Print Friendly and PDF

ALLAH TEÂLÂ’NIN SEVMEDİĞİ İNSANLAR

Bunlarada Bakarsınız



Bütün insanları yaratan, yaşatan ve dünyada onlara nimet veren Allah Teâlâ’dır Bu açıdan insanların iman edenleri ile inkâr edenleri, itaat edenleri ile isyan edenleri arasında fark yoktur. Allah Teâlâ’nın bir kulu sevmemesi, dünyada ona nimet vermemesi anlamına gelmez. Allah Teâlâ’nın bir insanı sevmemesi, ona kızması ve lanet etmesi; onun inanç, söz, fiil veya davranışlarından razı olmaması ve dünyada rahmet nazarından uzak tutması,  âhirette ona nimet vermemesi ve yok sayması demektir.
Allah Teâlâ, sevmediği, razı olmadığı, hoşlanmadığı, kızdığı, merhamet etmediği (lanet ettiği)ve hüsrana uğrayan insanları Kur’ân-ı Kerim’de bildirmiştir. Zahiren tespit edebildiklerimiz şu insanlardır.
1 Allah Teâlâ, Kâfirleri Sevmez                                               
فَاِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
“Allah kendisinden gelen gerçekleri inkâr eden kâfirleri sevmez.” [1]
 “Kâfir”, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin, Allah Teâlâ’dan alıp haber verdiği ve bize tevâtüren ulaşan haberlerin ve âyetlerin tamamını veya her hangi birini doğrulamayan veya beğenmeyen veya küçümseyen veya şüphe eden veya kalbi ile inanmayan veya iman ve ibadetinde Allah Teâlâ’ya ortak koşan kimseye denir. Kâfir kavramına müşrik (Allah’a ortak koşan) ve münafık (ikiyüzlü) kimse dâhildir.
وَاللهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
“Allah, varlık sebebine aykırı davrananları sevmez”
             Arap dilinde “zulüm” “bir şeyi kendine özgü yerinden başka bir yere koymak.(Cevherî, V, 1977) noksan yapmak. (İbn Manzur, XIII, 373) ve doğru yoldan sapmak, meyletmek ve sınırı aşmak anlamına gelen “zulüm” kavramı; Kur’an’da daha çok küfür, şirk, nifak, fısk (itaatsizlik) ve isyan anlamında kullanılmıştır. İlâhî iradeye uymayan her inanç, söz, fiil ve davranış zulümdür. İnsan öldürmek, insana haksızlık ve hakları ihlal etmek zulüm olduğu gibi Allah Teâlâ’ya ortak koşmak, namaz kılmamak ve oruç tutmamak gibi Allah Teâlâ’ya karşı görevleri terk etmek de zulümdür. Allah Teâlâ zulmü haram kılmıştır Ebu Zer (radiyallâhü anh), Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin Rabbinden şu rivayeti yaptığını bildirmiştir:
يَا عِبَادِي إنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلى نَفْسِي، وَجَعلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّماً، فَتَظَالَمُوا.
 "Ey kullarım! Ben nefsime zulmü haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım. Öyleyse birbirinize zulmetmeyin.” [2]
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem,
أتَّقُوا الظُّلْمَ، فإنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ،
“Zulümden sakınınız Çünkü zulüm, kıyamet gününde karanlıklardır” [3]
 اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْخَائِنِينَ
“Allah Teâlâ, asla hainleri sevmez” [4]
“Hakkını eksik vermek, sözünde durmamak, emaneti yerine getirmemek (İbn Manzur, XIII, 144) anlamındaki “hıyanet” kökünden gelen “hain”; Allah Teâlâ’ya ve insanlara verdiği sözünde durmayan, yaptığı sözleşmelere uymayan, maddi ve ma’nevi emanetlere riâyet etmeyen ve kendisine tevdi edilen görevleri ifa etmeyen kimseye denir.
Kur’an’da günah işleyen,
يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لاَ تَخُونُوا اللهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ
“O halde ey iman edenler! Allah Teâlâ’ya ve elçiye karşı hainlik etmeyin. Bilip dururken kendi emanetlerinize, hainlik eder misiniz?” [5]
Zina eden,
ذَلِكَ لِيَعْلَمَ اَنِّى لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَاَنَّ اللهَ لاَ يَهْدِى كَيْدَ الْخَائِنِينَ
“Elçi gelipte kadınların itirafını anlatınca, Yûsuf şöyle dedi: “Onların bu itiraflarına lüzum görmem; benim vezirin yokluğunda kendisine hainlik etmediğimi ve Allah’ın hainlerin hile ve tuzaklarını başarıya ulaştırmayacağını, vezirin de bilmesi içindir”  [6]
Sözleşmeleri bozan
وَلاَ تُجَادِلْ عَنِ الَّذِينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْ اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّاناً اَثِيمًا
 “Kendi kişiliklerine ihanet edenleri savunma. Çünkü Allah kendilerine ihanet edenleri ve günahlarında inat edenleri sevmez.” [7]
Ve emanetlere riayet etmeyen
اِنَّا اَنْزَلْنَا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا اَرَيكَ اللهُ وَلاَ تَكُنْ لِلْخَائِنِينَ خَصِيمًا
“Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye bu kitabı gerçekleri içeren bir kitap olarak indirdik. Sakın hainlerin savunucusu olma” [8]  kimseler “hainlikle” suçlanmıştır.
4 Allah Teâlâ, Haddi Aşanları sevmez
وَقَاتِلُوا فِى سَبِيلِ اللهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلاَ تَعْتَدُوا اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
“Size karşı savaş açanlara Allah yolunda siz de savaşın, ancak aşırı gitmeyin; doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez.”  [9]
“Mu’tedî”; ilâhî sınırlara, Allah’ın ve insanların hakları na tecavüz eden, haksızlık yapan, yasak ve günah söz ve fiilleri işleyen, zâlim ve fâcir (hak yoldan çıkmış) insanlara denir [10]  
يَابَنِى اَدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلاَ تُسْرِفُوا اِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
“Ey Âdemoğulları! Allah Teâlâ’ya kulluk olsun diye, yapıp ettiğiniz her işte, kendinize çeki düzen verin, yiyip için, fakat saçıp savurmayın; çünkü Allah savurganları sevmez.” [11]
“Müsrif”; haddi aşan, hatalı davranan, aşırı giden, sözünü, gücünü, zamanını, malını ve mülkünü boş yere ve haram yerlere harcayan, yerli yerinde kullanmayan, saçıp savuran, ölçülü hareket etmeyen kimseye denir Şirk, küfür, zina ve insan öldürme gibi bütün günah fiiller israftır. [12]
لاَ جَرَمَ اَنَّ اللهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ اِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ
“Hiç şüphesiz Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da tastamam bilmektedir. Kesin olan şu ki O, kendini büyüklük tutkusuna kaptıranları sevmez”  [13]
“Müstekbir”; kibir sahibi, büyüklenen, kendisini ulu gösteren gören kimseye denir Bu davranış, kişiyi iman ve ibadetten, Allah ve Peygambere itaatten alıkoyar. İnsanları küçük görmesine ve dolayısıyla insan haklarına saygısızlığa sebep olur. Böyle bir davranışı Allah elbette sevmez
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem,
لاَيَدْخُلُ الجْنَّةَ مَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ كِبْرٍ
“Kalbinde zerre kadar kibir olan insan (cezasını çekmeden) cennete giremez”  [14] buyurmuş ve
اَلْكِبْرُ بَطْرُ الْحَقِّ وَغَمْطُ النّاسِ
“Kibri, hakkı kabul etmemek ve insanları hakir görmek” şeklinde tarif etmiştir. [15]
اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا
“…….Doğrusu Allah, kendini beğenen ve böbürleneni sevmez.” [16]
Âyette geçen “muhtâl”, mütekebbir, kibirli; “fahûr” ise çok övünen kimse demektir Büyüklük, Allah Teâlâ’ya mahsustur Kibir, Allah Teâlâ’ya iman ve ibadetten yüz çevirmek, hakkı kabul etmemek ve insanlardan yüz çevirmektir
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem;
يَدْخُلُ النّارَ أحَدٌ في قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إيمَانٍ، وَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ أحَدٌ في قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ كِبْرٍ
"Kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan bir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir  bulunan kimse de cennete girmez." [17]
وَلاَ تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلاَ تَمْشِ فِى اْلاَرْضِ مَرَحًا اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ
Yüce Allah, “Kibirlenerek halka surat asma ve yeryüzünde çalımlı ça-lımlı yürüme. Şüphe yok ki Allah, kibirlenip övünenlerin hiçbirini sevmez.” [18]  Buyurmuştur.
قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لاَ تَفْرَحْ اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْفَرِحِينَ
“Toplumu ona demişti ki, servetinden dolayı böyle şımarma, Allah şımarıkları sevmez!”  [19]
“Ferih”; nimete nankörlük ederek azan, şükretmeyen, serveti ile böbürlenen, kibir, gurur, sevinme ve övünmede sınırı aşan kimseye denir “Ferih”; “batar”, “eşir” ve “merah” kelimeleri eş anlamdadır. [20]
وَاِذَا تَوَلَّى سَعَى فِى اْلاَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللهُ لاَ يُحِبُّ الْفَسَادَ
“Bu gibileri, işbaşına geçti mi, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekonomik ve sosyal düzeni boz-maya çalışırlar. Ama Allah bozgunculuğu sevmez.”  [21]
“Sulh” ve “salah”’ın zıddı olan “fesad”; bir şeyin az veya çok ölçülü olmaktan (itidal) ve doğruluktan (istikamet) çıkmasına denir. [22] Yeryüzünde ilâhî iradeye uygun olan düzenin, doğanın, çevrenin, toplum huzurunun, din, mal, can, akıl ve namus güvenliğinin, insan haklarının ve özgürlüklerinin, ahlâkın, çalışma düzeninin, ticaretin, birlikteliğin ve toplum barışının bozulması “fesad”, bunları bozanlar ise “müfsid”tir Allah, Kur’an’da; “yer yüzünde fesat çıkarılmamasını” [23] istemekte ve fesat çıkaranları sevmediğini bildirmektedir.
اِنَّ اللهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ اَمَنُوا اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ
“Allah inananları bütün kötülüklere karşı savunup koruyacaktır. Çünkü Allah, hangi türden olursa olsun, hainliği sanat edinip, nankörlüğü benimseyen hiç kimseyi asla sevmez.” [24]
 “İsm”; insanı sevap ve hayırlı şeylerden alıkoyan fiillere denir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem, “Günahı (ismi); (işlendiği zaman) göğsüne darlık veren ve insanların öğrenmesini istemediğin şeydir” diye tarif etmiştir. [25]
Allah Teâlâ ve Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin yapılmasını veya kaçınılmasını zorunlu kıldığı emir ve yasaklarına uymayan her türlü inanç, söz, fiil ve davranışlar günahtır. Nefis sahibi olması sebebiyle her insanın az-çok günahı vardır Önemli olan hiç günah işlememek değil, günahta ısrar etmemek ve bütünüyle günah bataklığına dalmamaktır. Allah, günah bataklığına dalmış insanları sevmez.
لاَ يُحِبُّ اللهُ الْجَهْرَ بِالسُّوءِ مِنَ الْقَوْلِ اِلاَّ مَنْ ظُلِمَ وَكَانَ اللهُ سَمِيعًا عَلِيمًا
“Allah, kendisine haksızlık edilen kişi dışında, hiç kimseden açıkça kötü söz söylemesini sevmez. Zulme uğrayan kimse feryad edip, zalimin kötülüğünü söyleyip, ona beddua edebilir. Şüphesiz Allah, mazlumun âhını işiten ve olup biten herşeyi bilendir.” [26]
Ayette geçen “kötü söz”; şirk, küfür, yalan, gıybet, hakaret, edep ve ahlâk dışı, Allah ve Peygamberin razı olmadığı sözlerdir. Allah, kötü fiilleri işlemek şöyle dursun kötülüğün söz olarak söylenmesini bile sevmez. Ancak zulme/haksızlığa uğrayan kimse feryad edebilir. Zalim aleyhine bağıra çağıra beddua edebilir. Yetkili mercilere şikâyette bulunabilir Zalimin kötülüklerini anlatabilir. Kötü sözlerine -inkâr olan sözler hariç- misli ile karşılık verebilir Allah, mazlumun feryadını dinler ve halini bilir.
, يَمْحَقُ اللهُ الرِّبوَا وَيُرْبِى الصَّدَقَاتِ وَاللهُ لاَ يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَثِيمٍ
“Allah Teâlâ faizli kazançları bereketten mahrum eder, ama karşılıksız yardımlar olan, sadakaları kat kat artırarak bereketlendirir. Allah kendisinden gelen gerçekleri örtbas edenleri ve günahkarların hiçbirini sevmez." [27]
اِنَّ اللهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ اَمَنُوا اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ
"…Şüphesiz Allah hâinleri ve nankörleri sevmez" [28]
Kur'an'da "kefûr" ve "keffâr" olarak ifâde edilen "nankörler" iman ve ibâdet etmeyen, salih ameller işlemeyen, Allah Teâlâ’ya ortak koşan, Allah'ı, peygamber ve kitabını inkâr eden, haram ve günahlara dalan, dinî görevlerini terk eden, kâfir, münafık, müşrik ve Fasık insanlara denir.
 وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْىِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Çirkin olan kötü görünen şeylerle, haksızlığı ve taşkınlığı yasaklıyor ve size böylece düşünesiniz diye öğüt veriyor.” [29]
Allah Teâlâ,  fuhşu (her türlü çirkin söz, fiil ve davranışları ve fuhuş sahiplerini) ve tefahhuşu (bir şeyi kötülemeyi ve çirkin görmeyi, sokaklarda yüksek sesle konuşmayı (ve böyle davrananları) bağırıp çağırmayı sevmez.
Toplumda edepsizliğin yayılmasını isteyenlere dünya ve âhirette acıklı bir azap olduğu bildirilmiştir:
اِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ اَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِى الَّذِينَ اَمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ فِى الدُّنْيَا وَاْلاَخِرَةِ وَاللهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
 “İman edenler arasında edepsizliğin (fâhışe) yayılması nı isteyenler için dünyada da âhirette de acıtıcı bir azap vardır” [30]
Bağırıp çağırma da Kur’an’da yasaklanmıştır:
وَاقْصِدْ فِى مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ اِنَّ اَنْكَرَ اْلاَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ
“Sesini kıs (bağırıp çağırma) Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir” [31]

Kaynak:
http://www.islamdahayat.com/ramazan/sevmedigi_insanlar.html#_ftn24


[1] Âl-İ İmrân  32
[2] Müslim, Birr 55, (2577); Tirmizî,  Kıyamet 49, (2497).]
[3] Müslim, Birr, 56 III, 1996
[4] Enfâl 58
[5] Enfâl 27
[6] Yûsuf 52
[7] Nisa 107
[8] Nisa 105
[9] Bakara 190
[10] Cevheri, VI, 2419; İbn Manzur, XV, 32-34, Taberî, V, 7/122
[11] A’raf 31
[12] A’raf 31
[13] Nahl 23
[14] Ebu Dâvud, Libas, 29, IV, 351-352
[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/24.
[16] Nisa 36
[17] Müslim, İman 147; Ebu Davud, Edeb 29, (4091); Tirmizî, Birr 61, (1999).]
[18] Lokman 18
[19] Kasas 76
[20] İbn Manzur, II, 541)161 162
[21] Bakara 205
[22] Bakara 205
[23] 2/11, 60, 7/74, 85, 26/183
[24] Hac 38
[25] Müslim, Birr, 14-15, III, 1979; Ahmed, IV, 182, Tirmizî, Zühd, 52, IV, 597
[26] Nisa 148
[27] Bakara  276
[28] Hac 38
[29] Nahl 90           
[30] Nur 19
[31] Lokman 19

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar