Andolsun Tanrı'ya Yüzünü Andım mı Gönlüm Benden Gidiyor.
22
Vefa
ve mürüvvetin coşar da belki bir kapı açarsın, kalk, gel dersin ümidiyle
kapında oturmuşum.
Ey
güzel yüzünde daima yüzlerce lütuf, yüzlerce merhamet nuru parlayan güzel,
canım kapında, senden gelen misk kokularına, amber kokularına gark olmuşum.
Sorhoşuz
biz, başımız dönmede, başkalarının işleriyle alış-verişimiz yok. Dünya
alt-üst olsa gene umurumuzda değil, tek senin aşkın ebedî olsun.
Aşkın
el çırpmada, yüzlerce başka başka âlemler yaratmada, boşluktan, göklerden
dışarı yüzlerce yepyeni asırlar meydana getirmede.
Ey
gül gibi gülen aşk, ey akl-ı küll gibi güzel bakış; ey «Hel etâ» meydanının
eşsiz binicisi ,güneşi tut, koy çuvala.
Bugün
konuğuz sana, güler yüzünün sarhoşuyuz. Andolsun Tanrı'ya yüzünü andım mı
gönlüm benden gidiyor.
280.
Damından başka dam nerde? Adından başka ad hani? Ey tatlı, güzel edalı sâki, ne
gezer kadehinden başka kadeh?
Bir
uyanık can. bulursam eteğine yapışacağım, himmet istiyeceğim. Ah, keşke
uyuyabilseydim de rüyada yüzünü gösterseydin.
Ey
kapısında kulları, köleleri toplanmış ulu er, dışarı çık, salın. Çünkü o
gönüller kapan sarhoş gözler yüzünden sarhoşum, kendimden geçmişim.
Kanlı
gözyaşlarını, derdinle yırtılan yüzlerce gömleği gör, feryatları duy, boynuma,
yüzüme, önüme, ardıma bulaşan ciğerimin kanlarını seyret.
Yüzünü
gören ilden ile gezer, bir mecnun olur. Ona ne diye ileneyim? Ne diye belâya
çatmasını istiyeyim? Zaten taşları, topaçları yiyecek.
Ey
insanların padişahı, bundan beter belâya da senden haberi olmıyan can uğrar.'
Aman ,beni, seni görmez bir hale düşürme, körlük belâsına uğratma.
Kanlar,
can denizinin kıyısına sel gibi akıp gidiyor; denizle bilişmişler, başka
bildiklerden kesilmişler.
* Bir sel var, hayran-hayran akıp gidiyor;
bir sel var, yolunu yitirmiş. O, hamdolsun Tanrı'ya demede, bu, ah edip «Lâ
havle» okumada.
Ey
bir güneş gibi doğup yok yoksul kişilere âşık olan, lütfet, bâri kullarına bir
ihsanda bulun, bir kerem et.
Gül
seni ansızın görmüş de canından geçmiş, elbisesini paralamış. Çenk, senin
çengini duymuş da feryada gelmiş, utanıp başını önüne eğmiş.
290.
* Zührenin, senin nağmelerinden başka daha hoş, daha makbul nağmesi mi var,
onun çaldığı ney de nedir? O, senden nağme öğrenmek için dudağını, senin
dudağına koymada.
* Bütün kamışlar, hele şeker kamışı, bu
ümide bel bağlamışlar, bu emeğe karşılık ta oynayıp durmadalar: Yâni sen,
dilediğini yüceltirsin, onlar da yücelmek istiyorlar.
Çenk
sensiz kötü, ney sen olmadıkça hüzünlere gark oluyor. Onu kucağına al, öbürünü
öp. tef de vur, vur, yüzüme de diyor, yüzüm değerli bir hale gelsin.
Bu
paramparça gönlü bir güzelce sarhoş et, dağıt gitsin. Dağıt da dün kaybettiğini
bâri şimdi bulsun.
Ey
yüce padişah, bundan böyle ayık olmak yazıktır doğrusu, an- dolsun Tanrı'ya,
artık ayık ölarak Tanrı'm, seni anlatamam, senden bahsetmem ben.
Ya
şarap ver, delil getirme,- yahud kalk, sen söyle lûtfunla seni bulan kişi,
sûfîce maceralara düşüp gitti.
[1] Cilt 1, Gazel, 22
Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan :
Abdülbâkiy GÖLPINARLI, İstanbul Remzi Kitabevî , Yükselen Matbaası İstanbul —
1957
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar