JEAN-LUC GODARD
Jean-Luc Godard (d. 3 Aralık 1930)
Fransız ve İsviçreli film yönetmeni ve sinema eleştirmeni. Fransız Yeni Dalga Akımının
en etkili üyelerinden birisi.
1930 yılında İsviçre kökenli Fransız
orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak Paris'te doğdu. Babası kendine ait bir
kliniği olan bir doktor, annesi ise İsviçre'nin tanınmış bankacı ailelerinden
birisinin kızıydı. II. Dünya Savaşı sırasında İsviçre'de yaşadı , 1940'ların
sonuna doğru ailesi boşanınca Godard etnoloji (budunbilim) okumak için 1949
yılında Sorbonne Üniversitesine girdi. Bu zaman dilimi boyunca Cineclub ve
Cinemateque e katıldı. Godard Yeni Dalga Akımı'nı alevlendiren insan olarak
bilinen Andre Bazin ile burada tanıştı.
Bugün toplum içerisinde yaşamak büyük bir boşluk içerisinde
yaşamakla neredeyse aynı.
**
Bulutlu bir gökyüzü var, eğer kafamı çevirirsem duvarda da
kelimeler var.
Neden tüm bu
tabelalar gerçekliği çizmek yerine hayallerden sökme işler yaparak söyleyişten
şüphe duymama neden oluyor.
İmgelerin içinde, hiçbir şey, en iyi veya en kötü olmuyor.
Gözlerim mantığımı
yok etmeden önce, onarmaya çalışırken nesneler vardı ve onlara insanlardan daha
uzun zamandır var oldukları için onlara insanlara gösterdiğimizden daha çok
ilgi gösterirsek ölü nesneler belki canlanırdı.
Yaşayan insanlar
çoktan ölmüşler zaten.
Tekrardan mutlu mesut
yaşamak için kendime neden arıyorum.
Şimdi bu analizi
daha ileriye taşırsam sanırım basit bir hayat yaşamak için bir sebep
bulabilirim ve şimdiki zamanın getirilerinden eğlenmeyi bırakabilirim işte bu,
yaşamak için yakalanabilecek nedenlerden birisi onu yakalayıp bir iki saniye
tutabilirsem çevresinde bulunan şartlardan onu söküp çıkarabilirim.
İnsanların
dünyasının en basit olgusu haline getirip insanlara kendi ruhlarının
derinliklerini gösterip insanların uyum içinde yaşadıkları yeni bir dünya yaratabilirim
işte amacım bu!
Politikanın
hikâyesi, insanlara tutkunun büyümesini açıklar.
Kimin tutkularının?
Benimki; bir yazar
veya ressam olmak.
**
Birisinin ortada olmayan bir hayalini düşünebilirim ve ya
onu bir sözüyle hatırlayabilirim üstelik ölü olsa bile.
**
Filmlerdeki insanlar gerçekte asla konuşmaz.
Seninle bunu
denemeliyim.
Benle gerçekten
konuşmak mı istiyorsun?
Çünkü sadece
yabancısın.
Yabancılarla
konuşmayı severim.
O halde konuş.
- Konuşmanın manasını
biliyor musun?
- Kelimeleri
söylemek.
Peki kelimeleri
söylemek nedir?
Kelimeleri söylemek
konuşmaktır aptalca ve ilginç şeyleri söylemek.
Peki birlikte nasıl
konuşacağız?
Gerçekten konuşmak,
bir şeyler paylaşmaktır.
Peki, ilginç bir şey
seçelim ve onun hakkında konuşalım.
**
Zaman beni ve sevdiğim insanı değiştirir.
Değiştiğimi mi
düşünüyorsun?
Ben sadece yoruldum.
Hayır, sen değil.
Ben değiştim.
Değiştim ve hâlâ
aynıyım.
Ne anlama geliyor bu?
Bilmiyorum.
**
En başa dönene kadar, her şeyi unutacağım ve sıfırdan
başlayacağım.
Zaman bir çember gibidir sonu gelmez bir şekilde dönen.
**
Uzağa, uzağa, der nefret; Yakına, yakına, der aşk.
Seni görünce sevinecek miyim, öğrenmek için seni tekrar
görmek istedim.
**
Benim hakkımda konuşmalıydın ve ben de senin.
**
İnsanların kendim olmama izin vermesini istiyorum.
Ben özgürüm.
**
Çirkinlik güzelliktir.
Güzellik
çirkinliktir.
**
Sevdiğin makamlarda söz yazmaya çalışıyor.
- Bu güzeldi.
- Sadece sözleri
ezberle.
- Bu "Aşkın Gözyaşları"
**
Üzülme.
Kırılan bir ayna ve
ölen bir adam.
**
Cezayir'de olsan her şeyden ödün kopar.
Ne kadar kötü.
Yok yere ölüyorlar.
Beni kızdıran da bu.
Bir kadının aşkından
ölmeyi yeğlerim.
Hiç aşık olmadın mı?
Bazen, ama hiçbir zaman
istediğim derinliğe ulaşmadı.
Hep kızların
hatasıydı.
Sadece sevilmekten
hoşlanıyorlar.
Bir şeylerden vazgeçip kendilerini
veremiyorlar.
Yarı yarıya
seviyorlar.
Vücutları eğlenceli
ama yaşamları değil.
Bu yüzden bende
ayrılmak zorunda kalıyorum.
Bunları anlattığım
için affedin beni.
Haklısın.
Sen hiç aşık oldun
mu?
Dediğin gibi; bir
şeylerden vazgeçmedim hiç Ama hangi
kelime uygun olurdu ki?
Kendimi
koruyordum Sence de biraz dramatize
etmiyor muyuz?
Umutsuz vakayım.
Ve şimdi,bu Peki, ikimizde berbat haldeyiz.
Daha iyisin ya?
Kulağa ne kadar hoş
geliyor
Bir inci tanesi ve bir kurbağa
Sen ve ben.
Ne zaman
öğreneceksin?
Her şey bitti!
Ah, son kılıç da
kırıldı!
Heimon öldü, kanına
girerek kendi elleriyle.
Hiçbir şey değişmediğinden artık her şey daha farklı.
**
Bir şey her yönüyle göstermeyin. Kendiniz için bir belirsizlik payı bırakın.
**
Kalbimizin derinliğine doğru bilinmez bir sesin gittiğini
öğrendiğimiz zaman bunu nasıl göz ardı edebiliriz?
Haberler bize neyi
öğretir: Ulusun doğuşunu, umudunu Roma ve Open City'i.
Sinemacılık bir olay
yaratmaz, ama görüş açıcısı kazandırır.
**
Gerçeklik şu anda intikam peşinde.
Gerçek gözyaşı ve kan
istiyor.
**
Kör adama "İki elin var mı?" diye sor.
Ama görünüş beni
rahatlatmayacak.
Şüphelerim varsa ne
diye gözüme güveneyim?
Ellerimle
görebildiğim şeyi neden gözlerimle kontrol etmeliyim?
Yardım edin!
Hikaye iki kardeşle başlıyor
İsimleri sırası ile Lampshade ve Lumière.
İkisi de birbirinin
aynısı.
O tarihten beridir
film yapmak için iki adet makaraya ihtiyacın var.
Biri dolarken diğeri
boşalıyor.
Şans eseri olarak
videolarda sol makara "köle" sağ makara ise "efendi" olarak
adlandırılıyor.
Son bir kez daha
karanlığın gücü ışığın gücünü alt etti.
Ama hemen ardından
ışık, karanlık ile yeniden dövüşecek.
**
Şairler ölümcüldür ve ciddiyetle şarkı söylerler.
Geçici Tanrıların
izine varmak ve o izi doğruca takip etmek için, izler ölümlüler içindir.
Onların kardeşleri,
dönüş yolu için vardırlar.
Peki ölümlüler
arasında kim böyle bir çizgiyi çizebilir?
İzlerin farkına
varmak her zaman zordur mirasın izlerinin farkına varmak ise neredeyse
imkansızdır.
Üzüntülü zamanlarda
şair olmanın anlamı: Şarkı söylemek geçici Tanrıların izine katılmak için.
Hem Tanrı'ya hem de paraya hizmet edemezsin.
Sadaka verirken sağ
elinin verdiğini sol elin görmesin.
Böylece sadaka vermek
senin sırrın olur.
Baban, gizlice
yaptığın şeyi görünce seni ödüllendirecektir.
Yargıladıkça
yargılanırsın.
Bağışlan.
Kullandığın ölçüyle sen de ölçülürsün.
Aman Tanrım, para!
**
O filmler herkes içindi.
Sadece bizim için
değil.
Bizim haricimizdeki
herkes için.
Çünkü gerçek sinema,
görülemeyecek türdendi.
Tek türdü.
**
Dünyayı basitçe ikiye ayırmak çok kolaydır.
**
GÖRMEYİ ÖĞREN, OKUMAYI DEĞİL
**
gücü eline alan daima biri vardır.
**
Örneğin burada, önce okul ve aile sesleri vardı.
Sonra okul ve aile
sesini silecek başka bir ses olacak.
Bir aşamada bir ses diğer sesler üzerinde hakimiyet
kurar.
Bir aşamada bu ses umutsuzca gücü elinde tutmaya çalışır.
Bu ses nasıl
güçlenir?
Güçlenir çünkü verili
bir dilimde bu ses bir imajdan beslenir.
**
Toprakla olan bağları hakkında, siper kazma örneği üzerinden
düşünüyorlar.
Ve net olarak:
"Toprağı kazarak ona daha çok bağlanıyoruz ve bunu seviyoruz."
"Ve toprak seni koruduğunda, ona aşık oluyorsun.
" "Öyleyse pratik ve teori hakkında
konuşulmuyor."
Topraklarına aşık olmak dediler, sonra da şöyle dediler:
"aşık" ve "olmak".
**
Halkı temsil eden kişi tek başına konuşuyor, halktan uzak
bir durumda.
Her zamanki gibi,
tiyatro.
**
Her zaman yönettiği görülen kişi, asla yöneten kişi
değildir.
Yöneten ve emirleri
veren kişi asla gözükmez.
Uymayan bir şey daha
var.
Ne düşünüyorsun?
Sigaram bu gece
sonuna kadar yeter mi diye merak ediyordum.
Ve bağcıklarımın
yarına kadar dayanıp dayanmayacağını.
Ve nefesimin hafta
sonuna kadar yetip yetmeyeceğini.
**
Kız ağlar.
"Neden zaten
sahip olduğun bir şeyin peşinde koşuyorsun?
" "Tek kelime ile istenen olmak için çok
güzelsin," "ve beni mutlu etmen için seni çok yükseğe yerleştirdim.
" "Seni seviyorum, sen benimsin."
"Ama benim olduğun için seni görmek zorunda
değilim." Neler oluyor görüyor musun?
Ya sen?
Sevdiğin kişiye böyle
söyleyebilir misin?
Sevdiğin birinden
bunu kabul eder misin?
**
"Her düşünce bir gülümsemenin enkazını
hatırlatmalıdır."
**
Başkalarının hikayelerine, başkalarının efsanelerine
ihtiyacınız olmasına şaşmamalı.
**
Her arzunun halsizliği ve gerçeği karşılanmalı.
Hepimiz soytarıyız.
Sorunlarımızda daha
uzun yaşıyoruz.
**
Saint Augustine'in söylediği şu sözü biliyor musun?
"Sevginin
ölçüsü, ölçüsüz sevmektir."
Ne demek istiyorsun?
Zaman diye bir şey
yoktu, şansın zamanı yoktu.
Dünya'da yaşam
belirdikten sonra zaman belirmedi mi?
Sonra başka bir
yerden geldi uzaydan.
Bir uzaylının nasıl
görünebileceğini merak ediyoruz.
Gidin ve aynada
kendinize bakın.
**
Herkes, ölü ya da diri,
elektronik alanda kendine özel imzasını bırakır.
Bana göre, bu uzayda hayatın olduğu görüşünü doğrulamaktadır.
Biz oradanız.
**
Suyun yanında hiçbir zaman karınca göremezsin.
Yanlış!
Bazı karıncalar altın
ararlar.
**
Not almalısın.
Evet, ama ben
yazamıyorum.
O yüzden çiziyorum.
Eğer bir resimse,
unutman mümkün değil.
Eğer unutmak
istiyorsam, o zaman yazmayı öğrenmeliyim.
İşte bu.
**
Ruhun bedeni var mıdır?
Ne demek istiyorsun
genç bayan, bedenin ruhu vardır.
Ben bunun tam tersi
olduğunu düşünmüştüm.
**
Tek başına bir beden nedir ki?
"Onu görebilir
ve tiksinebilirsin, onu hendekte
görebilirsin, sarhoş ya da tabutun içerisinde, ölü."
Dünya bir bakkalın
"tezgahının kış başında mumlarla dolu olduğu kadar bedenle
doludur."
Ama o mum sadece sen onu eve getirdiğinde ve yaktığında sana
huzur verir.
Gel buraya
Bedenimi sevmiyor musun?
Konu o değil.
Peki ne o zaman?
- Onun yüzünden.
- Bilmiyorum.
Beni hasta ediyor.
Bilmiyorum.
Biliyorum, o.
Her zaman odur
Ben de gerçek bir kadınım.
Seni sevmeyi
gerçekten isterdim, ama nasıl sevebileceğimi bilmiyorum.
Haydi eve gidelim.
**
Ben senin sadece bir gölgen olacağım.
Tanrı'nın
gölgesi
Tüm erkekler, erkeğini seven bir kadın için aynı değil
midir?
Ruhun beden olmasına
izin ver
O zaman kimse bedenin ruh olduğunu söyleyemez, çünkü ruh
beden olacaktır.
Sen
tamamlanacaksındır
**
Sen gerçekten bir hiçsin.
Ruhu ruh yapan onun acısıdır.
Onlar için olan acımı duyan ilk kişi O
olacaktır.
**
Ben ruhun gerçek gülümsemesini bilirim, ama dışından değil içinden
**
Meryem ruhtan düşmüş bir bedendir.
Ben bir beden
tarafından taklit edilen bir ruhum.
**
" Aşkta bakışlar yoktur dış görünüş yoktur benzerlik
yoktur.
Sadece kalplerimiz
ışığı titretebilir
O'nun orada duruşunu sana tasvir edemem.
Gizli savaş insanları ve fikirleri karıştırdı.
**
Güçlü olmalısın, doğru, güce dayan.
**
Guitry'nin dediği gibi, "Aşkın, nerede olduğunu
bilmiyoruz artık."
**
Bence kadınlar 25'ten fazla olmamalı.
Erkekler o yaşta daha
yakışıklı.
Kadınlar değil.
Kadın için yaş adil
olmayan bir şey.
Ve acayip bir şey
farkettim.
Kadınlar intihara karar verdiğinde ya trenden
ya da pencereden aşağı atlıyorlar.
Başarısız olmaktan korkuyorlar ve kendilerini
atıyorlar.
Böylece, geri dönüş
imkansız oluyor.
Erkekler bunu asla
yapmaz.
Nadiren metro'ya atlarlar.
Kadınlar bazen
bileklerini keser.
Hem cesaret hem de
korkaklıktır.
Bilmiyorum.
Hayat der ki kadınlar haklıdır, ama erkekleri öldürür.
Önemli olan ölüm.
Van Gogh yeni bir
gezegene gitmek için ölümü kullanacağımızı söylemişti.
İdeallerden önemli
bir şey var ama ne?
Ele geçirilmemekten
daha önemli bir şey var.
Keşke bilseydim ne
olduğunu.
"Saçma".
Okuldayken bu
kelimeye hayrandım.
Şimdi küçümsüyorum.
"Sükunet."
Güzel bir kelime.
"Lonca."
gibi
Kaybolmuş gibi yapmazsam, kaybolacağım.
Bence herkesin bir
ideali vardır.
Ama herkes önemli bir
şeyi atlıyor.
Tanrını ideali
yok.
Çok güzel bir söz
vardır.
Kimin?
Lenin'di galiba.
"Geleceğin estetiği ahlaktır."
Çok önemli ve etkileyici bir söz.
Sağ ve Sol'u
uzlaştırıyor.
Sağcılar ve solcular
ne düşünür?
Bu günlerde devrim ne
için?
Sağ kazanr,sol
politikalar uygular.
Ya da tersi olur.
Kazanırım veya
kaybederim, ama yalnız savaşırım .
30'larında genç bir
adam devrim yaptı.
Mesela, Malraux,
Drieu La Rochelle, Aragon.
Bizim ise hiç bir
şeyimiz yok.
İspanyol iç savaşını
yaptılar.
Bizim savaşımız yok.
Kendimiz bir
yana kendi yüzlerimiz, seslerimiz Hiç bir şeyimiz yok.
Ama kenid sesini
tanımak önemlidir ve yüzünün şeklini.
İçeriden böyle ama
dışarıdan baktığında, böyle.
Bana bakıyorsun, ama
ne düşündüğümü bilmiyorsun ve hiç bir
zaman da bilemeyeceksin.
Şu anda, Almanyada
bir orman.
Bisiklet gezisi.
Bitti.
Şimdi Barcelona'da
bir cafe.
Şimdi .
tamamen bitti.
Düşüncelerimi
kısıtlamamaya çalışıyorum.
Ve konuşmamı.
Konuşma nereden
gelir?
Belki insanlar
sonsuza kadar konuşur altın madencilerin
gerçeği araması gibi.
Ama nehiri kazmak
yerine kendi düşüncelerini kazarlar.
Değersiz sözleri
atarlar ve sonunda birini bulurlar sadece bir tane sadece bir tane altın ve sonra hepsi sessizleşir.
Neden beni
seviyorsun?
Bilmem.
Çünkü ben çılgınım.
"Ticari deneyim boyunca, zenginliğin kontrolü aynı
kalmaktadır "
Ölüm, ateş, ölüm.
Kadın bilinmeyene doğru açılan bir kapıdır.
Kadın, çıplak ayaklar
zaferi gibidir.
**
Sessizliğim de kelimelerim gibi etkili.
Gidişim varlığım gibi
sıkıntılı.
Önemsesem de
önemsemesem de kayboluyorlar.
Kaygıyı ara sıra
düşünmeli, ölümcül olabilir.
Yoksa hayat bir
hiçliktir ya da herşeydir.
Anlamsız bir
hayattansa ölümü seçmek.
Varlığımı saltlığa
karşı koyuyorum.
Ahlakın mutlak
kuralı.
Mutlaklığı başka
yerde aramamalı.
Ne geçmiş bunu
garanti edebilir.
Ne gelecek vaatte
bulunabilir.
Varolmayı seçtim.
daha da farkında
olabilmek için.
kendimin, Dick'in, ve
diğerlerinin.
**
Neredeyim?
Kanla yıkanmış
ülkelerden geçtim.
Savaş savaştır.
Nasıl adlandırırsanız
adlandırın.
Ve hayat… sadece
savaş mıdır?
Savaştakinden daha az
kişi öldürmek yaşamanın kuralı mıdır?
Hatırlıyorum, evet, Yunan yazarın beni yazdığını iyi
hatırlıyorum.
Karatavuk kuşlarının
insanları şehirlere kadar takip eden tek kuş olduğunu söylemişti.
Birinin bilmediğini bilmek, üstün ruhlara bahşedilen bir
yetenektir.
Birinin bilmediğini
zannedip, bunun farkında olmamak ise bir hatadır.
Bunun bir hata
olduğunun ayırdında olmak ise, kişiyi sözkonusu hatayı yapmaktan korur.
Bilgi buramda saklı
benim.
**
Bu sefer hangi Yunanlıları seyrediyoruz,Fritz?
Her filmin belli bir
bakış açısına sahip olması gerekir, Jerry.
Bu filmin bakış açısı
içinse bireyin koşullara karşı savaşımından sözedebiliriz.
-Eski Yunanlıların
ezeli sorunu.
**
Şimdiyse bir hiç yüzünden kavga ediyoruz.
**
''Bana göre sorun, dünyaya olan bakış açımızın içinde saklı.
Olumlu ya da olumsuz.
Yunan trajedyası
olumsuzdur.
Burada; kendisini
umutsuz bir yazgıya mahkum ederek Tanrılar tarafından vücüda getirilmiş olan
insanoğlu kaderin kurbanı olarak betimlenir.''
Niye meselenin pencerenin açık olmasından kaynaklandığını
söyledin?
Başka birşeyler var.
Ben öyle olduğunu
düşünüyorum.
''İnsanlar kötü,
yanlış olan şeylere karşı baş kaldırabilir.
Şartlar, anlaşmalar
tarafından tuzağa düşürüldüğümüzde başkaldırmalıyız.
Ancak sanmıyorum ki
cinayet bir çözümdür.
Tutku suçları hiçbir
amaca hizmet etmez.
Bir kadını severim,
beni aldatır onu öldürürüm.
Geride benim için ne
kalır peki?
Ölmüş olduğu için,
sevdiğimi kaybetmişimdir.
Aşığını öldürürsem,
benden nefret eder, ve yine onu kaybederim.
Öldürmek asla bir
çare olamaz.
**
Kadınlar sevişmemek için daima bir bahane bulabilir.
**
Belki bana bazı fikirler verebilir.
Hırsızlık yapacağına
neden kafandaki fikirleri bulup çıkarmıyorsun?
KRALLIK CEHENNEM tufan ve yağmurlardan sonra silahlı
insanoğlu yeryüzüne çıkıp birbirini yok etti.
Burada kelle uçurma
takıntılarıyla korkunçlar.
Beni asıl şaşırtan
şey hala hayatta kalanların olması.
Bize zulmedenleri
bağışladığımız gibi sen de bizim günahlarımızı bağışla.
Evet, bağışladığımız
gibi bağışla.
Evet, bağışladığımız
gibi bağışla.
Ölümle iki şekilde
yüzleşebiliriz: İlki, imkanlılığın imkansızlığı gibi diğeri imkansızlığın
imkanlılığı gibi.
"Ben" başka
bir insan.
**
"Bir adamı öldürmek, bir fikri
savunmak, bir fikri savunmak değildir. Bir adamı öldürmektir."
"Bir adamı öldürmek, bir fikri savunmak, bir fikri
savunmak değildir. Bir adamı öldürmektir."
Sona erdiğinde hiçbir şey eskisi gibi değildi.
Şiddet şiddet en derin yaraları açar.
Katliamın rezaleti silinmez.
Terörün yok ettiği
bir dünyaya inanmak asla mümkün olmadı.
Komşunun sana sırt
çevirmesini görmek, sonsuza dek derine yapışan bir korku yaratıyor.
Şiddet yaşamın yolunu
kesti.
Hayatta kalan sadece
diğeri değil.
Onlar başka insanlar.
Kural hayatta
kalmaktır.
Kabus yolda kalanlara
aittir.
Herkes birbirinin
düşmanıdır.
Vücut potansiyel bir
silahtır.
Herkes birbirini ve
başkalarını nasıl inciteceğini bilir.
**
"Doğa, yaşayan sütunların bazen
kelimeleri bulanıklaştırarak içeri girmesine izin veren bir tapınaktır".
"İnsan tanıdık bakışlarla kendisini
izleyen semboller ormanından geçer".
Eğer günümüz sonu
gelmez bir yıkım gücüne ulaştıysa, imgeleri maddeleştiren, rüyaları açığa
çıkaran, anıları güçlendiren, sonu gelmez yaratma gücü yaratan bir devrim
yapmak zorundayız.
"Eğer günümüz
sonu gelmez bir yıkım gücüne ulaştıysa, imgeleri maddeleştiren, rüyaları açığa
çıkaran, anıları güçlendiren, sonu gelmez yaratma gücü yaratan bir devrim
yapmak zorundayız".
Bu ölüler için daha
iyi.
Kısa ömrün
şeffaflığı, yaşayanlara bu karanlık vadiden hızlı ve güvenli geçmeyi sağlayarak
görkemli bir şekilde bunu dile getiriyor.
"Bu ölüler için
daha iyi.
Kısa ömrün
şeffaflığı, yaşayanlara bu karanlık vadiden hızlı ve güvenli geçmeyi sağlayarak
görkemli bir şekilde bunu dile getiriyor".
Beyaz insan gök ve
ağaçlar arasında serbestçe dolaşan ruhları duyarak eski sözcükleri asla
anlayamayacak.
Bırakın Kolombus
Hindistan'ı bulmak için denizleri dolaşsın.
Bu onun hakkı.
Ruhlarımıza baharat
isimleriyle seslenebilir.
Bize "Kızıl
Derili" diyebilir.
Kuzey rüzgarının tüm
havasını değiştirebilir.
Ama haritasının
dışındaki dar dünyada hava ve su gibi eşit doğan insanların varlığına inanamaz.
Gücünü
yaşayanlarımızın ve ölülerimizin etlerinden aldı.
O halde,
bacaklarımızı minik tüylerle süsleyecek ve birkaç değersiz eşyamızdan başka
verecek bir şeyimiz yokken neden ölümcül savaşını sürdürmek niyetinde?
Zamanı gelmedi mi?
Yabancı, her ikimiz
aynı yurdun yabancıları olarak bizim için aynı çağda yüz yüze gelmenin zamanı
gelmedi mi?
Uçurumun ucunda
buluşuyoruz.
Rüzgarlar
kanamalarına rağmen başlangıcımızı ve sonumuzu anlatacak ve günlerimiz
efsanenin külleri içinde gömülü kalacak.
Işık görülmezlikte
ilk görülen hayvandır.
Cevap vermeyecek
misin?
Hiçbir şey
söylemeyeceğim, yararı yok.
- Hiçbir şey
söylemeyeceğim.
- Konuşabilmem için
bir yol bul.
Ne yapmam gerektiği
konusunda bir fikrin var mı?
- Beni anladığına
ikna et beni.
- Hadi, konuş
benimle.
Beni anlamazsan,
seninle nasıl konuşmaya başlayabilirim ki?
**
Dil bağımlılığını bir bulut olarak görüyorum.
**
İki şey birbirine benzediğinde bu daha da kötü oluyor.
**
"Her şey ve herkes için hepimiz suçluyuz ve ben
diğerlerinden daha suçluyum".
**
Modern demokrasiler kendilerini totalitarizme yaklaştırıyor.
**
Kurban ya da suçlu, başka bir seçenek yok.
Bir suçlu olarak,
yargılanmaktan kurtulmak bize zulmeden bir canavarı, daha azılı bir suçluyu
suçlamak her zaman mümkündür.
Hayat ucunda mutlak
yenilgi olan bir varoluş mücadelesidir.
Biraz olumsuz
düşünmeden kurbanlar için nefreti ve tiksinmeyi önlemek neredeyse imkansızdır.
Çünkü bizden dolayı
ya da bize rağmen kötü durumlarını kabul ederler.
İşte bu yüzden
kurbanların sesine kulak veririz.
İşte bu yüzden herkes
kendini kurban olarak ifade etmeye teşvik edilir.
Rezaletini göstermeye
hazır olanlarla halk gösterisinin baskın konumları için ahlaki rahatlığın bir
işaretini oluşturanlar arasında bugün dünya ikiye bölünmüştür.
Problemi çözecek
anahtarı konuşuyoruz ama anahtarı sokacak deliği unutuyoruz.
Önümüzde gördüğümüz
düşünmeden yazılan bir hikaye, sanki isteksiz bir iradeden miras kalmış gibi.
Kuşkusuz her
zamankinden daha çok yoklukla yüzleşiyoruz.
**
Seni seviyor; işe yarar.
Yaralısın.
İyice
gerçekleştirilmiş bir ölüme kim değer biçer?
Parası olan zenginler
bile, artık rahatsız.
Kendi ölümüne devam
etmek isteyen çok nadir.
Acı mı çekiyorsun?
Senin olmayan bir
şeyi verebilmek ne güzel.
Boş ellerin mucizesi.
Hep aynı hikaye; yine
bize gelecek sunuyor.
Boşver, cevap Ütopik.
**
Kim, sana soruyorum, hayatı kim seviyor?
Bir zamanlar kitleler
nedenini bilmeden mutlu oldu.
Artık mutluluk günlük
olarak tanımlanıyor ve insanlar mutsuzlar.
Hala sınıf bilinciyle
yaşıyorlar ancak artık kira ödemiyorlar.
Devletin derin
ahlaksızlığı gerçeğe izin ve cesaret vermemesinden kaynaklanıyor ama zaman
zaman insanlığın doğuştan gelen çok genel özelliklerini açığa çıkarmak için
işçileri zorluyor: İlgisizlik, güvensizlik gücün kibiri, ceza almadan, aslında
ödül beklentisiyle, intikam arzusu.
**
Kadınlar aşkı sever; erkekler yalnızlığı.
Bir kadın, bir erkeği
mahvetmek için fazla bir şey yapamaz.
Erkek kendi
trajedisini içinde taşır.
Kadın onu tahrik
edebilir, sinirlendirebilir.
Kadın erkeği
öldürebilir hepsi bu.
**
Aşk ölmez.
İnsanlar ölür.
Yeterince iyi
değilsek çeker gider.
Başkalarının
hayatlarından geri çekilemeyiz ve yine de kendimiz kalırız.
**
Aşk ölür diyorlar bu doğru değil.
Aşk ölmez, sizi terk
eder.
**
Bu, yalnız ve dünyaya ve Tanrı'ya isyan eden iki lanetli
ruhun, insanı cezbeden, vazgeçilmez ateşli bir fikri değildir.
Ne, o zaman?
Kadının parçası hiç
kimseyi, hiçbir şeyi sevmez.
**
İnsan hala sefalet ve sıkıntının içine doğuyor.
Aksiliklere karşı
biraz daha alışmak için aldatmaya neden alışmadı?
Bu refah, sanki
boşluğunu doldurmak zorundaymış gibi üstesinden gelemeyeceği bir şey.
**
Kadınların yaradılışı yuva kurmaya yatkındır.
Bu güven sevdalı bir
sırrın içinde.
**
Bu huzurlu güven sevdalı bir sırrın içinde.
Hiçbir şey yapmamanın
ekonomi veya endüstriyle uzaktan bir ilgisi yok.
Bu sakin, kişisel
mutluluk içindeki sarsılmaz inanç, kendilerini savurmaları nedeniyle haklı
olarak bilinmeyen diyarlara ve hiçbir kıyıdan görülemeyen boş uzaya yayılmış.
Ben günaha
inanmıyorum.
**
Mutluluğun bu başlangıcını zorla alarak onu ilk yok eden biz
olabiliriz.
Biz tanışmadan önce
de zaten birbirimize sadıktık.
**
Aşığın ölümcül hatası;
varlık için yetersizlik.
Bunu o istedi.
Melankoliyi terk
eden.
Toplum bunun
farkında.
Bu yüzden her şeyden
önce aşkı yüceltiyor.
**
- Biz yoksuluz!
- Bir daha asla
kalbimi acıtması için Unutma!
Görgü! bir erkeğe
vermeyeceğim.
Bin bir türlü kadın
olacağım.
Bir hayvanın bir
çocuğa işkencesini alıntı yapıyorum diye neden Dostoyevsky aklıma takıldı?
Evet, ama neden her
şeyden önce, neden her zaman.
- Hep yalnızdın ve
- Neden hep neden?
bunu hiç bilmedin.
**
Bir fikrin var mı?
Hiçbir şey suç daha
soyut değildir.
**
"Aşk, sadece amacında gizli
olana konuşur."
Batı Dünyası'nda Aşk.
Kadınlar aşkı sever; erkekler yalnızlığı.
O zaman onları neden
birlikte atıyoruz?
Anlaşma ne?
Yalnızlık ve aşkın
bir başka talanı.
Senin kaderin
olduğuma, her zaman yaptığın gibi sen karar ver.
"Hepsi
yüzünde" yüz aptallar içindir.
Yarın.
Bir erkek olsaydım,
nereden ve neden geldiğimi hiç sorar mıydın?
Bu gece, Elena!
Çok sorumsuzsun!
Sessizliğimi
anlamıyorsun.
Konuş, konuş
Başkalarının var olduğunu nasıl anlayabilirsin?
Var olan başkaları.
Düşünen, acı çeken
yaşayan.
Sadece kendini
düşünüyorsun.
Aşkın bir icat
olduğunu sanıyordum.
Sen değiştiğinde
Mükemmellik için bir tat biz yaşayacağız.
Hala onun gibi bir
kadını alıyor, Bir insan neden değişmek ister ki?
kendisi olmak için
ücretsiz izinli.
Eğer değişirsem,
artık olduğum kişi olmam.
Ve ben bu değilsem
Hep erkeklerin derlemelerinden söz ettiğimiz için son görüşümüz yanlış olabilir
acaba yabancı veya hasta olduğu için mi Kim konuşuyor?
asla onun etrafında
toplanmadılar?
Olabilir.
Biz doğmadan önce
olanları hatırlamaya çalıştığımız için olabilir mi?
Sanırım.
Şöyle söylüyor olabilirdik:
"Kadınlar", "çocuklar", "oğlanlar" bu sözlerin
artık sadece sonsuz çoğulluğunun bir tekillik olduğunun farkında mıyız?
Olabilir!
Nadiren biz kendi
bilincini oluşturmak; var olmayı kendimize bırakalım.
Ve bu iki fiilin
bağlantısı çok müstehcen.
Sorun ne, Bay
Whoozis-face?
Ne yaptığına bak!
Bağışlayın onu.
Adı ne onun?
Whoozis-fart.
Dikkat et, Tanrı
Aşkına.
- Özür dile!
- İnsanlar
vicdansız.
Vicdanları bırak.
Schiller'i bilirsin
tabii.
Uzun bir sessizlik.
Friedrich Schiller'i
kimse bilmez mi?
Ben biliyorum.
"İnancın
vicdanları.
" Dostlar, size hizmet etmek ne büyük bir onur.
Ama yaptığım şey
dürüstlüğün tercihi gereğidir.
Bu nedenle kredi
çekmedim ve çok sıkıntılı değilim.
Bunu nasıl telafi
edebilirim?
Size hizmet etmek
görevim olduğu için sizden nefret etmeyi ve kalbimdeki nefreti öğrenmeliyim.
Diyecekler ki
Diyecekler.
"Cazibelerini korumak için hazineleri " en üst
seviyede korunan, alınacak " zengin ve fakir kalelerin olduğu bir zaman
vardı.
"Şans işin
içindeydi.
" Oradalar.
Ismarlamış, şükürler
olsun.
Ama nişanlanmış bir
kıza böyle sevgili olmak küstahlık.
Neredeler?
Birlikte
olmadıklarını biliyorsun.
Tahiti.
Hayır, Dorothy
Mısır'da; bir faks aldım.
Bir kadın bir erkeği
mahvetmek için bir çok şey yapamaz.
Erkek trajedisini
içinde taşır.
Kadın onu
kışkırtabilir sinirlendirebilir öldürebilir.
Hepsi bu.
Londra'da insanların
sanata bakmak için günlerce yağmur altında beklediklerini gördüm.
Biliyorum.
Özellikle de
yoksullar.
Yanlış.
Zengin insanlar da
vardı.
Bu kadar basit bir
resim için o kadar para harcamak niye?
Sana söyleyemem.
Bir kereliğine bir
şey söylemiş olsaydın iyi olurdu.
- Evet, ama ne
olduğunu hiç bilmiyorum.
- Doğaçlama!
**
- Aşk aşktan daha fazlasıdır.
Ölü bir arı tarafından hiç sokuldun mu?
**
Hatırlayacağım Hatırlayacağım.
Hafıza sınırdışı edilemeyeceğimiz tek
cennettir.
Bu her zaman doğru
değil.
O zaman hafıza tüm
masumluğumuzla mahkum edildiğimiz tek cehennemdir.
İlk kez son kez bir
şeyler söylemek için bir şansım var.
Hiç pişman oldun mu?
İtalyanca söyleyeyim,
yanlış anlaman için değil.
Pişmanlık nadiren
gerçekleşmesi dışında alakasız değeri için çok yüksek bir bedel ödemek zorunda
kaldığımız bir şeydir.
Alakasız.
**
Kadın gerçek bir kişiyi arzular.
Adam başkalarının
ondan daha azını istediğini anlar!
**
Aşkı en çok tehdit eden zamanın
yorgunluğu da değildir ama güvenlik duygusunu kurcalayan devlettir.
Ne kadar geçici
olduğunu unuturuz, zar zor tadını çıkarırız; yaz olduğu gibi yine gelecek
bırakalım kaçsın çok güzel günler.
**
Sanırım cehennemde yaşamaya hevesliyiz, çünkü sevilen ve
affedilen olmaya katlanamıyoruz.
**
Hiç söylemediğin şeyleri gölgelere söyle.
**
Sakın arkana bakma!
Sanki zaten bütün
yaşadıkları buydu.
Başka zamanlardan,
başka bir deyişle sözleri izlerinde donmuş gibiydi.
İnanılmaz şeyleri, sıradan şeyleri, boktan şeyleri, iyi
şeyleri gösteriyor.
Bu nerede oluyor?
Zevk basit değildir.
Bence acı basittir.
Zevk değil.
İşsizlik basittir.
Zevk değil.
Bence işsizlik zevkli
olunca sonra faşizm gelir.
**
Her zaman anlaşamıyoruz, ama bu normal.
Size bir şey
söyleyeyim: İnsanlar göründükleri gibi değil.
İnsanlar ne
diyeceğimi tahmin edebilir ama bilemezler.
Tüm dünya tehdit altında.
Farkında olmasalar bile.
Güçlü olduğunu
düşündüklerimiz sadece birer kukla.
Esas yönetenler derin
devlette saklı.
- Kim onlar?
- Onların isimleri
yok.
Bilmece gibi
konuşuyorum ama bazı şeyler ancak böyle söylenir.
**
Ne işi?
Ayak işleri,
soruşturma, istihbarat, her şey.
Bunu niçin
yapıyorsun?
Aziz gibi
yaşayabileceğimizi mi sanıyorsun?
Kimse mükemmel değil.
Ben bir realistim.
Hayallere
kapılmıyorum.
Ne kahraman ne aziz
var.
Buradan başlıyoruz.
**
Hayattayım, çünkü bir fikre takılıp kalmıyorum.
Tek bir yol var, o da
düşünmemek.
Tanıştığım insanlara
dört elle sarılıyorum.
Onlara bakıyorum,
dinliyorum: Yaşıyorlar.
Hala hayattalar ve
özgürler.
Onlar da beni görüp
duyuyorlarsa, kendilerinden biri gibi kabul ediyorlarsa hala yaşıyorum
demektir.
Bu egoizm.
**
Birbirimize layık değilmişiz.
Beni seviyor musunuz?
Goethe der ki:
"Sizi seviyorsam, bundan size ne?"
her aşık olduğunda yemeden içmeden kesilen bir arkadaşım
vardı.
Bense hiç aşık
olmadım.
**
Evliliğin en kötü tarafı asla yalnız kalamamak.
Artık o gizemi
kaybettin.
Seni ilk tanıdığımda,
ne hayaller kurardım.
Ama artık tüm
huylarını biliyorum.
Nerede ne yapacağını,
ne yapmayacağını biliyorum.
O gizem kaybolduğunda
aşk da biter mi sence?
Seni hiç anlamıyorum.
Oysa ben tam tersini
düşünüyorum.
Seni ne kadar
tanırsam, o kadar çok seviyorum.
Kusurlarını bile
seviyorum.
Okuduklarına inanmak
yerine, durup biraz düşünsen Tahiti'yi Yunanistan'ı hayal edeceğine birazcık
düşünsen ne kadar şanslı bir kadın olduğunu anlayacaksın!
Asla milyarder
olamayacağız belki ama para olmadan da mesut olabiliriz.
Eğer burayı
sevmiyorsan, hemen taşınırız.
Önemli olan beraber
olabilmek.
Yapma.
İstemiyorum.
Bazen senin sadece
bedenimi istediğini düşünüyorum.
Bu kadar açık
vermeden de yapabilirsin.
Bırak.
İşe geç kalmak
istemiyorum.
Ama senin umurunda
değil tabii.
İşimi çok sevdiğimden
sanma.
Sadece patrondan azar
işitmeye niyetim yok.
Her sabah aynı
terane.
Bıktım artık.
Kahvaltı hazırla,
sonra işe koş En nefret ettiğim de o gereksiz adamdan çekinmek zorunda olmak.
Orada kâtiplik
yapmamı da sen istiyorsun zaten.
Çalışmak zorunda
olman kötü değil ki.
Böylece kendimize
daha iyi bir yer bulabiliriz.
Bir araba alırız,
seyahate de çıkarız.
Kırk yaşına geldikten
sonra ne işe yarar onlar?
Kaç yaşında olduğunun
bile farkında değilsindir sen.
Jean-Pierre, senden
adam olmaz!
Yeter artık!
İnanamıyorum sana!
Zavallı bir aptalsın
sen!
Sokaklarda dolaşan
senin gibi binlerce güzel kadın var.
- Sen de onlara
katılsana o zaman!
- Dokunma bana!
Böyle adi ve burnu
havada biri olduğunu bilmem gerekirdi.
Bu gece bekleme beni.
Hayvanın tekisin sen!
Ben bir şey yapmadım.
Yapmadın demek.
Bu söylediklerini
asla unutmayacağım.
Dur, Odile.
Saçmalama lütfen.
Bu çok saçma.
**
Biraz üzücüdür ama tanıdığımız kişilerden kaçarız hep.
Heyecan kalmayınca,
aşk da biter.
Acaba o heyecanı her
zaman koruyabilen var mıdır?
**
Hiç anlamıyorum.
Açıklaması zor tabii.
Bir erkek bir kadınla
tanıştığında olanlar hep aynıdır.
Ama bir tarafın
ölmesine gerek yoktur.
- Ölümden korkar
mısın?
- Herkes kadar.
Yaşamayı seviyor
musun?
O gizemi?
O zaman gel benimle.
Ölümden bile güçlü
olalım.
Her istediğini yapar,
seninle istediğin yere gelirim.
Bu gerçekten cazip
bir teklif.
Siz de öyle.
Ama mümkün değil.
Yapamam.
Sana gerçekleri
anlatayım.
Uzun zamandır ölümü
düşünüyorum.
Bu sabah intihar
etmeye karar vermiştim.
Sonra seninle
karşılaştım.
Sen benim son
şansımsın.
Artık hiçbir şeyin
ilgimi çekemeyeceğini düşünüyordum.
Ama o gülüşünü
görünce Şantaj yapmıyorum.
Ama benimle sonu
olmayan bir maceraya çıkarsan, her şey çok güzel olur.
Ne dersin?
Lütfen evet de.
Hayır, diyemem.
Yapamam.
Hayatta hiçbir şey
imkansız değildir.
Ona kadar sayacağım
şimdi.
Lütfen evet de.
Hayır.
Yazık ettin!
"Tanrım neden beni yüzüstü bıraktın?"
**
"Bir kimse sevmek için çalışmalıdır, yada çalışmayı
sevmelidir.
**
Anlamak her zaman yararlı olmayabilir.
**
"Aşk zamansızdır."
**
İnsan tek olduğunu hissetmeli, bense birçok insan gibiyim.
**
Yalnız adamlar daima çok konuşur.
**
İnsan aynada kendine bakmaya başlarsa, kendinden
şüphelenmeye başlar
**
Fotoğraflar gibi.
Beni hep büyülemiştir.
Bir adamın hareketsiz
bir görüntüsünü altında bir yazıyla görürüz.
Belki kötü, belki iyi
bir adamdır.
Ama resmin çekildiği
anda, onun kim olduğunu ve ne düşündüğünü asla bilemeyiz.
Karısını mı?
Metresini mi?
Geçmişi?
Geleceği?
Basketbolu?
Kimse bilemeyecek.
Evet.
Hayat böyle.
Beni üzen de bu.
Hayat
kitaplardakinden farklı.
Aynı olmasını
isterdim.
Anlaşılır, mantıklı,
düzenli.
Ama değil.
Hayır, öyle.
Tahmin edilenden de
fazla.
**
Ah, aşkım.
Seninle birlikte
birbirimizden sıkılmadan yaşayacağımızı hayal bile edemezdik, her sabah aynı
yatakta uyanıp bundan mutlu olduğumuza şaşıracağımızı Bu sıradan zevklerden
başka hiçbir şeyi arzulamıyorum.
Birlikte olmaktan bu
kadar mutlu olmak Ama sonra, tek kelime bile etmeden usulca Hislerimiz bizi,
bize rağmen o kadar sıkı birleştirdi ki.
Bilinen ve bilinmeyen
tüm aşk sözcüklerinden güçlü olan Bu vahşi ve şiddetli duygular daha önce
varlıklarına bile inanmadığımız duygular Ömrün boyunca beni seveceğine söz
verme.
Birbirimize böyle
sözler vermeyelim, birbirimizi tanıyoruz.
Aşkımızın yarını
olmayan bir aşk olduğu hissini koruyalım.
Neticede 60 yıl sonra
öldüğümüzde anlarız bunu.
**
Bir kadını terk edersen arkandan tabii ki deli der.
Erkekler de aynı.
Doğru.
**
Deniz, dalgalar, gökyüzü.
Hayat hüzünlü
olabilir ama daima çok güzel.
Kendimi bir anda
özgür hissettim.
Ne istersek
yapabiliriz.
Bak, sol sağ sol sağ.
**
- Cehennemde bir mevsim.
- Aşk yeniden
keşfedilmeli.
Gerçek hayat başka
bir yerde.
Asırlar, uzakta aynı
fırtınalar gibi kayboldu.
Ona sıkıca sarıldım
ve ağlamaya başladım.
Bu bizim ilk ve tek
rüyamızdı.
Geliyor musun?
Nereye gidiyoruz?
Gizemli Ada'ya, tıpkı
Kaptan Grant'in Çocukları'ndaki gibi.
- Ne yapacağız orada?
- Hiçbir şey, sadece
var olacağız.
- Kulağa pek
eğlenceli gelmiyor.
- Hayat da öyle.
Aslında hiç de değil.
**
Senin için sadece o andan itibaren varım.
Ama ondan önce de
vardım.
Düşünüyordum.
Belki de acı
çekiyordum.
İşte mesele bu: Beni
düşünerek, bana hayatta olduğunu göstermen.
Ve aynı anda bu
nedenden ötürü hayatta olan beni görmen.
Bunun altını
çiziyorum.
**
Günlerden söz ediyorum.
Ölmek isteyeceksin
ama yaran yüzünden ölmen günlerini alacak.
Zaman bizim
yanımızda.
**
Modern insan çoğunlukla açıklanamaz bir ızdırabın altında
ezilir, günlük problemlerle kendi bilinçsiz aklının önerdiği kurtarıcının
yardımıyla yüzleşmeye çalışır.
Bu kurtarıcı onu
zamanında koruyan ve besleyen anne rahminden başka birşey değildir.
Kişiliğini
kaybeden bu insan için aşk bile, koruyucu rahmi bulma yolunda acıklı bir
arayıştır.
**
Balık yakalamak için kancaya yem takmalısın.
Altı kural var:
başkalarının sorunlarına ilgi duy Ben bunu yapmadım.
**
Bir erkek veya kadın için kendi adını duymaktan daha tatlısı
yoktur.
**
Dinlemeyi öğren, başkalarının kendileri hakkında konuşmasına
izin ver.
Ben her zaman
kendimden bahsettim.
Muhatabınla
etkileşime geçmeyi öğren.
Ne söylediğimi
anlamadı.
Önemli olduklarına
inandırmak için başkalarına yardım et.
**
Bu Amerikalının bir psikopat olduğunu hemen fark ettim.
Ben ona "pis
fikirli" derdim.
Psikopatların çeşitli
türleri vardır, sen kendi kendinesin.
**
Bu absürd hikaye; belki de çoktan başlamış olan, absürd ve
öngörülemez olan atom çağının sonuçlarını anlatmaktadır.
Bunlar kimsenin
farkına varmadan anladığı etkilerdir.
Korkunç galeyanlar
insanları sinsice dönüştürüp birdenbire bizi de kirletmiş olabilir.
Kaçınılmaz olarak
bizi yok edecek, küçük değişiklikler olacak.
Şehir değişmedi, ama
Alessandra değişti.
Ve ben bunu henüz
bilmiyordum.
Korku dolu bir yıl
olmuştu, insanlar korkuya dair en yoğun duyguları yaşadılar.
Yeryüzünde bir adım
yok.
Karada ve denizde,
beklenmedik, harika ve sıradışı pek çok olay yaşandı.
Ama ikinci kez
düşününce şehir değişmişti.
Ve ben bunu fark
etmemiştim.
Değişikliği fark
etmem tabii ki zaman alacaktı.
**
Ve bu şehrin nasıl değiştiğini fark ettim.
Ama Alessandra'yı ne
değiştirmişti, patlamaya ne neden olmuştu, ne kadar zarar meydana gelmişti, tam
olarak fark etmemiştim.
Şehre, caddelere,
kafelere garip bir şey dokunmuştu.
İnsanlar gizemli bir
histeri tarafından ele geçirilmişti.
Büyük miktarda ilaç
tüketmeleri kesinlikle zararlı olmuştu.
Her şey aynı kalmış gibi görünüyor olsa bile karanlık ve korkunç
bir hastalığın yavaş yavaş insan aklını bozduğu o kadar belliydi ki.
Sevdiğim kişide, her
ahlaki anlam aniden gitmişti, ya da daha kötüsü, son insanda var olan özgürlük
duygusu yok olmuştu.
**
Her şey, hiçbir şeyin değişmediğini umut etmemize yol açıyor.
**
Sen, haçın dibinde doğranmış insanlardan daha kötüsün!
Vergi tahsildarları!
Kafirler!
**
"Ben geçmişten gelen bir gücüm
"
Bu bir şiir.
İlk bölümde şair,
artık hiç kimsenin anlamadığı bazı tarihi ve antik kalıntıları ve herkesin
anladığı o bazı iğrenç modern binaları açıklıyor.
Sonra şöyle
sürdürüyor:
"Ben geçmişten gelen bir gücüm
Gelenek benim tek aşkım.
Kardeşlerimizin yaşadığı Alplerin
eteklerinden,
Appeninos'taki unutulmuş köylerden,
kalıntılardan,
kiliselerden, sunak parçalarından
geliyorum.
Tuscolana Yolu'nu bir deli gibi, Appian
Yolu'nu sahipsiz bir köpek gibi yürüyorum.
Sabahları Roma üzerindeki,
Ciociaria üzerindeki Dünya
üzerindeki,
alacakaranlığı seyrediyorum,
eski çağın ilk eylemleri gibi,
gömülü çağın en yüksek ucundan,
ayrıcalığın doğumuna şahitlik ediyorum.
Ucube, ölü bir kadının bağırsaklarından doğmuş
bir adamdır.
Ve ben, yetişkin cenin,
herhangi bir modernden daha modern,
kardeşlerini arayan kimse yok artık.
**
Sermaye, sadece üretime hizmet ettiği sürece emeğin
varlığını kabul eder.
**
"Tanrım, Cennetin Krallığı'na geldiğim zaman beni
hatırla."
**
Ürünün psikolojik yaşlanması belki
de sanayimizin ana müttefikidir.
Günümüzdeki gibi bir
konjonktürde, tüketicilerin çok büyük bir kısmı tam bir fazlalık tehlikesini
temsil ediyor.
Üretimdeki düşüşü her
ne pahasına olursa olsun önlemek için endüstrinin bir numaralı sorununu
görmezden gelmek tehlike anlamına gelmektedir.
Bu yüzden beyler,
yeni arzular ve yeni ihtiyaçlar uyandırmak ve tüketicinin hoşnutsuzluk halini
kışkırtmak için sistematik olarak yeni kampanyalar yapmaya devam etmelisiniz.
**
Aracı veya satıcının fiziksel eksikliği, öncelikli seçim
ihtiyacını ortadan kaldırdığı ve tüketicinin bilinçdışı dürtülerine, sınır
tanımaz bir ortam sağladığı duygusal özgürleşme ve mutluluk duygusu meydana
getirmesinin talebi arttırdığı ve ilgisini fazladan gereksiz ve yararsız
alımlara çevirdiği tespit edilmiştir.
**
Tüketici dürtülerinin sadece bir karışım olduğu asla
unutulmamalıdır, ve bilinçsiz tüketim motivasyonları uçlara doğru
yönlendirilmelidir.
Genellikle
bilinçsizliğe çok fazla güvenerek, bilinç, akıl, sağduyu, tevazu, duygusallık gibi
birinci dereceden faktörlerden olan sağduyuyu hafife alıyoruz ve
anlayamadığımız hatalarla karşı karşıya kalıyoruz.
Bu durumda ancak, bir
kurbanın karamsarlığa düşmesi yanlış olur ve her zaman tüketicinin kendini
şartlandırdığını aklımızda tutmalıyız, ve artık egosu onun doğasının bir
parçasıdır ve yüksek, daha yüksek hedeflere onu uyarmamız ve rekabetçi dürtüyü
topluma empoze etmemiz gerek
**
Para halkın refahınadır.
- Aynı su gibi.
**
AIDS kıtadaki bütün siyahları yok etmekte kullanılan bir
araç sadece.
Işık niye var?
Çünkü karanlık var.
**
Düşünceler yoluyla birbirleriyle konuşmuşlardı.
Bir yere kadar, bu
parçaların tümü veya bir miktarı her daim reddeder.
Bir yere kadar, her
parça dikkate aldığımız parça miktarını içinde barındırır.
Bir yere kadar, bu
parça reddeder.
Bir yere kadar, bir
miktar parça, tekrardan müşterek bir oluş sürecine dahil olup birbirine
eklemlenen bu parçaların bütünü haline gelir.
Diyalektik düşünce
analitik düşünceyi basitçe kullanma yoludur.
Bir yere kadar, parça
bütünün parçasıdır.
Bir yere kadar, bu
bütünü reddeder.
Bir yere kadar, bütün
parçayı kapsar, koşullar ve reddeder.
Bir yere kadar,
neticede, bütüne göre, ikisi de hem pozitif hem de negatiftir.
Bir yere kadar,
bütüne göre, hareket şekli yıkıcı ve koruyucu olmalıdır.
**
Zihin, besinini temin ettiği ana duyuları ödünç alır.
ve özgürlüğüne tesir
etmiş bir hareket biçimi şeklinde o duyuları geri verir.
Şu zavallı Avrupa.
Acı çekerek arınmadılar, ama bozuldular.
Özgürlüğü yeniden
fethederek daha da büyümediler, ama küçüldüler.
Bir çöl hayal edin.
**
Hollywood'u Yahudiler kurdular.
"BUNUN
GİBİ" Adolf Zucker, William Fox, David Selznick "ŞEYLER" Samuel
Goldwyn, Marcus Loew, Karl Laemmle vesaire.
Hayat güzeldir,
göreceksin
O kadar derde tasaya rağmen
Arkadaşlar edinecek, âşık olacaksın
Arkadaşlar edineceksin
**
AVRUPA NEREYE GİDİYOR
Bugünlerde, daha önce yaptığımı iddia edebileceğim tek bir
hareket var mıdır şu dünyada?
**
İnsanlar "Ben" demeden önce, "Biz"
demeyi öğrenmeliler.
Ortada bir dram
varsa, bu dramın sonunu umutla getirebiliriz.
Ya trajedide?
Çok zor.
Her şey değişmeden
kalır.
Her şey aramızda
kalır.
Birbirimizi görmezden
geliyoruz.
Son elli yıldır, her
yerde savaş var.
Aynaya bakar gibi,
kendimizi savaşta görüyoruz.
Vakit kazanabiliriz.
Düşünmek cesaret
ister.
Komşunu sev mi?
Saçmalık.
Komşuna kötülük
yapmamak için, önce kendinizi olabildiğince sevmelisiniz.
Bugünse, bu dediğim
imkânsız hale geldi.
Yasalara uysanız da
çiğneseniz de… Böyle konuşma, baba.
Ben de size
soruyorum: Niye bizi sevmiyorsunuz?
Fikirler bizi ayırır,
ama rüyalar birleştirir.
Hayır, kâbuslar.
Çünkü babalarımızın
kanında hem aşk hem de gurur var, ve dolayısıyla da nefret var.
Peki, bugün, bizi
kızdıracak ne buldunuz?
Önce şunu diyeyim,
kardeşimi seviyorum.
Kardeşlik nedir, onu
tartıştık geçenlerde.
- Bir de özgürlüğü.
- Özgürlük önceydi.
Eşitlik vakti bir
gelsin, size boktan bahsedeceğim.
**
Evet, zaman mekânın bütünlüğünü korumak adına, yalan
söyledim.
**
Bir figür var, anne.
Bir hayatı var mı yok
mu, fark etmiyor onun için.
En baştan, bir
hayatımızın olmasını gerçek olarak dikkate alırsak tabii.
Hâlâ hayatta mıyım
acaba diye kendine asla sormaz, hem de bir kere bile.
Niçin ve nasıl var
olduğunu kendine soracak bilinçten daima yoksun olacaktır.
Sonuçta, bu figürün
ta kendisi olduğunun farkında değildir, çünkü katiyen, bir anlığına bile,
rolünden kopmamıştır.
Böyle bir rolde
olduğunun farkında değildir.
Annenin kanı,
nefretle dolu… sever ve değişmeden kalır.
**
Devrim… Kardeşlik… St. Agustin.
Varlığımı değil de
eylemlerimi onaylamayanları arkadaştan sayarım ben.
Hâlâ gülümsüyorum,
fakat uzun zamandır bu gülümseyişimin bir nedeni yok.
Kelimelerim giriyorlar
içeri… Dağıtıyorlar ortalığı.
Aynen yerimde
kalıyorum.
Yeterince çektim.
Dil giriyor içeri…
Ağız kapanıyor, bir düz çizgi haline geliyor.
Bitti.
**
Bugünlerde değişen şey ise, bütün dallamalar samimi
davranıyorlar.
**
Mücadele ettiğin şey konusunda zihnini toparla, çünkü
başarma olasılığın var.
**
Bireyle yasalar arasındaki bağı hiçbir şey perdeleyemeyecek.
Yaratıldığım külden
ve onun seninle konuşmasından nefret ediyorum.
Bravo… Saint-Just…
1789.
**
Halk egemenliği intizamsız bir şekilde ifade edildi bu
sefer, yalnızca ilk isimleriyle oyların yüzde doksan üçünü aldılar yani,
kazanacaklar o zamanlar, Direniş sırasında, Toulouse yakınlarında küçük bir
grup vardı.
"Mücadele"
hareketinin bir parçasıydılar.
**
bu altının, yüzyıllar boyunca, Batıdaki İslam'ın belirleyici
silahlarından biri olduğunu kimse görmez.
Güneş ve ölüm
hiçbir zaman doğrudan birbirlerine bakmazlar.
Bakın… İşte… İki
kadın altın arayıcısı, Golden League buluşmasındalar.
Görüntü ise…
Tarihçiler aramazlar, bulurlar.
Bütün bu görüntüleri
dilden korumak demek onlardan gerçekten faydalanmak demektir.
Çünkü çölde
bulunuyorlar.
Onları da orada
aramalıyız.
**
Çemberin tümlevi Einstein'in hayatı boyunca aradığı ünlü x +
3 = 1 metaforuyla tamamlanmıştı.
Belirsizlikten gelen
netlik.
**
1926 yılının sonunda, Kudüs'te Gershom Scholem, Berlin'de
bulunan Franz Rosenzweig'e şöyle yazıyordu: Bu ülke tam bir yanardağ.
Bir gün gelecek, dil
onu konuşanlara düşman olacak.
**
Eğer ortada bir intikam arzusu varsa, intikam alacak kişi
İsa Mesih'ti.
**
Süre tekrar belirleniyor.
Yaşamın temel
yapılarından çok daha kayda değer olan, o yapıların yıkıldığı noktalar,
sertlikleri ve bozulmalarıdır.
İşin trajedi kısmı
ise, insanların Eski Akdenizlilere kadar uzanan aynı modeli taklit etmeleridir.
Şefkat eskilere
dayanan bir olgudur.
Kendi kokusuyla
boyanmıştı, renkleri ve olumlamaları Batı dünyasındaki hayatın tümü.
Şefkat olmasaydı,
evrim mümkün olmayacaktı.
**
Herkes oradaydı.
Hemingway, Dos
Passos, Orwell.
Ya sonra?
İnfazdan sonra,
torerolar ve izleyiciler cepheye katılmaya gittiler.
Kadınlar.
Şehrin kenar
mahallelerinde barikatlar inşa ederken saldırıyı bekleyenler gibi.
Simone Weil,
Franco'nun zaferi sonrasında, Almanların Paris'i işgal ettiği haberini aldıktan
sonra, şöyle diyecekti: "Indochina için harika bir gün olacak." İşte,
"olmak" fiili sayesinde, gerçeklik eksikliği aşikâr hâle geliyor.
**
Saat kaçı gösteriyor?
Her daim doğru saati.
gibi şeyler yasalar
hatalı olduğunda, adalet yasayı arkaya iter
YORUMSUZ
**
Karıştığı risk ve şiddete rağmen insanoğlunun derinliklerine
nüfuz edebilen biri.
Engizisyon üyelerinin
aksine siyasi ya da dini ingizitörler kadar tehlikeli değildir.
**
Aşk kendi yolunu bulur ama bu tensel bir aşktır.
Sahne şehvetle
ilgilidir.
"Erotizm"
demiyorum çünkü bu terim o kadar çok kullanıldı ki artık anlamsız hale geldi.
Bana göre bu sahne
aşktan ziyade daha çok şehvetle ilgili.
**
Her şey ritimle dile getirilir.
Ritim olmadan hiçbir
şey olmaz.
Biçim olmadan hiçbir
şey olmaz ama ritim de olmadan hiçbir şey olmaz.
**
Ergenler son derece belirsiz, adı konmamış bir şeye âşık
olabilirler.
Aşkın bir nesnesi
olmalıdır.
Aşkının nesnesi eşek
değildir.
**
İzleyicinin yavaş yavaş hayal etmesine hayal etmek
istemesine izin vermeli ve onları sürekli bir beklenti içinde tutmalıyız.
**
Gizemin kalmasına izin vermeliyiz.
Hayat gizem doludur
ve bunu ekranda görmemiz gerek.
Olayların sonuçları
her zaman sebeplerinden önce gösterilmeli.
Gerçek hayattaki
gibi.
**
Aşk sizi şehvete düşürmeden ve kötü yola sevk etmeden önce
bunda kesinlikle insan olmakla ilgili karşı konulamaz bir istek vardır.
**
Bir Taşra Papazının Günlüğü'nden Balthazar'a kadar Tanrı'yı
açık bir şekilde görürüz.
Tanrı orada
bağışlayandır.
Balthazar Tanrı'nın
olmadığı, Tanrı'yla işi olmayan bir dünyanın izlenimini veriyor.
Öncelikle, sırf
Tanrı'dan bahsetmek ya da "Tanrı" kelimesini ağzımıza almamız O'nun
var olduğunu işaret etmez.
Bir insanı, bundan
kastettiğim sadece sallanan bir kukla değil ruhu olan birini göstermek için bir
film yapımcısının araçlarını kullanırsam eğer insan varsa Tanrı da vardır.
Tanrı'nın adını
telaffuz etmek onun var olması için yeterli bir sebep değil.
Hayır, bildiğime göre
bir karakterin, örneğin Marie'nin babasının Tanrı'yı inkâr ettiği ilk filminiz
bu film.
Madem Tanrı'yı
reddediyor o halde Tanrı gerçektir ve bu yüzden Tanrı vardır.
Ama birden artık
Tanrı kötüdür.
İnsanoğlundan elini
eteğini çekmiştir, bunu şimdiye kadar hiç söylemediniz.
Az önce verdiğim sebeplerden dolayı Tanrı'nın
filmde olmadığı izleniminizi paylaşmıyorum.
**
İnandığım şey, aslında şu konuda eminim ki değişim olmuyorsa
sanat da olmuyordur ve görüntü başka bir görüntü haline gelmiyorsa sinemadan
konuşmak anlamsızdır.
**
Karakterleri, kendi başlarına olmalarını istedikleri kişiler
değil de kendi istediğiniz şekle dönüştürüyorsunuz.
**
En büyü maharet ve en büyük zorluk günlük hayatta adına
yaygın olarak "cazibe" dediğimiz şey değil midir?
İnsanlar
cezbedicidirler ama bu cazibelerinin farkında değiller.
Aradığım şey tam
olarak bu: Gerçek cazibe.
**
Hepsi günümüzdeki her şey gibi belki aşırı özgürlükten belki
de inanılmaz derecede yaygın olmalarından dolayı ölüyor.
**
"Sanat" kelimesi artık kendi anlamını bile
taşımıyor.
Ama bana öyle geliyor ki hâlâ bir umut var.
Sinemanın gerçekte
henüz daha tam olarak idrak edemediğimiz tümüyle yeni bir sanat olduğuna
inanıyorum.
Sinemanın büyüsüne
inanıyorum.
Degas söyle demişti:
"İlham perileri birbirleriyle konuşmazlar.
Birlikte dans
ederler.
" Aslında sinemanın tümüyle bağımsız bir sanat olduğuna
ya da çok yakında öyle olacağına inanıyorum ve hayal edildiği gibi öyle değilse
de diğer sanatların bir sentezidir.
Tümüyle münferit ve
bağımsız bir sanattır.
Başlangıcını basit
bir eğlence unsuru olmasının sinemayı kısıtlanacağını düşünüyor musunuz?
Sinemanın aksine
filmlerin var olmaya devam etme olasılığı çok yüksektir.
Filmlerin eğlence
olarak devam etmemesinin hiçbir sebebi yoktur.
Ama sinemanın ciddi
bir sanat olduğu inancına sıkı sıkıya bağlıyım.
Sinemayı eğlence
olarak değil tam tersine olaylara daha derin bir bakış açısı sunan kendimizi
keşfetmek ve içimizdeki dünyayı derinlemesine incelemek için insanoğluna
yardımcı bir araç olarak görüyorum.
KADIN KADINDIR
**
Fransızcada eğer sıfat kelimeden önce değil de sonra gelirse
anlam aynı kalır mı?
Nasıl yani?
Örneğin "Mutlu
bir olay" "olayın mutluluğu" ile aynı mıdır?
**
Neden hep kadınlar acı çeker?
Çünkü acı çektiren
kadınlardır
Ya da kadın acı çektirendir.
**
Ağlayan bir kadın çok güzeldir.
Ağlamayan kadınları
boykot etmek lazım.
Modern kadınları
aptal buluyorum.
**
Ağlamayan kadın bence aptaldır.
Erkekleri taklit
etmeye çalışan şu modern kadınlar.
Zaten hepinizden
bıktım.
**
Neden erkekler hep hemen döneceğim diyerek ayrılırlar?
Çünkü korkaklar.
**
Erkekler daima son sözü söylemek istiyorlar.
Kadınlar daima
kurbanı oynuyorlar.
**
Kalbimde bir çarpıntı var
Ellerim sallanıyor
Kimse benden daha mutsuz olamaz
**
İnsanların önünde soyunmaktan
rahatsız olmaz mısın?
Hayır, bütün insanları küçük görüyorum.
**
Benim midemi bulandıransa, Bir erkekle birlikte iken,
diğerini düşünenler.
Bence de neden
bahsettiğini bilmeyen biri susmalıdır,
**
Hiç adil değil.
Beraber olamadığımız
zamanlar aslında beraber olduğumuz zamanlar.
Ve tam tersi.
**
EVLİ BİR KADIN
**
Bilmiyorum.
Beni sevdiğini
bilmiyor musun?
Ne diye sürekli
konuşuyorsun?
Çok güzel.
Orada ne var?
Küçüklüğümden kalma
bir şey.
Bir gün deniz
kenarında iken düştüm.
Sonuçta sevgi ile
fazla ilerleyemezsin.
Efendim?
Anlamadım.
Birini seversin,
kucaklarsın.
Ama sonunda
ayrılırsın.
Asla içine girmediğin
ev gibi.
Ancak seni seven biri
ile anlaşabilirsin.
Evet, lakin,
insanların arasına düşüncesizce karıştığın ya da önemsiz gördüğün zamanlarda bu
dediğin oluyor.
Seni seviyorum.
İtalyan filmlerindeki
kadınlar gibi yapmalısın.
**
1964 yılında Bossuet, Komedi Üzerine Özdeyişler ve
Yansımaları yayınladı.
"Tutkuların
memnun edici ve hoşa giden tasvirinin, " günahın esasını oluşturan
tasavvur ile şehveti methedip, azdırarak, " " kaçınılmaz olarak
günaha yönlendirdiğine dair yoğun kanıtlar mevcuttur."
Moliere tiyatronun günahları
engellediğini ve arındırdığını buldu.
Bayan Moliere'den
ayrıldığında, gözyaşını tutamadı ve ona uzun uzun sessizce baktı.
İri mavi gözleri
hafif bir sitem, kırılmış, acı çeken ve sebebini anlamayan bir çocuğun sitemi
ile karışık nezaketten başka bir şey yansıtmıyordu.
Hatta dizleri
üzerinde emekleyen bir çocukken bile derin baktığı için kimse ile göz göze
gelmiyordu.
O zamanlar prenses ne
yapardı?
**
Eğer evli olduğumuzda seni aldatırsam takip etmesi için özel
dedektif mi tutacaksın?
Tanıdığın tüm erkeklerin aşağılık olması benim
öyle olduğum anlamına gelmez.
Mahvolmuş hayaller.
**
Doğallığı takip edebildiğin kadar zaman gerçekliğini
yitiriyor.
Ağaçlar ve bitkiler
için, para zamanı geri getiremez.
Apartman, insan
ölçeği üzerine inşa edilmeyi isteyen, bir kaçış yeri olduğunu açıklıyor.
Görkemli Marly
ormanlarının önünde bulunan gitgide Seine'nin aşağısına inen üç parkın etrafına
dağılan apartmanları fark ettin mi?
İnsanlık haline uygun
olduğu düşünmüyor musun?
Her gün olağanüstü
anlar yaşıyorsun.
**
HAFIZA Benim için hafıza en önemli şeydir.
Almanya'da olduğum
zaman birkaç gün Auschwitz'in duruşmasına katıldım.
Binlerce insanın
ölümüyle suçlanan kişi olmasına rağmen hiçbir şey hatırlamıyorlar.
Onlardan bazıları
savunma taktiğini kullandı.
Diğerleri ise tamamen
unutmuş gibi bakıyordu.
**
Bay Rossellini bu insanları komik buldu.
Çünkü yanlış
düşünüyordu.
Onlar birbirine
benzediklerini hatırlamıyordu.
Benim için hafıza Ne
yaparsam yapayım, unutamam.
Her şeyi
hatırlıyorum.
**
Eğer şimdiki zaman yoksa hayatta kalmak değildir bu,
ölmektir.
Benim için en önemli
şey bana olacak şeyleri idrak etmek.
Bana olacak şeyleri
anlamam için neye benzediğini görmeye çalışıyorum.
Daha önceden bildiğim
şeyler, yada gördüğüm.
Şu anda olması çok
zor.
Şimdiyi bundan dolayı
seviyorum.
Çünkü şimdi,
düşünecek zamanım yok, düşünemiyorum.
**
Mutlu muyum?
Hayır, mutlu değilim
çünkü Doğruyu söylüyorum, şu anda yaşamıyorum.
Kendimden eminim Beni
hayrete düşürecek hiçbir şey olmuyor.
Yaptığım onca şeyden
dolayı mahcubum.
Onlar olduğu an,
nasıl hazırlayacağımı bilmiyordum.
Hayır, utanmak
sonradan geldi.
Çünkü onun yanlış
olup, olmadığının idrakine varmamıştım.
Şu anda olmuyor.
Bundan dolayı
seviyorum.
**
Sürekli duyduğun kelimelerin tam
anlamını öğrendiğinde senin için hiçbir önem taşımaması nasılda tuhaftır.
**
Akıl, iddia etmekten önce kavramak demektir.
Sınırları, ters
düşenleri ve sonuç olarak da diğerlerini anlamak için bir düşüncenin ötesini
araştırmak demektir.
Karşı tezler
arasındaki farkları da araştırmak demektir.
Özellikle
bugünlerde sempatik aklın ahlakını kimse bulamıyor.
**
Bunun aşırı tutucu, dogmatik olduğunu düşünen biriyim.
Ne söyleyeceklerini
biliyorsun.
Oysa ki insanlar
kuşkucu olmamasına rağmen paradokslara düşkünlükleri eğlencelidir.
İçindeki tezatlık
belli olmasına rağmen, paradoksun özünü araştırmak gerekir.
Bugün ayrıca
"uzlaşma" kelimesine ihtiyacımız var.
Uzlaşma cesur
entelektüel eylemler arasındaki en güzel şeydir.
**
Sözde kadının güzelliği
olağanüstüdür.
**
Aşağılayıcı kelime
oluyor, ki bunun anlamı "ilkelerden yoksun" demektir.
Ama her şeye rağmen,
uygun birleşim üzerindeki araştırmayı düşünmeye devam edeceğim.
Dünya'nın bu kadar
basit olduğunu ve tamamen anlamsız olduğunu söylüyorum.
Tam olarak aklın
ortaya çıkarmak istemekteki görevi saçmalığa neden olan evreleri bulmaktır.
**
Halledilmesi gerekenler.
1) Ev sahibi ol.
2) Çaresine bak.
3) Herkesi uyar.
4) Bunu yap.
5) Boya satın al.
6) Her şeyi kontrol
et.
7) Boya.
8) Yeniden her şeyi
kontrol et.
9) Üzerinde biraz
daha çalış.
10) İşin üstesinden
gel.
**
Erkekler, kadınlar için kabul etmedikleri şeyleri kendileri
için kabul ederler.
**
Bu insanların sana iyi davranması için çok zorlu bir yoldur.
Beni bağışla.
Her zaman bağışlanmak
istiyorsun ama asla bağışlamıyorsun.
**
Eğer kusurlarının ne olduğunu sorsaydım, ne söylerdin?
Neden benim
vasıflarım?
İlgi duyduğum
kusurların.
Kibir,
tahammülsüzlük.
Sevgim senin için.
Benim için miskinlik,
yalan söylemek.
Hayır, tam olarak
miskinlik değil.
Ayrıca irade sahibi
değilim.
**
Sana baktığım zaman bana bakmayacak mısın?
"Bakmak"
gerçekten ne demek?
Bakmak Bilmiyorum.
Anlamı gözlerin ile
süzmek.
**
İnsanları tanımıyorum.
Sokaktaki insanları.
Tanımak Hepsini tanımak
isterdim.
Onu, onu, onu.
Belki içlerinden biri
yarın ölecek.
Kendini öldürmeden
önce telefon bekliyordur.
Ama hiç kimse
aramıyor.
Böylece kendini
öldürüyor.
Suçlu olan biziz.
Her zaman burada
olacağım.
Hangi filmde küçük
bir kız ve denizci vardı?
Kollarına aldı ve
etrafında döndürdü.
- Çok ama çok
yavaştı.
- Evet, yavaş hareket
ediyordu.
Bilmiyorum.
Çok güzeldi.
Bunu nasıl
yapıyorsun?
Bilmiyorum ama sinema
çok gizemli bir şey.
- Ne zaman bir çocuğumuz
olacak?
- Zaten bir tane var.
Evet, ama senden de
olmasını isterim.
Uzun zamandır bunun
üzerinde mi düşünüyorsun?
Seni tanıdığımdan
beri.
Hep aynı şey.
Beni sevdiğini
söylüyorsun ama sevmiyorsun.
Senin için hiç de
özel biri değilim.
Bense artık seni
sevmekte zorlanıyorum ama yine de hâlâ özel biri olduğunu düşünüyorum.
**
Çocukların ödevi en sevdikleri
hayvanı tarif etmekmiş.
Bir kız çocuğu en sevdiği hayvan olarak kuşu
seçmiş ve onu şöyle tarif etmiş: "Kuş bir içi ve bir de dışı olan bir
hayvandır.
Dışını kaldırırsanız, içini görürsünüz.
İçini kaldırırsanız, ruhunu görürsünüz.
**
Sözcükler sadece insanların düşüncelerini ifade etmeli.
Bize ihanet etmemeli.
Doğru ama biz de
onlara ihanet ediyoruz.
İnsan kendini ifade
etmeliydi.
Ve o bunu, yazarak
yaptı.
Düşün, Plato gibi
biri hâlâ anlaşılıyor - anlaşılabiliyor.
O, Eski Yunan'da
yaşamıştı, 2500 yıl önce.
Şu an kimse o dili
bilmiyor, en azından tam olarak.
Buna rağmen, hâlâ
bizlere ulaşıyor.
İşte bu yüzden
kendimizi ifade ediyoruz.
Ve etmek zorundayız.
Neden?
Birbirimizi anlamak
için mi?
Düşünmek zorundayız
ve düşünmek için de sözcüklere ihtiyacımız var.
Çünkü düşünmenin
başka bir yolu yok.
hayatın gereklerinden
biri de bu.
Evet ama bu çok zor.
Bence hayat kolay
olmalı.
**
Bence, insan ancak bir süre yaşamdan
feragat ettiği zaman konuşmayı öğrenir.
Bedel budur.
Yani konuşmak ölümcül
müdür?
Konuşmak neredeyse
bir yeniden doğuş demektir.
Bir anlamda, yaşamın diğer boyutudur.
Yani bir insan
konuşabilmek için, yaşamının konuşma olmayan bölümünden geçiş yapmalıdır.
Söylemek istediğim
şeyi net olarak ifade edemiyor olabilirim ama İnsanı, düzgün bir şekilde konuşmaktan
alıkoyan şey, yaşamdaki bu ikilemin farkında olmayışından kaynaklanmaktadır.
Ama insan günlük
yaşamını sürdüremez.
Bilemiyorum, bu
Ayrımla!
Dengeyi kendimiz
kurarız.
Sessizlikten, sözcüklere geçişimizin sebebi de
budur.
Bu ikilemin arasında
gider geliriz çünkü hayatın devinimi bunu gerektirir.
İnsan bu şekilde,
günlük yaşamdan daha üstün bir yaşama yükselir: Düşünce yaşamına!
Ama bu yaşam da,
insana, günlük yaşamından tamamiyle sıyrılmasını şart koşar.
O halde, düşünmek ve
konuşmak aynı şey midir?
Öyle, öyle.
Bu konuda Plato'nun
şöyle bir sözü vardır: "Hiç kimse düşünceyi, onu ifade eden
sözcüklerden ayıramaz."
Düşüncenin zorlayıcı şartı, onun ancak sözcükler vasıtasıyla
kavranmasıdır.
Peki insan, yalan
riskini de üstlenmeli midir?
Yalanlar da maceramızın bir parçasıdır.
Hatalar ve yalanlar birbirlerine benzer.
Tabii burada sıradan
yalanlardan bahsetmiyorum.
Birine gideceğine
dair söz verirsin; ama canın istemez ve gitmezsin.
Görüyorsun ya, bunlar
basit şeyler.
Ama incelikli bir
yalan hatadan biraz daha farklıdır.
İnsan bazen
düşünür ama bir türlü doğru sözcüğü bulamaz.
Bazen ne söyleyeceğini bilemeyişinin sebebi
budur.
Doğru sözcüğü
bulamamaktan korkarsın.
Tek açıklaması bu.
İnsan, doğru sözcüğü
bulduğundan nasıl emin olabilir?
Çalışması gerekir.
Gayret etmelidir.
Kişi, kendini doğru
bir şekilde ifade edebilmelidir.
söylenmesi gerekeni
söylemeli, yapılması gerekeni yapmalıdır; incitmeden, zarar vermeden.
Her insan doğruyu bulmaya çalışmalı.
Biri bana şöyle demişti: "Her şeyde bir
doğru vardır, hatalarda bile."
Bu doğru. Fransa 17.yüzyılda bu gerçeği göremedi.
Onlar, insanların
hatalardan kaçınabileceklerini düşündüler.
Ve dahası, insanların
doğru yolu kolayca bulabileceklerini sandılar.
Bu mümkün değildir.
Buna karşılık, Kant,
Hegel ve Alman Felsefesi ise bizlere, doğruya ulaşmanın tek yolunun hatalardan
geçtiğini gösterdi.
Aşk hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Onun da üstesinden
gelinmeli.
Leibnitz, hayattaki
anlamlı rastlantılara dikkat çekti.
Ne de olsa, hayat
kimi zaman tesadüfi, kimi zamansa zaruri gerçeklerin bir bileşkesidir.
Alman felsefesi ise
bize şunu gösterdi: Hayatta her insan hatalarıyla yaşar.
Önemli olan bunlarla
baş edebilmektir.
Aşkın, hayatın tek
gerçeği olması gerekmiyor mu?
Bunun için, aşkın hep
aynı gerçeği işaret etmesi gerekir.
Bu güne kadar hiç
aşık olduğu şeyin ne olduğunu bilen birine rastladın mı?
Hayır.
Yirmili yaşlarında
bunu bilemezsin.
Yaptığın tek şey,
keyfi seçimlerde bulunmaktır.
"Seviyorum"
kelimesi çoğu zaman fütursuzca sarf edilir.
Neyi sevdiğinden emin
olmak için ihtiyacın olan şey ise, olgunluktur.
Doğruyu aramak!
İşte yaşamın gerçeği
budur.
Ve aşk eğer gerçekse,
ancak o zaman bir çözüm olur.
**
Hükümet kendi soruşturması için bir rapor hazırladı: İsyan
polis tarafından düzenlendi.
Hükümet aynı zamanda,
Amerikan halkının üçte ikisinin polis şiddetine göz yumduğunu gösteren kamuoyu
yoklaması sonuçlarını ele geçirdi.
Böylece bir taraftan
8 polisi diğer taraftan 8 radikali suçladılar.
Polis memurlarının
duruşması gizli kapaklı yapıldı.
Radikallerin davası
tüm kamuoyunun dikkatini çekti.
Sanıklar çok dikkatli
bir şekilde seçildiler.
**
Rüyanız bozuldu ve kâbusunuz bizim
ziyafetimiz olacak!
**
" Sevgilim, birlikte çalışmak istiyoruz.
Çünkü birlikte
düşünmek zorundayız.
Bir kez olsun benim
sesimle düşün.
**
KÜÇÜK KAVGALAR BÜYÜK İSYANLARI DOĞURUR
**
Tanrı'nın bana verdiği sesle konuşuyorum.
Filistinliler
Tanrı'nın kendilerine vermediği uçakları kaçırıyorlar!
**
Sorunumuz burjuvazi ve emperyalist
filmlerdeki renk farklılığını göstermek için siyahla başlamak.
Ne dediğini duymadın mı?
"Hepimiz
kardeşiz, Marx'ın dediği gibi."
Marx değil ki, başka bir komünist söylemiş o lafı.
İsa Peygamber
söylemiş.
**
Bu da nedir böyle, lanet olası?
Bir: Balıkları seven
bir kedi yavrusu doğru yolda demektir.
İki: Kuyruğu olmayan
bir kedi yavrusu, bir gorille oynamaya hazır değildir.
Üç: Bıyıkları olan
kedi yavruları, balıkları her zaman sever.
Dört: Çalışmayı seven
hiçbir kedi yavrusunun yeşil gözleri yoktur.
Beş: Bıyığı olan
hiçbir kedi yavrusunun kuyruğu olmaz.
- Evet, sonuç?
Sonuç?
- Nereden bileyim
ben!
Bir de bu var.
Bir: Hiçbir
köpekbalığı tam teçhizatlı olduğundan şüphe etmez.
İki: Menüet dansı
yapamayan bir balık tam anlamıyla bir yüz karasıdır.
Üç: Ağzında üç sıra
diş bulunmayan bir balığın tam teçhizatlı olduğu kesin değildir.
Dört: Köpekbalığı
haricindeki tüm balıklar birer çocuktur.
Beş: İri olan hiçbir
balık menüet dansını bilmez.
Altı: Ağzında üç sıra
diş bulunan bir balık tam anlamıyla bir yüz karasıdır.
- Sonuç?
Sonuç?
- Nereden bileyim
ben!
**
Asıl suç kendiliğinden yok olacaktır.
**
Tüm çiçekleri ateşe verin, saçlarını okşayın, onlara okumayı
öğretin Ateş çıkartmak gerek tabii!
Ateş çıkartmak lazım!
Ne kadar zalimiz,
değil mi?
Filozof da olsa, onu
yakmaya hakkımız yok.
Hayali bir kahraman
o.
- Neden ağlıyor
öyleyse?
- Ben nereden
bileyim.
**
Bundan daha iyisini yapabilirdik aslında.
Kendime şöyle dedim:
Onlarla konuşmak neye yarar?
Bilgeliği satın
alsalar, bu sırf onu geri satmak içindir.
Onların istediği;
bilgeliği ucuza kapatıp daha pahalıya okutmaktır.
Kazanmak isterler.
Zaferlerini
engelleyecek hiçbir şeyi bilmek istemezler.
Sindirilmek
istemezler, zulmetmek isterler.
İlerleyişi
istemezler, birinci olmayı isterler.
Kanun yapacak herhangi birine boyun
eğdirirler.
Onlara ne diyeceğimi
düşündüm.
Ve kararımı verdim.
**
Emperyalistlerin iyi niyetine güvenmek zorunda değiliz.
Ancak, metanet ve
mücadelecilik ile kılıç kuşanmak zorundayız.
**
Kardeşim benim adıma konuşacak.
Cehennemin dibinde
aradığınız özgürlüğümüzün saati geldi.
**
Özgür olmayı hak edenlerin; kendi hayatını feda edebilecek
ve başkalarını öldürebilecek kişiler olduklarını ve sizinle benim de onları
örnek almaya hazır olduğumuzu tüm dünyaya anlatana kadar özgürlüğümüze
kavuşamayız.
**
Kölelik, serflik, ücretlilik.
Medeniyetin üç büyük
döneminde karakterize edilmiş esaretin farklı üç hali.
Engels'e göre; sosyal
toplum anlayışı ve sınıflar arası bağların oluşması Batı tarihinde Yunanlılar
ile başlar ve Endüstriyel Kapitalizm ile sonlanır.
Şu üç öğe; özel
mülkiyet, tek eşlilik ve devlet bir toplumun potasında eritildiğinde
barbarlıktan medeniyete ve sınıfsız toplumdan sosyal topluma geçiş yapılmış
demektir.
Bu noktaların altını
çizelim.
Morgan ki; Engels de
ondan faydalanmıştır, klanlardan aşiretlere geçildiğinde insanlığın üst
kölelikten ast barbarlığa geçtiğini söyler.
Ferdi aşiretlerden,
aşiret konfederasyonu olmaya geçildiğinde insanoğlu, ast barbarlıktan vasati
konuma ilerlemiştir.
Vasati konumdan üst
barbarlığaysa aşiret konfederasyonundan militer demokrasiye geçildiğinde
ulaşılmıştır.
Epik Çağ'daki
insanlar medeniyete, sosyal topluma girişin eşiğindelerken kendilerini militer
demokrasi içinde örgütlenmiş buldular.
Kahramanlar
devrindeki Yunanlılar'ın, kralların zamanındaki Romalılar'ın "Gentes"
tarafından boylar ve kavimler boyunca geliştirilen yaşadıkları militer
demokrasi gibi.
Aristokrat soylular
biraz toprak kazanmış olsa da, vasiler yavaş yavaş imtiyazlar edinmiş olsalar
da bunların hiçbiri, anayasanın esasi yapısını değiştirmemiştir.
Yunanlılar aşiretten
konfederasyona, oradan da militer demokrasiye geçmişlerdir.
Bu evrim sürecini
anlamak için çıkış noktasını idrak etmek gerekmektedir.
"Gens"
topluluğu.
Engels, Morgan'ı
takiben Amerikan "Gens"lerinin el değmemiş "Gens" tipi
olduğunu oysa ki; Greko-Romen tipinin sonradan türetilmiş olduğunu düşünür.
İroquois yerlilerinin
ve bilhassa Seneca yerlilerinin ilk "Gens"ların klasik bir örneği
olduğunu söyler.
Ayrıca, İroquois
yerlileri 19. yüzyıldaki aşiret konfederasyonuna kadar gelişmiştir.
İroquois'nın analizi,
Garp'ın ilk çağlarını anlamak için çıkış noktası olacaktır.
Bu sırada, Morgan ve
Engels'e göre İroquois konfederasyonu Amerikan Yerlileri'nden çıkan en gelişmiş
sosyal örgüt değildir.
Böylelikle;
Kolomb-öncesi büyük medeniyetler: İnkalar, Mayalar, Aztekler özerklik
devirlerini, Yunanlılar'ın kahramanlık çağını bitirdikleri dönemde tamamlamış
ve sosyal toplum dönemine başlamışlardır.
**
"Hipopotam yaşarmış bir yerlerde.
Ormanlar Kralı'nı
bulmaya gitmiş."
"Suda yaşamak için onun iznini istemiş.
" Bu iş böyle gitmez!
"Kral onu
terslemiş.
Hipopotam sormuş
nedenini kızgınlıkla.
" "Çünkü canavardan farkın yok, diye yanıtlamış
Kral.
" Garanti ederim, bu iş böyle gitmez. "Bütün
hayvanları ve balıkları yersin."
"Hayır, diye çıkışmış Hipopotam.
Bir tanesini bile
yemem, yemin ederim."
"Böylesi bir canavara kim inanır, demiş Kral.
" Böyle gelmiş böyle gitmez, Roland.
"Hipopotam
içinden düşünmüş ve nihayet konuşmuş:" "Size bir teklifim var. Suda
yaşamama izin verirseniz her sıçışımda kuyruğumu kaldırıp hiçbir kılçık
olmadığını gösteririm.
" "Kral bu anlaşmayı makul bulmuş." "Ve
Hipopotam'ın suda yaşamasına izin vermiş.
"Bu yaratık gün içinde çok farklıymış."
"Gece onun çirkinliğini, patlak gözlerini, devasa
ağzını gizler, şekilsiz cüssesini, ince bacaklarını ve manasız kuyruğunu
saklarmış."
"Belki de Hipopotam'ın gördüğü manzara, Güzellik'in geldiği
son noktaymış.
**
EKİM LİSANI
duygusuz bir ses tonuyla aşağıdaki ciddi ve sıkıcı satırları
okuyacağım.
Sözlerimi dikkatlice
dinleyin.
Çarpık hayal
güçlerinizdeki yaratacakları acı dolu etkilere hazırlıklı olun.
Sakın ola sanmayın;
alnıma henüz yazılmamış ecel yüzünden ben ölmek üzereyim.
Ruhu bedenden ayrılmakta olan, can veren bir
kuğuyla beni karıştırmayın.
Size yüzünü dönmüş
olan beni bir canavar olarak görün ki; daha çirkin olan ruhuma bakmamış olun.
Bu arada, ben bir
katil değilim.
Bu kadar konuşmak
yeter!
Ah kadim Okyanus!
Verdiğin ilk intiba
bir kederin iç çekişidir.
Çarpık ruhlar
arasında dalgalanıp silinmez izler bırakan o tatlı meltemin gibi.
Aşıkların,
İnsanoğlu'nun kendisini bazen habersizce terk etmeyen ıstırabın vahşi uyanışını
hatırlasınlar.
Selam olsun sana,
kadim Okyanus!
Bana göre, insan
kendi güzelliğine sırf kibirinden dolayı inanmaktadır ve aslında güzel
olmadığından kuşkulanmaktadır.
Neden?
Öteki türlü, niye
kendi simasını bu kadar hor görsün?
Selam olsun sana,
kadim Okyanus!
Ey Okyanus, kendi
kendime sorarım çoğu zaman hangisine inanmak daha kolaydır diye: Okyanus'un
derinliğine mi, insandaki yüreğin derinliğine mi?
Okyanus ne kadar
derin olursa olsun insan yüreğinin derinliğiyle mukayese kabul etmez, diye
düşünürüm.
Felsefe'nin daha
alacak çok yolu var.
Selam olsun sana,
kadim Okyanus!
Kadim Okyanus!
Esrarengiz, karanlık
derinliklerinden çekersin dalgalarını o sual olunmaz ebedi gücünle.
Heybetli maneviyatın,
bitmeyen suretin Felsefe'nin imgeleri, bir kadının sevgisi, bir kuşun tapılası
güzelliğine benzer.
Cevap ver bana, kadim
Okyanus; benim ağabeyim olur musun?
Saklı kaderini
bilmem, seninle ilgili her şeydir benim ilgimi çeken.
Şeytan'ın makamında
mısın?
Anlat bana, Okyanus;
bana anlatmak zorundasın.
Zira, insana bu kadar
yakın olan o cehennemi bilmekten memnuniyet duyarım.
O halde, seni bir kez
daha selamlıyor ve sana elveda diyorum.
Kadim Okyanus, devam
etmeye takatim kalmadı.
İnsanın gaddar
dünyasına dönme zamanının geldiğini hissediyorum.
Bize büyük bir güç,
dünyevi görevimizi ve kaderimizi yerine getirmek için akıl ver!
Selam olsun sana,
kadim Okyanus!
İyi misin?
- Yalvarırım.
- Kapa çeneni!
- Beni bırakmayın.
Sizinle geleyim.
- Çok geç.
- Beni bekleme.
Hoşçakal, Valérie.
- Hoşçakal, Isabel.
**
Bir anlasan
Nasıl mesut ederdin beni
Seni Terk ediyorum bu gece
Her şey bitmiş
Gibi görünmesi ne acı
Başkaları halinden memnun ama
Kalbim yaralı Gülümse yine de
Bu acıya kayıtsız kal ama
Son sözler Yazılmak zorunda
Kötü sonla Bitene kadar roman
UYUMSUZLUK UYUMSUZLUK UYUMSUZLUK VENDé MİAİRE
Bir kurbağaya basıp ayağın kayarsa
tiksinme duygusu yaşarsın.
Ama bir insanın
tenini hafifçe sıyırıp geçersen parmağındaki deriler, çekiçle dövülmüş mikanın
pulları gibi kesilir.
Öyle mi?
Evet.
Nasıl ki, öldükten
sonra köpekbalığının kalbi bir saat çarpmaya devam ediyorsa bizim
bağırsaklarımız da aşk yaptıktan sonra titremeye devam eder.
Niye peki?
Anlamadım.
Çünkü insan da
hemcinslerinin korkularını ziyadesiyle solumaktadır.
Belki de bu
dediklerimde yanılıyorumdur ama belki de yanılmıyorumdur.
İnsanın tuhaf
karakteri üzerinde uzun uzun düşünüp küstahça bakan gözlerden daha berbat bir
hastalık olduğuna karar verdim.
Ama hâlâ aramaktayım.
Bu eksik hayal gücü gerçekte düşünülmeyen, kirlenmiş
düşüncelere sığınmaktadır.
Bugüne kadar en iyisi bu seferdi.
Tecrübelerimiz değil ama sessiz azmimizle onları
gücendirdik.
**
Bu sabah bir rüya.
Her bir kişi
diğerinin hayalperest olduğunu düşünür.
Bir kadın zarar
veremez.
O, sizi rahatsız
edebilir, sizi öldürebilir, artık.
Sizin hepinizin
mutlulukları beni iğrendiriyor.
Bu hayatı ne pahasına
olursa olsun sevmeliyiz
Başka bir şey için buradayım.
Hayır demek için
buradayım.
Ve ölmek için.
**
Sen gençsin.
Güzelliğinin ve
gücünün zirvesindesin.
Öleceğim.
Senden ayrılmak
istemiyorum.
Seni geri kazanmak
istemiyorum.
Hiçbir şey
istemiyorum.
Dizlerimin üzerine
çöktüm, yenildim.
Hiçbir şey
konuşmuyoruz.
Bana zarar verdin ve
rahatsız ettin.
Sana bunu da
söylemiştim.
Birbirimizi artık
sevmiyoruz birbirimizi hiç sevmedik.
Efsaneler anlatılırken,
suya batırılan kahramanın doğumu rüyalara tezahür eden temsillerine benzerdir.
Bir şey duyamıyorum.
Onun öldüğünü
söylüyor.
O zaman bırak ölsün.
**
Vicdan tarafından kör edilen insanlar dünyayı görme
yeteneğinden yoksundur.
Rilke'in yazdığı,
dışarıda olan sadece bir hayvanın bakışları üzerinden bilinebilir.
Ve Darwin, Buff'ı
gerekçe göstererek yaşayan canlılar içinde sizi kendisinden daha çok seven tek
canlının köpek olduğunu savunuyor.
Tanrı'nın gölgesi.
Kendi erkeğini seven bir kadın olmaz mı?
Varoluştan beri herkes Tanrı'yı durdurabilir,
ama kimse bunu yapmaz.
Üzgünüm.
Bu noktada dile gelen
bir hikaye bile yok.
Onların birlikte
olmasının nedeni onlar tersini iddia etseler bile onların herhangi bir geleceğinin
olmamasıdır.
**
Seks ve ölüm.
Sadece özgür
varlıklar birbirlerine yabancı olabilirler.
Onlar özgürlüğü
paylaştılar ama bu onları ayıran şey.
**
Beni duyduğuna ikna et.
Zar zor bir kelime
söyleyeceğim.
Ben dildeki
yoksulluğu arıyorum.
Nereye gidiyorsun
lan?
Sana göstereceğim.
**
Dille birlikte, bir şeyler oluyor.
Dünyayla ilişkimiz
konusunda garip bir şey var.
Saf özgürlüğe karşı
hareket ediyor.
Konuyu ben
konuşuyorum.
Burada kalmamalıyım.
Nesneyi dinliyorum.
- Her şeyden vazgeçtin.
- Bir adım daha ileri
götür.
Özgürlüğün
kendisinden vazgeç ve her şey sana geri dönsün.
Bize bir tercüman
gerekli.
Neden böyle dedin?
Yakında herkesin bir
tercümana ihtiyacı olacak.
Sözcüklerin kendi
ağzımızdan geldiğini anlamak için.
**
Eşitlik hakkında konuşuyorum ve sen de her seferinde kıçın
hakkında konuşuyorsun.
Çünkü orası eşit
olduğumuz yer.
**
Kelimeler.
Onlar hakkında bir
şey duymak istemiyorum.
Doğada çıplaklık yok.
Hayvanlar çıplak
değillerdir, çünkü onlar çıplaktır.
**
İnsan nedir?
Bir şehir nedir?
Savaş nedir?
Başkalarının
düşündüğü şeyleri bilebilirim ama kendi düşündüklerimi bilemem.
Bir şey yap, ben de
konuşabileyim.
Başkasının düşündüğü
şeyleri bilebilirim ama kendi düşündüklerimi bilemem.
Bir şey yap, ben de
konuşabileyim.
**
İki sorum var, büyük olan ve küçük olan.
Derinliğin içine
düzlüğü sığdırma konusunda zor olan nedir?
Acı.
Başka bir dünya.
Bu o.
Derin bir ses
kullanın.
Benim kelimem.
Sen burada ne
yapıyorsun?
Ben çok üzgünüm!
Dışarı! Depresif görünüyor.
Marquesas Adalarının
hayalini kuruyor.
Jack London romanı
gibi.
Kesinlikle.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar