İSRAİL, PETROL VE KUZEY IRAK
İngiliz Financial Times gazetesi (24.08) , İsrail’in son aylarda petrolünün
yaklaşık yüzde 77 sini Irak Kültlerinden aldığını yazdı Gazetenin internet
sitesindeki haberde, İsrail'in yaptığı ödemenin Irak Şam İslam Devletiyle
(IŞİD) savaşan Kürdistan Bölgesel Yönetimi için önemli bir gelir kaynağı olduğu
belirtildi.
Financial Times'ın aktardığı verilere göre, İsrail rafinerileri ve
petrol şirketleri Mayıs ayı başından 11 Ağustos'a kadar Kuzey Irak'tan 19
milyon varilden fazla petrol ihraç etti. İsrail'in petrol talebi ise günde
yaklaşık 240 bin varil.
Financial Times okurlarına, Kuzey Irak petrolünün Ceyhan Limanı'ndan
ihraç edildiği hatırlattı.
Kürtlerden 'ucuz petrol' iddiasına ret.
Financial Times, uzmanların İsrail'in Kürt petrolünü ucuza alıyor
olabileceğini vurguladığını de yazdı.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi yetkilileri ise bu yöndeki iddiaları
reddediyor. Bazı uzmanlar ise İsrail'in petrol alımı ile Irak Kürtlerine malı
destek veriyor olabileceği görüşünde. Zira İsrail'in Kürtlerden aldığı petrolün
bir kısmını başka ülkelere sattığı veya depolarda sakladığı belirtiliyor.
Irak birçok Arap ülkesi gibi İsrail i tanımıyor.
Financial Times gazetesi ise gerek İsrail'in gerekse de Irak
Kürtlerinin yakın müttefiki olan ABD'nin Erbil yönetimine, petrol satışı
konusunda Bağdat’la iş- birliği yapma çağrısında bulunduğunu yazdı. Bağdat ve
Erbil yönetimleri geçen yıl Kuzey Irak petrolünün ülke dışına satışı konusunda
anlaşmaya varmıştı. Antlaşma uyarınca Irak bütçesinden Kürdistan Bölgesel
Yönetimine yüzde 17li pay düşüyor. Bu da yıllık 17 milyar dolara denk geliyor.
Son dönemde ise Bağdat yönetimi ekonomik sıkıntılar nedeniyle Kürtlere
gerekli ödemeyi yapamamış, Irak Kürtleri kendi hesaplarından petrol satmış,
Bağdat da Erbil'i ülkenin kalanına yeterince petrol tahsis etmemekle
suçlamıştı.
Turquie Diplomatique- Eylül-2015
Geçtiğimiz Haziranda
Washington'daki Yüksek Mahkeme, eşcinsel çiftlere bazı eyaletlerde
uygulanan yasağın anayasaya aykırı olduğuna hükmederek eşcinsel evlilikleri
ülkedeki tüm eyaletlerde yasallaştırdı.
|
Turquie Diplomatique-
Eylül-2015
Yunanistan’dan İsveç’e dek Avrupa’da yaz mevsimi
hakim. Tatile çıkanlardan dolayı işyerleri bomboş, plajlar ise tıka basa dolu.
Her yer çiçekle kaplı ve kokulan, bir nehir gibi tüm çevremizi sarıyor.
Durdurak bilmeyen festivaller, gösteriler ve sanat eseri şovlar, eski kentlere
güzellik katıyor. Ancak işler eskisi gibi değil. Yaşlı kıta hasta. Yaşamak
kolay. ama sizin için değil. Balıklar atlayıp zıplıyor, ama işsizlik de yüksek
düzeyde. Bugünün şiarı şu şekilde:
Tüm dünyada sosyal refah devleti küçülüyor; ancak
askeri bütçeler genişliyor: ve her nedense NATO bu kemer sıkma ortamına rağmen
gelişiyor. AB’nin üye ülkeleri (Almanya
hariç) endüstriyelleşmekten uzaklaşıyorlar; işçiler vasıflarını kaybediyorlar ve hizmet sektörüne
yöneliyorlar. Demokrasi daha önce hiç bu kadar büyük bir
sahtelikle karşılaşmamıştı. Yunanistan’ın Syriza fiyaskosunun ardından, sol eğilimli söyleme
olan güven son derece azaldı. Avrupa’nın
modern tarihinde, bu denli yüz kızartıcı bir teslimiyet veya hatta ihanet
yaşanmamıştı. Fiyaskonun ardından Syriza'nın attığı ilk adım. İsrail ile askeri
işbirliğine girmek oldu. Şimdilerde
sadece aşın sağcı Altın Şafak partisi bankerlere boyun eğme karşısında yüksek
sesle konuşuyor; ancak bu zaten muhalefetteki bir parti ve yüksek sesle
konuşarak herhangi bir şeyi riske atmıyor.
Sol ve sağ partiler şimdilerde
birbirine oldukça benziyor. Avrupa artık ne gerçek anlamda Solcu ne de gerçek
anlamda Sağcı. Sözde Sol, emperyalist
savaşları destekliyor ve insanların sinirini bozuyor. Sözde Sağ ise,
emperyalist savaşları destekliyor ve zenginlere yönelik vergileri azaltıyor.
Sağ kesimin finansçılardan nefret etmesi, geleneği, kiliseyi ve aileyi
desteklemesi. Sağ kesimin ise burjuvayla savaşması, işçilere yakın durması ve
sosyal adaleti hedeflemesiyle birlikte, geleneksel partiler çok daha eğlenceli
görünmeye başladı.
Douglas Adams'ın
ifadeleriyle, “erkekler gerçek erkekti,
kadınlar gerçek kadındı ve Alpha Centauri’nin küçük tüylü yaratıkları, Alpha
Centauri’nin gerçek küçük kürklü yaratıklarıydı.”
Önemli
meselelerde herkes birbirinin aynısı.
Sağ da sol da. daha fazla göçü savunuyorlar - her
ne kadar sol bunu insani ve
ırkçılık-karşıtı sebeplerle açıklarken. Sağ ise yerli çalışanları itaatkar
tutmak üzere ucuz işgücü arayışında olsa da. Ancak yaklaşımlarının ana
çerçevesi aynı. Kitlesel göç karşısında kendisini tehdit altında hisseden
insanlar genellikle sağa oy verirler; keza aynı ırkçılığın eyleme geçeceğinden
sehven korkarlar. Ne yazık ki beyhude bir korkudur bu. Fransa'nın eski
cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yi ele alalım. Kendisi, ırkçı bir çizgiden
gelmektedir ve bu şekilde seçmenine yaklaşmıştır. Ancak Libya’yı bombalamak
suretiyle herhangi bir sol partinin yapacağından daha fazla göçmeni de
Fransa'ya göndermiştir. Belki de
Fransa'nın halihazırdaki cumhurbaşkanı Françoıs Hollande onunla rekabete
girebilir; keza kendisinin Suriyeli muhaliflere olan desteği sonucunda bir
milyon mülteci Avrupa'ya gönderildi.
Ingiltere'de Tony Blair, İşçi Partisi’ni yok etti. İşçiler ve
madencilerden oluşan eski partiyi Tory Lite’a dönüştürdü, Blair. Amerika'nın
her türlü askeri faaliyetini destekledi ve British Poddle gibi bir onur
unvanını kazandı. İsrail’in ve İsrail lobisinin yüce bir dostuydu. Blair oyun
dışı kaldı: ancak onun partisinin destekçileri halen oyunun içinde
bulunuyorlar. Ve kaybetmeye de devam ediyorlar. İşçi partisinin sıradan üyeleri
de Jeremy Corbyn'i liderleri olarak görmek isteyeceklerdir. Blair kendisinden
nefret ediyor ve bu durum muhtemelen iyi bir tavsiyedir. Yeni Michael Foot
olması bekleniyor. Kendisi. Thatcher Britanyası öncesinde büyük bir adamdı.
Corbyn. nükleer silahsızlanmadan yana olup. Hamas ve Hizbullah konusunda olumlu
konuşuyor; Amerika'nın “Drang nach Osten"
(Almanca: “Daima Doğuya Doğru”)
savaşlarına karşı tavır sergiledi. Littlewood
kendisini, “Siyonist ısırığın
panzehiri" olarak
niteler. Eğer başarabilseydi olayların gidişatını değiştirirdi. Muhtemelen onu
oyun dışı tutacaklar: Partilerin gerisindeki karanlık gerçek idareciler, zayıf
ve kafası dumanlı siyasetçileri tercih ediyorlar.
Aşırı sağ BNR gerçek İşçi Partisi'nin mirasçısı
olduğunu iddia ediyor. İngiliz işçilerinin onlara oy verdiklerini söylüyorlar.
İddiaları tamamen asılsız da değil. Gerçek Sol -Sovyet varyasyonu da olsa, Çin
veya Küba versiyonu da olsa- tamamen göç karşıtı. Ancak, göç. birçok meseleden
sadece biri. BNP ise. Müslüman karşıtı politikalarla sahasını daralttı. Gerçek
sorunla - birçok kişinin yoksullaşmasını temel alan, çok az kişinin aşırı
zenginleşmesi- başa çıkmaya bile çabalamıyorlar.
Fransa'daki Ulusal Cephe'nin çok daha fazla telafi
edici özelliği ve daha fazla destekçisi var. Aslında. Ulusal Cephe muhtemelen
Fransız partileri arasında tek canlı olanı; diğerlerinin esamesi okunmuyor.
Ulusal Cephe. Fransa'yı NATO ve AB içinden çıkarmaya, Rusya ile dostluk kurmaya
ve Fransa'nın kaybettiği egemenliğini gen kazanmaya çalışıyor. Günün birinde
velev ki Elysee Sarayı’na yerleşirlerse, bu durum Avrupa'daki gidişatı
değiştirecektir.
Bu, bütün sıkıntıların kaynağıdır. 1945 yılında,
kıta. ABD ile SSCB arasında paylaşılmıştı. 1991 yılında Ruslar çekildiler:
ancak özgürlük gelmedi; Amerikalılar geldi onların yerine; Avrupa'nın tümünü
Estonya'da Narva’dan Portekiz’de Oeiras'a, Girit'te Souda körfezinden Norveç’te
Orland'a dek işgal ettiler. Askeri donanımların yanı sıra, siyasi ajandalarını
gerçekleştirme peşindeler. Amerikalıların,
Avrupalı liderleri atmaya mecbur bıraktıkları adımlar, kıtaya zarar veriyor.
Liderler yanlış kararlar alıyorlar ve halk da bu kararların bedelini ödüyor.
Avrupa’nın üretimleri için büyük bir alıcısı vardı. Rusya, makine ve
peynirleri, çok fazla miktarda şarabı ve arabaları satın aldı ve karşılığında
ucuz gaz ve petrol verdi. ABD, bu karlı ticareti zaman içerisinde durdurdu. Şimdilerde Avrupalılar kendi elma ve
peynirlerine damping yapıyor, askeri alımlara daha fazla para harcıyor ve
pahalı Amerikan gazını ithal ediyor.
Amerika'nın yönlendirmesi altında NATO Libya'yı
bombaladı; albay linç edildi ve ülke dağıldı. Afrikalılar, bulabildikleri her turlu küçük botla Avrupa’ya geliyorlar
şimdi.
Dostum, Pluto Yayınları’ndan Roger van Zwanenberg. ABD öncülüğündeki savaşlarla Orta Doğu’nun korkunç bir şekilde imha
edilmesinin sebebinin Siyonist etki olduğunu ve bu sayede İsrail’in bölgeyi
bölme ve Nil’den Fırat'a dek Büyük İsrail topraklarını boyunduruk altına almak
istediğini düşünüyor. Bu, olası bir yaklaşım: özellikle de
Netanyahu’nun ABD Kongresinde son dönemde gördüğü derin saygı düşünüldüğünde.
Savaşın destekçileri, ağırlıklı olarak İsrailliler. muhafazakarlar. Wolfowitz.
Rihard Perle ve arkadaşlarıydı. Irak'ın işgalini tetiklediler; İran'la savaşa
girilmesini istediler. Peki ama neden bu megalo-manyaklar hayallerini Orta
Doğu’da egemenlikle sınırlandırıyorlar?
Neden dünyayı egemenlikleri altına almak
istemiyorlar?
Eğer Orta Doğu’nun kadim halklarını
bölmek istiyorlarsa, bunu Avrupa’da da aynı şekilde yapabilirlerdi. Avrupa,
çatışmanın mağdurudur. Bu savaşlar yaşanmasaydı, göçmen dalgaları Avrupa’yı
kaplamayacaktı. Dolayısıyla,
bu savaşları kim planlayıp uygulamışsa, muhtemelen amacı Avrupa ve Orta Doğu'yu
mahvetmekti ve Avrupa da bunun en önemli kasti kurbanıydı; kıtanın, dünya
egemenliği sürecinde denetim altına alınması gerekiyordu. Ve Orta Doğu da
mültecilerin ve göçmenlerin tek kaynağı değildir.
AB, bir zamanlar Charlemagne'ın imparatorluğunun
vasisi olan devletlerin bir birliği ve makul bir fikir idi. Ancak, ABD. Brüksel
üzerinde denetim sağladı ve Doğu Avrupa ülkelerini birliğe kabul etmeleri
konusunda onları mecbur bıraktı; keza tüm bu ülkeler Amerika'nın Komünizm
karşıtı hayranları tarafından yönetiliyordu. AB içinde eski birliğin gelişmiş
ülkeleri, daha az gelişmiş olan ve dışarıdan gelenleri sindirdiler. Baltık
devletleri, nüfuslarının üçte birinden fazlasını yitirdi.
Letonya,
Sovyet döneminin sonunda 2,7 milyonluk nüfusa sahipken şimdi 1,9 milyona düştü.
Litvanya, 3.7
milyondan 2.9 milyona düştü.
Bir zamanlar Nikola Çavuşesku sayesinde
borçlarından kurtulan Romanya ise şimdilerde yeniden borç tuzağına düştü.
Yoksullaşan insanlar. Batı Avrupa kentlerine hücum etti.
İsveç’i düşünün. İsveç’te bugün yıllardır en soğuk
yaz dönemi geçiyor. Temmuz ayı Nisan ayı kadar serindi; ancak serin hava,
mültecilerin gelişini durdurmadı. Her süpermarketin, her altgeçidin ve tren
istasyonunun önünde. Kiruna'dan Lund'a dek, plastik bir kap eşliğinde çingene
bir dilenci oturuyor. Bu dilenciler Romanya’dan ve Macaristan'dan -yani iki AB
ülkesinden- geliyorlar ve bu ülkelerde oldukça düşük bir yaşam standardı söz
konusu. Ancak, Schengen bölgesinde oldukları için vizeye ihtiyaçları yok. İsteyerek
gelmiyorlar buralara: devasa şatolar İnşa eden ve onları tamamen bir çingene
gibi hazırlayıp sokağa salan baronları tarafından buralara gönderiliyorlar.
İsveç kaldırımlarında üç ay geçirdikten sonra ülkelerine geri donuyorlar ve
yerlerine yeni bir dilenci ekibi gönderiliyor. İsveç polisi, bu dilencilerle muhatap olmuyor. Çingeneleri durduracak
bir yasa olmadığını söylüyorlar. Eğer mümkün olsa yapacakları ırksal
profillemeden dolayı kınanmaktan korkuyorlar. Çingeneler rengârenk bir tablo
çiziyorlar kadını erkeği, yaşlısı orta yaşlısı her yerdeler. Lojistik kolay
olmayabilir; dolayısıyla birçok insan dağınık şekilde yaşıyorlar; ancak çingene
baronlar onları kolayca yönetiyor: Dilenciler arasında en ufak bir anlaşmazlık
veya kavgaya tanıklık etmedim. Gülümsemeleri konusunda eğitilmişler. Bu,
dilencilerin I950'li yıllardan kalma binalar gibi sıkıcı oldukları Doğu
Avrupa’da hiçbir şekilde göremeyeceğiniz bir durum.
Somali ve Sudan’lı dilenciler -ki kendileri de daha
önceki Amerikan müdahalelerinin kurbanlarıdır- dilenmiyorlar. Daha küçük
boyuttaki İsveç kentlerine üşüşmüş durumdalar. İsveç devleti, onların ikametini
sağlıyor ve yaşamlarını sürdürebilmek için küçük çaplı bir yardım veriyor. Çalışmalarına izin yok. Zaten onların
işgücüne yönelik herhangi bir talep de yok. Sadece mülteci başvurularının
işlenip (genellikle de) reddedileceği güne kadar oturup bekliyorlar. Ardından
da radardan kayboluyorlar.
Ancak. İsveçliler için üzülmeyin; keza tüm bu
düzenlemelerden yetkililer de otelciler de servet yapıyorlar. İsveç devleti,
mülteciler için bir oda için geceliği 50 Euro (500 SEC) para ödüyor. Bu. küçük
ve merkeze uzak kasabalar için karlı bir durum. Genellikle devlet çok daha
fazla odası olan daha büyük otelcileri tercih ediyorlar ki konaklamadan sorumlu
yetkiliye de karşılığında bahşiş verilebilsin. Ne komiktir ki. Bert Karlsson
-"en açıksözlü İsveçli ırkçı" ve göç karşıtı mücadele veren kişi
olarak tanınır- Somalililere oda kiralamadan çok büyük paralar kazandı.
Kendisi bir
uzman ne de olsa; keza iki İsveçli kız, kendilerine tecavüz ettiğini
açıklamıştı; keza rızaya dayalı ancak korunmasız bir şekilde onlarla cinsel
ilişkiye girmişti. İsveç savcın Marianne Ny ise, bu tur durumlarda masum olduğu
anlaşılsa bile erkeğin hapsedilmesi gerektiğini söylemişti. İsveç, en yüksek tecavüz şikâyetlerinin
olduğu ülke ve bu şikâyetlerin çok büyük kısmı gerçek dışı. Ama bu durum
cinsiyetler arası aşkı teşvik eden bir durum da değil.
Eğitim sistemi, yerel erkeklerle
evlenilmemesini özendiriyor. Enfes güzellikteki isveçli kızlar genellikle daha
erkeksi yabancıları tercih ediyorlar. (Bunu en iyi ben bilirim. Esmer, yanık tenli ve
bıyıklı bir yabancı olarak yıllar önce çok güzel bir İsveçli kızla evlendim.)
İsveçliler giderek daha seyrek evleniyorlar ve daha az çocukları oluyor - her
ne kadar hükümet bu konuda oldukça cömert destekler sunsa da. Birçok muhafazakar gözlemci, bunun
suçunu feministlere yüklüyor. Bununla birlikte, her ne kadar erkekler bu
mücadeleyi net bir şekilde kaybetmiş olsalar da, kadınların zaferi de yakından
incelendiğinde pek de güçlü durmuyor. Bir zamanlar kadınların herhangi bir
tercihte bulunma hakları yoktu; iş dünyasına katılabilirlerdi, veya
çocuklarıyla birlikte evde kalırlardı. Bir zamanlar kadınlar çocuklarını
herhangi bir suçluluk duymadan yetiştirmeye adayabilirlerdi kendilerini. Bir zamanlar kadınlar kendileriyle flört
edilmesinden mutlu olabilirlerdi. Erkeklerin insanlıktan çıkmasının ardından
kadınlar da hızla kadınlıktan çıktılar.
Güç sahipleri arasında
ortak bir anlayış hâkimdir: Kadınsılaşan erkeklerin kontrol edilmesi daha
kolaydır. İşte bu
yüzden de homoseksüelliği teşvik ederler. Erkeklerin erkeklikten çıkarılması,
insanoğlunun itaatkar bir hale getirilmek üzere yeniden programlanmasında bir
nirengi noktasıdır; çünkü güçlü erkekler öngörülemez olurlar. Güçlü erkekler,
isyan etmeye meyillidirler: kendilerini kurban etmeye ve eyleme geçmeye yatkın
olurlar. Küresel imparatorluğun düşmanlarının erkeksi adamlar olması bir
tesadüf olamaz: Kaddadi, Castro, Chavez. Lukashcnko, Putin - veya Julian
Assange. Görünen o ki erkekler yok edilmek üzere hedef tahtasına
yerleştirildiler. Çalışkan karıncaların sekse ihtiyacı yoktur ne de olsa.
Rachel Dolezal'in durumuna bakılırsa, İsveçliler.
ABD'den kendilerine gelen siyahilerden bir kült yarattılar. Siyahilerin,
beyazlardan daha iyi ve daha zeki olduktan kabul ediliyor. Terminatör filminde
mükemmel bir çip icat eden kişi, siyahi bir bilim-adamıydı. Kendisi, düşman
beyaz adamlara karşı beyaz kadın savaşçılarla birlikte mücadele etmişti. Matrix'deki
siyahi bir Morpheus ise, bir Siyonist idi ve insan ırkını kurtarıyordu. Obama’dan önce “Beşinci
Element" filminde siyahi bir başkan vardı. Birçok
çocuksuz İsveçli, siyahi ve Asyalı çocukları evlat ediniyorlar ki bu da Angclina
Jolie'nin başlattığı bir başka Amerikan kültürel modası. Bu tersine dönen
ırkçılık, sıradan ırkçılıktan pek de farklı sayılmaz. Siyahiler iyidir; ancak
hiçbir şekilde pembe-ve-beyaz İsveçlilerden daha iyi değillerdir.
Sıradan İsveçliler mutsuzdur. Yüksek oranda mülteci
ve göçmenin bulunduğu küçük bir kasabadakilerin yüzde 40’ı, aşırı sağ İsveç
Demokratları'na oy verdi. Parti, onlara karşı medyada yürütülen korkunç bir
kampanyaya rağmen ülke çapında yüzde I2‘lik bir oy seviyesine erişti. Sol ise, yıllardır
Sağ kesim tarafından yönetilen Parlamento'da görece çoğunluk elde etti. Seçimin
ardından ana akım Sol ve Sağ, bir uzlaşı gündemi altında güçlerini
birleştirdiler ve İsveçli demokratları safdışı bıraktılar. Sol seçmen kendisini
ihanete uğramış hissetti. Eğer sonuç, partiler arası uzlaşı olacaksa neden
keyiflerini bozup sandığa gitmişlerdi ki?
İsveçli
demokratların haline de pek üzülmenize gerek yok. Onlar,
bu zamana dek en meşhur siyasi eylemleri Müslüman bir mahallede Gay Onur
Yürüyüşü düzenlemek olan, ürkek bir Siyonist-yanlısı partidir. Yahudi devletini göklere çıkardılar;
keza diğer Avrupa ülkelerindeki akranları öyle yapıyordu. Yeni Dünya Düzeni’nin
cinsiyetçi gündemini kabul ediyorlar. Göçmenler ve mültecilere
karşılar. Ama İsveç’e dalga dalga göçmen gönderenlere karşı olmadılar hiçbir
zaman. Olaya bir diğer yandan bakıldığında: Kiev rejimini destekliyorlar ve
yeni dünya düzeninin her iyi destekçisinin yapması gerektiği gibi Rusya'dan
nefret ediyorlar. Dolayısıyla, kıtanın özgürlüğünün nereden geldiğini ve genel
anlamda özgürlüğün sağlanıp sağlanamayacağını anlamak zordur.
(Global
Research - 10 Ağustos 2015)
************************
ABD'de Yüksek Mahkeme, ülkenin tüm
eyaletlerinde eşcinsel evlilikleri yasallaştırdı.
Başkent Washington'daki Yüksek
Mahkeme, eşcinsel çiftlere bazı eyaletlerde uygulanan yasağın anayasaya aykırı
olduğuna hükmederek eşcinsel evlilikleri ülkedeki tüm eyaletlerde
yasallaştırdı.
ABD'deki 50 eyaletten 37'sinde
eşcinsel evliliğe izin verilirken, 13 eyalette ise yasaklanmıştı.
Tarihi olarak nitelendirilen karar
ülkede memnuniyetle karşılandı. Washington'daki Yüksek Mahkeme'nin önünde
toplanan kalabalık bir grup gökkuşağı bayraklarıyla sevinç gösterileri yaptı.
Eşcinsel evlilik karşıtları
Mahkeme önünde eşcinsel evliliklere
karşı çıkan bir grup da gösteri yaptı.
ABD Başkanı Barack Obama da Twitter
hesabından "Bugün, eşitlik yolundaki yürüyüşümüzde büyük bir adım.
Gay ve lezbiyen çiftler artık diğer
herkes gibi evlenebilme hakkına sahip" mesajını #LoveWins (aşk kazanır)
etiketi ile paylaştı.
Yüksek Mahkeme'deki karar, dörde
karşı beş oyla alındı.
Kararda, Amerikan anayasasının
14'üncü maddesine atıfta bulunularak eşit muamele ilkesine işaret edildi.
© Deutsche
Welle Türkçe
AFP/dpa/HS/BK
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar