ERMENİ MESELESİNİN ORTAYA ÇIKMASINDA FRANSA’NIN ROLÜ
Prof.
Dr. Dündar AYDIN
“Ermeni Meselesi”, ilk defa, XIX. Yüzyıl sonlarına doğru, Avrupa gazetelerinin
bazı siyasi yazarları tarafından ortaya atılmıştır. Mesele, sonra, 1877-78
Osmanlı-Rus Savaşları sonunda imzalanmış olan Yeşilköy ve Berlin Antlaşmalarının
maddelerinde yer almak suretiyle, milletlerarası siyasi bir terim haline
gelmiştir. Bu antlaşmalarda, İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından ortaya
atılan bu mesele diğer bazı Avrupa devletleriyle Amerika Birleşik
Devletleri’nce de desteklenmiştir.
Ermeni meselesi, aynı devletler tarafından, daha
önce ortaya atılan ve bölgelerinde çoğunluğu teşkil ettikleri için, bunları
Osmanlı Devletinden koparmak gayesine yönelik, Sırp, Yunan ve Bulgar
meseleleri gibi değerlendirilmek istenmiştir. Hâlbuki Türkiye Ermenileri,
Türk hâkimiyetine girdikten sonra iddia edildiği gibi, hiç bir zaman, büyük
bölgele itibariyle çoğunlukta olmamışlardır. Ancak, onların, grup grup
çoğunlukla olduğu bazı küçük bölgeler de vardı. Bununla beraber çoğu yerde,
Ermeni-Türk karışımı köylerin sayısı da büyük bir yekûn tutmakta idi.. Ancak,
müslümanların Avrupa’da yaşamalarına imkan verilmediği hatta protestan
Hristiyanların takibe uğradığı tarihlerde, Hristiyan Türk Ermenileri,
Türk-İslâm kanun ve kaideleri çerçevesi ve Türk hoşgörüsü içinde, hiç bir zaman
rahatsız edilmeden, aynı zamanda devlete sadık olarak, sakin, müreffeh ve
mutlu bir hayat yaşıyorlardı. Osmanlı arşiv belgelerinde, mahkeme
kayıtlarında, hattı Batılı seyyahların seyahatnâmelerinde, Türklerin, devlet
olarak, millet olarak, Ermeni toplumuna karşı, Türkler için de görülen, günlük
olağan olaylar dışında, hiç bir kötü hareketine rastlanmaz. Aksine, devletin,
Ermeni toplumunun varlığını devam ettirmek ve onları teşkilatlandırmak için
tedbirler aldığını görüyoruz. NİTEKİM, FATİH SULTAN MEHMET, İSTANBUL’U
ALDIKTAN SONRA, BURSA EVEK’İNİ İSTANBUL’A GETİRTEREK, ONU, ERMENİ TOPLUMUNA
PATRİK TAYİN ETMİŞTİ.
Bundan başka, Kanunî Sultan
Süleyman devrinde, bilhassa Doğuanadolu’da Ermenilerin topluca bulundukları
nahiye, köy ve mahallelerde, onların devlet katında her türlü işlerini ve
şikâyetlerini takip etmek için, kendilerine, “melik” adı
verilen temsilci ve idareciler tayin edildiğini de görüyoruz. Osmanlı arşiv
belgelerinden bu meliklerin, o birimin Ermenileri tarafından seçildiklerini,
sonra kadıların arzı ile merkezi hükümet tarafından tayin edildiklerini
öğreniyoruz. Ancak bu melikler, diğer hrıstiyan toplumları ile Türk toplumunun
nahiye, köy ve mahalle kethüdaları karşılığı olup, onlar gibi görev
yapıyorlardı.
Bu şekilde Osmanlı devleti, müslüman olsun
hrıstiyan olsun, bütün teb’asına düzenli, ahenkli ve sağlam bir idare
sağlamıştı. Bu idare ve düzen, batılı devletlerin Osmanlı devleti ile ilişki
kurmaları ve Türkiye’deki hrıstiyan toplumlarla doğrudan temasa geçmelerine
kadar devam etmiştir. Fakat bu ilişki kurulduktan sonra, Türk-hrıstiyan toplumu
ahengi bozulmaya başlamıştır. İşte “Ermeni Meselesi”nin ortaya çıkmasında, Fransa’nın rolü burada başlamaktadır.
Fransa, bu konudaki rolünü, çok yönlü
faaliyetleriyle ortaya koymuştur. Bu faaliyetleri, genel olarak, altı ayrı
grupta toplayabiliriz:
1. Elçilik ve Konsolosluklar
2. Ticaret
3. Seyyahlar
4. Misyoner ve Dinî Kuruluşlar
5. İhtilallerin Getirdiği Yeni Fikirler
6. Yayınlar
Yolu
ile yapılan faaliyetler.
Sırasıyla bu faaliyetlere girmeden önce, konunun
nasıl sunulacağım belirtelim. Ermeni Meselesi, XIX. Yüzyıl sonlarında ortaya
çıktığına göre, bu faaliyetler, başlangıçtan
Ermeni Meselesinin ortaya çıktığı tarih arasında sınırlandırılacaktır.
Bu süre uzun olduğu için, konu genel olarak ele alınacak ve bu arada önemli
bazı hadiselere değinilecektir. Aynı zamanda meseleye karışan diğer Avrupa
devletlerinin bazı faaliyetlerine de zaman zaman yer verilecektir. Sonra “Ermeni Meselesi”nin nasıl ortaya çıktığı
belirtilecektir. Bildirimiz kısa bir değerlendirme ile sona erecektir.
Şimdi, Fransa’nın Elçilik ve Konsolosluk
faaliyetleriyle konuya giriyoruz.
Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti ile Fransa
arasındaki ilk ilişkiler, Kanunî Sultan Süleyman’ın Fransa’ya ticarî
imtiyazları içeren bir ahidname vermesiyle, 1535 yılında başlamıştır.
Fransızlar buna “Kapitülasyon”
adım vermişlerdi. Kanunî, bu kapitülasyonu, Fransa’yı Alman İmparatoru
Şarlken’e karşı desteklemek için vermişti. Bazı tarihçile bu kapitülasyonu,
bir ittifak antlaşması olarak kabul ederler. Kanunî Sultan Süleyman ise bunu,
bir dostluk ve ticaret antlaşması olarak görmekte idi.
Bu yüzden bu antlaşma ile Fransa’ya İstanbul’da
daimi bir elçi bulundurma ve Türkiye’de serbestçe ticaret yapma hakkı
verilmişti.
Kanunî Sultan Süleyman tarafından Fransa’ya verilen
bu kapitülasyon, 1740 yılına kadar, diğer bütün Osmanlı padişahları tarafından
sürekli olarak yenilenmiş, bu tarihten sonra ise, artık yenilenmeyip,
süreklilik kazanmıştır.
Diğer taraftan, 1579 yılından itibaren İngiltere, 1612
yılında Hollanda ve daha sonra Avrupa’nın diğer birçok devletleri, Türkiye’de
ticaret yapma ve İstanbul’da elçi bulundurma hakkını elde ederek,
kapitülasyonlara sahip olmuşlardır.
1. FRANSIZ ELÇİLERİ, 1552 yılına kadar, Osmanlı
devleti hakkında tam bilgi sahibi olamadıkları için, kendileri gibi katolik
olan Venedik’in elçilik raporlarından faydalanmışlardır. Sonra zamanla bizzat
kendi müşahadelerine dayanan raporlar göndermeye başlamışlardır. Bu raporlar,
bugün, Fransız Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde dosya ve kartonlar halinde muhafaza
edilmektedir. Bunlar, tarih sırasına göre muhtelif tasniflere tabi
tutulmuştur.
Bu arşivde, konumuzla dolayısıyla ilgili ilk
vesika, 1581 tarihli dosyalarından biri içindedir. İmzasız ve tarihsiz olan
fakat kâğıdı aynı devreye ait bu vesikada, Osmanlı devletinin artık gerilemeye
yüz tuttuğu, İstanbul’dan başlamak üzere devlet içindeki bütün azınlıklar ve
bunların devlete karşı sadakat dereceleri yazılmakta ve sonra, aynen, “eğer doğudan İran, batıdan İspanya ve Avusturya,
içerden de bu azınlıklar birlikte harekete geçtikleri takdirde, bu devletin
kısa zamanda yok olacağı” belirtilmektedir.
Bu vesikanın içeriği doğrultusunda Fransa’nın, çoğu
zaman, Osmanlı devletine karşı dostça olmayan davranışlarda bulunduğu, elçilik
ve konsolosluk raporlarında sık sık görülmektedir. Nitekim XVII. Yüzyıl
başlarında yerleştirildiklerini sandığımız Kudüs ve Halep konsolosları, IV.
Murat ve IV. Mehmet zamanlarında bölgedeki ayrılıkçı grupları tahrik
etmişlerdi. Bu yüzden her iki devirde, Fransa ile ilişkiler, bir müddet askıya
alınmıştır. Buna rağmen Fransa bu konudaki tutumunu bırakmamış, aksine,
devletin zayıf olduğu zamanlarda daha da ileri gitmiştir.
Bu konuda Fransa’nın, XVIII. Yüzyılda, elçilik ve
konsolosluk faaliyetleri, Osmanlı devletinin ekonomik ve siyasi bakımlardan
gerilemesine paralel olarak daha da artmıştır.
XIX. Yüzyıla gelince, Fransa’nın, Türkiye’de,
İstanbul’daki elçisinden başka muhtelif yerde yirminin üzerinde konsolosu
bulunuyordu. Bunlardan sadece Kudüs, Halep, İzmir, Selanik,
Trabzon, Erzurum ve o zaman küçük bir kaza olan ve Maraş’a bağlı Zeytun
konsolosluklarını belirtmekle yetiniyoruz.
Konumuzla ilgili olarak, Trabzon, Erzurum ve
Zeytun konsolosluk raporları hayli dikkat çekmektedir. Zeytun Konsolosluk
raporları ile ilgili 1825 yılına ait bir dosya bulunmaktadır. Bununla Zeytun Ermenilerinin devlete karşı iki defa isyan etmelerinin
sebebi daha iyi anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, Trabzon ve Erzurum
Konsoloslarının, 1841 yılından başlayan raporlarında da, Ermeni Meselesinde,
Ermenilerin nasıl tahrik edildiklerini, bilhassa katolik Ermenilerin nasıl
desteklendiğini, kendilerine Fransa tarafından hangi yollarda güvence
verildiğinin örneklerini görmek mümkündür. Diğer konsoloslukların raporları da
incelendiğinde aynı tür faaliyetlerin tespit edileceğinden şüphemiz yoktur.
Ermeni
meselesinde diğer devletlerin elçilik ve konsolosluk faaliyetleri yönünden
rolüne bir misal olmak üzere, 1840 yıllarında Erzurum’da, Fransız
konsolosluğunun yanı sıra İngiliz, Rus ve İran konsoloslukları ile Amerika
Birleşik Devletlerinin bir temsilciliğinin bulunmakta olduğunu da belirtmek
yerinde olacaktır.
2. TİCARET FAALİYETLERİ
Bu
konuda Fransız konsolosluk raporlarının çoğu şifreli olduğu için, Ermeni
meselesi konusunda tüccarların faaliyetlerini ayrıntıları ile takip edemiyoruz.
Fakat batılı devletlerin ticari faaliyetlerinde, çoğu zaman, Rum, Ermeni ve
Yahudi Türk vatandaşlarından yararlandıkları, onları arıcı olarak kullandıkları
bilindiğine göre, Fransız tüccarların, bilhassa XVIII. ve XIX. yüzyıllar
boyunca Ermenilere bu konuda telkinlerde bulunmuş olduklarını söylemek hatalı
olmaz.
3. SEYYAHLAR
Türkiye’de
ilk Fransız seyyahı olarak, aynı zamanda elçilikle görevlendirilmiş olan ve
1548 yılında, İstanbul’dan İran’a gidip gelmiş olan Gabriel d’ Aramon’u
görüyoruz. Daha sonra, muhtelif tarihlerde, çok sayıda Fransız seyyahının
Türkiye ve İran’a seyahat yapmış olduklarını tespit ediyoruz. Bu seyyahlar,
özellikle, XVII. Yüzyıl başlarından itibaren Türkiye’deki azınlıklar, bu arada
Ermeniler ve onların yaşadıkları yerler hakkında bilgi vermişlerdir. Bu
seyyahların, XVII. Yüzyıl başlarında, Paris’te açılan “Doğu Diller Okulu”nda Türkçe öğrenmiş olabilecekleri dikkate alınırsa, bunların,
doğrudan gezdikleri yerlerde azınlıklarla ilişki kurdukları düşünülebilir.
4. MİSYONER VE DİNİ KURULUŞLARIN FAALİYETLERİ.
Fransa’nın
Türkiye’de misyonerlik ve dinî kuruluşlar faaliyetlerine ilk defa ne zaman
başlamış olduğunu bilemiyoruz. Bununla beraber, Fransa’nın, Ortadoğu’da bu
konudaki faaliyetleri hakkında bir kitap yayınlanmıştır. Orada, bu tür
faaliyetlerin tamamım bulmak mümkündür. Diğer taraftan, 1682 yılında Erivan,
Erzurum ve Bitlis’te Fransız misyonerleri bulunduğuna göre, bu faaliyetlerin,
XIV. Louis zamanında, Fransa’ya Türkiye’deki katolikleri himaye hakkı
verildiği zaman başlamış olduğunu tahmin edebiliriz. Ancak, Fransa’nın
Türkiye’deki misyoner ve dinî kuruluşları teşkilatı değil, konumuz yönünden,
bunların faaliyetleri bizi ilgilendirmektedir. Bu bakımdan biz, bu
kuruluşların faaliyetlerini ele alacağız.
Bu
konuda, Paris’te 15 günde bir yayınlanan ve idaresi Katolik Papazlar elinde
bulunan “La Terre Sainte”
(Kutsal Yerler) adlı gazetenin 1875-1878 yıllarına ait sayılarında hayli
bilgi verilmektedir. Gazete, özellikle Kudüs, Filistin ve Lübnan’daki olaylar
üzerinde duruyor. Bu arada, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde geçen olaylara da
yer veriyor. Gazetenin çeşitli sayılarında Fransa’nın, Papalıkla işbirliği
yaparak, Türkiye’deki Katolik Ermenileri nasıl desteklediğini, onların nasıl
tahrik ettiğini, Katolik Ermeni dinî liderlerinden hangilerinin Fransa’da dinî
eğitim görmüş olduklarını, bunların Türkiye ile ilgili mektuplarını, görmek
mümkündür. Ayrıca, yine aynı sayılarında, Gregorien
ve Katolik Ermenilerin nasıl birbirlerine düşürüldüklerini, Küpelian
adı verilen Ermenilerin devlete sadık olduklarını, buna karşılık Katolik
Ermenilerin, nasıl devletle karşı karşıya getirildiklerini, nasıl tahrik ve
teşvik edildiklerini görmek gerekir. Türkiye’de “evek” derecesinde katolik papazlara gönderildiği anlaşılan
aynı gazete, bunlardan başka, Fransız ve diğer hrıstiyan devletlerin
misyonerlik faaliyetleri hakkında bilgi vermektedir. Bunlardan Fransızların
Adana ve Maraş bölgesindeki faaliyetleri dikkati çekmektedir.
Gazetenin, konumuz bakımından en önemli yanı da, “Ermeni Meselesi” deyiminin, Türkiye’de Katolik Ermenilerle Küpelian
Ermenileri arasındaki mücadele dolayısıyla, 30 Kasım 1875 tarihli sayısında
kullanılmış olmasıdır.
5. İHTİLALLERİN GETİRDİĞİ YENİ FİKİRLER.
Fransız ihtilalleri’nin getirdiği yeni fikirlerin,
Türk idaresindeki azınlıklara, özellikle Asya yakasındakilere, XIX. Yüzyıl
başlarından itibaren tesir etmeye başladığını tahmin ediyoruz. Ermeni
milliyetçiliği, özellikle üst kademedeki katolik Ermeniler tarafından
başlatıldığı ve bunların birçoğunun Fransa’da dinî eğitim gördüğü bilindiğine
göre, Fransa’nın bu konuda rol oynamış olduğu düşünülebilir. Fakat daha
ayrıntılı bilgi verebilmek için bu konuda ayrı bir araştırma yapılması gerekir.
6. YAYINLAR
Fransa’nın Ermeni Meselesi’nde rolü, en açık bir
şekilde, Fransa’da yapılan yayınlarda
izlenmektedir. Bu konuda, 1604-1877 yıllan arasında Fransa’da
Türkiye, Ermeniler ve Hayali Ermenistan konusunda yayınlanmış olan 200 kadar
kitap ve makale fişlenmiştir. Bunlar hakkında bir değerlendirme yapılmakla beraber, yine de bu konuda kararı sayın
dinleyici ve okurlara bırakıyor ve tarih sırasına göre bazı
kitapların başlıklarını alıyorum:
1604-1699 tarihleri arasında yayınlanmış-olan
kitaplardan bazılarının başlıkları:
1. Kudüs, Kıbrıs, Ermenistan (Çukurova) ve
Civarlarının Genel Tarihi (1604).
2. “Doğu ile Yeni İlişki" başlığı altında, “Pers, Ermeni vs.nin din hükmet ve adetleri” hakkında (1671).
3. 1631-1634 yılları arasında Türkiye’de seyahatte
bulunan taverniar’ın Seyahatnamesi (1676).
4. 1682 sonrasında Fransız Cezvit Misyonerleri’nin
Erivan, Erzurum ve Bitlis’teki faaliyetlerinin verilerine göre
yazılmış olan, “Halihazırda Ermenistan’ın Durumu”
(1694).
5. “1698 yılında Erzurum ve Trabzon’da Astronomik
Gözlemler (1699)’’
1700-1790
yılları arasında yayınlanmış olan kitaplar:
1. “Doğu’ya Seyahat”
başlığı altında, “1700yılında Erzurum ve Palu’ya Yapılan Seyahat” (1705).
2. (1701-1702) yıllarında Türkiye’ye gelen “Tournefort Seyahatnamesi” (1717).
3. Türkiye İran ve Arabistan Yolculukları (1790).
4. Yukarıda 4. sırada verdiğimiz misyoner
faaliyetlerinin neticeleri 1730 ve 1780 yıllarında tekrar yayınlanmıştır.
1809-1877
yılları arasında yayınlanmış olanlar:
Bu devreye ait dolaylı ve dolaysız Ermenilerle
ilgili 73 kitap ve makale- başlığı gözden geçirilmiştir. Sonuç şöyledir:
1. Ermeniler, Ermenistan Tarihi, coğrafyası ve
bunların yaşadıkları Türk bölgesinde yapılan tetkik gezileri ve neticeleri
hakkında, 8 kitap veya makale,
2. Ermeni Dili ve Lügati hakkında, beş,
3. Ermenistan’a (Doğuanadolu) Seyahat hakkında, sekiz,
4. Ağrı Dağı hakkında, beş,
5. Aras nehri hakkında, iki,
6. Türkiye Ermenistan’mn İnceden İnceye tetkiki ve
araştırılması hakkında, bir,
7. Çukurova bölgesinin inceden inceye araştırılması
hakkında raporla (1854) birlikte bölge hakkında, üç,
8. Hrıstiyan Ermeni Milletinin Zoro astre kanununa
karşı isyanı konulu (1844), bir olmak bir olmak üzere, toplam 61 kitap ve
makale yayınlanmıştır. Daha ayrıntılı bir inceleme yapıldığında şüphesiz, bu
sayı daha da artacaktır.
Fransız hükümetlerinin ve Fransızların, bütün bu
faaliyetleri neticesinde, Türk hâkimiyeti altında bulunan yerlerde hayali bir
Ermenistan’ı ortaya atmak ve Ermenileri tahrik ve teşvik etmek suretiyle,
Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamış olduklarını ortaya
çalıştık.
Diğer taraftan, Fransa’nın yanı sıra, başta Rusya,
İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri ile diğer bazı Avrupa devletleri de bu
konuda rol oynamışlardır.
Fakat ERMENİ MESELESİNİN ORTAYA ATILMASINDA VE
DESTEKLENMESİNDE BU DEVLETLERİN ESAS GAYELERİ, GERÇEKTE BİR ERMENİ DEVLETİ MEYDANA
GETİRMEKTEN ÇOK, TÜRKİYE ÜZERİNDE EKONOMİK VE SİYASİ BİR HÂKİMİYET KURMAK İDİ.
Aralarındaki çekişme ve rekabet yüzünden bu hakimiyeti kuramadıkları gibi,
mesele, Ermenilerin beklediği sonucu vermemiştir. Ancak, bu devletler
tarafından, kendi çıkarları uğruna, yüzyıllarca, Türk idaresinde Türklerle
birlikte kardeşçe yaşamış olan Ermeniler, Türklere düşman edilerek,
1880’lerden 1920’lere varıncaya kadar, isyana itilmişler ve desteklenmişlerdir.
Sonunda mesele, 1920 Gümrü Antlaşması ile kapanmıştır.
FAKAT NETİCEDE, BU MESELEDEN TÜRKLER DE ERMENİLER
DE BÜYÜK ZARAR GÖRMÜŞLERDİR. BİNLERCE TÜRK VATANDAŞI ERMENİ, MUHTELİF
TARİHLERDE, TAHRİK EDİLDİKLERİ DEVLETLERİN ÜLKELERİNE GÖÇ ETMİŞLERDİR. (Fransa ekonomisini
ve nüfusunu yine güçlendirmek için bu yola günümüzde tekrar başvurmaktadır.)
Fakat,
aradan uzun yıllar geçmesine rağmen, Türklere karşı Ermeni terörünün ortaya
çıkması ile meselenin kapanmadığı anlaşılmıştır. Ancak, Ermeni meselesinin
ortaya çıkmasında rolü olan devlet ve milletlerin, Ermeni terörünün de ortaya
çıkmasında da büyük rolü ve sorumluluklarının olduğu da unutulmamalıdır.
KAYNAK:
Tarih Boyunca Türklerin
Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu
Düzenleyen 8-12 Ekim 1984
Atatürk Üniversitesi Sağlık-Kültür Ve Spor Dairesi Konferans Salonu Erzurum
-Kurtuluş Ofset Basımevi 1985 Ankara, s.285-291
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder