Print Friendly and PDF

DUYGU KÖRLÜĞÜ- ‘Aleksitimi’

Bunlarada Bakarsınız



Hürriyet-Haber
29 Ocak 2004
Son araştırmalara göre on kişiden biri ne mutluluk ne de üzüntü duyabiliyor. Bilim adamları duygu körü olan bu insanların beyinlerini inceleyerek birçok soruya yanıt buldu. Bir insan nefret duyguları içinde olduğunu ne şekilde hissediyor?
 Bedenin ne gibi bir rolü var?
 Ve erkekler neden kadınlar kadar duygusal değil?
Kişinin, kendi ve diğer insanların hislerini algılama yetisinden yoksun oluşu ‘Aleksitimi’ olarak adlandırılmakta. Bir tür duygu körlüğü. Finlandiya’da gerçekleştirilen psikolojik testler sonucunda 1200 katılımcıdan %13’ünün duygu körü olduğu ortaya çıkmış. Bu oran kadınlarda %10 iken erkeklerde %17 civarında.
Tıp bilimi insanlarda yeni bir ‘hastalığı’ tanımlamakla meşgul: Duygu körlüğü. Hatta bu ‘körlüğü’ saptamak için ölçüm tekniği bile geliştirildi. Ve dünyada duygu körlüğünün çok yaygın olduğu da saptandı.
Örneğin Düsseldorf Üniversitesi Psikosomati ve Psikoterapi Enstitüsü doktoru Wolfgang Sitte’nin ilginç bir hastası var. 37 yaşındaki iki çocuk babası Thomas Jansen’ın duyguları tamamen körelmiş. ‘Ailemizde ölümler yaşandı. Babamı, büyükannemi ve kayınvalidemi kaybettim. Tüm yakınlarım üzüldüler ve yas tuttular, ben hiçbir şey hissettim’ diye anlatan Jansen, babasının ölümüne karşı duyarsız kalmasını, ilişkilerinin kopuk olmasına bağlamıştı.
Fakat büyükanne ve kayınvalidesiyle gayet yakın olduğu için çevresindeki insanlar onun bu tuhaf davranışını yadırgamışlardı.
Jansen’in sorununu teşhis eden ilk kişi Sitte oldu. Kişinin, kendi ve diğer insanların hislerini algılama yetisinden yoksun oluşu ‘Aleksitimi’ (Alexithymia)olarak adlandırılmakta. ‘Bir tür duygu körlüğü söz konusu’ diye açıklıyor Alman duygu araştırmacısı Matthias Franz da.
Fenomen erkeklerde daha fazla görülse de zengin, yoksul, yaşlı veya genç dinlemiyor, duygu körlüğü toplumun tüm kesimlerinde oldukça sık karşılaşılan bir durum. Finlandiya’da gerçekleştirilen psikolojik testler sonucunda 1200 katılımcıdan %13’ünün duygu körü olduğu ortaya çıkmış. Bu oran kadınlarda %10 iken erkeklerde %17 civarında.
Duygu körü olan kişilerin davranışları özellikle de eşlerini rahatsız ediyor. Hatta kimi doktorlar aleksimistlerden çok onların eşlerini tedavi ettiklerini söylüyorlar.
Başka hiçbir psikolojik fenomen, insanların ortak yaşamlarını duygu körlüğü kadar etkilemiyor. ‘Sonuçta, ortak yaşama katılımın temeli diğer insanlardaki duygusal reaksiyonların bizimkiyle eşit olduğu tahmini üzerine kuruludur’ diyor Amerikalı travma terapisti ve duygu körlüğü araştırmacısı Henry Krystal.
Bu nedenle de içgüdüsel duygu algısı bozulduğu zaman güvensizlik artar. Alman psikiyatr Ulrike Forster, duygu körlüğü yaşayan biriyle karşı karşıya kalan kişide ortaya çıkan yabancılık duygusunu, diğer cinsin duygusal yaşamındaki tuhaflıklara karşı duyulan öfkeye benzetiyor.
Erkek ve kadının duygu dünyası gerçekten de çok farklı. İngiliz psikolog Simon Baron-Cohen örneğin, kısa bir süre önce cinsiyetlere özgü düşünce biçiminin bebeklikte ortaya çıktığına dayanan teziyle büyük bir ilgi uyandırdı.
Baron- Cohen’e göre kadınlar en azından daha güçlü bir empati yetisine sahip. Kadının ‘E-beyni’ (duygusal beyin) diğer insanların duygularını daha iyi algılayabiliyor. Erkeğin güçlü yönü ise sistematik düşünme yetisi. Mantıklı sonuç bulma konusunda erkeklerin ‘S-beyni’ (sistematik beyin) daha üstün.
Baron-Cohen’in tipik erkek düşünme biçimini tarif edişi, doktorların, aleksitimistlerde karakteristik özellik olarak yorumladıkları ‘teknik düşünme tarzını’ anımsatmakta.
Duygu körlüğü yaşayanların ilk bakışta dikkat çekici olmadıklarını savunan Köln Üniversitesi Psikosomati ve Psikoterapi Enstitüsü araştırmacısı Michael Huber’e göre de duygusuz düşünce biçimi bazı kişilerde oldukça iyi işlemekte. Bu yüzden de aleksitimi endüstri toplumlarında aranan bir özelliktir. Ve duygu körlüğünü asla bir hastalık olarak değil, az veya çok belirgin olan bir tür karakteristik özellik olarak ele almalıyız, diyor psikoterapist Claudia Subic -Wrana da.
Araştırmacı, duygu kaybını bilimsel araçlarla ölçüyor. TAS-20 olarak kısaltılan soru formu dünya genelinde en fazla kullanılan aleksitimi testi. Formu dolduranlar yirmi soruyu, birden (‘kesinlikle uymuyor’) beşe kadar (‘kesinlikle uyuyor’) devam eden bir cetvele göre yanıtlamak zorunda.
‘Neden öfkeli olduğumu bilmiyorum’ veya ‘Şu anda neler hissettiğimi farkında değilim’ gibi sorular bunlar. 62’inin üzerinde puan alan kişiler duygu körü sayılıyor. Yazının başında sözünü ettiğimiz Thomas Jansen’in TAS endeksi 69.
Bununla birlikte testte birçok problem mevcut, diyor Wrana. Psikolog bu yüzden kişinin kendi tahminlerine dayanmayan testlerle de çalışıyor. Örneğin Amerikalı psikolog Richard Lane tarafından geliştirilen ve farklı toplumsal olayların yerleştirilmesi gereken LEAS testi (bkz.grafik). Wrana, bu testi, bugüne değin 350 üniversite öğrencisi ve 400 hasta üzerinde uygulamış.
Psikoterapistin çalışması aslında psikologlar, terapistler, sinirbilimcileri ve beyin araştırmacılarının, aleksitimiyle ilgili araştırma patlamasının bir parçası. Bilim adamları duygu körlüğünü tedavi etmenin ötesinde yeni gelişmeler de vaat ediyor. Bu fenomenin anlaşılması bugüne kadar birçok beyin araştırmacısı tarafından pek ele alınmayan bir alanın bilimsel açıdan kavranmasını sağlayacak kapıyı aralayacak, yani ‘duyguların mahrem dünyasını’.
Konu uzun bir süre birçok araştırmacının gözünde bilimin objektif araçlarıyla araştırılmayacak kadar sübjektif görünüyordu. Beyin ve duygu araştırmacısı Antonio Damasio duyguların sistematik olarak araştırılmasının gerçekten de mümkün olduğunun son yıllarda anlaşıldığını ve duyguların şu sıralar sinirbiliminin en heyecanlı konularından biri olduğunu söylüyor.
Bilim, bağlantılar hakkında yepyeni bir bakış açısı kazandı. Ve duygularla ilgili temel sorulardan bazıları aleksitimi araştırmalarıyla yanıtlandı:
Kişi, korku, öfke veya mutluluk duyduğunu ne şekilde anlar?
Duyguları algılama yetisi doğuştan mı var yoksa öğrenilmesi mi gerek?
Erkekler duyguları daha yüzeysel mi yoksa kadınlardan farklı mı işliyorlar?
Bu konuda (genelde ‘duygusal’ olarak tanımlanan) sağ ve ( ‘rasyonel’ olarak tanımlanan) sol beyin yarıları arasındaki ilişki ne derece önemli?
Diğer insanların duygularını anlayamamak gündelik yaşamda büyük sorunlar yaratıyor. Duygu körlüğü yaşayanlar karşılarındaki kişiyi memnun etmekte zorlandıkları için büyük bir gerilim yaşıyor. Gerilim ise kandaki stres hormonlarının seviyesini yükseltir.
Beden duygusal deneyimlere örneğin hormon salgısı, yüksek kan basıncı, hızlı kalp atışı veya terlemeyle tepki veriyor.
Örneğin şakak lopunun arkasındaki İnsula gibi çeşitli beyin bölgeleri, bu reaksiyonu kaydediyorlar.
Limbik sistem bu uyartıları duyguları dönüştürür.
Fakat duygular, merkezi kortekse ulaştıklarında hissedilir.
Aleksitimistlerde duygusal durumlarda beyin lopunda duyguların oluşumundan sorumlu bir bölge engellenmekte. Böylece duygular yerine bedensel reaksiyonlar hissedilir.
Aleksitimi hastalarında bu yüzden kronik ağrılar, yüksek kan basıncı veyahut da strese bağlı diğer rahatsızlıklar gelişir. Ve bir araştırmaya göre de duygu körlüğü yaşam süresini kısıtlamakta.
Aleksitimistler, özellikle de diğer insanlarla iletişim kurarken bocalıyor. Çünkü insanlar son derece karmaşık bir şekilde iletişim kurarlarken basit sözcüklerle yerine getirilen konuşmalar çok önemsiz kalıyor.
Duygusal içerikteki bilgiler mimik, ses tonu veya bedensel hareketlerde gizlidir. Bu sinyallerin hiçbirini algılamayan kişi, mesela dedikodu sırasında sağır ve dilsiz gibi hisseder kendisini.
Duygular öte yandan tercih konusunda da son derece etkili bir araç. Bir insan, bir yüzün sempatik olduğunu, bir isteğin terbiyesizce olduğunu ya da bir doktorun güvensiz olduğunu aklıyla anlayana dek, duygularıyla bir anda değerlendirmiştir bile. Bu ani karar mekanizması eksik olduğunda kişi yeni kararlar almakta bocalar.
Peki aleksitimistlere duygu dünyasının kapayan nedir?
 Genelde normal düşünen bu kişiler söz konusu duygular olduğu zaman niçin ‘körleşiyorlar’ ?
Normal hisseden kişilerin ve aleksitimistlerin duygusal verilerini bir EEG deneyinde karşılaştıran Franz ve ekibi ilk yanıtı buldu.
Araştırmacılar EEG aletine (Beyin akımları ölçümü) bağlı deneklere duygusal sahneler ve yüzler izletip, EEG verilerini değerlendirince sürpriz bir sonuca ulaştı. Duygu körü olan deneklerin beyin akımları saniyenin onda ikisi ila onda üçü arasındaki zaman dilimi içinde şiddetli dalgalanmalar gösteriyor. Hatta bunlar kontrol grubundakilerden bile daha güçlü.
Alman beyin araştırmacısı Huber’in yeni araştırması da aynı sonuca işaret ediyor. Huber, beyin akımlarını PET görüntüleme tekniğiyle incelemiş. Denekler, araştırma sırasında yaşamlarındaki duygusal anlarını hatırlamaya çalışmışlardı. Duyguların işlenmesi konusunda en önemli rolü üstlenen limbik sistem, normal insanlarda son derece etkinken, aleksimistlerde etkinleşmiyor.
Huber araştırma sonucunu kısaca şu şekilde özetliyor: Söz konusu duygular olduğunda, aleksimistler önemli bir engelle karşı karşıya kalıyor.
Psikanalizciler, bu bulguyu memnuniyetle karşıladı. Onlara göre duygu körlüğü yoklukla değil, duygusallığın bastırılmasıyla ortaya çıkıyor. Huber, yeni bilgiler ışığında duygu körlüğünün doğuştan var olmadığını, çocukluk döneminde geliştiğini tahmin ediyor. Thomas Jansen’ın deneyimi de bu teoriyi destekliyor. ‘Mesela ağlamayı bana babam yasaklamıştı’ diyor Jansen.
Jansen’ın ebeveynleri alkolikti. Jansen’i 16 yaşında dünyaya getiren annesi onu henüz 11 yaşındayken terk edince, Jansen büyükannesiyle birlikte yaşamak zorunda kalmıştı. Babasını sadece hafta sonlarında görüyordu. Sık sık ağladığı için de babası ona ağlamayı yasaklamıştı.
Verilerin birçoğu duygu körlüğünün, kötü deneyimlerden sonra kuşanılan bir zırh olduğunu göstermekte. ‘Bir insanın taşıyabileceklerinin de bir sınırı var’ diyor travma uzmanı Krystal. Araştırmacı, stres sendromu yaşayan savaş ve soykırım kurbanlarının da genelde duygu körü olduklarını saptamış.
Hatta Wrana, duygu körlüğünün kalıtsal olduğunu düşünüyor. Hastalarımdan edindiğim izlenimlere göre bu şekilde, savaş neslindeki sıkıntının etkili bir şekilde topluma yansıdığını anladım diyor psikoterapist. Diğer araştırmacılar ise askerlerin, savaş alanındaki ölüm tehlikesinin yoğun baskısı altında, duygularını geçici olarak devre dışı bırakarak uç koşullarda sağlıklı düşünmeye çalıştıklarını söylüyorlar.
Bununla birlikte zorlu çocukluk dönemi ve travma dışında genetik faktörler de rol oynayabilir, diyor Huber. Duygu körlüğünün ortaya çıkmasında genlerin etkili olduğu ikiz deneyleriyle saptandı.
Nöro-anotomistlerin bu konuda ilginç görüşleri var. Uzmanlar iki beyin yarısı arasındaki bağlantının kadında daha güçlü olduğunu buldular. Her ne kadar duyguları körelmiş kadınlar bulunsa da, aleksitimistlerin beyni, erilliğin bir uç biçimi olabilir mi?
Karısını üzüntüye boğan duygu körü erkek yoksa bir ‘süper erkek’ mi?
 Psikolog Baron-Cohan’a göre bu mümkün. Tezine göre gelişkin bir S-beyni empatiden yoksun olduğu gibi duyguları da tanımıyor.
Fakat bu tür teoriler yine de oldukça spekülatif. Çünkü duygusallık ve cinsiyet arasındaki ilişki psikologlar açısından son derece tartışmalı.
Bununla birlikte özellikle de erkek ve kadının gündelik yaşamında, aleksitimide de önemli bir rol oynayabilecek bir fark söz konusu, her ne kadar bu ilişki pek sürpriz olmasa da. Kadının bedenine, erkekten daha fazla dikkat ettiği gerçeğidir bu.
Beyin araştırmacısı Damasio sayesinde popüler hale gelen modern duygu teorisine göre duygular, beynin kendi bedenini algıladığı bir duyu organına benziyor. Tıpkı artkafadaki görme korteksinin, ağtabakadaki uyartıları işlediği gibi insula ve diğer beyin bölgeleri de bedendeki verileri kaydederek ilgili duyarlılığı hesaplamakta.
Ve insan, görsel verilerin görüntü şeklinde beyne ulaşmasından sonra limbik sistemde işlenerek bilinçli algılamadan sorumlu duygu korteksine aktarılan verileri, bedeninde öfke, korku veya üzüntü olarak duyumsar (bkz.grafik).
Aleksitimistlerdeki önemli bir gözlem, bu teoriyi destekler gibi. Aleksitimistler strese karşı, duygularıyla tepki göstermek yerine bedensel duyarlılık veya duygusal baskıyla reaksiyon gösterir. Örneğin sınavdan önce korku değil karın ağrısı hissediyorlar ve aldatıldıkları zaman öfkelenmek yerine doktora görünme isteği duyacak kadar baş dönmesi çekiyorlar.
Diğer aleksitimistler de ise baş dönmesi, sırt ağrısı, ciltte kızarıklar ya da kaynağı bilinmeyen ağrılar ortaya çıkıyor.
Damasio’nun teorisi aleksitimistlerdeki gizemli ağrıların ne şekilde ortaya çıkabileceğini açıklıyor. Araştırmacı, duygularla ilgili bilgileri limbik sisteme aktaramadıkları için bedenlerinde hissediyor olabilirler mi diye soruyor.
Bu fenomen özellikle küçük çocuklarda izlenmekte. Tahammül edemedikleri durumlarda genelde ilk önce karın ağrısından şikayet eden üç yaşındaki çocuklar zamanla duyguları algılamayı öğrenirler. Hatta yetişkinlerde bile zaman zaman duygu ve beden arasında ‘kısa devre’ yaşanır. Örneğin bir sınav öncesinde korkmak yerine kusmak gibi.
Bazı uzmanlar aleksitimistlerin beden sinyallerini duygu olarak değerlendirmeyi hiçbir zaman öğrenmediklerini iddia ediyor. Mesela anne babalar karın ağrısının, genelde korku veya öfkenin bir ifadesi olduğunu anlatmazlarsa çocuk bunu hiçbir zaman öğrenemez.
Elde edilen yeni bilgiler sayesinde aleksitimi tedavisinde önemli gelişmeler yaşandı. Uzun bir süre için duygu körlüğü tedavi edilemez olarak kabul ediliyordu, ama bilim adamları bugün en azından tedavi tekniklerinin bu hastalara göre değiştirilmesi gerektiğini kavradılar.
Aleksitimistler terapistlerin önerilerine göre bedenlerinde hissettiklerini duygu olarak öğrenmeye ve duygu körü olmanın da çok kötü bir şey olmadığını kavramaları gerek. Bilim adamları bu çabanın uzun bir süre sonra olsa da başarıyla sonuçlandığını söylüyorlar.
Spiegel dergisinden özetlediğimiz (49/03) bu ilginç yazının önsözündeki ‘Hasta’ Thomas Jansen şöyle diyor: ‘Evde ailemle birlikte olduğumda en mutlu anlarımı yaşıyorum. Ve bunun böyle kalması için de kendi sorunumla baş etmeyi öğreneceğim.’
Haftaya bir söyleşi: Duygu sümüklüböcekte bile var!
Amerikalı psikolog Richard Lane tarafından geliştirilen bir testle, araştırmacılar insanlardaki duygu kaybını saptamaya çalışıyorlar. Gündelik yaşamdan olayları değerlendiren denekler, kendileri ve diğer insanların farklı durumlarda neler hissedebileceğini bulmaya çalışıyorlar. Yanıtlar hazır bir şemada açıklanan duyguların değişkenliğine göre değerlendirilmekte.
Olası yanıtlar ve duygu değişikliğindeki artışa göre altı kategorili değerlendirme:
0- Ben ödül almak için çalışmıyorum. Arkadaşım, jüri üyelerinin doğru karar almış olduğunu hisseder.
1- Beni hasta ederdi. Arkadaşım neler hissettiğini bilemezdim.
2- Kendimi birkaç gün kötü hissederdim. Arkadaşımın kendisini iyi hissedeceğinden yüzde yüz eminim.
3- İkimiz de aynı derecede mutlu olurduk.
4- Cesaretimin kırıldığını hisseder ama arkadaşım için sevinirdim.
5- Hayal kırıklığına uğrardım. Ama başka biri kazanacağına arkadaşımın kazanmış olmasına sevinirdim. Arkadaşım gururlanır ve mutlu olurdu ama, duygularımın zedelenmiş olabileceğini de düşünür ve üzülürdü.
Duyguları paylaşmanın en etkili yolu yüz ifadesidir. Hareketleri milimetrik olarak birbirine uyumlu olan 50’yi aşkın kas, ağız, yanak, göz, alın ve kaşlarımızla eşsiz yüz ifadesi için özgürlük sunar. Tüm insanlar en azından sevinç, öfke, korku, üzüntü, şaşkınlık ve iğrenme gibi altı temel duyguda aynı mimiklerle konuşurlar. Hiçbir batı uygarlığıyla yüz yüze gelmeyen Yeni Gineliler bile batılı insanların yüzlerindeki sevinç ve üzüntü ifadesini doğru algılayabiliyorlar. Beş yaşındaki çocuklar dahi mimikleri yorumlamakta yetişkinler kadar yeteneklidir.
Bu çalışma aleksitimi ile ilgili geniş bir literatür taramasını içeren bir derleme çalışmasıdır. ... Makalede ayrıca aleksitimi ilgili olarak yapılmış yerli ve yabancı.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar