Toz’umToz’um
Bir taş vardı.
Ağırsın,
kamil olman gerekir
gibi sözler duymuştu.
Ezil, büzül, dövül,
dediler.
Taş laftan anlamaz
değildi ya,
“Taş taş olmuş yere
yatmış,
onun kaderinde basılmak
var.
Ama sen, sen ol, yolda
bir taş gördüğün zaman,
sakın onu ayağınla itme!
Elinle bir kenara bırak”
Demişti, Efendi.
Taş duyar mı?
Duydu taş,
Özünü parça parça etti.
ateş, su ve hava..
hepsi
kalamamıştı cüssesi.
Oldu..
Taş yok, toza kaldı.
Tozum….
Toza özgürsün diyorlar.
Tozum, özgürüm.
Her yer mekanmış ona
Uçar yükseklere,
Uçmağa vardı,
Ateşin olmadığı yerlere,
Bir şey unutulmuştu.
Su.
Saçma ey göz eşkden
gönlümdeki odlara su
Kim bu denli dutuşan
odlara kılmaz çare su,
Su,
indirdi zirveden tozu,
Toz, yine yerlerde…
sürünüyordu.
Ey toz !
yüksekler, neyine,
taştı aslın
ateş, hava ve su ile
taş oldun
düştün yine
Tozum…tozum..tozum
Ah..
Çektiğim dertler,
uçtuğum demler
hepsi boş muydu?.
Aslın altın olsa
Uçmak, makam…
ulaşılmaz yerler
Değildi, değil tozum.
Bil ki;
Kaderin, Ey toz !
Süpürülen, sürülen olmak
Değil mi?
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar