AŞK-I HAKİKİ ÜZERİNE
“Ateşin
kudreti, ateşin içine düşen bir şeyi kendi niteliğine çevirir.
Şüphesiz
Allah’ın irâde kuvveti ateşinkinden daha büyüktür.
Bununla
birlikte ateş, demir cevherini değiştirmeksizin
sâdece niteliğine etki eder.
Çünkü demir hiçbir zaman ateş olamaz.”
sâdece niteliğine etki eder.
Çünkü demir hiçbir zaman ateş olamaz.”
Sh:136
“Aşk,
insanlardan öğrenilmez; o, bir Allah vergisidir ve O’nun bir ihsanıdır”.
“Kalbinde,
kendisini öteki dünya ile sürekli olarak meşgul eden bir nura sahip kimseler
dışında, hiç kimse, nefsini bu dünyanın zevklerinden alıkoyamaz”.
“Arifin
kalp gözü açılınca, cismânî gözü kapanır ve o, Tanrı’dan başka bir şey görmez,”
“Eğer
marifet görülebilir bir şekil alacak olsaydı, onu temaşa eden herkes,
güzelliği, hoşluğu, iyiliği ve inceliği karşısında ölecek ve her parlaklık da
onun ihtişamı yanında kararacaktı.’’
“Marifet,
sözden çok sükûta yakındır.”
“Kalp,
kaybettiği için ağlarken, ruh bulduğu için güler.”
“Nasıl
herhangi bir şey Allah’ı görmeden yaşıyamazsa, Allah’ı görmeden de ölmez; çünkü
O’nun hayatı ebedidir, O’nu gören de ebedi olur.”
“Ey
Allahım! Hayvanların bağırmasını, ağaçların sallanmasını, suyun şırıltısını,
kuşların cıvıltısını, uğuldayan rüzgârı ve gök gürlemesini, Senin Birliğine bir
delil ve eşin, benzerin bulunmadığına bir hüccet olarak hissetmeksizin, asla dinlemem.”
“Ey Allahım! Sana, halk içinde ululara yakarıldığı gibi dua ediyor, fakat
yalnızken sevgililere yapıldığı şekilde niyazda bulunuyorum. Halk içinde sana
Ey Allahım!, yalnızken de Ey Sevgilim!, diyorum.”
Sh: 5-6
“Kalbimin yüzünü Sana doğru çevirmedikçe,
Namazı, namaz olmaya lâyık bulmam.
Yüzümü Ka’be’ye dönersem, bu, Sana
olan alkımdandır;
Yoksa namazı da Ka’be’yi de ne yapayım?”
(Mevlâna
Celâleddîn Rûmî kuddise sırruhu'l-âlî)
Sh:99
Bana kâfir deme nefsim, eğer sen
O’nun dersem
Daha açık bir şekilde de şunları söylüyor:
“Ey Allah’ı Allah’ı arayan, O’nun ardından giden,
Aramana lüzum yok, Allah sensin sen!
Yok olmayan bir şeyi neden
arıyorsun?
Senden
başka bir şey yok, yalnız sen varsın; neredesin, nerede?”
Sh:102
“Çarşıda,
manastırda yalnız Allah’ı gördüm.
Düzde,
dağda yalnız Allah’ı gördüm.
O’nu
gördüm mihnette hep yanımda;
Sevinçte,
kederde yalnız Allah’ı gördüm.
Namazda,
oruçta, zikirde, sena ve temaşada,
Peygamberin dininde yalnız Allah’ı gördüm.
Ne ruh,
ne beden, ne araz, ne cevher,
Ne keyfiyet,
ne sebep, yalnız Allah’ı gördüm.
Gözlerimi
açtım; beni kuşatan yüzünün nuru ile,
Gözün
gördüğü her şeyde yalnız Allah’ı gördüm.
Bir mum
gibi eridim ateşinde,
Parlayan
alevlerde yalnız Allah’ı gördüm.
Açıkça
kendimi gördüm kendi gözlerimle,
Allah’ın
gözleriyle bakınca yalnız Allah’ı gördüm.
Yoklukta
fena buldum, kayboldum,
Hey! Ben
ebediyete erdim, yalnız Allah’ı, Allah’ı gördüm.”
Sh:50
Kendi kendimi bilmediğim için, şimdi
Allah aşkına ben ne yapmalıyım?
Ne Haç’a ne Hilâl’e taparım, ne
gâvurum ne de Yahudi
Ne Doğu ne Batı ne kara ne deniz
benim vatanım, ne de zebani ile yakınlığım var
Ne ateşten ne köpükten yaratıldım,
ne topraktan ne de çiğden
Ne tâ uzaklarda Çin’de ne Saksin’de
ne de Bulgar’da doğdum.
Ne beş nehrin bulunduğu Hindistan’da
ve Irakta ne de Horasanda yetiştim.
Ne bu dünyada ne ötekinde otururum,
ne cennette ne de cehennemde
Ne Adn’den ne de Rıdvan’dan
koğuldum, soyum Âdem’den de gelmez.
Mekânların ötesinde bir yerde,
hiçbir izin bulunamadığı bir yolda
Nefs ve bedeni açarak benim biricik
Sevgilimin nefsinde yeniden yaşarım!”
sh:137-138
“Ey
müslümanlar, dünyada bir aşık varsa o da benim.
Bir
mü’min, bir kâfir, bir rahip varsa o da benim.
Şarap
tortuları, sâkî, hânende, rubâb, ve mûsikî
Sevgili,
kandil, içki, vs sarhoşluk neş’esi, benim.
Yetmişiki
inanç ve fırka
Gerçekte
yoktur: Allaha yemin ederim ki, bütün bunlar benim.
Toprakla
hava, su ile ateş, bütün bunların ne ne olduğunu bitirmişin ?
Toprakla hava, su ile ateş, ayrıca bedenle
nefs de benim.
Hakikat ve
yalan, hayır ve şer, kolaylık ve güçlük ta başından sonuna kadar,
İlimle bilgi, zühd, takva ve iman benim.
Emin ol,
cehennem ateşi alevlenen kuyusuyla Evet, cennet, Adn ve huriler benim.
Bu yer ve
gök her şeyiyle Melekler, periler, cinler ve beşeriyet, benim,”
(Mevlâna
Celâleddin Rûmi kuddise sırruhu'l-âlî)
Sh:138
“Saadet
sarayda oturduğumuz andır, Sen’le Ben.
İki ayrı
sûret ve iki ayrı şekil, fakat bir tek nefsle, Sen’le Ben
Ağaçların
renkleri, kuşların cıvıltısı edebiyet ihsan eder
Bahçeye
girdiğimiz an, Sen’le Ben.
Gökyüzündeki
yıldızlar bize dikkâtle bakacaklar;
Bizse
onlara Ayın kendisini göstereceğiz, Sen’le Ben.
Sen’le
Ben, artık hiçbir fert, vecde dalmayacak, ;
Sevinçli
ve aptalca konuşmalardan uzak, Sen’le Ben.
Gökyüzünün
tütün parlak tüylü kuşları hasetlerinden kalplerini yiyecekler
Bu tarzda
görüşeceğimiz yerde, Sen’le Ben.
Bu en
büyük hârikadır, Sen’le Ben burada aynı köşede otururken,
Bu anda
hem Irak’ta Horasandayız, Sen’le Ben.”
(Mevlâna
Celâleddin Rûmi kuddise sırruhu'l-âlî)
Sh:143
Kaynak: Reynold A. Nicholson, İslâm
Sûfîlerî, (The Mystıcs Of İslam) Kültür
Bakanlığı —1978 İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar