Print Friendly and PDF

Aşkına Şehid Olanlar

 


 

Sevgide aslolan kavuşmak olsaydı, bugüne kadar duyduğumuz destanlar ve hikâyeler duyulmayacaktı. Eğer varsa aşkına şehid olanlar –ki hala var;

bu kişiler hayatın gerçeğinde bize can kaynağı olanlar…

Hakk’ı seven nice kul..

hakikatine de kavuşsa da aşkın, Rabb-i Rahman’a bir merhaleden sonra yokluk ile varabildiğine göre, bildiğimiz kavuşmak Allah adamlarına yazgı değildir.

Onlar aşklarına kurban…

Bu durum ise tekrar tekrar devam ediyor.

Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdular ki:

“Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek, sabredenin günahlarını, Allah Teâlâ affedip Cennetine koyar.”

(İbni Asakir)

“Ümmetimin üstün olan kimseleri, aşk belasına maruz kalınca iffetini muhafaza edenlerdir.”

(Deylemi)

Kim bu şehitler?

Onlar müşahede edip… gerçeği görenler…

Aşklarına sadık kalıp… fedâ ender fedâ,

ölüm üstüne ölüm yaşayarak binlerce kere doğup ölenler.

Yine Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki 

“Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehid böyle değil. O, mazhar olduğu ikramlar sebebiyle yeryüzüne dönüb on kere şehid olmayı temenni eder.”

Bir rivayette şu ek mevcud: “… Şehid hariç, o, şehidlik sebebiyle mazhar olduğu üstünlükler ve kerametler sebebiyle… (dönmek ister).”

[Buharî, Cihâd 5, 21; Muslim, İmâret 108, 109, (1877); Tirmizî, Fedâilu’l-Cihâd 13, (1643); Nesâî, Cihâd 30, 6, 32).]

Dönüp, dönüp, tekrar geri gelmek ve on defa…

Bugün yaşadığımız dünyada, bu arzuyu dile getiren birileri varsa…

Dönüşünü tekrar tekrar yaşayanlar olduğunu söylemek mümkün olabilir.

Yani fedakâr ve iffetli insanlar…

Birde her gün bu şekilde ölüp ölüp dirildiğini biliyorsak…

Bilenler için inkâr etmek mümkün değil.

Bu gizemli kişilerin hayatları ve halleri birer ölüm ve  mecburi bir ölümden  farkı  yok gibi.

Allah Teâlâ buyurmuyor mu;

“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz. (Bakara 154)”

Onlar.. yaşıyor zannettiğimiz onlarca kez şehid olanlar…

Eğer ki böyle bir hayat varsa- illaki var;

Bir şeyler gizliden bize bir hakkın haberini ihbar ediyor.

Allah adildir.

Allah.. kulunun iffetine ikram etmekte Cevvâd ül Kerim’dir.

Sevgilinin kucağında her an şehid olan ve tekrar dirilenlere selam olsun.

**

Kavuştuğunuz yerde tılsımlar var

çözmek imkânsız… gayretinizi

uykusuz geçen günlere sayın

hakkınızdır

İçin için dökülen dertlerin

bittiği yer…  Yüce Dost’unuz ve kavuştuğunuz gün

hayal değil gerçek olur…

dualar kabul

şu olmadı… bu da demeden

bazı şeyler oluyorsa

söylenecek ne çok şey var

umudumuz açılan kapı

hani nerde diye ağlanan

gülmeyi unutturduysa  zaman

kendisine kavuşun

yok şimdi geçmiş ve gelecek

şimdi gülümseyin

gün’dür zamanı günün

güneşin doğuşunda hasretlik kucağında

sevgili yanında

yalnız değilsiniz… sözüne kanat açarken

bir şarkı söylenecek

yıllar sonra

böyle ölünüyormuş defalarca

seven  Rahmandır inanırız biz buna

sonsuzlukta keder var başka olmuyor

kavuşmak bedeli ayrılıktır

ancak yoktur dostlara

ölümse ölsün…

gerçeğini biz biliyoruz diyecek kadar

varsanız hala, aşkınız daimdir bekâda

**

ES-SEMİ

Her sözü, bütün konuşulanları en iyi işiten, duyandır.

Bizi de duydu

Hangi

Allah, kendi ve kulları arasında arasında bir bağ ve iletişim kurdu.

Karışmayanlar. Karışanlar

Bunu yaparken iki denizi biribirine karıştırmadan yaptı. Karışmayanlar arasındaki bağı çok kuvvetli gösterirken, karışanları zayıf yaparak bir paylaşım var gibi göstermiş olsa da bu karışma gibi gördüklerimizde yine karışmamıştır.

Uzay bu karışma hikayemize ışık tutabilir. Yıllardır dünya, güneşine tabii iken bulunduğu yerinden bir milim sapmadığı gibi, ay da aynı yolu izlemektedir.

Sormak gerekiyor.

Bu bağ için aşk mı, sevgi mi  yıksa olması takdir edilen bir kader mi…demeli.

Yoksa başka bir şey daha mı var?

Aşık veya seviyor, varamıyor…uzaklaşamıyorda…

Burada kendini gösteren yüce kuvvet… nasıl adlandırılmalı.

Öylesine oldu demenin bir manası yok…

Bağlar ve bir netice… Şimdi olandan bir değişimin oluşunu takdir ettiğimizde az ve çok herşey birden bozuluyor. Bu bağlar ile olan bir silsilenin birleşmesi ve ya ayrımı kıyamet gibi… dehşetinden korkmak gerekiyor.

Kadın ve erkek arasında olan birleşik bağ ilişkisi sonuçta bir izin verilmiş bağdan öte ilahi birleşmenin yaratış izni mi?

İki deniz biribirine bu denli yakın olmazdı.

Antik Yunanın çok tanrılı fikir hayatı, bu bağların izahi için geliştirilmiş olması gerekiyor.. Onlar aralarındaki ilişkiye düzen vermek için ve düzen için uğraşıp didinmişler. Sonuçta bir buldukları şey, bulamadıkları o şey olmuş.

O şey…

Şimdi bir düşünce nihayeti olarak aşka verilen kıymet ve yapılan izahlar bir şeyin hala ötede olması gerektiğini söylüyor.

Aşktan sonra ne var?

Evet aşktan sonra ne var?

Bu işin sonu aşk değilse, daha bir başka bir hakikat olmalı.

Eğer aşk nihayet olsaydı aynı gönülde sınıflara ayrılmış binlere varan çeşit bulunmazdı. Aşkı üst terim olarak görmek buna kafi gelmeyecektir. Bizler aşkı bir yok olma ve karışma olarak anlıyor olabiliriz. 

İki denizin birleştiği yerde karışmadan duranlar bize neyi haber veriyor?

Şu olduğu bu olduğu üzerine kafa yormaya gerek yok.Dünya ortada, güneş ve ay da yanında beraber , bunu bir düzen ve ahenk açıklayayız.

Biri düşünün yüksek zevklerin en zirvesinde bulunmayacak kadar her şeye kavuşmuş. Ama bu yer sadece yok ve hiçlik ile açıklanamaz. Bunun bir izahi olmalı…

Şimdi fıtrat gereği olarak sevgimizi bir kategoriye koyamadığımız, duygusal bir halimiz var. Ancak bu kalbin içine birçok sevgilerde dolmakta ve birbirine değmemekte… bunu ilahi planda açıklamak kolay. Herkes Allah'ı sever. Bu sevgiler Allah için bir sorun ve karışma oluşturmaz.  Fakat bir kul olarak, aşk planında birbirine değmeyen onca sevgiyi taşıdığımızı düşünürken, bulunduğumuz bu etkileşimde, ayrışım yapmaya çalıştığımızda bir sorunda görünmediğine göre, bu bağı sırf bir aşk hakikati ile çözemeyiz.

Dualitede bir tercih arasında gidip gelirken, eşit olanlar arasında tercihin yapılacağı konumda, ilk ve diğerinden ayrılma faktörünü seçerken bir açmaza düşüyor olacağımız kesin. Ancak ilâhi makamda bu tür bir ayrılma ve parçalanma yok. O ne yaparsa doğrudur. Bize doğru inilince biz ne yaparsak yanlış oluyorsa, aramızdaki ilişkilerin bir seviyesinde söylenmeyen o noktayı açmamız gerekiyor.

Biz neyiz? Bunun cevabında başarılı olacağız. Ancak karşımızdaki kim veya ne?

Bütün şartlar açısından bakmaya başladığımızda bir cevap bulacağımız kesin.

Şimdi kendiniz ve karşınızdaki, dolayısıyla öteki…paylaştığımız hayatta ne konumda?

Bu düşünceler ile bizim olmamız gereken yeri bize bildiren bilgiler ve sonuçları hakkında daha çok düşünmemiz gereken  konular var.

Şu an ki halimiz ve biz neyiz…

Aşktan sonra ne var…


İsmail Hakkı Altuntaş


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar