ATEİSTLERDE Mİ DİNE ÇALIŞIYOR!!!
Geçenlerde bir kitap
okurken şunu fark ettim. Ateistin biri dini hırpalamak için araştırırken ve
yazarken aslında farkında olmadan bir şeye hizmet ediyordu. Dini tahrif etmek
için uğraşıp noksanlar ararken, araştırdıkları konuları hiç yaşamadığı gibi,
zevkte almadığı belliydi. Çok mühim olmasa da tatmin/oluyor/olduruyor/yandaş
topluyor zannediyordu. Bu arada birilerinden luplediği dini bilgiyi de sermaye
kapsamına almış yorumlar yapıyordu. Kendimi ispat ediyorum derken, aslında
karşısındaki dine ne kadar verdiğini gösterdiğini işaret ediyordu. Düşmanım
hayatımdır. O nu yok etmek yerine hırpalarsam ben hayatta kalacağım diyordu. Bu
işe aslında nasıl başladığını bize mistik ajanlar şu şekilde açıklıyor şöyle
ki;
Bir gün komite başkanı
kişiyi ve arkadaşını çağırmış. Onlardan dini az bilene dedi ki “dini
kuvvetlendiriyorum imajı ile çalışacaksın” çok daha mükemmel bilene de “sende
dinin kendince noksan görülebilecek yerleri tartışmaya açıp, yeni
bulmuş/bulunmuş gibi müsteşrik ameliyesini gündeme getireceksin ve bütün
çalışmalarda/fikirlerde itiraz edeceğin bir şey bulacaksın” dedi.
Onlar “olur mu efendim”
dediler.
“Sizin böyle yapmanız
lazım, çünkü atalet içine düşmüş insanlarımızı,
ancak bu şekilde harekete geçirebiliriz.”
Görev başladı. Görevli
ateist elbiseli adam güzel bir dini eğitim almıştı. Fakat bir anda dine
saldırıyordu. Saldırırken dili dışarı sarkmış salyalı köpek gibi. Saldırısını o
kadar artırmıştı ki, dozunu kendi bile kaçırdı. Freni patlamış otomobil gibi
uçup gidiyordu. Duramaz, durdurulamaz. Kendi de durduramıyordu. Sonunda
kendindeki bu değişim o da fark etti. Ne yapsın, bu görevdi, almıştı ve o
görevini yapacaktı.
Onun karşısındaki olan
ise o kadar dindar olmadığı gibi birde dönmeydi. O da din için mücadele eden
takkeli dindar olmuştu. Dönmüştü ya itibarsız itibarı para ediyordu. Ne yazık
ki o da eskiden tiksindiği, bela dediği dine girmişti. İlk zamanlar abdestsiz
namaz kılardı. Fakat kendini fark edecekler diye mecbur soğuk sularla abdest
bile alıyordu. Ne yapsın görevdi.
Olmayanlar, olmuş, fakat
bir hoş olmuştu. Çattık belaya diyorlardı.
Sayılı gün gibi bu
görevlerinin bittiğini söylediler. Şimdi ne olacaktı. İşte sorun.
Bitti diyorsunuz fakat
sizde bitti. Asıl bizde bunu bitirmek nasıl olur. Boya tutmuş duvarları
temizlemek için boyayı kazırlar. Şimdi bu boyayı nasıl kazırız diye
düşünüyorlardı. Damgalıydılar.
Bu iki kişiyi feda eden
komite değişimi başlatmıştı. Bu değişim onlarla
başladı, gelenlerle devam edecekti. Ömer Seyfettin’in bir hikâyesi vardır.
“Pireler” hikâyedeki hayvancağızın durumunu okursanız dediğimi anlarsınız.
Uyuşmuş insanı/milleti
harekete geçirmek için onun değerlerini rahatsız edeceksin. O da bana saldırıyorlar
diye daha sahiplenme duygusu yaşayacak. Eskiden Yeni çimlenmiş tarladan hayvan
sürüsü geçirilirdi. Ekin yok olacağım korkusuyla daha fazla toprağa bağlanır ve
kuvvetlenmesine sebep olurdu. Yok olma/yok edilme. Saldırıyorlar. Birileri saldırıyor, niye
saldırıyorlar?
İnsanlar uyuşmuştu.
Canlandırmak gerekiyordu. Bu canlandırmayı kendi de başaramıyorsa birileri
canlandıracaktı. Ancak saldıranlar mı kaybedecek, uğrayan kimseler mi?
Tabii ki saldıranlar,
çünkü kazanmak hedef değildi ki. Çünkü görevliydiler. Görevde bir gün muhakkak
biter, sonra görevlilere bir egzotik bir adada tatil imkanı verilir. O tatilde
hiç bitmez. Ta ki ölene kadar. Çünkü insan fıtratı düşman kazanmaktan her zaman
çekinir. Saldıran durumuna geçmişse eğer görevlidir. Kimin?
Bu bazen kültürün, bazen
dinin, bazen şeytanın, vb.. paranın, nefsin, kadının, çocuğun, ünün, makamın ….
Görevli olmayı
bırakalım, hayatı sevmeye çalışalım. Sonunda hepimiz için bir yok oluş var.
Kur’ân-ı Kerim’de Allah Teâlâ buyurdu ki:
172. Rabbinin, gelecek nesillerinin dinî, ahlâkî ve insanî
eğitimi ile ilgili, sorumluluklarını da sırtlarına yükleyerek
Âdemoğulları'ndan, kendisini tanıma, iman, kulluk, ibadet ve mükellefiyet
taahhüdü aldığını ve onları kendilerine, birbirlerine şahit göstererek:
“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dediğinde:
“Elbette Rabbimizsin, seni Rab tanıdığımıza, iman ettiğimize,
sözleşmemizdeki ortak taahhüdümüze, Allah'a iman, kulluk, ibadet ve sorumluluk
bilincimize biz de şâhidiz" dediklerini insanlara hatırlat. Bunlar kıyamet
günü:
“Biz bundan habersizdik" diyerek itiraz edememeniz içindir. *
173. Yahut:
“Daha önce atalarımız ilahlığında, otoritesinde, mülkünde,
tasarruflarında Allah'a ortak koştu. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz,
onların izinden gittik. Şimdi o bâtıl yoldan gidenlerin, bâtılın hâkimiyetini
temin için, hakkı baskı altına alan güç ve iktidar sahiplerinin yaptıkları
yüzünden bizi helâk mi edeceksin?" diyerek itiraz
edememeniz içindir. *
174. Biz âyetleri böyle ayrıntılı açıklıyoruz ki, şirkten,
atalarının taptıklarından vazgeçip Hakka dönmelerine, Allah'a iman etmelerine
vesile olsun.
175. Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz, ilmî ve dinî bilgisi
olan şu alçağın yaptıklarını da onlara, Yahudilere oku. O menfaat
karşılığı âyetlerimizden, kitabımızdan uzaklaştı, ihmal etti. Şeytan ve şeytanî
güçler onu peşine taktı. Hain düşünceler taşıyanlardan, hak yoldan sapanlardan
biri oldu.
176. Sünnetimiz, düzenimizin yasaları içinde, irademizin
tecellisine uygun olsaydı, elbette onu bu âyetlerimiz sayesinde yüksek
mevkilere getirirdik. Fakat o, dünyada ebedîleşeceğini zannederek, mala ve
zevke düşkünlüğü saplantı haline getirdi. Şahsî arzu ve ihtiraslarının peşine
düştü. Onun ibret verici hali, tıpkı köpeğin haline benzer. Sen onun üstüne
varsan da havlayarak saldırır, kendi haline bıraksan da havlayarak saldırır.
Âyetlerimizi yalanlayan kavimler de aynen böyledir. Bu tür kıssaları iyice
anlat. Düşünmelerine vesile olur.
177. Âyetlerimizi yalanlayan, doğru yoldan, İslâm'dan uzak
durarak isyan ile inkâr ile kendilerine yazık etmeyi, birbirlerine zulmetmeyi
alışkanlık haline getiren kavimler ne kadar kötü, çirkin benzetmelere,
anlatımlara konu oluyor.
178. Allah, kime hak yolu aydınlatıcı bilgiler verirse o doğru
yolu bulup tercih eder. Kimlerin de, hak yoldan uzaklaşmasına, dalâleti, bozuk
düzeni, helâki tercihine özgürlük tanırsa, işte asıl ziyana uğrayanlar
onlardır.
179. Andolsun biz, özgürce seçme hakkına sahip cin ve insan
neslinin hak dine itibar etmeyen çoğunu, sonuçta cehennemi boylayacaklarını
bile bile yaratıp çoğalttık. Onların akılları ve kalpleri var. Onları, hakkı ve
hayrı anlamakta kullanmıyorlar. Onların gözleri var. Onları, Allah'ın
birliğinin, kudretinin, düzeninin delillerini görmekte kullanmıyorlar. Onların
kulakları var. Onları Allah'ın kitabını, peygamberinin tebliğini, öğütlerini
duymakta kullanmıyorlar İşte onlar duyu organlarında insanlara mahsus mânâ ve
anlayış bulunmayan hayvanlar gibidir. Belki hayvanlardan daha başıboş, daha
şaşkın, daha başıbozuk, daha çok helâke maruzdurlar. Onlar, işte onlar büsbütün
gaflet içindedirler. *
180. Esmâü'l-hüsna, en güzel isimler Allah'ındır. O'na, o
güzel isimlerle zikir ve dua edin, O'nun isimlerine, dil uzatan Allahsızları,
mülhidleri terkedin. Onlar işlemekte oldukları amellerin cezasına
çarptırılacaklar.
181. Yarattıklarımız içinden hak kitap Kur'ân ile toplumda hakça
bir düzen gerçekleştirmek için, hakkı, hayrı gözeterek doğru yolu gösteren,
hakkı ayakta tutarak adâleti yerine getiren teşkilâtlı, tutkun, eğitimli,
yetişmiş, uzman yönetici kadrolar, cemaatler, müesseseler (devlet) devamlı
bulunmalıdır.
182. Âyetlerimizi, Kur'ân'ımızı yalanlayanları, hesap
edemiyecekleri yerlerden yavaş yavaş gerilemeye, helâke sürükleyeceğiz. *
183. Onlara mühlet de vermiş olabilirim. Unutmayın ki, benim,
sizin tahmin edemeyeceğiniz helâk etme planımdan kurtuluş yoktur.
184. Onlar, çocukluğundan beri tanıdıkları hemşehrileri,
arkadaşları Muhammed'de bir delilik, cinlere mahkûm olmuşluk belirtisi
olmadığını hiç düşünemediler mi? O sadece sorumluluk, hesap ve cezanın
varlığını açıklayarak âşikâre uyarıcılık görevi yapan birisidir. *
185. Göklerin yerin işleyiş disiplini ve aslî düzeni, Allah'ın
yaratmış olduğu herhangi bir şey ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceği
konusunda hiç düşünerek tahliller yapmadılar mı, sonuçlar çıkarmadılar mı?
Artık bu Kur'ân'dan sonra hangi söze inanacaklar?
186. Allah kimin hak yoldan uzaklaşmasına, dalâleti, bozuk
düzeni, helâki tercihine özgürlük tanırsa, kimse onu doğru yola iletemez.
Onları azgınlıkları içinde bocalar vaziyette bırakır. *
187. Sana kıyametin kopacağı ânı soruyorlar:
“Kâinattaki hayatiyet ne zaman ebedî âlemin limanına demir atıp
duracak?" diyorlar.
“Kıyametin kopacağı an ile ilgili bilgi Rabbimin katındadır.
Kıyameti vaktinde gerçekleştirecek olan da yalnızca O'dur. Göklerde ve yerde
onun ağırlığı dayanılacak gibi değildir. O size ansızın gelecektir." de.
Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi, sana soruyorlar.
“Onunla ilgili bilgi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu
bilemeyecekler" de. *
Ahmet Tekin Meali: A’râf Suresi:172-187
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar