ALLAH TEÂLÂ’NIN SEVMEDİĞİ İNSANLAR
Bütün insanları yaratan, yaşatan ve
dünyada onlara nimet veren Allah Teâlâ’dır Bu açıdan insanların iman edenleri
ile inkâr edenleri, itaat edenleri ile isyan edenleri arasında fark yoktur.
Allah Teâlâ’nın bir kulu sevmemesi, dünyada ona nimet vermemesi anlamına
gelmez. Allah Teâlâ’nın bir insanı sevmemesi, ona kızması ve lanet etmesi; onun
inanç, söz, fiil veya davranışlarından razı olmaması ve dünyada rahmet
nazarından uzak tutması, âhirette ona
nimet vermemesi ve yok sayması demektir.
Allah Teâlâ, sevmediği, razı
olmadığı, hoşlanmadığı, kızdığı, merhamet etmediği (lanet ettiği)ve hüsrana
uğrayan insanları Kur’ân-ı Kerim’de bildirmiştir. Zahiren tespit
edebildiklerimiz şu insanlardır.
فَاِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
“Kâfir”, Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellemin, Allah Teâlâ’dan alıp haber verdiği ve bize tevâtüren ulaşan
haberlerin ve âyetlerin tamamını veya her hangi birini doğrulamayan veya
beğenmeyen veya küçümseyen veya şüphe eden veya kalbi ile inanmayan veya iman
ve ibadetinde Allah Teâlâ’ya ortak koşan kimseye denir. Kâfir kavramına müşrik
(Allah’a ortak koşan) ve münafık (ikiyüzlü) kimse dâhildir.
وَاللهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
“Allah, varlık sebebine aykırı
davrananları sevmez”
Arap dilinde “zulüm” “bir şeyi kendine özgü yerinden başka bir yere
koymak.(Cevherî, V, 1977) noksan yapmak. (İbn Manzur, XIII, 373) ve doğru
yoldan sapmak, meyletmek ve sınırı aşmak anlamına gelen “zulüm” kavramı;
Kur’an’da daha çok küfür, şirk, nifak, fısk (itaatsizlik) ve isyan
anlamında kullanılmıştır. İlâhî iradeye uymayan her inanç, söz, fiil ve
davranış zulümdür. İnsan öldürmek, insana haksızlık ve hakları ihlal etmek
zulüm olduğu gibi Allah Teâlâ’ya ortak koşmak, namaz kılmamak ve oruç tutmamak
gibi Allah Teâlâ’ya karşı görevleri terk etmek de zulümdür. Allah Teâlâ zulmü
haram kılmıştır Ebu Zer (radiyallâhü anh), Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellemin Rabbinden şu rivayeti yaptığını bildirmiştir:
يَا عِبَادِي إنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلى نَفْسِي، وَجَعلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّماً، فَتَظَالَمُوا.
"Ey
kullarım! Ben nefsime zulmü haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım.
Öyleyse birbirinize zulmetmeyin.”
[2]
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem,
أتَّقُوا الظُّلْمَ، فإنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ،
اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْخَائِنِينَ
“Hakkını eksik vermek, sözünde
durmamak, emaneti yerine getirmemek (İbn Manzur, XIII, 144) anlamındaki
“hıyanet” kökünden gelen “hain”; Allah Teâlâ’ya ve insanlara verdiği sözünde
durmayan, yaptığı sözleşmelere uymayan, maddi ve ma’nevi emanetlere riâyet
etmeyen ve kendisine tevdi edilen görevleri ifa etmeyen kimseye denir.
Kur’an’da
günah işleyen,
يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لاَ تَخُونُوا اللهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ
“O halde ey
iman edenler! Allah Teâlâ’ya ve elçiye karşı hainlik etmeyin. Bilip dururken
kendi emanetlerinize, hainlik eder misiniz?” [5]
Zina eden,
ذَلِكَ لِيَعْلَمَ اَنِّى لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَاَنَّ اللهَ لاَ يَهْدِى كَيْدَ الْخَائِنِينَ
“Elçi
gelipte kadınların itirafını anlatınca, Yûsuf şöyle dedi: “Onların bu
itiraflarına lüzum görmem; benim vezirin yokluğunda kendisine hainlik
etmediğimi ve Allah’ın hainlerin hile ve tuzaklarını başarıya
ulaştırmayacağını, vezirin de bilmesi içindir” [6]
Sözleşmeleri
bozan
وَلاَ تُجَادِلْ عَنِ الَّذِينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْ اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّاناً اَثِيمًا
“Kendi
kişiliklerine ihanet edenleri savunma. Çünkü Allah kendilerine ihanet edenleri
ve günahlarında inat edenleri sevmez.” [7]
Ve emanetlere riayet etmeyen
اِنَّا اَنْزَلْنَا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا اَرَيكَ اللهُ وَلاَ تَكُنْ لِلْخَائِنِينَ خَصِيمًا
“Allah’ın sana gösterdiği şekilde
insanlar arasında hükmedesin diye bu kitabı gerçekleri içeren bir kitap olarak
indirdik. Sakın hainlerin savunucusu olma” [8] kimseler “hainlikle” suçlanmıştır.
وَقَاتِلُوا فِى سَبِيلِ اللهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلاَ تَعْتَدُوا اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
“Size karşı
savaş açanlara Allah yolunda siz de savaşın, ancak aşırı gitmeyin; doğrusu
Allah aşırı gidenleri sevmez.” [9]
“Mu’tedî”; ilâhî sınırlara, Allah’ın
ve insanların hakları na tecavüz eden, haksızlık yapan, yasak ve günah söz ve
fiilleri işleyen, zâlim ve fâcir (hak yoldan çıkmış) insanlara denir [10]
يَابَنِى اَدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلاَ تُسْرِفُوا اِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
“Ey
Âdemoğulları! Allah Teâlâ’ya kulluk olsun diye, yapıp ettiğiniz her işte,
kendinize çeki düzen verin, yiyip için, fakat saçıp savurmayın; çünkü Allah
savurganları sevmez.” [11]
“Müsrif”; haddi aşan, hatalı
davranan, aşırı giden, sözünü, gücünü, zamanını, malını ve mülkünü boş yere ve
haram yerlere harcayan, yerli yerinde kullanmayan, saçıp savuran, ölçülü
hareket etmeyen kimseye denir Şirk, küfür, zina ve insan öldürme gibi bütün
günah fiiller israftır. [12]
لاَ جَرَمَ اَنَّ اللهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ اِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ
“Hiç
şüphesiz Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da tastamam
bilmektedir. Kesin olan şu ki O, kendini büyüklük tutkusuna kaptıranları
sevmez” [13]
“Müstekbir”; kibir sahibi,
büyüklenen, kendisini ulu gösteren gören kimseye denir Bu davranış, kişiyi iman
ve ibadetten, Allah ve Peygambere itaatten alıkoyar. İnsanları küçük görmesine
ve dolayısıyla insan haklarına saygısızlığa sebep olur. Böyle bir davranışı
Allah elbette sevmez
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem,
لاَيَدْخُلُ الجْنَّةَ مَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ كِبْرٍ
اَلْكِبْرُ بَطْرُ الْحَقِّ وَغَمْطُ النّاسِ
اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا
Âyette geçen “muhtâl”, mütekebbir,
kibirli; “fahûr” ise çok övünen kimse demektir Büyüklük, Allah Teâlâ’ya
mahsustur Kibir, Allah Teâlâ’ya iman ve ibadetten yüz çevirmek, hakkı kabul
etmemek ve insanlardan yüz çevirmektir
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem;
يَدْخُلُ النّارَ أحَدٌ في قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إيمَانٍ، وَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ أحَدٌ في قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ كِبْرٍ
"Kalbinde
hardal tanesi kadar iman bulunan bir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal
tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete girmez." [17]
وَلاَ تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلاَ تَمْشِ فِى اْلاَرْضِ مَرَحًا اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ
Yüce Allah, “Kibirlenerek halka
surat asma ve yeryüzünde çalımlı ça-lımlı yürüme. Şüphe yok ki Allah,
kibirlenip övünenlerin hiçbirini sevmez.” [18] Buyurmuştur.
قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لاَ تَفْرَحْ اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْفَرِحِينَ
“Ferih”; nimete nankörlük ederek
azan, şükretmeyen, serveti ile böbürlenen, kibir, gurur, sevinme ve övünmede
sınırı aşan kimseye denir “Ferih”; “batar”, “eşir” ve “merah” kelimeleri eş
anlamdadır. [20]
وَاِذَا تَوَلَّى سَعَى فِى اْلاَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللهُ لاَ يُحِبُّ الْفَسَادَ
“Bu
gibileri, işbaşına geçti mi, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekonomik ve
sosyal düzeni boz-maya çalışırlar. Ama Allah bozgunculuğu sevmez.” [21]
“Sulh” ve “salah”’ın zıddı olan
“fesad”; bir şeyin az veya çok ölçülü olmaktan (itidal) ve doğruluktan
(istikamet) çıkmasına denir.
[22] Yeryüzünde
ilâhî iradeye uygun olan düzenin, doğanın, çevrenin, toplum huzurunun, din,
mal, can, akıl ve namus güvenliğinin, insan haklarının ve özgürlüklerinin,
ahlâkın, çalışma düzeninin, ticaretin, birlikteliğin ve toplum barışının
bozulması “fesad”, bunları bozanlar ise “müfsid”tir Allah, Kur’an’da; “yer
yüzünde fesat çıkarılmamasını” [23] istemekte
ve fesat çıkaranları sevmediğini bildirmektedir.
اِنَّ اللهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ اَمَنُوا اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ
“Allah
inananları bütün kötülüklere karşı savunup koruyacaktır. Çünkü Allah, hangi
türden olursa olsun, hainliği sanat edinip, nankörlüğü benimseyen hiç kimseyi
asla sevmez.” [24]
“İsm”; insanı sevap ve hayırlı
şeylerden alıkoyan fiillere denir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem, “Günahı (ismi); (işlendiği zaman) göğsüne darlık veren ve
insanların öğrenmesini istemediğin şeydir” diye tarif etmiştir. [25]
Allah Teâlâ ve Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellemin yapılmasını veya kaçınılmasını zorunlu kıldığı emir ve
yasaklarına uymayan her türlü inanç, söz, fiil ve davranışlar günahtır. Nefis
sahibi olması sebebiyle her insanın az-çok günahı vardır Önemli olan hiç günah
işlememek değil, günahta ısrar etmemek ve bütünüyle günah bataklığına
dalmamaktır. Allah, günah bataklığına dalmış insanları sevmez.
لاَ يُحِبُّ اللهُ الْجَهْرَ بِالسُّوءِ مِنَ الْقَوْلِ اِلاَّ مَنْ ظُلِمَ وَكَانَ اللهُ سَمِيعًا عَلِيمًا
“Allah,
kendisine haksızlık edilen kişi dışında, hiç kimseden açıkça kötü söz
söylemesini sevmez. Zulme uğrayan kimse feryad edip, zalimin kötülüğünü
söyleyip, ona beddua edebilir. Şüphesiz Allah, mazlumun âhını işiten ve olup
biten herşeyi bilendir.” [26]
Ayette geçen “kötü söz”; şirk,
küfür, yalan, gıybet, hakaret, edep ve ahlâk dışı, Allah ve Peygamberin razı
olmadığı sözlerdir. Allah, kötü fiilleri işlemek şöyle dursun kötülüğün söz
olarak söylenmesini bile sevmez. Ancak zulme/haksızlığa uğrayan kimse feryad
edebilir. Zalim aleyhine bağıra çağıra beddua edebilir. Yetkili mercilere
şikâyette bulunabilir Zalimin kötülüklerini anlatabilir. Kötü sözlerine -inkâr
olan sözler hariç- misli ile karşılık verebilir Allah, mazlumun feryadını
dinler ve halini bilir.
, يَمْحَقُ اللهُ الرِّبوَا وَيُرْبِى الصَّدَقَاتِ وَاللهُ لاَ يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَثِيمٍ
“Allah Teâlâ
faizli kazançları bereketten mahrum eder, ama karşılıksız yardımlar olan,
sadakaları kat kat artırarak bereketlendirir. Allah kendisinden gelen
gerçekleri örtbas edenleri ve günahkarların hiçbirini sevmez." [27]
اِنَّ اللهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ اَمَنُوا اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ
Kur'an'da "kefûr" ve
"keffâr" olarak ifâde edilen "nankörler" iman ve ibâdet
etmeyen, salih ameller işlemeyen, Allah Teâlâ’ya ortak koşan, Allah'ı,
peygamber ve kitabını inkâr eden, haram ve günahlara dalan, dinî görevlerini
terk eden, kâfir, münafık, müşrik ve Fasık insanlara denir.
وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْىِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Çirkin olan
kötü görünen şeylerle, haksızlığı ve taşkınlığı yasaklıyor ve size böylece
düşünesiniz diye öğüt veriyor.” [29]
Allah Teâlâ, fuhşu (her türlü
çirkin söz, fiil ve davranışları ve fuhuş sahiplerini) ve tefahhuşu (bir şeyi
kötülemeyi ve çirkin görmeyi, sokaklarda yüksek sesle konuşmayı (ve böyle
davrananları) bağırıp çağırmayı sevmez.
Toplumda edepsizliğin yayılmasını
isteyenlere dünya ve âhirette acıklı bir azap olduğu bildirilmiştir:
اِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ اَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِى الَّذِينَ اَمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ فِى الدُّنْيَا وَاْلاَخِرَةِ وَاللهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
“İman
edenler arasında edepsizliğin (fâhışe) yayılması nı isteyenler için dünyada da
âhirette de acıtıcı bir azap vardır” [30]
Bağırıp
çağırma da Kur’an’da yasaklanmıştır:
وَاقْصِدْ فِى مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ اِنَّ اَنْكَرَ اْلاَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ
Kaynak:
http://www.islamdahayat.com/ramazan/sevmedigi_insanlar.html#_ftn24
[3] Müslim,
Birr, 56 III, 1996
[6] Yûsuf 52
[7] Nisa 107
[8] Nisa 105
[9] Bakara
190
[10] Cevheri,
VI, 2419; İbn Manzur, XV, 32-34, Taberî, V, 7/122
[11] A’raf
31
[12] A’raf
31
[13] Nahl 23
[14] Ebu
Dâvud, Libas, 29, IV, 351-352
[15] İbrahim
Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/24.
[16] Nisa 36
[17] Müslim,
İman 147; Ebu Davud, Edeb 29, (4091); Tirmizî, Birr 61, (1999).]
[18] Lokman
18
[19] Kasas
76
[20] İbn
Manzur, II, 541)161 162
[21] Bakara
205
[22] Bakara
205
[23] 2/11,
60, 7/74, 85, 26/183
[24] Hac 38
[25] Müslim,
Birr, 14-15, III, 1979; Ahmed, IV, 182, Tirmizî, Zühd, 52, IV, 597
[26] Nisa
148
[28] Hac 38
[30] Nur 19
[31] Lokman
19
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar