ALDATMAK GERÇEKTEN KÂRLI MIDIR?
İnsanlar, içlerindeki bencil arzuları tatmin
edildiğinde mutlu olurlarken, aynı zamanda da uslu çocuklar haline dönüşürler.
Bu sebeple, bütün dünyayı saran, tüketen insan modeli meydana gelmiştir.
Biliyoruz ki, duygu ve isteklerimizi bir şekilde bastırıp kontrol edemezsek,
çok tehlikeli sonuçlar doğuracaktır.
Psikanaliz "bilinçdışı" dediğimiz zihnin gizli kalmış bölümünü
keşfetmek için, birçok yöntem bulmaya çalışırken, beynimizin bilinçli
bölümünden dahi bir şekilde haberimizin olamaması, insanın bilmece olmasına
sebep olmaktadır.
İnsanlar, içlerindeki ilkel güçlerini açığa
çıkarmakta sorun yaşamazken, bu güçleri nasıl durduracağını bilmekte, bir o
kadar zor olduğu görülmektedir. İnsanların içinde gizli kalmış irrasyonel
güçler, fikrî birçok unsuru etkilemektedir. Onun için sürekli birileri,
insanları kontrol altında tutmak, sömürmek için bilinçaltı dediğimiz,
irrasyonel duyguları, bilinçli duygularımızı etkilemekteki teknikleri,
acımazsızca kullanmaktadırlar. İstedikleri şeye ulaşabilmek için, her yolu
kullanmak ve benimsemek, onlar için bir hoşgörü olmaktan da geri kalmaz. Çünkü
sonuçta ondan bir kazançları vardır.
Mesela televizyonda bir program seyrediyorsunuz... Konuşmanın tam ortasında
bir konuya tam kendinizi vermişken bir “Reklam” patlıyor veya ekranda
yanıp sönüyor. Gözümüzün muhteşem algısıyla fotoğrafı çekiliyor, sesi
kulaklardan beyine ve kalbe ulaşıp, benliğimize doğru hareketle, kısa sürede
içinde bilinçdışına gidiyor. Burada
hatırlamamız gereken bu işlerin ne kadarının etik olduğudur.
İşte "Gizli İkna Ediciler"
de diyeceğimiz bu unsurların hedefi insanlar olup, onları birer kuklalara
çevirmeleridir. İnsan hayatını, maddî ve mânevi boyutu ile beraber düşünecek
olursak, "gizli ve açık ikna ediciler" ‘ i sorun olmaktan
çıkarmak, yine insanların kendi ellerinde olacaktır. Allah Teâlâ, çok cömert
olduğu için, murat edilen her şeyi yaratmakta asla cimrilik göstermez, böyle
bir ihtimal dahi yoktur. Muhakkak şerrin cezasını dünyada yada ahirette
verecektir. Fakat murat edilen fiillerin meydana gelmesinde zâtı asla acizlik
göstermez. Bu nedenle insanların çoğu aldanırlar. “Her yaptığımız oluyor,
Allah Teâlâ bir şey demiyor, Allah Teâlâ bunun neresinde?” gibi aldanacağı
durumlar karşısında dahi maalesef bir tepki gösterememektedirler.
İnsanların maddî boyutundaki olan bu durumun
manevî alanda da olacağını unutmamalıyız. Bu alışverişin manevî boyutu ise daha
acıklıdır. Çünkü ruhun etkilenmesinin, geri dönüşümü çok daha zor olmaktadır.
Bu nedenle, manevî boyuttaki duyguları harekete geçirenlerin, hedef olarak
kabul ettiği mesut ve dindar bir hayatın oluşmasında, rastgele atışlar yapan
kör avcı gibi olmamaları ve her işi önceden iyice hesap etmeleri gerektiğini,
baştan kabul etmemizin daha iyi olacağını ifade edebiliriz.
“Bir kişi insanların dindar olmasını
istiyor”, diye düşünelim,
Temiz kalpli adayını ilk etapta, dini kimliğe
uydurmaya çalışırken, çoğu zaman engelleri aşabilmek için, insanlara
önerdiğiniz dinî unsurun tayininde, zamanlama ve olgunlaşma faktörünü
unutursak, sonuçta onu kaybedeceğimizi bilmemiz gerekir. Bu ise kazanayım
derken, değişik bir tüketilen olma durumunu açığa çıkarır. Bu sebepledir ki birçok kişi, dini hayata
yönelmiş iken, tepkileri oluşturan nedenlerden ötürü, bir daha dönmemecesine
tüketilmiş olarak eritilir ve kaybedilir.
Bilincin etkilerden kurtulmasını düşünmek
yanlıştır. Fakat bilincin, yönlendirici ve ikna edicilerden korunmasını
sağlamak amacıyla tedbir almanın ise çok zor olduğu görülmektedir. Gerçeklerin
örtüştüğü paylaşımları korumak, yine insanları ve insanlığı sevmekten geçtiğini
hiçbir zaman unutmamamız gerekir.
Her şey, tüketicilik kavramı altına girince,
bir fakirleşme olacağı aklımıza hiç gelmemelidir. Maddiyatını bitiren zengin,
yoksullaşınca ve dine güvenini insanlar kaybedince, ortaya çıkabilecek tek
sonuç, nevrozlu bir kişiliğe bürünmek olduğu görülecektir. Sürekli harcama ve
kazanç ilkesi ile düşünenler, baştan bireylerini kaybederek, milletlerin sonunu
kıyamete hazırlamakta olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu sonuçla ise,
dengesiz ve ulaşılmaz idealistliğin etkisini bugünden görmek mümkündür.
Hulasa, insanı bir marketçi zihniyeti ile
sömürmek yerine, onun ömrünün mutlu kısmını uzatmaya çalışmak, devlet ve millet
üzerine borçtur. Tüketen insanlardan oluşan toplumların, çöküşü mutlaka bir
yerden başlayacaktır. İnsanların
istemediği veya ihtiyacı olmadığı bir şeyi aldırmak, çok kolay şekilde cennete
girme yollarını vaad edip, basit işlerle büyük sonuçlara gidilebileceğini
umarak, Allah Teâlâ’nın rızasına kavuşma hayallerinin bedellerini, bir kısım
insanlar öderlerken, suçlunun kim olduğunu bulmak ise çok güçtür.
Ayrıca Allah Teâlâ’nın dahi kullarını rabliği
ile tüketmediği yani ibadetler ve istekler yumağına çevirmediği, yeri geldiği
zaman tövbesini kabul ettiği insana, saygı duymayanların akıbetlerini
insanlığın geçmişine bakınca çok daha iyi anlaşılır. Tüketilen insanlar
aldatıldıkları için zalimlere karşı kendi elleri ile teslim oldukları için
savunacak bir mazeretleri dahi yoktur. Onun için mazlum denilince akla gelenlerin
içine tüketilen insanları başa koymak belki en doğru sonuçtur.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar