Print Friendly and PDF

YE'CÜC-MECÜC-TÜRKLER Mİ?




Ye’cüc ve Me’cüc’ün Ortaya Çıkışı
Ye’cüc ve Me’cüc kelimelerinin hangi dilden geldiği ve Arapça’ya nasıl geçtiği hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu isimlerin İbranice ve Süryanca gibi dillerden geldiğini söyleyen olmakla birlikte Yunancadan geldiğini kabul edenler de vardır. [1]
Kur’an-ı Kerim’de adları Ye’cüc ve Me’cüc kavramlarıyla ifade edilen bu yaratıkların ne tür varlıklar olduğu konusunda herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Bu isimlerin Kur’an’da ilk geçtiği yer Zülkarneyn kıssasıdır. İnsanlar Zülkarneyn’e taleplerini iletirken kendilerine rahatsızlık veren ve bozgunculuk yapanları kastederek şikâyet ettikleri iki isim olarak geçmektedir.
 Kur’an’da geçtiğ ilk geçtiği ayet şöyledir:
Dediler ki: “Ey Zu'l-Karneyn, Ye'cûc ve Me'cûc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların ara-sına bir set yapman için sana bir vergi verelim mi?” [2]
İkincisi olarak helak edilen kavimlere atıf yapılarak bu isimler geçer:
“Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc'ün önü açıldığı ve onlar her tepeden akın etmeye başladıkları zaman, gerçek va'd (yani kıyâmet) yaklaşmış olur. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalır.
"Vah bize, biz bundan gaflet içinde idik (bunun doğru olacağını hiç düşünmüyorduk). Meğer biz zulmediyormuşuz!" (diye mırıldandılar).” [3]
Hadislerde belirtildiğine göre Ye’cüc ve Me’cüc, kıyamete yakın döneme kadar belli bir yerde aşamayacakları setle engellenmiş halde duracaklar. Onlar sürekli olarak önlerindeki bu seddi yıkmaya uğraşacaklar ve sonunda kıyamete yakın bir zamanda bu amaçlarına ulaşacaklar. Önlerindeki engeli aşarak serbest kalacak olan bu yaratıklar her tepeden saldırarak ortalığı yakıp yıkacaklar. Yeryüzünde bulunan yenebilecek ve içilebilecek her şeyi gasp ederek bitirecekler. Bu şekilde meydana gelecek olan azgınlıklarını müteakip Allah semadan çekirge ve kurt gibi yaratıkları musallat ederek onları helak edecektir. Onların cesetleri her tarafı dolduracak ve yeryüzüne pis bir koku yayılacak. Allah yağmur yağdıracak ve bu şekilde sular artarak meydana gelen seller ölüleri sürükleyerek denize götürecektir.[4]
Allah Teâlâ bir gece onlara ansızın negaf hastalığı gönderir ve bu hastalığa yakalananlar yok olup giderler, soyları kesilir ve bütün fertleri ölür. Sonra tarımda artış olur, kökler ve dallar yeşerir. Meyveler bollaşır ve güzel bitkiler her yeri kaplar. Allah’a hamd edilir. Kalbe gelen fasit hatıralarla nefis azar. Vesveselerin artması bunu izler. Kişinin bu azgınlık halleri kalp mekânını işgal eder, özünün meyvelerini yiyip bitirir ve özdeki suları kuru-turlar. Bu durumda onda irfan namına hiçbir şey kalmaz. İşte tam bu hal-deyken onda hakikî uyanıklık hali belirirse, ona Rabbânî yardımlar ve ar-mağanlar gelir. Kur’an-ı Kerim’de “….‚Ayık olun, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa ermiştir” [5] âyeti bu hale işaret eder. Allah kullarından dilediğini seçer. Bundan sonra şeytanî hatıralar ve vesveseler ortadan kalkar. Bunların yerlerini ledünnî ilim, ruhanî nefesler ve kalbi kemalleştiren melekeler alır. Bu tarımın/ziraatın çoğalması, kökten dala kadar bitkilerin yeşermesi olarak değerlendirilir. Bu duruma erişen kişi, yakînlik makamını elde eder. Böyle bir yükseliş, meyvelerin olgunlaşarak tatlanmasına benzetilir.
Ye’cüc ve Me’cüc için yapılan yorumlarda ise;
İnsanda hayvanî sıfatların/kötülüklerin, çirkin fikirlerin çıkmasından ve bunların tamamen hâkim unsur haline gelmesinden ibarettir. Çünkü çirkinlikler ve kötülükler iyilikleri örter. Böyle kötü hallerin çoğalması kalbi karartır. Kaşanî, Ye’cüc ve Me’cüc ile mizacın bozulması, terkibin çözülmesiyle meydana gelen nefsanî ve bedenî kuvvetlerin kastedildiğini belirtir.
Bu bilgilerin yanında Yecüc Mecüc'ün Türk kavmi, onlara karşı yapılan duvarın Çin şeddi olduğu iddiaları da vardır. Eski tefsirlerde bu konu işlenir. Her ne kadar hoşumuza gitmese de bu bilgi bizim için önemlidir. Aşağıda geçen hatıra çok önemlidir.
Münevver Ayaşlı (1906-1999) Collège de France'da L. Massignon'un derslerine devam edermiş. Bir gün derste Massignon Ye'cüc-Me'cüc kavminin Türkler olduğunu söyleyince Münevver Hanım kızgınlığını göstermiş. Bunun üzerine Massignon, konuşmasına:
"Buna hiç infial (gücenme, kızgınlık duyma) göstermeyiniz. Türkler İslâm'ı kabul etmeden önce Ye'cüc-Me'cüc kavmi idiler. Eğer bir gün İslâm'ı unuturlarsa gene Ye'cüc-Mecüc kavmi olacaklardır" diye bir açıklama getirmiş[6]
Bu bilginin durumu bize açık şekilde gösterdiği şudur ki; Türk kavmi özellik bakımından sürekli atılım içinde olduğu, tarihin hiçbir döneminde devletsiz kalmadığı yanında, inançsız dönemlerinde “barbar” sıfatını alacak kadar ileri gidebileceğidir. Ayrıca Türkleri öven hadislerde mevcuttur.[7]
Bu nedenle kıyamete kadar Türklerin tarih sahnesinden çekilmeyeceğini ve devletsiz kalmayacağına dair rivayetlere de bakılınca dengenin olması konusunda L. Massignon kilise'nin müslümanlara (Türklere) karşı nefrete dayanan geleneksel tavrını II. Vatikan Konsili'nde terketmesini sağlayan zemini hazırlamış; Konsil üyesi olan talebesi Peder Georges Chehata Anawati de bu zeminin Konsil kararı olarak kayda geçirilmesinde etkili olmuştur.[8]
Vatikan, Araplardan çok Türkler için din konusunda tedirginlik duymaktadır. Bu nedenle Vatikan yeri geldiği zaman kendini kötüleyecek kimselere izin vererek bu durumu dengede tutmaktadır. Bu şekilde Türklerin dindar ve dinsizlik arasında kalması için özel gayret gösterilmektedir. Tanzimattan beri Türkler cami ve kilise arasında kalmış durumda olmasının sebebi budur. L. Massignon bunu seneler önce görmüş olmasının tek sebebi gerçek araştırmacı olmasından başka bir şey değildir. Ancak bizim onun gördüğünü görmemiz ve Vatikanın sırrını çözmemiz biraz zaman alacaktır.


[1] Bu iki isim Tevrat’ta Gog ve Magog şeklinde geçmektedir.
[2] Kehf, 94.
[3]  Enbiya, 96-97. 47 Buhârî, Sahîh, Fiten 29; Müslim, Sahîh, Fiten 20; Tirmizi, Sünen, Fiten 59;
[4] Buhârî, Sahîh, Fiten 29; Müslim, Sahîh, Fiten 20; Tirmizi, Sünen, Fiten 59; Hakîm, İbnu Mace ve Tirmizi'nin de tahric ettikleri, Ebû Hureyre'den gelen bir rivayette Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Gerçekte Ye’cüc ve Me’cüc her günde güneşin ışığını görecekleri derecede (önlerindeki seddi) kazıyorlar. Başlarındaki olan:
"Hadi dönün, yarın  kazarsınız" der. Allah Teâlâ onu (seddi), öncesinden daha muhkemleştirir. Zamanlarına ulaştığı ve Allah da onları insanlar üzerine göndermeyi murad ettiği zamana kadar güneşi görecek derecede (tekrar) kazarlar. Başlarındaki: "Haydi dönün, Şüphesiz yarın kazacaksınız." der
“İnşallahu Teâlâ” diye istisna ederler. Bunun üzerine sedde geldiklerinde bıraktıkları gibi kalmıştır. Onu kazarlar ve insanlar üzerine çıkarlar. Suları içerler. İnsanlar onlardan kal'alarına sığınırlar. Ye’cüc ve Me’cüc oklarını semaya atarlar. Okların uçları şiddetli kırmızı kana bulandığı halde üzerlerine düşer.
"Biz yeryüzündeki ahaliyi kahrettik, gök ehline yükseldik " derler. Derken Allah Teâlâ negaf adlı böceği kafalarına gönderir. (O böcek burunlarından beyinlerine çıkar. Ve) Bununla onları öldürür."
Neğaf; koyun ve devenin burnundan beyinlerine çıkan bir böcektir.
Hâsılı, kıyâmet insanların en şerlilerinin başında kopar. O zaman da yer  yüzünde Allah Allah diyen kalmayacaktır. Bu hususta dahi birçok hadisler vardır. Nitekim Müslim'in de tahric ettiği Enes radiyallâhü anhdan gelen bir rivayette Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:   
 "Yeryüzünde Allah Allah denilmeyinceye kadar kıyamet kopmaz."
[5] Ayetin tam metninin meali şöyledir: “Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır.” (Mücadele, 22)
[6] Ahmed Yüksel ÖZEMRE’nin  Louıs Massıgnon (1883-1962) hakkındaki makalesi
[7] Türkler sizlere dokunmadıkça siz de Türkler’e dokunmayınız. Zira onlar çok sert ve haşin tabiatlı kimselerdir.” (El-Cüveyni; Tarih-i Cihan-güşa, 1, s:11)
Ebu Sekine (ki Muharrerlerden bir kimsedir) Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin bir sahabesinden naklen anlatıyor: "Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular ki:
"Sizi bıraktıkları müddetçe siz de Habeşileri bırakın. Sizi terkettikleri müddetçe Türkleri terkedin." (Ravi (r.a.): Ebu Sekine Kaynak: Ebu Davud, Melahim 8, 4302)
[8] II. Vatikan Konsili'nde Musevîlik ile ilgili bir karar metninin hıristiyanlık-dışı diğer dinlere ve özellikle İslâm'a da açık olması husûsunda, Konsil üyesi olmamasına rağmen, Papa VI. Paulus ile Konsil'in üyesi papazları tahrik ve iknâ eden Massignon olmuştur. "Nostra Aetate Deklârasyonu" denilen bu metin, Katolik Kilisesi'nin müslümanlar hakkında olumlu beyânda bulunan ilk resmî belgesidir.


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar