Âşk'ı Şeyh, Gün ve Er
"Kadında muayyen bir heykel-i hüsn ü hayal, mevcut
değildir.
Kadın,
mazhar-ı âşktr."
[Semîha
Cemâl]
[Kadında
belirli heykeli bir güzellik ile hayal mevcut değildir.
Kadın
âşkın kendisidir.]
Er, üzgün üzgün ulu
dağdaki Gün’üne bakıyordu…
Önceden okuduğu kitaptan
kalbine gelen ilhama kalbini yaslamış bir yandan kızarmış gözlerle ağlaşıyordu.
Gözler kalbe, kalp göze yansır derler ya..
Pervâne gibi yavaşça
kalp sayfalarını araladı, birdenbire âşkın ziyâsını gördü. Mest ü hayran olarak
uçtu ve kendini alevlerin içine attı.
Vücudu sızlatan,
tahammülsüz bir ateşle yandı. Hiç tatmadığı büyük bir zevke daldı.
*****
Gün sesleniyordu:
“Yan, ama tütme!”
“Yan, ama tütme!”
Er:
“Benim gibi seven bir
vücut toprak olamaz, belki de ben vücudumu toprak olmaktan kurtarmak için
yanıyorum. Ben ölsem de âşkım asırlara devr edecek kadar kuvvetlidir. Çünkü ben
de onu başkalarından devr aldım, bende başlayan bir şey değil ki bu!
Ben âşka, gelmiş geçmiş
bütün insanların, bana miras bıraktığı bir ruh zenginliği, bir ruh asâleti ile
bağlıyım. Bu emâneti kendi varlığımla zenginleştirip, besleyip gelecek
nesillere devredeceğim…şimdi”
Gün:
“Benim
hiçbir şeyim yok., ne bir zevk, ne bir eğlence, hiçbir şeyim yok” ama ben
şehülgarâmım!” [Şeh: Şeyh ---garam: âşk. Sevdâ. şiddetli arzu]
Aslında Gün, Er’ini
tanımıştı…hakkında derdi ki:
“İyi ve fena diye iki
mefhum bilmez. Onun için her şeyde iyilik vardır. Er, kendi vücudundan ölmüş ve benim âşkımla
yaşayan bir vücut olmuştur. Âşkın hakikati alev, kor, kül ve nihayet hiçliktir.
Yanmış âşıkta da kendi vücudu sönmüş, âşkın vücudu hâkim kalır.”
Onları ötelerden
seyreden âşk şeyhi şöyle demektedir:
Âşk öyle bir denizdir,
oraya batanlarda ne şikâyet, ne de zevk nidası işitilmez. Denizin dibine bak
ki, orada sessizlikten başka bir şey yoktur. Sesler, kaynayış ve çalkanışlar
hep denizin üstündedir.
Âşkın öldürücü eli,
bir kamıştan kaval yapmak isteyen kimse gibidir. Kamışın boğazını keser, tekrar
onu güzel tutup okşar ve gene kendisi çalar.
Âşk öldürücü, fakat
tekrar can vericidir ki, bu can evvelkine benzemez. Âşkın huyunu ve rengini alır.
Ey âşk, sen yüzünü
bir defa görenlere acı da, onları bu lutuftan mahrum etme.
Âşık âşkın bir
zerresini iki cihana vermez.
Sarhoş ol, iç, iç
badeni!..
**
Er dedi ki:
Gün’üm sen
olmasaydın, ben âşkı bilmezdim, âşkta olmasaydı, seni bilmezdim! ..
Söyle güzelim söyle.,
ruhumun bülbülü,
Âşkın büründüğü
vücut…tanrılaşmış insanım.
Bu kalbi yakan gözler
âşk ilâhına mahsus ateşe mensup, bu tavırlar o kudsî ateştendir!
Bu dağılan varlığımda
yanan ateşe yemin ederim ki, Gün… yaratılmış değil, bir ilâhtır.
**
Âşk şeyhi devamla dedi
ki:
Âşkın tecelli ettiği
vücutlar, ortadan kaybolsa da âşkın, kendi kaybolmaz, o her vakit vardır.
Onun dini, milleti
yok…her dinde, her millette, her an o birdir. O öyle tam ve mükemmel bir
kudrettir ki ne artar ne eksilir, ne yükselir, ne alçalıverir.
O, ne fakir, ne
çoban, ne, hükümdar tanır; kulübede de, sarayda da, bir hükümdarın gönlünde de
hep o âşk vardır...
O, bütün beşerî
mukaddesatı yakan en muazzam bir hükümdardır.. Onun hükmü gibi bir hüküm
yoktur. Onu ne cihanın hâzineleri, ne saraylar, ne aylar, ne güneşler satın
alamaz; bütün bunlara o hâkimdir. Âşkın zebun ettiği bir kalbi hiç bir kudret
yükseltmez.
Âşkın kudreti önünde
koca denizler küçülür, bir katre olur; onun nihayetsizliği yanında ebediyetler
bir an olur.
Ve öyle âşk demleri
vardır ki bir anı, bir ebediyet gibi nihayetsizleşir.. Âşkta mukaddes bir
zerrecik bir kâinat olur.
Onun kanunları
bambaşkadır, bu tabiat kanunlarına uymaz ve onun hükmü daima bu tabiatın
üstündedir.
Âşk kalbe girince orada ne varsa yakar,
yıkar.. Nasıl ki bir cihangir bir memleketi zabtedince, evvela oranın ulularını
mevkiden düşürür. Âşk ta, şeref, haysiyet, gurur gibi bütün uluları talan
eder...
Er:
Çok garib!
Bir varlık, iki de
olabiliyormuş. Benim bu vücuduma bir başka âşk ruhu sarî oldu. Eski Er’den eser
kalmadı; ruhumla beraber, vücudum da bir başka vücut var. Zerrelerim, tenimdeki
kan, bu âşkın rengine ve ateşine boyandı, tenim bu âşkın şulesine battı, bu ateşle
dirildi. Bende kuru bir addan başka bir şey kalmadı. Artık ben, ben değilim…Gün
müyüm, diyorum.
Ben âşkım! Ben bu nur
içinde bu nura batmışım, güneş olmuşum. Benim kendim âşk oldu, varlığım gitti
ve canım o yârin şulesiyle aydınlandı.. Hâlbuki ismim gene o isim; fakat
ben, o ben değilim...
Şimdi yeni anladım…Beni
vücudumun şekline bakıp çok zaman Gün diye çağırıyorlar. Kendim de evvelce bu
âşkın, bu ateşlerin yerinde bir varlık olduğumu hissediyorum.. fakat bu eski
varlığa Öyle yabancıyım ki... O bomboş bir kılıf, topraktan, ruhsuz bir zarf!
nasıl olup ta burada, böyle ateşin bir âlemin doğduğunu kendim de bilmiyorum...
Yalnız bu ateşlerin, nurları içinde onu görüyorum, onu biliyorum, onu
duyuyorum...
Gün:
İşte âşk, varlığı böyle
yakar kavurur; insanlıktan bir hatıra bile bırakmaz ve nihayet yerine kendi
kaim olur.
Âşkın nihâyeti ölümdür!
Olüm, âşk kadehine el
sürmemektir.
Âşk Şeyhi dedi:
Benim canımın
nehrinde ebediyet şarabı kaynar.
Geliniz, canınızın
dudaklarını benim vücuduma yakın ediniz.
Ben âşk kıyametinin
İsrafiliyim, benim nefesim, kalbe hayat verir.
Ben güzel, yüzün
esiri değilim, belki bütün güzeller benim maşukumun bir şulesidir, ben, o
şuleye hayranım., yoksa benim dedem put kırıcıdır!
Ben gizli ve aşikâr
deliliğim, onun içindir ki belki sesime bir mahrem bulayım da, ona âşk ateşiyle
kıvılcımlar saçan olduğumu gösteriyim ve ayrılık acısını anlatıyım..
Benim bu ateş saçan
iniltilerim onun içindir ki, bu sesimdeki gizli olan hakikat ve sır, bana
yokluktan mıdır, yoksa vücuttan mıdır?
Benim yanışım,
gönlümde bu sıkıntıyı dağıtmak içindir.
Benim ruhum için yüz
sene ile bir saat arasında fark yoktur, zamanın uzunluğu kısalığı birdir.
Çünkü, sene, ay ve gün feleğin dönmesine, zemindekilere göredir. Biz mana
âlemine ve yarın maneviyatına varmışız, can âlemine göre bir sene bir an; ve o
bir an içinde bin sene gizlidir.
Ben âşkın celâl
denizine gark olup bildiğimi bu âşk âleminde mahvederek hayranım. Bu feryad ve
inilti, işte o hayrettir. Ben o hayretimden şikâyet ve şikâyeti de gene kendime
yâr eder yanıp yakılırım..
Sabahın seherinde bir
türlü sesle ve bir türlü esrarla bülbül gibi nalan olurum.
Bazen visal denizine
batar, dünya ve ahreti unuturum.
Bazende hasret ve
firak ateşiyle yanarım.
Benim derdim, ne
dilin lisanına, ne kalbin lisanına ne de hal lisanının imâ ve işaretine
gelmez.. Belki ben halimden taşan manada gizliyim...
Ey Er!
Âşk, hep sinesi
yanıkları ihtiyar eder ve der ki, âşk yolu kanlı yoldur. Sevgilinin gözlerinin
bahâsı kandır., âşk iştiyak derdiyle yarılmış, firak hasretiyle parçalanmış
derd dolu bir sine arar.
Âşk, âşk, bütün
hakikat o... ondan başka her şey yalan!
Âşk ebedî, âşk bu
gölgeler aleminin batmayan nuru, âşk bu hayal ve karanlıklar
dünyasının fena bulmayan ruhudur!
Er:
Gün ben seni
gözlerin, saçların, tenin için sevmiyorum. Onlara muhabbetim, senin olduğu
için.,. Sen benim içimin aynası benim kendi vücudum, benliğimsin.
Gün:
Bir vücutta iki ruhu kim
görmüş?
Er:
Bizim tenlerimiz de
biribirine muttasıl, bizim birleşmemiz tenle canın birleşmesinden de daha
yakın.. Belki bağsız bir bağla…
Âşkımın hayali, canımın,
âşkımın secdegâhı
Sağın neresi? diye
sorsalar:
Canımım olduğu taraf!
Solun neresi? diye
sorsalar:
Cananım Gün’ümden boş
olmayan her yer
Sen kimsin? diye
sorsalar.
Ben oyum! Gün’üm derim.
Bizim, âşkımızın
kadehinden içenler
Ellerinden şarap kadehin
atarlar
Kadeh bizim vücudumuz
Şarap onun âşkıdır!
Bizim maşukumuzun
nurundan gökteki ay gizlenir, utanır
Göğsümü açıyorum,
kollarımı bağlayarak, bütün vücudumdan, canımdan, cihandan geçerek, sana
kendimi iade ediyorum. Dünyada tutunacak bir noktam, bağlanacak hiçbir zerrem
yok...
Ey Gün’üm…beni yak!
Senin âşkınla yanmak,
sana secde etmek, sana bir zerremi, bin kerre feda etmek vücudumu senin
muhabbetinin şulesiyle yakmak istiyorum...
Sarhoşluğun Er’ini ne hale koydu?
Gör ki: şimdiden mahv ve
zebun oldum.
Senin, namını
yıllarca tavaf eden, zikrini kalbine yıllarca can eden Er’in ruhuna nihayet
hitab edersin değil mi!
Senin ve benim
aramızda hiç kimse yok, hattâ ben de mevcud değilim...
Sen o kadar güzel ve
büyüksün ki, huzurunda nefesim, aciz bir duman parçasının bir dağ eteğine
zilletle sürünüşüne benzer. Seni sevip âşkının nihayetsiz zevkinden içtikçe,
göklerin uzaklığı, yıldızların sayısız çokluğu, zamanın müthiş çemberini nihan
ve yoklukta buluyorum.
Gün:
Ey ümitsizlik ve
teessürle ağlayan
Vaz geç ağlama…bana gel.
Gel bak bende ne İlâhî
şaraplar var
Biz âşkın gülleri değil
miyiz?
Bize can gülü derler!
Kül olmuş harmanda alev
mi arıyorsun!
**
Er:
Ben başka âşıklara
benzemem, ben ruhuna, âşkına da aşığıyım!
O, her şeyde en güzel
anı yaşatan bir kudretle yalnız bir şey hatırlarım: Gün!
O kadar sevdiğim şeyler
seninkiler.. Sen benim için dünyanın en güzelisin, bütün güzellikler senin
manandan gelir.
Gün:
Ben sendeyim, seni
kendime kattım.
Er:
Sen âşkın medhisin, âşk
ta senin medhindir!
Ben, bir yudum! dedikçe
sen deniz gibi verdin.
Ey yalnız âşktan duyan,
âşktan koklayan sevgilim!
Ey benim gecelerimin
mehtabı, benim âşkı cazibesi ile tavaf ettiğim güzel!
Bana hararetinden ver,
bana nazarlarınla hayat ver!
O zamanlar, benim susuz
vücuduma can getirir.
Ah, bu güzel yüzün
bahası olan iştiyak ta sendendir. Bende ne varsa al.
Yalnız kalbime, ah oraya
dokunma!
Çünkü orada
yalnızca..sen varsın!
Âşk Şeyhi:
Âşk neşterinin
başını, ruh damarına vurdular bir damla kan damladı ve ismi gönül oldu. O halde
gönül, ruh damarına vurulmuş âşk neşterinden damlayan bir damla kandır.
Fakat vuran kimi Hem
de ne tahlil edilmez bir damla kan ki, yarasının ateşini duyanlar, gönül derdi
denilen ve şifa bulmayan bir hastalığa uğruyorlar.
Er:
Gönülün mahiyeti bir
damla ruh kanı mıdır?
Âşk Şeyhi:
O nasıl bir katradır
ki içinde âlemler müşahede olunur.
Hududu, ufku, belirsiz
bir nihayetsizlikte kaybolarak akıl ve fikir hayran kalıyor.
Demek âşıkların
gözlerinden akan hicran yaşının kanlı olması, gönlün mahiyetinden ileri
geliyormuş .
Âşk tıpkı uzaktan bir
ateşe benzer. Fakat içine girilince bir bahar âlemi?
Bir gül bağçesi gibi
kokulu ve lâtif... Ayçam gördün ya âşksız hayat ölüm, hayat ise âşkmış değil
mi? Bak güzelim bütün bu gökler, bu güneş, bu toprak, bu dünyada her zerre, ama
her zerre bu âşkın ateşinden karasız, o güneşin nurları aydınlığına batmıştır
Senin ruhundaki âşk,
ölmüş vücutları dirilten kuvvet, mihneti insana zevk eden sırdır!
Şarabın sarhoşluğu bir
baş ağrısı bırakmakla geçer gider. Ama
âşkın sarhoşluğu, visalin, âşkın yâdıdır, zevkidir ve o, kıyamet geçer
de gene baki kalır.
Ruhlarımızda görünen
Allaha tapalım…!
Er:
Şimdi ben gidersem o
âşkını başka bir vücutta toplar mı?
Ya rabbi ölmek
istemiyorum, onun bulunduğu dünyadan, ayrılmak istemiyorum!
Kumların üzerinde billur
sular hâlâ onu tesbih ediyor
Bu billûr suların ne
gizli, ne esrarlı anlatışı var!
Anlatıyor, fısıldıyor,
bu gümüş ışıklar
Sevgilim Gün, sen benim
ruhumdur!
Sular bile bu sözü ne
kadar tekrar etti!
Söyledi, söyledi,
kanmadı Ben ağladım, onlar söyledi!
O benim bütün zevkim,
benim âşk aynam
Dünyada yalnız bu manayı
gördüm..
O kadar ki…birbirine
geçmiş şarabla kadeh,
Farkı yok hangisi
şarabdır hangisi kadeh
O kadar birbirine geçmiş
âşk ile ben
Farkı yok bence hiç, ben
mı âşkım âşk mı ben!
Gün:
Üzülme Erim..Sende
aksimi görüyorum.
Bu iki vücutta âşktan
başka bir şey yok...
Er:
Tutsam da tutamıyorum,
baksam da inanamıyorum. Yalnız yanıyorum, eriyorum,
Diyebilirim ki, bu
gecelerin yalnız bir tanesi, bütün bir ömrü güzellik ve hararetiyle doldurmak
için yeten bir ilâhî âşk ziyafetidir. Bu tekerrür eden âşk rüyalarıyla Öyle
sarhoşum ki... İnsanların saadet diye aradıkları, dünyada bulamayıp ahrette
farz ettikleri, cennet diye rüyalarına giren âlem acaba bu mu?
Herkes Gün’ümü sevseydi, dünyadan azab, ahretten
cehennem kalkardı
Vücudum Gün kesildi, her
yanımdan görünen onun hayali!
Çiçek nedir?
Gün’dür kalbimin âşk
çiçeği!
Gün’üm, senin bir tane
sevgilin var…biliyorum.
Ah.., tekrar hayata
doğmak istemem…şimdi sen!
Gün:
Senin hayatın benim.
Alıp verdiğin nefes
benim!
Ben senin her şeyinim!
Senim!
Ben senin düşündüğün ve
düşüneceğin her şeyinim,.
Hem de aklının
eremediği, düşünemediğin her şeyinim?
**
Er, bu sırada aynaya
baktı; Kendi aksini göstererek :
Gün! ben senim!
**
Gün
Bensiz ölürsün,
yaşayamazsın
Erim…hayır, bana öyle
üzülerek bakma, tahammül edemem. Şu hâle bak, ben seni nasıl ihata etmişim. Sen
benim âşk goncamsın... Bu vücudun hiçbir noktası yok ki orada ben bulunmayım!
Âşk, âşk!
O ebedi, o cihan, o
benim bütün vücudum.
Er:
Gün her şeydir!
İlâhi!
Bu garip, âşktan
yandıkça sen ona âşk denizini saçmanı!
Ve âşk ateşiyle kalbin
yangınını tedavi etmeni diliyorum!
Bana can için âşk ver!
O benim sineme devadır,
canıma safadır. Onun yolunda ıstırap çekmek dünyada bin kahkahadan güzeldir. O
ıstırapta hayat vardır. O âşkın cefa ve eleminde bin hayat vardır.
Günüm söyle…güzelim sen
söyle ben hayran olayım, yeter ki var sen ol!
Ben yok olayım.
Varlığın, güzelliğin hiçlikle belli olur...
Sen âh et,
ben o âhdan yanayım,
Sen gül ben ağlıyım, sen
bu tende var ol, ben kurban olayım!
Yarabbi!
Beni bu cihandan Gün’den
evvel al,
Beni onsuz yaşatma, beni
onsuz bırakma!
O beni kaplamış, o,
benim benliğimi tamamen almış, yalnız bende o, olarak, beni önceden al.
Ondan pek az evvel bu
dünyadan gitmek çok isterdim. Gitmek istemiyorum şimdi…fakat olan oldu…
Günümü isterim. Ona
kanamadım, bari onun ruhuna karışmak bütün bütün onda olmak istiyorum.
Ey Günüm!
Aç sineni aç! Senden
kopmuştum gene aslıma, sana geliyorum
Günüm!
**
Âşk Şeyhi
Er ve Gün’üyle
birleşti...
Bu bir kıyamet…hakkın
eseri
Onlar şimdi insan değil melektir!
Âşkta istiğrak/son
durum, âşıkın, maşukunda ölümüdür. Gün de artık öylesine yaşıyor. Yaşayan
ölüler gibi..
Ah minel âşk!
Âşk, maşukun
vücudundan akseden bir ziyadır ve bu ziya âşıkın vücudunu kaplayıp mahvetmezse,
aslına döner gider.
Âşk kolay ele geçer
bir devlet ve maşuk benlik sevgisiyle bulunur bir nimet değildir, onun yüzünün
bahası candır, candır.
Âşkta his te yoktur;
ne vuslatın zevklerinden bir neşe, ne ayrılık acılarından bir gam!
Âşk yolunda ne kanlar
dökülmüş ve şevk çomağile ne başlar top gibi yuvarlanmıştır ki hesabını
maşuktan başkası bilmez.
Âşk yolunda baş terk
etmeyen, âşkın hakikatinden, ne haber alır ki?
Akıl sahiplerinin
fasılları babında âşk bulunmaz.,
O, cevab ve sualle
anlatılmaz.
Âşk ve âşıklık
sırrını gene âşk söyler; onun lezzetini âşık, âşıkın kıymetini de maşuk bilir!
Âşk öyle bir ateştir
ki neyi bulsa yakar ye kendi rengine çeker.
Böyleyken Böyle…
İsmail
Hakkı Altuntaş
Not: Aşk Şeyhi sözleri
alıntı ama Gün ve Er’in aşkı gerçekte ise yaşandı..
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar