Print Friendly and PDF

PAPA’LARIN TARİH BOYUNCA İSLÂM-TÜRK DÜŞMANLIĞI

Bunlarada Bakarsınız




Hzl: Münir Abdurrahman
PAPA, lâtince «papaz», batı Avrupa ve Anglo Sakson çocuk dilinde «baba», katolik kilisesinin terminolojisinde ise «kutsal baba» demektir. İngilizcesi «Pope», Almancası «Papst», Fransızcası «Pape» dir.
Papalık, katolik kilisesinin hierarşisinde en yüksek makamdır. Kilisenin başı, tacı, hükümdarı ve bütün dünya katoliklerinin başkanı, ruhanî merkezidir.
Tarihi, katoliklere göre, Milâttan sonra 33 37 yıllan arasında yaşadığı tahmin edilen havari Piyer ile başlar, Roma İmparatorluğunun son çözülme devriyle baştan başa Orta Çağı kaplar ve XVII. yüzyıldan sonra gittikçe kuvvetlenen teşkilâtlı bir varlık olarak zamanımıza kadar sürüp gider.
Papalık tarihi, Avrupa ve Bizans tarihlerinden başka, İslâm Türk tarihi ile de, birçok bakımlardan sıkı sıkıya bağlıdır.
Papalık, hemen hemen tâ ilk kuruluşu zamanından 1870’e kadar bağımsız bir devlet sıfatını takınmış ve bu sıfatiyle hemen hemen bütün Avrupa Milletlerinin tarihlerinde mühim roller oynamış, harpler yapmış, krallar devirmiş, kendisi de birçok maceralar geçirmiş, baskı ve hezimetlere uğramıştır. Fakat Papa IX. Pius zamanında (1846 1878) İtalya Krallığı kurulduğu vakit onu tanımak istememiş, yeni İtalyan hükümetinin devlet iddiasından vazgeçmesi yolundaki isteğini reddetmiş, nihayet. İtalyan Generali Kadorna 20 Ağustos 1870’de Vatikan’ı bombardıman ederek Papa’yı teslime zorlamış ve Papalığın devlet sıfatına son vermişti. Fakat Papa XI. Pius’un zamanında (1922 1939) faşist İtalya diktatörü Mussolini ile Papalık devlet sekreteri Kardinal Gasparri arasında imzalanan Lateran Antlaşmasıyla (11/2/1929) İtalyan hükümeti Papalığın toprak bütünlüğünü ve Papa’nın hükümdar sıfatını yeniden tanımış ve İtalya Kral ve Kraliçesi Vatikan’a giderek Papa’yı makamında resmen ziyaret etmiştir.
Fakat bundan sonra Papalık ile İtalyan hükümeti, arasında yeni bir ihtilâf patlak vermiş, Lateran Antlaşması'yla birlikte imzalanan konkordatı (Papalığın devletlerle imzaladığı tanınma Andlaşmalarının resmî adı) Mussolini ihlâl etmiş, nihayet iki yıl sonra yeniden anlaşmaya varılarak Mussolini Papa tarafından resmen kabul edilmiştir. O zamandan beri Papalık ile İtalyan hükümeti sulh içinde yanyana yaşamaktadır.
20 Temmuz 1933’de Almanya ile Papalık arasında bir konkordat imzalanmış ise de, Hitler bunu çiğnemekte gecikmemiş, iktidarının ilk gününden ikinci Dünya Harbinin sonuna kadar, Katoliklerle birlikte Protestanlara da,hiç bir hak tanımamış, her ikisini de ezmiş, çoğu Alman olmak üzere 4000’e yakın din adamını hapse atmış, birçoğunun ölümüne sebep olmuştur. Hitler, müttefiki Mussolini’yi ziyaret etmek üzere 1938’de Roma’ya geldiği vakit, Papa XI. Pius, onu binlerce masum insanın kâtili diye damgalayarak kabul etmek istememiş ve Vatikan’ı kapatarak gösterişli bir şekilde Roma’dan çıkıp gitmişti.
Bugün Avrupa ve Amerika devletlerinin hemen hepsi ve diğer dünya devletlerinin bir kısmı, Papalığın devlet sıfatını tanımışlar, onunla konkordatlar imzalayarak diplomatik ilişkiler kurmuşlardır. Papalığın devletler nezdindeki elçilerine «Nuntius» denir.
Papalık ile diplomatik ilişkiler kurmuş olan devletlerden biri de, Türkiye Cumhuriyetidir. Tarihte ilk defa olarak bir Türk Devlet Başkanı —Cumhurbaşkanı Celâl Bayar— 1958’de İtalya’ya yaptığı resmî ziyaret sırasında Vatikan’a da giderek Papa’yı resmen ziyaret etmiştir.
Vatikan, Roma’nın bir semti olup, yüzölçümü 0,44 km2 dir. Nüfusu, çoğu İtalyan ile İsviçreli olmak üzere, 3000 kadardır. Bu toprak parçası, içindeki Sen Piyer kilisesiyle birlikte, Papalığın mülkü devlet toprağı sayılmakta ise de, kilise herkese açık bulundurulmakta, polis görevi İtalyan polisi tarafından görülmektedir. 
KATOLİKLERE göre Papalık Milâttan sonra 33’de havari Piyer tarafından kurulmuştur. Matheos İncilinde şöyle bir fıkra vardır: «Sen Piyer’sin. Ben kilisemi bu kayanın üzerinde kurmak istiyorum. Öyle bir kilise ki, cehennemin kapıları onu hiç bir zaman zorlayamayacak ve yenemeyecektir. Ve Gök Devletinin anahtarlarını sana bırakmak istiyorum.» Katoliklere göre, İsa Peygamber bu sözü söylediği an, Papalığın doğuş anıdır.
Katolik tarihçilere göre, havari Piyer, Isa Peygamberin ölümünden sonra Filistin’den ayrılarak ilk önce Antakya’ya gitmiş, oradan Roma’ya gelmiş ve oradaki Hristiyan cemaatinin başına geçmiştir. Ve böylece Peygamberin sözünü yerine getirerek Papalığı, yani Hristiyan âleminin ilk merkezini Roma’da kurmuş, Milâttan sonra 33’ten 67’ye kadar Roma Hristiyan cemaatine piskoposluk yapmıştır. Katolikler, Roma'nın merkez olarak öncülük hakkını belirtmek için, havari Piyer’in Neron’un Hristiyanlara zulmü devrinde, 64 ile 67 yılları arasında Roma’da «martyre», yani şehit olduğunu ve hattâ Vatikan’daki Sen Piyer kilisesinin temellerinde 1940’da yapılan kazılar sırasında havari Piyer’in mezarının bulunduğunu ve ona ait kemik parçalarının ele geçirildiğini iddia ederler.
Doğu Hristiyanları —Ortodokslar— havari Piyer’i ilk piskoposlardan biri olarak kabul etmekle beraber, Roma’nın öncülük ve diğer Hristiyan kiliseleri üzerinde üstünlük iddiasını reddederler. Protestanlara gelince, havari Piyer’in Filistin’den çıkıp Anadolu ve Yunanistan’da geziler yapıp dini yaydığım kabul etmekle beraber. Roma’ya geldiğini şüphe ile karşılarlar. Ona atfedilen iki mektubun da sahte olduğu fikrindedirler.
Roma’nın öncülük ve üstünlük iddiası, Katoliklerle Ortodokslar arasında uzun zaman çetin tartışma konusu olmuş, doğu Roma İmparatorluğunun Bizans’ta kuruluşundan sonra, hem eski Roma ile yeni Roma arasında, hem doğu Hristiyanları arasında yıllarca süren kavga ve çatışmalara sebep olmuştur. Havariler zamanından beri Hristiyanlık Akdenizin şu üç merkezinde yayılmış bulunuyordu: Roma, İskenderiye ve Antakya. Roma İmparatorluğunun Devlet merkezini Roma’dan Nikomidya’ya (bugünkü İzmit) nakleden İmparator Diokletian, devlet teşkilâtını yeni baştan kurduğu vakit, kilise de buna uymak zorunda kalmış, daha sonra İmparator Konstantin Bizans şehrini (İstanbul) «Yeni Roma» diye kendine paytaht seçtiği zaman bunda esaslı bir değişiklik olmamıştı. İstanbul o zamanlar Heraklion (Karadeniz Ereğli’si) Mitropolitliğine bağlı önemsiz bir piskoposluktan fazla bir şey değildi. Ama aradan çok geçmeden Hristiyanlık dünyasının' yeni merkezi diye ilân edilince bu bağlılıktan kurtulmak istemiş ve böylece birdenbire «Konstantinupolis Mitropolidi ve İkumenik Patrik» ünvanmı alıvermişti. Bu fuzuli yükseliş öbür ortodoks kiliseleri gücendirmiş, daha eski piskoposluklar buna şiddetle karşı koymuşlardı. Konstantin sülâlesinden gelen papağan imparatorlar, İstanbul kilisesinin yeni statüsünü öbür kiliselere kabul ettirememişlerdi. Ve bu durum imparator I. Theodosos’un zamanına kadar (379 395) devam etmiştir. Nihayet bu imparatorun zamanında toplanan ikinci ikumenik Sinod, İstanbul Patrikliğinin ancak ikinci dereceliğini tanımıştı. Eski Roma yine başta duruyor, öncülüğü muhafaza ediyordu. İskenderiye ile Antakya ve bunlardan sonra kurulan Kudüs Patriklikleri onun arkasından geliyordu. Hepsinden sonra kurulan İstanbul Patrikliğine gelince, bunun nüfuzu o tarihlerde ancak Anadolu ile Balkan Yarımadasının en büyük kısmını kaplıyordu.
Bizans imparatorlarının gölgesine sığınarak Ortodoksluğun merkezi sıfatını kendi kendine takan İstanbul Patrikliği, Papalığın öncülüğünü hiçbir zaman tanımadığı gibi, Papalık da İstanbul Patrikliğinin değil öncülüğünü, fakat ikinci dereceliğini bile asla kabul etmemiştir. İskenderiye Patrikliğine gelince, ancak protesto ederek kabul etmek zorunda kalmış, fakat öncülüğünü ve bağımsızlığım yeniden ele geçirmek umudunu daha birkaç yüzyıl beslemekten geri kalmamıştı. Bu durum hiç değişmeden VII. yüzyıla kadar sürüp gitmişti. En sonunda İskenderiye, Antakya ve Kudüs Patrikleri İstanbul’a eşitlik hakkı tanımışlardı. Papalık ise İstanbul Patrikliğinin ikinci dereceliğini geçici olarak ancak bir defa tanımıştı: İstanbul lâtin işgali altında bulunduğu devirde. Ama o zamanlar İstanbul Rumların elinden çıkmış, doğrudan doğruya Roma’ya bağlanmıştı.
Papalığın Hristiyan, kiliselerine üstünlüğünü, 21 Ekim 1369’da Roma’ya gidip Papa VI. İnnocens’a Türklere bir haçlı sefer açmasını önünde diz çökerek yalvaran ve katolik olan Paleolog sülâlesinden V. Yani ile aynı sülâleden son İmparator XII. Konstantin’den başka, hiçbir Bizans İmparatoru kabul etmemiştir. Ortodoks Patrikler arasında ise, tâ 451’deki Halkidon (Kadıköy) Sinodundan [seçilmis üyelerden olusan topluluk/kurul ] bugüne kadar, Papalığın öncülüğünü kabule ve ona tâbi olmaya tek bir Patrik yanaşmamıştır şimdiki Fener Patriği Athinagoras’tan maada! (*)
( *) Athinagoras’in Papa’ya sığınması ve onun emellerine âlet olmaya can atması, yukarıda adı geçen son Bizans İmparatorlarının o beyhude barınmalarını hatırlatır. Gerçekten de öyledir. Fakat Papa’nın da, sözde kiliselerin birleşmesi perdesi altında kendi özel gayelerinin gerçekleşmesi için Ortodoks Patrikler arasında bugün en zayıfı olan Athinagoras’ı seçmesi, Papalık diplomasinin üzerinde dikkatle durmaya değer bir oyunudur. Papalığın asıl hedefi, Athinagoras’ın bu bitik baş eğişinden yararlanarak onu kendi sinsi amaçlarının kör bir âleti haline sokmaktır. Bu amaçlar ise şöyle özetlenebilir: Yakın ve Orta-Doğu’da Papalığın nüfus dairesini genişletmek; Ortodokslardan boşalan ve daha da boşalacak* olan yerlere konmak; ve —daha ötesi— son yıllarda Moskova Patrikliğiyle dostluk ilişkileri kuran Athinagoras’ı bir köprü olarak kullanmak suretiyle, Sovyetler Birliğinin 100 milyon Ortodoksu arasında dağınık 7 milyon katoliğin durumunu kurtarmak!)
KATOLİKLERİN ilk Papa diye andığı havari Piyer’den bugünkü Papa VI. Paul’a kadar aşağı yukarı 300 kişi, kısa veya uzun sürelerle ve birçoğu Roma'nın dışında olarak Papalık etmişlerdir. Bunların pek çoğu ve hele XI. yüzyıla kadar gelenlerin hemen hemen çoğunluğu, İtalyan değildi; Rum, Yahudi, Suriyeli, Got, Alman, Ispanyol, Fransız ve hattâ Afrikalı asıllı kimselerdi. Bir tane de Ingiliz asıllı Papa vardır: IV. Hadrian (1154 1159). Pek az istisnalarla bu Papaların hemen hepsi böyle bir makamın gerektirdiği meziyetlerden hiçbirine sahip değildi. Papalık sonraları çoğunlukla İtalyan asıllı Piskoposların eline geçmiştir. Fakat bunların da pek çoğu, akrabacılık, tedhiş, zulüm, yağma, rüşvet, fuhuş ve türlü türlü ahlâksızlıklarla dillerde destan olmuşlardır.
Papalık tarihinde bizzat katolik tarihçilerinin bile «Pornokrasi» (fuhşiyat) diye andığı ve tarihçi Kardinal Cesare Baronio’nun saeculum obscurum (karanlık devre) diye adlandırdığı rezalet ve facia dolu bir fasıl vardır ki, Papa VI. Formosus (891 - 896) ile başlar, VI. Stefan  (896 897) ve III. Sergius (904 911) zamanlarında en iğrenç rezaletlere sahne olur ve VII. Giovanni ile (928 931) XII. Giovanni (955 963) ye kadar bütün dehşet ve şenaatiyle devam eder.
Papa VI Stefan, Papalık tarihçisi Kremonalı Luitprand'ın dediği gibi, bütün dünya tarihinin en iğrenç simalarından biri idi. Bu adam sayısız metreslerinin entrikalariyle Papalık tahtına konduktan sonra, dokuz yıl önce ölen selefi Formosus’un mezarını kazdırarak cesedini meydana çıkartmış, Papalık libasını giydirerek Papalık tahtına oturtmuş, duruşmayı yeniden yaptırarak Papaların halkı takdis ettiği sağ elinin parmağını kestirmiş ve dehşet içinde kalan halkın gözü önünde yabancılara mahsus mezarlığa sürüklettirmiş, sonra da Tiber ırmağına atmıştı.
Papa III. Sergius de, eşine nadir rastlanır korkunç bir cânî ve müthiş sefih bir adamdı. Papa olur olmaz ilk işi, iki selefini fecî bir şekilde katletmek olmuştu. Bütün Papalığı süresince metreslerinin elinde kör bir âlet olmuş, onların hatırı için işlenmedik cinayet bırakmamıştı.
Papa XII. Giovanni’ye gelince, bunun zamanında Papalık köşkü Lateran’in bir Genel Ev’e döndüğünü, yukarıda adı geçen Papalık tarihçisi yana yakıla anlatır
Papa Vl. Aleksander —Orta-Çağın en menfur siması meşhur Rodrige de Borjua— canavar ruhlu bir kimseydi. Devrin mütevekkil bir vakanüvisinin de dediği gibi, Borjua gibi bir adam değil Papalığa, kilisede en aşağı bir işe, avlu çöpçülüğüne bile getirilecek kişi değildi. Fakat bu müptezel murabahacı [Kanunun gösterdiği sınırı aşarak aşırı faizle ödünç para veren kimse, tefeci.] , bin türlü entrikalar çevirerek ve kendi cibilliyetinde bir sürü hergeleye pâyeler, kâşaneler vâdederek ve kadınlı, oğlanlı içkili ve eğlenceli ziyafetler çekerek Papalık tahtına konmuş, konduktan sonra da iki sefih oğlu Sezar ve Juan ile iffetsizliği huy edinen kızı Lükreziya ve boy boy piç ve metresleriyle orasını baştan başa bir sefahat yuvasına çevirmiş, İtalya’nın Savelli, Kaetani, Kollona ve Örsini gibi en zengin ailelerini haydutcasına soymuş, birçok damadının, hattâ kendi oğlu, Juan'ın kanına girmiş, gelirlerinden kendisine hisse ayırmayan birçok piskoposu, oğlu Cesar ile birlikte öldürmüş ve nihayet Adriano Kastelli adlı bir kardinal tarafından Sezar ile birlikte zehirlenmiş, oğul kurtulmuş ise de, baba çoktan hakettiği cezayı bulmuştur. VI. Aleksander, adı cinsel patologi kitaplarına örnek diye geçen şirret bir Erotoman idi. En yobaz katolik tarihçiler bile, böyle bir Papa’dan sonra Papalığın nasıl ayakta kalabildiğine hayret etmekten kendilerini alamamışlardır.
Papa III. Paul, Papalığı ötedenberi kemiren Nepotizm illetinin (Nüfuzunu kullanarak akrabalarım kayırmak İlleti) en çirkin örneğini verenlerden biridir. Kendi kızı, devrin en güzel kadını meşhur Ciulia Farnese’nin metresliği hatırı için VI Aleksander’in kardinal yaptığı bu Papa, ondört ile onaltı yaş arasındaki üç torununa kardinal payesi vermiş, damatlarından birini kilisenin en yüksek makamlarından biri olan gonfaloniyerliğe, yani kilise harp bayraktarlığına getirmiştir.
XIII. yüzyılın sonuna kadar Papaların pek çoğu ya katledilmiş, ya zehirlenmiş, ya hapse atılmış, ya da sürgün edilerek kahır ve sefalet içinde ölmüştür. Papalar arasında iffetli ve bilgili kimselerin sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Bu durum 1830’dan bu yana yavaş yavaş değişmeye başlamış, Papalık tahtına VIII. Pius (1829 1830), XIII. Leo (1878 1903), XXIII. Giovanni (1958 1963) ve bugünkü Papa VI Paul gibi cidden kabiliyetli,, kurnaz ve ruhan malûl olmayan Papalar gelmiştir.
Şimdiki Papa VI Paul, büyük Diplomat XII. Pius’un yetiştirmesidir. Çok iyi bir tahsil gördükten sonra onum yanında otuz yıl hizmet görmüş ve Milano Başpiskoposluğuna tâyin edilerek cemaatinin sevgi ve saygısını kazanmıştır. Fakat Papa VI Paul kendini aynı zamanda selefi XXIII. Gioyanni’nin bir devamcısı sayar ve onun bütün monotheist dinlerin birleşmesi yolundaki vasiyetini' yerine getirmeye olanca gücü ile çalışır. Bu uğurda Vatikan’da geniş değişiklikler yapmış, bir yandan Anglikan, öte yandan Ortodoks kiliseleriyle görüşmeler açmış ve—Papalık tarihinde ilk defa olarak— Kudüs’e gitmiş, Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birbirini aforoz ederek ayrıldığı 1054’ten tam 910 yıl sonra, orada —5 Ocak 1964: de— İstanbul Ortodoks Patriği Athinagoras ile buluşarak onunla birlikte aynı kilisede dua etmiştir. 25 Temmuz; 1967’de İstanbul’a gelişi de bu birleşme çabasının yeni bir: hamlesidir.

PAPALIĞIN bugünkü teşkilâtını, 1581 1590 yılları arasında Roma’da hakiki bir hükümdar gibi hüIküm sürmüş olan Papa V. Sixtus kurmuştur. Bunun temeli ilk önceleri yetmiş üyelik Kardinaller Meclisine dayanmaktaydı. Papa’yı kendi içinden seçen bu Meclis zamanımıza kadar öldüğü gibi devam etmiş ve ancak İ958’de Papa XXIII. Giovanni ortadan kaldırmış, yerine üye sayısı —kiliselerin birleşmesi hareketinin ilerideki gelişmelerine göre— artacak yeni bir Meclis kurmuştur. Şimdilik 103 üyeliktir.
Kardinaller Meclisi üç kategoriye ayrılmaktadır:
a)       Kardinal Piskoposlar;
b)       Kardinal Papazlar;
c)       Kardinal Diyakozlar.
Kardinalleri Papa kendi hücresine çekilerek gizlice seçer. Sonra yarı resmî bir merasimle «Kallorta» dedikleri kırmızı renk bir küçük takkeyi, sonra da Sen Piyer Kilisesinde açık bir âyin ile bir kırmızı şapkayı her birinin başına takar. Bu kırmızı şapka, eski zamanlarda ya başa, takılır, ya da sırt arkası asılırdı. Şimdi yalnız açık âyin sırasında kullanılmaktadır. Kilisede açık âyinden sonra gizli bir toplantı daha yapılarak Papa, eski bir âdete uyarak, ağzın açılıp kapanması merasimini yapar, Kardinallerin her birine birer yüzük takar ve tâyin edildikleri Piskoposlukların yerini açıklar.
Yeni bir Papa’yı dünyanın her tarafından gelen Kardinaller seçer. Bu kardinaller toplantısına, kardinaller seçim süresince Vatikan’daki küçük Sixtin kilisesine kapanıp mahpus hayatı yaşamaya zorlandıkları için, «Konklav» .adı verilmiştir ( ). Papa adayının seçimi kazanması, Papa XII. Pius’un zamanından beri (1939 1958) oyların üçte birinden bir fazlasını almasına bağlanmıştır.
Seçim şöyle yapılır: Kardinaller Meclisi üyeleri, bütün seçim süresince Sixtin kilisesinin dar duvarları içinde dış dünyadan tamamıyla tecrit edilir. Kilisenin duvarları dibine herbiri için bir iskemle, bir küçük masa ve bir kemer konur. Kardinallerin böylece kilisenin içinde kapandıkları akşamın sabahında Dekanları bir dua okur ve seçime geçilir. Oylama turları netice vermemişse. Sen Piyer kilisesinin meydanında toplanan halka kilisenin soba borusundan çıkan siyah bir dumanla haber verilir. Çünkü neticesiz oylamanın sonunda oy pusulaları kuru ot ve saman ile birlikte sobaya atılır. Nihayet oylama olumlu sonuç vermişse, o zaman yalnız pusulalar sobaya atılır ve böylece borunun ocağından beyaz duman çıkar. Bu arada yeni Papa’dan başka, bütün öbür kardinaller kemeri çözerler. Kardinallerin dekanı, Papa seçilen kardinalin yanma sokularak seçimi kabul edip etmediğini ve-Papa olarak kendisine hangi adı seçtiğini sorar.
İlk oylama turunda seçimi kazanmış Papa hemen hemen yok gibidir. Seçimlerin çoğu saatlerce, hattâ bazan günlerce sürmüştür. Papalık tarihinde en uzun süren seçim —yanılmıyorsam— Papa V. Martin’inkidir. Roma’da değil, Konstanz konsilinde 1417’de yapılan bu seçim, ancak kırkbeşinci toplantıda sonuçlanmıştı. Ve Papa bir süre Mantua ve Florenca’da kaldıktan sonra, Roma’ya ancak 1420’de girebilmişti.
Yeni Papa’ya Papalık libası giydirilirken Kardinal Diyakozların en yaşlısı Sen Piyer kilisesinin dış mihrabına çıkarak şu lâtince cümleyi bağırır:         «Anuntio vobis-gaudium -mağmum, habemus Papam».
(Size büyük bir müjde vereceğim, bir Papamız var).         
Bundan sonra Papa mihraba çıkarılır ve meydanda toplanan halkı selâmlar. Bunu da iki merasim daha izler: Papa’nın tac giyme merasimiyle (Papa’nın başına tacı yine Kardinal Diyakozların en yaşlısı takar) kendi Piskoposluğumu! kilisesi olarak Lateran kilisesinin Papa’ya verilmesi merasimi.
Papa'nın resmî ünvanı şudur: «Roma Piskoposu, İsa’nın Vekili, Havarilerin halefi, Dünya kilisesinin «Pontifex Maximus»u (en yüksek reisi), Doğu Patriği, Roma vilâyetinin Başpiskoposu ve Mitropolidi, Din Devletinin Hükümdarı». Hitap ünvanı ise şöyledir: «Zatı Akdesleri» veya sadece «Kutsal Baba».
PAPALIĞIN saray teşkilâtı, kilise dilinde «Congregation» denen oniki Bakanlıktan kuruludur. Bu kongregasiyonların ilk üçüne Papa’nın bizzat kedisi başkanlık eder. Diğer dokuzunun başında birer Kardinal bulunur.
Bu kongregasiyonlar sırasiyle şunlardır:
1.         Suprema Sacra Congregazione del Sant'Offizio. 1542’de Papa III. Paul’un zamanında kurulan bu divan, bütün dinsel meselelerin en yüksek merciidir. Katolik itikat ve ahlâkının bozulmamasına nezaret eder ve irtidat, itizal ve mukaddesata karşı saygısızlıkla ilgili bütün konuları karara bağlar.
2.         Sacra Congregazione Concistoriale. 1588’de Papa V. Sixtus tarafından kurulmuştur. Kardinaller Meclisinde görüşülecek meselelerin dosyalarını hazırlar ve Katolikliğin yayılıp yerleştiği yerlerde yeni piskoposluklar ve ruhanî daireler açar. Doğu kiliseleri ve »Propaganda Fide» ile ilgili olanlar hariç, bütün piskoposlukların merciidir. Piskoposlarla Papalık memurlarının ve göçmenlere papaz tâyini hususları da vazifeleri arasındadır.
3.         Sacra Congregazione per la Chiesa Orientale. Papa IX. Pius’un 1862’de çıkardığı bir kanunla kurulmuş olan bu divan, Papa’yı Baş olarak tanıyan, fakat âyinlerini Doğu Ortodoks kilisesinin usulüne göre yapan bütün Hristiyan cemaatların merciidir. Papa XI. Pius, 6 Nisan 1930’da, buna katolik Ruslara mahsus olmak üzere bir şube ilâve etmiştir.
4.         Sacra Congregazione della Disciplina dei Sacramenti. Papa X. Pius’un 1908’de kurduğu bu divan, doğrudan doğruya Papa ile usul divanının yetkisine bağlı işlerin dışında, yedi takdis âyiniyle ilgili bütün kanunî meselelerin merciidir. Evlenmelerin yapılmasıyla yapılmaması ve evlenme muaflığı meselelerini karara bağlamak ile de görevlidir.
5.         Sacra Congregazione del Concilio. 1564’de Papa IV. Pius zamanında kurulan bu divan, ilk önceleri Trient ruhanî meclisi kararlarını tatbik ve tefsir etmekle görevliydi. Bugün her şeyden önce Papaların dekretlerine göre ruhban sınıfıyla halkın riayet etmeleri gereken disiplin kaidelerini karara bağlar. Aynı zamanda Catechisme, yani dinsel öğretimi de plânlaştırır.
6.         Sacra Congregazione dei Religiosi. Papa V. Sixtus’un 22 Ocak 1588 tarihli karariyle kurulmuştur. Tarikatlar, konkregasiyonlar ve üçüncü derecedekiler de dahil, her çeşit dinsel cemiyetlerle ilgili meselelerin tetkik ve tanzimiyle görevlidir.
7.         Sacra Congregazione de Propaganda Fide. Papalığın genel propaganda merkezidir. 1622’de Papa XV. Gregor tarafından kurulmuş, fakat o zamandan beri çok genişletilmiş, şube ve kolları dünyanın hemen hemen her tarafında yapılmıştır. Görevi Katolikliği yaymaktır. Papalık kongregasiyonlarının en genişidir. Bütçesi de en dolgun olanıdır. Teşkilât kadrosu gizli tutulmaktadır. Dünyanın neresinde katolik varsa, orada bunun bir şubesi veya hiç değilse bir temsilcisi yardır. Bu bir papaz, bir öğretmen, bir keşiş ve hattâ bazı yerlerde bir tüccar da olabilir.
8.         Sacra Congregazione dei Riti. Papa V. Sixtus’un bir kurumudur (22 Ocak 15881. Âyin, ibadet, azizler sırasına geçirme ve kutsal emanetleri muhafazaya ait bütün hususların merciidir.
9.         Sacra Congregazione Ceremoniale. Papalığın teşrifat ve protokol dairesidir. Bu da aynı tarihte ve aynı Papa tarafından kurulmuştur. Papalık sarayındaki bütün dinsel ve laik merasimi, her şeyden önce Papa ile Kardinallerin katıldığı merasimi hazırlar. Aynı zamanda Papayı ziyarete gelen hükümdarların, devlet başkanlarmın, elçi ve diplomatların kabul resimlerini tanzim eder.
10.      Sacra Congregazione degli Affari Ecclesiastici Straordinari. Papa VII Pius’un 19 Temmuz 1814 tarihli dekretiyle kurulmuştur. Devlet Sekreteri Kardinale bağlıdır. Yeni piskoposluk dairelerinin açılması işi ile uğraşır, Konkordat imzalanan devletlere piskopos tâyin eder ve konkordat ile ilgili bütün hukukî konu ve dâvaları muza,kere ve intaç eder.
11.      Sacra Congregazione dei Seminari e delle Università degli Studi. Paaplığm Millî Eğitim Bakanlığıdır. Kurucusu yine Papa V. Sixtus’tur. Bütün katolik Üniversite ve Seminerlerin en büyük merciidir.
12.      Sacra Congregazione della Reverenda Fabbrica di San Pietro. îlk önceleri Papa VII. Klemens (1523 1534) tarafından kurulan, Papa Vili. Klemens (1592 1536) tarafından genişletilen ve nihayet Papa XIV. Benedikt'in 1751’de kongregasiyon payesine çıkardığı bu daire, Sen Piyer kilisesinin mülklerini idare ile görevlidir.
 Üç Derecelidir
1.         Sacra Paenitentieria Apostdlica. XII. yüzyıldan kalmadır. Fakat Papa XIV. Benedikt 1744’de yeniden teşkilâtlandırmış, Papa XI. Pius ise 1935’de son şeklini vermiştir. Bu divan, tövbe, günah çıkarma ve müsamahaya ait bütün işlerin duruşma merciidir. Papalık Ceza Başhâkimi Kardinalin başkanlığı altındadır. Büyük Paskalya haftasının Çarşambasından Cumartesi gününe kadar Sen Piyer kilisesine dua etmeye gelenler, bunun önünde diz çökerler. O da uzun bir tövbe asasını bunların omuzuna değdirir.
2.         Suprema Tribunale della Segnatura Apostolica. XIII. yüzyılda kurulduğu söylenen bu mahkeme, Papalığın en yüksek adalet otoritesidir. Kararları kesindir; istinaf edilemez. Papa X. Pius 1908 ile 1909’ da bunu yeni baştan teşkilâtlandırmıştır.
3.         Sacra Romana Rota. Din ve kilise ile ilgili bütün dâvaların Temyiz Mahkemesidir. Papa XIV. Benedikt tarafından 1747’de kurulmuş, 1908’de Papa X. Pius tarafından genişletilmiş ve tamamlanmıştır.
Papalık hukuk dairesinde görevli Avukatlar bulunduğu gibi, dâvâlı ve davacılar isterlerse kendilerine katolik avukatlar arasında avukat seçebilirler. Mahkeme kararları, gerekirse, Papa ve İtalya Adalet Bakanlığı tarafından tasdik edildikten sonra, Vatikan’ın dışında İtalya hükümetinin savcıları tarafından icraya konulur.
Papalık, katolik din akideleriyle ilgili dâvalarda tam bir kaza bağımsızlığına sahiptir.

PAPALIĞIN buraya kadar saydığımız geniş saray teşkilâtından başka, idare ve hükümet cihazı olarak birer Bakanlık seviyesinde daha dört dairesi vardır. Sırasıyla şunlardır:
1.         Cancelleria Apostolica. Bu kançılaryaya, OsmanlI İmparatorluğunun BabIâli’sindeki «Mektubi Kalemi» veya II. Abdülhamid zamanındaki Yıldız Sarayındaki "Başkitabet" makamı diyebiliriz. İlk kuruluşu IV. yüzyıla kadar iner. Papalığın uzun zaman tek dairesi idi ve bütün daireler bundan gelişerek meydana gelmiştir. Kançılar rütbesinde bir Kardinalin başkanlığı altındadır. Ödevi, Papa'nın «Bulle» denen emirnamelerini, Azizler sırasına geçirme dekretlerini [emirname, kararname, hat, ferman,] ve Papa ile çeşitli kongresiyonların her türlü evrakını kaleme almak ve sevketmektir.
2.         Dataria Apostolica. Dataria deyimi, lâtince «data» Fransızca «date» (gün, tarih» sözünden gelmedir. Bunun bizim dilimize en doğru çevirisi, «mühürdarlık» dır. Eski zamanlarda Papalık evrakı, Papa’dan başka, bir de özel olarak bu ödevle görevli bir memur tarafından da imzalanırdı. îlk defa olarak Papa V. Martin (1417 1431) zamanında rastlanılan bu pek önemli ve nazik daire, «Datar» denen bir Kardinal tarafından idare edilmektedir. Ödevi doğrudan doğruya Papa’ya ait pek mahdut sayıdaki imtiyaz haklarını dağıtmaktır. Datar bazı «Bulle» leri de imzalar.
3.         Reverenda Gamera Apostolica. Papalığın «Mal Müdürlüğü» dür. Bu dairenin başında bulunan Kardinal, eski zamanlarda pek önemli roller oynamış, nüfuzunu kullanarak akrabalarını kayıran Papalar zamanında büyük suiistimal ve yağmalara âlet ve vasıta olmuştu. Bugün Papalık makamına ait mal ve mülkleri idare etmekte ve ancak Papalık makamının münhal olduğu zamanlarda önemli bir rol oynamaktadır.
4.         Segreteria de Stato. Devlet Sekreterliği, yani meselâ Birleşik Amerika’da olduğu gibi, Dışişleri Bakanlığı. Papalığın bu devlet dairesi en çok ortada gözükenidir. Akrabacılığın hâkim olduğu eski zamanlardan, hususiyle Papa V. Martin’den bu yana, birçok değişiklikler geçirdikten sonra, Papa X. İnnosanz’ın zamamndanberi başında bulunan Kardinalin, yani Papalık Dışişleri Bakanının, Papa ile akrabalığı olmaması şarttır. Papa X. Pius bu daireyi 1908’de daha da genişleterek üç şubeye ayırmıştı:
a)         Affari Straordinari (Olağanüstü İşler),
b)        Affari Ordinari (Carî işler),
c)         Brevi Apostolici (Papalık beratları) şubeleri.
Papalık Dışişleri Bakanlığında, bunlardan başka, iki şube daha vardır :
a)         Segretaria dei Brevi si Principi.
b)        Segretaria della Lettere Latine.
Birincisi Hükümdarlara, bugün daha ziyade hanedandan gelme prenslerle eski asilzadelere ve Devlet Başkanlarına verilen beratlara ait işleri görür. İkincisi, bulle, direktif, buyurultu, tebliğ, elyazılan ve buna benzer Papalık evrakını tanzimle görevlidir.
Bütün dünya memleketlerindeki Papalık Elçileri, tıpkı diğer devletlerinki gibi, doğrudan doğruya Papalık Devlet Sekreterliğine bağlıdır. Bu Devlet Sekreterliği aynı zamanda, ödevini yukarıda belirttiğimiz Propaganda Fide dairesiyle de işbirliği yapar.
PAPALIĞIN idare ve hükümet cihazında çeşitli ödevlerle görevli daha 11 daimî komisyon faaliyet halindedir:
1.         Commissione Pontificia  per gli Studi Biblici. İncil araştırmaları için.
2.         C. P. per la interpretazione autentica del Codice di Diritto Canònica. Kilise Hukukunun tefsiri ile ilgili İdarî işler komisyonu.
3.         C. P. per la redazione del Codice di Diritto Canonica Orientale. Doğu kilisesinin kanonik (ruhani) hukukunu kaleme alma komisyonu.
4.         Abbazia di San Girolamo per la revisione ed emendazione della «.Vulgata». Benediktin tarikatinden San Girolamo’nun halk dilinde kaleme aldığı «Vulgata» Metinleri» nin yeniden gözden geçirilmesi ve tashihi komisyonu.
5.         Pontificio Comitato de scienze storiche. Papaliğın tarihsel Bilim Komitesi. 1954’de Papa XII. Pius tarafından kurulmuştur. Milletlerarası tarihsel bilimler (Comité international de Sciences historiques) nezdinde Papalığı temsil eder.
6.         Commissione Pontificia de Archeologia Sacra. Hristiyan arkeolojisi komisyonu.
7.         C. p. centrale per l’arte sacra in Italia. İtalya’daki Hristiyan san’atı komisyonu.
8.         C. p. per la cinematografia, la radio e la televisione, Filim, radyo ve televizyon komisyonu.
9.         Commissione cardinalizia per ile Santuario di Pompei, Pompey’deki Meryem Ana mabedi komisyonu.
10.      Opera Pontificia per la preservazione della fede e per la provvista di nuove chiese in Roma. Roma’da kilise koruma ve yapım komisyonu.
11.      Commissione permanente per la tutela dei monumentì storici ertistici della Santa Sede. Papalığa ait tarih ve san’at anıtlarının korunması komisyonu.
12.      Commissione Araldica per la Corte Pontificia. Papalık sarayı Arma işleri komisyonu.
PAPALIĞIN iki özel teşkilâtı daha vardır ki, birine «Kapela», öbürüne «familya» adı verilir. Birbirinden ayrıdır. «Cappella Pontificia» Papa’nın büyük âyinlerine katılanları içine alır:
a)         Kardinaller Meclisini,
b)        Devlet Sekreterlerini,
c)         Tac Asistanlarını.
Yani Patrikleri, Başpiskoposları ve «Asistente al Soglio» şeref titrini taşıyanları;
Sonra «Famiglia» ya mensup yüksek rütbe sahiplerinden çoğunu;
Kolonna hanedanından Papalık’ta vazifeli tac asistanı prensleri;
Kutsal Roma kilisesinin viz kamerlengo’sunu (Papanın oda hizmetçisi kardinalin yardımcısı);
Papa'nın Baş Musahibini;
Hazinedarını;
Ve nihayet kongresiyonların sekreter yardımcılarım,. «Rota Romana» nin dekanını, Sekreterlik müşavirlerini, Papalık protonotar’larını, Papalık Avukatlarım ve Papalık dışında seçilmiş birtakım mümtaz şahsiyetleri.

Bu Teşkilât 'Vatikan’ın Papa’ya en yakın dairesi, çevresi, adından da anlaşıldığı gibi «Papa Ailesi» dir. Başında Papalığın iki saray Kardinali, yani Datar ile Devlet Sekreteri bulunur; ama fiilî bir vazifeleri yoktur; sadece şeref üyeleridir. Bunda en önemli rolü «Maestro di Camera», yani Papalığın Başmabeyincisi oynar: Papalığın bütün kabul resimlerini tertip eder; hususî, fevkalâde ve umumî kabul resimlerine katılanların listesini hazırlar ve ilk iki gruba dahil şahısları Papa’ya takdim eder. Vatikan’ın hütün kabul resimleri programlarıyla davetiyeler, bununla «Prefeetus Cubiculi Segreti Pontificis» in isim ve mühürlerini taşır.
«Famiglia» nın öbür üyeleri şunlardır:
a)         Papa'nın bağış işlerini idare eden gizli Saray Papazı gibi bütün «Camerieri Segreti participante» 1er, yani Sarayda vazifeli mutemet oda hizmetçileri;
b)        Breve sekreteri;
c)         Datar’ın Yardımcısı;
d)        Lâtince muhaberat kâtibi;
e)         «Sacrista», yani Papa’nın şahsî muhafızı (Bu daima Augustin tarikatına mensup din adamları arasından seçilir. Bir vazifesi de, Vatikan devletini Papa’nın vekili olarak temsil etmektir).
Bu teşkilâta Papa V. Paul’un zamanına kadar (1605 1621) İtalyan asilzade ailelerinden pek çok kimseler dahildi. O zamanlar saray daireleri de bugünkünden daha çoktu. O zamandan sonra çevre bir hayli daralmış, asilzadelerin sayısı da azalmıştır. Bugün bu çevreye dahil olanlar arasında Vatikan’da vazifeli birkaç asilzade ile İsviçre şeref bölüğü ve saray muhafız bölüğü subaylarıyla jandarma subayları vardır. Bunlardan başka bir sürü papazlar daha. Bu sonuncular arasında en önemlileri şu üçüdür: Saray «Magister»i, saray vaizi ve Papa'nın özel günah çıkarma papazı. Birincisinin resmî ünvanı «Saray ilâhiyatçısı» dır. Bu da Dominikan tarikatının ileri gelenlerinden biridir. Saray vaizi bir Kapucin keşişidir. Bunun vazifelerinden biri de, Papa ve saray erkânı önünde tövbe ve af vaz’larını okumaktır. Papa'nın günah çıkarma papazına gelince, iç saray ruhanilerinden biridir. Çapa’nın başkanlık ettiği büyük din alaylarında kutsal baba’yı taşıyah sandalyenin önünde yürür.
Yukarıda adı geçen gizli sivil oda hizmetçileri grubundan başka, buna dahil beş oda hizmetçisi daha vardır. Bunlardan çoğu asilzade sınıfına mensup kimselerdir. Öbürleri sosyal hayatta yüksek mevki sahibi zevattır.
Fakat «aile» bunlardan da ibaret değildir. Halk tabakasından seçilmiş beş kişilik bir grup daha vardır. Bunlar ya Papa'nın dış odasında, ya da yüksek memurların yanında hizmet görür. Nihayet şu iki grupla «Papalık Ailesi» nin kadrosu kapanır: Üç «Protonotar» lar grubu ve kiliseye büyük hizmetleri dolayısıyla Papa'nın «Saray Papazı» titri verdiği din adamları grubu.
DOKUZ tanedir:
1.         Accademia Romana di San Tommaso d’Aquino e di Religione Cattolica. Katolik dini için özel bir çalışma ve araştırma enstitüsüdür. 1879’da Papa XIII. Leo tarafından kurulmuştur.
2.         Pontifìcia Accademia déWImmacolata. Yobaz Papa XVI. Gregor’un zamanında (1831 1846) 1835’de kurulmuştur. Bir misyonercilik akademisidir.
3.         Accademia Teologica. İlahiyat fakültesi. Kuruluş tarihi: 1718.
4.         Accademia Liturgica. Âyin ve dinî merasim fakültesi. Voltaire’in de takdir ettiği ileri görüşlü ve bilgin bir Papa olan XIV. Benedikt tarafından 1740’da kurulmuştur.
5.         Pontificia insegne Accademia dei Virtuosi al Pantheon. Kuruluşu: 1542.
6.         Pontificia Accademia Romana di Archeologia. Arkeoloji-fakültesi. Bu da Papa XIV. Benedikt’in zamanında kurulmuştur.
7.         CöUegium Cultorum Martyrum. Katolik tarihçilerin «19. yüzyılın en büyük Papası» diye andıkları XIII. Leo zamanında 1879’da kurulmuştur.
8.         Pontifida Accademia delle Scienze. 17 Ağustos 1603’de Papa VIII. Klemenz zamanında kurulan bu akademi, Papalık akademilerinin en iyisidir.
9.         Pontifida Accademia Ecclesiastica. Papa XI Klemenz tarafından 1701’de kurulmuştur.
Doğrudan doğruya Papalığa bağlı bu dokuz akademiden başka, bugün Vatikan’da bir Gazetecilik Fakültesi, bir rasathane, filim ve televizyon stüdyoları vardır. Fransa, İspanya, Belçika, Amerika gibi birçok memleketlerde de bir sürü katolik üniversiteleri.
PAPALIĞIN kuruluşu ve teşkilâtı hakkında buraya kadar en güvenilir kaynaklara dayanarak verdiğimiz bilgilerden de anlaşıldığı gibi, bugün Papa VI. Paul’ün başında bulunduğu Vatikan, bir kere dinsel bir kurum olarak dünya yüzünde eşi bulunmayan geniş kadrolu ve tam anlamıyla bağımsız kocaman bir varlıktır. Bir devlet olarak ise, yine dünya yüzündeki birçok ufak tefek ve hattâ toprak bakımından kendisinden binlerce defa daha geniş bir takım eski ve tarihî devletlerden bile, daha kudretli bir kurumdur. Ve ekonomi bakımından da imtiyazlı bir devlet! Bir din kurumu olarak İtalya ile daha bir sürü memleketlerde vergi muaflığından yararlanmakta, geniş ve rahat ekonomik teşebbüslere girişmekte ve bu sayede devlet bütçesi, 19. yüzyıldan bu yana daima hatırı sayılır bir artış ile kapanmaktadır. Vatikan’ın İtalya’da ve bir sürü daha başka memleketlerde büyük yatırımları, endüstri iştirakları, işletmeleri ve birçok dünya bankalarında hisseleri vardır. Meselâ şubeleri bizde de faaliyette bulunan «Banka di Roma» gibi büyük malî ve ticarî müesseselerinin hisse senetlerinin çoğu Vatikan’ın elindedir.
Vatikan bugün tek Allah’a tapan büyük dünya dinleri arasında yalnız en iyi, en geniş, en hür ve serbest teşkilâtlısı değil, fakat dünyanın en zengin devletlerinden de biri sayılsa yeridir.


Bu Papa’nın adı İslâm tarihinde geçmemekte ise de, İslâm Tarihi ile doğrudan doğruya değilse bile dolayısıyla ve bir bakımdan pek büyük bir önemle ilgilidir. Peygamberi Zişanımızm irtihali bu Papa'nın zamanına rastlar. O tarihlerde Arap Yarımadasında olup bitenlerden Roma'nın pek haberi yoktu. Papa, selefi I. Gregorius gibi, gözlerini Avrupa’nın kuzey taraflarına dikmiş, katolikliği İngiltere’ye yaymak çabasına sarılmış, bunda başarılı da olmuştu. Fakat zamanın Bizans İmparatoru I. Heraklius’a gelince, Resûlü Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellemin irtihalinden pek kısa bir zaman sonra birdenbire şahlanan İslâm, satvet ve haşmetiyle karşılaşacak ve arka arkaya ağır yenilgilere uğrayacaktı. İslâm mücahitleri, Peygamberin ölümünden ancak iki yıl sonra —634’de— Filistin’i istilâ etmişler, 636’da, Yermuk muharebesinde Heraklius’un büyük bir ordusunu bozguna uğratmışlar ve bütün Suriye’yi fethetmişlerdi. Bir yıl sonra, Kadisiye savaşında, Sasanîlere galebe çalmışlar, dört yıl sonra da, Nehavent gazasında, Sasanî saltanatına son vermişler ve Heraklius’un ölümü yılında Kudüs’ü de fethetmişlerdi. Uç yıl sonra Mısır’a girecekler, 647’de İskenderiye’yi de fethedeceklerdi. Heraklius’un ölüm yılı 641’de Bizans Toros dağlarının gerisine atılmıştı.
İslâm mücahitlerinin Avrupa toprağına ilk ayak basmaları, 652’de Sicilya adasını fethetmeleriyle, bu Papa’nın zamanında olmuştur. Yine bu Papa'nın ilk yıllarına rastlayan Bizans İmparatoru II. Konstant, hükümdarlığının en büyük kısmım İslâmlarla savaşlar içinde geçirmiş, fakat sonunda ümitsizliğe düşerek paytahtı Bizans’tan Roma’ya nakletmek kararıyla Sicilya’ya gitmişti. Fakat kararım tatbika vakit bulamadan Sirküs’te katledilecekti.
Suriye asıllı olan bu , Papa’nın son yıllarında —711’de— Xeres de la Frontera savaşı yer almış, İspanya’da dört yıl önce kurulan batı Got devleti yıkılmış, yerini Endülüs İslâm Devleti almıştı. Bu Papa bütün tarih boyunca 710’da Bizans’a (İstanbul’a) gelen üçüncü ve ondan tam 1257 yıl sonra gelen VI. Paul’dan önce son Papa’dır.
Papalığa seçilmesi için Bizans’ın tasvibini isteyen Papa’ların sonuncusu olan bu Gregorius’un ikinci yılında Tours ve Poitiers savaşı olmuş, âsi Fransa Kralı Şarl Martell, Endülüs’ün Pirene dağlarının ötelerine yayılışını durdurarak Fransa’yı kurtarmıştı (17 Ekim 732’de) .
Romalı asilzadelerin tahta çıkardığı Papa’ların ilki olan bunun ölümünden bir yıl önce Araplar, ilk defa olarak, Roma’nın limanı Ostia’da karaya çıkmışlar ve Roma’ya girerek şehrin bir kısmını yağma etmişlerdi. (Ağustos, 846’da).
Arap tehlikesine karşı Roma’yı tahkim etmiş ve bir donanma inşa ederek, fırtınanın da yardımıyla, Arap gemilerini Ostia’da bozguna uğratmıştı (849).
Bu Papa, Arapların haraca bağladığı ilk Papa’dır. Ve aynı zamanda akrabaları tarafından ilk katledilen Papa da budur. ilk önce zehirlemişler, fakat ölümü gecikince bir çekiç ile işini bitirmişlerdi.
Bu Papa Araplara karşı hem Fransızlardan, hem de Bizans’tan yardım istemişse de, hiçbirinden ses çıkmamış, bundan sonra İtalya’daki prenslerin en güçlüsü II. Vido’yu kendine üvey evlât edinmiş ise de, bundan da umduğunu bulamamıştı. Ölümünden altı yıl sonra, Girit’ten gelen Araplar, Bizans’ın ikinci büyük şehri Selânik’i zaptedeceklerdi.
İslâm’a karşı ilk Hristiyan birliğini kuran Papa’dir. Fakat kendisiyle Tuskumlu Theofilaktos’un komutası altında bulunan bu ordu, Araplar tarafından kuşatılmış ve mağlûp edilmişti (Ağustos, 915’de).
Fransız asıllı ilk Papa’dir, Sevila ve Kordoba (Gırnata) da Endülüs medreselerinde okumuştur. Zamanında Hristiyan dünyasının en büyük bilgini idi.
Araplara karşı Pisa ve Ceneviz ile ittifak kurmuş, müttefik orduların başında bulunarak başarılı savaşlar vermiştir.
Papa VI. Paul’un Fener Patriği Athinagoras ile 1964 de Kudüs’te ve 1967’de İstanbul’da buluşmasına kadar tam 910 ve 913 yıl süren Papalık ile Ortodoks kilisesi arasındaki son «Schisme» (ayrılma), bunun zamanında olmuştur. (16 Haziran 1054). ( )
Bu Papa'nın zamanında İslâm Türk tarihinin en büyük olaylarından biri yer almış, Selçuk hükümdarları Alp Arslan büyük bir Bizans ordusunu Malazgirt'te imha etmiş, İmparator Romanos Dioyenis’i esir almıştı (19 Temmuz 1071), Yine bu Papa'nın günlerinde Norman kralı Kobert Guiscard, Bizans’ın İtalya’daki son üssü Bari’yi zapt ediyordu. Bizans aynı yıl içinde hem doğu’da, hem batı’da yıkıcı bir yenilgiye uğramış, belini bir daha doğrultamayacak şekilde sarsılmıştı.
Kuzey Afrika’da Araplara karşı sefer açmak istemiş, fakat becerememişti.
Bu Fransız asıllı Papa haçlı seferlerin kurucusudur. Selçuklu Türklerle başa çıkamayan Bizans İmparatoru I. Aleksis Komninos (1081 1118) bunu yardıma çağırmış, Papa birinci haçlı seferi hazırlayarak 27 Kasım 1095 de Klermönt’ta toplanan Sinod Meclisinde resmen ilân etmiştir. Papa’nın maksadı Bizans’ı kurtarmak değil, Hristiyanların «kutsal toprak» dediği yerleri ele geçirmek ve Kudüs’ü Müslümanlardan geri almaktı. Godefroi de Bouillon’un komutası altında büyük bir haçlı ordusu Bizans’a gelmiş, Bizanslıların hesabına İznik’i Selçuklulardan geri almış ve sonra İmparatorun yardımıyla Anadolu’ya sarkarak Suriye’ye dalmış, bir ay süren bir kuşatmadan sonra Kudüs’ü zapt ederek (15 Temmuz 1099) Kudüs Lâtin Krallığını kurmuştur. Haçlılar yol boyunca her tarafı alan talan etmekle kalmamışlar, fakat Kudüs’a girerken 100 000 Müslümanı insafsızcasına kılıçtan geçirerek İnsanlık tarihinin en korkunç katliamlarından birini de işlemişlerdir. Haçlılar Suriye ve Filistin’de ele geçirdikleri toprakları üç parçaya bölerek kuzeyde Antakya Prensliğini, ortada Tripolis (Trablüs-Şam) kontluğunu ve güneyde Kudüs Krallığını kurmuşlar ve Halep şehrinin güneyinden Ürdün ırmağının doğusuna kadar (bugünkü Ürdün Melikliği) birçok kuvvetli kaleler inşa etmişlerdir. Kudüs lâtin krallığı, tarihte eşine nadir rastlanan müthiş rezalet, vahşet ve zulüm sahneleri içinde 93 yıl sürecekti. Haçlı seferlerin babası Papa, Kudüs’ün zaptından iki hafta sonra hayata gözünü yumacak ve tarihin hiç bir zaman af etmeyeceği Kudüs katliamının vebalım cehennemine birlikte götürecekti. Papa’yı Türklere karşı yardıma çağıran imparatora gelince, bu gafletini pek pahalıya ödeyecek, haçlıların ağır masrafları altında ezilecek, vergileri alabildiğine artırmak zorunda kalacak, yerli halka Selçukluları aratacak ve bundan başka paranın değerini de düşürerek Bizans’ı dünyanın malî merkezi olmaktan çıkaracaktı.
ikinci haçlı seferi bu Papa’nın hocası ve katolik kilisesinin aziz payesi verdiği büyük Müslüman düşmanı fransız papazı Bernhard de Clairvaux’un melûn eseridir. Sözde Müslümanların Hristiyan zulmünden kurtardığı Edessa’i (Urfa) geri almak bahanesiyle açılan ve Fransız kralı ile Alman İmpratorunun katıldığı bu ikinci haçlı sefer ordusu, 1İ47 yılının başında yola çıkmış, Bizans topraklarından geçtikten sonra 1148 ilkbaharında Filistin’e varmıştı. Fakat Akka’da imparator, Kral, Papa’nın vekili, Kudüs katolik Patriği ve bütün şövalye tarikatalarının şefleriyle her renkten papazların katıldığı bir harp meclisinde seferin asıl hedefi unutulmuş, Islâm kanına susamış yağmacı haçlıların gözü, o zamanlar en parlak devirlerinden birini yaşayan Şam’a dikilmiş ve uzun tartışmalardan sonra Şam üzerine yürümeleri kararlaştırılmıştı, Fakat Suriye Sultanı Nureddin şehri kahramancasına savunmuş, haçlı orduyu beş günde perişan etmiş, Alman imparatoru IH. ,Konrad geldiğine bin kere pişman olarak gerisin geriye memleketine dönmüş, Fransız Kralı da çok gecikmeden aynı yolu tutmuştur. Böylece bir facia ile sonuçlanan ikinci haçlı seferi Müslümanların gözünü açacak, bir Selâhaddini Eyyubî yaratacak ve Filistin ile Lübnan’ın lâtin istilâsından kurtuluşu artık pek gecikmeyecekti.
Alman imparatoru I. Friedrich’i aforoz etmesi yüzünden Papalığı Roma’dan ziyade İtalya ile Fransa'da geçen bu Papa’nın zamanında Bizans İmparatoru I. Manuel Komninos (1143 1180), Selçukluları Anadolu’dan söküp atmak maksadiyle onlarla boy ölçmeye yeltenmiş, fakat Miriokefalon savaşında (1176) ikinci bir Malazgirt yenilgisine uğrayarak Türkleri artık hiç bir kuvvetin yenemeyeceğini itiraf etmek zorunda kalmıştı.
Dört yıl süren Papalığının ancak birkaç ayım Roma’ da geçirmiş olan bü Papa'nın zamanında Bizans’ta lâtinlere karşı büyük bir halk ayaklanması patlak vermiş, imparator I. Andronikos Komninos (1183 1185) lâtinlere tanılan bütün imtiyazları kaldırmış ve Bizans’taki lâtinler katliam edilmişti. Bu olay Ortodokslarla Katolikler arasındaki kin ve nefreti daha da derinleştirecekti.
Sicilya adasını da ele geçirmiş olan Almanya imparatoru I. Friedrich Barbarossa ile âdeta harp halinde bulunan ve Roma’ya hiç bir zaman ayak basmamış olan bu Papa'nın günlerinde Allâh Müslüman kullarına hak ve hidayet zaferlerinin en büyüklerinden birini nasip edecek, hem Kudüs Lâtin Krallığı yıkılacak, hem de 88 yıl sonra Islâm’ın ikinci kutsal şehri Kudüs’te Islâm bayrağı yeniden dalgalanacaktı. Büyük Selâhaddini Eyyubî, Filistin ile Lübnan’ın birçok yerlerini Lâtinlerden kurtardıktan sonra, 4 Temmuz 1187’de, Kudüs Kralı Guy de Lusignan’a karşı Hattin savaşım kazanmış, Kral ile birlikte hemen hemen bütün şövalyelerini de esir almış, üç ay sonra -16 Recep 583’te (20 Ekim 1187)Kudüs’ü feth ve istirdat etmiş ve Lâtinlerin tamamiyle aksine olarak Hristiyan, yahudi hiç kimsenin burnunu bile kanatmamak alicenaplığını göstererek, yalnız Islâm tarihinin değil, fakat bütün dünya tarihinin de ebediyen şeref ve iftihar ile anacağı örnek bir insanlık ve Medeniyet abidesi dikmiştir.
Üçüncü haçlı seferin Papa’sıdır. Bu sefer Avrupa’da zamanın en âdil Hükümdarı Selâhaddini Eyyubî aleyhine en iğrenç bir propaganda ile başlamış, Anadolu bozkırlarında ve Filistin kıyılarında en müthiş bir facia ile sona ermişti. Seferin başı Alman Kayzeri I. Friedrich Barbarossa'nın yüzbin kişilik ordusu, Selçuklu akıncılar tarafından hırpalana hırpalana ancak kırkbin kişilik sefil ve perişan bir kılıçartığı olarak Akka’ya varabilmiş, Kayzerin kendisi Toros dağlarının eteklerinde bir nehirde yüzerken boğulmuştu (10 Haziran 1190). Seferin ikinci başı İngiltere Kralı Arslan Yürekli Rişar, birçok dalavera ve oyunlar oynadıktan ve bir sürü zulüm ve cinayetler işledikten sonra, torbasını haram ganimetler ve Kıbrıs’ın satış bedeli gümüş ve altınlarla ( ) tıka basa doldurduktan sonra, bir gemiye binip def olup gidecek, fakat dönüşte yolunu şaşırarak düşmanlarının eline düşecek, Avusturya ve Almanya’da hapishanelerde sürünecek ve neden sonra Alman Kayzeri VI. Heinrich’e yüklü bir kurtuluş parası ödeyerek serbest bırakılacaktı. Üçüncü haçlı seferin üçüncü başı Fransa Kralı Philippe Auguste’a gelince, Aralan Yürekli’den çok önce sıvışıp gitmiş, Kudüs ve haçlı adını bir daha ağza almamaya yemin etmişti.
Otuzyedi gibi Papalar için çok genç bir yaşta Sen Piyer’in makamına oturan bu İtalyan kontu, seçilir seçilmez hemen dördüncü haçlı seferi hazırlamaya koyulmuş ve nihayet 1203’de muvaffak da olmuştu. Ama bunun başında bulunan Venedik Doku Anriko Dandola, Kudüs’e gideceğine İstanbul üzerine yürümüş, şehri ilkinde 17 Temmuz 1179’da, öbüründe 12 Nisan 1204’te, iki defa yağma ettikten ve üç defa ateşe verdikten sonra, bu harabeler üzerinde İstanbul Lâtin imparatorluğunu kurmuş ve bu elli yedi yıl sürmüştü. Bu haçlı seferi Islâm’ın kılma dokunmamıştı, ama Bizans’ı Anadolu ve Rumeli’ye dağıtarak sarsmış, bu toprakların tarihsel kaderinde yeni bir safha açmış, Ortodokslarla Lâtinlerin arasındaki çukuru alabildiğine derinleştirmişti.
Beşinci haçlı seferin tasarlayıcıdır. Alman Kayzeri II. Friedrich’i buna ikna etmiş, fakat bunun başarısız sonuçlanmasına rağmen, Papa niyetinden vazgeçmemiş, Kayzer’den daha iki defa bir haçlı sefer vâdı koparmış, hattâ İkincisini 25 Temmuz 1225 tarihli San Germano Andlaşmasma da ekleyerek yerine getirilmediği takdirde aforoz hakkını kullanacağına dair bir özel madde bile koydurmuştu.
Bu Papa yukarıdaki Honorius’un akrabası ve izleyicisidir. Bunun zamanında Kayzer Friedrich vâdini yerine getirmiş, fakat denize açıldıktan biraz sonra hastalandığını ileri sürerek geri dönmüş, bunun üzerine San Germano Andlaşmasma uyularak aforoz edilmişti. Bir yıl sonra Kayzer, aforoza rağmen, Kıbrıs’a, oradan Akka’ya gitmiş, orada kendi kendini Kudüs Kralı diye ilân etmiştir. Fakat kısa bir süre sonra geri dönmüştü. -Mogolları Avrupa’dan geri çekilmeye zorlayan Liegnitz savaşı, bu Papa'nın zamanına rastlar (24 Nisan 1241).
Altıncı haçlı seferi hazırlamaya kalkışmış, fakat becerememişti.
Papalığa seçildiği vakit Akka’da bulunuyordu. Roma’ya 27 Mart 1272’de gelmiş, Papa IV. Klemens’in ölümünden sonra, kardinallar aralarında uyuşamadığı için, üç yıl boş kalan Papalık tahtına oturmuştu. Tahtın boş kaldığı yıllar sırasında yapılan yedinci haçlı seferi, bu Papa'nın seçilişinden bir yıl önce başarısızlıkla sona ermiş, Kral Aziz Louis bu sefer sırasında vebadan ölmüştü. X. Gregorius haçlı sefer fikrini yeniden canlandırmak için ömrü boyunca nafile uğraşıp durmuştu.
Portekiz asıllı tek Papadır ve Lyon konsili zamanında. Papa X. Gregorius’un hususî doktoru idi. Birçok bilimsel eserleri vardır. Ama bütün Papalığı zamanında ve sonra haçlı seferler fikrini yeniden hortlatmak için elinden geleci yapmıştır.
Doğu illerinde ve hususiyle Müslümanlar arasında katolikliğin yayılmasına çalışmış ve bu maksadla Paris Üniversitesinde ilk Arap dil ve edebiyat kürsüsünün açılmasını sağlamıştır.
Franziskan tarikatından ilk Papadır. Haçlı seferler fikri bunun zamanında sönmeye başlamıştır. Fransa’da Montpellier ve Portekiz’de Lizbon Üniversitelerinin kurucusudur.
En zalim ve en gaddar Papalardan biridir. Papa olur olmaz ilk işi, selefi V. Koelestin’i tutuklayarak hapse atmak ve işkence yapmalı olmuştur. Dünya yüzünde Papalıktan başka otorite tanımak istememiş, zamanının bütün Krallarına eephe âlmış, onlara âdeta harp ilân etmiştir. Fransa Kralı IV. Philippe ile Ingiltere Kralı I. Eduard arasında 1294’te patlak yeren harp sırasında -yüzyıl harbinin başlangıcıyeni haçlı sefer plânlan ortaya atmış, fakat kimseyi arkasından sürükleyememiştir.
Fransız asıllı bir kunduracının oğludur. Bursa (1326) ile Iznik’in (1329) Osmanlı Türkleri tarafından zaptı bunun zamanına rastlar.
İzmit’in Osmanlılar tarafından zaptı (1337).
Bu Fransız asıllı Papa’nın günlerinde Osmanlılar ilk defa olarak Rumeli’ye geçiyor (1356), Edirne’yi zapt ederek (1357) paytaktı oraya nakl ediyordu.
Bizans imparatoru V. Yani Paleolog bunun zamanında İtalya’ya gitmiş (21 Ekim 1369) ve katolik olmak istemişti. Bu Papa haçlı sefer deliliğini yeniden körüklemeye kalkışmış ve hattâ 9 Ekim 1365’te İskenderiye’ye bir baskın yaparak Müslüman, Hristiyan ve Yahudi 5000 den fazla kişiyi fecî bir şekilde kılıçtan geçiren ve bir çoğunu da gemilere bindirerek esir pazarlarına satan Kıbrıs
Kralı Piyer de Lusignan'ın o tüyler ürpertici cinayetlerini, bir Papalık dekretiyle resmen takdis etmiştir. Bu baskın, 1099’da başlamış olan haçlı sefer rezalet ve vahşetinin son kapanış faciasıydı.
OsmanlIların Meriç savaşıyla (1371) Bulgaristan’ı feth etmeleri.
Kardinal olmamasına rağmen Papalık seçimini kazanmış, aleyhindeki bir kardinaller ayaklanmasını bastırmak için, beşini korkunç işkencelerle astırmıştı. Osmanlılara Sırbistan’ı kazandıran Kosova savaşı bunun ■son yılına rastlar.
Bu Papa’nın ikinci yılında Osmanlılar Tuna’ya kadar bütün Rumeli’yi zapt etmiş, Bizans’ın elinde İstanbul Selanik, More (Peloponisos) ve Mistra despotluğundan başka yer kalmamıştı. Bir yıl sonra Nikbolu (Nikopolis) savaşı yer alacak, Osmanlılar büyük bir Avrupa ordusunu imha edeceklerdi. Yine bir yıl sonra Osmanlılar ilk İstanbul kuşatmasını yapacaklar, fakat Timur’un doğu sınırlarında beliren tehdidi yüzünden çözmek zorunda kalacaklardı. Timur’a karşı yapılan Ankara savaşı, bu Papa'nın ölümünden önceki ikinci yıla rastlar.
Para düşkünü ve akraba kayırıcısı bir Papa. Selefi VII. Innocence’ı katletmiştir. Katoliklerle Ortodokslar arasındaki «şişm»i kaldırmaya boş yere uğraşmıştır. Nihayet Almanya’ya kaçmış, fakat yakayı ele vererek azl edilmiş ve bir kaleye sürgün edilmişti. 1413’de Timur İmparatorluğu çöküyor, Osmanlı devleti yeniden kurulurcasına diriliyordu. Ankara savaşının yarattığı Sultanlık bunalımından faydalanmaya yeltenen Bizans imparatoru II. Manuel Paleolog, babası V., Yani gibi, Batı’ya koşuyor, Roma, Venedik, hattâ Paris ve Londra’da müttefik arıyor, fakat boş elle dönüyordu.
II. Manuel bu Papa’nın üçüncü yılında tahtı oğlu Vn. Yani’ye bırakarak çekilmişti. Yani’nin de parmağıyle 1422’de Osmanlılar İstanbul’u ikinci defa olarak kuşatıyor, fakat bir kargaşalık yüzünden çok geçmeden yine çözüyordu. Yine 1442’de, Selânik Bizans komutanı Türk korkusundan şehri Venediklilere satıyordu.
Bu Papa’nin zamanında Katoliklerle Ortodoksların birleşmesi teşebbüsü yeniden canlanmış ve hattâ bir aralık gerçekleşecek gibi olmuştu, imparator VIII. Yani Paleolog, büyük bir heyetle birlikte İtalya’ya gitmiş, 16 Ocak 1439’da toplanan Floranca konsilinde -kendi halkının çoğunluğunun muhalefetine rağmen-Papa’ya boyun eğmiş, birleşmeyi kabul ve Frenklerin emri altına girmişti. Hattâ 5 Haziran 1439’da imzalanan bir protokol ile iki kilise arasında üç yüzyıldan beri sürüp giden «şişm» ortadan gûya kalkmıştı. O sıralarda monofisist (hıristiyanlar arasında yüzyıllarca süren
mezhep kavgalarına yol çan akidelerden birinin adıdır.  ) ve monothelist Ermeni, Yakubi, Nestori ve Maruni Hristiyanlar da Roma’ya tabi olmuşlardı. Fakat Bizans İmparatoruna yardım vâdmda bulunan Papa, Cenevizlilerle Maearları Osmanlılara karşı bir haçlı sefere teşvik etmiş ise de, Ceneviz donanması Çanakkale’de demir atarak durmuş, Balkanlardan sarkan Macar ordusu ise Varna’ya kadar gelebilmiş, fakat orada yer alan çok kanlı bir savaşta Sultan II. Murad tarafından imha edilmiş, Macar ve Polonya Kralı Vladislav ölü olarak ele geçirilmişti (10 Kasım 1444).
Bizans imparatorluğuna son veren ve yalnız Türkler için değil, fakat bütün dünya için de yeni bir "devir açan İstanbul’un Sultan II. Mehmed tarafından fethi bu Papa'nın zamanına rastlar. Katolik tarihçilerin bilgin, hümanist ve barışsever bir şahsiyet diye anlattıkları bu Papa, İstanbul’un sukutunu haber alır almaz bütün Avrupa Kralarına baş vurmuş, aralarındaki kavgaları bir yana bırakarak Türklere karşı bir yeni haçlı sefer hazırlamaya çağırmıştı.
İspanyol asıllı ikinci Papadır. Bu da tahta oturur oturmaz Avrupa’nın her tarafına heyetler göndererek halkı ve Kralları Türklere karşı haçlı bir sefer için tahrik ve teşvik etmiş, bu maksadla selefinin Roma’da giriştiği geniş imar ve inşaat faaliyetini durdurmuş, bunun yerine bir donanma inşa ederek Ege Denizine yollamış ise de, ne çağrıları bir akis uyandırmış, ne de gemileri bir iş görebilmiştir. O sıralarda Türklere karşı yeni bir saldırıya hazırlanan Macar Komutam Janos Hunyadi’ye elinden gelen yardımı yapmış, kardinalarından en güvendiği ikisini onun karargâhına göndermiş, Hunyadı Belgrad önünde geçici bir başarı kazanınca (22 Temmuz 1456), bunu Hristiyanlığın bir bayram günü olarak kilise dua kitabına eklemiştir. Daha önce, 29 Haziran 1456’da, «Türk Bullu» diye adlandırdığı bir direktifle, Türk ve İslâm düşmanlığının unutulmamasını sağlamak için, kilise çanlarının öğle üstü çalmalarını emr etmişti. Bu emir Avrupa kiliselerinin pek çoğunda halâ yürürlüktedir.
Papalar arasında en bilginlerinden biri olup bir çok eser» sahibi de olan bu Papa, bütün kültür ve hümanistliğine rağmen, Türk düşmanlığından kendini kurtaramamış, bir haçlı sefer için seleflerinin çabalarını devam ettirmiş, bu maksadla Almanya ile Macaristan Krallarını barıştırmış ve hattâ haçlı seferin başına bizzat kendisinin geçeceğini ilân etmişti. Fakat Ankona limanında toplanan küçük Papalık donanması ve birkaç Venedik gemisiyle karşılaşınca ürkmüş ve o andan itibaren haçlı sefer sevdasından vazgeçmiştir. Katolik tarihçilere göre bu Papa, Kusa’lı Nikolaus’un «De Cribratione al Choran» adlı eserini göndermek suretiyle Fatih Sultan Mehmed’i Hristiyan olmayâ dâvete yeltenmiştir.
Osmanlı İmparatorluğuna başkaldırarak devleti yıllarca uğraştıran Arnavut Prensi Skender Bey’i en çok destekleyen, para ve insanca en çok yardım eden Papa budur.
Papalık tarihinin en iğrenç simalarından biri olan bu Franziskan keşişi, bütün ömrü boyunca kalabalık ailesini ve metreslerini servet ve refaha kavuşturmaktan zevk duymuş, erkek akrabalarının hepsini kardinal yapmıştır. Osmanlılar Otranto limanını zapt ettikleri vakit (11 Temmuz 1480) onlara, karşı Papalık donanmasını göndermişti.
Bu da selefinin yolunu tutmuş, metreslerini oğlanlarıyla, hem de Vatikan’ın içinde muhteşem düğün merasimleri tertip etmek suretiyle evlendirmiş, hepsine payeler ve iratlar dağıtmış, torunlarından birini sonraki Papa X. Leo’yu henüz ondört yaşında iken kardinal yapmıştı. 3 Haziran 1490’da Roma’da bir haçlı sefer kongresi toplamış, fakat Fatih Sultan Mehmed’in betbaht Şehzadesi Cem Sultanı, para koparmak için Vatikan’da bir baskı vasıtası ve rehine olarak mahpus tutmayı daha kârlı bulmuştu. Gırnata’nın zaptiyle Endülüs İslâm devletinin Ispanya’daki hükümranlığının sona ermesi bu sefih ve rezil Papa’nın zamanına rastlar (2 Ocak 1492).
Papalık tahtında tam sekiz yıl Tarihin en korkunç cinayetlerini işleyen bu meş’um adamın (bk. Papalar) zamanında, Fatih Sultan Mehmed'in betbaht Şehzadesi Cem Sultan, Güney İtalya’da Kapua’da zehirlenerek talihsiz hayatına gözlerini yummuştur (25 Şubat 1495).
İtalya’da «il terrible» (korkunç) lâğabiyle anılan bu Papa da bir haçlı sefer tasarlamış ve bunun için bir plân hazırlamıştı.
Papalık tahtına oturan bu son yabancı, bir Alman Profesörü ve Kayzer V. Karl ile Erasmus’un hocasıydı. Türkler Rodos’u zapt ettikleri vakit (21 Aralık 1522)
Kayzer ile Fransa Kralını Türklere karşı anlaşarak savaşmaya çağırmış, muvaffak olamayınca Macarlara yardım için bizzat harekete geçmeye yeltenmiş ise de, bütün çabaları boşa gitmişti.
Macaristan’ın fethini tamamlayan Mohaç zaferi (29 Ağustos 1526) bunun zamanına rastlar.
Gedik Ahmet Paşa Arnavutluğun Avlonya limanından Adriatik Denizini geçerek Güney İtalya’da Apulya ' sahillerinde karaya çıkıp Otranto’yu zapt ettikten (11 Ağustos 1537) iki gün sonra Venedik ile bir Savunma Andiaşması, daha sonra Roma’da Papalık, Alman Kayzer’i V. Kari, Avusturya Kralı I. Ferdinand ve Venedik arasında Türklere karşı bir «kutsal ittifak» Antlaşması imzalamıştı. Papalıkta bir bayram havası esiyor, herkes. V. Karl’i İstanbul'daki İmparatorluk tahtında sayıklıyordu! Ama aradan çok geçmeyecek, Türk donanması Preveze savaşında büyük bir zafer kazanacak, «kutsal ittifak» dağılacak, Venedik ise Türklerle ayrı bir Sulh imzalamak zorunda kalacaktı.
Bu Papa da Türklere karşı İspanya ile Venedik arasında bir yeni «kutsal ittifak» imzalamıştı (20 Mayıs 157İ). İnebahtı (Lepanto) savaşı bu Papa'nın son yılına rastlar (7 Ekim 1571). Papa bu olayın hâtırası için katolik dua takvimine bir gün ayırmış, bunu sonradan Papa XIII. Gregorius «tespih yortusu» diye adlandırmıştı. Katolik kiliselerinde hâlâ kutlanmaktadır. Ama Papa'nın sevinci pek uzun sürmeyecek, bu «Kutsal ittifak» de öbürlerinin akıbetine uğrayarak dağılacak, Venedik Türklerle yine ayrı Sulh yapacak ve aşağı yukarı dört yüzyıl (1195 1573) Lâtinlerin elinde kalan Kıbrıs’tan da kovularak bütün ada feth edilecekti (2 Ağustos 1571). Böylece Kıbrıs 1878’e kadar Osmanlı İmparatorluğuna bağlı kalacak ve bir istikrar ve sükûnet devrine kavuşacaktı.
Bu Papa da Türklere karşı bir «kutsal ittifak» kurmak için yıllarca uğraşmış, fakat bir sonuç alamamıştı.
Bu Papa Türk tehlikesini ileri sürerek Fransa ile İspanya arasında arabuluculuk etmiş ve aralarındaki harbe son verdirerek bunlara Achen Sulh Andlaşmasını imzalatmıştı. Girit’te Kandiye kalesinin de zaptiyle bütün adanın Venedik idaresinden Türk hükümranlığına geçmesi, bu Papa’nın zamanına rastlar (6 Ağustos 1669).
Seksen yaşında Papa olan bu adam, damadı Kardinal Paluzzi’yi üvey evlât edinmiş ve her şeyi onun elinde bırakarak soygunlarına göz yummuştur. 1673’de Dinyeper nehri kenarında Hocin’te, bir yıl sonra da Lemberg şehri dolaylarında Türklere karşı geçici başarılar elde eden Polonya Kralı Yovan Sobieski’ye «Kuzeyin Arslanı» titrini vererek pohpohlamış, bir süre sonra, Alman Filozofu Leibniz ile birlikte Fransa Kralı XIV. Lui’ye başvurarak onu Türkleri Avrupa’dan çıkarmaya çağırmıştır.
Bu Papa da hemen hemen bütün zamanını Türklere karşı harp plânları hazırlamak ve ittifaklar kurmakla geçirmiştir. 18 Nisan 1683’de Yovan Sobieski ile Alman Kayzeri I. Leopold arasında yeni bir ittifak meydana getirmiş ve buna elinden gelen her türlü yardımı yapmıştır. Birkaç ay sonra -12 Ağustos 1683’teSobieski ile Prens Kari Von Lothringen’in komutası altındaki yeni ittifak: ordusu, Viyena’yı kuşatan Türk birliklerine saldırarak kuşatmayı çözmeye zorluyordu. Papa, bunu Hristiyanlık dünyasına «dünya tarihinin en parlak zaferlerinden biri» diye bildirmiş ve o günün hâtırası olarak katolik yortularına bir yenisini katmıştı. Bundan bir yıl sonra -6 Mart 1684’teyine Papa'nın arabuluculuğu ve gayretiyle Almanya, Polonya ve Venedik arasında Türklere karşı yeni bir ittifak kuruluyor, devlet İkinci Mohaç savaşında Macaristan’ı kayb ediyor, Belgrad’ta (6 Ağustos 1688) ve Niş savaşında (24 Ağustos 1689) ağır kayıplar veriyordu,
Prens Eugen’in Zenta’da Türklere karşı saldırısı (11 Ağustos 1697) bu Papa'nın zamanına rastlar.
1715’te Türk-Venedik harbi yeniden başlayınca bunun teşvik ve gayretiyle Kayzer Venediklilerin imdadına koşmuş, Prens Eugen Peterwardein savaşında (5 Temmuz 1716) üstün gelerek Belgrad’ı zapt etmişti (16 Temmuz 1717). Katolik tarihçiler bu Papa’yı «en büyük ve en başarılı Türk düşmanlarından biri» diye över.

İŞTE İslâm’ın zuhurundan Osmanlı İmparatorluğunun gerileme devrine kadar adı İslâm-Türk tarihinde geçen Papa’ların tam listesi! Ne hazin bir liste, değil mi? Fakat değil yalnız bunlar arasında, Papalığın ilk kuruluşundan bugüne dek, anti-papalar da dahil, ve değil yalnız Müslüman Milletlere karşı, fakat kendi otoritelerinin dışında kalan bütün dünya milletlerine karşı da, en küçük bir sempati, en iptidaî bir insanlık duygusu gösteren tek bir Papa çıkmamıştır -tâ birinci yüzyıldan yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar ve tâ havari Piyer’den Papa XXIII. Gioyanni ( ) ile şimdiki VI. Paul’a kadar!
Ne hikmet, ne keramettir bu çok gecikmiş, sel sel kanlara, yığın yığın harabelere ve dağ dağ istirap ve felâketlere mal olmuş bu anî tahavvül acaba?
Papalığın kendi tarihçilerinden derleyerek ve çok müsamahalı davranarak çıkardığımız şu harp ve darp, şu cinayet, melânet ve husumet taşan icraat listesi karşısında, dünyanın neresinde Allah’ın hangi kulu, Papa’ların birdenbire şeytan kılığından çıkıp insan görünüşüne büründüğüne inanacak, «kutsal baba» nın ağzından çıkan söze kulak asacak, onun samimilik ve dürüstlüğüne bel bağlıyacaktır?
Evet, Papa’lar Roma’da muhteşem saraylar, pırıl pırıl mabetler kurmuşlar, Vatikan’daki hâzinelerini dünyanın altın ve mücevherleriyle tıka basa doldurmuşlar fakat insanlık Tarihine kanlı sayfalar, zulüm ve irtica rezaletleri, nefret ve intikam müsibetlerinden başka hiç bir şey getirmemişlerdir. Yüzyıllar boyunca hem batı, hem de doğu milletlerini birbirine katmışlar, her yeniliğe karşı koymuşlar, enkizisyonlar yaratmışlar, Galile’leri, Kopernik’leri aforoz etmişler ve hele o akla sığmaz ve hiç bir müteddeyin adamın vicdanında asla af kabul etmez o sıra sıra haçlı seferleriyle, durup dururken dünyanın medeniyet yatağı parçasını ikiye bölmüşler, batı ile doğu arasında izi kolay kolay silinmeyecek derin düşmanlık, şüphe ve nefret tohumlarını serpmişlerdir. Papalık tarihi, insanlık tarihinin silinmez lekesidir.
Allah, hangi din ve mezhepten olursa olsun, dünya yüzündeki bütün milletleri Papa’ların şerrinden korusun!

Kaynak: Münir Abdurrahman, PAPA’LARIN Tarih Boyunca İslâm-Türk Düşmanlığı, Yağmur Yayınları : Eylül 1967, İSTANBUL

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar