ANLAMAK İÇİN GÜL
LXVI
Bugün, neşe günü, bu yıl, gül
yılı;
halimiz - ahvalimiz iyi,
iyi olsun, hoş olsun gülün de
hali, ahvali.
Güle, sevgilinin gül bahçesinden
yardım geldi;
artık gözlerimiz, gülün zevalini
görmez.
Gülün debdebesinden,
letafetinden, yetişip gelişmesinden
nerkisin gözleri sarhoş olmuş,
bahçe ağzını açmış, gülüyor.
Süsen ağzını açmış da selvinin
kulağına
bülbülün aşkına ait sırlar
söylüyor,
gülün güzelim huylarını anlatıyor.
Gül, bize yardım için elbisesini
yırtarak koştu geldi,
biz de ona kavuştuk da o yüzden,
neşeyle elbisemizi yırtıyoruz.
Gül, bir âlem ki bu âleme
sığmıyor;
hayal âlemi bile gülü hayal
etmeye dar geliyor.
Gül dediğin kim?
Akıl bahçesinden, can bağından
gelmiş bir haberci.
Gül dediğin de ne?
Asıl gülün, solmıyan, dökülmiyen
gülün
ululuğunu bildiren bir şeyceğiz.
Gülün eteğini tutalım, ona yoldaş
olalım da
oynıya - güle gülün aslına, zevalsiz gül
fidanına gidelim.
Gülün aslı, zevalsiz gül fidanı,
Mustafâ'nın terinden bitmiş,
lûtfundan meydana gelmiştir;
o ulunun yüzünden yeni ayken
dolunay haline gelmiştir gül.
Siz, gülün yapracıklarını
koparırsınız… amma
yeniden yeniye can verirler ona, diriltirler
onu,
yeniden yeniye kol - kanat ihsan
ederler güle.
Baharın davetine nasıl icabet
etti gül, seyret de gör;
hani ölmüş, yok olmuşken o dört kuş da
Halil'e koşup gelmişti ya, tıpkı
onun gibi.
Sus hoca, dudağını açma,
gülün gölgesinde otur da
gonca gibi dudak altından,
gizlice gülümse.
LXVII
Üstünlükleri elden kaçırmakla ne
de ziyana düştü;
yazık nefsimize; vesileleri
bozdu,
fırsatları kaçırdı - gitti;
eyvahlar olsun canımıza.
Bütün kabilelerin övüncü olan o
candan ayrıldım da
kayalar bile halime acıdı, bana ağlayıp
inlemiye koyuldu.
Ayrılığım, Turdağı'yla Safa
tepesine
bir an bile yükletilse depremlere
uğrarlar, yıkılıp giderler.
İçimizdeki aşkın kıvılcımları
belirse
bizi kınayanların tümünü yakar -
kavurur.
Güzelliğinden bir zerre bile
yeryüzüne vursa
hiçbir çöl, korkulu olmaz
kervanlara.
Yüceliği gönlü aydınlatan,
vuslata da,
her yüce kişinin anlayamıyacağı
nûra da andolsun;
Apaçık söyliyemediğim,
ancak kinaye yollu anlatabildiğim
o aramızda geçen gizli şeylere,
güzelim işlere andolsun;
Gönlünden hiç mi hiç çıkmıyan,
fakat dilimle söylemiye de imkân
bulunmıyan cömertliğe,
verdiğin nimetlere andolsun;
Bütün dileklerimize
kavuştuğumuzu,
bütün isteklerimize eriştiğimizi
apaçık gösteren parlak bir
vuslata erdir bizi.
Ağlamaktan gözlerim öyle
kızarmış,
öyle şişmiş ki bu gözlerle
hiçbir konuğu ağırlamıya gücüm -
kuvvetim yok.
Kapısının eşiğindeki topraktan
bir avuç toprak dilerim ki
sürme gibi gözlerime çekeyim de
gözlerimi ışıklandırsın, aydın etsin.
Tebriz'in bütün toprağı böyle bir
toprak mı; imkân mı var buna?
Ben canın tıpkısıyım diyen beden,
olmaz olsun.
Efendimiz, sahibimiz Şemseddîn,
yaşadıkça yaşasın, vâr olsun;
boynunda haklan var,
işimi - gücümü ancak , o başarır
benim.
Kaynak: Mevlânâ
Celâleddin,Dîvân-I Kebîr, Hazırlıyan : Abdülbâkiy Gölpınarlı,, İstanbul Remzi
Kitabevi, 1957, İstanbul —C:II, sh:
376-378
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar