Print Friendly and PDF

Dışardakiler

Bunlarada Bakarsınız

 


Geçenlerde bir arkadaş bana bir mektup atıp, şu kişi hakkında biri rüya görmüş, faziletlerini anlatıyor dedi.

Bende ucundan diyaloğa biraz baktım. Sonra kendi kendime dedim ki, evet bu güzel, bu kişi hakkında ulaşılması gereken bir husus olmuş. Sonra ciğerim yandı. Ümmeti Muhammed’in o kadar garip insanları var ki;

Onları hiç hatırlayan var mıdır?

Onlarla ilgili rüya gören de var mıdır?

Onlarla ilgilenecek veya destek çıkacak?

Tamam, kapıdan içeri girenler bizim, ya dışardakiler?

Evet, dışardakiler, içeri giremeyenler…!

Onlar garipler,

Dertlerini kendilerine dahi dinletemeyenler,

Batmış,

Uzatsa elini tutacak hiç kimse yok.  

Dedim ki; mesela, onlara yardım etmek sözüm ona “sokak çocukları koruma derneği” mi yardım edecek..

Durur kalırsın... Çünkü onlar sokakta kalmamışlar ki, birçoğunun makamı yükseklerin ta ötesinde.

Ağlayanları dahi yok onların. Niye ağlasınlar ki. 

Gördüğüm iyiler, ağlıyor. Ancak ağladıkları yanındakiler.

Ya dışardakiler? Onları bu kişiler görmek istemezler… Bir gizli kin mi var diye sorasım gelir.

Derler ki, Onları görmeye başladığın zaman seni yakacak bir ateş hazırlayan birileri gibi, onlar, incitirler diye korkuyoruz mu diyorlar.

Bir zaman Hızır’ın camide azarladığı bir veli varmış, Veli; “Fazla ileri gitme seni ifşa ederim”, dediğinde, Hızır, Allah Teâlâ’ya “bu hangi dostların ben tanımıyorum” demiş.

İşte, zamanımız da , bu dostların azaldı mı yoksa çoğaldı mı tam olarak bilemiyoruz.

Dışardakiler…

Unutulmuşlar mı?

Unutmuşlar mı ?

 Unutturulmuşlar mı?

Soru çok ama cevap veren yok. Bir ağlayan görürsek üzülürüz. Fakat niye ağladığını sormadan geçer gideriz. Ağlayan gerçekten ne için ağlıyor, bilemeyiz.

Gülenlere de bakın. Onlar da ağlıyorlar yalnızlıklarına. Dönülmez yolun içine düşmüşler, dönüşe imkânları yok. İleri gidecekler daha da ileri gidecekler.

Yol bitmez, biten insan olur. Bitti dediğimiz yerde, doğrular ve yalanlar kaybolmuş hakikat ortaya çıkıyor.

Doğrular ve yanlışlar hepsi senin benim için. Hakikatin olduğu yerde doğru ve yanlış diye bir kavram yoktur. Sadece O vardır.

İşte, rüyalar, fikrimizi bağlayan rüyalar. Görebildiğimiz, göremediğimiz rüyalar. Kader değiştirenler, değiştirmeyenler…

Görürsen birisini tanrıya atıyor, tutuyor. Sor, rahat mısın?, “ben inkar ettim, bir şey olmuyor” diyor. Yine görsem birisini “Allah Teâlâ’ya inandım”, sor, “benim içinde bir şey olmuyor.”

Bu nasıl bir hüküm ki sonuçtan kimse memnun değil.

Cevap veriyor, bir şeyler olması gerek, fakat olmuyor. Hafakanlar bünyesini sarmış, inancından zevken alan aynı durumda. Bir şeyler olmuyor.

Olmaz. Eğer büyükle uğraşmaya başladıysan küçüklüğünü bilmen gerekir.  Sen ve O bir gerçekse ki, tabiki gerçek, kundaktaki çocuğuna kızan bir anne gördün mü hiç?

Kızan yok, kızılan yok. Ortada bir alışveriş almış gidiyor. Ancak, ölüm. Bunun dışında cevap pek mümkün değil.

Her şey bir yol tutturmuş gidiyor. Doğru veya yanlış. Aslında doğru ve yanlış bir yol yok ki. O, sana bana göre. İnançlı ile inançsız olmanın tek birleştiği nokta iyi olabilmenin paydasında kalabilmek. Eğer doğrusuna eğrisine kararı biz veremiyorsak, iki ile üçün arasında kalmaya gerek yoktur.

“O gün yüzler açılacak astarın rengi ortaya çıkacak”.

Sen neysen karşındaki de o. Ben ne isem sende osun. “Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu” diyen Yunus’un sözüne mergub olmamak elde mi?

Allah Teâlâ’m ben dışardakilerdenim. Vefakâr dostlarım dışardakiler. İçerdekilerin seninle olduklarını biliyor ve seviniyorlar. Ben ise ağlayanlarını seni bulamayanlarını düşünüyorum. İçeride yaşamaları mümkün olmasa da, onlar içeriyi de hayal bile edemiyorlar. Onlara içeriyi hayal etmelerini söylüyorum.

Hayal ne güzel şey.

Hayal dahi edememek. Dönülmez akşamın ufkunda batan güneşlerin ışığını tekrar parlatan Rabbim, bu hayale bir imkân yok mu, kurtuluşumuz için bir dönüş yok mu?

Ne olacak?

Külhanın önünde çalışan yaşlı pir efendiyi düşününce, külhanın önünde döktüğü terde cehennemin sönmeyecek mi?

Ah, sine büryan, can uryan, akıl tüğyan, kalp giryan.

Diyor musun; “Ağla dur, soruna cevabı yok.”

“Burada cevabı olmayan doğru sorular sorulmaz”

“Öteye geçince anlatırız mı” diyorsun.

“Öteye ne zaman geçeceğiz.”

Allah’ım….

İsmail Hakkı Altuntaş


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar