DEMONOLOJİ VE PAGAN DİNİNİN KALINTILARI ÜZERİNE
[Donuk varlıklardan yansıyan veya
şeffaf varlıklardan geçerken kırılan, tek bir düz çizgi veya çok sayıda çizgi
halinde, parlak cisimlerin görme organlarında bıraktığı izlenim, Tanrı’nın
görme organları verdiği canlılarda, izlenimin kaynaklandığı nesnenin bir
tasavvurunu yaratır; buna görme denilir; ve salt bir tasavvur olarak
değil, bizim dışımızdaki varlığın kendisi gibi görünür; tıpkı, bir kişi gözüne
kuvvetle bastırdığında, gözünün önünde ve onun dışında, kendisinden başka hiç
kimsenin algılamadığı bir ışık görünmesi gibi; çünkü gerçekte onun dışında
böyle bir şey olmayıp, sadece iç organlarda, onun böyle düşünmesine neden
olan, dışarıya doğru bir basınç yapan bir hareket vardır. Ona yol açan nesne
ortadan kalktıktan sonra da devam eden bu basıncın neden olduğu harekete imge
ve anı deriz; ve uykuda ve bazen hastalık veya şiddet nedeniyle
organların büyük bir rahatsızlığında, bir düş deriz;
Görme duyusunun bu niteliği,
geçmişte doğanın bilgisine sahip olduğunu iddia edenlerce asla anlaşılmamış
olduğu; ve hele, doğanın bilgisi gibi, günlük işlerinden uzak şeyler üzerinde
düşünmeyen kişilerce hiç anlaşılmadığı için; muhayyile ve algıdaki bu
imgelerin, gerçekten bizim dışımızdaki şeyler olarak kavranmasından başka bir
biçimde kavranması zordu: bunlardan bazıları, nereye ve nasıl bilinmeksizin yok
olup gittikleri için, tamamen gayrimaddi, yani cisimsiz olarak veya maddesi
olmayan varlıklar olarak; herhangi bir renkli veya biçimli varlığı olmayan renk
ve biçim olarak düşünülür; ve istediklerinde bizim gözlerimize görünmek için
bir kılık olarak havai bedenlere bürünebildiklerine inanılır; başkaları ise,
bunların, varlıklar ve yaşayan yaratıklar olduklarına, fakat havadan veya daha
ince ve eservari bir maddeden yapıldıklarına ve bu maddenin, göze göründüğü
anda, yoğunlaştığına inanır. Fakat her iki durumda da, bunlar aynı şekilde
adlandırılır, CİNLER (“DÆMONS”). Sanki
hayalini gördükleri ölüler, kendi kafalarının içinde değil, havada veya
cennette veya cehennemde yaşıyormuş gibi; ve fantazmalar değil, hortlaklarmış
gibi; bu mantıkla insan, kendi hayaletini bir aynada, veya yıldızların
hayaletlerini bir ırmakta gördüğünü söyleyebilir; veya güneşin bir ayak kadar
olan görünüşünü, görünen bütün dünyayı aydınlatan o büyük güneşin cini
veya hayaleti olarak adlandırabilir: ve bu şekilde, kendisine iyilik veya
kötülük yapmak için bilinmeyen, yani, sınırsız bir güce sahip şeyler olarak
bunlardan korkabilir; ve işte böylelikle, pagan
devletlerin yöneticileri, kamusal barışı ve bunun için gerekli olan yurttaşların
itaatini sağlamak için, (pagan dininin başlıca rahipleri olan şairlerin
özellikle istihdam edildiği ve sayıldığı) DEMONOLOJİ'yi kurarak ve cinlerden bazılarını,
itaate teşvik için, iyi cinler ve bazılarını da, yasaların ihlaline karşı
caydırıcı olsun diye, kötü cinler ilan ederek, insanların bu korkusunu
düzenlemeye çalışmışlardır.
Cinler adını verdikleri şeylerin ne tür
şeyler olduğu, Greklerin en eski şairlerinden biri olan Hesiodos tarafından
yazılmış olan, onların tanrılarının şeceresinde; ve diğer tarihlerde
görülmektedir.
Grekler, kolonileri ve fetihleri
yoluyla, dillerini ve yazılarını Asya ya, Mısır’a ve İtalya’ya yaydılar; ve
oralarda, bunun bir sonucu olarak, demonoloji’lerini veya, Aziz Paulus’un deyişiyle (Timoteos'a
Birinci Mektup IV. 1), iblisler hakkındaki fikirlerini de yaydılar. Bu yolla, bu
fikirler, hem Yahudiye’nin hem de İskenderiye’nin, ve yaşadıkları diğer
yerlerin Yahudilerine de bulaştı.
Fakat onlar, cin
kelimesini, Grekler gibi, hem iyi hem de kötü ruhlar için değil, sadece kötü
ruhlar için kullandılar: ve iyi cinlere Tanrı’nın ruhu adını verdiler;
ve onların, peygamber olmak için bedenlerine girdikleri kişilere saygı
gösterdiler.
Özet olarak, bütün tuhaflıkları,
eğer iyi ise, Tanrı’nın ruhuna atfettiler; ve eğer kötü ise, bir cin’e,
fakat bir kakodaimon’a, bir kötü cin’i, yani
bir iblis’e atfettiler.
Böylece, bizim çılgın veya deli
dediğimiz; veya saralı insanları veya, anlamadıkları için, saçma olduğunu
düşündükleri sözler eden insanları cinli, yani iblis tarafından ele
geçirilmiş olarak adlandırdılar.
Kötü bir şöhret edinecek derecede
pis bir kimse için de, onun pis bir ruha sahip olduğunu; sağır birisi için,
onun sağır bir ruha sahip olduğunu; Vaftizci Yahya için (Matta XI. 18),
onun oruç tutmasındaki özellik nedeniyle, içinde bir iblis olduğunu söylemişler;
ve İsa için, sözlerini tutan bir kimsenin ebediyen ölüm görmeyeceğini (Yuhanna
VIII. 52) söylediğinden ötürü, Şimdi biliyoruz ki sende bir iblis
vardır; İbrahim öldü ve peygamberler de öldü diye konuşmuşlardır: ve yine, Onu öldürmeye gittiler (Yuhanna VII. 20) dediği için, kavim şöyle
cevap vermiştir, Sende bir iblis var; seni öldürmeye kim
gider?
Buradan açıkça görülüyor ki,
Yahudiler fantazmalar hakkında aynı görüşlere sahiptiler; yani, bunların
fantazmalar, beynin yarattığı putlar değil, muhayyileden bağımsız, gerçek
şeyler olduklarına inanıyorlardı. ] sh: 468-470]
MELEK sözüyle, genel olarak, bir haberci; ve en fazla da, Tanrının bir
habercisi anlatılmak istenir, Tanrının bir habercisi sözüyle ise, onun
olağanüstü varlığını; yani, onun gücünün olağanüstü tezahürlerini, özellikle
bir düş veya rüyet yoluyla bildiren herhangi bir şey anlaşılır.
Meleklerin yaratılışı hakkında, Kutsal Kitaplarda verilmiş
hiçbir şey yoktur. Onların ruhlar oldukları sık sık tekrar edilir: fakat ruh sözüyle, hem Kutsal Kitap’ta ve halk arasında,
hem de Yahudiler ve Paganlar arasında, bazen, hava, rüzgâr, canlı yaratıkların
yaşamsal ruhları; ve bazen de, rüyalar ve rüyetler şeklinde muhayyilede doğan
imgeler anlaşılır; ki bu imgeler, gerçek cisimler olmadıkları gibi, içinde yer
aldıkları rüya veya rüyetten daha fazla sürmezler; bu görünüşler, gerçek
cisimler olmayıp beynin arazlarından ibaret olsalar da, Tanrı iradesini
bildirmek için doğaüstü yoldan onları yarattığında, haklı olarak, Tannnın
habercileri, yani, onun melekleri olarak adlandırılırlar.
Paganlar, beynin imgelerini, kendi başlarına gerçekten var olan ve
imgeleme dayanmayan şeyler olarak düşündüler; ve bunlardan, iyi ve kötü demonlar hakkındaki
inançlarını oluşturdular; demonlar, gerçekten var gibi göründükleri için de, onlar
tarafından cisimler olarak; ve onları elleriyle hissedemedikleri için, gayri maddi
cisimler olarak adlandırıldı: aynı şekilde Yahudiler de, aynı temelde, Eski
Ahit’te onları bu inanca mecbur eden hiçbir şey olmadığı halde, Sadukiler
mezhebi dışında, Tanrı’nın bazen kendine hizmet için insanların imgeleminde
yarattığı ve melekleri adını verdiği görünüşlerin, imgeleme bağlı olmayan,
fakat Tanrı’nın kalıcı yaratıkları olan cisimler oldukları şeklinde bir inanca
sahiptiler genelde. Bunlardan, kendilerine iyilik ettiklerine inandıklarını
Tanrının melekleri olarak saydılar, onlara zarar vereceklerini düşündüklerine
ise kötü melekler veya kötü ruhlar dediler; Python’un ruhu, ve delilerin, çılgınların ve
saralıların ruhları işte böyle idi: çünkü onlar, bu hastalıklarla malul olan
kişileri, demoniak kabul ederlerdi.
Fakat, Eski Ahit’te meleklerin anıldığı yerleri düşünürsek, bunlardan
çoğunda, melek kelimesinden anlaşılabilen tek şey, bir doğaüstü işin
yapılmasında Tanrı’nın varlığını belirtmek üzere, imgelemde doğaüstü yoldan
oluşmuş bir imgedir; ve dolayısıyla, ne olduklarının belirtilmediği diğer
yerlerde de, bu kelime aynı biçimde anlaşılabilir..] sh: 297-299
[Grekler, deliliği, genellikle, Eumenides veya Furia’ların;[1] ve bazen
de Ceres,[2] Phoibos[3] ve diğer
tanrıların işlerine bağlamışlar; insanlar fantazmalara o kadar çok şey
atfettiler ki onları havada yaşayan varlıklar olarak tahayyül ettiler ve
onları, genel olarak, ruhlar diye adlandırdılar. Bu konuda, Romalılar ve
Yahudiler de, Grekler ile aynı inançtaydılar;
delilere, peygamber veya, ruhların iyi ya da kötü olduklarını
düşünmelerine bağlı olarak, demoniacs dediler:
bazıları ise, delileri, hem peygamber hem de demoniacs olarak
adlandırdı;
başka bazıları da, aynı kişiyi, hem demorıiac hem de deli olarak.
Ancak, paganlar için bu normaldir. Çünkü hastalıklar ve sağlık,
kötülükler ve iyilikler ve pek çok doğal olaylar bu terimlerle nitelenir ve
onlara cinler olarak tapındırdı. Öyle ki, cin (demon),
bazen bir sıtma nöbeti bazen de bir iblis olarak anlaşılırdı. Ancak,
Yahudilerde böyle bir inanışın olmaması bir ölçüde gariptir. Çünkü ne Musa ne
de İbrahim, peygamberlik iddialarını, bir ruhun kendilerini ele geçirmiş
olduğuna dayamadılar; onlar, iddialarını, Tanrı’nın sesinden veya bir hayal
veya rüyadan aldılar: ayrıca, onların kanununda, böyle bir kendinden geçiş veya
ruhlarca zapt ediliş olduğunu gösteren ahlaki veya törensel herhangi bir şey de
yoktur: Tanrı’nın Musa üzerinde olan ruhtan aldığı ve yetmiş ihtiyarın üzerine
koyduğu söylendiğinde (Sayılar, XI.
25),[4] Tanrı’nm
ruhu (yani Tanrı’nın özü) bölünmemiştir. Kutsal Kitaplar insandaki Tanrı Ruhu
ile, o insanın ruhunun tanrısallığa eğilimli oluşunu kastederler. “Harun a giysiler yapmaları için bilgelik ruhuyla
doldurduklarım (Çıkış,
XXVIII. 3)29 ifadesiyle, onların içine, giysiler yapabilecek bir
ruhun konulması değil, kendi ruhlarının bu tür bir işteki bilgeliği kastedilir.
Aynı anlamda, insan ruhu, kirli işler yaptığında, genellikle, kirli
bir ruh olarak adlandırılır. Her zaman olmasa da, öyle tanımlanan iyilik veya
kötülüğün olağanüstü ve önemli oluş sıklığında, diğer ruhlar da böyledir. Eski
Ahit in diğer peygamberleri de, kendinden geçmişlik veya Tanrı’nın onların
içinde konuşmuşluğu iddiasında bulunmamışlar; Tanrının, ses, hayal veya rüya
yoluyla onlara hitab ettiğini söylemişlerdir sadece. Tanrının sözü, ruhun ele geçirilmesiyle (“possession”) değil,
emirle iletiliyordu.
Bütün insanlar için ortak olan bir nedenden başka bir neden
düşünemiyorum. Yani, doğal nedenler arama merakının olmaması: ve mutluluğu
duyuların kaba hazlarının edinilmesinde ve bunlara en kısa yoldan götüren
şeylerde aramak. Çünkü, bir insanın kafasında herhangi bir olağandışı yetenek
veya kusur görüp de bunun hangi nedenden ileri gelebileceğini düşünemeyenler,
bunun doğal bir şey olabileceğine akıl erdiremezler ve onun doğaüstü bir şey
olduğuna inanırlar; ve bu, o insanın içindeki Tanrı veya Şeytan’dan başka ne
olabilir ki? işte bu yüzden denilmiştir ki, İsa (Markos,
III. 21) insanlar tarafından kuşatıldığında, evdekiler onun deli olduğundan
şüphe ettiler ve onu tutmaya davrandılar: fakat yazıcılar onda Beelzebub
olduğunu ve cinleri bununla çıkardığını söylediler; sanki daha fazla deli olan
birisi, daha az deli olan birisinden korkarmış gibi: ve (Yuhanna, X. 20) bazıları da, onda cin vardır, delidir derken, onu
peygamber kabul edenler ise, bunlar cine tutulmuş bir
adamın sözleri değil dediler.
Keza, Eski Ahit’te Yeşu’yu takdis etmeye gelen kişi (2.
Krallar, IX. 11) bir peygamberdi; fakat onun etrafında bulunanlardan
bazıları Yeşu’ya sordu, bu deli buraya neden
gelmiş?
Yani, kısaca, her kim olağandışı
bir şekilde davranırsa, Yahudiler onun iyi veya kötü bir cin tarafından ele geçirilmiş olduğuna inanırlardı; öbür
uçta yanılıp, dolaylı ateizme çok yakın olan cinlere hiç inanmama noktasına
kadar giden Sadukiler hariç; bunlar, diğerlerini o derece tahrik ettiler ki
böyle insanları, delilerden ziyade cinliler olarak adlandırmaya ittiler
onları..] sh: 68-69
Görünmez güçlerin doğası
hakkındaki inançlardan oluşan dinlerde, şurada veya burada paganlar tarafından
bir tanrı veya şeytan olarak adlandırılmamış; veya şairleri tarafından şu veya
bu ruhun harekete geçirdiği, mekân tuttuğu veya tutsak aldığı olarak hayal
edilmemiş hiçbir şey yoktur. Dünyanın biçim almamış maddesi, Kaos adıyla
anılan bir tanrı idi.
Gökyüzü,
okyanus, gezegenler, ateş, yeryüzü, rüzgârlar hep tanrılardı. Erkekler,
kadınlar, bir kuş, bir timsah, bir dana, bir köpek, bir yılan, bir soğan, bir
pırasa tanrılaştırılırdı. Bunun yanısıra, paganlar hemen her yeri cinler
dedikleri ruhlarla doldururlardı: ovaları Pan ile, ve Panisler veya Satyr’ler
ile, ormanları Faun’lar ve Nymphalar ile; denizi Tritonlar ve başka Nymphalar
ile; her akarsu ve pınarı aynı adda bir ruh ile ve Nymphalar ile, her evi Lares
(tanıdıklar) her erkeği kendi Genius uyla, cehennemi ise Kharon,
Kerberos ve Furialar olarak hayaletler ve ruhani görevliler ile; ve gece vakti,
bütün yerleri larva, lemures, ölmüşlerin ruhları, ve daha çok sayıda
periler ve umacılarla.
Ayrıca, zaman, gece, gündüz, barış,
uyum, sevgi, rekabet, erdem, onur, sağlık, kir, ateş ve benzeri şeylere
tanrısallık atfederler ve bunlar için tapınaklar inşa ederlerdi; sanki bu
adların, kafaları üzerinde sallanan ve olması veya olmaması için dua etttikleri
iyiliğin veya kötülüğün olmasını veya olmamasını sağlayacak ruhları varmış
gibi, bunlara dua ederlerdi.
Ayrıca, kendi zekâlarını
Musa’ların adıyla;
bilgisizliklerini Fortuna
adıyla;
şehvetlerini Cupido adıyla;
öfkelerini Furia’ların adıyla;
edep yerlerini Priapos adıyla
anarlar;
ve kirliliklerini Incubi ve
Succubas’ye atfederlerdi:
o kadar ki bir şairin şiirinde
bir kişi olarak takdim edebildiği ve bir tanrı veya bir şeytan haline
çevirmediği hiçbir şey yoktu.
Paganların dinini kuranlar, dinin
ikinci nedeni olan insanların nedenler hakkındaki bilgisizliğini ve dolayısıyla
kendi iyi veya kötü talihlerini ilgisiz nedenlere bağlama eğilimlerini
gözlemleyerek, bu bilgisizlik üzerine, ikinci nedenlerin bilgisi yerine, bir
tür ikincil ve vekil tanrılar koymuşlardır; bereketin nedenini Venüs’e,
sanatların nedenini Apollon’a; kurnazlık ve hileyi Merkür’e;
fırtına ve kasırgaları Aiolos’a; ve diğer sonuçları ise diğer tanrılara
bağlamışlardır; o kadar ki, paganlar arasında, mesleklerin çeşitliliği kadar
çok sayıda tanrı vardı.
Doğal olarak insanların
tanrılarına yönelik olarak kullanılmasını uygun buldukları ibadetlere, yani
adaklar, dualar, şükranlar ve daha önce anılan diğerlerine, paganların aynı
yasa koyucuları, hem resim hem heykel olarak bu tanrıların suretlerini
eklediler; ki böylece cahiller, yani halkın
çoğunluğu veya büyük kısmı, bu resim ve heykellerin kendilerini temsil etmek
için yapıldığı tanrıların adeta gerçekten de bunların içinde yaşadıklarına
inanarak, onların önünde daha büyük bir korkuyla dursunlar diye: ve bütün diğer insani kullanım alanlarından
ayırdıkları toprakları, binaları ve görevlileri tahsis ettiler bu tanrılara;
yani, tanrılarına, mağaralar, koruluklar, ormanlar, dağlar ve bütün adaları
adadılar ve takdis ettiler; ve onlara, sadece bazen insan, bazen hayvan ve
bazen de canavar biçimleri değil, ayrıca algılama, konuşma, cinsiyet, şehvet,
üreme gibi insan ve hayvan melekeleri ve duyguları da atfettiler, ve bunu
tanrıların türünü çoğaltmak için birini diğeriyle karıştırarak yapmakla kalmadılar;
aynı zamanda, Bakkhos, Herakles
ve diğerleri gibi sadece gökyüzünde yaşayan melez tanrılar yaratmak için
tanrıları insanlarla karıştırarak da yaptılar; ve, öfke, intikam, ve canlı
varlıkların diğer duyguları ve bunlardan kaynaklanan sahtecilik, hırsızlık,
zina, oğlancılık gibi hareketleri, ve bir kudret belirtisi veya bir haz nedeni
olarak görülebilecek kötülükleri;
ve insanlar arasında, onura karşı
olmaktan çok yasaya karşı olduğu kabul edilen bütün bu gibi fenalıkları da
tanrılarına atfetmekten geri kalmadılar.
Son olarak, doğal bakımdan
geçmiş deneyimlere dayanarak yapılan tahminlerden ibaret olan, doğa üstü
olarak da tanrısal vahiy olan gelecek öndeyilerine ise, paganların dininin aynı
kurucuları, kısmen uydurma deneyimler kısmen de uydurma vahiyler temelinde,
sayısız miktarda diğer abes tanrısallık biçimleri eklediler; ve insanları, Delphoi, Delos, Ammon ve diğer ünlü kehanet
ocaklarındaki rahiplerin çift anlamlı (çift anlamlı, çünkü kehanet konusu olay
gerçekleşse de gerçekleşmese de haklı çıkılmak amaçlanıyordu) veya gizemli
(çünkü bu gizem, kehanet ocağının, kükürtlü mağaralarda sık rastlanan o
büyüleyici havasıyla sağlanıyordu) cevaplarından; bazen, belki de Nostradamus
unkilere benzeyen (çünkü günümüze kadar gelmiş parçalar sonradan uydurulmuş
gibidir) kehanetleri hakkında, Roma cumhuriyeti zamanında ünlü bazı kitaplar
bulunan Sybillaların[5] sayfalarından; bazen,
tanrısal bir ruh tarafından ele geçirildiği düşünülen, ki buna coşku derlerdi,
delilerin saçma konuşmalarından; ki bu falcılık türleri teomansi[6]
veya kehanet olarak kabul edilirdi; bazen, yıldız falcılığı denilen ve yasal
astrolojinin saygın bir parçası olarak görülen, yıldızların doğum tarihlerindeki
durumundan; bazen, hiss-i kabl-el vuku[7] veya
önsezi denilen kendi umutlarından ve korkularından; bazen, nekromansi,[8]
sihirbazlık veya büyücülük denilen fakat aslında gözboyacılık ve toplu
hilekârlıktan başka birşey olmayan, ölülerle haberleştiklerini iddia eden
cadıların sözlerinden; bazen, “augury”
denilen, kuşların gelişigüzel
uçuşu veya beslenmesinden; bazen, aruspicirıa denilen, kurban edilmiş
bir hayvanın bağırsaklarından; bazen rüyalardan; bazen kuzgunların bağırışından
veya kuşların ötüşünden; bazen metoposkopi denilen yüz çizgilerinden; veya, omina
denilen, lastikli laflarla söylenen el fallarından; bazen, portenta ve ostenta
dedikleri, güneş ve ay tutulmaları, kuyruklu yıldızlar, göktaşları, depremler,
sel basmaları, acayip doğumlar gibi olağanüstü olaylardan (çünkü bu olayların,
ileride olacak büyük bir felaketi haber verdikleri veya önceden bildirdiklerine
inanırlardı): bazen de, haç ve kazık gibi, basbayağı kura; bir elekteki
delikleri saymak;
Homeros ve Vergilius’taki dizeleri
karıştırmak; ve bu türden sayısız diğer beyhude fikirler gibi, salt talihten
geleceklerini okumalarının mümkün olduğuna inandırdılar,
Sonuç olarak , insanların, güvendikleri
kişiler tarafından suhulet ve marifetle, korkuları ve cehaletleri istismar
edilerek, herhangi bir şeye inandırılması bu kadar kolaydır.
Bu
nedenle, tek amaçları halkı itaat ve barış içinde tutmak olan pagan
devletlerinin ilk kurucuları ve yasa koyucuları, her yerde; ilkin, insanlarda,
dinle ilgili olarak koydukları hükümlerin kendi icatlarından değil, bir
tanrının veya başka bir ruhun buyruklarından kaynaklandığı; veya kendilerinin
ölümlülerin üzerinde bir nitelikte oldukları inancını oluşturmaya gayret
etmişlerdir, ki böylece koydukları yasaların daha kolayca kabul edilebilmesini
amaçlamışlardır:
İşte bu nedenle, Numa Pompilius, Romalılar arasında ihdas ettiği ayinleri Egeria adlı nemften aldığını iddia etmiştir: ve Peru
krallığının ilk hükümdarı ve I kurucusu, kendisi ve karısının Güneş’in
çocukları olduğunu iddia etmiş;
ikinci olarak, yasalarca yasaklanan şeylerin tanrıların da hoşuna gitmediğine
inanılması için uğraştılar.
Üçüncü olarak, törenler, yakarışlar, kurbanlar ve şenlikler
düzenleyerek, bunlarla, tanrıların öfkesinin yatıştırılabileceği inancını; ve
askeri yenilgilerin, büyük salgın hastalıkların, depremlerin ve bireysel
sefaletlerin tanrıların öfkesinden ve bunun da, ibadetin ihmal edilmesinden
veya gerekli törenlerin unutulması veya yanlış yapılmasından kaynaklandığı
inancını oluşturmaya çalıştılar.
Eski Romalılar arasında, insanların, o devlette büyük otorite ve
ağırlık sahibi kişilerce konuşmalarında açıkça alay edilmiş olan, öteki
dünyanın acıları ve hazları hakkında şairlerce yazılan şeyleri inkâr etmeleri
yasaklanmış olmasa da; bu inanç, çoğunlukla aziz tutulmuştur.
Bunlar ve
bu gibi diğer kurumlar sayesinde, toplumun asayişi demek olan amaçlarına varmak
için, sıradan insanların, ters giden işlerini, ayinleri ihmal etmelerine veya
ayinleri yanlış yapmalarına veya yasalara uymamalarına bağlayarak,
yöneticilerine karşı isyan etmeye daha az eğilimli olmalarını; ve tanrıların onuruna
yapılan şenlikler ve spor şölenlerinin şatafatı ve eğlencesiyle hoşnut
edilerek, onları devlete karşı muhalefetten, fısıldaşmadan ve hareketlilikten
alıkoymak için ekmekten başka bir şeye gerek olmamasını sağlamışlardır.
Bu nedenle, o zaman bilinen dünyanın büyük kısmını fethetmiş
olan Romalılar, Roma şehrinde herhangi bir dine müsamaha göstermekten geri
durmamışlardır; meğerki o dinde, devlet yönetimlerine aykırı bir şey olsun;
ayrıca, Tanrı’nın has krallığı oldukları için, ölümlü krallara veya devletlere
biat edilmesini gayrimeşru kabul eden Yahudilerin dini dışında, Roma’da
herhangi bir dinin yasaklandığını da tarih kitapları yazmaz.
İşte böylece görülmektedir ki paganların dini, onların devlet
düzeninin bir parçası idi.]
sh:91-95
Kaynak:
Thomas Hobbes: Leviathan veya Bir Din ve
Dünya Devletinin İçeriği, Biçimi ve Kudreti Leviathan; or the Matter, Forme,
and Power of a Commonvvealth, Ecclesiasticall and Civil trc: Semih LİM,2013,
İstanbul
1 Eumenides ya da
Furialar: Grek-Roma mitolojisinde öç tanrıları.
2
Ceres: Roma dininde bereket tanrıçası.
3Phoibos:
Güneş tanrısı Apollon; güneşin kişileştirilmiş biçimi.
4
Eski Ahit/Tevrat.
5
Sybilla (bkz. AnaBritanrıica, Cilt 19, s. 342).
6
Teomansi: Kendini tanrı kabul etme.
7
“Thumomancy
8 Nekromansi: Ölülerle haberleşerek, gaipten
haber verme, fal bakma.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar