AZERBAYCAN BİBİ HEYBET TÜRBESİ’ NİN TARİHİ
Azerbaycan
Bibi Heybet Türbesi’ nin Tarihi
Hakime
Hanım, dokuzuncu asrın başlarında yaşamış, İmam Rıza’nın (aleyhisselâm) kardeşi
olmasından ötürü takip edildiği için Azerbaycan’a sığınmış, burada tanınmasın
diye, “Heybet’in bibisi” adı ile yaşamaya mecbur olmuştur. Vefatından sonra
defnolunduğu yer, türbeye çevrilerek şöhret bulmuştur.
Tanınmış İslam alimi Allame Muhammed Bagir Meclisi (Vefat: Hicri 1111) de
“Biharul-Envar” adlı değerli eserinde Hakime Hanım’ın (aleyhisselâm) İmam Musa
Kazım’ın (aleyhisselâm) kızı olduğunu ve onun Bakü şehri etrafında defnedildiğini
bildirmiştir.
Bu
mukaddes mekan ve güzel mimarlık kompleksi 1936 yılında Sovyet rejimince
yıkılmış, Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra cumhurbaşkanı Haydar
Aliyev’in teşebbüsü ile 1998’de yeniden inşa edilmiştir.
İmam
Musa ibni Cafer’in (aleyhisselâm) kızlarından biri Azerbaycan’ın başkenti olan
Bakü şehrinin girişinde defnolunmuştur.
Bu hürmetli hanım
tarihi kaynaklarda “Fatime” adı ile kayda alınmış, mübarek mezarının üzerinde
ise “Hakime” yazılmıştır.
Hadisçiler,
tarihçiler, sîre yazanlar, soybilimciler Hazreti İmam Musa ibni Cafer’in
(aleyhisselâm) kızlarını sayarken birkaçını “Fatime ” adı ile anmışlardır.[1]
Yedinci asırda
yaşamış büyük Ehli-sünnet alimlerinden olan Sibt ibn Cövzi, İmam Musa Kazım’ın
(aleyhisselâm) kızlarının birkaçını “Fatime” adı ile anarak, şu şekilde beyan
etmiştir:
1-
Fatimeyi Kübra (aleyhisselâm)
2-
Fatimeyi Suğra (aleyhisselâm)
3- Fatimeyi Vüsta
(aleyhisselâm)
4-
Fatimeyi Uhra (aleyhisselâm)[2]
Hazreti Masume
(aleyhisselâm) adı ile tanınan Fatimeyi Kübra (aleyhisselâm) İran’ın Kum
şehrinde defnolunmuştur. Her gün İran’ın içinden ve diğer ülkelerden gelen
binlerce Ehli-beyt aşığı, bu kutsal türbeyi ziyaret etmek için mukaddes Kum
şehrine yönelirler.
Bibi
Heybet (aleyhisselâm) adı ile tanınan Hazreti Fatimeyi Suğra (aleyhisselâm)
Bakü şehrinin girişinde defnolunmuştur.
Sitti
Fatime (aleyhisselâm) adı ile tanınan Fatimeyi Vüsta (aleyhisselâm) ise İsfahan
şehrinde defnolunmuştur. Hazretin (aleyhisselâm) kadim ve sefalı türbesi
vardır.
Hahere İmam adı ile tanınan Fatimeyi Uhra (aleyhisselâm) İran’ın Reşt şehrinde
defnolunmuştur.
Bibi
Heybet ziyaretgahı asırlar boyu “Ehli-beyt (aleyhimüsselâm) ” mektebi
mensuplarının özel ilgi odağı olmuştur. Onlar, dünyanın çeşitli bölgelerinden
burayı ziyaret etmek için yol hazırlıkları yapıp, mesafenin uzunluğunun
vereceği zahmeti göze alarak, Hanımın (aleyhisselâm) pak mezarına doğru
heyecanla yol alırlar.
Sovyet rejiminin
başa geçmesiyle bu diyarın İslam ülkelerinden bağlarının koparılması ile geliş
gidişler kesildi. Yüce türbe, zalim diktatör Stalin’in fermanı doğrultusunda
1936 yılının eylülünde dinamitle havaya uçurulmuş, mezarın üzerinden asfalt yol
geçilmiştir.
Peygamber
(sallallâhü aleyhi ve sellem) Ehli-beyt’ini (aleyhisselâm) seven Müslümanlar,
Komünist rejime karşı açık bir şekilde direniş gösteremediler. Onların
ellerinden gelen tek şey Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) ciğerparesinin
pak kabrinin üzerindeki yoldan geçmemeleriydi. O istikameti kullanmak zorunda
kaldıklarında mezarlığın kenarından geçip gidiyorlardı.
Komünist rejim
halkı kabrin üstünden geçmeye mecbur bırakmak maksadıyla mezarın bulunduğu
yerin iki tarafına sütunlar yerleştirmiş, kabrin üstünden geçmekten başka çare
kalmasın diye mukaddes mezarın üzerine “zafer takı” dikti. Ama meselenin iç
yüzünü bilen bilinçli Ehli-beyt (aleyhimüsselâm) taraftarları, zafer takının her iki
tarafından yayaların gelip geçmesi için yapılmış dar geçitlerde uzun sıralar
bekleyerek dikkatli bir şekilde geçiyorlardı.
Komünist rejim
dağıldıktan sonra Ehli-beyt (aleyhimüsselâm)
aşıkları, o hazretin türbesini yeniden inşa etmeye başladılar. Türbe
inşaatının ilk bölümü hicri 17 Rebbülevvel 1319 yılında, miladi olarak 12
Temmuz 1998’de, İslam Peygamberi Hazreti Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)
ve İslam fıkhının babası İmam Cafer Sadık (aleyhisselâm)’ın kutlu doğumlarının
yıldönümü günü, görkemli bir resmi törenle tamamlanmıştır.
Halihazırda
mezarın etrafında olan 113 ev de satın alınarak, mühteşem bir mescid inşası
göze alınmıştır.
Hanım Bibi
Heybet’in (aleyhisselâm) türbesinde 4 kabir vardır. Her kabrin üzerinde doksan
küsür yıl önceye ait olan büyük mezar taşları yerleşir. Hanım’ın (aleyhisselâm)
kabrinin mezar taşı üzerine yazılan yazılar, uzun yılların geçmesi, özellikle
türbe dinamitle patlatıldığında mezar taşının ikiye bölünmesi ve yarım asır
toprak altında kalması sebebiyle tam olarak okunamamıştır. Uzun süren
zorluklardan sonra çeşitli açılardan elde edilen görüntülere esasen yazıların
bir kısmı okunabilmiştir. Ne yazık ki yazının kalan kısımlarını okumak mümkün
olmamıştır.
Okunabilen
anlatılar olduğu gibi yazılmış, okunamayan bölümler üç nokta ile
belirtilmiştir:
"...هذا المرقد المنوّر و المضجع المطهر لسيدتنا و مولاتنا بضعة الرسول و سلالة البتول، عصمة...الدين...الصديقة المسمّاة بحكيمة بنت الامام موسي بن جعفر (صلوات الله عليها و عليهما) و القبور الثلاثة التي... قبوراولادها الكرام (عليهم الرحمة و الرضوان) إن الله علي كل شيء قدير. سيد هذه القبور الشريفة عمدة الأخيار الحاج علي اصغر بادكوية أحسن الله له الجزاء و اكمل الله أجره في سنة 1332 الهجرة النبوية".
Tercümesi:
Bu münevver ve
mukaddes kabir, Peygəmbər’in bedeninin parçası ve Betül (Hazrt Fatimə)
sülaləsi, ... İmam Musa ibn Cafer’in (aleyhisselâm) kızı Siddigə Hekime’nindir.
... Üç kabir ise O’nun kerametli evlatlarına aittir... Hakikaten de Allah, her
şeye kadirdir.
Bu şerafetli
kabirlərin hayırsever öncüsü Hacı Ali Asker Badkuyye’dir. Allah ona ecir versin
ve onun mükafatını yükseltsin. Hicri-1332
Türbenin taşlarındaki yazılarından da anlaşıldığı gibi, Hazreti Bibi Heybet
(aleyhisselâm) yerli ahali arasında Hakime (aleyhisselâm) lakabı ile
tanınmıştır. Tarihi kaynaklarda ise O’nun adı Fatimeyi Suğra (aleyhisselâm) adı
ile kayda alınmıştır. Bibi Heybet’in (aleyhisselâm), Fatimeyi Suğra olduğunu
bildiren kaynaklar şunlardır:
1-“Tuhfetül-alem”
kitabı, Allame Seyid Cafer Ali Behril-ulum[3].
2-“Miratul-Büldan” kitabı, Muhammed Hasan Han Etimadus-Seltene.[4]
3-“Ez Asatara ta
Estarabad” kitabı, Doktor Menuçehr Setude.[5]
4-“Lügatnameye
Dehhoda” kitabı, Ali Ekber Dehhoda.[6]
5-“Hayatul-İmam
Musa ibn Cafer” kitabı, Allame Şerif Bagir Gureşi.[7]
Bu ve
bunun dışındaki kaynaklara bakıldığında, Bakü şehrindeki türbenin “Fatimeyi
Suğra’ya” (aleyhisselâm) ait olduğu nazara alınınca, hürmetli Bibi Heybet’in
(aleyhisselâm) adının Fatimeyi Suğra (aleyhisselâm) olduğu konusunda hiç şüphe
kalmamaktadır.
Hazreti
Fatimeyi Suğra’nın (aleyhisselâm) Bibi Heybet adı ile tanınmasının sebebi yerli
ahali arasında şöyle anlatılır: Hazreti Masume’nin (aleyhisselâm) Kum şehrinde
vefatından sonra Hazreti Fatimeyi Suğra Reşt şehrine gelir ve daha sonra Bakı
şehrine yönelir. Baba Seccad adlı rehber Bakü’ya gitmesinde Hanım’a
(aleyhisselâm) yardım etmiştir.
Hazret Fatimeyi Suğra’yı (aleyhisselâm) Bakü’ya kayıkla götürme iftiharı “Kız
Kalesi” yakınlığındaki “İçeri Şehir” sakini və kayık sahibi Hacı Bedr’e nasip
olmuştur. Hacı Bedr, Hazreti Fatimeyi Suğra (aleyhisselâm) ile tanışırken O’nu İçeri
Şehir’e davet eder. Hacı Bedr büyük sevinç ve iftiharla Hanım’ı (aleyhisselâm)
kendi evine götürür. Hanım’ın (aleyhisselâm) Bakü’ye gelmesi bütün civarda ses
getir. Ehli-beyt (aleyhimüsselâm)
muhipleri, gruplar halinde Hazret’i (aleyhisselâm) görmek ve “Hoş
geldin” demek için eve akın ederler. Bu haberin yayılması üzerine Hacı Bedr,
Hanım’ın (aleyhisselâm) tehlikeye düşmesinden endişe eder. Bunun için Şıh
Köyü’ne göçer, kendisini “Heybet” olarak tanıtarak, ömrünü Hanım’ın
(aleyhisselâm) hizmetine adar. Hacı Bedr, köyde Heybet adı ile tanınır. O,
Hazret (aleyhisselâm) hakkında söz etmek istediğinde, “Bibiye men” (menim
bibim) sözünü kullanır. Zamanla, yerli ahali de Hazret (aleyhisselâm) hakkında
söz edilince, O’nu “Bibiye Heybet” (Heybet’in bibisi) adı ile yad ederler. Bu
şekilde Hazret’in (aleyhisselâm) adı “Bibiye Heybet” adı ilə meşhurlaşır.
Sonraları, zaman geçtikçe, “ye” takısı düşer ve “Bibi Heybet” şeklinde telaffuz
edilir.
Tarihi belgeler de bu hürmetli hanımın Bakü şehrinin yaklaşık altı kilometre
yakınında bulunan Şıh Köyü’nde yaşadığını bildirmiştir.
Hanım’ın (aleyhisselâm) yaşadığı ev günümüze dek korunup muhafaza edilmiştir.
Kardeşi Hazreti Masume’nin (aleyhisselâm) ibadet ettiği mihrabı (tarihte
“Beytun-Nur” adı ile kayda geçmiştir) gibi Hanım’ın da ibadet ettiği yerin
mihrabı imanlı insanların ziyaretgahına çevrilmiştir.
Şıh
Köyü’nün imanlı halis müminleri, Hazreti İmam Musa ibn Cafer’in (aleyhisselâm)
kalbinin parçasını, vefat ettikten sonra şimdiki türbenin yerinde toprağa
emanet etmiş, O’nun kabrinin etrafını duvarlarla çevirmişler ve Peygamber
(aleyhisselâm) hanedanından üç kişiyi de O’nun yakınına defnetmişlerdir. Onlar
Peygamber (aleyhisselâm) Ehlibeyt’ine (aleyhisselâm) önem verip, yıl boyu
mukaddes ziyaretgahı ziyaret etmeyi kendilerine şeref bilmişlerdir. Karşılarına
çıkan her türlü zorlukta Hanım’ın (aleyhisselâm) mukaddes mezarına sığınarak
Allah’a el açıp, duaları kabul olmuş halde geri dönmüşlerdir.
Öyle
ki, asırlar boyu O’nun şöhreti her tarafa yayılmış, mucize ve kerametlere şahit
olunmuştur ki, bu Ehlibeyt (aleyhisselâm) aşıklarının kalplerini kendisine daha
sıkı bağlamıştır.
Günden güne artan
kerametler sebebiyle çokça nezirler şerafetli kabre hediye ediliyordu. Allah
yolunda edilen ihsan ve nezirler yığılınca pak kabrin üzerinde şark
mimarlığının güzel numunesi olan azametli kubbe ve ziyaretgah inşa edildi.
Bu sefalı türbe
Şirvan-Abşeron mimarlık üslubunda işlendi. Türbenin etrafında güzel minareler,
görkemli kubbeler, büyük salonlar, iki mescit, çok sayıda bina, makber ve
sertab yapıldı. Türbe ve etrafı kıymetli incesanat topluluğuna çevrildi.
Bunların içinde İslami üslupta işlenmiş taş oymalar, hat numuneleri, nakkaşlık
ve kıymetli hazine şeklinde olan kütüphane, tablo, taş kitabeler, elyazmaları
ziyarete gelenler ve seyyahların karşısında gösterime sunulmuştu.
Ancak ne yazı ki,
bu değerli kültür mirası Komünist rejimin amansız saldırıları neticesinde,
mahvolup gitti.
Medeniyet,
ilerleme ve yücelik göstergesi olan kıymetli sanat eserleri şiddetli alevler
yüzünden yanıp, kül oldu. Manevi tesirinin yanında, o bölgede siyasi-iktisadi
hayata büyük tesiri olan kutsal kompleks, yerle bir edildi. Bibi Heybet
türbesinin etrafında ruhaniler, bilginler, mescidin sorumluları və
hizmetçilerine ait olan çok sayıda kabir de dinamitle patlatıldı.
Bu mezarlara ait
olan mermer ve diğer değerli taşlar Azerbaycan Tarih Müzesi’nde saklanmaktadır.
Günümüze kalabilmiş levhaların üzerinde hicretin 700. yılı kaydolunmuş ve
Mahmud ibn Sedin adı, türbenin mimarı olarak yazılmıştır.
Hazreti Fatimeyi
Suğra’nın (aleyhisselâm) türbesinin tesis olunma tarihi 1018. hicri yılı, Şah
Abbas’ın fermanı ile kayda alınmıştır.
Türbenin
kitabelerinden birinin tasvirinin negatifi Cumhuriyet Tarih Enstitüsü’nde 9017
numarasıyla ile saklanmaktadır.
Diğer bir
kitabede 977. hicri yılında Seyid Fazlullah Latif Nişaburi’nin oğlu tarafından
türbenin kenarına yaptırılan mescidin tesis olunması anlatılmaktadır. Bu
belgelerde ahaliye yol gösterip, hak yola yöneltmek için Nişabur’dan Bakü’ye
gelen Şeyh Abidin’in oğlu Hacı Şerif’in adı da geçmektedir. O, Bibi Heybet
türbesinde mezhebi işlere rehberlik etmiş, hicri 1046’da defnolunmuştur.
Kaynaklarda
Bibi Heybet Mescidi
Bibi
Heybet türbesi ve ona ait binalar konusunda ilmi araştırmaların çoğu Rusça
yazılmıştır. Bu eserlerin bazıları şunlardır:
1-“Bakü’nün
Orta Asırlar Tarihi”, S.B.Aşurbeyli, yayın tarihi 1963.
2-“16-19.
Asırlarda Azerbaycan və Ermenistan Feodal Münasebetleri Tarihi”, İ.P.Şuskiy,
yayın tarihi 1949, Leningrad.
Yazar bu kitapta
ikinci Şah Abbas’ın Bibi Heybet (aleyhisselâm) türbesi konusundaki fermanının
Rusça’ya tercümesi ile birlikte onun metninin tamamını ve Şah Abbas Kebir’in
fermanının da bir bölümünü yazmıştır.
3-“Şıhlar
Köyü”, G.Sadigi, yayın tarihi 1925, Bakü.
Yazar, bu
kitabında Hazreti Bibi Heybet’in (aleyhisselâm) soyu, lakapları, adı ve türbeye
ait olan binalardan söz etmiştir.
4-“İran’ın
Kuzeyine Sefer”, İ.Berzin, yayın tarihi 1852.
Yazar, 1831’de
Bakü’ye sefer etmiş, Hazreti Bibi Heybet (aleyhisselâm) türbesinin kitabelerini
okuyarak kopyasını almış, onları Rusça’ya çevirerek kitabında yazmıştır.
5-“İlhaniler’in
14. Asır Sikkeleri”, M.ALEYHİSSELÂMeyfuddin, Tarih İlimleri Enstitüsü’nün 5012
sayılı yayını.
Yazar, bu kitapta
geçmiş araştırmacılardan Duren, Sisov, Pahmov, Alizade ve Hakkı’nın sikke
araştırmalarına esasen, onların verilerini tamamlamış, karanlık kalan
meseleleri aydınlaştırmıştır.
Bu kitapta adı
geçen Ebul-feş Ferehzad’ın, Hazreti Bibi Heybet’in (aleyhisselâm) türbesine
bitişik mescidin banisi olduğu bildirilmiştir.
6-“Kaspiyye”,
B.A.Duren, yayın tarihi 1875.
Duren, bu kitabta
şimdiki Hazreti Bibi Heybet (aleyhisselâm) türbesinin yerinin önceki dönemlerde
kale olduğunu ispat etmiştir.
7-“A.K.Aliekberov’un
Makalesi”, 1960, Bakü.
Bu makalede
Hazreti Bibi Heybet (aleyhisselâm) türbesinin kenarındaki minarenin Selçuklu
mimarisinin ilk dönemlerine ait olduğunu açıklamıştır.
8-“Azerbaycan’ın
Bargahları”, M.Neoman, yayın tarihi 1992, Bakü.
Yazar, kitabında
Hazreti Bibi Heybet’in (aleyhisselâm) türbesi ve onun etrafındaki binalar
hakkında geniş malumat vermiştir.
9-“Bakü’nün
Orta Asırlar Tarihi Konusunda Belgeler”, T.M.Musevi, yayın tarihi 1967, Bakü.
O, bu kitabta
Hazret Bibi Heybet’in (aleyhisselâm) türbesine ait belgeleri şerh və izahla
yazmıştır.
10-SSCB
Leningrad İlimler Akademisi’nin Arşivi’nde, B.A.Duren bölümünde saklanılan
belgeler.
Belgelerin içinde
Safevi sultanlarının Hazreti Bibi Heybet’in (aleyhisselâm) türbesine
vakfedilmiş emlak ve hediyeler konusundaki fermanları elde edilmiştir. Bu
fermanların metni tam olarak “Astaneye Mübarekeye Bibi Heybet (aleyhisselâm)”
kitabında yer almıştır. Bu kitapta Hazreti Bibi Heybet’in (aleyhisselâm) doğum,
vefat, baba, ana ve kardeşleri hakkında da geniş bilgi verilmiştir.
Mukaddes kabri nurla dolsun!
[1]
Eş-Şeyhul-Mufid, Muhammed ibn Muhammed ibn Numan, “El-İrşad”, 2. cilt, sayfa
244; et-Taberi, Ebu Cafer Muhammed ibn Cüreyr, “Dalailül-İmame”, sayfa 309;
et-Tebersi, Ebu Ali Elfezl ibnil-Hasan, “İlamul-Vera bi elamul-huda”, 2. cilt,
sayfa 36; et-Tebersi, Ebu Mensur Ahmed ibn Ali ibn Ebi Talib, “Tacul-mevalid”
kitabı, sayfa 47; İbn Şehr Aşub, Ebu Cafer Muhammed ibn Ali es-Servi, “Menagibu
Ali Ebi Talib”, 4. cilt, sayfa 324; el-İrbili Ali ibn İsa el-Vezir,
“Keşfül-ğumme”, 3. cilt, sayfa 26; el-Hilli, Hasan ibnul-Mütehhar, [El-Allame],
“el-Mustecad” sayfa 200; Han Mir, “Habibus-seyr” 2. cilt, sayfa 81;
el-Müteveffi, Hamdullah, “Tarihe Gozide” sayfa 204; el-Maliki, Ali ibn Muhammed
ibn Ahmedul-Maliki, [İbn Sebbağ], “el-Fusulul muhimme” sayfa 242; el-Amili,
es-Seyyid Muhsin Emin, “Eyanuş-şia” 2. cilt, sayfa 5; er-Rövzati, es-Seyyid
Muhammed Ali, “Camiul-ensab”, 1. cilt sayfa 85; el-Halili, Cafer, “Mosuetul-Atabatil-Mügaddese”
9. cilt, sayfa 58; et-Tusteri, eş-Şeyh Muhammed Taki, “Taruhun-Nebi vel-Al”,
sayfa 125.
[2] Es-Sibt
ibnul-Cövzi, Ebul-Müzeffer, Yusif ibn Ferğeli, “Tezkiretul-Hevas”, sayfa315
[3] Ali Behril
Ulum, Seyid Cafer, “Töhfetül-alem” 2. cilt, sayfa 37.
[4]
Etimadus-Seltene, Muhammed Hasan Han, “Miratul-büldan” 1. cilt, sayfa 255.
[5] Setude,
Doktor Menuçehr, “Ez Astara ta Estarabad” 2. cilt, sayfa 180.
[6] Dehhuda, Ali
Ekber, “Lugatname” Harfe Be, sayfa 518.
[7] Gureşi, Bagir
Şerif, “Heyatul-İmam Musa ibn Cafer” 2. cilt, sayfa 439.
www.nicat-yolu.com
Çeviri: Zeynebiye.com
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar