YE’CÜC-MECÜC = AGARTA- ŞAMBALA ZIT KARDEŞLİK BİLGİSİ
KUR’AN-I KERİM’DE YE’CÜC VE ME’CÜC
Ye’cüc ve Me’cüc kelimelerinin hangi dilden geldiği ve Arapça’ya
nasıl geçtiği hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu isimlerin İbranice ve
Süryanca gibi dillerden geldiğini söyleyen olmakla birlikte Yunancadan
geldiğini kabul edenler de vardır. [1]
Kur’an-ı Kerim’de adları Ye’cüc ve Me’cüc kavramlarıyla ifade
edilen bu yaratıkların ne tür varlıklar olduğu konusunda herhangi bir açıklama
yapılmamıştır. Bu isimlerin Kur’an’da ilk geçtiği yer Zülkarneyn kıssasıdır.
İnsanlar Zülkarneyn’e taleplerini iletirken kendilerine rahatsızlık veren ve bozgunculuk
yapanları kastederek şikâyet ettikleri iki isim olarak geçmektedir.
Kur’an’da geçtiğ ilk
geçtiği ayet şöyledir: ‚
Dediler ki: “Ey Zu’l-Karneyn, Ye’cûc ve Me’cûc bu yerde
bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların ara-sına bir set yapman için sana bir
vergi verelim mi?” [2]
İkincisi olarak helak edilen kavimlere atıf yapılarak bu isimler
geçer:
“Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı ve onlar her tepeden
akın etmeye başladıkları zaman, gerçek va’d (yani kıyâmet) yaklaşmış olur.
İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalır.
"Vah bize, biz bundan gaflet içinde idik (bunun doğru
olacağını hiç düşünmüyorduk). Meğer biz zulmediyormuşuz!" (diye
mırıldandılar).” [3]
HADİSLERDE YE’CÜC VE ME’CÜC
Belirtildiğine göre kıyamete yakın döneme kadar belli bir yerde
aşamayacakları setle engellenmiş halde duracaklar. Onlar sürekli olarak
önlerindeki bu seddi yıkmaya uğraşacaklar ve sonunda kıyamete yakın bir zamanda
bu amaçlarına ulaşacaklar. Önlerindeki engeli aşarak serbest kalacak olan bu
yaratıklar her tepeden saldırarak ortalığı yakıp yıkacaklar. Yeryüzünde bulunan
yenebilecek ve içilebilecek her şeyi gasp ederek bitirecekler. Bu şekilde
meydana gelecek olan azgınlıklarını müteakip Allah semadan çekirge ve kurt gibi
yaratıkları musallat ederek onları helak edecektir. Onların cesetleri her
tarafı dolduracak ve yeryüzüne pis bir koku yayılacak. Allah yağmur yağdıracak
ve bu şekilde sular artarak meydana gelen seller ölüleri sürükleyerek denize
götürecektir.[4]
Allah Teâlâ bir gece onlara ansızın negaf hastalığı gönderir ve bu
hastalığa yakalananlar yok olup giderler, soyları kesilir ve bütün fertleri
ölür. Sonra tarımda artış olur, kökler ve dallar yeşerir. Meyveler bollaşır ve
güzel bitkiler her yeri kaplar. Allah’a hamd edilir. Kalbe gelen fasit
hatıralarla nefis azar. Vesveselerin artması bunu izler. Kişinin bu azgınlık
halleri kalp mekânını işgal eder, özünün meyvelerini yiyip bitirir ve özdeki
suları kuru-turlar. Bu durumda onda irfan namına hiçbir şey kalmaz. İşte tam bu
hal-deyken onda hakikî uyanıklık hali belirirse, ona Rabbânî yardımlar ve
armağanlar gelir. Kur’an-ı Kerim’de “….‚Ayık olun, Allah’ın tarafında
olanlar kurtuluşa ermiştir” [5] âyeti bu
hale işaret eder. Allah kullarından dilediğini seçer. Bundan sonra şeytanî
hatıralar ve vesveseler ortadan kalkar. Bunların yerlerini ledünnî ilim, ruhanî
nefesler ve kalbi kemalleştiren melekeler alır. Bu tarımın/ziraatın çoğalması,
kökten dala kadar bitkilerin yeşermesi olarak değerlendirilir. Bu duruma erişen
kişi, yakînlik makamını elde eder. Böyle bir yükseliş, meyvelerin olgunlaşarak
tatlanmasına benzetilir.
KİTAB-I MUKADDES’TE YE’CÜC VE ME’CÜC
Ye’cüc ve Me’cüc Tevrat’ta Gog ve
Magog adı altında çeşitli yerlerde geçmektedir. Bunlar:
“Yafes’in oğulları: Gömer ve Me’cüc
ve Maday ve Yevan ve Tubal ve Meşek ve Tires”[6]
Burada Me’cüc Yafes’in oğullarından biri olarak
görülmektedir.
“Âdemoğlu, Magog diyarından olan,
Roşun, Meşekin ve Tubalin beyi Gog’a yönel ve ona karşı peygamberlik et ve de:
Yehova şöyle diyor; Roşun, Meşekin ve Tubalin beyi Gog, işte ben sana
karşıyım.”[7]
“Bundan dolayı, Âdemoğlu peygamberlik
et ve Gog’a de: Rab Yehova şöyle diyor: Kavmim İsrail emniyette oturunca, sen o
gün öğrenmeyecek misin? Sen ve seninle beraber birçok kavimler, hepsi atlara
binmiş, büyük bir cumhur, kuvvetli ordu olarak, şimalin sonlarından, kendi
yerinden geleceksin. Ve diyarı örtmek için bir bulut gibi kavmim İsrail’e karşı
çıkacaksın, son günlerde vaki olacak ki milletlerin gözü önünde sende takdis
olunacağım zaman ey Gog, onlar beni tanısınlar diye seni kendi diyarıma karşı
getireceğim.”[8]
“Ve Gog İsrail diyarına karşı geldiği
zaman, Rab Yehova’nın sözü, o günde vaki olacak ki, ateş püsküreceğim.”[9]
“Ve sen Âdemoğlu, Gog’a karşı
peygamberlik et ve de: Rab Yehova şöyle diyor: Roşun, Meşekin ve Tubalin beyi
Gog, işte, ben sana karşıyım. Ve seni geri çevireceğim. Ve seni ileri götüreceğim.
Şimalin sonlarından seni çıkaracağım. Sol elinden yayını ve sağ elinden
oklarını vurup düşüreceğim. Sen, bütün ordularınla ve yanında olan kavimlerle,
İsrail dağlan üzerinde düşeceksin. Yesinler diye her çeşit yırtıcı kuşa ve
kırın canavarlarına seni vereceğim. Açık kırda düşeceksin, çünkü ben söyledim.
Rab Yehova’nın sözü ve Magog üzerine ve adalarda emniyette oturanlar üzerine
ateş göndereceğim. Ve bilecekler ki ben Rab’im.”[10]
“Ve o gün vaki olacak ki, İsrail’de
denizin şarkında Geçiciler deresinde Gog’a kabir yeri vereceğim. Ve oradan
geçenleri o durduracak ve orada Gog’u ve bütün cumhurunu gömecekler. Ve oraya
Hamon-Gog deresi denilecek. Ve memleketi temizlesinler diye İsrail evi yedi ay
onları gömmekte devam edecekler.”[11]
“Bin yıl tamam olunca şeytan,
atıldığı zindandan serbest bırakılacak. Yeryüzünün dört bir bucağındaki
ulusları, Ye’cüc ve Me’cüc’ü saptırmak ve onları savaş için bir araya toplamak
üzere zindandan çıkacak. Toplananların sayısı denizin kum taneleri kadar
çoktur.”[12]
Gog ve Magog’un Kur’an’da ki Ye’cüc
ve Me’cüc olduğu Kitab-ı Mukaddes yorumcuları tarafından dile getirilmektedir.
Bunların barbar bir topluluk olduğu ifade edilmektedir.[13]
Klasik kaynaklarda geçen Ye’cüc ve
Me’cüc ile kıyamet alâmeti olarak ortaya çıkacak ve büyük karışıklıklara ve
yıkımlara sebep olacak topluluklar kastedilmektedir. Daha önce belirttiğimiz
üzere Ye’cüc ve Me’cüc Kur’an’da iki yerde geçmektedir ve kıyamet
alâmeti olduklarına dâir açık bir beyan söz konusu değildir. Kitab-ı
Mukaddesle geçen Gog ve Magog ile Ye’cüc ve Me’cüc tasvirleri
arasında ki benzerlik dikkat çekicidir. Gerek hadislerde ki gerekse de Kitab-ı
Mukaddes’te ki ifadelerden anlaşılan bu toplulukların belli bir yerde tutuldukları
ve zamanı geldiğinde serbest bırakılacakları anlaşılmaktadır. Bu toplulukların
kimler olduğu ile ilgili olarak bir açıklama söz konusu değildir.
Hadislerde ki Ye’cüc ve Me’cüc’le
ilgili olarak gerek klasik gerekse de çağdaş yorumlar yapılmıştır. Ye’cüc ve
Me’cüc bazı toplumlarla ilişkilendirilmiştir.[14] Her bir bozukluk, sosyal
kargaşa ve her türlü çöküşler bir nevi o toplumun kıyametidir. Kendiliğinden
bozulmaya, yok olmaya yüz tutmadır.
Konuya Kur’ân-ı Kerim’i esas alınarak
yaklaşılmaması, zayıf rivayetlerin etkisinde kalınması sebebiyle Ye’cüc ve
Me’cüc’ün kıyametin bir alâmeti olduğu şeklinde ki değerlendirmelerin
isabetli olmadığı bu konu etrafında yapılan yorumların ise eksik ve yetersiz
kalınmaktadır.
Kur’an’da ve Hadislerde geçen Ye’cüc
ve Me’cüc’ün cinsiyetleri, mekânları ve zamanları tayin edilmemekte, sadece
bir vasıf olarak yeryüzünü ifsat edenler manasınadır. Bazı müelliflerin Ye’cüc
ve Me’cüc’ü bazı toplumlara hasretmesi doğru bir yaklaşım olmamaktadır. Bu
yaklaşım İlmî bir hakikat değildir. Ancak her devrin Ye’cüc ve Me’cüc’ü
mevcuttur.[15] Medeniyetin ilerlediği
XXI.yy. da yeryüzünde yaşayan insan topluluklarının bir bölümü savaşlar, açlık,
sefalet ve yokluk içerisinde hayatlarını devam ettirmeye çalışmaktadır. Bu
durum, insan neslinin sağlam ve sağlıklı bir şekilde devamının önünde ki en
büyük engellerden birisidir. Bu duruma sebep olan topluluklar, Gog-Magog /
Ye’cüc-Me’cüc topluluklarının yapacakları tahribatla aynı özelliktedir.
Onun için özel olarak Gog-Magog / Ye’cüc-Me’cüc toplulukları beklemek
doğru bir yaklaşım değildir.][16]
YE’CÜC VE ME’CÜC İÇİN YAPILAN YORUMLAR
İnsanda hayvanî sıfatların/kötülüklerin, çirkin fikirlerin
çıkmasından ve bunların tamamen hâkim unsur haline gelmesinden ibarettir. Çünkü
çirkinlikler ve kötülükler iyilikleri örter. Böyle kötü hallerin çoğalması
kalbi karartır. Kaşanî, Ye’cüc ve Me’cüc ile mizacın bozulması, terkibin
çözülmesiyle meydana gelen nefsanî ve bedenî kuvvetlerin kastedildiğini
belirtir.
Bu bilgilerin yanında Yecüc Mecüc’ün Türk
kavmi, onlara karşı yapılan duvarın Çin şeddi olduğu iddiaları da vardır.
Eski tefsirlerde bu konu işlenir. Her ne kadar hoşumuza gitmese de bu bilgi
bizim için önemlidir. Aşağıda geçen hatıra çok önemlidir.
Münevver Ayaşlı (1906-1999) Collège de France’da L.
Massignon’un derslerine devam edermiş. Bir gün derste Massignon
Ye’cüc-Me’cüc kavminin Türkler olduğunu söyleyince Münevver Hanım kızgınlığını
göstermiş. Bunun üzerine Massignon, konuşmasına:
"Buna hiç infial (gücenme, kızgınlık duyma) göstermeyiniz.
Türkler İslâm’ı kabul etmeden önce Ye’cüc-Me’cüc kavmi idiler. Eğer bir gün
İslâm’ı unuturlarsa gene Ye’cüc-Mecüc kavmi olacaklardır" diye bir
açıklama getirmiş[17]
Bu bilginin durumu bize açık şekilde gösterdiği şudur ki; Türk kavmi
özellik bakımından sürekli atılım içinde olduğu, tarihin hiçbir döneminde
devletsiz kalmadığı yanında, inançsız dönemlerinde “barbar” sıfatını
alacak kadar ileri gidebileceğidir. Ayrıca Türkleri öven hadislerde mevcuttur.[18]
Bu nedenle kıyamete kadar Türklerin tarih sahnesinden çekilmeyeceğini
ve devletsiz kalmayacağına dair rivayetlere de bakılınca dengenin olması
konusunda L. Massignon kilise’nin müslümanlara (Türklere) karşı nefrete dayanan
geleneksel tavrını II. Vatikan Konsili’nde terketmesini sağlayan zemini
hazırlamış; Konsil üyesi olan talebesi Peder Georges Chehata Anawati de bu
zeminin Konsil kararı olarak kayda geçirilmesinde etkili olmuştur.[19]
AGARTA- ŞAMBALA ZIT KARDEŞLİK BİLGİSİ
“AGARTA”
"Dünyanın
Kalbi", "Yüce Ülke", "Bilgeler Ülkesi" gibi çeşitli
adlarla belirtilen Agarta, teozofik ve ezoterik kaynaklara göre, önceki
devrenin sonlarına doğru Mu ve Atlantis’ten göç eden bilim-rahipleri tarafından
kurulmuş bir organizasyondur.
Önceleri
beşeriyetle açık temas halinde olan bu organizasyon, bu devrenin koşullarından
ötürü gizlenme gereği görmüş ve ikâmet yeri olarak birbirlerine tünellerle
bağlanan, dağlar içindeki yeraltı kentlerini tercih etmiştir.
Agarta,
dünya insanlığının tekâmülünde sorumluluk sahibidir. İlahi Hiyerarşi’ye hizmet
eder. Dünyanın Efendisi ve "Kutup" olarak ifade edilen ve "Brahatma"
veya "Brahitma" adıyla belirtilen Agarta’nın lideri, Dünya’yı
sevk ve idare eden İlahi Hiyerarşi’nin fizik âlemdeki temsilcisidir.
1912’de
Müslüman olduktan sonra Abdülvahid Yahya adını alan; ezoterik, okült ve
mistik konularda çok sayıda yapıtı bulunan Fransız asıllı Mısırlı düşünür ve
yazar Rene Guenon’a göre tradisyonlarda "Kutsal Dağ",
"Dünyanın Merkezi" olarak ifade edilen yer, O’nun mekânıdır.
Kimilerine göre, dünyanın tüm geçmişi, yitik kıtalara indirilmiş dinler ve
kozmik öğretiler, Agarta arşivlerinde kayıtlıdır.
Agarta’nın
yeryüzüne açılan 7 (kimi kaynaklara göre 4) ana çıkış noktası bulunmakla
birlikte, mağaralarda inzivaya çekilen bilgelerin ve mağaralarda etkinliklerini
sürdüren bazı inisiyatik toplulukların Agartalılar ile ilişki içinde oldukları
ileri sürülür.
Rene
Guenon’a göre bu durum, en çok, Türklerin yaşadığı Orta Asya’da görülmektedir.
Kimi yazarlara göre, Göktürk, Uygur ve Hun masallarındaki, "ataların
kutsal mağaraları" ve bir mağaradan geçilerek ulaşılan "gizli
ülke" inanışında Agarta’nın sembolizmi bulunmaktadır. Tibet
tradisyonlarına göre, Agartalılar şimdiki devrenin sonunda dışarı çıkacak ve
Agarta’nın lideri yeryüzündeki menfiliği yenecektir.
Agarta’nın
ne olduğuna ilişkin en yaygın, internet ve ansiklopedik kaynaklarda kullanılan
tanım, “Tibet ve Orta-Asya tradisyonlarında sözü edilen, Asya’daki
sıradağların içinde bulunduğu ileri sürülen efsanevi bir yer altı
organizasyonu”dur.
Günümüze
değin “Agarta”nın ne olduğunu inceleyen birçok yayın ve yazar bulunuyor.
Bunlar içinde en ünlüleri ve kaynak olarak en itibar edilenleri üç tane.
Bunları meraklıları için öncelikli olarak-konunun daha başında-yazalım. Saint-Yves
d’Alveydre, Ferdinand Ossendowsky ve René Guénon.
Agartha
kelimesi; “Agharta” ve “Agarthi” olarak da kullanılabiliyor. Agarta
veya Agarti sözcükleri Sanskritçe de “ele geçirilemeyen, ulaşılamayan,
her şeyden korunmuş, şiddetin yakalayamayacağı, anarşinin erişemeyeceği”
anlamlarına gelmekte.
“ŞAMBALA” (SHAMBALAH)
Kimi
kaynak ve kişilere göre Şambala, Agarta’ya karşıt olarak kurulmuş, gizli bir
menfi merkez. Ancak genel ve yaygın kanı, Şambala’nın Agarta’nın bir diğer adı
olduğudur.
Bu
tezin bir devamı var. Coğrafi bir tanım verip, siyasi bir bilgiyi de içeriyor.
Yukarıda “Agarta ve Şambala” ilişkisine değinmiştik. “Ayrı-rakip”
olduklarına ilişkin bilgi burada bulunuyor.
Bu
göçten sonra, iki gruba ayrılıyorlar ve "sağ elin yolu” diye anılan
grup Agarta’ya, yani dünya hayatından uzak “murakabe ve mükaşefe”de
bulunma ülkesine, "sol elin yolu" diye anılan diğer grup ise “Şambala”ya
yani kaba güç ülkesine yerleşiyor.
Peki
Agarta nerede? Agartalılar nerede?
Bu
konu üzerinde asla mutabakat yok. Hemen her kaynak kendine göre bir adres gösteriyor.
Böyle olmakla beraber, “geniş coğrafi” tanım açısından bir harita çıkarmak
mümkün.
Guenon’a
göre, çok eski bir tufan bugünkü Gobi bölgesinde çok gelişmiş bir uygarlık yok
olmuştur. Burada yaşamakta olan “spiritüel mürşitler” Himalayaların
altında yer almakta olan büyük bir mağara şebekesine sığınmışlar.
Sonuç olarak Ye’cüc ve Me’cüc ve “Agarta ve Şambala”
bilgisinin aynı göndermeleri yaptığını görmekteyiz. İki zıt kardeşliğin
mücadelesi ile yeryüzü fesada uğrayacak, olduğu görülmektedir. Günümüz insanına
bu bilgiden düşen pay Allah Teâlâ’nın emirlerine bağlı kalarak kötü ve iyi
kardeşin mücadelesi arasında kalarak perişan olmaktan kurtulmalarıdır. Bunun
için karada ve denizde fesadın yaygınlaşmasına mani olmak ve olur olmaz
heveslerle kaderin çizgilerini zorlamamaktır.
Kıyamet saatini öne çekerek yenidünya düzencilerinin emellerine hizmet
etmemeliyiz. Eğer insanlık birbirine muttasıl, medyun, meftun ve mergup olursa
umulur ki nesillerimiz, bu sıkıntıdan çabuk etkilenmeyeceklerdir. Ancak ellerimizle
Allah Teâlâ’nın sarsılmasın diye yeryüzüne sabit koyduğu dağlar denilen sırları
yerlerinden kaldırmaya bu hızla çalışırsak kıyamet sürecin kısalacağını da
söylemekteyiz.
[1]
Bu iki isim Tevrat’ta Gog ve Magog şeklinde geçmektedir.
[2] Kehf, 94.
[3] Enbiya, 96-97. 47 Buhârî, Sahîh, Fiten 29; Müslim,
Sahîh, Fiten 20; Tirmizi, Sünen, Fiten 59;
[4]
Buhârî, Sahîh, Fiten 29; Müslim, Sahîh, Fiten 20; Tirmizi, Sünen, Fiten 59; Hakîm,
İbnu Mace ve Tirmizi'nin de tahric ettikleri, Ebû Hureyre'den gelen bir
rivayette Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Gerçekte Ye’cüc ve Me’cüc her günde güneşin ışığını
görecekleri derecede (önlerindeki seddi) kazıyorlar. Başlarındaki olan:
"Hadi dönün, yarın kazarsınız" der. Allah Teâlâ
onu (seddi), öncesinden daha muhkemleştirir. Zamanlarına ulaştığı ve
Allah da onları insanlar üzerine göndermeyi murad ettiği zamana kadar güneşi
görecek derecede (tekrar) kazarlar. Başlarındaki: "Haydi dönün,
Şüphesiz yarın kazacaksınız." der
“İnşallahu Teâlâ” diye istisna ederler. Bunun üzerine sedde
geldiklerinde bıraktıkları gibi kalmıştır. Onu kazarlar ve insanlar üzerine
çıkarlar. Suları içerler. İnsanlar onlardan kal'alarına sığınırlar. Ye’cüc ve
Me’cüc oklarını semaya atarlar. Okların uçları şiddetli kırmızı kana bulandığı
halde üzerlerine düşer.
"Biz yeryüzündeki ahaliyi kahrettik, gök ehline yükseldik
" derler. Derken Allah Teâlâ negaf adlı böceği kafalarına gönderir. (O
böcek burunlarından beyinlerine çıkar. Ve) Bununla onları öldürür."
Neğaf; koyun ve devenin burnundan beyinlerine çıkan bir böcektir.
Hâsılı, kıyâmet insanların en şerlilerinin başında kopar. O zaman
da yer yüzünde Allah Allah diyen kalmayacaktır. Bu hususta dahi
birçok hadisler vardır. Nitekim Müslim'in de tahric ettiği Enes radiyallâhü
anhdan gelen bir rivayette Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu:
"Yeryüzünde Allah
Allah denilmeyinceye kadar kıyamet kopmaz."
[5]
Ayetin tam metninin meali şöyledir: “Allah'a ve ahiret gününe inanan bir
toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve
Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine
Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları
içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah
onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar,
Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece
Allah'ın tarafında olanlardır.” (Mücadele, 22)
[13] Yorumlar hakkında geniş bilgi için bkz.
İsmail Cerrahoğlu, “Ye’cüc - Me’cüc ve Türkler”, A ÜİFD. c.XX. ss. 98-106.
[14] Konu ile ilgili olarak geniş bilgi için
bkz. Aziz Taşbolotov, Ye’cüc ve Me’cüc Hakkındaki Hadislerin îsnad ve Metin Açısından
Tahlili, AÜSBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2007,
s. 114-120.
[16] MALKOÇ Bülent Kıyamet Alâmetleri Ve
Gelecek Haberleri Konusunda Hadislerle Kitabı Mukaddesin Karşılaştırılması
[Kitap]. - Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri
Ana Bilim Dalı- Hadis Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi-263194-Kayseri : [s.n.], Eylül 2010, s.59-61
[17] Ahmed Yüksel ÖZEMRE’nin Louıs Massıgnon (1883-1962) hakkındaki
makalesi
[18] “Türkler sizlere dokunmadıkça siz de Türkler’e
dokunmayınız. Zira onlar çok sert ve haşin tabiatlı kimselerdir.”
(El-Cüveyni; Tarih-i Cihan-güşa, 1, s:11)
Ebu
Sekine (ki Muharrerlerden bir kimsedir) Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellemin bir sahabesinden naklen anlatıyor: "Rasûlüllah sallallâhü aleyhi
ve sellem buyurdular ki:
"Sizi
bıraktıkları müddetçe siz de Habeşileri bırakın. Sizi terk ettikleri müddetçe
Türkleri terkedin." (Ravi (r.a.): Ebu Sekine Kaynak: Ebu Davud, Melahim 8,
4302)
[19]
II. Vatikan Konsili'nde Musevîlik ile ilgili bir karar metninin
hıristiyanlık-dışı diğer dinlere ve özellikle İslâm'a da açık olması husûsunda,
Konsil üyesi olmamasına rağmen, Papa VI. Paulus ile Konsil'in üyesi papazları
tahrik ve iknâ eden Massignon olmuştur. "Nostra Aetate
Deklârasyonu" denilen bu metin, Katolik Kilisesi'nin müslümanlar
hakkında olumlu beyânda bulunan ilk resmî belgesidir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar