Sahte Haber ve Algı
Açıklanan
olayla ilgili olmayan video kareleri kullanmak
Görüntüler
başka bir yerde çekildi.
Görüntüler
farklı bir zamanda çekildi.
Bir
örnek, Kerç'te bir koleje düzenlenen saldırı sırasında ölen öğrenci Apina
Kerova ile yapılan röportajın Kanal 1'in yayınlanmasıdır (röportaj
kaydedildiğinde kız artık hayatta değildi).
1. İnanılmaz derecede
başarılı numaralar, karakterlerin tehlikeli eylemleri veya aşırı derecede acı
veren darbeler içeren videolar. Bu tür videolar karmaşık teknolojiler
kullanılarak sahnelenir ve filme alınır, ancak bir röportaj çekimi ve güvenilir
bilgi hissi yaratırlar.
Böyle bir video oluşturmanın bir örneği Başkanın Adamları (1997) Wag the Dog /“Wag. Kuyruk köpeği sallıyor."
Acil durumlar uzmanı Konrad Brin liderliğindeki bir ekip, halkın dikkatini ABD Başkanıyla ilişkilendirilen cinsel skandaldan başka yöne çekmek için Arnavutluk'ta küçük bir savaş numarası yapmaya karar verir. Bu büyük ölçekli yapımın bir kısmı, küçük bir Arnavut köyündeki silahlı eylemlerin sahnelendiği bir video. Seyirciye korkmuş bir Arnavut kızının mermi patlamaları altında tehlikeli bir köprüden nasıl koşarak bir yavru kediyi ölümden kurtardığı gösteriliyor. Bu videoyu oluşturmak için bir pavyon inşa ediliyor, bir yapımcı, oyuncu, kostüm tasarımcıları, makyözler davet ediliyor, çeşitli özel efektler kullanılıyor. Sonuç olarak, seyirci Arnavutluk'ta bir savaş olduğuna inanıyor. Bu inanç diğer medya metinleri tarafından da pekiştirilmektedir. Elbette Arnavutluk'ta savaş yok. Ama filmdeki karakterler için önemli değil. Asıl mesele, sonucun elde edilmesidir: toplum, cumhurbaşkanı ile yaşanan skandalı unutur.
Kaynak:
https://ismailhakkialtuntas.blogspot.com/2022/11/voronej-medya-metinlerindeki-sahte.html
EK OKUMALAR
https://ismailhakkialtuntas.blogspot.com/2020/03/medyatik-kamuoyu_30.html
https://ismailhakkialtuntas.blogspot.com/2020/03/suclu-arayan-medya-arkasina-baksin.html
https://ismailhakkialtuntas.blogspot.com/2020/03/ruya-korlesmesi.html
https://ismailhakkialtuntas.blogspot.com/2020/03/medya-gercegi-hakkinda-cesitlemeler.html
https://ismailhakkialtuntas.blogspot.com/2020/04/gazetecilik-ahlakinda-reform.html
**
Başkanın Adamları (1997) Wag the Dog
97 dk
Yönetmen:Barry Levinson
Senaryo:Larry Beinhart, Hilary Henkin, David Mamet
Ülke:ABD
Tür:Komedi, Dram
Vizyon Tarihi:13 Mart 1998 (Türkiye)
Dil:İngilizce, Arnavutça
Müzik:Mark Knopfler
Nam-ı Diğer:Bite the
Bullet
Oyuncular
Dustin Hoffman
Robert De Niro
Anne Heche
Denis Leary
Willie Nelson
Özet
Olay örgüsüne göre, Amerika'daki başkanlık seçimlerinin arifesinde, ülkenin mevcut lideri oval ofiste genç bir aktivistle şakalaşarak değiştirilir. Seçimlere 11 gün kaldı ve itibarım çok zedelendi, ne yapmalıyım? Karargahı, Dustin Hoffman'ın katılımıyla Robert De Niro liderliğindeki durumu düzeltmek için bir grup oluşturur. Halkı skandal haberlerden uzaklaştırmaya karar veren kahramanlar, bir savaş düzenlemenin gerekli olduğu konusunda hemfikirdir. Arnavutluk şu ilkeye göre saldırı hedefi olarak seçildi: neden olmasın, çok uygundur. Her yönden, alaycı yorumlar, şakalar, şakalar ve orijinal hareketlerle, Arnavutluk yerlisi James Belushi'nin (tamamen saçmalık) dahil olduğu dolandırıcı karakterler, Amerikan vatandaşlarının zihinlerini ustaca manipüle ediyor. Her şey yolunda gitmez ama hayal gücüyle çözülür.
Alt satır: kimsenin bize gerçeği göstermeyeceğini gösteren harika bir alaycı komedi: tüm güç, kesin olarak doğrulanmış haberlere ve şu slogana dayanıyor: "Dere ortasında at değiştirmeyin! Çalışanı seçin!"
Bunlar, "Wag" adıyla bilinen filmi izlerkenki kişisel izlenimlerim. Herhangi bir haberin yaratılmasının yaklaşık altını görmek isteyenler için kesinlikle tavsiye ederim. Doğal olarak, gerçeğin tamamı gösterilmez, ancak bu yeterlidir.
Tüm adaylar dürüst,
seçimler uygun,
bilgiler filtreleniyor
ki her türlü saçmalığı yasaya sokma fikri hayata geçirilemiyor.
Alt Yazı
Bir köpek kuyruğunu neden sallar?
Bir köpek kuyruğunu
neden sallar?
Çünkü köpek
kuyruğundan daha akıllıdır.
Eğer kuyruk daha
akıllı olsaydı, kuyruk köpeği sallardı.
Bugün bir büyük
yarış daha var, Johnny.
Koşuda hangi ata
bineceksin?
Eddie, babamın her
zaman dediği gibi ve ben de onun izinden gidiyorum
"Derenin ortasında asla at değiştirme. "
Asla at değiştirme.
Bana zekice bir
iddia gibi geliyor.
Evet, her zaman
kazanana bağlı kal.
Amerika Çalışmaya
Devam Etsin.
Derenin ortasında at
değiştirmeyin.
Seçim gününde, başkanı
yeniden seçin.
Şöyle geçebilir
misiniz, Bay Brean?
Kollarınızı
kaldırın, lütfen.
Bu o.
Bu Bay Çözüm.
<b>BAŞKAN'IN
ADAMLARI Bu taraftan.
Evet, buraya
oturabilirsin, Connie.
Hiçbir şey bilmiyor.
John Levy'nin
personeli, asistanı ve elbette Amy Cain, Basın Danışmanı.
Evet.
Teşekkür ederim.
Hepsi bu kadar.
Teşekkür ederim, baylar.
- Kahve ister misin?
- Evet, sade, lütfen.
Gaviston, biraz
kahve getir, lütfen.
Sade.
Pekala.
Bu odadaki siz
çocuklar burada duyduklarınız, burada söyledikleriniz ve burada yaptıklarınız dışarı
çıkarsa, siz sızdırmışsınızdır.
Onlara bilmeleri
gerekeni söyle.
Olay patlak verdiği
zaman, Başkan tek bir şey dedi: "Bana Conrad Brean'i bulun.
" Her neyse.
Mesele nedir?
Birkaç yıl öncesine
dayanan, açıklanmamış bir kaçak göçmen dadısı mı vardı?
Kamuoyu
yoklamalarında öne geçiyorsunuz, birdenbire sinirleriniz geriliyor.
Birkaç sene önce bir
sekretere mi kur yapmıştı?
Sante Fe'den Ateş
Böceği Kızları'nın bir grubu geçen ay buradaydı.
Kızlardan biri
Frederic Remington büstüne büyük bir ilgi duyuyormuş.
Başkan bir
süreliğine onu ofise götürmüş, bilirsiniz, Oval Ofis'in arkasındaki ofise.
Üç dakika.
Üç dakikadan fazla olamazdı.
Bunda Gizli Servis
beni destekleyecektir.
Yani, kaçak göçmen
dadı olayı değil mi?
Kızın iddiası-- Yüce
Tanrım.
Belki, gribe karşı
verilen ilacın bir yan etki gösterdiğini söyleyebiliriz.
Kimin hikayesi var?
Doğru olup
olmadığını bilmek istemez misin?
Doğru olması neyi
değiştirir?
Bu bir hikaye ve
patlak verirse, kabullenmek zorunda kalacaklar.
Ortaya çıkmasına ne
kadar var?
Ön sayfa, Washington
Post, yarın.
Peki, evet.
Bu hiç iyi değil.
- Tamam.
Nerede o?
- Çin'de.
Ne zaman dönmesi
bekleniyor?
Pek yakında
ayrılırlar.
Evet, peki.
Pekala.
En azından bir gün daha Çin topraklarında
kalsın.
Neden?
- Basın Danışmanı
sen misin?
- Evet.
Paranı kazan.
O hasta.
Onu hastaymış gibi göster.
Onu ne zaman geri
getiririz?
Bir güne ihtiyacım
olacak.
En az bir güne.
O hasta.
Bunu hemen ortalığa
yay.
Onları telefona al
ve ne kadar hasta olduğunu çakallara söyle.
Hikaye patlak vermeden bunu ortalığa yaymalıyız.
Ona uymak zorundayız.
Bir bülten
yayınlayın.
Bazı az rastlanan
virüsler kaptığını-- - Yetmez.
- Bir gün lazım.
Biraz çalışma süresi lazım.
Bir gün yetmez,
Connie.
Evet, yeter.
Nedenini biliyor musun?
Nedenini söyleyeyim.
Başkan neden Çin'de?
- Ticari ilişkiler
sebebiyle.
- Haklısın yahu.
B-3 bombardıman
uçağıyla alakası yok.
- B-3 bombardıman
uçağı yok.
- Ben de öyle dedim.
B-3 bombardıman uçağı yok.
Bu söylentilerin
neden çıktığını bilmiyorum.
Pekala.
Bana $20,000 lazım.
Bir araba lazım.
Pekala.
Bana bir araba ve şoför bulun.
Güneybatı kapısına
hemen, lütfen.
Ne?
Nedir o?
Kampanya reklamı.
Göz atalım mı?
Evet, evet.
Koy onu.
Bu ilginç olmalı.
Nedir o?
Ham kayıt.
Diğer tarafın yeni
reklamı.
Neal reklamı mı?
Evet.
Çalması için birini ayarladık.
Sesini aç.
Bu öbür gün
yayınlanacakmış.
Kampanyanın son
günlerinde Başkan acaba tavrını değiştirdi mi?
Küçük kızlar için
şükürler olsun.
Başkanlık onur
meselesidir.
Küçük kızlar için
şükürler olsun.
Prensip meselesidir.
Onlar olmasaydı, küçük
erkekler ne yapardı?
Ve dürüstlük
meselesidir.
Bu tavır değişmek
zorunda.
Seçim gününde, başkanlık
için oyunuzu Neal'e verin.
Vay canına!
Pekala.
Basın toplantısını bugün kim düzenleyecek?
Bugün basın
toplantısı mı var?
Sen ne sanıyorsun?
Burasını bir harekat
üssü olarak kullanmamız gerekecek.
Bir iki güne
ihtiyacım olacak.
Bu şeyi Post'taki o
entele her kim sızdırıyorsa dikkat çekmesin "Bu, B-3 programını berbat
etmez umarım.
" "Hangi
B-3 programını ve onu neden berbat etsin?
" "Eğer
Başkan tam olarak test edilmeden B-3'ü konuşlandırmaya karar verirse.
" "B-3'ü
tam olarak test etmeden konuşlandırmak mı?
" "Evet.
Neden?
" "Neden mi?
Krizden.
" - Hangi kriz?
- Üzerinde
çalışıyorum.
Aynı zamanda,
General Scott ile Kuvvet Komutanlarını bulup onları derhal Seattle'a giden bir
uçağa yerleştirin.
Boeing'tekilerle
konuşmaya sinir oluyor.
- Ama?
- "Ama?
" Ama ne?
Ama B-3 bombardıman
uçağı yok.
- Hangi okula
gitmiştin, evlat?
Wellesley mi?
- Dartmouth.
Biraz azim göster.
B-3 bombardıman
uçağı yok.
General Scott, tüm
bildiğin kadarıyla Seattle'da Boeing'le konuşmak için bulunmuyor.
Connie, doğru çıkmaz.
Doğru çıkması
gerekmiyor.
Sadece dikkatlerini başka yöne çekmeliyiz.
Sadece dikkatlerini
başka yöne çekmeliyiz.
Seçimlere kadar iki
haftadan daha az var.
Acaba bunu ne yapar?
Acaba bunu ne yapar?
Üzerinde çalışıyorum.
Üzerinde çalışıyorum.
Winifred!
Bay Brean!
Teşekkür ederim.
- Ne bu?
- $20,000.
Los Angeles'a gidip
bir Hollywood yapımcısıyla görüşmeliyim.
Bir saat içinde
benimle havaalanında buluş.
Chicago'ya
gideceğiz, oradan da Los Angeles'a geçeceğiz.
Havaalanında görüşürüz.
Bunu Bunu Bunu
tekrar anlatsana.
İniyor muyuz?
Tekrar anlatsana.
Bu konuda
endişelenme.
Yeni bir şey değil.
Reagan hükümeti
döneminde, Beyrut'ta 240 Denizci öldürüldü.
24 saat sonra, Grenada'yı
istila ettik.
Bu onların işiydi.
Hikayeyi değiştir, başrolü
değiştir.
Yeni bir kavram
değil.
İnince uyandır beni.
Daha fazla konuşuruz.
Bekle.
Bütçemiz savaşı
kaldırmaz.
Savaş
çıkartmayacağız.
Savaş görünümü
veriyoruz.
Bütçemiz savaş
görünümünü kaldırmaz.
- Neye mal olur ki?
- Ama öğrenirler.
Kim öğrenecek?
Amerikan halkı mı?
- Kesinlikle.
- Onlara kim
söyleyecek?
Körfez Savaşı
hakkında ne öğrendiler?
Çatıya düşen bir
bombanın videosu.
Binayı havaya uçurdu.
Bina legolardan
yapılmış da olabilirdi.
- Gerçekten savaşa
girmemizi mi istiyorsun?
- Genel düşünce bu.
Kiminle?
Üzerinde çalışıyorum.
- Arnavutluk mu?
- Evet.
Neden?
Neden olmasın?
Onlar hakkında ne
biliyorsun?
- Hiçbir şey.
- Kesinlikle.
Güvenilmez
görünüyorlar, itici görünüyorlar.
Yani, kim
Arnavutluk'u tanır?
Arnavutluk hakkında ne biliyorsun?
Kim Arnavutlara güvenir?
Arnavutluk bize ne
yapmış ki?
Bizim için ne
yaptılar?
Bu yüzden B-3
bombardıman uçağını seferber etmeliyiz.
Gerçekten
Arnavutluk'la savaşa mı girmek istiyorsun?
Başka çaremiz yok.
Yapacağın şu.
Olayı yalanlaması
için hemen basın danışmanını hazırla.
Böyle bir şey olmadı.
"Yalanla.
Arnavut faaliyeti hakkında hiçbir bilgi yok.
" Yalanlamak
zorundalar.
- Böyle bir şey
olmadı.
- Yalanla.
Yalanla.
Yalanla.
Çin gezisinde olan Başkan'dan
haber beklerken başkanlık konutundan, buna karşın başka bir çeşit haber su
yüzüne çıktı.
Bu sıcak gelişme
üzerine Sante Fe'de bulunan KZAB'den Melissa Gardner'a dönüyoruz.
Melissa.
Teşekkürler, Richard.
Bugün yerel bir Ateş
Böceği Kızı Başkan'ı cinsel tacizde bulunmakla itham etti.
Başkan'ın kızlarla
olan bu fotoğrafı Beyaz Saray'a yaptıkları en son gezi sırasında çekildi.
Kızın iddiasına göre
cinsel taciz Oval Ofis'in içinde gerçekleşmiş.
Avukatı, bir basın
toplantısı yapmak için henüz herhangi bir niyet olmadığını söyledi.
Şu anda, Sante
Fe'deki halk ve Amerika'nın geri kalanı bu sert iddialar hususunda Beyaz
Saray'dan gelecek bir yanıtı bekliyor.
Seçimlere sayılı
günün kalmasının yanında, asıl soru şu bu skandal sonucu nasıl etkileyecek?
Üst düzey kişiler,
Arnavutluk masası.
Ben de bilmiyorum
ama muhtemelen elimizde bir tane vardır.
Dinle.
Onları yataklarından kaldırmanı istiyorum.
Arnavutluk masası,
CIA, NSA.
Yataklarından kaldır
onları, sirenler çalıyor.
Tatlım, bir saat
içinde uyanacaklarını biliyorum.
Ben şimdi
uyanmalarını istiyorum.
Şimdi, dinle beni.
Personeline de ki General Scott Seattle'da mı?
Peki.
Hayır.
Gezisinin B-3 bombardıman uçağıyla ilgisi
olduğunu sanmıyorum.
Affedersiniz, bayan.
Onu kapamanızı istemek zorundayım.
Tamam, biliyorum.
Sadece bir saniye
sürecek.
Bayan, uçakta
elektronik cihaz kullanımı yasaktır.
Gerçekten kapamanızı
istemek zorundayım.
Sadece iki saniye
sürecek.
B-3 bombardıman
uçağının olmadığını açıkça söyledik.
Anlıyorum.
Anlıyorum.
Eğer doğruysa,
istifa etmeli, istifa etmek zorunda ve eğer doğru değilse, o zaman-- Bize Çin
gezisini uzattığı bilgisi verilmişti.
Amerikan halkı adına
diyorum ki, evine dön.
Sonucuna katlan, her
ne olursa.
Seçimler 11 gün
içinde.
Bırak Amerikan halkı
karar versin.
"Bırak Amerikan
halkı karar versin.
" Senatör Neal, başkan
adayı.
Özür dilerim,
Senatör.
Seçimlere kadar 11
gün kaldı ve kamuoyu yoklamalarında Başkan önde Bob?
%17 ile.
Sonucu
etkileyebilecek suçlamalar su yüzüne çıkmıştır.
Beyaz Saray medya
baskısına karşılık olarak bir basın toplantısı yapılacağını bildirdi.
Tanrım.
Bir Hollywood yapımcısı böyle mi yaşıyor?
Burası Beyaz
Saray'dan da büyük.
Bana sebze suyumu
getir, Rumond ve 10 dakika içinde diğer tarafımı bronzlaştırmam için bana
dönmemi hatırlat.
Sizi tanıyor muyum?
Washington'da birkaç
ortak arkadaşımız var.
Evet, dediğiniz
gibi, peki bu doğru mu?
Bay Motss, burada-- Doğru
olmasaydı burada olmazdınız.
Doğru, öyle değil mi?
Gerçekten, kim
bilebilir?
O adamı severim.
Benim için kitabını
imzalamıştı.
"İki
Neslin--" Yani Neydi o?
"Gelişimi
Sağlama Yolları" demişti sanırım.
İki Neslin
Uzlaşması, evet.
Böyle yazmıştı.
Bunu nereden bildin?
Kitabın ismi bu.
Kitabın ismi mi?
Gelişimi Sağlama
Yolları İki Neslin-- Bu korkunç bir isim.
Haklısın.
İki Neslin Uzlaşması
İçin.
İsmi buymuş.
Bilirsiniz.
Kabına hiç
bakmamıştım.
Sadece benim için ne
yazdığına baktım.
Zaman bulduğunuzda, kabını okuyabilirsiniz.
John Levy'nin,
Başkan'ın cinsel tacizde bulunduğuna dair Ateş Böceği suçlamalarına yanıt
vermesi bekleniyor.
Bu herif yandı.
Yapılması gereken,
Bay Motss, püskürtme harekatı uygulamak.
Püskürtme harekatı
mı?
Bu adamı
parçalayacaklar.
Seçimlere kadar 11
gün barajdaki çatlağı tutabilirsek sanırım bir şansımız olur.
Evet, ama, barajı
tutamazsınız.
Yani, nasıl olur
da-- Benden ne yapmamı istediğinizi anlamadım.
Çin topraklarında
tahminen bir iki gün daha kalması önerildi.
Bu süre zarfında, elbette,
bizler de-- Ama bir zaman geri dönmek zorunda.
Bir iki gün size ne
kazandırır ki?
Şu ellere bakın.
Brer Rabbit bundan
kurtulamazdı.
Söylentiler üzerine
lütfen yorumda bulunur musunuz Başkan'ın uçuşu-- Başkan'ın gecikmesi Arnavutluk’taki
durum sebebiyle mi?
Böyle bir-- Ben
atıfta bulunduğunuz durumdan haberdar değilim.
Efendim, az önce
öğrendik ki, Dışişleri Bakanlığı Harekat Merkezi'nde bir özel Arnavutluk görev
timi hazırlamış.
Bay Sklansky, ben--
Bizim-- Bayan Rose, evet?
Bu sabah erkenden, General
Scott Seattle'a uçtu.
Gezisi B-3
bombardıman uçağıyla mı bağlantılı?
Bayan Rose, tüm
bildiğim kadarıyla, B-3 bombardıman uçağı yok.
Bay Levy,
Arnavutluk'taki durumun Müslüman kökten dinci anti-Amerikan ayaklanmasıyla herhangi
bir ilişkisi var mı?
Şimdi yakaladılar.
Şimdi yakaladılar.
Buyurun.
Biraz yardım gerek.
bazı kökten dinci
akımların olduğu-- Bu şeye ne kadar yakınsınız?
Çocuğun ne demesini
istersiniz?
Herhangi bir yeni
bilgiden sizi haberdar edeceğiz.
Bu grupların
hususunda ise, şu anda, bu konu hakkında hiçbir bilgi yok.
Şunu desin Hepimizin
Başkan adına endişe duyduğunu biliyorum.
Eminim ki,
umutlarımız ve dualarımız onunla birliktedir.
Levy'ye şunları
söyletir misin?
"Hepimizin
Başkan adına endişe duyduğunu biliyorum.
" "Eminim
umutlarımız ve dualarımız onunla birliktedir.
" Sadece şunu
söylemek isterim; biliyorum ki hepimiz Başkan adına endişe duyuyoruz ve
umutlarımız ve dualarımız onunla birliktedir.
Doğru biçimde ifade
edemedi.
İkna edici
konuşamadı.
Pekala, kendinize
bir, belki de iki gün kazandırdınız.
Bir araya getirmek
adına, tüm gereken seçimlere kadar 11 gün.
Biraz uzatacak mısın?
11 günlüğüne bunun
arkası kesilmez.
- Adam bir izci kız
becerdi.
- Ateş Böceği Kızı.
Bir Ateş Böceği Kızı
becerdi.
Bunu geciktirmek
için ne yapacaksınız?
Affedersiniz.
Sebze suyumu
alacağım.
Sizce bunu ne
geciktirir, Bay Motss?
Hiçbir şey.
Hiçbir şey.
Hiçbir şey.
Demek istediğim,
sizin, sizin-- Bir savaşınızın olması gerekirdi.
Şaka yapıyorsunuz.
Şaka yapmıyorsunuz.
Ben gösteri
dünyasındayım, değil mi?
Bana neden geldiniz?
Neden olduğunu
söyleyeyim, Bay Motss.
"54, 40 ya da
savaş.
" Bu ne anlama
geliyor?
- Bu bir slogan.
Şeyden-- - "Maine'i unutmayın.
" - Evet, bu
olmalı.
- "Tippecanoe
ve Tyler da.
" - Hayır, bu
değil.
Bunlar savaş
sloganı, Bay Motss.
Sloganları
hatırlıyoruz, kahrolası savaşları hatırlayamıyoruz bile.
- Neden biliyor
musunuz?
- Neden?
- Sebebi gösteri
dünyası.
Bu yüzden buradayız.
- Anlıyorum.
Napalmla kaplanmış
çıplak kız.
Zafer için
"V" işareti.
Surabachi Dağı'nda
bayrak diken 5 Denizci.
Görüntüyü 50 yıl
hatırlarsın, ama savaşı unutursun.
Körfez Savaşı,
akıllı bomba bir çatıya düşüyor.
Bir günde 2,500
sorti, 100 gün.
Bir bombanın bir
videosu, Bay Motss.
Amerikan halkı o
savaşı yedi.
Savaş, gösteri
dünyasıdır.
Biz bu yüzden
buradayız.
Peki sen Başkan için
ne yapıyorsun?
Neden Arnavutluk?
Neden olmasın?
Bir noktada öğrenmek
zorundalar.
Kimler?
Bilirsin.
Kamuoyu.
- Öğrenmek
zorundalar mı?
- Evet.
Stan, uyanık ol.
Kennedy'yi kim
öldürdü?
Warren Raporu'nun
ilk müsveddesini okudum.
Sarhoş bir şoför
tarafından öldürüldü yazıyordu.
Körfez Savaşı'nı izledin.
Günlerce ne gördün?
Çatıya düşen bir
akıllı bomba.
Gerçek?
O çekimi
yaptığımızda ben binadaydım.
Onu Virginia'da
Çağlayan Kilisesi'ndeki bir stüdyoda çektik.
Bir binanın onda
biri büyüklüğünde maketti.
Doğru mu bu?
Nereden bilelim yahu?
Demek istediğimi
anladın mı?
Evet.
Pekala.
Tamam.
Benden ne yapmamı
istiyorsunuz?
Üretmeni istiyoruz.
Savaşınızı üretmemi
mi istiyorsunuz?
Savaş değil.
Bir gösteri.
Konuya, şarkıya,
bazı görsel öğelere ihtiyacımız var.
Bilirsin, bir
gösteri.
Oscar'lar gibi.
Bu yüzden sana
geldik.
Ben hiç Oscar
kazanmadım.
Kazanmaman çok
yazık, ama sen Oscar'ları ürettin.
Evet.
Hakikaten, ürettim.
Bilirsin, bir
yazarsındır, bu da senaryondur.
Bir yönetmensindir,
ama eğer yapımcıysan, ne yaparsın kimse senin ne yaptığını bilmez.
Yapımcının, demek
istediğim, tek sahip olduğu itibardır.
Anlıyor musun?
Bir de duvardaki
birkaç plaket.
Ne yaptığımızı
bilmiyorlar.
Açtırmayın ağzımı.
- Evet.
- Hiç Oscar
kazanmadıysan bir büyükelçiliğe ne dersin?
Büyükelçilik mi?
Benim mükafatım bu
mu?
Ne istediğini söyle.
Dostum, sırf eğlence
olsun diye yapardım.
Anlatacak bir hikaye
olsun diye.
Kimseye anlatamazsın.
Sadece şaka
yapıyorum.
- Yani, kimseye
anlatamazsın.
- Hayır, hayır,
hayır.
Sadece lafın gelişiydi.
Bu bir gösteri.
Bu bir gösteri.
Durum bu.
Ülke savaşta.
Bu güzellik
yarışması, sense Bert Parks'sın.
- Neden Arnavutluk?
- Çünkü-- Ellerinde
bizim istediğimiz bir şey olmalı.
Bizim elimizde
onların istediği ne var?
- Özgürlük.
- Onu neden
istesinler?
- Bunalmışlar mı?
- Hayır, hayır.
Özgürlüğün canı cehenneme.
Birleşik
Devletler'deki dinsiz iblisi yok etmek istiyorlar.
Bizim hayat
tarzımızı yok etmek istiyorlar.
Oldu mu?
Tamam mı?
Tamam mı?
Başkan Çin'de.
B-3 bombardıman
uçağının Arnavutluk'a sevki konusuyla ilgileniyor.
Neden?
Neden?
Yardım edin.
Pekala, pekala.
Bir bakalım.
Jeopolitik olarak
eğer-- Ellerinde bomba olduğunun farkına vardık.
Ellerinde bomba
olduğunun farkına vardık.
- Bu güzel.
- Ve, ve-- Durun,
durun, durun biraz.
Hayır, hayır.
Bomba orada değil çünkü bir rokete filan sahip
olmaları gerekirdi.
Onlar bir yığın
ecnebi.
Hayır, hayır.
Karala onu.
Pekala.
Bir bombalı çanta.
Bunu söylediğime
inanamıyorum.
Bir bombalı çanta.
Füzelere ihtiyacın
yok.
Bombayı çantaya
koyabilirsin.
Değil mi?
Bir bombalı çanta.
Bu güzel.
Bombalı çanta.
Bir bombalı çanta.
Kafa çalışınca
çalışıyor.
Çalıştırıyoruz ve Ve
Ve Kanada'da.
Tamam mı?
Arnavut teröristler,
Amerika'ya bombayı sokma girişimi nedeniyle Kanada'ya bir bombalı çanta
yerleştirmişlerdir.
Bu güzel.
Bu fevkalade.
Neden olduğunu söyleyeyim.
Düşük maliyetli.
Bu üretimdir.
Durum budur.
- Bu gerçekten
harika.
- Size hikayeler
anlatabilirim.
Cecil B.
De Mille, tamam mı?
Dünyadaki En Büyük
Gösteri'de bir file ihtiyaç duydu.
Başkan hatta.
Bir dakika.
Hey, bir dakika.
De Mille, tamam mı?
Yeniden film çekmek
için bir fil gerekti.
Ne yaptığını biliyor
musunuz?
Ben Ames.
Evet, efendim?
Dinliyor musunuz?
- Kimse dinlemiyor
ki.
- Ben dinliyorum.
- Tamam, tamam,
tamam.
- Bombalı çanta.
- Bir film için iyi
isim.
Lütfen, not al.
Kişisel görüşünü
ekleme.
Düşünce, terörizm.
Birinci Perde: Arnavutluk
her şeyi inkar eder.
Başkan yayına çıkar,
"Sakin olun.
" Şu anda ne
lazım biliyor musun?
Bana Johnny Dean,
Liz Butsky ve Fad King'i bulsan iyi edersin.
Şu şeydeki Johnny
Dean değil mi?
Nashville'de kaldı.
- Tamam.
İkinci Perde.
- İkinci Perde'ye
ihtiyacımız yok.
Fad King'i unutma.
İkinci Perde'ye
ihtiyacımız yok mu?
Seçimlere kadar 11
günlüğüne ilgilerini çekmeliyiz sadece.
Bir meraklandırma
filmi.
Bir meraklandırma
filmi.
Kesinlikle doğru.
- Grace!
- Evet.
- Meraklandırma
filmi.
Arnavutluk
meselesinde gerçekten iyi bir tepki alıyorlar.
Alo, John, seni beş
para etmez hergele.
Nasılsın yahu?
Haydi oradan.
Haydi oradan.
Yeni bir karısı
varmış.
Şu anda, yanında av
tüfeği ve bir köpekle birlikte pikap kullanıyormuş.
Dinle, dinle.
Dün bize burada
lazım oldun.
Tamam mı?
Evet?
Haydi.
Kaldır kıçını oradan.
Başkan olası Arnavut
tepkilerini merak ediyor.
Bir düşman olmadan
savaşın olamaz.
Bir tane
yapabilirdik ama o da çok sönük bir savaş olurdu.
Ona burada ne kadar
ihtiyacımız var?
11 gün içinde işimiz
bitiyor.
11 gün, John.
Bize lazımsın.
Bize bir şarkı
yazmak ister misin?
Bu işte bir destek
olacak mı?
Ne?
Bu işte bir destek
olacak mı?
Ne?
Destek mi?
Evet, bilirsin.
Komisyon durumları,
para.
Evet, şüphen olmasın.
Destek nereden
geliyor?
Birsürü para, John.
- Sarı kurdeleli bir
olay gibi.
- Sarı kurdeleli
olay mı?
- Evet.
Rehineler.
- Rehineler mi?
Her şeye sarı
kurdeleler bağlamışlardı.
Evet.
Ama o kendiliğinden oluşan bir-- O önceden
ayarlanmış bir iş miydi?
Pekala.
Grace!
Grace!
Evet.
Ne var?
Tanrım!
Johnny'ye bir bilet
almanı istiyorum.
Tamam mı?
- Fad King ikinci
hatta.
- Tamam.
Yanında av tüfeği ve
bir köpekle birlikte şu anda pikap kullanıyormuş.
Palavra mı atıyorsun?
King, dinle, burada
bir mesele var, ürün pazarlama.
Elbette destek var.
- Kurdele olamaz.
- Kurdelenin nesi
var?
Çünkü AIDS'te de
sarı kurdele var.
Kurdelelerin canı
cehenneme.
Bakın.
Kanada.
Tamam mı?
Kuzey komşumuz birdenbire,
kuzey rüzgarı gibi terörün geldiği taraflardan bu yere dönüşmüştür.
Bunu sevdim.
Devam et.
Bu tam-- Kanada'ya
karşı bizi ne koruyor?
Kanada sınırını
koruyorum.
Atlı polisler sınırı
koruyor.
Atlı polis şapkaları.
Saçma kahrolası
şapkalar.
Ne?
Davy Crockett'in şapkası vardı.
Bir şansımız
olabilir.
Onları katlayıp cebine
sokabilirsin.
Bir polis şapkasını
cebine sokamazsın.
Detroit büyüklüğünde bir cebinin olması
gerekir yahu.
Görüyor musun?
Üretim budur işte.
Beni yetenekle bir
odaya koyun Elektrik.
Ne düşünüyorum
biliyor musunuz?
Pazıbentleri
düşünüyorum.
Düşündüğüm bu.
- Pazıbent iyi fikir.
- Bence Bence yeşil
olmalı.
Tamam mı?
Kelly yeşili gibi değil.
Geçen sene, Amerika'daki
yeni arabalar içinde en çok satılan renk yeşilmiş.
- İnsanlar yeşili
sever.
- Avcı.
Avcı yeşili.
Güçlü, onurlu,
saygın.
Kelly yeşili değil
ama.
Anlatabiliyor muyum?
Bir şapkayla
olmasını istiyorum.
Bir şapkamız olsaydı
iyi olurdu.
- Belki.
Bu olabilir.
- Bunu gördün mü?
Beni seviyorsan otur
kucağıma fakat elini koyma oraya.
Bunu kastetmedim-- Birazcık
kestireceğiz.
Bak, görmelisin diye
düşünmüştüm sadece.
Bence üzerine şarkı
yazmamalısın.
- Annenin burada
olmamasına sevindim.
- Yanlış anladı.
Hayır, hayır, hayır.
Onunla ilgili bir
şarkı yapma.
Komik olduğunu
düşünmüştüm sadece.
Kucağıma otur-- Yaptığımız
şeye pek uygun olduğunu düşünmüyorum.
Sadece görmeni
istemiştim.
Kanada sınırını
koruyorum.
Başkan hafta sonunu
seçmenleriyle tokalaşarak geçirdi.
Kampanya yapmıyordu.
Randevulaşıyordu,
aslında.
Connie, değiştirsene
şunu.
Teşekkür ederim.
Arnavutluk'tan,
bağırsak gribinden söz edilmesinin ardında seçimlerden uzak bu sınırlı günlere
sığınmak yatıyor.
Moloz içindeki genç
kız.
Arnavut teröristler
tarafından evinden çıkarılmıştır.
Tamam mı?
- Korumaya seferber
olduğumuz kişi o.
- Evet.
- Ya da bu mu?
- Seferber olduğumuz
kişi o.
- Ona yavru bir kedi
bulabilir miyiz?
- Evet.
Moloz içindeki yavru
kedili genç kız.
İyi.
Bu iyi.
Tamam.
Bakın.
Bu çok durağan oldu.
Köyden kaçan genç
kız.
Daha fazla enerji.
Bu ağır suçlamalarla
yüzleşme bütün bu soruları cevaplama vaktidir.
- Bu ne, Stanley?
- Vesikalık
fotoğraflar.
Kızların, bilirsin,
kurbanı canlandıran, bilirsin, yeni haber filmimizdeki.
Tamam.
Şunu not al.
Köyden kameraya
doğru koşan genç kız.
Tane tane el
kamerasıyla çekilmiş, bilirsiniz, haber filmi.
Herkese gönderin.
Bu kişiler için ne
düşünüyorsun?
Bu kederli olanı
beğendim.
Bu da neyin nesi
yine?
Evinden kaçan genç
Arnavut kız.
Şuradaki kızı
beğendim.
Neredeki?
Hayır.
Seninki fazla
Teksaslı.
Arnavutluk'a
saplandık kaldık.
Neden?
Arnavutluk’tan
kafiye oluşturmak zor.
Bana ne diye
bakıyorsun?
Ülkenin ismi o.
Arnavut.
Arnavut.
Bu kafiyeli oldu.
- John Belushi?
- Jim.
Jim Belushi.
- Jim Belushi ne?
- Arnavut.
Jim Belushi Arnavut
mu?
Tabii, bu bildiğiniz
bir şey.
Şaka mı yapıyorsun?
Hiç Arnavut
restoranında yemek yiyen birini tanıyan var mı?
- Arnavut restoranı
diye bir şey mi var?
- Olması gerek.
Yemek yemek zorundalar.
- Ulusal yemekleri
var mı?
- Hayır.
Kimse bilmez.
Bunu biz uydurabiliriz.
Jim Belushi
Arnavutmuş.
Saat kaç?
3:03.
Harika fikir.
303 müfrezesi
adamlarına onların Leopar postlarıyla.
Bereleriyle.
Hepsi siyah olsa
nasıl olur?
Bu güzel.
Hem siyah, hem
leopar deseni onu başına giy.
Hem siyah, hem
leopar deseni onu başına giy.
Amerikan rüyasını
koruyorum.
Amerikan rüyasını
koruyorum.
Bu günlerde herkes
hep bir telaş içinde.
Eğer bir yerlere
koşuşturmuyorlarsa değişmesi gerekmeyen bazı şeyler değişiyor olur.
Bu yüzden Başkan'ın
arkasında durduğumuzdan memnunum.
Tabii ki
arkasındayız.
Tamamen akla yatkın.
Derenin ortasında
atları değiştirmek istemezsin.
Neden bu eskimiş
zırvalığı uzatıyorlar?
Neden aynı eski
saçmalığı uzatıyorlar?
- Bu insanları kim
tutuyor?
- Sırf gördüğüm için
aşağılanmış hissettim.
Anlatabiliyor muyum?
- Tiksindirici.
- Giysiler berbat.
New York Times,
Washington Post: Savaş.
Savaş.
Savaş.
Times moda bölümünde
Ateş Böceği Kızı'na yer vermiş.
Post'ta 12.
sayfada.
Çok iyi.
Bana bak!
Bu çok önemli.
Dinlesene, Connie.
Hep savaş var.
İyi gidiyorsunuz.
Bu reklamdaki kişiye
oy verir miydiniz?
- Bilirsin, ben oy
vermem.
- Neden vermezsin?
En son Ulusal
Beysbol Ligi taraftar oylamasını başlattığında oy verdim birinci köşedeki Boog
Powell'a oy vermiştim.
Yetişememişti bu da beni hayal kırıklığına uğrattı.
Bir türlü kurtulamadım.
Gereksiz.
Hiç oy kullanmadın
mı?
Hayır.
Sen kullanıyor musun?
Hayır.
Ben her zaman Akademi Ödülleri için oy
kullanırım ama hiç kazanamam.
Liz, sen oy kullanır
mısın?
Oy kullanır mısın?
Hayır.
Ben oy kullanmam.
Odalar hoşuma
gitmiyor.
Kapalı alan korkum
var.
Küçük yerlerde oy
kullanamam.
- Vakit geldi
sayılır.
- Öyle mi?
- Evet.
Kedili, yavru kedili
ve köpekli Arnavut kızı bulduk.
Ama ben köpek
istemiyorum.
Bir yavru kedi
istedim.
Bunu anlıyorum ama hayvan
bakıcısının önerdiği-- Siz hayvan konusunda karara varmadan sanırım Başkan'la
konuşmam gerekiyor.
Anlamıyorsun.
Bana yavru bir kedi bulamıyorlar mı?
Dinle-- Dinle beni.
Arnavut
teröristlerin, atom laboratuvarları için bir toplanma yeri var.
Kız bu yüzden
kaçıyor.
Şunu dinle.
Şunu dikkatle dinle.
Ya Arnavutluk olmasaydı?
Diyelim ki İtalya olsaydı?
İtalya olursa elime
birsürü para geçebilir.
Şu fikri dinle.
"Çizme.
" "Onlara
çizmeyi sun.
" Ya ayakkabı
geçici bir heves olsaydı?
Tamam.
Küçük kız kameraya
doğru geliyor.
Kızın ellerinde ne
var?
Bir yavru kedi.
Daha iyi.
Arnavutluk bana bir
şey yapmıyor ki.
Bence sorun bu.
- Arnavutluk'a
kilitlendik.
- Nedenmiş?
Başkan aşağı yukarı
30 dakika içinde Arnavutluk'la savaşa girecek.
Arnavutluk'a savaş
mı ilan ediyor?
Hayır.
Savaş ilan etmiyoruz.
Biz savaşa giriyoruz.
İkinci Dünya
Savaşı'ndan beri savaş ilan etmedik.
- Savaşa giriyoruz?
- Savaşa giriyoruz.
Bu son dakika
haberini Air Force One'dan henüz edindik.
Birleşik Devletler
Başkanı gizlilik ihtiyacından dolayı özür dilediğini ve bunun, savaşta yer
alanlar adına gerekli olduğunun garantisini verdiğini söyledi.
Arnavutluk
Cumhuriyeti'nin, dünya çapında terörizm için zemin hazırlama arzusunda olduğunu
ifade etti.
Birleşik Devletler
ile Arnavutluk Cumhuriyeti arasında bir savaş halinin başlayacak ya da başlamak
üzere olduğundan söz etti.
Elimizde kaç tane
yavru kedi var, Grace?
Yeteri kadar yavru
kedi olmalı, Stanley.
Telefonda konuştum.
Pekala, millet.
İşe koyulalım.
Tamam mı?
Selam.
Merhaba.
Adım Stanley Motss.
Bu sabah senin
yapımcın olacağım.
Senden yapmanı
istediğim, Bayan-- Adın nedir?
Tracy Lime.
Tracy, şu duvarın
karşısında dur ve "motor" işaretimle birlikte çığlık atarak bana
doğru koşmanı istiyorum.
- Sana bir şey
getirelim mi?
- Ben iyiyim.
Bir fincan çay nasıl
olur?
Az sütlü, düşük
yağlı?
İyi misin?
Tamam.
Güzel.
Bir deneme yapalım.
Sadece deneme
yapmamızı istiyorum.
Bu ulusal mı?
Bu yasal mı?
- Şey, aslında
biraz-- - Doğrudan satın alma.
Evet.
Neden ajanını-- Bu da ne böyle?
Bu ne, hayvanat
bahçesi mi?
Ben yavru kedi
istiyorum.
Bunu özgeçmişime
yazmaya sabırsızlanıyorum.
Ben sadece yavru
kedi istiyorum.
Tracy, seninle biraz
konuşabilir miyim, lütfen?
Bu özel tip bir
durum.
Tuhaf tip bir durum.
Şey, efendim.
Elimizde bir schnauzer var ve görünüşe göre-- Bu
bir Lhasa apso.
Lhasa apso?
Daha basit olamazdı.
Yavru kedi.
Burada duran esasen
bir melez, köpek ile hakikaten bir hayli-- Hayır.
Ben melez istemiyorum.
Ben sadece yavru
kedi istiyorum.
Kesinlikle, efendim.
Kesinlikle.
Başkan yavru kedi
istiyor.
Hayır.
Ben yavru kedi istiyorum.
Peki.
Bir yavru kedi bulun.
Bütün köpeklerden kurtulup
yavru kedileri bırakın.
Bayan.
Affedersin.
Buradaki bu küçük
kağıt parçasını sana imzalatmak zorundayım.
Şey, ajanım bana çok
çok darılır, eğer ben-- Bunun sizin anlaşmanızla bir ilgisi yok.
Bu senin güvenlik
belgen.
Şuraya.
Güzel imza.
Teşekkür ederim, Tracy.
Seninle tanışmak
güzel, Tracy.
Bu güzel bir hayvan.
Hayır, hayır.
Ama o bir yavru değil.
O bir kedi.
Bunlar yavru.
Sana biraz
alternatif tanımak istediler işte.
Evet, ama fazla kafa
karıştırıcı.
Bu adam da Lopso opso'yu dürtüp duruyor.
Lhasa apso.
- İşler alette.
Optik olarak yapacağız.
- Dijital olarak
yapacağız.
Tamam.
Bir tane çekmeyi deneyelim.
- Stacey?
- Tracy.
Senin tam burada
durmanı istiyorum.
Tamam mı?
İşte böyle.
Tam burada.
- Cips bunlar.
- Evet.
Koştuğun zaman
çantayı tut.
Kolun konumu için
gerekli.
Ekranda bir yavru
kedi olacak.
Kediyi tutabilir
miyim?
Hayır.
Onu sonradan tam oraya ekleyeceğiz.
Kediyi sonradan mı
ekleyeceksiniz?
- Evet.
- Neden?
Daha geniş bir
seçenek için.
Neyin geniş seçeneği?
Yavru kedilerin.
Efendim, şaka bir
yana, bu yayınlanınca özgeçmişime eklettirir miyim?
Aslında, hayır.
Çünkü-- Ne bu, bir
dernek işi filan mı?
Yani-- Bunu yaptığını kimseye asla
söyleyemezsin.
Bana ne yaparlar?
Evine gelip seni
öldürürler.
Başkan.
Makyajı bırakın.
Teröristlerin
tecavüzüne uğradı.
- Yeterince soluk
olmadı.
- Boş ver, lütfen.
Şimdi çekmeye
başlıyorlar ve yavru kedi işini optik olarak yapacaklar.
Bu doğru, Bay Başkan.
Yavru kediyi nasıl optik olarak yapacaklarını
bilmiyorum ama ne yaptıklarını biliyorlar.
Bayım, kız kaçak bir
göçmen değil, öyle değil mi?
Sözleşmeyi görebilir
miyim, lütfen?
Neden bu kadar donuk?
Çünkü Başkan kaçak
bir göçmen kullanamaz.
- Daha fazla sprey
kullanalım.
- Yüzünüzü kapatın.
Çalışmaya devam
edelim, millet!
Hazırlanıyor muyuz
orada?
Tamam.
Güzel.
Arkasına köyü
yerleştir.
Biraz alev verin.
Çığlıklar olsa nasıl
olur?
Çığlık iyi olur.
Biraz çığlık sesi.
- Da-di sirenleri
iyi olabilir.
- Da-di ne yahu?
Bilirsin.
Da-di Anne Frank!
Tamam.
O güzel.
Bize Anne Frank
sirenlerini bulun.
Bu korkutucu.
Bu güzel.
Bu, tüylerimi
ürpertiyor.
Bize da-di
sirenlerini bulun.
Washington'a ne
zaman döneceğiz?
Bu gece döneceğiz.
Bu gece Görünüşe
göre, Senatör Neal bir şeyler keşfetmiş.
Senatör Neal bir
şeyi etkilemez.
Senatör Neal'ın
elinde ne olduğu umurumda değil.
Bizim bir savaşımız var.
Şu kıza bakın.
Arnavut gibi
görünmüyor mu?
Arnavutluk'ta doğup
büyümüş gibi görünüyor.
Bende rol dağıtımı
içgüdüsü var.
Nedenini sormayın.
Tamam.
Bir daha çekeceğiz, tatlım.
- Adı neydi, Stacey
mi?
- Tracy.
Bir kez daha, Tracy.
İyi gidiyorsun.
İyi gidiyorsun.
Bir köprüden karşıya
koşuyor olabilir mi?
Yanan bir köprüden
karşıya koşuyor.
- İyi görünüyor.
- Çok iyi.
Elbette, biraz su
olması gerekecek.
Dere mi?
Hayır, sanırım-- -
Gölcük?
- Hayır, sanırım-- Sanırım
alaca bir yavru kedi.
Yavru kediyle
karşıya koşuyor.
Alaca bir yavru kedi
alabilir miyiz?
Lütfen.
Floyd, Floyd, alaca
bir kedi ekle.
Karşımda 19 ekran
var.
Bir tane alaca kedi
göremiyorum.
Şu anki düşünce
küçük alaca bir yavru kedi, efendim.
- Alaca yavru kedi.
- Tamam.
Küçük alaca bir
yavru kedi var, efendim.
Alaca.
- Ne?
- Başkan beyazını
istiyor.
Beyazını mı istiyor?
Ver konuşayım onunla.
Altıncı filoyu
seferber ediyor.
Connie, onunla
lütfen konuşabilir miyim?
Altıncı filoyu
seferber ediyormuş.
Burunlarını sokmaya
başlamalarından nefret ediyorum.
Beyazını
ayarlayabilir miyiz?
Beyaz olanını
istiyormuş.
Teşekkür ederim.
Hazır değil miyiz
daha?
Sizce bunu ne kadar
sonra tamamlayabiliriz?
Dört beş saat içinde
bitirmiş olacağız.
Bu iyi.
Bunu basına
sızdırabiliriz onlar da Tel star 401, Transporter 21'den yayınlayabilir.
Bu kadar uzun
yaşadığına şükret.
Arnavutluk
cephesinden bir son dakika özel haberi.
Az önce edindiğimiz
bilgiye göre bu görüntülerde kaçan genç Arnavut vatandaşı köyündeki terörist
misillemelerden kaçmaya çalışıyor.
Amerika, insan
ırkının dokunaklı görüntülerine nadiren tanıklık etmiştir.
- Müthiş.
- Bu iyiydi.
Son Schwarzenegger
filmiyle aynı yöntemi kullandılar.
- Müthiş.
- Bunu nasıl
yaptıkları şaşırtıcı değil mi?
Biliyor musun,
Conrad?
Bu sadece başlangıç.
Şarkıyı bulana kadar
bekleyin.
Ondan sonra şarkı,
imaj, ticari ürünler de bulursun.
Bilirsiniz.
Bu sadece başlangıç.
- Haklıydık.
İşi biliyorsun.
- Sen işi biliyorsun.
- Başlangıca.
- Başlangıca.
- Başlangıca.
Arabanız gelmiş.
Uzun olanlarını
gönderdikleri zaman nefret ediyorum.
- Virajı rahat aldın
mı?
- Sorun değil.
Özür dilerim, Conrad.
Sence fazla mı
gösterişli?
Sorun olmaz.
Yayılırım.
- Tamam.
Güzel.
İdare et işte.
- Tamam.
Nashville'de görüşürüz.
İki tonlu şapka
kullan.
Umurumda değil.
Sen hallet.
Eskiden de benzer durumları
yaşamış olmalısın.
Şu anda olayların
hareket halinde olduğuna dair güvenilir bir kaynaktan alınmış onaylanmayan
haberler var.
Duyumlarıma göre ve
bu bir alıntıdır "Başkan, savaş için çabuk, ağrısız ve zaferle
noktalanacak bir sonuç arayışı içinde.
" Bununla
birlikte kaynak gizli tutulacak.
Tek söyleyebileceğim
bunun en yüksek düzeyden olduğudur.
New York Times, Washington
Post Detroit Register, Sacramento Bee hepsi yön değiştirmiş.
Ateş Böceği
Kızı'ndan söz eden yok.
Hiç.
10 gün kaldı.
İhtiyar Kurt ne
zaman iniyor?
Yarın sabah saat
5'te getiriyoruz.
Havaalanında
herhangi bir şey var mı?
Basına göre yok.
Sen ne düşünüyorsun?
Benim düşündüğüm şu.
Yağmur yağacak mı?
Yarın sabah hava
durumu tahminlerini verebilir misin?
Andrews, 05:00?
Genç bir Arnavut kız
şey giyer Her neyse.
Acaba bir bayram var
mı, bir hasat bayramı Arnavut hasat bayramı, onun gibi bir şey?
Bunu derhal yetiştir.
Bana bir hasat bayramı bul.
Arnavut hasat bayramı.
Bir şeyler olmalı.
Her neyse, bunun, ilk
demeti, son demeti kim bilir kaçıncı demetse işte, bağlayan adama bahşedilmiş kutsal,
geleneksel bir sunum olduğunu söyleyerek kutsal şey neyse onu Başkan'a verir.
Bu güzel.
Bunu Arnavutça mı
söylüyor?
Arnavutça konuşuyor çünkü
kutsal, ermiş, ihtiyar annesinin anlayabileceği tek yol bu.
Onları şimdi
yakalıyoruz.
Şimdi yaşlı bayan
konuşmaya başlar.
"Barışı sadece
buraya getirmekle kalmadınız--" Hayır, hayır.
Çocuk konuşur.
Masumiyetin yüzü, kötümserlik
yok.
Çocuk der ki Vesaire,
vesaire, vesaire.
Duyuyor musun bunu?
Şimdi, yaşlı kadın dayanamaz
ve ağlamaya başlar.
İhtiyar Kurt
korumalarından sıyrılır, oraya gider kendi paltosuyla kadının üstünü örter,
hikayenin sonu.
Yarın Andrews'de
yağmur yağabilme ihtimalinin olup olmadığını öğrenebilir misin?
Teşekkür ederim.
İhtiyar Kurt nasıl
ayakta kalıyor bu arada?
O iyi.
Bilmek istediği-- Onları
ofise geri sokuyoruz.
Dostun Motss ne
istiyor?
Bilmiyorum.
Togo'ya büyükelçilik.
Yarın Andrews'de
yağmur yok, ama Boca Raton'da yağıyormuş.
Öyleyse uçağı
Boca'ya yöneltin.
Tamam.
Connie, uçağı Boca'ya yönlendirelim diyor.
Neler oluyor?
Yardımcı olabilir
miyim?
Sorun nedir?
Gerçekten çok
acelemiz var.
Bizim kim olduğumuzu
biliyor musunuz?
Korkarım sorun da
bu, Bayan Ames.
CIA.
Ne yapacağım?
Sonunda diş
bozuklukları oluşan üç yaşında bir kızım var.
Ne yapacağım?
Tanrım.
Artık CIA bunu biliyor.
Her şeyi kaybedeceğim
kariyerimi, ünümü.
Ne yapacağım?
Pişkinliğe vur.
Çok uzun zamanınızı
aldı mı?
Onları elimizden
geldiğince erken bulduk, efendim.
Pekala.
Onlarla işim
bittikten sonra, benden ne yapmamı istiyorlar?
Onları Başkent'e mi
sürükleyeyim, yoksa ülkenin içine salayım da FBI mı onlarla uğraşsın?
Yasal şube siz seçin
diyor.
Onlarla ne yapmak
istediğimize kalmış.
Arnavutluk'taki
savaş hakkında bir son dakika özel haberi.
Hayatını kurtarmak
için kaçarken görünen genç Arnavut kızla ilgili az önce daha fazla ayrıntı
edindik.
Genç kız, ailesinin
öldürüldüğünü duymasından sonra kaçmaya çalışıyordu.
Anlaşılan, Kanada'da
bir yakını bulunuyordu.
Doğru olduğunu
bildiğim iki şey var iyi tart ile kötü tart arasında hiçbir fark yok ve savaş
da yok.
Bilin bakalım ben
kimim.
Tedavi altında
olduğumu belirtmek isterim ve ilaç alıyorum, bunların bazı yan etkileri var-- Oldukça
dokunaklı.
Keza hiçbir şey
kabul etmeyeceğimi hatırlatmak için de bu fırsatı kullanıyorum ve avukatımın
çağırılması istiyorum.
Bizim meydana
çıkardık ve NSA de doğruladı Kanada sınırlarında hiç nükleer aygıt yok.
Arnavutluk'ta hiç
nükleer aygıt yok.
Arnavutluk'un
nükleer altyapısı yok.
Casus uydularımız,
Arnavutluk arka bölgesinde hiçbir gizli terörist eğitim kampı göstermedi.
Ne sınır devriyesi,
ne FBI, ne Kanada polisi görüntülenebilen Kanada sınırımız içinde hiçbir,
tekrar ediyorum hiçbir istenmeyen faaliyet rapor etmedi.
Arnavut hükümeti
savunmasını haykırıyor.
Dünya da dinliyor.
Savaş yok.
Elbette, savaş var.
Televizyonda
seyrediyorum.
İşin can alıcı
noktası, siz kim olabilirsiniz?
- Adım Conrad Brean.
- Kimin için
çalışıyorsunuz?
Benden ismini
söylememi istediğin hiç kimse için, Bay Young.
Söz veriyorum.
Peki öyle olsun, ama
gerçek sorun ortaya çıktığı zaman biri okuldan sonra kalmak zorunda.
Bunun kim
olabileceğini sanıyorsunuz?
Neden söz ettiğini
bilmiyorum.
Casus uydular
gösteriyor, Bay Brean.
Hiç savaş
göstermiyorlar.
O zaman ne işe
yararlar, hiç savaş göstermezlerse?
Demek istediğim,
Savunma Bakanlığı'na neden yılda çeyrek trilyon dolar harcıyoruz?
Hiçbir şey
göstermezlerse, ne işe yararlar?
Faydasızlar mı yoksa
sadece bozuklar mı?
Yoksa ne?
Ayrıca belirtmek
isterim ki bu ilaçlar birlikte alınıyor-- Hiçbir tehdit yoksa, o zaman sen
neredesin?
Şöyle ifade edeyim.
Hiçbir tehdit yoksa, sen ne işe yararsın?
Bay Brean, tehdit
sizsiniz.
Tehdit ben miyim?
Tehdit benim?
Benim son 30 yıldır
yaptıklarım senin yapmadıklarındır.
Bu konuda bana bilgi vermek ister misin?
Son 30 yıldır, Bay
Brean ülkemin güvenliğini emniyete almaya çalışıyorum.
Eminim, bu senin ve
ailen için bir övünç kaynağıdır ama eğer ülkenin güvenliği ile işinin güvenliği
arasında bir seçim yapmak zorunda kalsaydın, hangisini seçerdin?
Onların
birbirlerinin aynısı olduğunu belirtmeme izin vermeye tereddüt ederken.
Ülken ile işin.
Ben işimi yapıyorum,
Bay Brean.
Yaptığımı gördüğünüz
şey o.
Ben de işimi
yapıyorum.
Sana bir şey sorayım.
Sana basit bir soru
sorayım.
İnsanlar savaşa neden
gider?
Savaşa neden
giderler?
- Aptal oyununuzu
oynayacağım.
- Tamam.
Savaşa neden giderler?
Hayat tarzlarını
emniyete almak için.
- Bunu yapmak için
savaşır mıydın?
- Savaştım.
Tekrar savaşa
gitseydin, kime karşı olurdun?
Kıtalararası savaşma
yeteneğin kime karşı olurdu?
İsveç ile Togo mu?
O zamanlar geçti.
Bitti.
Geleceğin savaşı
nükleer terörizmdir.
Bu belki de kendi
hükümetleri tarafınca bilinmeyen muhaliflerin küçük gruplarına karşı olacak.
O savaşa girmek
için, hazırlıklı olmak zorundasın.
Tetikte olmak
zorundasın.
Toplum tetikte olmak
zorunda çünkü geleceğin savaşı budur ve eğer o savaşla mücadele etmek için
kolları sıvamıyorsan o halde neticede sonucuna katlanırsın.
Sokağın ortasında
kalıverirsin.
Buna bir talim
diyebilirsin, buna iş güvenliği diyebilirsin her ne istiyorsan diyebilirsin, ama
sana bir çift lafım var.
Sen hayat tarzını
sürdürmek için savaşa git.
Chuck, senin hayat
tarzın bu.
Ve eğer casus
uydularınız bir şey görmüyorlarsa eğer savaş yoksa o zaman evine gidip golfe
merak salabilirsin, dostum çünkü bizimki dışında bir savaş yok.
Teşekkür ederim.
- Dikkatli kullanın.
- Güle güle.
Yeterince iyi
insanlar.
Neticesini
düşünmemişler işte.
Konuşarak oradan
bizi çıkardın.
Hayır, hayır.
Sadece geciktik.
Nashville'e
gidiyoruz.
Ne?
Bir köpeği, et
kamyonundan vazgeçirebilirsin dedim.
Teşekkür ederim.
Hayır, hayır, hayır.
Sadece trafiğe
takıldık.
Sorun yok.
Her şey dört dörtlük.
Nashville'de
görüşürüz.
Paçamızı kurtardın.
Olağanüstü bir
performanstı.
Onları çark ettirdin.
Onları çark ettirdin
şey gibi-- Neticesini düşünmemişler işte.
Asfalt boyunca
ilerliyor.
Ama bir şey
Başkan'ın dikkatini çekmişe benziyor ve bekleyen konvoya doğru ilerlemeyi
bıraktı.
Başkan'la konuşmaya
çalışan küçük bir kız var gibi görünüyor.
Konuştuğu dil
görünüşe göre-- Arnavutça mı?
Tercüme etmek için
birini bulabilir miyiz?
Dan, sanırım kızın
söylediği şey bu buğday sunumunun bir çeşit tören olduğu ve onun hasadın ilk
demeti ilk ürünü olduğu.
Arnavutçam yeterli
değil ama yaşlı kadın Başkan'ın ona kendi paltosunu takdim etmesinden bir hayli
etkilendi.
Burada oldukça
duygulu bir an yaşanıyor.
¤ Zamanla, bir
tehdide ¤ ¤ cesaret ve güçle karşılık verilme vakti gelir.
¤ ¤ Atalarımız özgür olma hakkını kazandı.
¤ ¤ Şimdi rüyalarını koruma zamanıdır.
¤ ¤ Amerikan sınırlarımızı koruyoruz.
¤ ¤ Amerikan rüyasını koruyoruz.
¤ ¤ Demokrasi için savaşma ve ¤ ¤ ülkemizi hür
tutma hakkımızı koruyoruz.
¤ ¤ Amerikan ruhumuzu koruyoruz.
¤ ¤ Amerikan rüyasını koruyoruz.
¤ ¤ Özgürlük kayalığı üzerine ülkemiz kuruldu.
¤ ¤ Bizlerse, insan olarak, hür tutmak
zorundayız onu.
¤ ¤ Hayat için ¤ ¤ özgürlük için ¤ ¤ mutluluk
arama için ¤ ¤ senin bağımsızlığın için.
¤ ¤ Amerikan sınırlarımızı koruyoruz.
¤ ¤ Amerikan rüyasını koruyoruz.
¤ Şişman, ıslak Arnavut kadını sevdim.
Teşekkür ederim.
Neden biliyor musun?
Hafife alınmıştı.
Yağmurdan yana
şansınız da yaver gitti.
Uçağı Boca Raton'a yönlendirmek
zorundaydık.
Bana gelmeliydiniz.
Yağmur makinelerimiz
var.
Ben yapımcıyım.
Yağmur yağdırırım.
Gelecek sefere.
Arnavutluk'taki
durumun çözüme kavuştuğuna dair biraz önce bilgi aldım çözüme kavuştuğuna dair.
CIA, Kanada sınır
boyu ve deniz sularındaki askerimizin çekildiğini doğruladı.
Başkanımızın
suçlamalara göğüs germesini talep etmek için bu fırsatı kullanmalıyım Durum
çözüme kavuşturuldu ile ne demek istedi?
Savaşı bitirmiş işte.
Savaşı mı bitirmiş?
Bunu neden yapmak
zorundaydı?
Sanırım, CIA daha iyi
bir iş çıkarttı.
Savaşı mı bitirmiş?
Savaşı bitiremez.
Bunu o üretmiyor.
Bunun tadı kaçtı.
Şunu durdurabilir
miyiz?
Durun.
Bitti.
Şunu durdurabilir
miyiz?
Şunu durdurabilir
miyiz?
- Koroyu durdurun.
- Şunu kesin, lütfen.
Ne?
Hareketli bir hafta
yaşandı, Richard.
Hiçbir Birleşik
Devletler Başkanı'nın grip ve savaştan darbe yediğini ve genç bir kız
tarafından cinsel taciz ile suçlandığını hatırlamıyorum hepsi aynı yedi günlük
süreç içinde.
Elbette, yeniden
adaylığını koymasına sadece günler kaldı.
CIA kaynaklarından
çarpışmaların durduğunu doğrulayan bilgi elimize az önce ulaştı CIA.
Bizi çok kolayca
bıraktıklarını düşünmüştüm.
- Savaş bitti.
- Hayır.
Bitti.
Televizyonda gördüm.
Evimi satmak
zorundayım.
Savaş bitmedi.
Hayır.
Savaş bitmedi.
Televizyonda gördüm.
Beni bu yüzden
tuttunuz.
Ben bitti diyene
kadar savaş bitmez, tamam mı?
Bu benim filmim.
Bu CIA'in filmi
değil.
Şu anda zor bir
durumda olduğunuzu sanıyorsunuz.
Pekala, Conrad.
Mahşerin Dört
Atlısı'nı yapmayı dene.
- Söyle ona, King.
- Atlılardan üçü
öldü.
Dediğini duydun mu?
Atlılardan üçü öldü asıl
çekimin sonundan iki hafta önce.
Bu hiçbir şey.
Bu hiçbir şey.
Bu sadece Birinci
Perde, "Savaş".
Şimdi, bize
gerçekten bir İkinci Perde lazım, bu yüzden çalışıyoruz.
İkinci Perde.
- Neye benziyor
biliyor musun?
- Neye?
Japonlar'a.
Mağaralardaki.
- Devam et.
- Okinawa.
Savaşın sona
erdiğine inanmamışlardı.
Bu doğru.
Onun için, şimdi elimizde bittiğine inanmayan
biri olur.
Hayır, hayır.
Elimizde bir Amerikan askeri olur.
Cesur bir Amerikan
askeri arkada bırakılır.
Bir kahraman.
Aman Tanrım.
İnanamıyorum.
Ne düşünüyordum ki?
Bir savaşımız vardı.
Biz kahramanı
unuttuk.
Bir kahramanın
olmadan bir savaşın olamaz.
Yılbaşı kartı
gönderiyoruz ve şeyi atlıyoruz-- Ne diyorsunuz ona?
- Meyveli kek.
- İşte bu.
Pekala.
Çalışalım.
Tamam mı?
Elimizde arkada
bırakılmış bir adam var, o yüzden-- Bu müthiş.
Bunun olması şans.
Arkada bırakılmış, bir
eski ayakkabı gibi öylece atılmış.
Bu iyi.
Bu iyi.
Hangisi iyi?
Ne dedim?
- Ayakkabı.
- Eski ayakkabı?
İçgüdü işte.
Pentagon'un bütün özel
askeri programlarındaki kişilerin bir listesini bana vermeni istiyorum.
"Bir eski
ayakkabı gibi arkada bırakılmış.
" Bu iyi.
Johnny ile konuşmak
istiyorum.
Evet.
Ne var?
Savaş bitti.
Tamam mı?
Şimdi, yeni bir
şarkıya ihtiyacımız olacak.
Bence, ayakkabı
hakkında bir şarkı olmalı, parlak bir ayakkabı siyah rugan bir ayakkabı eski
güzel bir ayakkabı.
Tam da sarhoş olmaya
gidiyordum.
Evet, sen sarhoş ol,
John.
Ama bana yeni bir şarkı lazım, tamam mı?
Bir eski güzel ayakkabı şarkısı.
Ziyan ve şey baladı
olmalı-- - Bana yardım etmek ister misiniz?
- Bedel.
Ziyan ve bedel çok
çok iyi.
Kahretsin.
Hangi anahtarda olmasını istiyorsun?
Anahtarlardan
anlamam.
Savaşın bitmiş
olmasından dolayı keyifsiz olan birçok insan var burada.
Lütfen bana yeni bir
şarkı ver.
Pekala.
Şu anda telefonda.
- King?
- Evet.
- Pentagon.
Telefonu al.
Özel askeri
programın bir listesine ihtiyacım var.
Oyunun son bölümü.
Tamam mı?
Kiminle
oynadıklarını bilmiyorlar.
Bizim filmimizi
kapatmazlar.
İşiniz uzun sürecek
mi?
Aksi taktirde,
tesisatı kaldıracağım.
Ne yaptığımı bilmiyorum.
Şarkı yazıyor olmam gerektiğini
sanıyorum.
Şarkı mı yazıyorsun?
Ne tür şarkı?
Orada Schumann
adında biri var mı?
- Schuster?
- Schumacher.
Harika bir fikrim
var.
Johnny, bir fikrim
var.
Eski ayakkabı, yeni
ayakkabı, tamam mı?
Babamın bir avcı
köpeği vardı ona "Blue" derdi.
Beni takip et yapış
bana tutkal gibi.
Bir eski güzel
ayakkabı oynamayı en sevdiği şeydi.
Dur biraz.
"Oynamayı.
" Bak, bunu
16-16 çaldın.
Bir kadına sahip
olmak isterdim hem güvenilir, hem samimi.
Burada Mors alfabesi bilen var mı?
Mors alfabesini ne
yapacaksın?
Bana faksı ver.
Çavuş William
Schumann, Birleşik Devletler Ordusu seri numarası 2131284262.
Eski güzel ayakkabı.
Mesele şu.
Mesele şu.
Eski güzel ayakkabı.
Eski güzel ayakkabı.
Neye girersen gir o
ulaştırır seni.
Kazak giyer ve Düşman
saflarının arkasına düşürmüşüzdür.
Yakalanmıştır.
Kazak.
- Kazak giyer.
- Güzel.
Kulağa eski ve
cızırtılı gelmesini sağlayabilmemizin bir yolu var mı?
Bir tıslama gibi?
Eski bir etiketle.
Bununla nereye
varmak istediğini anlıyorum.
Eski güzel ayakkabı.
Eski güzel ayakkabı.
Dimdik ayakta dur sana
durmanı öğrettiği gibi.
Bir konuşma
yazacağım.
Konuşmada sana
yardımcı olurum.
Başkan, William
Schumann'ın düşman saflarında yakalandığını ortaya çıkardı.
Bu iyi.
Yürekten.
- Dokunaklı.
- Dokunaklı.
İnsanlar göz yaşı
dökecek.
Bir eski güzel
ayakkabının ruhu.
Hatta cennete bile eski
güzel ayakkabısının ruhunda gidebilir.
Pekala, işte konuşma.
Başkan'ın konuşması.
Bunu derhal Meclis
Kütüphanesi'ne koyun.
Halk müziği
bölümüne, 1930.
Derhal, lütfen.
Meclis
Kütüphanesi'ne sokun hemen.
Aman Tanrım.
Bu gece CBS'ten
gelen adamla kim görüşecek?
Bu gece, halk
şarkısı günlerinden birkaç şarkı aklında tut eski güzel ayakkabı hakkında bir
şeyler.
Bu gece mi?
Onunla birlikte
Başkan'ın konuşmasını izleyeceksin.
Ya bu gece meşgulse?
- Ayart onu.
- Siz ne diyorsunuz?
Söylediğim, senin
papazın olmak zorunda olmadığım, tatlım.
Ona elinde Başkan'ın
seks skandalıyla ilgili bazı bilgiler olduğunu söyle vicdanını rahatsız
ediyormuş.
İnan bana.
Ne yapıyorsa hemen
bırakır.
Millet, millet, bu
iğrenç bir iş.
Bunu bize mezardan
çıkan hayaletin söylemesine gerek yok ama bu andan sekiz gün sonra inşallah sizleri
ikinci döneme sokuyor olacağım.
Bu gece konuşmayı
duyana kadar bekleyin.
303 konuşması.
Harika.
Şu Fad King nerede
bu arada?
Ben onu bulurum.
Şimdi gidebilir
miyiz, lütfen, millet?
Bugünkü iyi bir
plan, yarınki mükemmel bir plandan daha iyidir.
Conrad, Çavuş
Schumann meselesini ne yapıyorlar?
Üzerinde
çalışıyorlar, onu bulacaklar.
Güzel.
Çalışıyorlar.
Her şey
gerçekleşiyor, millet.
Her şey etrafımızda
gerçekleşiyor.
Millet, işler
rayında.
Her şey tıkırında.
İnisiyatifi elimize
alıyoruz.
Bu gece en iyi örnek
olabilecek şeyle çıkıyoruz-- Bana ordu ve Pentagon'a ait bir güncelleme bul.
Şu Schumann denen
adamı bul.
Beklemeye al.
Onu hazırda beklet.
Millet, söylemek
zorundayım, şu anda birsürü asık surat görüyorum.
Lütfen çok
kederlenmeyin.
Bu nihayetinde
siyasettir.
İşler bu noktada
ilginçleşir.
Şimdi şunu
söyleyeceğim, bu gece 95 milyon Amerikan evinin karşısına çıkacak bir liderimiz
var.
Bu olayı tersine
çevirecek.
Bunun zor olduğunu
mu düşünüyorsunuz?
Dört ay Hz.
Süleyman Şarkısı'nın yapımıyla ilgilendim elimde
haklar olmadığını öğrendim.
Sesini açın.
Bu bizim reklamımız.
Zor mu?
Bu hiçbir şey.
Şu pisliğe bakar
mısınız?
Çünkü derenin
ortasında at değiştirmezsin.
Atları değiştirmeyin.
Bu konuşma güzel.
Yani, adeta ona kilitlendik,
Bay Başkan.
Ailelerimizin
geleceği için derenin ortasında at değiştirmeyin.
Müzik.
Nereden bulmuşlar
onu?
Tamam, pekala.
Peki, peki.
- Baş ağrısı.
- Ne?
Ne?
Ne?
- Yapmayacakmış.
- Ne demek
yapmayacakmış?
- Konuşmayı
yapmayacakmış.
- Ne demek
yapmayacakmış?
- Konuşmayı
yapmayacakmış.
Ne demek istiyorsun?
Ne seçeneği var ki?
Ne demek konuşmayı
yapmayacakmış?
Bizim konuşmamızı mı
yapmayacakmış?
Çok hissi olduğunu
söyledi.
Çok ne?
Hissi mi?
Hissi mi?
Elbette hissi.
Hissi olmasaydı, bu
haltı ona söylettirmezdik.
Bu bir mesele değil.
Bu diğer her şeyin
merkezi.
Bana hissi olduğunu
söyleme.
Konuşmaya
kilitlendik, değil mi?
Kilitlendik.
Bunu geçtiğimizi farz
ediyoruz.
Bunu geçtik.
Tamam.
Hissiymiş.
İhtiyacım olan şu.
Bana 30 tane
sekreter bulup, onları hemen bir ofise yerleştirmeni istiyorum.
Bunu yapar mısın?
Ona yukarı geldiğimi
söyleyiver.
Başkan'la görüşmem
ve bu zamanın beş dakikası lazım.
Konuşma hissiymiş.
Bu bana neyi hatırlattı biliyor musunuz?
Yıllar önce, Hollywood'a
ilk gittiğim zamanlar bana dediler ki, "Fazla tiyatral.
" Biliyorsunuz
tiyatro kökenliydim.
O yüzden, anlamaları çok güçtü.
Fazla tiyatraldi.
Tiyatral değil.
Fazla hissi olduğunu düşünüyor.
Bana konuşmanın
hissi olduğunu söyleme.
Ona yukarı geldiğimi
söyle.
Yukarı geliyorum.
Sevgili
Amerikalılar, merhametli Tanrıya şükrediyorum ve eminim her birimiz de o Ulu
Güç'e o gücü her ne olarak düşünüyorsak barışın yakın olduğu için şükredecektir.
Nükleer terörizm
tehdidi bastırılmıştır.
Bay Başkan, biraz
fazla çıkış yapıyorum çünkü bence bu konuşmanın biraz fevri olması gerekiyor.
Beni hoş görün.
Çok teşekkür ederim.
Çok dokunaklıydı.
Çok teşekkür ederim.
Teşekkür ederim.
Biliyor musun,
Connie?
Burada kendini çok rahat hissettim.
Kaderin basit bir
cilvesi.
Ben de bu yolu
izlemeliydim.
Tüm mesele
gardıropta bir değişiklik.
Peki, ne
düşünüyorsun?
Abartılı mıydı?
Sana söyleyeyim,
Stanley.
- Başardın.
- Evet.
Başardın.
İşe koyuldun ve işi
kurtarılması gerektiği zamanda kurtardın.
Sence abartılı değil
miydi?
Kişisel olarak mı?
Belki öyleydi.
Elbette, Başkan bu
şekilde söylemek zorunda değil, Connie.
Plato'nun bir zamanlar
dediği gibi.
Oraya vardığınız
sürece, ne halt ederek vardığınızın önemi yoktur.
Bunu mu demiş?
Connie, senin Başkan
için tam olarak yaptığın ne?
Sevgili
Amerikalılar, merhametli Tanrıya şükrediyorum ve eminim her birimiz de o Ulu
Güç'e, o gücü her ne olarak düşünüyorsak barışın yakın olduğu için şükredecektir.
(boğazınızı
temizleyin ve suyu yudumlayın) Nükleer terörizm tehdidi bastırılmıştır.
Ülkesinin bizim
kötülüğümüzü istemediğine dair bana güvence veren bu hükümet de onun güvencesine
itimat ediyor Arnavutluk Başbakanı ile temas halindeyiz.
Hiç Latince biliyor
musun?
I, Claudius.
Bildiğim bu.
Parçaya Latin bir
vecize lazım.
303 parçası.
bir unvan numarası
303 ile.
Manganın bir mensubu
o zamanlar bulundukları düşman saflarında bırakılmış.
Ve 303 Mangası
ailesi mensuplarına tüm söyleyebileceğim bildiğim kadarıyla sizin rahat
yaşamanızı sağlamak için toplanmış üyelerdir.
Kayıp kişinin
ebeveynlerine bu cesur adamı bulup eve getirmek için hiçbir çabadan
kaçınılmayacağını söyleyebilirim sadece.
Arnavut
teröristlerin muhalif bir grubu tarafından esir tutulan Schumann'ın bu
fotoğrafı henüz elimize geçti.
Şu anda, kaçınızın
Mors alfabesi hakkında bilgisi olduğunu bilmiyorum ama lütfen kamerayı şuraya yaklaştırabilir
misiniz, lütfen?
Kazak giydiğini
göreceksiniz.
Bazı kısımlarda
sökükler oluşmuş.
Ve o kısımlar nokta
ve çizgi oluşturuyor ve o noktalar Mors alfabesinde bir mesaj içeriyor.
Ve o mesaj,
"Cesaret, Anne.
" "Cesaret,
Anne.
" Schumann
mesajı ulaştırdı, "Cesaret, Anne.
" Devlet işi
için fena sayılmaz.
İyi zaman geçiriyor
musun?
Canlı yayından beri bu
kadar eğlenmemiştim.
Birlik 303'ün
adamlarına vatandaşlarıma "Cesaret, Anne.
" diyorum.
Arnavutluk
hükümetine, Çavuş Schumann'ın güvenli bir şekilde geri dönmesine kadar rahat
etmeyeceğimizi bildirdim.
Bana, birlikteki
arkadaşlarının ona "Eski Ayakkabı.
" adını taktığı
söylendi.
"Eski
Ayakkabı" isimli bir halk şarkısı yok muydu?
Hatırlıyor musun onu?
Şöyleydi Bilmiyorum.
Hayal meyal
hatırlayabiliyorum.
Neden bahsettiğimi
biliyor musun?
"Eski Ayakkabı.
" Teşekkür
ederim, bayanlar ve baylar.
İyi geceler ve Tanrı
sizi korusun.
Kozunu oyna, Senatör
Neal, seni Howdy Doody kılıklı dingil.
Önceden
naklettiğimiz gibi, Birleşik Devletler askeri Willie Schumann düşman saflarında
kayıp durumda bulunuyor.
İş tamamen ileriyi
düşünmekte yatıyor.
Üretim budur işte.
- Muslukçu olmak
gibi.
- Evet.
Muslukçu olmak gibi.
İşini doğru yap, kimse
fark etmemeli.
Çuvalladığın zaman, her
şey pislikle dolar.
ordunun sembolü olan
"Eski Ayakkabı" Çavuş William Schumann.
Ne diyorsun,
Başkan'ı Barış Ödülü'ne hazırlıyor muyuz?
İşimiz seçim gününde
bitiyor.
Evet.
Ama haydi.
Sadece meseleyi
dengelemek için mi?
Bu doğru.
Eğer Kissinger Barış
Ödülü'nü kazanabiliyorsa uyanıp Preakness'i kazandığımı fark etmeme hiç
şaşırmazdım.
Evet, ama adamımız
barışı getirdi.
Evet, ama savaş
yoktu.
Böylesi daha büyük
başarı.
Para nereden-- Eski
ayakkabıları atma işi bağlantısı nereden geliyor?
Bunu kim destekleyip
ödeme yapıyor?
Sen ayakkabıları
fırlat.
Ne yapacaksın?
Yenilerini alacağım.
Uluslararası
Ayakkabı İmalatçıları Birliği'nde bazı etkili arkadaşlarımız var.
Tanrım, kesin
üstesinden geliyorsunuz.
Fad King
kahramanımdır.
İlk sen atmak ister
misin?
Tabii.
Mazi, Connie.
Bu ayakkabılar
paçavra.
Evet, biz de bu
yüzden fırlatıyoruz.
Biraz denemek ister
misin?
Devam et.
Al.
Tekrar yap.
Devam et.
Keyfine bak.
Tamam.
Şunu izleyin.
Durma, arkadaşlarına
söyle.
Bu çok ilginç.
Bu bana az önce
verildi.
Yeni keşfedilen bir
şey.
Bir 1930'lar plağı, Meclis
Kütüphanesi'nin halk şarkıları koleksiyonu kısmından tabiri caizse, Ayakkabı hakkında
uygun bir şarkı.
Biliyorsunuz,
Schumann düşman saflarında bırakılmış olan silahlı kuvvetler askeri-- Seçime
Kalan Gün: 8 Oy Yüzdesi: 37 Jim, seninle biraz görüşebilir miyiz, lütfen?
Arnavutluk'taki
durum hakkında yorum yapmak ister misin?
Evet, söylemek
istediğim bir şey var.
Bu, şu adamı
ellerinde esir tutan Arnavutlara.
Irkınızdan biri
olarak, bunu bütün kalbimle ifade ediyorum.
Jim Belushi'nin
Arnavut olduğunu bilmiyordum.
Willie Schumann için
aramalar devam ediyor-- Seçime Kalan Gün: 8 Seçime Kalan Gün: 8 Oy Yüzdesi: 41 Seçime
Kalan Gün: 6 Grace'e söyle, iner inmez bir refleksolojist istiyorum.
Kadın veya erkek?
- Polonyalı-- -
Beyaz Saray, Şeref Madalyası hakkında bilgi almak istiyor.
- O ne için?
- Schumann için.
Dur biraz, dur.
%86 bizim lehimizde.
Onu yarın geri
getiriyoruz, grafikler yükseliyor, alçalmıyor.
Onlara işlerini
nasıl yapmalarını söylemek istemiyorum ama bunu neden seçimlerden sonra
yapmıyorlar?
Daha anlamlı olur ve
işlerine daha çok yarar.
Onu ne zaman geri
getiriyorsunuz?
Schumann'ı?
King, ona şeyi
göstersene.
- Henüz bitmedi.
Göstermek istemiyorum.
- Göster ona.
Piyasayı
genişletmekten bahset.
Söyle ona, Faye.
İşte burada.
Sanatçının anıt
icrası.
Anıt mı?
Bu, şehidin anıtı.
Arnavutluk
kampanyasının.
- Nefis.
- Nefisten daha iyi.
Bu adam Vali Kneehigh
ile bir anlaşma yaptı-- - Senatör Leahy.
- Doğru.
Connie, bu şeyin
içine ne kadar granit koyman gerektiğini anlamalısın.
Buna ayrılmış bir
alanımız ve her şeyimiz var.
Ve güzel yanı ise tahmin
et ticari hakları kim elinde bulunduruyor.
- Saati göstereyim
mi?
- Göster.
Saat olarak bu var.
Nefis.
- Gitmemiz gerek.
- Schumann ne zaman
geliyor?
Onu hemen
getiriyoruz.
- Yaka ölçüsüne
ihtiyacım var.
- Yaka ölçüsünü
alacaksın.
Sanırım 45 cm
civarında olabilir.
Bilirsin, 45 cm, sanmak
yeterince iyi olmaz.
Ben bir sanatçıyım, bir
fabrika işçisi değil.
Esirken düşman
saflarında ne yiyordu?
Bilmiyorum.
Kuş, yılan.
Saçma!
Folyo kağıdındaki küçük cheeseburger'leri
yiyordu.
Şeridi çekersin, kendilerini
ısıtır, tamam mı?
Burger King, Johnny
Rockets deriz.
Peynirli Ayakkabı
Burger'a 303 sosuyla şöyle yazarız "Düşman saflarında ya da ne zaman
olursa.
" - Güzel.
- Güzel mi?
Bu güzel.
Slogan bu.
Ve Arnavut yavru
kedisi işinin telif hakkını aldım.
Nike'yi arayacağım, Rodman'a
saçını leopar postu rengine boyattıracağım.
Bir spor ayakkabısı
yaptırtırız; "Air Leopard.
" Dün gece,
Montgomery Bell Lisesi ve Blair Park Lisesi arasında bir basketbol maçı yapıldı.
Öğrenciler, maç
esnasında kendiliğinden gelişen saf vatanseverlik anında yüzlerce tenis
ayakkabısını sahaya fırlattı sırf Eski Ayakkabı uğruna.
Onu geri getirin.
William Schumann,
asker-- Böyle bir iş yok.
Amerikan halkı
vatanseverliklerini göstermeye devam ederken gösteriler de tüm ülkeye yayılıyor.
Onları şu açılış
konuşmasını benim yapmam için ikna etmelisin.
Açılış konuşması mı?
Bilmiyorum.
Beyaz Saray
personeli bunu elden kaçırmayı çekemeyecektir.
Haydi ama, Connie.
Bu işi düzgün bir
şekilde bitireyim.
Benim işim olduğunu
düşünmeye başladım.
Bir çok kez iş
alırsın, sadece bir iştir, bilirsin.
Ve sonra Demek
istediğimi anlıyor musun?
İnanılmaz heyecanlı,
Stanley.
İnanılmaz heyecanlı.
Değil mi?
Değil mi?
Bilirsin, gülü seven
dikenine katlanır veya dikenini seven güle.
Nasıldı o deyim?
ekonomiye yönelik
içim rahat.
Bu yüzden Başkan'a
oy veriyoruz, Ed.
Sen ne düşünüyorsun?
Bob, fikrim %100
oluşmamıştı ama artık oluştu.
Derenin ortasında
atını değiştirmeye gitme diyorum.
Kesinlikle.
Bu günlerde kime
sürpriz lazım?
Güvenebileceğiniz
bir ekonomi için Derenin ortasında at değiştirmeyin.
Kahrolası amatörler.
Ne yazık, iki gün
daha ve hepimiz eve dönüş yapıyoruz.
Tahtaya vur.
Hem kim bilecek?
Ne yaptığımızı kim
bilecek?
İyi yapılmış bir
işin gururu, Stan.
Bu iyi yapılmış bir
işin gururu ama bundan fazlası da var, Stanley.
Partinize ve
başkanınıza duyduğunuz minnettarlık bu, değil mi?
- Mesele bu mu?
- Hakikaten, öyle.
Hakikaten, öyle.
Dean City, Oklahoma.
Özel ordu programı.
Schumann'ı uçağa getirmelerini
söyle.
Onu geri getirip hastahaneye
kapatacağız.
Uçağı ara.
Bana onu nereden
alacağımızı söyle.
Bahse varım
satrançta iyisindir.
Olabilirim, bütün
taşların hareketlerini hatırlayabiliyorum.
Tamam.
Peki, seni ararız.
Tamam.
O'nun ulu adına
aynısını yaparım eğer cesaretin varsa, Anne.
Sevgini her zaman
hissedebilirim.
Gönder, ben
kavuşurum.
303 Birlikleri, Savunma
Bakanlığı'nın Arnavutluk saatiyle bu sabah erkenden doğruladığına göre şehre
yakın bir kaya sığınağına baskın yaptı yorgun ama mutlu William Schumann'ı
kurtararak.
Bir yüksek Beyaz
Saray kaynağı yarın sabah Washington'da olmasının beklendiğini doğruladı.
Bu nasıl?
Alo?
Alo?
Alo?
Peki, yarın iniş
yaptığımızda İhtiyar Kurt havaalanında Schumann'la buluşacak mı?
Büyük hata.
Büyük hata.
Onu aşama aşama
tanıtmalısın.
Seçimlerden önce
Schumann'ı ortaya çıkarmak büyük hata.
Niçin?
Hayatım, Schumann köpek
balığıdır, tamam mı?
Schumann Jaws'tır.
Bilirsin, onları
peşinden sürüklemelisin.
Onları peşinden
sürüklemelisin.
Jaws'ı filmin ilk
bölümüne koymazsın.
Sözleşme odur,
tatlım.
Seçimle sözleşme
şudur, bilsinler ya da bilmesinler Salı bana oy verin Çarşamba, ben Schumann'ı
gösteririm.
Yedi dolarlarını
bunun için harcıyorlar.
Demek istediğimi
anladınız mı?
Her neyse.
Herkes öğrenmeli.
Ne iş olursa olsun.
40 yılın, zor
derslerin, hataların meyvesini topluyorsun ve ona bilgelik diyorsun.
Gerçek bu.
Günün sonunda, tam
bir şeyler bildiğinde eve gitme zamanı geliyor.
Stanley, şu anda, sende
yılların birikimi var.
Sende yılların
birikimi var.
Evet, ama-- Bunu
zirveye çıkarmak için ne yapabilirdim?
37.
İlahi.
O'nun ulu adına
aynısını yaparım eğer cesaretin varsa, Anne.
Kızı görüyor musun?
Bunlar gerçek
gözyaşıydı.
Ona şu damlalardan
verecektik.
- O ağladı.
- Sahi mi?
- Sahiden ağladı.
- Öyle görünüyor.
Benim ve ABD için
dua et.
Dua et hiç bomba
kullanmasınlar.
Bundan sonra ne
yapacaksın?
Sana çok borçlular,
Stan.
Sana çok borçlular.
Şuraya ya da buraya
büyükelçi, hangisi olursa.
Ne büyükelçisi?
Brentwood'a
gitmekten bile hoşlanmıyorum.
Benim istediğim bu.
İşte bu.
Benim ödülüm bu.
İşte mükafat bu.
Açılış'a gitmek
ister misin?
Davet edilirsem
olabilir.
Biliyor musun,
Connie?
Burada, Schumann ve
biz Şuna bak.
King Kong ve
eğitmenleri.
İşte budur.
Burada Çavuş Willie
Schumann'ım bu görüntüleri için bulunuyorum.
Amerikalılarca
sadece Eski Ayakkabı olarak tanındı.
O bir savaş kahramanı-- Bu bir şaheser olacak.
İstediklerini veriyoruz.
303 Mangası'ndan
ayrıldı ve düşman sahasında kaldı.
- Burada Andrews
Hava Kuvvetleri Üssü'nde - İşte geliyor.
Willie Schumann'ın
dönüşü için hazırlık yapılıyor.
Çavuş Schumann,
izninizle, maziye hoş geldiniz.
Çavuş Schumann, ben
Ames.
Hoş geldiniz.
Brean isminde biri
var mı?
Evet.
Burada.
Şurayı imzalayın,
lütfen, efendim.
Kaptan, uçağı
kaldırmak ister misiniz, lütfen?
Doğuda ağır bir hava
var.
Ne düşünüyorsunuz?
Pek kolay olmayacak.
Göze almak ister
misiniz?
Uçacaksa, uçalım.
İnsanlar bekliyor.
Havaalanında bir
çocuk safları yarar Eski Ayakkabı'ya doğru koşar, Schumann'ın yenine et sürer.
Küçük bir köpek de
ona doğru koşar.
Köpek, Schumann'ı
sever.
O mükemmel bir savaş
kahramanı.
Mükemmel.
Onu sen seçtin.
Pekala.
Ayırtın orayı.
Bu ne?
Kelepçelerin
anahtarları.
Aman Tanrım.
Bekleyin.
Bekleyin.
Siz ne-- Bekleyin.
Bekleyin.
Bekleyin.
Bekleyin.
Bekleyin.
Bekleyin.
Bekleyin.
Sorun nedir?
Hiç sorun yok,
hanımefendi.
O zaman neden
zincirlerle bağlı?
Zincirlerle bağlı, çünkü
o bir mahkum.
Mahkum mu?
Nasıl gidiyor?
Bir göz at.
Pekala, peki.
Biz özel programdan
istediğimizde onlar özel hapishaneden verdiler.
Sadece bir tek
kelime farklı.
- Uzun zamandır mı
hapisteymiş?
- 12 yıldır.
Daha uzun süre
içeride kalacak mıymış?
Ne yapmış?
- Bir rahibeye
tecavüz etmiş.
- Aman Tanrım.
Aman Tanrım.
- Ve -
"Ve" ne olduğunu bilmek istemiyorum.
Neden bir
"ve" var?
Bakın, bakın, bakın.
İlaçlarını aldığı
sürece iyiymiş.
Peki ya ilaçlarını
almazsa?
İyi değilmiş.
Evet, Kaptan.
Evet, Kaptan.
Bizi Washington'a
götürsen iyi olur.
Nasılsın?
İyi.
Beni yarın geri
götürecek misiniz?
Çünkü, bilirsiniz,
yarın fasulye veriyorlar.
Yeni şartlara
alışmam lazım.
Bunu yeniden
düşünmeliyiz.
Fasulye!
William.
Evet.
Biz de bu işi
yapmaya çalışıyoruz.
- Beni fasulyelere
geri götürün de.
- Fasulyelere, evet.
Düşündüğümüzden çok
daha fazla hasta.
Muayene ettirmek
için Walter Reed'e çabucak onu gizlice götürün.
Beni içeri
sokmayacaksanız, kiliseye gitme şansı isteyebilirim.
Demek istediğimi
anladınız mı?
Sen dindar mısın?
Bana ne yaptınız?
Bana ne yaptınız?
Bütün çarpışmalar, yağmurlu
gecelerde harita dilimlerinin birleşme noktasında meydana gelir.
Ne yapacaksınız?
İlacını aldığı
sürece, o iyi.
Hazır bundan söz
açılmışken, bu şeylerden fazlasına ihtiyacımız olacak.
Neden telefon açıp
almıyorsunuz?
Bence, siz buna
tamamen hatalı bakıyorsunuz.
Eğer hikayenin
gerisine bakarsanız bu adam savaştan ve işkenceden dönüyor elbette birazcık
arızalı olacak.
Elbette biraz
yardıma ihtiyacı olacak.
Bira isteyen var mı?
Çünkü parti
yapabilirim.
Bir ambulansa
ihtiyacım olacak.
En son anda onu
uçaktan alırız.
Hayır, hayır, hayır.
İneriz, onu uçaktan alırız.
Ambulansa koyarız.
Hava Kuvvetleri jeti
iner, o jetten başka birini alırız.
Ne fark eder yahu?
Hastahane önlüklü
biri olsun.
Beni fasulyelere
geri götürün.
Biliyorsunuz, çünkü
yarın fasulye günü.
Çünkü bu köpek artık
avlanamayacak.
Hayır.
O iyi olacak.
Öyle değil mi,
William?
Konuştuğumuz şeye
gelince, elimde bir reçete var ve numarayı vermek istiyorum.
Bu şeyden bir hayli hazır
etmenizi istiyorum.
Bir koli.
Adı Anti-psikoz.
Anti-psikoz.
Numarası V-- Alo?
Alo?
Bu hiçbir şey.
Eskiden bir eczacı
olduğumu düşünürdüm ortalıkta malzeme filan taşıyordum.
Fasulyelerle, içine
malzeme yerleştirip yerleştirmediklerini söyleyebilirsin.
Bu yüzden
endişelenmenize gerek yok.
Ne çeşit malzeme?
Evet.
Alo!
Alo!
Hatta mısın?
Ne çeşit malzemeyle
ne kastettin?
- Hayır.
Ne çeşit malzeme?
- Ne kastettin?
Sadece senin ne
kastettiğini öğrenmek istedi.
Bir şey kastetmedi.
Kastettin mi?
- Kastetmedim.
Hayır.
Hem de hiç.
- Kastetmemiş.
- Hiçbir şey
kastetmedi.
- Bir şey kastettin.
Ne kastettin?
Hayır, hayır, hayır.
Bir şey kastetmedi.
Bir hap daha ver.
Ne çeşit malzemeyle ne
kastettin be?
Hap, William.
Bu hiçbir şey.
Hiç İtalya'da çekim
yaptın mı?
Amfetamin ile konyaktan
zom olmuş üç İtalyan yeni yetme yıldız dene.
Bu hiçbir şey.
Bu parkta yürüyüş.
Kimsiniz?
Siz kimsiniz
aşağılık herifler?
- Katiller!
- Sakin ol.
Beni nereye
götürüyorsunuz?
Beni nereye
götürüyorsunuz?
Aman Tanrım!
Çavuş Willie Schumann
eve geliyor.
Schumann'ın uçağı
Atlas Okyanusu'nun üzerinde bir yerlerde ülkesine geri dönmek için son inişini
yapıyor olmalı.
Beyaz Saray, güvenli
bir şekilde kurtarıldığını ve Amerikan topraklarına dönmek üzere yolda olduğunu
belirtti.
Uçağının iniş
yapması için hala Andrews Hava Kuvvetleri Üssü'nde bekliyoruz.
İnmesi beklenen uçak
uzun süre gecikti.
Başkan durumu bizzat
ve yakından takip ediyor.
Herhangi bir
gelişmeden sizi haberdar edeceğiz.
Çok teşekkür ederim.
Aman Tanrım.
Şimdi ne yapıyoruz?
Şimdi ne yapıyoruz,
yapımcı efendi?
Bay Emmy kazanan, sosyal
vicdan, balina pisliği orman yağmurunu koruyan, barışçıl komünist bir mahkum
tutan gerzek?
Şimdi ne yapıyoruz,
açık fikirli, olumlu ayrımcılık, gerzek barışçıl komünist aşağılık?
Şimdi ne yapmak
istiyorsun?
Bu hiçbir şey.
Çantada keklik.
Üretim, samuray
savaşçısı olmaktır.
Yıllardır her gün
sana para öderler böylece o bir gün, seni aradıklarında sen yanıt verebilirsin,
eğitimin doruktadır ve günü kurtarırsın!
Schumann'ı gösterin.
Gösterin onu diyorum
yoksa ve ben şunu söylemeye tereddüt etmem onu arka arkaya tutulmayan sözler
arasında sayarım.
Uçuşun bu uzayan
gecikmesi bize ara vermeli ve o arada kendimizi gözden geçirmek için zaman
ayırmalıyız-- Canın cehenneme.
Bırak onu.
Televizyon sana ne
yaptı?
Seçim sürecini yok
etti.
Tamam.
Bu kadar sevişme yeter.
Gidelim.
Haydi.
Haydi.
- Nereye?
- Yapacak işimiz
var, Winifred.
Haydi, ahbap.
Talim zamanı mı?
Çünkü, bilirsin, bugün
avludaki benim günüm.
Anayola çıkaralım
onu.
Sizce bu zor mu?
Haydi, ahbap!
Bu hiçbir şey!
Çantada keklik!
Arnavut muhalifler bir
yolunu bulup bir uçaksavar elde ederek-- Connie, tam burada şansınız
elinizdeydi.
Siz onu atmaya
hazırdınız.
Dinle.
Eğer bir sorunun varsa, çöz onu.
Üretim budur.
Bir gün bu hikayeyi
anlattıklarında-- Bu hikayeyi anlatamazsın.
- Neden olmasın?
- Birileri seni
öldürtürdü.
Elbette, biliyorum.
Şimdi değil.
Şimdi değil.
Ama demek istediğim, hikayeyi anlattıklarında--
Bu hikayeyi kimse anlatamaz, Stanley, asla.
Beni dinle.
Ben hayatımı böyle kazanıyorum.
Bu hikayeyi
anlatamazsın.
Şaka yapmıyor.
Bu hikayeyi
anlatamazsın.
Bunu biliyordun.
Anlaşma, senin bir
büyükelçilik almandı.
Eskiden bir Camaro'm
vardı.
Hem ne çeşit bir
hikaye anlatacaksın ki zaten?
Adam bir üşütük.
Onun başından
geçirdiklerini sen geçirseydin, sen de olurdun.
Bir rahibeye tecavüz
etti.
Arnavutluk'ta
başından geçirdikleri.
Hap bağımlısı.
Benim küçük haplarım
nerede?
Biraz merhamet
göster.
Son 12 yılı askeri
bir hapishanede geçirdi.
Bunu nasıl
açıklayacağız?
Nasıl mı
açıklayacağız?
Endişeleniyor muyum?
Dünya izlerken bunu
nasıl açıklarız?
Dünyanın canı
cehenneme.
Sabahın 10'unda
görüşme yapmayı dene kendinden geçmiş halde, uykusuz, hatta senaryoyu bile
okumadan.
Connie, hapishanede
olduğu gerçeğini nasıl açıklayacağız?
Bunu nasıl
açıklayacaksınız?
Peki, bak, Winifred bu
senin içinde hiç bulunmadığın bir seviye.
Bak, sicilinde
hapishanede olduğu yazıyor bütün sicillerin 303 Mangası'nın bütün adamları için
yazdığı gibi işin içine gizlilik girdiğinden yazmaları gerektiği gibi.
Başında ben varım.
Düşman saldırısı mı
emin değiliz İyiyim.
İyiyim.
Anladım.
Stanley, sana
söyledim, hayatımı böyle kazanıyorum.
Hayatını nasıl
kazanıyorsun?
Başkan için sen tam
olarak ne yapıyorsun?
Cüzdanımı
kaybetmişim.
Hiç bozukluğun var
mı?
Nasılız, evlat?
Halk arasına girmeye
hazır mısın?
Bugün çamaşır günü
mü?
- Çamaşır gününde ne
yapıyorsunuz?
- Çamaşır.
Şunu yazmaya hazır
ol.
Bir kalem buluver.
Güvenli bir iniş
yaptı.
Şu Schumann'ı
gösterin.
Gösterin onu diyorum
yoksa ve ben şunu söylemeye tereddüt etmem onu arka arkaya tutulmayan sözler
arasında sayarım.
Hafif yaralar aldı.
Uçuş mürettebatı,
olası pilot hatasından dolayı sorgulanıyor.
Belirtilmeyen bir
yere aktarıldı.
Vesaire, vesaire,
vesaire.
Bu terk edilmiş pist
aynı iyi hisleri paylaşanlarla dolmalı-- Nasıl gidiyor?
Soğuk içecek var mı?
Schumann,
Arnavutluk'tan güvenli bir şekilde kurtarılmasının ardından bugün Amerikan
topraklarına dönecekti.
Bana benziyor.
William Schumann'ın
yokluğunda Beyaz Saray'dan bir açıklama hak ediyor.
Durun, Beyaz Saray'a
şu anda canlı bağlantı yapıyoruz.
Çavuş Schumann'ın
karıştığı uçak kazasına ilişkin bir gelişme var.
Güvenli bir iniş
yaptı ve aktarılacak.
Bir süreliğine tıbbi
yardım alması gerekecek bazı küçük yaralar aldığı bize bildirildi-- Süvarileri
ortaya çıkar.
Tam zamanında.
Gördün mü?
Politik pislik kuşları.
Bizimle
uğraşıyorlar, öyle mi?
Kiminle oyun
oynadıklarını bilmiyorlar.
Parti.
Aletin sürücüsü için
biraz kaygılanıyorum.
- Hangi aletin?
- Biçerdöverin.
- Ne olmuş ona?
- Green Card'ı
yokmuş.
Elinde Green Card'ı
yokmuş.
Bir Green Card'ı
yokmuş.
Yani?
Yani, Schumann'ın
kaçak bir yabancı tarafından kurtarılmasını mı istiyorsunuz?
Schumann'ı kaçak bir
göçmene kurtartamayız.
Telefon aç.
Bir yargıcı ara.
Telefon aç.
Bütün bu can
sıkıntısı da ne oluyor?
Hiç bozukluğun var
mı?
Gece hayatını
severim, dans etmeyi severim.
Susie!
William?
Susie, iyi misin?
Susie, iyi misin?
Santra.
Susan, iyi misin?
Onunla ben konuşayım!
Neden bıraktın-- Sanırım,
bizim-- Willie, ne yapıyorsun?
Shoester!
Onunla ben konuşayım.
Shoe, içeride misin?
Bu aşağılık herifi
öldüreceğim.
O benim akrabam.
Shoe, konuşmak ister
misin?
İstediğin her şeyi
sana alırım.
Fasulye ister misin?
Bu işe yarar mı,
Shoester?
Haydi, Shoe!
Aman Tanrım!
Öldü.
Bekleyin biraz.
Bekleyin biraz.
Ölmemiş.
Yaşıyor.
Yanılmışım.
Oh, Tanrım!
Çok yakın ve bir o
kadar uzak.
Ne demek istiyorsun?
Bu kadar yakındık.
Bu hiçbir şey.
Neden bahsediyorsun?
Bu hiçbir şey.
Bu sadece büyüdü.
Büyüdü mü?
Büyüdü mü?
Öldü.
Öldü.
Eski Ayakkabı'yı
öldürdük.
Bir savaş
kahramanının zafersel biçimde memlekete dönmesinden daha iyi ne olabilir?
Hazır ol!
Kaldır!
Burada toplandık üzüntüye
katlanarak.
Her yerden en cesur askerler
olarak.
Bu büyük vatan özgür
kalacak.
303'ün askerlerini Tanrı
korusun.
Omuz omuza korku
bilmeyiz.
Zihinlerimiz açık.
Gözlerimiz keskin.
Havada, karada ya da
suda bizler 303'ün mücadeleci askerleriyiz.
Bugün, bize rızkımızı
ve başımız için leopar postunu verin.
Savaşabileceğimiz-- Kahve?
Evet, lütfen.
İyi.
İyi.
İyi.
İyi görünüyor.
Tamamen eve getirdik.
Lassie iki kere
havlar ve çöpü çıkarma zamanı gelir.
Fevkalade bir
gösteri, Stan.
Fevkalade bir iş.
Sadece üretim işte.
Durum bu.
Biliyorsun,
prodüksiyon için Akademi Ödülü yok.
- Şaka yapıyorsun.
- Prodüksiyon için
Akademi Ödülü yok.
Kimse üretmezse
filmler nereden çıkar, Connie?
Senin gibi
insanlardan çıkar.
Pekala, bilirsin.
Gülü, dikeniyle sevmek zorundasın.
İş neredeyse bitti.
Tahtaya vur.
İyi bir iş becerdik.
Bu bizim ödülümüz.
Bilirsin, dünyayı
kurtaramazsın.
Tüm yapabildiğin
denemektir.
Çok doğru
söylüyorsun.
Ve dediğimiz gibi,
Başkan kendisini zirveye çıkarması için Arnavutluk serüvenini ortaya sürdü.
Evet, böyle de
diyebilirsin, Shirley, ama bu tamamen doğru olmaz.
Doğru olan nedir o
halde?
Siz erkenden
kendiniz söylediniz, şöyle ifade edecek olursam Başkan'ın kamuoyu yoklamalarındaki
başarısı - Bugün itibariyle, %89 lehine.
- %89 lehine olması elbette
kontrolümüz dışında gerçekleşen olaylara değil o olaylara göre yapılan manevraya
dayanıyor.
Çıkarılacak ders
nedir, Connie?
Asla pes etme.
Asla pes etme.
Haklısın.
Haklısın.
Gösteri devam etmeli.
Görkemli gelenekler.
Bununla hayatımda
yaptığım her şeyden daha fazla iftihar ediyorum.
Etmelisin, Stan.
Sana teşekkür etmek
istiyorum, Connie.
Sana teşekkür etmek
istiyorum.
- Bana iyi bir
fırsat verdin.
- Teşekkür ederim.
Teşekkür ederim.
Ve dediğimiz gibi,
Başkan kesin bir başarı elde etti ve kampanya, çok kişinin dediği gibi, bunu
sağladı.
Bugün bir büyük
yarış daha var, Johnny.
Koşuda hangi ata
bineceksin?
Eddie, babamın her
zaman dediği gibi Mesaj konu ile alakasız.
Burada ilgilenmemiz
gereken esas unsur esasında bir çok insanı yönlendiren kaygıdır, tamam mı?
Evet.
Reklamlar.
Reklamlar.
Reklamlar.
Reklamlar.
Başkan bir ürün.
Evet, Başkan bir
ürün.
O, Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı.
%89.
Bugün bununla
ilgileniyoruz.
Reklamlar.
Reklamlar.
Reklamlar.
Reklamlar.
Amerikan halkının
buna göz atmaya başladığı zaman geldi.
Ve şimdi sizin
telefonlarınızı alacağız.
- Telefon numarası,
1-800-555-0199.
- Kahretsin.
Stanley, ne
yapıyorsun?
Ne mi yapıyorum?
Birilerini aramak
istiyorum.
Stan, bu çok komik.
Bu insanları olanlardan
haberdar edeceğim.
Bunu yapamazsın,
Stanley.
Seyret beni.
Stan, imzalarken
anlaşmayı biliyordun.
Yapma.
Anlaşmalar değişir.
Şüphesiz.
Şu büyükelçiliği
tekrardan düşünelim.
Londra'dan
bahsediyorum.
Paris'ten
bahsediyorum.
Ekstra harcamaların
için istediğin zaman para yatırılacak gizli bir hesaptan bahsediyorum.
Denizci nöbetçiler
seni her zaman selamlayacak.
Hayır.
Bu çok cezbedici, ama vicdanımın sesini
dinlemeliyim.
- Sanat.
- Para?
Para.
Bunu para için mi yaptığımı düşünüyorsun?
Bunu itibar için
yaptım.
İtibar için.
İtibar
kazanamayacağını hep biliyordun.
O başka bir şey.
Ama ben burada durup
film okulundan iki gerzeğin onu almasına izin vermeyeceğim.
- Stanley, beni
dinle.
- Sen neden
bahsediyorsun?
Delirdin mi?
- Stanley, budalalık
yok.
- Ne?
Şu anda hayatınla
oynuyorsun.
Hayatımın canı
cehenneme.
Hayatımın canı
cehenneme.
Ben itibar istiyorum.
İtibar.
New York Times en
son filmim için ne yazdı biliyor musun?
"Uzun zamanın
heyecan serüveni.
" dediler ama
yapımcısından söz etmediler.
Kıyafetlerden
bahsettiler ama yapımcıdan hiç bahsetmediler.
Bu filmin ne
kazandırdığını biliyor musun?
Şimdi, burada durup birkaç
yumuşak, film okullu homonun itibar görmesine mi izin vereceğim?
Ne?
Yapamazsın.
Sakın bana bunu
söyleme!
Sakın bana bunu
söylemeye kalkma!
Ben bu gösterinin
yapımcısıyım!
Ben adım atmasaydım,
bir yerde olamazdınız!
Bunu dişimle
tırnağımla bir araya getirdim!
Şuna bak.
Bu eksiksiz
kahrolası bir sahtekarlık hem de %100 gerçek görünüyor.
Hayatımda şimdiye
kadar yaptığım en iyi iş çünkü çok güvenilir.
Balina bakış
açısıyla, Moby Dick'i yeniden çeviremeyeceğimi söylediler.
450 milyon dolar
yurtiçi hasılatı.
Videodan
bahsetmiyorum bile.
Bu inanılması güç
işi başardım.
Başardım Saf
Hollywood.
Hayatımda bir kez
bile olsa, küçümsenmeyeceğim.
Beni duyuyor musun?
Ben itibar istiyorum.
Ben itibar istiyorum.
Alıyorum.
Güle güle.
Kahretsin.
Aşağı geliyor.
Connie, bir dakika
görüşebilir miyiz?
Teşekkürler.
Bir Amerika Birleşik
Devletleri vatandaşının vazife ve sorumluluklarını yerine getirmeye tehlike
anında ülkeni korumaya iç ve dış, tüm düşmanlardan ülkeni korumaya yemin ediyor
musun?
Tam kararlılıkla
şeref sözü veriyor musun?
Ortak inanç ve ailece.
Teşekkürlerimizi
sunalım 303'e.
Bundan yıllar sonra bizler
göçtüğümüzde çocuklarımızın çocukları duyacak bu şarkıyı.
Ne kadar güçlü ve gururlu
olacaklarını düşünecekler.
Büyükbaba, 303 için savaşmıştı.
Tanrı, 303 askerlerini
korusun.
Hazır ol!
Silah omza!
Ve Hollywood
sayfasına dönüyoruz ünlü sinema yapımcısı Stanley R. Motss havuz kenarında güneşlenirken geçirdiği
ağır bir kalp krizi sonucu ansızın yaşamını yitirdi.
Bay Motss 57 veya 62
yaşındaydı biyografisine istinaden.
Kariyeri,
Amerika'nın klasik olarak sevip benimsediği sayısız filmi içeriyor.
Sıcak bir gelişme.
Kendilerine
"Arnavutluk Birliği" adını veren bir grup kısa bir süre önce Arnavutluk'un
Klos köyünde gerçekleşen bombalama olayını üstlendi.
Yorum için Başkan'a
ulaşılamadı ama Kuvvet Komutanları Generali William Scott uçaklarla askerleri
işi bitirmek için geri göndereceğimize dair hiçbir şüphesinin bulunmadığını
iletti.
||
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar