Kaç Kere Doğar İnsan
insan kaç kere ölür
yahut
ölmüş gibi kalır… çok iyi biliyorum
ama
sevdam ben ikinci kez doğdum
bir
kimse iki kez doğmadıkça
melekût
sırlarına eremezmiş
ben ise
tekrar tekrar kaç kere ölmüştüm doğmadan
ve
geldi mektubun …ahsız…ikinci kez doğdum
öptüm
onu sayısızca … gözbebeğime sürdüm
dedim
ki…her ne varımsa senin ve sevgin
başkaları
şeker bile olsa
zehir
olur artık canıma
ne
diyebilirim bundan sonra
naif ve
zarif sözlerin var ya
hangi
tatlı madenin eşsiz cevheri
bakabilir
miyim bir daha başkasına
sevincim…
taşlar toprak
kapı,
duvar ve her şeyde sen
öyle ki
nereye baksam o füsünkâr bakışın
sürmeli
gözlerini görüyorum
bir
söylesen ben neyin neresindeyim
hem uzak ve içten içe mi gün aydınlığım
bir
şaşkınım…öyle ki altı üst ettin
kendimi
yokluyorum hatırıma ne gelir
zülfün,
yanağın, gül kokan saçların ve o eşsiz kokun
bir
kavuşmak olsun…çok istiyorum…yoksun yine
bu
ayrılık yetmedi mi
zorluklar
ve engeller kalkamaz mı
kötürüm
değilim vefasız da
ama
duyunca hep sesinin esintisini
yüzlerce
defa sana koştum ve çok düşüp kalktım
yaralıyım
mümkün
mü…bana kavuşmak…acaba
yuvan
yükseklerde … anka dahi seni kıskanmış
bense
zayıf uçuşumla pervane olmuşum
yurduna
varabilir miyim bu şekilde
şimdi
nerede ve kimimlesin
olmaz
olsunlar
kayıplarıma
çok üzülüyorum
birde
aklım nedense hastalıklı rahat değil
üzüntümden
vardım köyümün köşe meyhanesine
baş
koydum eşiğine
bağırdım…basın
bu şansıza öylece geçin acımadan
bedbahtlığım
ezilir belki ölür de kavuşurum
bu
devasız derdim biter
beter
bir viraneye döndüm
sayısızca ahım var
ümitvarım
olur ya benden bir haber ulaşırsa ona
çok
sevineceğim
üzüntüm
sevincime karışır kaybolur gider belki
senin
duymayacağın bir şey yok
bir
iniltim bile yeterli sana…sararsın beni
bebeğim
dersin şefkatlice kollarınla…saklarsın sıcağına
yeri
gelmişken söyleyeyim
hani
sevdan uğrunda vaktinden önce ölürsem
kimseye
kızma ve diyetimi falan da isteme
sen bil
o benim uğrumda öldü dersin
bu şeref
yeter bana
hadi,
yazalım diyelim hikayemizi
bizi
kim ne kadar anlayacak ki
sen ki
o güzelliğinle âlemlere sığmazken
kelimelere
ben nasıl sığdırabilirim ki seni
…
Allah
Allah
hangi
cür’etle buna niyet ettim ki
bu aşk
sözüm bile hatalı affını dilerim
şimdiden
ölmeye razıyım
beni
merak etme…gam evime de gelme
dayanamam
ki sana
birde
paylaşsam anlatsam seni…güzelliğine kim dayanır
eriyorum
bir baksana
ve kim
dururabilir ki karşında
ben
mecnûn gibi gözümü yıllarca sana
gizli
gizli dikip durdum
hiç ve
nasip olmadın…gittin ellere
bu
nedenle üzüntüm çok fazla…
bil ki,
kendime dahil başkalarına adını bir kez dahi
söyleyemedim
diye dilim dilim içim de
göğsüm
de daralıyor…
canım
çıksın
nasıl
nasip bu… sadece harablık
değil
mi aslından uzak kalırsa bir kişi
başka
ne yapmalı
soruyorum
…
korkuyorum
sana kavuşmayacağım diye
bu elem
kıyâmete kadar benimle
ey
sevdam… hakkı vermek
bize
dosttan bir lütuftur
katında
anılmakta yeterli
zavallı
âşığını hiçle bile teselli edebilirsin
bakar
mısın garip değil mi sevene
bu
hayat tarzı oldu…azıcık şansı bile yok
sevenlerin
bahtında umut baharı hep vardır
zor
günler geçiriyorum
varlığınla
soluk aldım…tamam
yine de
çok çaresizim…sözün var da
içim
susuyor
“biz
ayrı yaşamıyoruz ki
senin
nefesini taşıyorum… sen de benimkini…”
kaderden
kaçamasam da
seni
başkaları ile paylaşmak istemiyorum
biliyorum kalbimi kederden arındırdırıp
yerini
cesaretle dolduruyorsun sürekli …
ve beni
seçtin…
ama
sonsuza kadar seninle olmak istiyorum
şimdi…ne
istersen yapabilirsin
seni
tam duyumsayamasam da
ne
hissettiğini biliyorum
ben
sevginde boğulacak kadar çok seviyorum
ruhum
da geceler senin koynunda
yeter
ki sevdam mutlu ol…hakkındır
kimseye
layık göremem kabulum
seninle
geçen her anım da çok güzel
bazı
şeylerde fazladan oluyor
n’olur
gel geç ve kıskanmam dedim
…
fakat
olmuyormuş
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar