Can Bir Elbise Giyinmişti Ki Ne Yakası Vardı, Ne Yırtmacı, Ne Eteği; Eteğine Sarıldım Canın
Ay yüzlü sevgilim geldi mi, kim oluyorum
ben, kim oluyorum ben? Can güneşi doğdu mu, nerde kalır gebe gece?
Ağlar yüzlü diken, b ahar gelince ne olur?
Renge, kokuya sahip olur; fakat gülme huyunu alamaz ki.
Güneş değersiz taşa vurunca ne olur o taş? Taşlıktan çıkmaz, aydın
inci olmaz ki.
Yeni doğmuş arslan eniği, bir kediye bile zebun olur; fakat arslan
sütünü eme eme arslanları alt eden bir arslan kesilir.
Bir katre erlik suyuydun, benliğini atar, varlığından geçer bir
hale getirdi Tanrı seni; bir cıva gibiydin, Tanrı sayesinde gümüş bedenli bir
padişah kesildin.
Bir başka benliğin var ki o denizdir, bu varlığınsa katre; şu
varlığın, altın kesintisidir, o bense madene benzer.
Tanrı benliği belirdi mi bizim benliğimiz yok olur gider; Tanrı
Ay’ı harman etti mi varlık harmanı yanar, biter.
Can bir elbise giyinmişti ki ne yakası vardı, ne yırtmacı, ne
eteği; eteğine sarıldım canın.
Çakan bir şimşeği, çıkan bir parıltısı, küfrü yakıp yandıran mâna
atlasından biçilmiş bir elbise istiyorsan hırs elbisesinden soyun.
Bu atlastan bir elbise giyinmişsem sözü de kapalı söylemeliyim;
süsen gibi yüz dilim olsa gene bir harf bile söylemem.
* Böylesine bir elbise giyinmişti, böyle bir
elbiseyle örtünmüştü de Tanrı, onun için, “A elbisesiyle başını örten” demişti
Peygamber’e; iç elbisesi nur gibiydi, dış elbisesi de en güzel huylardı onun.
Kaynak: Cilt 5
Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy
GÖLPINARLI
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar