Print Friendly and PDF

BATI VE TERÖR

Bunlarada Bakarsınız



Bilim ve sanatıyla, teknolojisi ve sosyal kurumlarıyla 20'nci yüzyıla damgasını vurmuş olan Batı uygarlığı çağdaş­laşmayı amaç edinen her ülke için bir hedeftir. Bu anlamda Türkiye'nin Batı'dan kopması, Batı modellerine yüz çevirme­si düşünülemez.
Ancak bu uygarlığı yaratan Batılı ülkelerin acımasız bir çıkar temeline dayalı dış politikaları Avrupalı olmayan hiçbir ülkenin göz ardı etmemesi gereken bir gerçekliktir.
20'nci yüzyıla damgasını vurmuş böylesine yüksek bir uygarlığın temsilcisi olan Batı, insanlık tarihinin en kanlı ve acı dolu olaylarının suçlusudur. Batı uygarlığı sömürü, zu­lüm ve çıkar temeli üzerinde yükselmiştir.
Avrupa, endüstri devrimine maddi birikim sağlayan kaynakları; 5 kıtayı iliklerine kadar acımasızca ve akla gelebi­lecek her türlü insanlık dışı yöntemlerle sömürerek sağlamış­tır.
1184 yılında İtalya Verona'da kurulan din mahkemesiyle başlayan engizisyon dönemi 1808 yılında resmen son bulun­caya kadar 600 yılı aşkın bir süre milyonlarca insanın işken­ceyle katliamına neden olmuş, bilim yasaklanmış ve bu dö­nem insanlık tarihinin en kara lekesi, karanlık çağ olarak tari­he geçmiştir.
Bu karanlık dönem aynı zamanda halkın Kilise-Devlet tarafından acımasızca sömürüldüğü bir çağdır.
Batı, Türkleri Anadolu'dan atmak ve İslam’ı yok etmek için 1096-1270 yılları arasında 174 yıl boyunca Haçlı Seferleri­ni sürdürmüştür. Haçlı savaşları sadece yobaz bir din bağ­nazlığının değil aynı zamanda çıkar zihniyetinin eseridir.
Tamamen çıkar temeline dayalı I. ve II. Dünya Savaşla­rında 5 milyonu fırınlarda yakılıp, gaz odalarında zehirlenen 30 milyon insanın, milyonlarca ailenin sefalet ve acısının gü­nahı Batı'nmdır.
Ülkemizi bir iç savaşın eşiğine getirmiş olan ve 1980 Askeri müdahalesiyle önlenen anarşiyi ve bugünkü PKK terörünü, Batı'nın acımasız çıkar zihniyetini kavramadan anlamak mümkün de­ğildir.
Batı amansız bir Türk ve Türklük düşmanıdır. Türklüğü yok etmek planı olan Sevr'i uygulamaya koyan odur. Genç Türk Devletini boğmak için Yunan işgalini destekleyen odur. 1925 Şeyh Sait isyanının, 1926-30 Ağrı isyanlarının, 1938 Der­sim, Hatay olaylarının arkasında hep Batı mevcuttur. Bu ha­reketler hep Türkiye'yi bölmeye, çökertmeye yöneliktir.
Geçmişteki PKK terörünün ve sözde Marksist militanla­rın arkasında da Batı mevcuttur. Batı Türkiye'deki teröre; sa­dece, ülkesinde barındırdığı teröristlerle, terör eğitim mer­kezi kamplarıyla, silah yardımıyla değil, demokrasi ve insan hakları kılıfıyla, bütün kurumlarıyla destek vermektedir.
Batı'mn Türkiye'ye ve Türklüğe karşı böylesine amansız düşmanlığı iki temel nedene dayalıdır. Bunlardan birincisi “çıkar” diğeri “İslam düşmanlığıdır.”
Türkiye jeopolitik konumu itibariyle Batı'nın Orta Doğu'daki petrol çıkarlarının tam kalbinde yer almaktadır. Batı bugün Orta Doğu petrollerini dilediği gibi denetleyebilmek­tedir. Güçlü bir Türkiye'nin bölgedeki güç dengesini bozma­sı Batı için bir kâbustur. Aynı şekilde dünyanın enerji depo­su sayılan Türk Cumhuriyetleriyle tarihi ve ırki bağı Türki­ye'yi “Batı nezdinde çıkarları” bakımından tehlikeli kılmak­tadır.
Bunların yanısıra, Türkiye Batı için bir pazardır. Ayrıca güçlü bir Türkiye Batı'da ve dünya piyasalarında da baş edil­mez bir rakiptir. Güçlü bir Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği de engellenemez. Avrupa Birliği üyeliği ise Türkiye'yi daha da güçlendirir. Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini kucaklayan güçlü bir Türkiye ise geleceğin devidir. Batı bu hesapları fev­kalade dikkatle yapmıştır.
Bileğinin gücü yetmedikçe Türkiye'nin Avrupalılarca Avrupa Birliği'ne alınmasını hayal edenler büyük yanılgı içindedirler. Bugün dahi Avrupa'daki 2,5 milyon Türk işçisi­nin serbest dolaşım hakkı uluslararası anlaşmaya rağmen as­kıya alınmıştır. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne kabulü halinde Batı'ya akacak işçi sayısı 10 milyonun üzerindedir. Böyle bir durum Batı için bir kâbustur.
Nüfus artış potansiyeli itibariyle Türkiye Avrupa Birliği parlamentosunda en çok üyeye sahip ülke olabilecektir. Bu­nun anlamı, Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin onayı olmadan hareket edememesidir. Batı bunu hayal etmeye dahi taham­mül edemez.
Sonuç olarak, Batı Türkiye'nin AB üyeliğini olağanüstü bir gelişme olmadıkça asla onaylamayacağı gibi Türkiye'nin bu birliğe üyeliğini vazgeçilmez hale getirecek her gelişmeyi baltalamak için her türlü komplonun hesabın içinde olacaktır ve olmaktadır.
Sayılan bütün nedenlerle Batı'nın acımasız hedefi Türki­ye'yi çökertmek ve güçsüz kılmaktır.
Ayrıca, Batı 1096 tarihinde başlayan Haçlı Seferlerinden bu yana İslam ve Türk Kültürüne düşmandır. Hayran olunan Batılılar kültürel ayrımcılık içindedir. Bağnazdırlar.
Batı, Türkiye'yi karıştıracak, güçsüzleştirecek, çökertecek, Türkiye'nin siyasi iktisadi istikrarını engelleyecek bir oluşumun sa­dece yanında değil, arkasındadır. Bunun PKK, Marksist terör, irti­ca, diktatörlük olması çifte standartlı Batı için zerre kadar önem ta­şımaz.
Geçmişteki ve bugünkü PKK terörünün ardındaki Batı tahrikini daha iyi kavrayabilmek için daha gerilere bakmayı sağlayacak birkaç belgeyi sunmakta yarar vardır. Dr. Mahmut Rişvatıoğlu'nun Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm adlı kitabının 219-220 sayfalarında yer alan İngiliz Gizli Servis belgeleri ib­ret vericidir:
Mr. Ryan'ın raporu.
“... Reşit Paşa'yla Kürt meselesini görüştüm ve Albay Noel’in Malatya'yı ziyaretinin zamansız olacağını söyledim. Gerçi Majeste­nin hükümetinin Kürt meselesinde BÜYÜK MENFAATİ olduğu doğrudur. Fakat bu sadece Mezopotamya ile ilgilidir ve sırf orayı ko­rumak içindir...” (s. 925 Vesika no: 620).
21     Temmuz 1919 Mr. Hohler'den Sir Tilley'e,
“... Mezopotamya şimdi bizim olacağına göre Albay Noel'e bir Kürt devleti kurdurup, kuzey dağlarını böylece koruyabiliriz.
28      Kasım 1919
Mr. Kitston'dan Sir E. Croıve'a,
“... Kürtlere her ne kadar inanmazsak da onları kullanmamız menfaatimiz icabıdır. Doğu Anadolu'yu ancak savaş çıkartarak Er­menistan ve Kürdistan diye bölebiliriz...?” (S. 917. Vesika no: 613).
26      Aralık 1919
Kürt meselesinde üçüncü toplantı.
“... Kürt kabileleri İngiliz ve Fransız hakimiyetine konacak. Kürdistan'da hiçbir şekilde Türk bırakılmayacak. Bir tek Kürt dev­leti mi yoksa birçok küçük Kürt devleti mi kurulacağı düşünülecek. Ermeniler'e Amerikalılar kanalıyla silâh temin edilecektir..” (s. 975. Vesika no: 637).
19      Ağustos 1919
Amiral Webb'den Lord Curzon'a,
“... Amerika, Trabzon ve Erzurum'u içine alan bir Ermenis­tan'ı himaye edecek, geri kalan dört vilayeti de bir Kürt devleti ola­rak İngilizler'in himayesine bırakıyor...”
27      Ağustos 1919
Mr. Hohler'den Mr. C. Kerr'e,
“... Kürtler'in ve Ermeniler'in diğer meseleleri beni ilgilendir­mez. Bizim Kürt meselesine verdiğimiz ehemmiyet Mezopotam­ya'daki kaynaklarımız içindir. Diğer taraftan Wilson beni korkutu­yor, ajanları devamlı hatalar yapıyor...”
9           Aralık 1919
Amiral Sir F. Robeck'ten Lord Curzon'a
“... Mr. Hohler Kürt meselesi hakkında Kürt lideri olan Şeyh Sait Abdülkadir Paşa'yla görüştü. Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış dürümdalar. Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. İngiliz (kuvvetleri) Mustafa Kemal'e kar­şı kullanmak için her parayı ödemeye hazırdırlar...” (sf. 931. Vesika no: 624)
28.Temmuz.1920
Amiral Sir F. de Robeck'ten Lord Curzon'a
“............ Kürt meselesi hakkında sizin fikrinizi biliyorum. Daha ke­sin bir karara varmanız için bunu yazıyorum. Damat Ferit Paşa bana geldi “Sulh antlaşmasına göre Kürtler ayrı bir devlet olacak­lar, Kürt Liderleri Mustafa Kemal'i sevmezler. Çünkü o Bolşevikliği getirmek istiyor. Siz Mustafa Kemal’den nefret ediyorsunuz, çünkü o sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor. O halde Kürtleri Mustafa Kemal'e karşı kullanalım” dedi. (Uğur Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanması, Sf. 25, 3. basım, 1992)
Bir başka İngiliz belgesinde ise “Kürt milliyetçiliğinin doğuşu: Kürt milliyetçiliği Biritanya politikasının çocuğu­dur.... Çocuk kendini şimdi besleyebilir ve ölmeyecek ka­dar sağlıklıdır. Bu güçlü bir çocuktur ve dünyaya damgası­nı vuracaktır” denmektedir. (Prof. Dr. Haluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası sf.379)
12.9.1919 tarihinde Damat Ferit Paşa ve İngiltere Hükü­meti adına M. Fresrer ve H. N. Churchill arasında imzalanan “gizli” anlaşmada ise şu maddeler yer almaktadır.
“Madde 3. Türkiye, bağımsız bir Kürdistan kurulmasına kar­şı koymaz”
“Madde 6. Türkiye, Kıbrıs ve Mısır üzerindeki bütün istemle­rinden vazgeçer” (a.g.e,sf.23)
İngiltere Başbakanı'nın İngiltere Dışişleri Bakanı'na, Bosna'da insanlık tarihinin yüzkarası hunhar Müslüman katliamı sürerken, yazılı olarak verdiği talimat, Batı'nın Tür­kiye ve Müslümanlığa karşı kin ve düşmanlığının asırlardır hiç değişmediğinin kanıtı ve bir ibret belgesidir.
“Müslümanlara askeri destek verilmesini kabul etmiyoruz.”
“BM silah ambargosu kararını uygulamaya devam edeceğiz. Ancak Yunanistan, Avusturya ve Slovenya'nın Sırbistan'a; Almanya, Avusturya ve Slovenya'nın ve hatta Vatikan'ın Hırvatistan ile bölgedeki Hırvat milislere silah sağladığını ve askeri eğitim verdiğini bilsek bile bundan çok daha önemlisi, aynı yardımların İslam ülkelerinden ya da İslami gruplar ta­rafından Müslümanlara yapılmasının başarısız olmasından emin olmamız gerekmektedir.”
“Bundan böyle, olayların nihai neticesinde meydana gelecek olan Bosna'nın bölünmesi ve Avrupa'nın içinde, kabul edilemeye­cek muhtemel bir İslam devleti olarak yok olup gitmesine ka­dar bu politikalar böyle devam edecektir.”
Ve devamla,
“Eski Yugoslavya'da durum düzelene kadar ne pahasına olur­sa olsun Müslüman sayılan hiçbir devletin, tabii özellikle Türkiye'nin bu bölgedeki Batinın politikalarına müdahale etme­mesinden emin olmalıyız. Bunun içindir ki, Bosna-Hersek artık istikrarlı bir devlet olmaktan çıkıp, Müslüman halk tamamiyle topraklarından çıkarılıp darmadağın olana kadar Müslümanlara yapılacak yardımların önlenebilmesi için Vance Oven'vari (kaypak, oyalayıcı a.t.ö) görüşmelere, göz boyama türünden de­vam etmek zorunludur.” ... “Bu politika Hıristiyan medeniyeti ve ahlakı üzerine kurulu olarak kalması gereken istikrarlı bir Avrupa'nın çıkarlarına en uygundur.”... “Avrupa'daki Müslümanlara yeni dünya düzeni içindeki dünya görüşümüze kar­şı çıkamayacakları gösterilmelidir.” (Suat İlhan, Avrupa Birliği­ne Neden Hayır,sf, 161,162)
Bu belgeler, Batı'nın, bugünkü, bir Kürt devleti kurarak Türkiye'yi bölme ve Kıbrıs'ı Türkiye'den koparma politikala­rını ne kadar eski bir geçmişe dayandığını ortaya koymakta­dır. Batı'nın bu politikalarında ne kadar planlı, ısrarlı ve ka­rarlı olduğunu göstermektedir.
Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, Batı'nın Türklüğe ve Müslümanlığa karşı tarihi düşmanlığını ortaya koyan son bir­kaç yıla ait belgeler dahi bir kitap oluşturur.
Burada, son bir iki belgeye daha yer vermekle yetinilecektir. Alman Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edilen, Doğu Alman Enstitüsü'nün müdürü ve yine federal hükü­metin Politik Eğitim Fonu'ndan finanse edilen ve son Alman­ya seçimlerinde en çok oyu olan CDU partisinin vakfı olan Konrad Adenauer Vakfı'nın Türkiye danışmanı olan Udo Steinbach, 15.9.1998 tarihinde Lingen Akademisi'nde yaptı­ğı konuşmadan aynen şunları söylemiştir:
“Sorun, Atatürk'ün bir paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk devleti ve Türk ulusudur. Sorun Kemalizm ve Ke­malizm'in ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur.” (Tamer Bacınoğlu, Doğubilimci, Cumhuriyet, 6.7.1995)
Udo Steinbach, terörist Abdullah Öcalan'ın yargılan­ması sırasında verdiği ifadede, kendisini Şam'da ziyaret etti­ğini, kendisiyle Orta Doğu'nun geleceğini konuştuklarını söylediği kişidir.
Benzer şekilde, Eylül ayındaki demecinde Türkiye-AB Karma Parlamento Komitesi Bşk. Yrd. Andrew Duff, Ata­türk'e dil uzatarak şöyle konuşmuştur:
“Türk Devleti terör örgütüyle aynı masaya oturmadıkça sorun çözülmez... Bi­nalardaki Atatürk resimlerini görmek istemiyoruz, indirin bu resimleri. Bu zihniyetle Avrupa Birliği'ne giremezsiniz.” (Ortadoğu, 18.9.2005)
Her şey ortada ve bu kadar açık.
Türk Devleti, Türk bilim adamı, Türk siyasetçisi, Türk bürok­ratı, Türk aydını, Türk medyası, Türk halkı bu gerçeği; Batı'nın tu­zaklarla örülü, komplolarla dolu, ince Türk düşmanlığı politikaları­nın mahiyetini kavramadıkça, sadece terör değil, Batı tahrikli daha pek çok soruna ilkeli bir çözüm bulunamaz.
Ancak, bir kere daha belirtmek gerekir ki Türkiye'nin temel zaafı içtedir. Bu zaafı hazırlayan başlıca öğeler ise milletine, kültürüne yabancı, milli çıkar kavramından, milli değer ül­küsünden, özbenlik ve kişilikten yoksun kadroların devlette ve toplumdaki etkinlikleri, bilim adamlarının duyarsızlığı­dır.
Bu zaafı aşmanın öncelikli temel şartı; tavizsiz, ilkeli, çağdaş bir milli kültür politikası oluşturmak ve hayata geçirmektir. Milli Kültür politikasızlığı Türkiye'nin fevkalade önemli temel bir so­runudur. Bu gerçek bir türlü kavranamadığı gibi, daha acısı; Batı'nın maksatlı olarak empoze ettiği kültürel kavramlarla, çarpıtılmış, yanlış değer yargılarıyla halkımızın, gençliğimi­zin kimlik erozyonuna, kişilik zaafına uğratılmasıdır. Bir ülke için, bir toplum için bundan büyük tehlike tasavvur edilemez.
Milli bir kültür politikası olmaksızın; milli birlik ve beraberli­ği sağlamak, ülke çıkarlarına uygun milli bir dış siyaset, toplumun çıkarlarını, refahını esas alan milli bir ekonomi geliştirmek mümkün değildir.
Bilmek gerekir ki, bugün hayran olunan Batı ulaştığı dü­zeyi milli olarak sağlamıştır ve bugünkü üstünlüğünü milli ola­rak sürdürmektedir.
Batının her şeyini benimserken, atlanılan en önemli ger­çek, Batı ülkelerinin tavizsiz bir duyarlılıkla gözettikleri “mil­li olma” nitelikleridir.
Türkiye, Batı uygarlık düzeyine erişecekse her şeyden önce Batı kadar ve Batı gibi milliyetçi olmaya, Türk aydını da Batı örneğinde mevcut olduğu üzere devleti kadar milli, halkı­nın yanında olmaya mecburdur. Bu çağdaşlığı yakalamanın ge­reği olduğu kadar, medeni olmanın, medeniyete katkıda bu­lunmanın da gereğidir.
Kaynaklar
  1. Dr. Hüseyin Bal, Alevi Bektaşi Köylerinde Toplumsal Kurumlar, 1997.
  2. İsmet Zeki Eyuboğlu, Günümüzde Alevilik, 1997.
  3. Kaşiful Gıta, Caferi Mezhebi (Çeviren Abdülbakıy Gölpmarlı), 1992.
  4. Prof Dr. Kemal Erarslan, Ahmed Yesevi Divan-ı Hikmetten Seç­meler, 1993.
  5. Muhammed Ebu Zehra, Ebû Hanîfe, 1997 Çeviren, Osman Keskinoğlu.
  6. Doç. Dr. Murat Sancak, Kavram ve Misyon Olarak Ehl-i Beyt, 1997.
  7. Nejat Birdoğan, Anadolu'nun Gizli Kültürü Alevilik, 2000.
  8. Nejat Birdoğan, Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşimi, 1995.
  9. Nejat Birdoğan, Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı, 1995.
  10. Nejat Birdoğan, Şah İsmail Hatai, 1991.
  11. Dr. Ö. Uluçay, Alevilikte Toplu İbadet, 1993.
  12. Dr. Ö. Uluçay, Alevilik Budur, 1993.
  13. Reha Çamuroğlu, Tarih, Heterodoksi ve Babailer, 1992.
  14. Reha Çamuroğlu, Günümüz Aleviliği'nin Sorunları, 1992.
  15. Rıza Zelyut, öz Kaynaklarına Göre Alevilik, 1990.
  16. Rıza Zelyut, Aleviler Ne yapmalı, 1993.
Kaynak:
Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı Halkımızın Kökenleri Ve Gerçekler, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Eski Gaziantep Fen ve Edebiyat Fakültesi Lisan Bölümü Başkanı ve Dekan Yardımcısı, Ekim 2005, İstanbul, s.291-299
Not: Kürtler konusunda daha geniş bilgi için aşağıdaki linkin “önbellek” üzerinden ulaşabilirsiniz.
http://www.turktoresi.com/viewtopic.php?f=42&t=2402

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar