Print Friendly and PDF

Derviş Nasıl Kurtuldu...Kirkor

Bunlarada Bakarsınız

 


Yalnız yürüdüğü yolda, kalbini dinleyerek, gözyaşlarını döken bir derviş…

Kapıları kapanmış tekkesinden, ulu bir duman gibi kendini sokağa bıraktı.

Soluksuz kaldığı yorgunluğun içinde eriyen mum nasıl sızmazdı?

Şeyhi onu kovmuştu.

Ve ona “epey zamandır, emek verdiğimiz birisin. hala bir adım atamadın, iki şöyle dursun. Senin elinden bir insan kendin bile kurtulamadı” demişti.

Derviş gayretli bir kapı kulu idi. Ancak ne ettiyse, bir Allah kuluna faydalı olamamıştı.

Yerleri öpmekse öpmüştü; kenef temizlemekse, her gün yapmıştı. Mutfakta soğan soymaktan tut, bulaşığa kadar el atmıştı. Ne çare şeyhinin ifade ettiği gibi bir adım atamamıştı. Nefsine basmıştı, fakat neye yarar ki, bunların semeresi kendine kalmıştı. Ötekilere değil.

Dervişin bir gönül derdi vardı. O, onu biraz meşgul ederdi. Belki kovulma nedeni sevdiğinden olabilirdi. Sevdiği ise onu hiç bilmez, bilmesi de mümkün değildi. Bir gönül işi…

Şeyhi, sanki bu halini bilmez gibi, biçare dervişi tekkeden kovuverdi.

Derviş, gidecek bir yeri olmayacak kadar garipti.  Babası, küçükken tekkeye getirip, adam olsun, diye bırakıvermişti.

Kötülüğün âdetidir, çabuk yayılır. Kovulduğunu bilen insanlar, hele zahitler onu evlerine bile almadıkları gibi toplumun içinden hakaret ederek kovuvermişti.

Ev yok yurt yok ne yapacak derviş?

Çaresine kim bakacak, denilen bir zamanda, kala kala, bir kârhane ve bir de meyhane  kaldı. Oralarda ise dervişin yapacağı bir iş ve hal var mı? Olsa olsa, bulaşıkçılık veya ayakyolunu temizlemekti. Başka işleri bir nasıl yapacaktı ki; çaresizlik dedikleri budur, demek ki…

Derviş düşündü ve tercihen Kirkor’un meyhanesine gitti. Barınma karşılığı, tuvaletleri  temizleme ücretine razı oluverdi.

Sığınacak yeri olmayan birine yer vermek ne hoş şey değil mi?

Değersiz olana değer verip, ikram etmek ne büyük ihsan. Ancak bunun kıymetini kovulmuşlar bilirdi.

Meyhaneci Kirkor, garip bir adamdı. Önceleri ona bir Müslümanın kızı âşık olmuş, dillere düşmüştü. Seni seven kızın hatırı için din değiştir demişler. O da kabul etmediği için kızı vermemişlerdi. Kız da aşkından verem olup ölmüştü. Kirkor kızın ölümden kendini suçlamış, yıllarca kimseyle konuşmadan bir hayat geçirten suskunluğa düşüvermişti Gecelerin adamı olmuş, şarap küplerinin yanında bir ömür tüketmişti.

Belki de, dertten anlayan biri oluşu buradan geliyor. Kirkor, dervişe acımış, ona iş karşılığı bahanesiyle, barınacak bir yer vermişti.

Derviş günlerini meyhanede geçirirken, şeyh onun bu durumunu duymuş ve kovduğu için pişmanlıktan dolayı hastalanmış ve vefat etmişti. Yerine bir adam yetiştiremediği için, tekke şeyhsiz kalmış, müridlerde cücükler gibi dağılıvermişti. Derviş, yine vefasından dolayı şeyhinin kabri başına gidip, dualar okumuş ve üzüntüsünden onulmaz derdini su niyetine kabrine dökmüş, “beni kovdun, fakat tekkede de kimsede kalmadı. Onlar da dağıldılar. Bana bir adam kurtarmadın derken, senin elinden de kaç kişi telef oldu, demişti.

Dert, ölüyü diriltir, derler. Gece şeyhini rüyasında görüvermişti

“Oğlum, müritleri ben yetiştiriyorum sandım. Meğer Hakk katında benim hiçbir tesirim yokmuş. Kendime pay vermemden dolayı Rabbim bana kırgınmış meğer ki. Çünkü ben Kirkor’u meyhanesinde yalnız bıraktım. İlgilenmedim. Onun inadına karşı, hemen pes ettim, sevdiği kız benim kız idi. Sana yaptığım gibi, aynı şekilde alakasız kaldım. Şimdi kız gitti, Kirkor da, ha yaşıyor ha yaşamıyor. Hakk bana bu hususta ilham etti ki, Sen peygamber yoluna gitmedin. O yüce nebi Ebu Cehil’i imana getirmek için kırk defa hakkı tebliğ edip, vazgeçmemişti, sen ise gururundan hemen vazgeçtin,” dedi.

Derviş beklemediği halde gördüğü rüyasını Kirkor’a anlattı. Kirkor dedi ki, “ben dönülmez bir yolun yolcusuyum, bugünden sonra imanımı aşikar kılsam, bu Müslümanlar beni kabul etmezler ki…”. Derviş, “haklısın… beni kovduklarından belli değil mi?” Sonra, “bu halimizin Hakka uygun olan durumu ne olabilir ki” dediğinde, Kirkor, “ölmekten öteye bir şey yok” dedi.

“Meyhanede durmamız, Allah’ın razı olmadığı bir iş gibi görünse de, belki ayağı kayan insanlara yardım etmemiz için gerekliydi,” “Mesela, en kötü bir duruma düştüğün halde, sana kim yardım etti; işe kim aldı, , öyle ki, değersiz aşağılanmış bir işe dahi razı olma karşılığında…”

Derviş, “Ya Rabbi! bunun hikmeti nedir?” dedi.

Şimdiye kadar Hakk’tan bir cevap, zaten duymadı bundan sonra nasıl duyar ki; yine suskunluk onu karşılayıverdi. Kendi kendine düşünmeye başladı.

Nice ayağı kayanlar var. Onlara yardım edenler, zahitler değil, neden berduşlar dedi Neden bu iyi denenlerde bu tür bir merhametsizlik var ki? 

Kirkor, bu düşünceleri kalben duymuş ve köşesinde ağlamaya başlayıvermişti.

“Allahım bizi zillete mahkum ettin. Bu bize ezelden taksim ettiğin görev. Hangi güzelin kapısını çalabiliriz, hangi zahidin eteğini tutabiliriz? Bu dünya bize zillet yurdu, ölünce de karşımıza çıkıp hesap soracaksın, ne diyeceğiz dillerimizde suskunluktan başka ne olabilir ki?

Ne desin Kirkor’un bu insanlara, şeyhin ölüsüne bile itibar edip ip bağlarlar, bizim yerimize/mezarımıza çöp yığarlar.

Hangi kulun bize merhamet edecek ki? Biraz daha ileri gidecek olsak, Hallaç gibi darağacında asarlar,bizi” dedi.

“Hakikat zilletinde feda olan nice canların hakkını

Allah’ın, iyi kullar dedikleri, haklarını nasıl ödeyecekler”

Derviş ağladı, ağladı kalbi çıkacak gibi oldu. Kirkor dedi ki; “derviş, sana yol göründü, bizim halimiz sana ayan oldu, sen git, itibar göreceğin mescide, zaten bir vakit sonra, üstüne, kaftan üstüne kaftan, ev üstüne ev, sonunda seni şeyh yaparlar.”dedi

Derviş tekkeden bir adam kurtaramadığı için kovrulmuştu. Şimdi ise meyhaneden. Yine kaderin yolu tekkeye yöneldi.

Bu yaşanılan hallerden anlaşılan, şeyhinin isteği olan bir adam kurtarmak hususunda, dervişin önce kendisini kurtarması gerekiyormuş.

Derviş zilletin çamurunu kendine sıvamayı başarınca kurtuluş yoluna girmişti.

Hakk ona kendini buldurdu ve kalbine bir ilham verdi.

“Çok kötü olarak bildiğin insanlar, aslında Allah’ın dostluğunu kazandılar, fakat dış yüzleri ile zillet altında hayat sürüyorlar. Bu nedenle Hakk gözüyle bakmayı öğrendin,” dedi.

Derviş kendini kurtardı.

“Bu hayatta kendini kurtaranların az bulunduğunu unutmayalım.”

Değil mi?

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar