Print Friendly and PDF

YAĞMUR...Sevdam




 


Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur

Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından

Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur

Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından


Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat

En müstesna doğuşa hamiledir kainat

Yıllardır boz bulanık suları yudumladım

Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım


Hasretin alev alev içime bir an düştü

Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü

Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde

Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin

Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla

Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin

Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla

Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak


Yeryüzü avaredir, yapa yalnız ve kurak

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım

Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı

Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım


Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü

Düşmanlık içimizde, dostluklar yaban düştü

Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe

Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden

Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına

Yayılır o en büyük muştu, Pazartesinden

Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına

Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin

Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin


Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım

Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış, mazide

Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü

Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü


Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin

En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan

Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar

Mutluluğun nağmeleri işitirler Hira'dan

Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar

Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri

Paramparça, ateşler şahının hayalleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım

O mücella çehreni izleseydim ebedi

Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım


Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü

Baykuşa çifte yalı, bülbüle zindan düştü

Katil sinekler deldi hicabın perdesini

İstikbal boşluğunda arılar nadan düştü.

Dolaşan ben olsaydım save'nin damarında

Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin

Ebedi aşka giden esrarlı yollarında

Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin

Tarasaydım bengisu fışkıran kahkülünü

On asırlık ocağın savururdum külünü

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım

Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak

Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü

Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü


Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara

Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

Badiye yaylasında koklasaydım izini

Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar

Seninle yıkasaydım acılar dehlizini

Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar

Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya

Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım

Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu

Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü


Kırıldı adaletin kılıcı, kalkan düştü

Mahkumlar yargılıyor, hakimler mahkum şimdi

Hakların temeline sanki bir volkan düştü

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri

Ahuların içinde sevdan akkor gibidir

Erdemin, bereketin doldurur haneleri

Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir

Şemsiyesi altında yürürsün bulutların


Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım

Çözülürdü zihnimde buzlamış düşünceler

Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü

İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü

Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer

Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini

Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir

Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini

Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir


Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından

Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından

Madeni arzuların ardında seyre daldım

Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini

Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

Şehirler kabus dolu, köylere duman düştü

Tersine döndü her şey sanki, asuman düştü

Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali

Hazindir ki, dertleri aşmaya umman düştü

Ay gibisin, güneşler parlıyor gözlerinde

Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay

Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde

Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray

Tohumlar ve iklimler senindir, mevsim senin

Mekanın fırçasında solmayan resim senin



Yağmur, bir gün elini ellerimde bulsaydım,

Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme

Senin visalinle bir gülmüşte ben olsaydım.


Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü,

Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü,

İniltiler geliyor doğudan ve batıdan,

Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü.


Islaklığı sanadır ahımın, efganımın,

İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler,

Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın,

Nazarın ok misali karanlıkları deler.

Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin,

Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin.


Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım,

Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar,

Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım.


Yağmur, ayrılığıma seninle derman düştü,

Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü,

Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün,

Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü.


Nefesinle yeniden çizilecek desenler,

Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek,

Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler,

Anneler çocuklara hep seni içirecek,

Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin,

Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin.


Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,

Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,

Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım.


Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü,

Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü,

Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın,

İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü.


Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım,

Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım,

Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım,

Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım,

Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım,

Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım,

Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım,

Senin için görülen bir düş de ben olsaydım,

Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım,

Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım,

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,

Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,

Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım...


Şiir : Nurullah GENÇ

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar