KÜLTÜREL BULIMIA
“Bilgileri sadece imajlar ve anlık iletiler
olarak
hızla tüketip sonra da kusan varlıklara
dönüşüyoruz.”
Bulimia
nervosa,
çoğunlukla ‘manken hastalığı’ olarak bilinir. Yemek yedikten sonra o yemekleri
öğütmeye başlamadan gidip bütün yediklerini kusma hali. Böylelikle kişi, hem
yemek yemenin tadına varacak hem de yemeğin muhteva ettiği kilo yapıcı
kalorilerden ve selülit yapıcı her ne ise onlardan sakınmış olacaktır.
Bu
fizyolojik durumun en yüzeysel açıklaması bu şekilde olabilir. Wikipedia’dan
daha detaylı bilgi edinebilirsiniz. Zira, ben bu tanımı burada bırakıp, konuyu
bir metafora dönüştürerek bir adım öteye taşımak istiyorum.
Bu
bulimik hali şu şekilde tanımlamak isterim; yemeklerin sadece tatlarını almak
ve besin değeri barındıran içeriğini almamak hali. Yani, ‘yemeğin tadına
varayım ama beslenmeyeyim’ durumu.
Bu durumu, yaşadığımız dönemde pek çok
çerçeveye uyarlayabiliriz. Bu yüzden, sözünü edeceğim şey: Kültürel Bulimia.
Bu dönemde pek çok çerçeveye uyarlayabiliriz. Bu yüzden, sözünü edeceğim
şey:
Kültürel
Bulimia
Bu
konuda bir araştırma yaptığımda bu terimin iki kez, gayrı resmi olarak
tanımlandığını gördüm. Birincisi, “and now, jose?” isimli blogda 2004 yılında
geçiyor ve ünlü Amerikan modernist ressamlardan Vincent Desidero’ya atıfta
bulunuyor. Çünkü Desidero, bizim sürekli yeni imajlar görme ve onları
hızla tüketip yeni imajlar görme açlığı duyma halimizden söz ediyor. Burada
Desidero, modern zamanlardaki hızlı tüketim ile geçmiş dönemlerdeki mutlak
sanat arasındaki farka vurgu yapıyor olabilir. Ve bence şu andaki Tumblr[1]
neslinin günde milyon tane imaja bakıp geçmesi ve hiçbirinin derinine inmemesi
–bu arada bunu Tumblr platformunda yazıyor olmam bile yeterince ironik– durumu
olarak değerlendirilebilir. Sanata bakayım ama o sanatın içerisindeki anlama,
duyguya, düşünceye ulaşmayayım.
İkincisi ise, güzide bir bilgi kaynağımız olan
Urban Dictionary’den 2010 yılında gelmiş: İnsanın gün içerisinde obur bir bünye
olarak türlü komik videolar izlemesi, meme’ler görmesi ve türlü türlü komik
verilere, bilgilere ulaşıp çok ihtiyaçları olacakmışçasına arkadaşları ve dünyanın
geri kalanı ile paylaşmaları durumu olarak tanımlanmış. Verilen örnek cümlede
de, “Şu arkadaşımın Facebook sayfasına baksana, paylaştığı komikli resimden
ve şakalı videodan ne kadar kültürel bulimik olduğunu anlayabilirsin.”
Kültürel
Bulimia:
İçinde
bulunduğumuz hiç durmayan ve neredeyse sonsuz iletişim çağında, bütün verileri
ve bilgileri sadece imajlar ve anlık iletiler olarak hızla algılayıp, tüketip
sonra da kusan varlıklara dönüşüyoruz. Fakat bu süre zarfında bu verilerin
sadece estetik ve belki de yüzeysel olarak algılanması ile içinde barındırdığı
–ve asıl ulaştırmak istediği– mesaj, anlam, bilgi ve deneyim ıskalanmış oluyor.
İşin bir diğer –ve bir o kadar dikkat çekici–
kısmı ise, bu kültürel (veya kültürel olmayan) bulimia hali içinde besinler ve
yiyecekler yenilirken o güzel ve leziz tatlarıyla beraber kusmuk tadını da beraberinde
getiriyorlar ve bu yüzden insanların haz alma duyguları temelinden sarsılıyor.
Yani, bulimik bir insan bir şeyi tüketirken biraz sonra o yediği muhteşem
lezzeti çıkaracağının bilinciyle yemeğini çiğneyeceği için o aldığı lezzetli
tat ile aynı anda onun kusulacağı zaman getireceği tatsızlığı da düşünecektir.
Bu da insanların o mutluluk verici tat alma
duygularını zıttını da beraber düşünmek zorunda bırakarak temelinden sarsıyor
ve insanların aldıkları hazların değerini kaybetmesine neden oluyor.
Kısaca, ilk önceleri tat ve haz almak için
başlayan bir yöneliş, bir süre sonra alınan tat ile beraber onun zıttı olan
tatsızlığı da beraber getirmeye başlıyor. Bu tat ve tatsızlık diyalektiği içine
girildikten bir süre sonra bu yöneliş, zorunlu bir alışkanlığa dönüşüyor. Ve
kişinin zaten tükettiği şeyin içinde bulunan besini almadığı gibi ilk başlarda
aldığı tadı da yitiriyor ve bu sonsuza giden tatsız bir sürece dönüşüyor.
Bu süreçten tek memnun olan da bu içeriklerin
üreticileri oluyor. Ama bizim kültürel bulimiamız bünyesinde üreten ve tüketen
bir bütün olunca, leşinde boğulacak bir neslin mimarı olduğumuzu görüyoruz.
SERDAR PAKTİN
Kaynak:
exdergi sayı II, exdergi iki /
haziran-ağustos 2011, in@exdergi.com | exdergi.com
PARAZİT
DÜŞÜNCELER- VESVESE
İstilacı
düşünceler, kişiyi, seçilen bir konudan uzaklaştıran bir grup benzerliklerden
ileri gelir veya bunlar tümüyle kişiye yabancıdırlar. Örneğin,
"şahsiyet" üzerine derinlemesine düşünmeyi istiyorsunuz ve
düşünceleriniz, alışveriş listenize veya arabanızda yapılması gereken onarımlara
doğru kayıyor. Parazit düşünceler, sizin ruhsal halinizi "sabote"
etmeye gelirler.
Değer
kaybına yol açacak bu istilacı düşüncelere direnin. Onların sadece sakin ve
tarafsız bir şekilde, zihinde belirdiği şekilde izleyin. Şeytan-Nefis-Melek tarafından mı geldiğine bakın.
Onların, zaman kaybına yol açmadan silindiğini gözleyeceksiniz. Çin atasözü:
"Düşüncelerin
sizi alıp götürmesini engelleyerek, aklınızı istila etmesine, onları bastırmadan
izin verin. Parazit düşüncenin, siz izlemeden ve izin vermeden akmasına izin
vermeyin. Çünkü, o daha etkili bir şekilde yeniden ortaya çıkmak için
kaybolacaktır"
der. Yol göstericiniz akıl olmalıdır. Önemli olan aklı terbiye eden unsurdur.
Bu kişilere göre farklılık gösterse de akıl kurtulmada sezgisi zayıf olana yardım
edecek ilk araçtır. Daha sonra veya önce gelecek ilâhî yardımın tayini kişi
tarafından tespit edilemez.
DEĞİTİRİLEREK SUNULAN BİR ALINTI
[1] Tumblr, kullanıcıların metin,
resimler, videolar, bağlantılar, tırnak ve onların tumblelog ses, kısa bir form
blog yazılan bir blog platformu.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar