapısında
gerçekleştiğini söylemektedirler ki bu da mümkün değildir.
Çünkü, ışınsal
boyutlara ışınsal bedenle gidilir. Maddi beden, o ortamlarda yer alamaz. Üst
düzey Velilerin yapmış olduğu bedenen Tayyı Mekân bile, dünya ile sınırlıdır.
Yani, bu
bedeninizle ruh boyutunda bulunamazsınız. Keza cehennemde insan, Ruh ( Nari)
bedeni, cennette de, Nur bedeniyle yaşama devam eder. Madde beden
ise, önce toprağa karışıp çözünecek sonra da güneşin dünya ve diğer birkaç
planeti yutmasıyla, yeryüzüyle birlikte buharlaşacaktır. Her beden bulunduğu
boyutun şartlarına tabi olarak mevcut olup, bir boyuttan diğer boyuta geçişte
hükmünü yitirir.
Eğer bunlar
uzaylıların yani Cinlerin gücüyle O. b. e yoluyla yapılan seyahatlerse;
o zaman bu varlıkların, iddia edildiklerinin aksine uzaylı değil, bizim
paralel boyutlarımızda yer alan Nari boyutun varlıkları Cinler olduğu ortaya
çıkmaktadır ki
bu yollu,
sözüm ona seyahatlerin varlığını bir yukarıda belirtmiştik.
Aynı şekilde,
uzaylı varlıkların da insani özellik gösterip dünya atmosferine hemen adapte
olmaları, mikroplara karşı enfeksiyon geçirmemeleri, hastalanmamaları da çok
büyük bir çelişkidir.
Bunun
yanında, insanların yaptıklarının karşılığı olarak başlarına gelecek şeyler
için hiçbir yaptırımları olmadığını, hiçbir işe karışmadıklarını ifade eden
uzaylıların binlerce, milyonlarca ışık yılı uzaklığındaki bilmem ne
sistemlerinden buralara kadar zahmet edip ekstradan bizleri uyarmalarına da
hiç ihtiyaç yoktur. Bu durum mantıklı da değildir. Çünkü bunları sıradan
basit bir vatandaş da rahatlıkla düşünebilmekte, aynı söylemleri dile
getirebilmektedir.
Bununla
birlikte siz, bir üstün teknolojik bilgiyi ya da yaşam formlarıyla ilgili...
vs. bilimsel verileri bu işin uzmanı olan bilim adamlarına mı verirdiniz yoksa
kaçırıldığını iddia eden insanların büyük çoğunluğunda olduğu gibi, hayatı
boyunca nereden gelip nereye gittiğini düşünmeyen ya da konuyla ilgisi
bulunmayan taksici, sarhoş, çiftçi ya da esnaf... vs. gibi sıradan hayat
yaşayan insanlara mı?..
Bizim uzaylılar, üstün bilgeliğe, uygarlığa sahipler, ama bu kadar basit,
sıradan bir şeyi dahi düşünemiyorlar. Ayrıca, çok büyük teknolojilere sahipler, her şeyden haberleri var, ama tüm
bunlara gerek kalmaksızın ya da gerekli tüm bilgileri, en kötüsüyle bir, iki
inceleme sonucunda çok gelişmiş haberleşme ağı ile çok rahat öğrenebilecekken
bunun yerine hâlâ, insan ya da hayvan kaçırıp inceliyor, yerlerden numune
topluyorlar.
Kısacası, hem
her şeyden haberdarlar, hem de hiçbir şey bilmiyorlar gibi davranmaktadırlar
ki, bu büyük çelişki de bunların uzaylı olmadıklarını açıkça
göstermektedir. Binlerce,
milyonlarca... ışık yılı uzaklıkları büyük zahmetlerle aşıp gelen bu uzay
araçları, beyaz sarayın bahçesine ya da Kremlin meydanına inecekleri, resmi
ilişkilere geçecekleri yerde parkta oynayan çocukların, insanların ortasına
inip içlerindeki araçların dışına çıkarak garip ses tonlarıyla konuşmaları ya
da bir şeyler verir gibi yapıp hiçbir şey vermeksizin tekrardan araçlarına
binip bir anda yok olmaları, sadece konulardan tamamen uzak insanlara, halka
görünmeleri, hem bu türden hem de kitlesel görüntüleri tamamıyla show amaçlı olup bunların fiziksel olmadıklarının
ayrı bir kanıtıdır.
Ayrıca insani
yüz ifadelerine, duygulara, davranışlarına sahip oluşları, bulundukları
toplumun dillerinde konuşmaları, diyaloga geçmeleri de bunların uzaylı
oldukları fikrini zayıflatmakta diğer olayları göz önüne aldığımızda ise, bunun
ötesinde tüm bu gerçekliği çürütmektedir.
Bazı
insanların belli güçlere, özelliklere sahip olmalarına gelince... Daha önceleri
birçok yazımızda değindiğimiz üzere, cinlerin insanlara çeşitli düzeylerden
verdikleri birtakım yetenek ve güçler bir; insanların onları çeşitli yöntemlerle
etki altına almaları, iki; cinlerin insanları tek yönlü olarak kendilerinden
akan bir biçimde etki altına almalarıyla meydana gelmektedir ki büyük çoğunluğu
böyledir. İkincisinde tamamen kontrol Cinlerindir.
Uzaylı
olayında olduğu gibi. Birçok şeyi cinler yapar, buna karşın çevresindeki
insanlar, bunların o kişiden kaynaklandığını sanırlar. Bazen, o kişi de bunun
farkında değildir. Bir de bunun yanında cinlerin oyuncağı olan bu kişi, kendi
hayallerinde yarattığı ya da onun için yaratılan dünyada, o dünyanın tanrısı
olarak dilediğince senaryolar, güçler ortaya koyar ki, bunu da kendisinden
başkası bilmez ve görmez.
Cinlerin insanları aldatma yöntemlerinden biri de, insanlara seçilmiş
olduklarını, onların ayrıcalıklı bir konumda olduklarını empoze ederek
egolarını okşamakta, böylece bu insanlar da, özel kişiler, üstün nitelikli
insanlar olduklarını zannederek, o hayallerle ölüm ötesi boyuta geçerler.
Bu konuda en
önde gelen büyük çelişkilerinden biri de bu uzaylılar, İnsanları çeşitli
planetlere, yıldız sistemlerine, galaksi ve ötesine... ya da farklı, farklı
evrenlere (?) çok kısa süreler içinde götürebilmelerine karşın buna kıyasla
onlar açısından çok kolay ve basit olan aynı olayı dünya üzerinde bir türlü
gerçekleştirememektedirler. Bu insanlardan sadece birini, bırakın ülkeler
veya şehirler arasını bir semtten diğer bir semte, mahalleye bile
götüremiyorlar. Anlaşılacağı üzere, tıpkı diğerlerinde olduğu gibi bu olayda
da, somut olan hiçbir şey yok. Olmadık soyut hayaller ise, oldukça çok.
Cinlerin, insanları küçük, zavallı durumlara düşürmek, alay konusu haline
gelmelerini sağlamak için, seçilmişlik duygusunu zirveye taşıdıkları, hatta işi
komediye dönüştürdükleri bir olayda "yıldız insanları- yıldız yardımcıları" denilen, daha önceki
zamanlarda uzaylıların yeryüzündeki insanlarla olan evliliklerinden dünyaya
gelmiş insanların genetiğini taşıdığı ya da o dönemlerde uzaylılara yardım
edenlerin torunları olduğu söylenen, o ruhsal gücün varlığını hisseden kişiler
varmış ki, uzaylılarla dördüncü türden yakın ilişkiler kuranların büyük
çoğunluğu, aslında kendilerinin de sonradan hissettikleri veya hatırladıkları
üzere bunlarmış. Ve bu "ışık işçileri" güya, uzaylı
varlıklarca kendilerine getirilip belli bilgiler, güçler, yetenekler
kazandırılarak, insanlığın zor geçiş dönemlerini daha yumuşak yaşamaları,
karşılaşacakları çetin şartlara karşı çeşitli şekillerde onlara yardımcı
olmaları amacıyla çok yönlü vazifeler yüklenmekteymişler.
Yine
belirttiklerine göre, insan suretine giren bazı uzaylıların bir kısmı da belli
görevler üstlenip bizzat insanlar arasında hayatın her alanında okulda, vergi
dairesinde, bankada,... çalışmakta ve kendilerini fark ettirmeden insanlara
çeşitli yardımlarda, insanlığın gelişmesine katkıda bulunmakta, belli negatif
olayların oluşmasını önlemekte ya da etkilerini azaltmakta, yeni yeni yaşam
formları oluşturmakta... vs. imişler. Fakat buna karşılık, ne hikmetse seçilmiş
olanlar hariç, bizler bunların hiçbirini görememekte, algılayamamaktaymışız.
Bunun
yanında, geçmişteki yaşantılarını unutup ya da görmezden gelip kendilerini
direkt uzaylı gören, uzaydan geldiğini düşünen, şartlanan, düş âleminde
gezinen insanlar da bulunmaktadır. Hatta bunların içinde, zamanda yolculuk
yaptığını ve tüm bunları da bir senaryo içinde gerçekçi biçimde yaşadığını
zanneden insanlar da yok değil. Buna benzer bir olayda, kendilerinin kayıp kıta
Atlantis, Mu veya yer altı ülkesi (ki gerçekte hayallerde olan) Agharta
isimli uygarlığın torunları olduğunu ve bunların ruhlarıyla da devamlı
irtibatta olduklarını iddia eden ve onlarla görüştüklerini zanneden insanlar da
mevcuttur. Demek ki bu tür şeyler, sadece uzaylılara özgü olmayıp onlar
olmasa da bu türden, benzer şeyler yaşanabiliyormuş.
Cinler, hep
sergileye durdukları özelliklerini uzaylı kimliğinde de sürdürmekte, bunu da,
önce ciddi birtakım bilgiler, vizyonlar göstermeye özen gösterirken daha sonra
işi ciddiyetten uzak, insanlarla alay edercesine, komik bilgilere, algılamalara
dönüştürerek göstermektedirler. Genelde de Ufocular bu tür şeylerden ya da gemilerde
yaşanılan bu olaylardan hiç bahsetmezler.
Mesela,
kaçırılma vakalarında bilinen uzaylı tipleri, yukarıda da bahsettiğimiz üzere
bir anda Nazi üniformalarıyla ortaya çıkıp SS (es es) subayları gibi davranışlar
sergilemeye başlamakta, gemilerde ciddi olarak başlayan olaylar gayri ciddi
şekillerde devam ederek bir anda patates... v.b. gibi nesneler belirmekte ve
bunları birbirlerine, kurbanların üzerlerine atmakta, durup dururken hiçbir
anlamı olmayan garip ve komik şarkılar söylemekteler. Bu durum tebliğlerde
ise,... uzaylı zolton... gibi komik isimlerle diyaloğa geçmeleri, seans
sırasında araya başka kanalların girerek birbirleriyle mahalle kadınları gibi
tartışmaları, bir anda uzayın büyüklüğünden bahsederken, evrensel birtakım
gerçeklerden bahsediyormuş havasında iken, bir anda konuyla hiç alakası
olmayan, fındık kabuğunu doldurmayacak konulara girmeleri... şeklindedir.
Cinlerin başka bir uygarlıktan geldiği yalanıyla insanları kandırma
oyunlarının en büyüklerinden biri de, kaçırılma ya da karşılaşma olaylarındaki kayıp zaman durumu. Bu da kısaca
şöyle:
Kaçırılan kişiler durumu önce algılayamamakta, ancak
aylar ya da yıllar sonra karşılaştıkları, yaşadıkları çeşitli olaylarla bu
unutulanları parça parça hatırlamakta veya tedavi için gittiği uzmanlarca
yapılan hipnoz sonucu o anda yaşadıklarını ayrıntılarıyla anımsamaktaymışlar.
Bazen bu
durumlarını hipnoz sırasında tesadüfi olarak da öğrenebilmekteymişler. Mesela,
bazı kişi ya da kişiler, arabayla... vs. giderken bu uzay aracı ve varlıklarla
çeşitli şekillerde temaslarının bitişi ve bu ufoların ortadan kaybolmalarıyla
kaldıkları yerden yollarına devam etmekte, kimi de geçici bir bilinçsizlik,
uyku durumundayken tekrar kendilerine gelerek araç başında yoluna devam etmekte
olduğunu görmektedir.
Ancak, burada
alışılmışın dışındaki durum, bu kişi ya da kişilerin kendi açılarından olayları
kesintisiz biçimde belli bir süre boyunca bir, beş, on, yirmi... dakika
yaşamalarına karşın, gerçekte bir ya da bir kaç saat gibi uzun bir zaman
diliminin geçmiş olmasıdır. Buna karşılık, çok çok nadir bazı yakın
karşılaşmalarda ise, hafıza kaybı, zaman yitimi yoktur. Olaylar kesintisiz,
direkt yaşanılır ve biter. Fakat bu da durumu değiştirmiyor.
Olağanüstü
olaylarmış gibi görünen bu varlıklar ve yaptıklarının, gerçekte olmadığını
gösteren bir durum da, karşılaşma esnasında ortamın anormal derecede sessiz ve
sakin oluşudur. Kimisi bunun az öncesinde tiz bir ses de duymaktadır. Kişilerin
yakın çevresi o kadar sessizdir ki, ne ağaç dalları ve yaprakların hışırtısı,
ne kuş ya da hayvan sesi ne de herhangi bir şeye ait sesler duyulmaktadır. Bu
sırada beyinlerinde de güçlü bir basınç hissederler. Bu uçan nesne, ışıklı küre
uzaklaştığı ya da ortadan kaybolduğunda ise, çevrenin sesi tekrardan
canlanmakta, üzerlerinde hissettikleri basınç duygusu birden kalkmakta, her şey
eski haline geri dönmektedir. O döneme ait gördükleri rüyalar ya da bu olayın
oluşturduğu çeşitli rahatsızlıklar dolayısıyla gittikleri uzman doktorların
yapmış oldukları hipnoz veya çeşitli yöntemlerle (ki bu olayların çıkartılması
için tek yöntem hipnoz değildir) o zamanı yeniden anımsadıklarında da, kayıp
zaman olgusu aydınlanmakta ameliyatlar, tecavüzler, uzay gezintileri... vs.
hatırlanmaktadır.
Çok kısa bir
süre içinde, çok uzun şeyler yaşamış hissi, duygusu ve algısı aslında,
uzaylıyız kisvesi altında insanları etkileme olayından önce ya da ayrı olarak
kendilerini hiç fark ettirmeksizin veya başka kimlikler altında insan
beyinlerinde meydana getirdikleri zaman kayması dediğimiz olayla aynıdır.
Bununla
ilgili örneklere daha önceki yazılarımızda değinmiştik. Dolayısıyla, bu
türden olayların yaşanması için uzaylılara hiç gerek yoktur. Yani bu hal,
uzaylılara ait bir olgu değildir. Kaldı
ki, zaman kayması olmaksızın bir anda uzun süreler boyunca farklı olaylar
yaşayan insanların varlığı da bilinmektedir.
Bununla
birlikte cinlerin, bilhassa günümüzde orijinalliğini ve amaçlarını tamamen
yitirmiş tarikat mensuplarına oynadıkları oyunların başında yine bu olay
gelmektedir. Ayrıca, ufo olaylarında kayıp zaman durumunun gerçekte var
olmadığını gösteren veriler yine bu olayların kendi içinde de mevcuttur.
Çünkü,
onların yanında olup da uykuda oldukları için aracın dışına çıkmayan bunu
deneyimlemeyen, bu olayları dışarıdan izleyenlerin diğerlerine bazı
hareketlerini, davranışlarını ya da uzun süre ne yaptıklarını sorduklarında
asla böyle bir şey yapmadıklarını, sadece bir ışık gördüklerini ya da bozulan
arabalarını tamir ettiklerini... vs. belirtmişlerdir. Yani, dışarıdan aynı
olaya objektif olarak bakanlara göre bu insanların ya hiçbir şey yapmadıkları
ya da basit, sıradan şeyler yaparken bu türden şeyleri (çeşitli türden
karşılaşmaları, kaçırılmaları) algıladıkları, deneyimledikleri görülmüştür.
Aslında, bu türden olaylar, Cinlerin çeşitli oyunları dışında kader kapsamı
içinde insanlara çeşitli yardımların yapılması, insanların imanlarının artması
ve tazelemesi, yoldan çıkmışsa tekrar o yola dönmesi amacıyla birtakım melekler
ile Veliler tarafından da oluşturulmaktadır.
Mesela kişi
(kişiler), çok zor durumdadır, bir yere ya da uzak bir yerde ise, bir yerleşim
bölgesine gelir. Oradaki insanlar tarafından çeşitli yardımlar görür ve
ihtiyacı giderilir. Daha sonra o kişi (kişiler) ona yardım eden insan ya da
insanların yanına geldiğinde ve olayları tek tek ayrıntısıyla anlatmasına
karşın o insanların bu kişiyi, kişileri hiç görmedikleri ve söylediği vakitte
ise, bazılarının orada olmadıkları, başka yerde başka şeyler yaptıkları veya o
yerleşim yerine geldiklerinde öyle bir yeri, yerlerin, kişi-kişilerin
olmadığını yanı sıra da ya orada başka bir yer yada boş bir yer olduğunu
görürler.
Geçmiş
evliyaların hayatlarına bakıldığında keramet olarak bazı insanlara birkaç
saniye, dakika içinde yıllar süren olaylar yaşattıkları bilinmektedir. Ancak
altını çizerek belirtmek gerekir ki, bunlar belli bir sistem içerisinde,
evrensel sistemde karşılığı olan, tamamıyla insanlarda olumlu, yararlı sonuçlar
oluşturan olaylardır. Cin kaynaklı benzerleri ise, bunun tam tersi olarak
sistemde yeri ve karşılığı olmayan, insanlarda zararlı ve olumsuz oluşumlar
meydana getiren, insanları sistemde yeri olmayan olmadık hayallere yönelten,
iten ve bunun hem bu boyutta hem de ölüm ötesi boyutlarda sonuçlarını yaşatan
olaylardır.
Onlara inananlarınca bile ortak bir görüş etrafında toplanamayan, kesinliği
tam olarak anlaşılamayan uzaylıların kimi, evrenin çok uzak noktalarından gelmelerinin yanı sıra kimi tebliğlere
göre de bunlar, gelecekten geçmişe doğru yolculuk yapan torunlarımız, kimileri
de madde planındaki paralelimiz olan boyutlarda, fakat yine bizler gibi üç
boyutlu maddesel yapıları ile yaşayan varlıklar oldukları ve araçlarıyla
dünyamıza bu boyutlardan geçiş yapmış üstün varlıklarmış.
Oysa, sonsuz sayıdaki evrenleri bir kenara bırakıp, algıladığımız evrenin boyutlarını
göz önüne alsak dahi, ne kadar üstün zekâya sahip olursa olsunlar bu türden
görüşlerin tamamen imkansız olduğunu görmekteyiz. Anlaşılan uzaylılar,
insanları küçültüp kendilerini büyük göstermek için, çok büyük boyutlardan
konuşup caka satabiliyorlar, ama evrenin gerçek büyüklüklerinden haberleri yok.
Ayrıca dini
kaynaklar ile fetih ve keşif sahibi evliyaullaha göre, bizim gibi maddesel
varlıkların sadece dünyada yaşadıkları bazılarında da, uzayın diğer
planetlerinde sadece mikroskopik düzeyde var olduklarıdır. Bunların dışında
ise, evrenin görünmeyen her boyutunun tıka basa canlı varlıklarla dolu
olduğudur.
Aslında
kainatta var olan canlılar üç türdür. Birinci tür, sadece dünya üzerinde
yaşayan biz canlılar. İkinci tür, bizimle birlikte aramızda, dünya atmosferi
içinde ya da bizim güneş sistemi içinde ve dışındaki yıldızların planet ve
uyduların ikiz boyutlarında yaşayan cinlerdir. Üçüncü tür ise, meleklerdir.
Cinler de
aslında iki grupta yer alırlar. İlki, yedi sınıf içinde olanlar, İkincisi yine
yıldız ve planetlerinde yaşayan, biri diğer türden tamamen farklı dalga
yapılı bilinçli varlıklardır.
Aslen melek olmasına rağmen, cin boyutunda yer alan
melekler de bunlardandır. Mesela, kendini bilen ve güneşin ikiz boyutunda
yaşam sürdüren zebaniler gibi. Keza, Muhyiddin Arabi kuddise sırruhu'l-âlînin
iletişim kurduğu, âlemlerine gittiği, tanıştığı konuşup bilgi alış verişinde
bulunduğu varlıklar da cin kökenlidir.
Yedi sınıf
içinde olanlar ise, inanan ya da inanmayan olarak ikiye ayrılırlar. İman
edenler ulvi, büyük çoğunluğunu teşkil eden inanmayan, şeytani vasıflı olanları
ise, süfli olarak nitelendirilirler.
Cinlerin
ikinci türde olanları ile ancak, fetih ya da keşif sahibi evliya ile iletişim
kurabilirken, bunun dışında her tür iletişim, ilişki, birinci türden olanlar
ile olmaktadır.
Yedi
sınıftaki ulvi vasıflı olanlar, insanlarla direkt ilişki kurmaları
yasaklandığından ve buna uymadıkları taktirde süfli niteliğe (kâfir olma
durumuna) dönüştüğünden bugün kimle olunursa olunsun, ister manevi isterse
de maddi, ne türden bir ilişkiye geçilirse geçilsin, kendilerini ne şekilde
tanıtırsa tanıtsınlar fark etmez, bunların hepsi şeytaniyet vasıflı cinler
olmakta ve olacaktır da...
Bazı ufo
gözlemlerine göre (inananlarınca onların varlığına ilişkin en önemli
kanıtlardan biri olarak gördükleri) ufo'ların, çevreye ve canlılara çeşitli
şekillerde direkt fiziksel etkilerde bulundukları, radara yakalanıp
izlenebildikleri (ki bu da kendi istekleri doğrultusunda olmakta,
dilediklerinde bu görüntüyü vermeyebilmektedirler) araçlardan kaza ile bazı
parçaların düştüğü, araçlar yerde iken (bazen de havada belli bir mesafede
sabit kalarak toprağa değmeyecek şekilde, sadece içinden uzunca bir merdiven
çıkmaktaymış) üzerinde durduğu çubuk ayakların toprakta çukur, delik açtığını,
toprakta, çimende..., yanık, ezilme, belli bir baskıya basınca maruz kaldığını
gösteren izlerin bulunduğu ve ufo'ların indikleri ya da görüldükleri yerde
(toprakta...), bölgede radyasyonun fazla tespit edildiğine... v.b. ilişkin
durumların açıklamasına gelince; bunların cevaplarının da birçok ayağı var.
Bir defa,
daha önce de değindiğimiz üzere, bunlar sadece bunu yaşayanların beyinlerinde
oluşmakta ya da oluşturulmaktadır ki bu olayların bazılarının fiziksel
olarak gerçek olmadığı görülmüştür. İki; fiziki etkilerin olduğu yerler
daha önceden doğal ya da insanlar tarafından çeşitli nedenlerden ötürü
oluşturulmuş olup cinlerin, bunları insan beyinlerindeki projektelerinde
kullanmaları sonucu sanki o anda oluşmuş izlenimi vermektedirler. Üç; bazı
durumlara şahit olanların kendileri bunları oluşturmakta, fakat o anda onların
zihninde karşılaşmalar, kaçırılmalar türünden algı projeksiyonları meydana
getirildiğinden bunları fark edememekte, sonucunda da bunları, algıladıklarının
içinde oluşan şeyler zannetmektedirler. Dördüncü olarak da, bazı nadir
olaylarda bu varlıkların (cinlerin) üst düzeyde bulunanlarının, gerçekten
de belli fiziksel etkiler meydana getirebildikleridir.
Bu
varlıkların görüldükleri ya da yere indikleri yerlerde radyasyonun güçlü olduğu
iddiası da, bu bölgelerden alınan numunelerin laboratuvar sonuçlarına göre bir
kısmında, böyle bir şeye rastlanamazken diğer kısmında da yüksek olduğu
görülmüş ancak, buraların da zaten bu varlıklarca çok kolay tespit edilen
yerler olup onların oyunlarının gerçekliğine ilişkin dekorları oluşturmaktadır.
Uzaylıların
gemilerinden kazayla düşürdükleri ya da bazı insanlara verdiği söylenilen
parçaların açıklaması da şöyledir:
Kesinlikle,
bunlar yabancı bir gezegene ait parçalar olmayıp tamamıyla dünyaya ait küçük
parçalardır, cinler tarafından belli dalgalarla, elektriksek güçlerle yabancı
madde süsü veren biçimlere dönüştürülmesiyle meydana getirilmişlerdir. Mesela
kömürün yüksek basınçta elmasa dönüştürülmesi gibi. Şayet onlardan üstün
teknolojilerine ait araçlar, parçalar, aletler istenilirse, bunu asla gerçekleştiremeyeceklerdir.
Tıpkı, bugüne kadar onca görüntülere, etkilere, fiziki iletişimlere rağmen
gerçekleştiremedikleri gibi.
Kaynak: Fizik Müh. Kenan Keskin, Cinlerin Deşifresi, Boyutlar ve
Maddeleşmeler, Yorumsuzdan
Eliphas Levi takma adıyla ünlü, Dogme
et Rituel de la Haute Magie kitabının yazarı Alphonse Louis Constant, 19.
yüzyılda modern cinciliğin de temelini atmış oldu. Maji ile ilgili ilginç
fikirler üretmesine rağmen, Eliphas Levi hayatında yalnız bir kere bu sanatın
pratiğine yeltenmiş, o olayda da her şeyi berbat edip deneyi yarıda bırakmıştır:
Levi bir gün okuduğu kitapların etkisinde kalarak, Tyana'lı Apollonius'un
ruhunu çağırıp cinlerle ilgili sorular sormak istemiş. Gecenin uygun saati
gelince, evinde bu iş için hazırladığı odaya mangalı yerleştirmiş, asasını
eline alıp cüppesini giymiş ve heyecan içinde dört bir yana işaretler çizerek
tılsımlı sözleri okumaya başlamış. Ama, ne bir cin gelmiş ne de Apollonius'un
ruhu. Bu sefer yeni baştan işe koyulmuş, heyecandan da elleri titriyormuş. Tam
asasını ileriye doğru uzatarak "görün, ey yüce Apollonius!" diye
bağırırken, koluna sanki birisi dokunuyormuş gibi bir hisse kapılınca, korkudan
şak diye oraya yığılıp kalmış. Levi bu ödlekliğini kamufle etmek için, "mangaldaki
odun kömüründen çıkan gazlar beni fena etkiledi", der. Ama, aslında
Levi'nin ne denli marifetli bir cinci olduğunu göstermeye yetiyor bu olay.
Eliphas Levi'nin Fransız
okültistleri arasında olduğu kadar bütün Avrupa'da da ünü yaygındı. Ancak, bu
alanda asıl hamleyi İngiltere'de 1887 yılının sonunda kurulan The Hermetic
Order of the Golden Dawn adlı gizli cemiyetin üyeleri yaptı. Kurucularından
egzantrik ruhlu İskoçyalı Samuel Liddell MacGregor Mathers (son iki adı
kendi uydurmuştur), aslında hiçbir baltaya sap olamamış ama zeki ve bilgili bir
adamdı. Rosenroth'un Kabbalah Denudata adlı eserini tercüme
ederken yazdığı uzun giriş bölümünde, Yahudi Mistisizmini gayet iyi anladığı
görülmektedir.
Kabalistik sisteme göre
on Sephiroth'dan oluşan kainatın cinlerle ilgili bölümünde,
Mathers her bir gezegene uygun gelen cin isimlerini şöyle sıralar:
Yer'de Nahemoth, Ay'da
Gamaliel, Merkür'de Samael, Venüs'te Harab-Serapel, Güneş'te Tagaririm,
Mars'ta Galab, Jüpiter'de Gamchicoth, Satürn'de Satariel, Burçlar
Kuşağı'nda Chaigidel, Esas Devingen'de Thamiel.
Golden Dawn cemiyetinde üstadlar çok
bilgili ve deneyimli olduklarını iddia etmelerine rağmen, kısa sürede
birbirlerini çekemez hale gelirler ve sonunda büyük bir cinler savaşı patlak
verir. Mathers gibi dikkafalı
bir adamın otoritesine karşı çıkan diğer büyücü ise Aleister Crowley adındaki
bir başka kendini beğenmiş İngilizdir. Her iki büyücü, karşılıklı olarak cinlerini harekete
geçirirler ve sonunda Crowley, Mathers'a ağız dolusu küfürler yağdırarak
cemiyeti terk eder.
Modern cincilerin babası olarak büyük rağbet gören Crowley, simyadan
astrolojiye kadar her konuda bir sürü kitap yazmıştır. Kendisini Edward Kelley'in
reenkarnasyonu olarak ilan etmiş, aynı zamanda da Kutsal Kitap'ta adı geçen Deccal
olduğunu söylemiştir. Enochian Majisi’ni en iyi
kendisinin bildiğini iddia eden Crowley, Aiwass adındaki bir cinin
etkisiyle yazdığını söylediği The Book of tbe Law adlı eserinde,
insanın yalnızca kendi iradesine tabi olarak yaşaması gerektiğini savunur.
Crowley'in aşırı içki ve
uyuşturucu kullanma alışkanlığının yanısıra, okul yıllarından kalma
vazgeçemediği homoseksüel ilişkileri, cinlerle irtibat kurma yöntemlerinde
tuhaf usuller icat etmesine yol açmıştı.
1914 senesinde
Paris'teki çalışmalarında, tanrı Jüpiter ve Hermes'e bağlı cinleri ele
geçirmek bahanesiyle gözüne kestirdiği bir erkekle günlerce odasına
kapanmış, ama sonunda sarhoş ve bitkin bir halde cinleri elinden kaçırdığını
söylemişti. Birlikte cinlerin güçlerine sahip olacağız diyerek kandırdığı
kadınlar ve erkeklerle düzenlediği toplu seks âlemlerinde bol miktarda içki ve
uyuşturucu kullanması bir yana, Crowley'in bu alanda yaşamış en renkli
kişilerden biri olduğu muhakkaktır.
Günümüzde bazı
cemiyetlerde Crowley'in gelmiş geçmiş en büyük üstad olduğu kabul edilmekte ve
dolayısıyla onun icat ettiği cinsel sapıklıklarla dolu cin çağırma ayinlerine
de devam edilmektedir.
Magick in Theory and
Practice adlı kitabında, Crowley satırlar arasında bu işin aslında yazılıp
çizilenlerden çok farklı bir biçimde gerçekleştiğini hissettirir okuyucuya.
Ama, Anglo-Sakson
geleneği olarak, Britanya adasından çıkan cinciler "drama"nın
etkisinden kurtulamamışlar ve saatler süren saçma sapan ritüellerle, gizli
güçleri çağırma veya davet etme operasyonlarını adeta bir panayır tiyatrosu
sahnesine benzetmişlerdir. Oysa bütün bu işlemlerin özündeki başarı faktörü,
insanın kendi benliğindeki gerekli değişimi ne ölçüde yapabildiğine bağlıdır.
Cinlerle olan ilişkisi
bakımından, çağımızda yaşamış farklı bir İngilizden, Austin Osman Spare'den
de bahsetmek gerek. Bu sanatçı, çocuk denecek yaşta iken, kendisinden hayli
yaşlı ve cadı olduğunu söyleyen tuhaf bir kadınla karşılaşmış. Spare'in “cadı
annem” dediği bu kadın, ona cinleri nasıl çağıracağını ve
elementalleri nasıl görebileceğini öğretmiş. Zengin bir imajinasyon yeteneği
olan Spare, aynı zamanda başarılı bir sanatçıydı. “Cadı anne”sinden öğrendiği
tekniklerle gördüğü vizyonları çok canlı bir biçimde resmetmiştir.
1913'te yayınlanan The
Book of Pleasure - Psychology of Ecstasy adlı kitabında da, uyku ile
uyanıklık arasında yaşadığı ilginç deneyimlerini anlatmıştır.
Spare'e göre, insanüstü
güçler, şuuraltının en derin bölgelerinde sıkışıp kalmıştı. “Atavistic
Resurgence” dediği bir yöntem geliştiren Spare, bu tekniği
uygularken iki tanık ile birlikte çalışıyordu. Deneylerin yoğun etkisine
dayanamayan tanıklardan biri daha sonra intihar etmiş, diğeri ise aklını
yitirmiştir.
Osman Spare'in Atavizmi,
insanın en eski çağlardan bu yana beraberinde getirdiği şuur birikimleri
kavramına dayanır. Bu teoriye göre, günümüzün insanı, tarih öncesi çağlarda
yarı insan yarı hayvan biçiminde bir yaratık olarak yaşamını sürdürürken,
şimdikinden çok farklı güçlere ve arzulara sahipti. Aynı zamanda, cinler ve
diğer doğaüstü yaratıklar ile çok yakın bir ilişki içindeydi. Çağlar boyunca
devam eden insanlaşma süreci içinde bu özellikler kaybolmadı, ama hep şuurun
alt bölgelerine itildi. Bu kabuklaşmış şuuraltına girildiği takdirde, uyuyan bir canavar gibi
bekleyen güçleri açığa çıkarmak da mümkün olacaktı. Bulduğu yöntem ile Spare,
bu güçlere ulaşabildiğini iddia etmiştir.
Cadı annesi, Spare'i
cadıların geleneksel Sabbath ayinine de sokmuştur. Bu ayinlere defalarca
katıldığını iddia eden Spare, toplantıların bildiğimiz fizik alemde değil de
farklı bir şuurluluk halinde girilen fizik ötesi bir ortamda gerçekleştiğini
söyler. Sık sık “bilinen mekanın dışındaki bir mekan”dan söz eden Spare, bu ortama
belirli bir şuur transformasyonundan sonra aniden girildiğini anlatmaktadır.
Sanatı ile yaygın bir üne kavuşan Spare, kendisine duyulan hayranlıktan ve gösterilen
ilgiden hep kaçmıştır. 1956'daki ölümüne kadar, Londra'nın güneyindeki sefil
bir mahallede çok sevdiği kedileri ile birlikte insanlardan uzak bir yaşam
sürdürmüştür.
Sh:29-32
Kaynak: Halûk Akçam,
BATI İNANÇLARINDA CİNLER VE
CİNCİLİK, 22 Haziran 1996
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar