Gülağacı
Yarım asırlık içine
dikilen çiçeklerle hayal diyarı cennet taklidi bir bahçe vardı.
Uzak gelen köşesinde bir
gül fidanı ilgisizlikten ve gariplikten çok büyümüş bir ağaç gibi dallı saçaklı
kalakalmıştı..
Şimdilerde mahir
hayırseven bir bahçıvan bahçeye gelmiş, gezerken dikkatini bu gül ağacı çekmişti.
Ağaç gül olursa güzel ve
hoş kokmaz mı?
Gülleri de alıcı idi…gel
kopar beni…Ancak bir çürüme belirtisi gömülmüştü gövdesine ve bir taraftan bir karınca sürüsü zafer yürüyüşü yapan ordu
gibi harıl harıl dikkat çekiyordu.
Bitkiler için sancı
çekmez diyorlar ama bu ağacın bazı gülleri kan gibi iç yangını, bir kısmında
ise gönülçelen bembeyazlıkta idi. Aynı ağaçta bu kadar renk farklığı olmaz. Ve
tepesinde ise, ayrıksı zannedeceğiniz bir sarıgül.
Hayırlı bahçıvan
şaşkınlıkla güle, “bu böyle olmaz seni biraz
budamamız lazım…vakitsiz olsa bile acilen yapmalıyız…dedi.
Gülağacı da çok
anlarda…hiç daha önceden budanma nedir bilmeyen hali ile…
Hayırseven dallarını
incitmeden sever gibi kesti…Kestikçe gülağacının çürükleri daha çok meydana
çıktı …kocaman muhteşem duran gülağacı kesile kesile bir saksıya dikilecek
kadar küçüldü…
En sağlam kalan yeri
tepedeki sarıgül idi.
Kırmızı gül ağacı
gitmiş, sarıgül kalmıştı.
Şimdi o bahçede tek
sarıgülü olan bir gülağacı var…
O mahir insanın eliyle
tekrar hayata tutundu.
Diyordu ki, eğer o
hayrıma gelen ve beni budamayan
olmasaydı…n’olurdu halim…
İlerideki çöp ocağına
hep bakar…hiç olmaza bir yanım sağlam kaldı…dediğini duyar gibi olursunuz
ayışığı gecelerinde...
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar