Print Friendly and PDF

İSRAİL, PETROL VE KUZEY IRAK


İngiliz Financial Times gazetesi (24.08) , İsrail’in son aylarda petrolünün yaklaşık yüzde 77 sini Irak Kültlerinden aldığını yazdı Gazetenin internet sitesindeki haberde, İsrail'in yaptığı ödemenin Irak Şam İslam Devletiyle (IŞİD) savaşan Kürdistan Bölgesel Yönetimi için önemli bir gelir kaynağı olduğu belirtildi.
Financial Times'ın aktardığı verilere göre, İsrail rafinerileri ve petrol şirketleri Mayıs ayı başından 11 Ağustos'a kadar Kuzey Irak'tan 19 milyon varilden fazla petrol ihraç etti. İsrail'in petrol talebi ise günde yaklaşık 240 bin varil.
Financial Times okurlarına, Kuzey Irak petrolünün Ceyhan Limanı'ndan ihraç edildiği hatırlattı.
Kürtlerden 'ucuz petrol' iddiasına ret.
Financial Times, uzmanların İsrail'in Kürt petrolünü ucuza alıyor olabileceğini vurguladığını de yazdı.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi yetkilileri ise bu yöndeki iddiaları reddediyor. Bazı uzmanlar ise İsrail'in petrol alımı ile Irak Kürtlerine malı destek veriyor olabileceği görüşünde. Zira İsrail'in Kürtlerden aldığı petrolün bir kısmını başka ülkelere sattığı veya depolarda sakladığı belirtiliyor.
Irak birçok Arap ülkesi gibi İsrail i tanımıyor.
Financial Times gazetesi ise gerek İsrail'in gerekse de Irak Kürtlerinin yakın müttefiki olan ABD'nin Erbil yönetimine, petrol satışı konusunda Bağdat’la iş- birliği yapma çağrısında bulunduğunu yazdı. Bağdat ve Erbil yönetimleri geçen yıl Kuzey Irak petrolünün ülke dışına satışı konusunda anlaşmaya varmıştı. Antlaşma uyarınca Irak bütçesinden Kürdistan Bölgesel Yönetimine yüzde 17li pay düşüyor. Bu da yıllık 17 milyar dolara denk geliyor.
Son dönemde ise Bağdat yönetimi ekonomik sıkıntılar nedeniyle Kürtlere gerekli ödemeyi yapamamış, Irak Kürtleri kendi hesaplarından petrol satmış, Bağdat da Erbil'i ülkenin kalanına yeterince petrol tahsis etmemekle suçlamıştı.
Turquie Diplomatique- Eylül-2015



Geçtiğimiz Haziranda Washington'daki Yüksek Mahkeme, eşcinsel çiftlere bazı eyaletlerde uygulanan yasağın anayasaya aykırı olduğuna hükmederek eşcinsel evlilikleri ülkedeki tüm eyaletlerde yasallaştırdı.
Turquie Diplomatique- Eylül-2015

Yunanistan’dan İsveç’e dek Avrupa’da yaz mevsimi hakim. Tatile çıkanlardan dolayı işyerleri bomboş, plajlar ise tıka basa dolu. Her yer çiçekle kaplı ve kokulan, bir nehir gibi tüm çevremizi sarıyor. Durdurak bilmeyen festivaller, gösteriler ve sanat eseri şovlar, eski kentlere güzellik katıyor. Ancak işler eskisi gibi değil. Yaşlı kıta hasta. Yaşamak kolay. ama sizin için değil. Balıklar atlayıp zıplıyor, ama işsizlik de yüksek düzeyde. Bugünün şiarı şu şekilde:
Tüm dünyada sosyal refah devleti küçülüyor; ancak askeri bütçeler genişliyor: ve her nedense NATO bu kemer sıkma ortamına rağmen gelişiyor. AB’nin üye ülkeleri (Almanya hariç) endüstriyelleşmekten uzaklaşıyorlar; işçiler vasıflarını kaybediyorlar ve hizmet sektörüne yöneliyorlar. Demokrasi daha önce hiç bu kadar büyük bir sahtelikle karşılaşmamıştı. Yunanistan’ın Syriza fiyaskosunun ardından, sol eğilimli söyleme olan güven son derece azaldı. Avrupa’nın modern tarihinde, bu denli yüz kızartıcı bir teslimiyet veya hatta ihanet yaşanmamıştı. Fiyaskonun ardından Syriza'nın attığı ilk adım. İsrail ile askeri işbirliğine girmek oldu. Şimdilerde sadece aşın sağcı Altın Şafak partisi bankerlere boyun eğme karşısında yüksek sesle konuşuyor; ancak bu zaten muhalefetteki bir parti ve yüksek sesle konuşarak herhangi bir şeyi riske atmıyor.
Sol ve sağ partiler şimdilerde birbirine oldukça benziyor. Avrupa artık ne gerçek anlamda Solcu ne de gerçek anlamda Sağcı. Sözde Sol,  emperyalist savaşları destekliyor ve insanların sinirini bozuyor. Sözde Sağ ise, emperyalist savaşları destekliyor ve zenginlere yönelik vergileri azaltıyor. Sağ kesimin finansçılardan nefret etmesi, geleneği, kiliseyi ve aileyi desteklemesi. Sağ kesimin ise burjuvayla savaşması, işçilere yakın durması ve sosyal adaleti hedeflemesiyle birlikte, geleneksel partiler çok daha eğlenceli görünmeye başladı.
Douglas Adams'ın ifadeleriyle, “erkekler gerçek erkekti, kadınlar gerçek kadındı ve Alpha Centauri’nin küçük tüylü yaratıkları, Alpha Centauri’nin gerçek küçük kürklü yaratıklarıydı.”
Önemli meselelerde herkes birbirinin aynısı.
Sağ da sol da. daha fazla göçü savunuyorlar - her ne kadar sol  bunu insani ve ırkçılık-karşıtı sebeplerle açıklarken. Sağ ise yerli çalışanları itaatkar tutmak üzere ucuz işgücü arayışında olsa da. Ancak yaklaşımlarının ana çerçevesi aynı. Kitlesel göç karşısında kendisini tehdit altında hisseden insanlar genellikle sağa oy verirler; keza aynı ırkçılığın eyleme geçeceğinden sehven korkarlar. Ne yazık ki beyhude bir korkudur bu. Fransa'nın eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yi ele alalım. Kendisi, ırkçı bir çizgiden gelmektedir ve bu şekilde seçmenine yaklaşmıştır. Ancak Libya’yı bombalamak suretiyle herhangi bir sol partinin yapacağından daha fazla göçmeni de Fransa'ya göndermiştir. Belki de Fransa'nın halihazırdaki cumhurbaşkanı Françoıs Hollande onunla rekabete girebilir; keza kendisinin Suriyeli muhaliflere olan desteği sonucunda bir milyon mülteci Avrupa'ya gönderildi.
Ingiltere'de Tony Blair, İşçi Partisi’ni yok etti. İşçiler ve madencilerden oluşan eski partiyi Tory Lite’a dönüştürdü, Blair. Amerika'nın her türlü askeri faaliyetini destekledi ve British Poddle gibi bir onur unvanını kazandı. İsrail’in ve İsrail lobisinin yüce bir dostuydu. Blair oyun dışı kaldı: ancak onun partisinin destekçileri halen oyunun içinde bulunuyorlar. Ve kaybetmeye de devam ediyorlar. İşçi partisinin sıradan üyeleri de Jeremy Corbyn'i liderleri olarak görmek isteyeceklerdir. Blair kendisinden nefret ediyor ve bu durum muhtemelen iyi bir tavsiyedir. Yeni Michael Foot olması bekleniyor. Kendisi. Thatcher Britanyası öncesinde büyük bir adamdı. Corbyn. nükleer silahsızlanmadan yana olup. Hamas ve Hizbullah konusunda olumlu konuşuyor; Amerika'nın “Drang nach Osten" (Almanca: “Daima Doğuya Doğru”) savaşlarına karşı tavır sergiledi. Littlewood kendisini, “Siyonist ısırığın panzehiri" olarak niteler. Eğer başarabilseydi olayların gidişatını değiştirirdi. Muhtemelen onu oyun dışı tutacaklar: Partilerin gerisindeki karanlık gerçek idareciler, zayıf ve kafası dumanlı siyasetçileri tercih ediyorlar.
Aşırı sağ BNR gerçek İşçi Partisi'nin mirasçısı olduğunu iddia ediyor. İngiliz işçilerinin onlara oy verdiklerini söylüyorlar. İddiaları tamamen asılsız da değil. Gerçek Sol -Sovyet varyasyonu da olsa, Çin veya Küba versiyonu da olsa- tamamen göç karşıtı. Ancak, göç. birçok meseleden sadece biri. BNP ise. Müslüman karşıtı politikalarla sahasını daralttı. Gerçek sorunla - birçok kişinin yoksullaşmasını temel alan, çok az kişinin aşırı zenginleşmesi- başa çıkmaya bile çabalamıyorlar.
Fransa'daki Ulusal Cephe'nin çok daha fazla telafi edici özelliği ve daha fazla destekçisi var. Aslında. Ulusal Cephe muhtemelen Fransız partileri arasında tek canlı olanı; diğerlerinin esamesi okunmuyor. Ulusal Cephe. Fransa'yı NATO ve AB içinden çıkarmaya, Rusya ile dostluk kurmaya ve Fransa'nın kaybettiği egemenliğini gen kazanmaya çalışıyor. Günün birinde velev ki Elysee Sarayı’na yerleşirlerse, bu durum Avrupa'daki gidişatı değiştirecektir.
Bu, bütün sıkıntıların kaynağıdır. 1945 yılında, kıta. ABD ile SSCB arasında paylaşılmıştı. 1991 yılında Ruslar çekildiler: ancak özgürlük gelmedi; Amerikalılar geldi onların yerine; Avrupa'nın tümünü Estonya'da Narva’dan Portekiz’de Oeiras'a, Girit'te Souda körfezinden Norveç’te Orland'a dek işgal ettiler. Askeri donanımların yanı sıra, siyasi ajandalarını gerçekleştirme peşindeler. Amerikalıların, Avrupalı liderleri atmaya mecbur bıraktıkları adımlar, kıtaya zarar veriyor. Liderler yanlış kararlar alıyorlar ve halk da bu kararların bedelini ödüyor. Avrupa’nın üretimleri için büyük bir alıcısı vardı. Rusya, makine ve peynirleri, çok fazla miktarda şarabı ve arabaları satın aldı ve karşılığında ucuz gaz ve petrol verdi. ABD, bu karlı ticareti zaman içerisinde durdurdu. Şimdilerde Avrupalılar kendi elma ve peynirlerine damping yapıyor, askeri alımlara daha fazla para harcıyor ve pahalı Amerikan gazını ithal ediyor.
Amerika'nın yönlendirmesi altında NATO Libya'yı bombaladı; albay linç edildi ve ülke dağıldı. Afrikalılar, bulabildikleri her turlu küçük botla Avrupa’ya geliyorlar şimdi.
Dostum, Pluto Yayınları’ndan Roger van Zwanenberg. ABD öncülüğündeki savaşlarla Orta Doğu’nun korkunç bir şekilde imha edilmesinin sebebinin Siyonist etki olduğunu ve bu sayede İsrail’in bölgeyi bölme ve Nil’den Fırat'a dek Büyük İsrail topraklarını boyunduruk altına almak istediğini düşünüyor. Bu, olası bir yaklaşım: özellikle de Netanyahu’nun ABD Kongresinde son dönemde gördüğü derin saygı düşünüldüğünde. Savaşın destekçileri, ağırlıklı olarak İsrailliler. muhafazakarlar. Wolfowitz. Rihard Perle ve arkadaşlarıydı. Irak'ın işgalini tetiklediler; İran'la savaşa girilmesini istediler. Peki ama neden bu megalo-manyaklar hayallerini Orta Doğu’da egemenlikle sınırlandırıyorlar?
Neden dünyayı egemenlikleri altına almak istemiyorlar?
Eğer Orta Doğu’nun kadim halklarını bölmek istiyorlarsa, bunu Avrupa’da da aynı şekilde yapabilirlerdi. Avrupa, çatışmanın mağdurudur. Bu savaşlar yaşanmasaydı, göçmen dalgaları Avrupa’yı kaplamayacaktı. Dolayısıyla, bu savaşları kim planlayıp uygulamışsa, muhtemelen amacı Avrupa ve Orta Doğu'yu mahvetmekti ve Avrupa da bunun en önemli kasti kurbanıydı; kıtanın, dünya egemenliği sürecinde denetim altına alınması gerekiyordu. Ve Orta Doğu da mültecilerin ve göçmenlerin tek kaynağı değildir.
AB, bir zamanlar Charlemagne'ın imparatorluğunun vasisi olan devletlerin bir birliği ve makul bir fikir idi. Ancak, ABD. Brüksel üzerinde denetim sağladı ve Doğu Avrupa ülkelerini birliğe kabul etmeleri konusunda onları mecbur bıraktı; keza tüm bu ülkeler Amerika'nın Komünizm karşıtı hayranları tarafından yönetiliyordu. AB içinde eski birliğin gelişmiş ülkeleri, daha az gelişmiş olan ve dışarıdan gelenleri sindirdiler. Baltık devletleri, nüfuslarının üçte birinden fazlasını yitirdi.
Letonya, Sovyet döneminin sonunda 2,7 milyonluk nüfusa sahipken şimdi 1,9 milyona düştü.
Litvanya, 3.7 milyondan 2.9 milyona düştü.
Bir zamanlar Nikola Çavuşesku sayesinde borçlarından kurtulan Romanya ise şimdilerde yeniden borç tuzağına düştü. Yoksullaşan insanlar. Batı Avrupa kentlerine hücum etti.
İsveç’i düşünün. İsveç’te bugün yıllardır en soğuk yaz dönemi geçiyor. Temmuz ayı Nisan ayı kadar serindi; ancak serin hava, mültecilerin gelişini durdurmadı. Her süpermarketin, her altgeçidin ve tren istasyonunun önünde. Kiruna'dan Lund'a dek, plastik bir kap eşliğinde çingene bir dilenci oturuyor. Bu dilenciler Romanya’dan ve Macaristan'dan -yani iki AB ülkesinden- geliyorlar ve bu ülkelerde oldukça düşük bir yaşam standardı söz konusu. Ancak, Schengen bölgesinde oldukları için vizeye ihtiyaçları yok. İsteyerek gelmiyorlar buralara: devasa şatolar İnşa eden ve onları tamamen bir çingene gibi hazırlayıp sokağa salan baronları tarafından buralara gönderiliyorlar. İsveç kaldırımlarında üç ay geçirdikten sonra ülkelerine geri donuyorlar ve yerlerine yeni bir dilenci ekibi gönderiliyor. İsveç polisi, bu dilencilerle muhatap olmuyor. Çingeneleri durduracak bir yasa olmadığını söylüyorlar. Eğer mümkün olsa yapacakları ırksal profillemeden dolayı kınanmaktan korkuyorlar. Çingeneler rengârenk bir tablo çiziyorlar kadını erkeği, yaşlısı orta yaşlısı her yerdeler. Lojistik kolay olmayabilir; dolayısıyla birçok insan dağınık şekilde yaşıyorlar; ancak çingene baronlar onları kolayca yönetiyor: Dilenciler arasında en ufak bir anlaşmazlık veya kavgaya tanıklık etmedim. Gülümsemeleri konusunda eğitilmişler. Bu, dilencilerin I950'li yıllardan kalma binalar gibi sıkıcı oldukları Doğu Avrupa’da hiçbir şekilde göremeyeceğiniz bir durum.
Somali ve Sudan’lı dilenciler -ki kendileri de daha önceki Amerikan müdahalelerinin kurbanlarıdır- dilenmiyorlar. Daha küçük boyuttaki İsveç kentlerine üşüşmüş durumdalar. İsveç devleti, onların ikametini sağlıyor ve yaşamlarını sürdürebilmek için küçük çaplı bir yardım veriyor. Çalışmalarına izin yok. Zaten onların işgücüne yönelik herhangi bir talep de yok. Sadece mülteci başvurularının işlenip (genellikle de) reddedileceği güne kadar oturup bekliyorlar. Ardından da radardan kayboluyorlar.
Ancak. İsveçliler için üzülmeyin; keza tüm bu düzenlemelerden yetkililer de otelciler de servet yapıyorlar. İsveç devleti, mülteciler için bir oda için geceliği 50 Euro (500 SEC) para ödüyor. Bu. küçük ve merkeze uzak kasabalar için karlı bir durum. Genellikle devlet çok daha fazla odası olan daha büyük otelcileri tercih ediyorlar ki konaklamadan sorumlu yetkiliye de karşılığında bahşiş verilebilsin. Ne komiktir ki. Bert Karlsson -"en açıksözlü İsveçli ırkçı" ve göç karşıtı mücadele veren kişi olarak tanınır- Somalililere oda kiralamadan çok büyük paralar kazandı.

 Kendisi bir uzman ne de olsa; keza iki İsveçli kız, kendilerine tecavüz ettiğini açıklamıştı; keza rızaya dayalı ancak korunmasız bir şekilde onlarla cinsel ilişkiye girmişti. İsveç savcın Marianne Ny ise, bu tur durumlarda masum olduğu anlaşılsa bile erkeğin hapsedilmesi gerektiğini söylemişti. İsveç, en yüksek tecavüz şikâyetlerinin olduğu ülke ve bu şikâyetlerin çok büyük kısmı gerçek dışı. Ama bu durum cinsiyetler arası aşkı teşvik eden bir durum da değil.
Eğitim sistemi, yerel erkeklerle evlenilmemesini özendiriyor. Enfes güzellikteki isveçli kızlar genellikle daha erkeksi yabancıları tercih ediyorlar. (Bunu en iyi ben bilirim. Esmer, yanık tenli ve bıyıklı bir yabancı olarak yıllar önce çok güzel bir İsveçli kızla evlendim.) İsveçliler giderek daha seyrek evleniyorlar ve daha az çocukları oluyor - her ne kadar hükümet bu konuda oldukça cömert destekler sunsa da. Birçok muhafazakar gözlemci, bunun suçunu feministlere yüklüyor. Bununla birlikte, her ne kadar erkekler bu mücadeleyi net bir şekilde kaybetmiş olsalar da, kadınların zaferi de yakından incelendiğinde pek de güçlü durmuyor. Bir zamanlar kadınların herhangi bir tercihte bulunma hakları yoktu; iş dünyasına katılabilirlerdi, veya çocuklarıyla birlikte evde kalırlardı. Bir zamanlar kadınlar çocuklarını herhangi bir suçluluk duymadan yetiştirmeye adayabilirlerdi kendilerini. Bir zamanlar kadınlar kendileriyle flört edilmesinden mutlu olabilirlerdi. Erkeklerin insanlıktan çıkmasının ardından kadınlar da hızla kadınlıktan çıktılar.
Güç sahipleri arasında ortak bir anlayış hâkimdir: Kadınsılaşan erkeklerin kontrol edilmesi daha kolaydır. İşte bu yüzden de homoseksüelliği teşvik ederler. Erkeklerin erkeklikten çıkarılması, insanoğlunun itaatkar bir hale getirilmek üzere yeniden programlanmasında bir nirengi noktasıdır; çünkü güçlü erkekler öngörülemez olurlar. Güçlü erkekler, isyan etmeye meyillidirler: kendilerini kurban etmeye ve eyleme geçmeye yatkın olurlar. Küresel imparatorluğun düşmanlarının erkeksi adamlar olması bir tesadüf olamaz: Kaddadi, Castro, Chavez. Lukashcnko, Putin - veya Julian Assange. Görünen o ki erkekler yok edilmek üzere hedef tahtasına yerleştirildiler. Çalışkan karıncaların sekse ihtiyacı yoktur ne de olsa.
Rachel Dolezal'in durumuna bakılırsa, İsveçliler. ABD'den kendilerine gelen siyahilerden bir kült yarattılar. Siyahilerin, beyazlardan daha iyi ve daha zeki olduktan kabul ediliyor. Terminatör filminde mükemmel bir çip icat eden kişi, siyahi bir bilim-adamıydı. Kendisi, düşman beyaz adamlara karşı beyaz kadın savaşçılarla birlikte mücadele etmişti. Matrix'deki siyahi bir Morpheus ise, bir Siyonist idi ve insan ırkını kurtarıyordu. Obama’dan önce “Beşinci Element" filminde siyahi bir başkan vardı. Birçok çocuksuz İsveçli, siyahi ve Asyalı çocukları evlat ediniyorlar ki bu da Angclina Jolie'nin başlattığı bir başka Amerikan kültürel modası. Bu tersine dönen ırkçılık, sıradan ırkçılıktan pek de farklı sayılmaz. Siyahiler iyidir; ancak hiçbir şekilde pembe-ve-beyaz İsveçlilerden daha iyi değillerdir.
Sıradan İsveçliler mutsuzdur. Yüksek oranda mülteci ve göçmenin bulunduğu küçük bir kasabadakilerin yüzde 40’ı, aşırı sağ İsveç Demokratları'na oy verdi. Parti, onlara karşı medyada yürütülen korkunç bir kampanyaya rağmen ülke çapında yüzde I2‘lik bir oy seviyesine erişti. Sol ise, yıllardır Sağ kesim tarafından yönetilen Parlamento'da görece çoğunluk elde etti. Seçimin ardından ana akım Sol ve Sağ, bir uzlaşı gündemi altında güçlerini birleştirdiler ve İsveçli demokratları safdışı bıraktılar. Sol seçmen kendisini ihanete uğramış hissetti. Eğer sonuç, partiler arası uzlaşı olacaksa neden keyiflerini bozup sandığa gitmişlerdi ki?
İsveçli demokratların haline de pek üzülmenize gerek yok. Onlar, bu zamana dek en meşhur siyasi eylemleri Müslüman bir mahallede Gay Onur Yürüyüşü düzenlemek olan, ürkek bir Siyonist-yanlısı partidir. Yahudi devletini göklere çıkardılar; keza diğer Avrupa ülkelerindeki akranları öyle yapıyordu. Yeni Dünya Düzeni’nin cinsiyetçi gündemini kabul ediyorlar. Göçmenler ve mültecilere karşılar. Ama İsveç’e dalga dalga göçmen gönderenlere karşı olmadılar hiçbir zaman. Olaya bir diğer yandan bakıldığında: Kiev rejimini destekliyorlar ve yeni dünya düzeninin her iyi destekçisinin yapması gerektiği gibi Rusya'dan nefret ediyorlar. Dolayısıyla, kıtanın özgürlüğünün nereden geldiğini ve genel anlamda özgürlüğün sağlanıp sağlanamayacağını anlamak zordur.
(Global Research - 10 Ağustos 2015)
************************
ABD'de Yüksek Mahkeme, ülkenin tüm eyaletlerinde eşcinsel evlilikleri yasallaştırdı.
Başkent Washington'daki Yüksek Mahkeme, eşcinsel çiftlere bazı eyaletlerde uygulanan yasağın anayasaya aykırı olduğuna hükmederek eşcinsel evlilikleri ülkedeki tüm eyaletlerde yasallaştırdı.
ABD'deki 50 eyaletten 37'sinde eşcinsel evliliğe izin verilirken, 13 eyalette ise yasaklanmıştı.
Tarihi olarak nitelendirilen karar ülkede memnuniyetle karşılandı. Washington'daki Yüksek Mahkeme'nin önünde toplanan kalabalık bir grup gökkuşağı bayraklarıyla sevinç gösterileri yaptı.
Eşcinsel evlilik karşıtları
Mahkeme önünde eşcinsel evliliklere karşı çıkan bir grup da gösteri yaptı.
ABD Başkanı Barack Obama da Twitter hesabından "Bugün, eşitlik yolundaki yürüyüşümüzde büyük bir adım.
Gay ve lezbiyen çiftler artık diğer herkes gibi evlenebilme hakkına sahip" mesajını #LoveWins (aşk kazanır) etiketi ile paylaştı.
Yüksek Mahkeme'deki karar, dörde karşı beş oyla alındı.
Kararda, Amerikan anayasasının 14'üncü maddesine atıfta bulunularak eşit muamele ilkesine işaret edildi.
© Deutsche Welle Türkçe
AFP/dpa/HS/BK






Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar