Print Friendly and PDF

Huzurunda

 


 Meczubâne

Dün çıkmıştım sahraya vardım oturmuş köşesinde bekleyip duruyordu ağlar mı güler mi halinden çözülmez gibiydi oğul geldin iyi ettin yine mi yalnız geldin dedi olmuyor sultanım gelenleri yollarda kaptırdık kurda kuşa bazıları da bizi yem etmek istemişti otur bakalım kim gelir kim gider beş gelir üç gider yetmez mi bu sevda tükenmez mi intizar taş düşerken üstümüze ezildiğimizi gören de olmaz feryad edenler feryadında içenler içerde bize de yazılmamış günahlar var yok arasında çok değil mi ki suçlandığımız dermanımıza iltifat veren gelen geldi giden gitti dağ başıma yıkılıyor bekleyen beklediğini bilmiyor yüz göstermelik olsun sözler yerinde donmuş iken ateşin derdi kendine yetiyor  otursak yanyana anlasak birbirimizi kaybolanlarla kaybolsak değil mi kötülük yok ki bizde kötü olalım iyilikte para etmiyor çorbamız kaynasada tuzu yok diyen içeni tükürüyor ayaşlı kaldırsa başını bize gelir mi derdimize bakar mı gider mi öt kuşum öt diye bülbül öter mi güle name yak gül soluyor akan kanım da kalmadı gül ölüyor  başını kaldır da bak şemsin gölgesinde kararan divanenin kokan diline perde mi olursun yoksa kesilip kesilip gelen gider mi dersin  oldu muydu olmadı mıydı hazret geldin gidiyor aynasında siyah tozun kalkmaz renk  vermiyor temiz olsun derdin aynanı siyah eyledin görsem de görünmez oldu sen mi ben mi  düzelmez içine sakladın andın adını derin kuyudan ses gelmiyor dervişin geldi hızrın geldi ne farkı var birini bir kere tekrar etmedin atıverdin heybene delikli heybe heybe midir düşen düşene kestin kestin kesileni kesilmeyen başköşede ağlayan yerde sevinen tepede yaptın elinle yıkamazsın dilinle kıyamazsın bile anlayanın kafasına tokmak vurursun beline döver gidersin gelsende niye geldin demine çıkmışlardı uçmuşlardı düşmüşlerdi tekrar tekrarı niye sevmek bitti  gülmekte mana yok geldin getirdin götürdün şimdi ne diye içim içim içim ayırdın sonra şu bu mu olsun kayırdın sordunda vermedin aldın hesap vermedin kahrederim dur dedin taşına taşına sığmayan yerinde gölgeni karanlık etmedin olsaydı karanlık bir gölgen bilirdik görmesek bile gölgesi beyaz olanın kendisi ne olur karanlık yerin olsa yer bilirdik sığınırdık yerine büyüksün büyüksün de bizi çok küçük ettin sonra kendini çok gösterdin çok küçük sonra sordun ben neyim sen nesin gelsen bir türlü gelmesen bir türlü kandırdın dönülmeyen yere attın dönsen bir türlü dönmesen bir türlü türlü türlü açtın perdeyi benzersiz benzersiz diye anlatanlar anlattı anlattıkları nerede dönülmez akşamın ufkunda dinlenen hikayenin tekrarı yoktu da hepsi neden anlattı kırılan kırılana düşen düşene deli olsan ne yazar muhtaç olursun bir ipe isyanı eden tarafımı kır sonra isyan etmem için çağır olmayan nerede olan nerede hazret gelir dersin gelen gelmez gider dersin perdeli olan aklıma perdesiz söylersin sonrada gel bunu oku dersin okunana okuyan ağlayan sevinen istenen yoksa eğer bu kelimeler bu düşler sabahlara yazgımı akşam fırtınalı yerde bize kalan yalnızlık mı aynalı çağırdı Ayaşlı geldi hikayen olsun diye yağmur verdi aşıkların söyler akıllılar evirir çeviride bu dinlenen nağme bir kere söylendi benzersizdi elini tutmak için el vermezsin dilini tatmak için söylemezsin kalbin kalbe benzemez ki içine giresin kahroldum demene gerek yok olan oldu biten bitti hesap vermezsin kalk kalk bu dava bitmez bununla gitmez şükredelim ki kendi kendine alısın versin bizi de hesaba katmasın söylediğine inanmazsan inanacağını söyleyip aldatırlar yola seni koyarlar varsan yoksan ortada kalırsın kanarsın kandırırlar anlamazsın anlatırlar sonra defe vurup zil çalarlar hazret bu köşe sana bu köşe buna kalmayan yerde aranmak boşuna kulların ile olmak ise olmuyor yalnızlık çekilmiyor küssen küsülmüyor gel gideli devrana pervane şemine vurulmuyor şem aşık değil ki yanmıyor pervane kaçmıyor dönen pervaneyi yakan şem de ateş kalmamış hikayesi okunmuyor hazret sende aşkını kaybettiysen eğer pervane kime döner kimden döner yanan vardı yandıran vardı pervane varda şem nerde kaldı ateşin kar sıcağında soğuk diye bir şey vardı üşüttüler bir ara ateşi hala ısınamadı  hazretin kelamı noktasız kalınca cümlede mana bir öncekinden ayrı kaldı mı boş oldu anlar dönen yanan şaşa kaldı gel gidelim turun ateşinde kelam duyulsun için bize kaldı kelam olsa duyulmasa neye yarardı var olan olsa köre neye yarardı tanrı olsa kul olmasa tanrı mı kalırdı dön dön dönersin geldiğin yerden yerine dönersin bekleyen beklediğini gittiğini bilmeden söz tepeye kaldı

İsmail Hakkı Altuntaş

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar