Len Teranî
Ağacın dilinden onu duydu.
Sevgiliye ağıtlar yaktı.
Her gün olmasa da bir şeyler sordu, onu gözledi.
Sevgili yüzünü gösterir mi? diye.
Ancak Hz. Musa aleyhisselâm bir türlü Allah Teâlâ'yı ikna
edemedi.
O, her türlü çabasına karşın yüzünü göstermedi.
Sonunda bir kerecik (biran-isteğini yıkmak için) razı oldu.
Onunla arasına koca taşı koydu.
Taş görsün/görürse, sonra belki dedi.
Taş nasıl görecek ki, taş kendini kaybeder toz olur.
Bugün onu gözlere sürme çekiyorlar.
Hz. Musa toz olan ile kendini bir yerde bulduğunda,
korkuyla sinesine gömüldü.
İsteği gitti, bir
ayrılık acısı kaldı.
Düşündü ölmem mi gerekiyor,
öldükten sonra görmenin zaten bin türlüsü var dedi.
Ey Sevgili! dünyada seni görmenin olmayacağını anladık.
Fakat bu sevginin perdesinde nice âşıkların,
ölüp ölüp gidiyorlar.
Duymasaydılar, işitmeseydiler, bilmeseydiler, denilmeden.
Bu elem çekilir mi?
Çok peygamberler anılır. İçlerinde en çok görme arzusunu
duyan Hz. Musa aleyhisselâmdır. Hz. Musa dünyanın türlü türlü çilesini gördü
şikâyet etmedi. Ancak görme iştiyakını bir türlü yenemedi.
Seni istedi, ona neden bu görmeyi çok gördün ki?
En kötü dediğin şeytan bile özel meclisinde bulundu,
bilmiyoruz ama (bilgisi bizde yok) Seni gördü.
Sevdiklerin için bu ayrılık biraz çok değil mi?
Sormak gerekir, yüzünü göstermeyerek ve naz ederek neyi
murat ettin ki?
Kapına gelen, senin için ağıtlar döken peygamber çok şeyde
istememişti.
"Göremezsin" "olmaz", için hukema çok
şeyler sıraladılar, bence hangisi doğru ki?
Gösterseydin yüzünü peygamber davasından vaz mı geçecekti?
Benliğini kaybedip eriyip mi gidecekti.
Yahut herşey bunun için mi diyecekti?
Hayır!
Allah'm zâtında da
bu işten üzüntü duyduğun aşikar ki, bu vak'ayı hikaye etmek istedin.
Musa'yı biraz üzdük, dercesine,
unutulmasın sevgilinin nazı
mı dedin?
kıyamet günü uyananların ilki Hz. Musa aleyhisselâm mı diye
şüphe eden Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem belki bunu bize
hatırlatıyordu.
Çünkü hasretle gidenin ruhu uyur mu, sakin olur mu?
Len terânî [göremezsin] denilen yerden, yerin içine doğru
geçildiğinde peygamberin hasretten kavrulmuş bütün varlığı paramparça olmuş,
tozlaşmış, her yerde yine görmekten vazgeçmeyişini üzülüşünü düşünebiliyorum.
Büyüklerimden duydum, bazen Allah'tan olmayanı istemek gerekirmiş,
inlemekte bitmez ve vermediğinde acı olur.
Ey Allah'ım! artık yüzünü gösterme vaktinin günü, bize
doğamayacak mı?
Her şeyi içinde biter/sonlu yarattın. Ayrılık tohumları
ektin.
Onlar peygamberdi, biz değiliz. Kabullendiler, ancak biz
kabullenemiyoruz.
Hep böyle yüzünü göstermeden, sesini işittirmeden uzak
tutarsan,
kulun çok dayanıklı çıkmadığında suçu ona mı yükleyeceksin?
Telef olup gidecek, dönüşü de yok ki
tekrar tekrar gelsin diyeceğin.
Yüz göster bu ayrılığa son de.
Kilisenin çanında, havranın şofarında, caminin salâsında
duyulursa, biri öldü diye,
onu ben bil, çünkü
ben her gün ölüyorum.
Bir gün, o bir gün, bugün diye.
Ayrılığın kalmadığı yerde tek sen varsın.
Bu işe artık bir dur deyiversen.
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar