UYKU İMPARATORLUĞU
Uyumak ayağının birini öbür dünyaya atmak, sonsuzlukta
piknik yapmak, cennette beyaz papatya toplamaktır.
Sabahtan akşama kadar örgü örüyoruz ve geceleri kediler gibi
yün yumağıyla oynuyoruz .
Geceleyin makaramızı çözüyoruz, evreni çözüyoruz.
Tüy dağlarında doğru yoldan sapıyoruz.
Uyku haklıdır! Bize en küçük bir şey vermez ama, bizden
aldıkları için uykuya şükürler olsun!
Bizi kendimize yeniden kavuşturur.
Bizim yapma ben’imizi
geçersiz kılıp, içimizdeki gerçek biz’i bize geri verir.
Çünkü bizim gerçek
ben ’imiz bir biz’dir.
Uykuyu anlamaya çabalamayalım,
onu dinleyelim!.
Uyku, ey her şeyin Büyük İçi!
Başka yerlerdeki iç!
Yaşamın balı!
Gecenin güneşi!
Ruhun dansı!
Herkese komuta eden,
her şeyi ortaya çıkaran ve her şeyi silen kral, büyük önder uyku!
Bize aynı zamanda
işin özünü ve olanaksızı veren maskeli büyücü!
Bizi olağanüstü balık
avına götüren dede!
Kolları armağanlarla
dolu dönen Amerikalı Amca!
Fizikötesi soytarı!
Bizi kendimizi
tanıdığımızdan daha iyi tanıyan, bizi kendimizi sevdiğimizden daha çok seven
sivri külâhlı yaşlı büyücü!
Uyku, büyük Sfenks!
Gizime saygı duyan
senin gizeminin önünde eğilirim!
Sen kötülüklerin en
kötüsü ve en yüce erdemsin, şarap fıçısı ve saf su selisin, genelev ve
tapınaksın!
Uyku, sen ruhun kıçı,
yaşamın görünmeyen yüzüsün!
Sen, meleklerin
genelevi ve Drakula’nın mutfağısın, pastalarla dolu bir haremsin!
Uyku!
Mafya İmparatorluğu!
Eşsiz Çin!
Saba Melikesi’nin
Sarayı!
İskenderiye
Kitaplığı!
Ali Baba’nın
mağarası!
Kaçıklar bayramı!
Gizli bahçe!
Adanmış toprak!
Tannsal Kudüs!
Babil!
Zaman ırmağının
döküldüğü okyanus!
Sonsuz karnaval!
Sürekli Noel!
Tükenmeyen şaşırtı
paketi!
Kafa yaylandıncısı!
Çocukların uysallığı
ve yaşlıların oyuncak kutusu!
Unutulmuşlukların
konağı ve anılar madeni!
İran’ın büyük
çarşısı!
Doğaüstü bitpazarı!
Yıldızlararası sirk!
Hiç boş çıkmayan
büyülü piyango!
Cep sonsuzluğu!
Bedava lunapark!
Yasaklanmış tavan
arası!
Hazine adası!
Kaptan Nemo!
Hiçlik!
**
İnsan bulutların üzerinde uçtuğunu sanır, sonra günün
birinde bir tırtıl gibi süründüğünün farkına varır.
İnsan, başını, bizi
her şeyin üstüne yükselten bir balon gibi görür, sonundaysa onu bir gülle gibi
boynunda taşır.
Ah! Sıradan
insanlara, kendilerine soru sormamayı becerenlere öyle imreniyorum ki!.
Ben işerken bile kuşku duyuyorum.
Köylü olmak.
tavşanları uyandırmak için horoz sesiyle kalkmak.
tavukları nehir kıyısında otlamaya götürmek.
koyunları çam ağaçlarının gölgesinde sağmak isterdim.
Hayvanları seviyorum,
hayvanlara çok iyi bakardım.
Ah! Doğa! Ağaçlar arasında esen yel.
Kayaların arasından akan su."
**
Cennetin eşiğinde yerinde saymak, cehennemde bata çıka
yürümekten daha kötüdür.
**
”Nazilerde mizah duygusu olsaydı hiç gaz odalarını yaparlar
mıydı? Onlarda gülmece olsaydı, Nazi bile olmazlardı.
Ciddi kafa, veba ve
koleranın toplamından daha fazla kötülük yapmıştır, inanın bana."
**
"Sığınağı kendisi olan kimseye ne mutlu!"
**
"Bilinç insanı ışığa yükseltir!"
"Sinek ışığa koşar ve alevde yanar."
"Rahatına düşkün bir bilgeliğe kapanıp kalmaktansa,
yanmak belki daha iyidir.
Bu bilgelik.
**
" Parasız işeme yerleri yeniden kurulsun,"
"Çünkü işemek için para ödemek alçaltıcıdır.
**
"Bu aşağılık politikacılar,”, "birbirleriyle
hiçbir zaman aynı kanıda değildirler, ama hepsi aynı şeyi söylerler,”
"Görüşümü öğrenmek ister misiniz?
Kıyasıya kavga ederler, ama birbirleriyle tam bir uyum
içindedirler.
Başkalarının kötü yemekleri konusunda durmadan atışırlar,
ama aynı sofrada tıkınırlar.
Dikkatinizi çekerim, bu kadar konuşup hiçbir şey söylememeyi
başarmak için insanın kafasını çalıştırması gerekir.
Öyle görünmese de,
aptallık olağanüstü bir iş!"
**
"Düşler ve karabasanlar, dünyayla hesaplaşmamıza yarar,
yaşamımızı dengeler, ama uykusuzluk bize şunu der:
"Uyumaya lâyık değilsin! Zamanını, kendini zorlamakla,
nefret ettiğin şeyi yapmakla geçiriyorsun, kendini kullanıyorsun, kendini
susmaya zorluyorsun, yüreğini konuşturacak yerde kafanla karar veriyorsun ve
yine de uyumak istiyorsun!
Ama uyku seni istemiyor ki!
Uykuyu hak etmek gerekir!
Uyku, pis ayakkabılarla ve sümüklü burunlarla hiç mi hiç girilmeyecek
bir tapınaktır!
Uyumaya niyetliysen önce gerçeği gör ve ruhunu koru"
**
"Zekânın, usun geri dönüşü yoktur.
İnsanın öğrenme
yeteneği varsa da, bildiğini unutma yeteneği yoktur."
**
Doğayı yalnızca sevmek yetmez, doğayı yok eden kimselerden
onu korumak gerekir.
Çünkü bu cennet büyük
bir tehlike ile karşı karşıya bulunuyor.
Amma boşver!
Bütün yüreğimle sizi bekliyorum.
**
Size ne diyeyim ki?
Siz uykuyu inceliyorsunuz, bense uyuyorum.
Bir hokkabazın
çantasından ak bir tavşan çıkarması gibi, size uyku üzerine yeni bir kuram
çıkarmamdan belki hoşlanırsınız.
Ancak, en iyi
kuramlar en kötü karabasanları doğururlar.
Uyku üzerine
söylenecek hiçbir şey yoktur, o tekbaşına çok iyi konuşur.
Uyku bizi yargılar,
beyler, biz uykuyu değil.
Uyuyun, sonra tartışın.
Uyku yatakta
anlaşılır, kurultaylarda değil.
Uykunun niçini ve
nasılı konusunda bitip tükenmez tartışmalar yaparak, kendinize kötü geceler
hazırlıyorsunuz.
Uyku büyük bir gizdir.
Onun peşinden koşacağınıza, bu gizden yararlanmaya bakın.
Her gece uyku
gözlerinizi açar, siz de tutar onun ıcığını cıcığını çıkarmaya ve onu parçalara
ayırmaya can atarsınız! Anacak, uykunun sizin kendini beğenmişliği-nizden öç
alacağı gece gelecek.
Gözleriniz umutsuz
bir biçimde açık kalacaklar ve işte o zaman havanızı alacaksınız!.
Yapıp ettiklerinize ediniz! Aşırı açıklamalar, aptalların
sayısını artırıyor: Düşlerin yorumunu yapmayı öğrendiklerinden bu yana,
insanlann bir uzmanla buluşması, dünyanın parasını harcaması ve Yeni Gineli bir
Papu’nun göz açıp kapayıncaya dek anladığı şeyi öğrenmesi için yıllar boyu
beklemesi gerekir.
Papu’nun kafası henüz
tersine işlemediği için, yorum kuramlarına gereksinme duymaz.
Çünkü hâlâ
duyumsamayı bilir.
Düşler, sanat
yapıtlarında olduğu gibi açıklanmaya, yorumlanmaya gelmez, yalnızca
duyumsanırlar.
Işıltılar bizi
rahatsız ettiği, önyargılarımıza aykırı düştükleri için, gözlerimizi kapatır ve
onları etiketlemek, onlara çok yüklü kafamızda küçük bir yer ayırmak için
usumuzu korkakça işe koşarız.
Ama us, kendi
çabasıyla zehirlenir.
Biz onu yordukça,
önsezimiz de bizden uzaklaşır.
Öyleyse lütfen:
Uykuyu rahat bırakın.
Usunuzu, kulübesine
kapatın.
Dişlerini sivriltmesi
gerekiyorsa, kemirmesi için ona bir kemik atın, ama uykunun sonsuz bozkırlarına
onsuz gidin.
**
"Bizi öldüren yaşam korkusudur.
"En azından özgürüz denecektir bana, istediğini satın
almakta, istediğin yere gitmekte, istediğini söylemekte özgür.
Ancak herkesin
katlanıyor göründüğü bu özgürlük neyin nesidir?
Kıtlıklar, savaşlar, doğanın yok edilmesi, yaygınlaşan çıkarcılık
karşısında herkese ‘Elimizden bir şey gelmez.’ dedirten bu özgürlük neyin
nesidir?
Aa! bizimkisi de tuhaf bir özgürlük! İnsan okların
gösterdiği yönde az çok hızlı gitmekte özgür.
İnsan hangi salçayla
yenileceğine karar vermekte özgür! İnsan döşeğinin markasını ve çarşaflarının
rengini seçmekte özgür, ancak otomobillerin, uçakların ve canavar düdüklerinin
gürültüsüne her gece katlanmak zorundadır.
İnsan yirmi bin
kilometre uzaklıktaki palmiyeler altında on beş gün dinlenebilmek için bir yıl
boyunca, iğrenç bir fabrikada çalışmakta özgürdür, çünkü kendi ülkesinde orman
sarıdır, ırmaklar çürük yumurta kokmaktadır ve kuşlar çekip gitmiştirler!
İnsan, uyku haplarıyla kendisini zehirlemekte özgürdür, anacak, koşuşturmalı
kentlerimizden vebadan kaçar gibi kaçan uykudur, kadife gibi yumuşak ayaklı ve
soru imi gibi kuyruğu olan tatlı uyku!.
"Gerçekte, sessizlik, temiz hava, kuşların cıvıltıları
ve oltayla balık avı gibi, uyku bir insan hakkıdır.
Ama deliksiz uyumak
yetmez.
Bununla birlikte
acele etmeden uyumak, uykunun bizi götürmek istediği yere gitmeyi kabul etmek
gerekir.
Kötü niyetle,
uykularını hor görerek uyuyanlar, uzun boylu uyuyamazlar.
Sırtlan gözlü
karabasan, pis kokan burnunu ıslak çarşafların altından gösterecektir.
Çünkü uyku aldatılmaz.
Bizimle ilgili hiçbir
şey onun gözünden kaçmaz.
O maskemizi indirir.
Bizi baklayı
ağzımızdan çıkarmaya zorlar.
Küçük varlığımızı
başımızın tepesinden pek bir ustaca yöneten biz, bizi yönetenin uyku olduğunu,
ağzımızın payını verenin o olduğunu, gündüzleri yüreğimizin sesini
susturduğumuzda, gecelerimizi boğanın o olduğunu hiçbir zaman unutmayalım.
İkiyüzlülüklerimizin
her biri geceleri yüzümüze salyasını akıtan edebe aykın hayvana dönüşür.
Uyku seven insanı
sever, duygusuz olanın kanını dondurur.
Uyuşuklardan
tiksinir.
Yoo, uykuyla oyun
oynanmaz.
Tıpkı ölümle
oynanmayacağı gibi.
"Ama uygarlığımız uykunun ve ölümün yadsınması üzerine
kuruludur.
Sırtımızı nasıl
düşler dünyasına çeviriyorsak, kendi ölümümüze de yan çiziyoruz.
İşte bu yüzden
ilerlemeyi ve geleceği baş tacı edip kanncalar gibi çalışıyoruz Önüne geçilmez
çöküşümüzün tanığı olan bir ilerleme ve iki kere iki nin dört ettiği kadar
kesin, bizi toprağa gömecek bir gelecek.
İnsan öbür dünyayı
boylamaya hazır olmanın tam bilincindeyken, işyerindeki odasına kapanmış, bir
klavyeye, bir telefona ya da bir ekrana sımsıkı bağlı, kafası unutulmaması
gereken sayılar ve bilmem nelerle tıka basa dolu ve akşam trafiğinin sıkıntısı
önceden içine çökmüş olarak günlerini geçirmeyi kabul edebilir mi? Hayır,
baylar! İnsan ölüme karşıdan bakabildiği zaman bahçesini zindelikle dinginlik
içinde işler.
Bir ağaç dikmenin,
ölüm karşısında bir anlamı vardır.
Bir fabrikada ya da
işyerinde bir makinenin uşağı olmanınsa hiçbir anlamı yoktur.
Ölümü hesaba
katmamak, kendi yaşamını bozmaktır.
Ölüm düşüncesi her
şeyi yerli yerine koyar, iyiyi avundurur, kötü yüreklininse yakasım bırakmaz,
her şeye kendi gerçek tadını verir ve yaşamdaki en güzel şeyleri bize sevdirir:
Sessizlik, dinlenme, unutma, dağların sonsuzluğu, iyi şarap, gerçek kitaplar ve
uyku.
Edilgenliğe götürmek
şöyle dursun, ölüm bilinci insanı yüreklendirir.
İnsan en kötüden
sakınamayacağını bilirse neden korkacakmış?
Ölümü, öyleyse masamıza buyur edelim, yiyip içip eğlenelim
onunla birlikte ve ormanın derinliğindeki konağına giderken ona eşlik etmek
gerektiği zaman, iyice itfayı bulmuş ve davul gibi bir karınla, nerede
buluşacağımızı merak ederek, onun elinden biz tutacağız.
Gelecekteki inanılmaz
yolculuk! Bilinmeyen bir yöne yol alan gökadalar ötesi ekspres.
Öyleyse, sevinelim, baylar! Yaşamda en iyi şey uykudur ve
uykuda en iyi şeyse ölümdür.
"İnsanın bencil bir fare gibi yaşayamayacağı ve ölümü
serinkanlılıkla kabul edemeyeceği doğrudur.
İnsanın yüksek
gerilimli ve çok aptalca bir yaşamı sürdüremeyeceği ve uyumayı sevemeyeceği
gibi.
Zamanın peşinden
koşanlar uykuyu hiç mi hiç bulamayacaklar.
Hazır olda ve koşara
dım asla uyunamayacaktır.
Zamana karşı asla
uyunamayacaktır.
Uyku elini çabuk
tutmayı bilmez.
Hızı, hesap
makinelerimizin, zillerimizin ve trafik ışıklarının hızı değildir, hızı evrenin
hızıdır, kapkara sonsuzluklarda yol alan kuyrukluyıldızlara hızıdır, içimizde
ve çevremizde çarpan büyük Bütün’ün hızı.
Baylar, uykuyu
denetim altına aldığınızda elinize uykusuzluğun geçeceğini bildiririm.
Bilimin bayrağını çok
eski düş imparatorluğu üzerine dikmek, onu buzlu tundraya dönüştürmektir.
Ya da uykusuzluğun
yok edici çekirgelerinin dolaştığı kavurucu çöle.
"Burada bir ozan olarak konuşmuyorum.
Hiçe sayılan uykunun
misillemeleri, imgelemi aşabilir.
Uyuyamayan, düşünmez
de.
Uykusuzluk bir
felakettir.
Her türden saldırının
çoğaldığı günümüzde, uykusuzluk organizmanın savunmalarını yerle bir eder.
Virüsler de
ilerlemeden yararlanırlar.
Gitgide düzelerek,
hep daha ötelere, hep daha hızlı yayılırlar.
Gittikçe daha etken,
daha güçlü olurlar.
Uykunun siperi
çatlayınca, korku aralıktan girecektir! Tehlikeyi küçümsemeyelim! Bize gözdağı
veren şeye gözlerimizi açalım, yoksa bir daha gözlerimizi kapayamayız!
Bağalarını saymadan canavarla ilgili olumsuz karar vermekten vazgeçmişçesine,
dünyadaki kötülükler karşısında sessizliğimizi çok kolayca haklı çıkarmamızı
sağlayan sözde bilimsel kesinliğimizle yüzümüzü gizlemeyelim! Kararsızlıktan
yana olma her zaman güçlülerin işine yarar.
Canavarın karşısında susan,
ya da onu görmemiş gibi davranan, ciddiyetlerine bürünmüş sakınımlılar,
bilgeler, ağırbaşlılar, onu okşayanlar kadar suçludurlar! Canavar onları da
yiyecektir! Öyleyse uykuyu kurtarmak için uyanalım! İnsanlar, ayağa kalkın!
Biraz daha az bilgin, biraz daha az insan olalım! Uyku yıkıcılarıyla, uyku hapı
satıcılarıyla, düş tecimenleriyle ve halkı uyutanlarla savaşalım!
Hamburger, ninelerimizin sebzeli sığır haşlaması yanında
neyse, geleceğin uykusunun, halâ varsa, gerçek uyku yanında öyle olmaması için
kılıcı çekelim!
Uykusuzluğu hazırlamayalım!
Doğru dürüst uyuyamamak, yarım yaşamaktır!
Uyuma zevki olmayınca yaşama zevki de olmaz!"
**
İZ BIRAKMADAN GÖRÜNMEZ OLUN VE KABARCIK YAPMADAN YENİDEN
ORTAYA ÇIKMANIN YOLU
Sağlam bir kafa ve iyi gösteren bir ayna bulunuz.
Aynada başınıza bakınız.
Gördüğünüz şeyi yoğun bir biçimde düşünerek gözlerinizi
kapatınız.
Başınız kafanızda iyice yer edince, birden düşünmeyi
bırakınız.
Her şey yolunda gittiyse, siz görünmez oldunuz demektir.
Yeniden ortaya çıkmak için gözlerinizi yavaş yavaş açınız.
**
"Yaşamın büyük sorunu umutsuzluğa düşmeden düşlerini
usulca yitirmektir,"
"Asıl düş, insanın başkalarından, bir insandan,
hiçlikle hiçlik arasında sıradan bir et ayracından daha fazla olabileceğini
sanmasıdır. İnsan bir köpek ya da maymun olmaktan sakınabilir, bir Tanrı olmayı
başaramaz.
Yaşamdan elde edilecek hiçbir şey yoktur, hiç ama hiç
yoktur.
Ancak verecek çok şey vardır.
Sadece ona verdiğimiz şey bizim için kesin olarak
kazançtır."
**
Hiçlik noktasından, Shakespeare basit bir karınca dan ne
daha büyük, ne daha kalıcıdır.
Her şeyin hiçliği, her şeyden onun öcünü alır.
**
"Gerçekten en kötüsüydü. Uyuyamadığından gelmem için
yalvarıyor, geldiğimde kendisini uyandırdığım için demediğini bırakmıyor... Bu
kez karar verdim, evde hasta vizitelerine paydos! Kimileri uykuları geç geldiği
için paniğe kapılırlar, kimileri bir karabasan anlatmak için rahatımı kaçırır,
kimileri dertlerine hemen deva bulmam için gırtlağıma sarılır, kimileri de
kendilerini uyku haplarıyla zehirlememi ister... Her türlü sinir hastası için
uyutucu uyku taciri kılığına girmekten bıktım. Ya artık hiçbir şeye
inanmadıkları için beni dinlemezler, ya da İsa’ymışım gibi beni can kulağıyla
dinlerler...
Hiç kuşkusuz, gelecek ruh doktorlarının olacak."
Kaynak: Henri-Frederic Blanc, UYKU
İMPARATORLUĞU, Türkçesi COŞKUN DENİZ ERCAN, Özgün adı: L’Empire du sommeil, Can yayınları, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar